28 Ekim 2014 Salı

Re: [desifre] BATI"NIN ONCELIKLI HEDEFI ISLAMIN GELISMESINI DURDURMAK VE YOK ETMEKTIR!

Peki eğri oturalım, doğru konuşalım.
Böylesi bir hedef yanlış bir hedef mi?
İslam ülkelerinin durumu ortada.
Üstelik yeni olmuş bir şey değil.
Başkalarının dürtüklemesiyle de olmuş değil.

Ben hep profesyonel futbol ligine benzetirim.
Bütün takımlar sahaya çıkar.
Kaybedenlerin her zaman bahaneleri vardır.
Kiminde saha yoktur, kiminde para yoktur, kiminde tesis yoktur.
Yoktur oğlu yoktur.
Peki ama olanlarda olanlar neden vardır?

Takımlar bir maçta aynı sahaya çıkarlar.
İlk yarıda oynarlar, sonra yer değiştirirler, adil olsun diye.
Vay gözüme güneş kaçtı, rüzgara karşı oynadım falan.
Az çok bir adalet vardır.

Tarih de böyle birşey.
Devletlerin ve milletlerin başlangıcı ve sonu belirsiz bir lig mücadelesi var.
Dönem dönem bazı milletler dünyayı sürüklemiş.
Bazıları hegamon olmuş, bazıları yönetilen olmuş.
Bazıları sömüren olmuş, bazıları sömürülen.

İslamiyete baktığımızda ise başlangıçta yapılan parlak bir çıkışın ardından müslüman toplumlardan önce Arap olanlarda baş gösteren, sonra Farisi ve Türklere yayılan bir çekilme, gerilem ve çürüme yaşandığını görüyoruz.
Artık İslam ülkelerinin genelinde yaşanan medeniyet çöküşü süreklilik ve istikrar kazanmıştır.

Kimileri sorunu Kur'an ve hadislerin bir türlü yeteri şekilde ve uygun anlaşılamamasında bulduğundan, hiç bitmeyen bir açıklamalar, açıklamaların açıklamaları, bunların yeniden açıklanması şeklinde bir kısır döngü içinde kendini kaybediyor.
Bizdeki mürteciler genel olarak bu kategoridedir.

Kimileri Kur'an ve Hz. Muhammed dönemine ilişkin temel kaynaklarda yazanların sürekli yorumlanması, açıklanmasını kusurlu bulduğundan bunlarda çözüm olarak ne yazıyorsa o mantığını öne almış.
Ana dili Arapça olan milletlerde kök salmış Vahabilik anlayışı ise bu türdendir.

1700'lerden bu yana kimi ilahiyatçılar ise Kur'an dışında kalan temel kaynakların ilahi değil, insani olmasından bahisle dine temel oluşturmaması gerektiğini söylemiş.
Eskinin sünnet ehli sayılmadığından küfre sapmış sayılan Hintli, Mısırlı ilahiyatçıları, Yaşar Nuri Öztürk gibi günümüz ilahiyatçıları ise bu kategoriye girer.

Ben ise hepsinden farklı bir şey söyleyeceğim.
Aslında İslamın kendisi, Kur'an, hadisler, temel kaynaklar sorunlu.
Bu hem İslamın 630 yılına ait Arap kültürünün bir uzantısı olması, hem ana dilinin Arapça olması, hem 630 yılına sıkışıp kalmasıyla ilgili.
Dikkatli bir göz aslında İslamiyetin tıpkı Yahudilik gibi belirli bir milletle ilgili olduğunu görecektir.

Diğer ve aslında en temel arıza ise bütün dinler için geçerli olan dinin deney ve gözlemi dışlayan, tamamıyla nakle, tabulara dayalı doğasıdır.
Bizzat dinin kendisi, işte en büyük arıza budur.

Çözüm ne mi olacak?
Bilinmeyeni anlamak ve öğrenmek için sağlam bir yöntem olan bilimsel yönteme dört elle sarılmak elbette.
Tıpkı çok daha önceden var olan diğer dinlere ne gözle bakıyorsak onun gibi, ama bu sefer toptan din kurumunun kendisini folklorik, edebi, sanatsal, tarihsel, geçmiş toplumun sosyolojik bir olgusu olarak bir kenarda bırakmak olacak elbette.

Eğer batılıların İslam ülkelerini genelde dinden, özelde İslamiyetten kurtarmak gibi bir görevi varsa, bunu çok hayırlı bir gelişme saymak gerekir.
Ancak, ben batılıların hiç de İslamiyetle mücadele içinde olduğunu düşünmüyorum.
Tam tersine, batılılar İslam ülkelerinde İslamiyetin çok daha derin, çok daha çarpık birşekilde kökleşmesi için gereken her şeyi yaptıklarını düşünüyorum.
Çünkü onlar kendilerine eş, medeniyet ortakları istemiyorlar.
Onlar İslam ve  diğer dinler üzerinden, bilincini yitirmiş, sömürüye açık toplumlara ulaşabileceklerini çok iyi biliyorlar.
Dikkat edin, bütün dünyada batılı oligarkların en büyük iş ortakları mürteciler, irtica batağına saplanmış toplumlar ve bunların üzerine çöreklenmiş işbirlikçi rejimlerdir.
Diktatörler, krallar, sultanlar, emirler vb.

İslamiyet ve hezimet, dindarlık ve toplumsal başarısızlık ilişkisi neredeyse evrenseldir.
İstatistiksel olarak anlamlı derecede korelasyon vardır.
Bilimsel bir bakışla bu kadar yüksek korelasyon katsayısını başka bilimsel çalışmalarda gördüğümüzde ispat için yeterli sayarız doğrusu.

Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


On 28.10.2014 11:21, zeki kentel zkentel2001@yahoo.com [desifre] wrote:
 
Batının ikiyüzlülüğü tiksindiriyor!

Batılıların konuşmalarına bakarsanız eylemleri ile uyum içinde yüzseksen derece farklı ve zıt olduklarını görürsünüz.  Çevrenizde muhakkak başınıza gelmiştir. Birileri ile konuşursunuz, bir şeyler anlatır, bakarsınız eylemleri çok farklı.

Çevremizde bunu her zaman yaşamıyoruz ama son yüzyıla baktığımızda neredeyse Batının söylemiyle eyleminin bir olmadığını fark ediyoruz. Batı kendine bir yol, bir söylem çizmiş. İnsan hakları, demokrasi, özgürlük velhasıl kulağa ne kadar hoş gelen sözler.

Ama sanki dünyada özellikle de Afrika'da birçok ülkeyi ben işgal ettim. O zamanları da ne diyorlardı? "Afrika'ya medeniyet getirmek için bunu yapıyoruz. Bu bizim iyi niyetimizden, yaşadığımız çağdaşlığı onların da yaşamasını istiyoruz" (bakınız Jules Ferry).

İyi niyet adına her şey yapılabilirmiş. Ancak 1991'de Irak Kuveyt'i işgal edince Saddam'ın iyi niyetinden şüphe duyup müdahale ettiler. Ermeniler Azerbaycan'da katliam yapınca sus pus oldular.

Sırplar binlerce Boşnak'ı yok etmek isterken kayıplara karıştılar. Baktılar yok olmuyorlar fırsat bilip kahraman oldular. Ruslar Çeçenleri zulm ederken, Afganlara karşı soykırım yaparken sessiz idiler.

Zaten Filistin meselesini anlatmaya ya da Arakan'ı konuşmaya gerek var mı? Dünyada en çok zulme uğrayan azınlık olarak bilinen Arakanlı (Birmanya) Müslümanları hangi Batılı gündemine almış ki? Ama Mali'de Hollywood senaryosu gibi isimle ortaya çıkan Boko Haram için o ülkeye hemen dalmadılar mı?

Yıllardır ülkemde katliam yapan PKK'ya silah yardımı, para yardımı en azından göz yumma uygulamadılar mı? Ama Rusya Ukrayna'ya girince savaşı göze alamasalar da Putin'i ekonomik darboğazla hizaya getirmediler mi?

Yıllardır 200 binden fazla insanı katleden Asad'a karşı hangi hamleyi yaptılar? Al-Kaida denince aslan kesilmediler mi? Peki neye göre nereye nasıl müdahale edeceklerine karar veriyorlar? Bu kararların altında çıkarları olmadığını, sadece insanlık adına yaptıklarını iddia edenin insanlığından şüphe duyarım.  Bu çıkar uğruna, petrol kuyuları uğruna binlerce masumun ölmesine göz yummayacaklarını söyleyenler beyin nakli yapmasında fayda var.

Bu günlerde Fransız haberlerini okusanız şaşırırsınız. Calais şehri İngiltere'ye gitmek için mültecilerin akın ettiği yer. Savaştan kaçanlar Büyük Adaya geçmek için oraya gelip orada geçiş yolu arıyorlar. Genelde en fazla 1500 kişi (aman ne çok!!) aynı anda orada oluyormuş. Bu sıralar rakam 2200'e çıkmış. Eyvahh! Felaket kapıda imiş gibi davranıyorlar. Korkularından bölgeye 100 polis ve jandarma gönderdiler. Hırsızlık, kavga, şiddet artmış. Kara kara ne yapacaklarını düşünüyorlar. Irkçı ve ulusalcı partiler yaygara koparıyor "ne olacak halimiz" diye.

Ama aynı insanlar Türkiye'yi eleştirmekten utanmıyor. Sınır kapılarının sonuna kadar açılmasını, dingonun ahırına dönmesini istiyorlar.

Irak'ta katledilen Hıristiyanları sürekli gündeme getirip 20 tane mülteciden fazlası ulusal güvenlik sorunu haline getiren Fransa PKK'ya da silah yardımı yapıyor. Ama aynı Fransa 15 yaşında "Cihada" giden çocuğun tepesine biniyor. Fransa'ya geri geldiğinde silahlı saldırı yapabilirmiş. Peki sormazlar mı adama benim ülkemde 30 binden fazla insanı katleden PKK terör örgütü üyeleri ülkeme geri dönünce aynı risk yok mu? Senin vatandaşının canı can da bizimkilerin patlıcan mı?

Peki neden bir hafta içinde içeri alınan 200 bin mülteciyi, 3 yılda 2 milyon mülteciyi görmüyorsun?

Onlar ülkemde sorun olmuyor mu? Gerçi Suriyelilerin gelişini en çok eleştirenlerin 3 – 5 kuruş daha fazla kazanacağım diye Türklere değil de o mültecilere kiraya verme yarışı ayrı bir komedi!

Velhasıl bu saatten sonra Batılıların Demokrasi, özgürlük, azınlıkları koruma palavralarına karnımız tok. Bana göre Türkiye üstüne düşen ne varsa yapıyor. Batılıların bu konuda ders vermesi, ya da Türkiye aleyhine açıklama yapması zerre kadar önem taşımıyor. Türkiye'yi bir savaşın içine sokup uzaktan izleyecekler.  O yüzden dikkatli olmak ve uzak durmak gerekiyor.

Bu arada son olarak aklıma takılmışken sorayım dedim. Sadece merak işte. Bildiğiniz gibi sürekli medyada şurada burada İslamcılar saldırı yapıyor haberleri gelir.  Ara sıra halkı korkutmaya yarar ve Batının müdahalelerini meşrulaştırmaya yarar. Peki, bu sıralar bu gruplar neden sessiz? Batı Irak'ta IŞID ile boğuşurken, başka cephelerde savaşması imkânsız iken bu gruplar bunu neden fırsat bilip taarruza geçmiyor?

Yoksa dönüşüklü kavga olduğundan olmasın. Yarat, kullan, at!  
----------------------------------------
Fatih Karakaya
 BATI"NIN ONCELIKLI  HEDEFI ISLAMIN  GELISMESINI DURDURMAK VE YOK ETMEKTIR!
__._,_.___

Posted by: zeki kentel <zkentel2001@yahoo.com>
Reply via web post Reply to sender Reply to group Start a New Topic Messages in this topic (1)

.

__,_._,___

--


Dilini mahkum eden, sozlerine mahkum olmaktan kurtulur.



NISA - 89 Onlar sizin kendileri gibi kafir ve boylece es olmanizi isterler.
Allah yolunda goc etmedikce onlardan dost edinmeyin.
Bunu kabul etmez de yuz cevirirlerse onlari tutun, buldugunuz yerde oldurun...
TEVBE - 5 Hurmetli aylar cikinca Allah a es kosanlari nerede bulursaniz oldurun.
Yakalayip hapsedin.
Gelip gececekleri butun yollari tutun.
Fakat tovbe ederler, namaz kilarlar ve zekat verirlerse onlarin pesini birakin...

 
Namaz kilan bir adamin onunden esek, kara kopek ve kadin gecerse namazi bozulur

Buhari 8/102; Hanbel 4/86)


Risale-i Nur, Said-i Nursi ye ait kitaplar koleksiyonuna verilen isimdir.
Said-i Nursi, bu kitaplarda Risale-i Nur dan ovguyle soz eder.
Ona gore kimse, bu kitaplara itiraz edememistir.
Herkes bu kitaplarin buyuklugunu ve yuceligini kabul etmistir.
Kur an i buyuk bir kitap olarak gormekle beraber, Risale-i Nuru daha fazla degerli bulur.
Risale-i Nur u okuyanlarin, devamli okuyup yazanlarin dogruyu bulacaklarini, okumazlarsa gaflet icinde kalacaklarini dile getirir.
(Sualar 486,548) (Barla Lahikasi 51,142) (Emirdag Lahikasi-2 187) (Tarihce-i Hayat 624) (Asa-yi Musa 250)


Ankara'dakilerin Yunanlilara hala meydan okumalarina cilginliktan baska bir sifat verilemez. Yunanlilarla aramizda akilca da, ilimce de, kuvvet bakimindan ve her acidan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girisilemez.

Yazar Refik Halit Karay - 07.08.1920


Devlet ve milletimizin parcalanmasi ve Ermeni ve Yunan esaretine dusulmesi soz konusudur.
Alti yuz elli sene efendilik eden bir milletin kole mevkiine dusmesi kolay bir hadise degildir.

(6 Temmuz 1919)
K.ATATURK


EINSTEIN IN KOZMIK DINSEL DUYGUSU

Tum bu dinsel- tiplerde ortak olan Tanri kavrami insanmerkezci karakteridir.
(...) Ama tum bunlarda bulunan dinsel deneyime dair bir ucuncu asama vardir, saf haliyle cok seyrek olmakla birlikte: ona kozmik dinsel duygu adini verecegim.
Bu duyguyu, hic yasamamis birine, ozellikle buna karsilik gelecek Tanri ya iliskin hic insanmerkezci olmayan bir kavrama sahip olmayan birine izah etmek cok zordur.
Kozmik dinsel duyguyu insanlar birbirlerine nasil iletebilirler, hele ki Tanri ya iliskin bir tanim vermiyorsa, bir teoloji ogretisi vermiyorsa?
Bence, sanat ve bilimin en onemli islevi, onu almaya acik olanlar icin, bu duyguyu diriltmek ve canli tutmaktir.
Bu sekilde din ile bilimin iliskisine dair, bilindik olandan cok farkli bir kavrama ulasiyoruz.
Bir kisi konuyu tarihsel olarak ele alsa, bilim ve dinin uzlasmas karsitliklar olarak gormeye baslar.
(...) Ben iddia ediyorum ki kozmik dinsel duygu bilimsel arastirma icin en guclu ve muhtesem gududur.
(...) Bir insana boyle bir gucu kozmik dinsel duygu verebilir.
Bir cagdasim soylemisti, haksiz olmayarak, bizim materyalistik cagimizda ciddi bilimsel arastirmacilar tek en derin dinsel insanlardir.

How can cosmic religious feeling be communicated from one person to another, if it can give rise to no definite notion of a God and no theology?
In my view, it is the most important function of art and science to awaken this feeling and keep it alive in those who are receptive to it.
We thus arrive at a conception of the relation of science to religion very different from the usual one.
When one views the matter historically, one is inclined to look upon science and religion as irreconcilable antagonists.
(...)I maintain that the cosmic religious feeling is the strongest and noblest motive for scientific research.
(...)It is cosmic religious feeling that gives a man such strength.
A contemporary has said, not unjustly, that in this materialistic age of ours the serious scientific workers are the only profoundly religious people.

New York Times Magazine on November 9, 1930 pp 1-4.It has been reprinted in Ideas and Opinions, Crown Publishers, Inc.1954, pp 36 - 40.It also appears in Einstein s book The World as I See It, Philosophical Library, New York, 1949, pp.24 - 28.)


Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz cakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin cocuklar,
Bu kavga fasizme karsi, bu kavga hurriyet kavgasidir.

Nazim Hikmet Ran


Siyonist teroristler, Filistinli Musluman cocuklari, kafalarina sopalarla vura vura oldurduler

Prof.Dr.Walid Khalidi, Yazar
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52


Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder