12 Nisan 2021 Pazartesi

Orhan Pamuk un KİNGMAKER ürünü olduğuna dair iddialar var.


Orhan Pamuk un KİNGMAKER ürünü olduğuna dair iddialar var.

Süper güçlerin hedef ülkelerde başta siyaset alanında olmak üzere her alanda kullanacagi insanların önünü açmaları " kingmaker" lıkmış .

Bir yerlere getirirken de kimisinin hırsızlığını kimisinin ibneligini kimisinin de intihalini not alırlarmış ; kontrolden çıkmamaları için.

Orhan Pamuk hakkında ilk intihal suçlamalarından biri; Hürriyet te çıkıyor (Murat Bardakçı) sonradan doğan vakfı ödül verenlerin kuyruğuna girse de.

Pamuk bu suçlamalara hiçbir zaman cevap vermiyor fakat 2005 te dışardaki bir röportajında Türkler 30 bin kürdü 1 milyon ermeni yi öldürdü olarak çevrilebilecek sözler söylüyor.

BOP projesinin gündeme girdiği yıllarda tesadüf bu ya ılımlı siyasal ıslam guzellemesi olarak da yorumlanan Kar isimli romanın yayımlanması da olumsuz iddialar arasında.

2006 da Nobeli alırken gene aynı yıl Time dergisinin 100 etkili insan listesine girmeyi de başarıyor.

Ama bizim gibi ülkelerde ödül alanlardan ziyade öldürülenlerin eserlerine bakmakta büyük yarar var herhalde.


Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  




===========================

ATTİLA İLHAN: Bir Hain Nasıl Yetiştirilir?

19 Şubat 2020

İstihbarat dünyasında "kuş yumurtası üretmek" diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 sene sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir. Bu iş için yetenekli ama geleceği parlak olmayan zayıf karakterli bir "yumurta" bulunur.

Mesela bu genç üniversitede devşirilir ve aşama aşama önce öğretim görevlisi daha sonrada medya parlatmaları ve şirket sponsorluklarıyla ülkede sözü dinlenen bir Profesör haline getirilir. Gerekirse tüm araştırma ve kitapları da eline hazır olarak verilir.

Ülkedeki insanlar bu kişinin yazdığını sandıkları muhteşem eserleri okur ve ona olan saygıları artar. Böylece yumurta kuluçka aşamasını bitirmiş ve çatlayıp güzel bir kuş olma zamanı gelmiştir.

Belirlenen zamanda bu profesör medya yoluyla müthiş radikal açıklamalar yapmaya başlar ve tüm ülkeyi karıştırır.

Aynı anda kendisi gibi yetiştirilen diğer yumurtalarda farklı faaliyetlere girişirler. Neyse konu uzun benim yerim dar ama ilgilenenler için Doğu Bloğunun çöküş dönemine bakmalarını salık veririm.

○ * *

Bu alakasız konudan sonra gelelim Orhan beye.

Ferit Orhan Pamuk Beyin (kimsenin bilmesini istemediği göbek adı Ferit'tir) aslında ülkesine bu kadar muhalif olmasına bir sebep yoktur. Hani fakir ve hayatını zorluklar içinde geçirmiş içerde yatmış birisi olsa belki anlayacağım ama Orhan Pamuk sülalece aristokrat tabakasına mensuptur ve bugün eleştirdiği devletin çok ekmeğini yemiştir.

Mesela dedesi Cumhuriyetin ilk mühendislerindendir ve özellikle Atatürk İnönü dönemlerinde yapılan demiryolu hamlesinde büyük ihaleler alıp kısa zamanda zengin olmuştur. Oğulları bu koca servetin büyük kısmını sefahatle tüketseler de Orhan Pamuk'un zengin bir hayat sürmesine yetecek kadar servet kalmıştır...

Peki Orhan Pamuk'ta oluşan bu sistem düşmanlığı nereden kaynaklanıyor ve acaba "yapay" bir düşmanlık mı sorularına cevap arayalım.

Orhan Pamuk'un hayatının ilk evrelerine baktığımız zaman koca bir başarısızlık olduğunu görüyoruz. 30 yaşına kadar iki okul değiştirmiş ve sırf askerliğini kısa dönem yapmak için Gazetecilik okumuş bir insan. İlk başlarda ressam olmak isterken sonra yazarlığa sarıyor. Yıllarca evinin odasına kapanarak ödüller alan ama kimsenin para vermek istemediği romanlar yazıyor. Tam artık buraya kadarmış aşamasına geldiği anda sihirli bir değnek değmiş gibi Orhan Pamuk'un kitapları satmaya ve yurtdışında tanınmaya başlıyor.

Peki bu sihirli değnek acaba nerede değmiş olabilir. Benim kanaatimce bu değneğin izini Amerika'da sürmek lazımdır.

Amerika'ya gitmeden önce Orhan Pamuk üzerinde derin etkileri olduğu anlaşılan birisinden bahsetmek lazım. Bu kişi Orhan Pamuk'un erkek kardeşi Şevket Pamuk.

Şevket Pamuk Orhan Pamuk'un ilk dönemlerinin aksine oldukça başarılı bir insan. Amerika'da Yale Berkeley gibi sağlam üniversitelerde ekonomi okuduktan sonra Türkiye'de bir çok üniversitede ders veren Şevket Pamuk Osmanlı ekonomisi üzerinde tanınmış bir uzman. Kendisi pek çok yabancı üniversitede Osmanlı ve Türkiye ekonomisi üzerine dersler vermiş.

Bu üniversitelerden en ilginci İsrail'de bulunan Negev Ben Gurion üniversitesi. İsmini İsrail'in ilk başbakanı İsrail'in kurucularından ve hatta anarşik faaliyetleri yüzünden Osmanlı tarafından Filistin'den kovulacak kadar fanatik siyonist olan David Ben Gurion'dan almıştır.

Üniversitenin derslerini MOSSAD'ın da ilgiyle takip edip raporlar hazırlattığı bir "Ortadoğu Çalışmaları" bölümü bulunmakta. İşte sayın Şevket Pamuk böylesine kaliteli bir bölümde (!!!) ders verebilecek kadar yetenekli bir ekonomi uzmanımız.

Ben Gurion üniversitesinin başında 14 sene Dünya Bankası'nda çalışmış ve daha sonra bu başarılarından ötürü Rotary ve Lions klüplerinin 2000 yılının adamı olarak seçtikleri Prof. Avishay Braverman bulunmakta. Böylesine başarılı bir ekonomistin yönettiği üniversitede ekonomi dersi vermenin önemini anlamışsınızdır. İşte Orhan Pamuk'un kardeşi Şevket Pamuk bu kadar değerli bir hocamız.

Evet biz Orhan Pamuk'un Amerika yolculuğuna dönelim gene.

1985-1988 arasında tam üç sene Amerika'da kaldı Orhan Pamuk. Bu dönemde Amerika'da harıl harıl kitap yazmanın dışında çok önemli bir kursu da başarıyla bitirdi. Bu kurs Iowa üniversitesi bünyesinde verilen International Writing Program (IWP) isimli çok ilginç bir kurs.

Kursun amacı dünyanın değişik bölgelerinden gelen ve kendilerinde potansiyel görülen yazarların Amerikan hayatını tanımaları ve kitaplarını yazabilecek güzel bir ortama kavuşmaları.

Bu "iyiliksever"programın bünyesinde her sene 20 kadar yazar ağırlanıyor.

İşte Orhan Pamuk'un bu kurstan sonra hayatı değişti. Yani onun deyimiyle "Bir kursa gitti hayatı değişti". Bu arada kurstan 2004 senesinde mezun olan bir başka Türkün ismi de MAHİR AKTAŞ aklınızda bulunsun çünkü geleceği parlak.

İnsan düşünmeden edemiyor bu üniversite bu kadar insanı çağırıp onları aylarca yedirip içirecek ve ağırlayacak parayı nereden buluyor diye.

Cevabı basit.

Bu yazar eğitim kursu programının baş sponsoru Amerikan Dışişleri Bakanlığı.

Orhan Pamuk'un şansı Amerika'da bundan sonra oldukça açılıyor.

Baktığımız zaman Orhan Pamuk'un Amerika'da basılan kitaplarının tamamına yakını aynı yayınevinden çıkmış. Bu yayınevi Random House.

Yayınevinin sahipleriyse dünyaca ünlü Alman Bertelsmann yayıncılık. Bertelsman'ın kurucusu ve şu anda emekli hayatı süren dünyanın en zenginlerinden Reinhard Mohnda sihirli değnek örneklerinden. Bay Mohn İkinci Dünya Savaşı'nda general Rommelin Afrikakorps birliğinde asteğmen olarak savaşıyor. Burada Amerikalılara esir düşerek Kansas'da bir esir kampına tıkılıyor. O zamana kadar kitaplara ilgi duymayan Mohn bir anda kitap sever oluveriyor. Savaştan sonra komünizm tehdidi altındaki ülkesine dönen Mohn aniden bir yayınevi açarak ilahi kitapları ve dini kitaplar basmaya başlıyor. İşte Bertelsmanın kuruluşu böylesine mütevazi.

1991 senesinde emekli olduğu zaman Bertelsmann dünyanın en büyük yayıncılarından ve kendisi de karun kadar zengin. Bu Amerikalılar asteğmen Mohn'a esir kampında ne yedirdilerse adam başarının sırrını buluveriyor bir anda. Bertelsman'ın bir diğer ilginç özelliği Doğan Holding'le 2001 senesinde Müzik piyasasına yönelik bir ortaklığa gitmeleri. Bu ortaklığın tüm görüşmeleri bizzat Aydın Doğan'ın kızı Hanzade tarafından yapıldı. Buna göre şu an Türkiye'de yayınlanan pek çok yabancı müzik albümü hep bu ortaklığın sayesinde Türkiye'ye ulaşıyor.

İşte bu büyük grup Orhan Pamuk'u çok sevmiş olacak ki tüm kitaplarını satsa da satmasa da ısrarla onlar basıyorlar.

Orhan Pamuk'un en büyük başarılarından biri de dünyaca ünlü IMPAC Dublin ödülünü almış olması. Bu ödül öylesine basit bir plaket değil tabii ki. Çünkü ödül jürisi "Benim adım Kırmızı" kitabını öylesine beğenmiş ki birde hediyesi olarak 115 bin dolar vermişler.

Peki bir Türk yazarına kendisiyle aynı mesleği yapan çoğu meslektaşının hayatları boyunca bir arada göremeyeceği meblağı veren kurumun arkasındaki güç kim.

Bu şirket ödüle ismini veren IMPAC şirketi.

IMPAC tüm dünyada yaygın yönetim danışmanlığı hizmetleri veren bir Amerikan şirketi. Yönetim danışmanlığı adı altında güzel istihbarat hizmetleri verdiği de bilinir. Şirketin başındaki Dr James Irwin İrlanda'yı ve kitapları çok sevdiği için böylesine güzel bir ödül ortaya çıkarmış ve her sene başarılı bir yazara bu ödül veriliyor.

Edebiyat sever dostumuz bay Irwin çok da aktif birisi. Kendisi Amerika'nın önde gelen Cumhuriyetçilerinden ve Amerikan ordusuyla arası harika. O kadar harika ki Amerikan Askeri akademisi West Point'den üstün hizmet ödülü almış.

Orhan Pamuğa verilen ödülün sponsoru bay James Irwin "International Democratic Union" derneğinin de baş üyesi ve muhasebecisi. Bu dernek dünya çapındaki merkez sağ partileri bir araya getirmek için kurulmuş.

Kurucuları arasında Ronald Reagan Margaret Thatcher Baba George Bush Helmut Kohl ve Jack Chirac gibi önemli isimler de bulunmakta.

Derneğin Türkiye'den de iki üyesi var. Bunlar Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi. Derneğin şu anki başkanı Avustralya'nın Amerikan yanlısı başbakanı John Howard.

James Irwin bunun dışında Washinton'da bulunan "Center for Democracy" derneğinin de üyesi. Tüm dünyaya Amerikan demokrasisi getirme amacındaki bu derneğin en ilginç siması artık hepimizin tanıdığı Henry Kissinger. Kissinger dendi mi o demokrasinin nasıl geleceğini hepiniz tahmin edersiniz herhalde.

Orhan Pamuk'un otuz yaşlarına kadar odasından çıkmayan biri olarak çok büyük aşamalar kaydettiği büyük bir gerçek. Şu anda kazandığı ünün ve paranın keyfini çıkarmakla meşgul. Taksim meydanına yakın ve muhteşem boğaz manzaralı teras katında yeni eserleriyle uğraşıyor. Duvarlarında Japon edebiyatına kadar tasnif edilmiş yüzlerce kitap bulunan lüks dairesini sadece çalışma amaçlı kullanıyor ve bazen de yakın dostlarıyla yemek yiyor.

Bu eve sık sık gelen yakın dostlardan biride Yahudi asıllı Amerikan gazetecisi Jeri Liber di. Bu şahsiyeti hafızası güçlü olanlar hatırlayacaklardır. Kurucusu olduğu insan hakları izleme komitesini temsilen Türkiye'deki insan hakları ihlallerini konu alan bir rapor yazmıştı. Sonra bu rapor kitap haline de dönüştürüldü. Bu raporda Türk ordusunun Kürtlere katliam yaptığını iddia edilmiş ve Türk ordusuna açıkça "serseriler" diye hitapta bulunulmuştu. Bu kitabın çevirisini yapan Ertuğrul Kürkçü ve Ayşe Nur Zarakoğlu hakkında dava açılınca Jeri Liber onlara destek vermek için hemen Türkiye'ye gelerek mahkemelere katılmıştı.

Herhalde Orhan Pamuğun fikirlerinin oluşmasında Jeri Liber'le özel teras katında yaptığı yemekli sohbetlerin büyük etkisi olmuştur...."

Attila İLHAN

http://www.gmkyayincilik.com.tr/attila-ilhan-bir-hain-nasil-yetistirilir

======================

Sevda Kaynar* : Orhan Pamuk, Atatürk ile dalga geçiyor

*Konuk yazar

10.04.2021 10:40

Veba Geceleri. Nobel almış bir yazarın son ve müthiş kitabı. Yıldızlar yanıp sönüyor tepemizde. Sanki havai fişekler patlıyor dört yanımızda. Reklam kampanyaları. Mutlaka oku anlamında söyleşiler. Hayranlıkta tavan. Beş yıl üç yüz kırk beş sayfa. Dayan yüreğim dayan. Hele Covid günlerine rastlaması da ayrı bir kehanet, yazarımızın büyüklüğünü anlamamız için adeta tanrısal bir işaret.

Kapak resmini de kendi çizmiş. Demek ki nasıl bir heyecan ve hezeyana kapılmış ki resmi bile kimseye bırakmamış, fırçayı eline almış. Picasso'ya nal toplatmış.

İlk okul ayarında bir resim. Olsun, bu ülke ne ressamlar görmedi ki. Kenan Evren çizdi, herkes sanatın esrikliğinde eridi. Gerçi o tablolar sonradan gerçek değerini bulup depolarda tarih oldu ama sanat bu. Hele romanda tartışılmaz olursan bütün dallara konabilirsin, kendi müzeni kurar, çaktırmadan müzelik bile olabilirsin.

Peki Veba Geceleri nasıl bir roman? Nasıl bir sanat eseri?

Beş yılda yazılmış, ilahi rastlantıya bakın ki Covid tepemize binince o da zamanın ruhunu yakalamış.

Peki öyle mi?

Hayır!

Veba Geceleri'ni okuyan biri birkaç sayfa sonra romanın asıl amacını, bütün kurgunun ardındaki belki sipariş üzerine tasarlanmış konuyu, sarakayı, zekamızı hiçe sayan ama başarılı olamayan gizli mizahı keşfeder.

DEVİR ABDÜLHAMİT DEVRİ...

Konuya gelince:

Veba Geceleri Minger denen yazarın uydurduğu bir adada geçer. O kadar ayrıntılı bir ada tablosu çizilir ki bu nedenle yazarın asıl niyetini ilk başta anlamayanlar olabilir. Anladığınız an bırakacağınız için bu ayrıntılarla önünüze kelimelerle adeta barikatlar kurulmuştur.

Adada Veba Salgını başlar. Devir Abdülhamit devridir. (Vahdettin olsaydı amaç en başından belli olacaktı. Romancı belli ki burada tarihle oynamış.) Adaya Abdülhamit'in yeğeni ve onun kocası Dr. Nuri yollanır. Vali Sami Paşa dahil herkes veba ile boğuşmaktadır artık.

Bu arada yedi düvelin donanmaları adayı ablukaya alır. Bunların arasında padişahın donanması da vardır. Vahdettin ve Düvel-i Muazzama iş birliği artık ortadadır. Bu ihaneti tarih defalarca tekrarlamıştır.

Ve asıl kahraman artık belirmeye başlar.

Kolağası Kâmil!

(Kapak resminin sağ alt köşesinde belirtilen, tek madalyalı, dikkat edilmezse görülmeyen bir figür.)

Yunan savaşından başka savaş görmemiş, tek madalyası olan, askeri okulu derece ile bitirmiş, annesinin ikinci evliliğinden dolayı ona kırgın, ince bıyıklarını yukarı doğru tarayan yakışıklı genç subay. Romanda onun için şu satırlar da var:

"Genç subayın o anda tarihin kendisine vereceği büyük rolü o sırada aklından geçirmediği…"

Kolağası Kamil'in evinin bahçesinde çocuk iken kargaları kovaladığı da araya sıkıştırılmıştır. Hala anlamayanlar için. Vebanın korkunç boyutlara geldiği bir gün Kolağası Kâmil postaneyi basar, bütün telgraf sistemine el koyar. Ve daha sonra bir Rum bir eczacının amblemini taşıyan komik bir bayrağı sallayarak Komutan Kâmil olur, daha sonra da Cumhurbaşkanıdır artık.

Mustafa Kemal Atatürk'ün telgraf sistemine ne kadar önem verdiğini, Kurtuluş Savaşı'nda ilk iş olarak bu sistemi düzenlediğini bilenler Kolağası Kamil'in postaneyi basmasındaki ince noktayı anlayacaklardır mutlaka. Uyduruk bir bayrak da yine Kolağası Kâmil tarafından dalgalandırılmakta, Türk bayrağının yazarın gözündeki yeri iyice anlaşılmaktadır.

Abdülhamit devri paşaları, yeni vali tayinleri, adadaki telaş, heyecan, sürekli karantinaya alınan insanlar, bu arada hapse tıkılanlar, adayı terk eden varlıklı aileler, yabancı konsoloslar, adayı Türklerle paylaşan Rumlar, şeyhler vs. vs. Bütün bunlar roman kurgusunu oluşturmak için zaten yazar tarafından oluşturulmuş tiplemeler. Ve ne yazık ki hepsi usta bir romancının yapması gereken ruhsal tahlillerden uzak, tıpkı kapak resmi gibi çiziktirilmiş kişilikler.

İnsan sormadan edemiyor:

"Ayrıntılı psikolojik özellikleri verilmeyen, hepsinin figüran olduğu belli bu kişiler için mi beş yıl harcandı? Orhan Pamuk'un romancılığına inanan biri böyle bir soruya evet derse yazarın oluşturduğu kale bir anda yerle bir olur, belki de sipariş üzerine yazılan bu roman yüzünden Orhan Pamuk efsanesi kendi sıradan gerçeğine kavuşur."

Roman 345 sayfa. Son sayfayı bitirdiğinizde büyük romanların sonunda beliren saygı, beğeni dorukları hatta tutku belirmiyor asla. Bir tek soru gelip dayanıyor boğazınıza:

Neden?

Neden Nobel almış bir Türk yazarı o ülkenin içinde bulunduğu durumu es geçip, fikirleri ile gerçek kurtuluş çaresi olan bir büyük insanın, Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasına böyle edebi bir saldırı düzenler?

Onun heykellerini yıkan meczuplara yazarın kendi yüksek seviyesinden yollanan bir onay değil de nedir bu?

Bu noktada Orhan Pamuk'u (onun yazarlığına saygı nedeniyle) belki savunma isteğinden doğan şu yetersiz cümleler de akla gelebilir?

Acaba bu roman bir sipariş üzerine mi yazıldı?

Kendini Türk kimliğinden soyutlamış yazara bu utandığı kimlikten iyice soyunması için şunlar denmiş olabilir mi?

'Şu Atatürk efsanesine de bi çak bakalım? Ermenileri kestik demen unutuldu, şimdi de en dokunulmaz olanı yerinden kıpırdat, senin romancılığına toz kondurmayanların önüne lezzetli bir yem at.'

ORHAN PAMUK NE BİÇİM DUYGULAR İÇİNDEYDİ

Veba Geceleri siparişi yerine getiriyor belki ama okuyucunun bir yazardan daimi siparişi olan iyi roman özelliğini es geçiyor, uzatmalı dizi film senaryolarına taş çıkarıyor.

Belli olmaz belki bir gün dizi de olur, Kolağası Kâmil rolünü canlandıracak aktör de tavsiye üzerine atanır. Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı kahramanlığından dizi kahramanlığına geçiş yapar. Senaryoyu kim yazarsa yazsın. Çünkü filmin senaryosu Türk Milleti üzerine kurulan asıl büyük senaryonun fragmanıdır.

Acaba Orhan Pamuk bu romanı yazarken ne biçim duygular içindeydi?

Bir mızıklanma mı yoksa?

"Eyy Avrupa anla artık anla beni. Ben sizdenim. Onlardan değilim. Atatürk benim için tek madalyalı Kolağası Kâmil. Uyduruk ada, uyduruk bayrak, uyduruk dil. Mingerce yani. Dil-i geçmiş zamanın dili. Türkiye gibi. Beş yılda beş kere daha hak ettim verdiğiniz Nobel'i."

Ben olsam Veba Geceleri gibi edebi hiçbir yanı olmayan bir romandan sonra uykularım kaçar, tüm şöhretime, saygınlığıma ve edebi kimliğime uygun yeni bir roman tasarlarım.

Veda Geceleri.

Bence bu bir borçtur, bir özür arzusudur.

Bir romanla Türkiye'ye, Türk kimliğine ve onun büyük kahramanına veda edecek olan yazardan artık beklenen budur.

Sevda Kaynar

Odatv.com


- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Ogretmenler Cumhuriyetin fedakar ogretmen ve egitimcileri yeni nesli sizler yetistireceksiniz.
Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktir.
Eserin kiymeti sizin beceriniz ve fedakarliginizin derecesiyle orantili olacaktir.
Cumhuriyet fikren ilmen fennen bedenen kuvvetli ve yuksek karakterli koruyucular ister.
Yeni nesli bu ozellik ve kabiliyette yetistirmek sizin elinizdedir...
Sizin basariniz Cumhuriyetin basarisi olacaktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

27. ALLAH'A INANMAK HIC INANMAMAKTAN NE DAHA EMINDIR, NE DE DAHA AZ CANIYANE

Genellikle insanlar icin hicbir sey, bir kaniti, korku kadar ikna edici kilmaz. Bu ilkenin sonucu olarak hocalar, rahipler, hahamlar vb. butun ilahiyatcilar bize derler ki, "En guvenilir yon tutulmalidir. Allah, varligi hakkinda kuskulanmak kustahliginda bulunanlari siddetli cezalara, azaplara carpacaktir, onun siddeti dogrudur. Bu nedenle tanrisizlardan intikamini acimadan alacaktir. Cunku, deliliklerden ya da fesattan, dinsizlik ve gunahkarliktan baska, bir mutlak hukumdarin varligini reddettir ebilecek hicbir sey yoktur".

Bu tehditleri sogukkanlilikla inceleyecek olursak, soz konusu seylerin "varsayildigini" buluruz. Yani sozunu ettikleri seylerin gercekte olmadigini, varsayilan seyler oldugunu goruruz. Kendisine inanmanin daha guvenilir ve mevcudiyetinde tereddut ya da onu inkar etmenin pek cirkin, pek lanetlenmis oldugunu bize soylemeden once, ise, bir Allah'in varligini inandirici bir sekilde kanitlamakla baslanmaliydi. Bize yine kanitlanmaliydi ki, adil bir Allah, bozuk akillarin anlayamadigi bir zat, varligina inanmaya engel olan bir cinnet halinde bulunduklarindan dolayi insanlari acimasizca cezalandirabilir. Sozun kisasi, kanitlamasi gerekirdi ki, adaletle dolu oldugu soylenen ilahi zat, kendisi hakkinda insanin kusatilmis oldugu yenilmez ve zorunlu cehaleti cezaya carptirabilir. . . Ilahiyatcilarin dusunce, yargilama ve akil yurutme tarzi pek tuhaf degil midir?

Korkunc hayaletler uretirler, onlari celiskilerden olustururlar. Sonra da emin yolun, bizzat icat ettikleri bu hayaletlerin varligindan kuskulanmamak oldugunu soylerler!

Bu yol izlenince, inanilmasi inanilmamasindan daha guvenilir olmayan hicbir sacmalik bulunmaz.

Butun cocuklar tanritanimazdir, Allah hakkinda hicbir fikirleri yoktur; bu durumda bu cehaletleri nedeniyle cocuklar suclu mudur? Cocuklarin Allah'a inanma zorunlulugu hangi yasta baslar? Ergenlik yasinda diyeceksiniz. Bu yas ne zaman baslamalidir?. . . Bundan baska, en derin ilahiyatcilar, hocalar, papazlar, hahamlar tanrinin icyuzu meselesinde yaya kalir ve bu konuda bir sey bilmekle iftihar edemezken, dunyanin halki, kadinlar, isciler, sozun kisasi butun insan kitlesini olusturanlar, bu noktada hangi fikre sahip olabilirler?
- - - - - - - - - - - - -
Dogru sozler paylasildikca dogru dusunceler artar, paylasalim.

George Orwell

- - - - - - - - - - - - -
Doga oylesine muazzamdir ki, onun otesinde baska bir seye ihtiyacimiz yoktur.

GREEN,RUTH HURMENCE (1915-1981) ABD'li yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 333 Devlet sirlarindan yararlanma Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik

1) Gorevi dolayisiyla ogrendigi ve Devletin guvenliginin gizli kalmasini gerektirdigi fenni kesif veya yeni buluslari veya sinai yenilikleri kendisinin veya baskasinin yararina kullanan veya kullanilmasini saglayan kisi bes yildan on yila kadar hapis ve ucbin gune kadar adli para cezasi ile cezalandirilir.
2) Fiil Turkiye ile savas halinde bulunan bir devletin yararina islenir veya Devletin savas hazirliklarini veya savas etkinligini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokacak olursa faile muebbet hapis cezasi verilir.
3) Turkiye Devleti tarafindan yabanci bir memlekette Devlete ait belirli bir isi gormek icin gorevlendirilen kimse bu gorevi sadakatle yerine getirmedigi ve bu fiilden dolayi zarar meydana gelebildigi takdirde faile bes yildan on yila kadar hapis cezasi verilir.
4) Bu maddede tanimlanan suclarin islenecegini haber alip da bunlari zamaninda yetkililere ihbar etmeyenlere suc tesebbus derecesinde kalmis olsa bile alti aydan iki yila kadar hapis cezasi verilir.


- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder