MUSKA
O gün duruşmam yoktu aslında.Adliyeye bir evrak takibi için gitmiştim.Tam Ağır Ceza Hakimliğinden çıkmıştım ki onu gördüm. Ünlü tarih profesörlerimizden Hamit Terakkiperveroğlu; İki jandarmanın arasında, elleri kelepçeli, bana doğru geliyor. Üzerinde mavi cezaevi giysisi var, saçlarını da kesmişler.
Yaklaşıp; " Hayrola Hocam" diye sordum.
"Şşşşşt" dedi,yavaş ol! Gazeteciler tanımasın. Yargılanıyorum işte, ne olsun....
Oldukça meraklanmıştım. Arkalarından ben de girdim mahkeme salonuna. Hocanın oldukça sinirli olduğu kolayca farkedilebiliyordu. herkes yerini aldı. Kimlik tespiti yapıldı ve duruşma başladı.
Olsa olsa yazdığı bir yazı ya da yaptığı konuşmalar nedeniyle açılmış siyasal bir davadır diye düşünürken, yargıcın bende soğuk duş etkisi yapan sözlerini işittim. Olacak şey değil !
Yalnız Türkiye ile kalmayıp dünya çapında ünlenmiş , özellikle Osmanlı dönemi konusunda tartışılmaz uzman,ülkenin siyasal yaşamında etkin, 1402 sayılı yasayla görevinden uzaklaştırılmış, değerli profesörümüz , sosyalist yazar Hamit Terakkiperveroğlu muska yazmak suretiyle halkıkandırmak ve bu yolla haksız kazanç saglamaktan yargılanıyordu.
Savcı bir çırpıda mütaalayı okudu. İçlerinde profesörün oturduğu apartman kapıcısı, çevre esnafı ve komşularının da bulunduğu uzunbir tanık listesi sundu. Söz konusu kişilerin hepsi de profesörün muskalarından aldıklarını ve onun sayesinde sorunlarının çözümlendiğini belirtiyorlardı.
örneğin, kapıcının karısının yaptırdığı muska, kocasının kumarı bırakmasını sağlamıştı. Mesude
hanımın kızının kısmetinin açılması için başvurduğu son çare de profesördü. İşe de yaramıştı doğrusu. Ya Cavidan hanım'ın görümcesi, muskayı koltuğunun altına iğneleyiverince sinir illetinden nasılda kurtulmuştu! Profesörün muskası olmasaydı bakkal Recep'in iflasın eşiğinden dönmesi olası mıydı? Nuray Hanımın kaynının karısının soğukluğu , kasap Rıza'nın - yetmişinci yaşına henüz basan- babasının güçsüzlüğü bu muskalar sonucu iyi olmuştu.
İfadeler böylece uzayıp gidiyordu. Savcı bütün tanık vediğer kanıtların suçun sübute erdiğini açıkça ortaya sermiş olduğunu, bu nedenle Profesör'ün enağır biçimde cezalandırılmasını talep ediyordu.
Anlatılanla rı dinledikçe ürperiyor, birtürlü inanmak istemiyordum . İnanılması çok güçtü gerçekten ama kanıtların su götürmezliği insanı ister istemez birşüpheye düşürüyordu. Acaba ?? Acaba profesör üniversiteden uzaklaştırılınca çaresiz kalıp böyle bir yola başvurmuş olabilir miydi?
Savcının istemi tutanağa geçirildikten sonra söz Hamit Terakkiperveroğlu'na verildi. Doğrusu ne söyleyeceğiini ve nasıl bir savunma yapacagını merakla bekliyordum.
Bütün çabasına karşın heyecanlı ve sinirli olduğunu gizliyemiyordu. Söze;
" Eminim ki bu dava adli tarihe kara bir sayfa olarak geçecektir." diye başladı. Sayın Savcı , bu davayı açmakla oyundaki başrolü kapmış bulunuyor. Dğerli Yargıçlar, bu yargılamada , beni sevindiren birtek şey varsa , o da sizin henüz bu şarlatanlığa alet olmama şansınızın devam etmesidir. Ah! neolurdu benim bu savunmayı yapmama gerek kalmasaydı.Ama madem iş buraya kadar kadar geldi, öyleyse iyi dinleyin, dinleyin de ne tür bir komediyle karşı karşıya olduğunuzu görün.
Bildiğiniz gibi ben tarih profesörüyüm ve Osmanlı Tarihi uzmanıyım. Böyle olunca Osmanlıca bilmek benim için bir zorunluluk. Osmanlıcanın bir diğer yararı da aynen steno gibi, kısaltmalar yoluyla hız kazandırmasıdır. İştebu yüzden çalışmalarım sırasında notlarımı genellikle Osmanlıca alırım. Bu bana zaman kazandırır. Bu notları daha sonra yeni Türkçeye çevirerek daktilo eder, Osmanlıca notları da banyo sobasını tutuşturmak için balkonun bir köşesinde biriktiririm. İşte herşey bundan sonra başlıyor. Bu notlardan yanlışlıkla çöpe attığım birisini, kapıcımızın oğlu çöpleri toplarken görmüş ve her arap harfleriyle yazılmış yazının kutsal olduğuna inandığı için de alıp cebine koymuş. Birkaç gün sonra, gireceği zorlu sınav öncesinde bu kağıt gelmiş aklına. Kağıdı öpmüş ve özenle cebine yerleştirip , girmiş sınava. Tesadüf bu ya,başarılı olmaz mı!... Doğruca eve koşup annesine müjdeyi vermiş. Herşeyin kutsal yazı sayesinde olduğunu da eklemeyi unutmamış. Kadının içini birsevinç kaplamış. Oğlunun sınavı vermesini sağlayan bu muskanın kocasının kumarı bırakmasına bir faydası olmaz mı acaba?
Tabii bunu öğrenmek için denemek gerek.O da öyle yapmış. Çocuktan aldığı kağıdı dürüp bükmüş, sonra da kocasının ceketinin gizli bir yerine dikmiş. Fakat aradan uzun bir süre geçip de sonuç alamayınca , " elbette " demiş, " her derdin çaresi ayrı. Öyleyse kumar için ayrı bir muska gerek"
Ve başlamış bizim hanıma yalvarıp yakarmaya."Ne olur Profesör'e söyleyin de kocam için bir muska yazsın." Eşim , ne yaptıysa inandıramamış, yazılanların muska olmadığına.
Benim bu konularda ne denli duyarlı olduğumu bildiğinden, bana söylemeye de çekinmiş. Sonunda ısrarlardan öylesine bıkmış ki, tutup gereksiz notlarımdan bir sayfayı vermiş.
Olacak şey değil ama, adam birgün içinde kumardan elini ayağını çekmesin mi !!! Asıl sebep elbette muska değil, meğer bizim kapıcı hilebazın tekiymiş. Son hilesinde yakayı eleverince diğer kumarbazlar birolup bunun bütün parasını elinden almış sonra da " buralara bir daha uğrarsan öldürürüz seni " diye tehdit etmişler. Kumarbazın tövbesi bu yüzden. fakat gel de bunu onlara anlat. Bizim tövbekar kapıcının karısı sayesinde kerametimizi duymayan kalmamış.Deva olmadığı dert yokmuş benim muskaların.
Bizim hanım , bir cahillik daha edip bu notları önüne gelene dağıtmaya başlayınca, hiç haberim olmadan İstanbul'un ünlü muskacılarındanbiri olup çıkmışım.
Savunmasının bundan oluştuğunu belirten Profesör, son bir talepte bulunarak yargıçlar arasında eski Türkçe bilen olup olmadığını sordu. " Ben biraz anlarım" diyen üyeden mahkemeye kanıtolarak sunulmuş muskalardan herhangi birisini okumasını rica etti.
"Bu sırada Abdülhamit'in küçük kardeşi Mehmet Reşat tahta geçirilmek üzere ağabeyinin kendisini otuzyıldır hapsetmiş olduğu saraydan çıkalrıldı. Beşinci Mehmet adıyla Padişah ve Halife ilan edildi..."
Böylesine su götürmez bir kanıt karşısında beraat kararı verilmesi kaçınılmazdı. Sonunda öyle de oldu. Eşine sarılarak sevinç içerisinde Mahkemeyi terkeden Profesör'ü koridorda yakaladım."Kutlarım Hocam" dedim. " Çok iyi savunma yaptınız."
" Savunma falan hepsi laf" dedi.Koltuğunun altından çıkardığı birkaç kez katlanıp, bir parça naylona sarılmış kağıdı yüzüme doğru sallayarak " Bu olmasaydı zor beraat ederdim."
( Yazarı bilinmiyor)
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ DAL Dağ uzanır gökyüzüne, Ölüler karanlığa uzanır. Nerelerden nerelere varır yaşamak, Acıdan, iğde sarılığından, düşünüden uzanır. Sever misin, öpüler ardı boş, İşte biraktığı güzelin, bir çirkin uzanır. Yankılar, gezegenlerden ağrı gelip gider, Başı kopmuş gök mamurlarıindan bir uzanır. Uzandığımız, belki de bu gece, belki de bu yatakta En bilinmeze uzanır. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA oO-------------------------------------------------------------------Oo http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder