Ahmet Dursun: Akla zarar bir olay, Bir Salavat da Sen Çek kampanyası, bitik ülke Türkiye'de.
Akıl hastalığında patlama yaşanıyor.
Bu gün bir AVM girişinde, güvenlik görevlisinin elinde zikirmatik gördüm.
Adam işi bırakmış, gelene geçene bakmak yerine tıkır tıkır butona basıyor.
Yahu bu türler nasıl ve nerede yetişiyor diye insan merak ediyor.
Nerede ve nasıl yetiştiğini, bu türlerin yaratılmasına neyin sebep olduğunu anlamanız için bir dizi paylaşım yapayım.
10 - 15 Milyon Akıl Hastası Aramızda Dolaşıyor.
TBMM Başkanı'nın, akıl hastası olup olmadığı araştırılsın. Yok mu teklif verecek vekil?
Eşcinsellik, Laik sorun mudur, İslami sorun mudur?
BATMAN - Batman Merkez Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri Peygamber Efendimizi anmak için 'Bir Salavat da Sen Çek' kampanyası düzenledi.
İmam hatiplilerden 'Bir salavat da sen çek' kampanyası
Batman'da birçok güzel kampanyayla ismini duyuran Batman Merkez Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri, örnek bir davranış daha sergiledi. İmam Hatip Lisesinde okuyan bir öğrenci tarafından başlatılan Peygamber Efendimizi anmak için 'Bir salavat da sen çek' kampanyası düzenlendi. 1 Aralık'tan bu yana 2 milyona yakın salavat çekildiği belirtildi.
'Bir Salavat da sen çek' kampanyasını düzenleyen Batman Merkez Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden Elanur Direk, bu kampanyanın bütün okullarda yapılabileceğini söyledi.
Direk, "Okulumuzda 'Bir salavat da sen çek' kampanyasını düzenledik. Kampanya çerçevesinde okulun birçok yerine yazdığımız sloganlarla zikirmatikler astık. Efendimizi anlama, tanıma ve hayatımıza geçirmek adına yaptığımız bir kampanyadır. Bu kampanyamıza okulumuza gelen misafirler olsun, okulumuzdaki öğrenci ve öğretmenler olsun, çok yoğun bir talep var." dedi.
"2 milyon civarında salavat çekildi"
Okulun belli yerlerine astıkları zikirmatiklere öğrencilerin salavat çekip basmadan geçmediğini söyleyen Direk, "Efendimizi bir güne, bir aya veya bir ömre sığdırmak çok zor. Bu yüzden bizler de ne kadar erken o kadar çok salavat diyerek böyle bir kampanya başlattık. Astığımız zikirmatilerden her Cuma günü yaklaşık 200 bin salavat alıyoruz. Salavatları yanımıza kaydettikten sonra zikirmatiklerimizi sıfırlıyoruz ve devam ediyoruz. Şu ana kadar toplamında 2 milyon civarında salavat çekildi." ifadelerini kullandı.
"Efendimizi tanıdıkça onun severiz"
Çekilen salavatları umreye gidecek bir öğrenci tarafından teslim edileceğini ifade eden Direk, devamında şunları söyledi: "Topladığımız salavatları 20 Ocak'ta umreye gidecek bir öğrenci arkadaşımız tarafından teslim edilecek. Kampanyamıza katkıda bulunanlara Kâbe'de dualar edilecek. 20 Ocak'tan sonra da bu kampanyamız devam edecektir. Büyük bir amacımız bu kampanyayı gider okullarda da taşımaktır. Ahir zaman fitnelerinden bir tanesi de yaptığımız ya da duyduğumuz şeylerden etkilenip de onu hayatımıza geçirmememizdir. İşte bu yönde en büyük sıkıntımız Efendimiz tanımamaktır. Bir insan tanımadığı bir insanı sevemez o yüzden Efendimizi çok iyi tanımalıyız. Kampanyada bizlere destek olan hocalarıma teşekkür ediyorum."
"Bu kampanyayı bütün okullara tavsiye ediyorum"
Yapılan kampanyadan çok memnun olduklarını belirten lise öğrencilerden Zeynep Aykut ise "Bu kampanyayı başlamamamızın sebebi Peygamber Efendimizi anmak ve anlamak içindir. Asılan zikirmatikleri görünce Peygamber Efendimize salavatlar çekiyoruz. Bu salavat kampanyası çok güzel bir kampanyadır. Bu kampanyayı bütün okullara tavsiye ediyorum." şeklinde konuştu.
TUBİTAK'DAN KUR'AN MUCİZESİ, KURAN OKUNAN FASULYE PROJESİNE DESTEK
Demek ki neymiş?
Tavuklara Kur'an dinletirseniz devekuşu yumurtası yaparlarmış.
Tabi yavruları ne olur TÜBİTAK'a sormak gerek.
Açlığa çözüm de bulunmuş olur, GDO'lu gıdalardan insanlık Kur'an ile kurtulmuş olur.
TUBİTAK bu kadar kafayı çalıştırmış olmalı.
Bu günleri de gördük ya, hamd olsun.
Bir yorumcu demiş ki; "O zaman Arabistan'ın fasulye tarlasına dönmesi lazımdı. Bilimin alıp başını gitmesi lazımdı oradaki fasulyelere az mı Kur'an okunmuş, anlamını bilmeden sadece makamlı Kur'an okuyun." Demiş.
Doğru da demiş.
Zaten Kur'an da Fasulyeler için gelmişti, böylece TÜBİTAK yeni bir ispat daha yapmış oldu.
Sanırım Arabistan'da devekuşu yumurtası yeniyordur, sürekli Kur'an okunduğuna göre tavukların popoları yırtılıyordur.
Naçizane (önemsiz) olarak diyeceksiniz ki, yumurta büyüyorsa poposu da büyür, sorun olmaz.
Onu da TUBİTAK'a sormak gerek.
Bayanlara önemli tavsiyem, Kur'an okurken yanında durup dinlemeyin, sonra bir yerleriniz büyür, erkekler için sorun yok varsın büyüsünler
08.5.2016
A. Dursun
***
'Kuran Dinleyen Fasulye Hızlı Büyür' Projesine TUBİTA'dan Destek.
Kuran dinleyen fasulye hızlı büyüdü TUBİTAK projeye destek verdi.
TUBİTAK'DAN KURAN OKUNAN FASULYE PROJESİNE DESTEK
Antalya Manavgat Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrenci Levent Akbaba, hazırladığı "Canların Gıdası Kur'an-ı Kerim Projesi" ile gürültü kirliliğinin canlılar üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi "araştırdı." CİHAN haber ajansının haberine göre, Akbaba'nın araştırması sonucunda, Kur'an-ı Kerim dinletilen bir bitkinin diğer iki bitkiye göre 3 kat daha fazla büyüdüğü "ortaya çıktı."
KURAN DİNLEYEN FASULYE DAHA HIZLI BÜYÜYOR
4006 TÜBİTAK Bilim Fuarı'na proje sunan Levent Akbaba ile proje koordinatörleri Feriha Taycı ve Nurhan İlhan ile birlikte projeyi tanıttı. Akbaba, proje kapsamında ses geçirmeyen yalıtımlı üç kaba üçer adet fasulye tohumu ektiğini söyledi.
Birinci kapta bulunan fasulyelere bir hafta süresince "dünyaca ünlü hafızlar Mustafa İsmail, Abdüssamed ve kendi sesinden Kur'an-ı Kerim okuduğunu, ikinci kaba kulakları rahatsız eden müzik sesi ve üçüncü kaptaki fasulyeye hiçbir ses vermediğini belirten Akbaba, bir hafta sonra Kur'an-ı Kerim dinletilen fasulyenin boyunun 33 santime, sessiz ortamda büyüyen fasulyenin 11 santime ve kulağa rahatsızlık veren ve içinde karamsar sözler bulunan şarkılar dinletilen fasulyede ise çimlenme gözlemlenmediğini kaydetti.
Projenin gayesinin kulak tırmalayıcı seslerin canlıların üzerindeki negatif tesirini göstermek olduğunu belirten Akbaba, güzel ses ve Kur'an ayetlerinin bitkiler üzerinde pozitif etkisi olduğunu laboratuar ortamında ispatladıklarını söyledi.
Akbaba, "Şiddet içerikli her kötü söz sadece insanı değil, doğadaki bütün canlıları etkiliyor. Küstürüyor. Sürekli şiddet içerikli söz ve içinde karamsarlığı barındıran şarkıları dinlettiğimiz kapta fasulye çimlenmedi. Bu nedenle atalarımız 'Gönül bir sırça saraydır kırılırsa yapılmaz' sözünü boşuna söylememiş. Kötü, karamsarlık ve gürültü kirliliği yapan sözler bitkileri bile bu kadar olumsuz etkilerken insan ruhunu ne hale getirir iyi düşünelim. Güzel göz ruhun en güzel ilacı" dedi.
FUARIN AMACI
"TÜBİTAK Bilim Fuarları, 5-12'nci sınıfta okuyan öğrencilerin öğretim programı çerçevesinde ve kendi ilgi alanları doğrultusunda belirledikleri konular üzerine araştırma yaparak, araştırmalarının sonuçlarını sergileyebilecekleri, öğrenciler ve izleyiciler için eğlenerek öğrenebilecekleri bir ortam oluşturmayı amaçlamaktadır."
202 İMAM HATİP LİSESİ BİLİMSEL PROJE SUNDU
Bilim fuarına başvurular yapıldı, öğrenciler projelerini hazırladı ve en az bir gün süre ile düzenlenen Bilim Fuarı'nda bu projeler sergilendi. Bin pilot okulun 202'si İmam Hatip Lisesi'den oluşuyordu.
Önemli bir ayrıntı ise, öğretmenlerin danışmanlığında hazırlanan projeler, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı seçici kurul tarafından belirleniyor.
Namaz Kılan Robot Bilal (First Muslim Robot)
LABORATUAR ORTAMINDA 'KUR'AN MUCİZESİ'
Antalya Manavgat Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden bir öğrencinin hazırladığı proje, aslında TÜBİTAK'ın betimlediği amaca hizmet ediyordu. Öğrenci kendi ilgi alanından ya da ilgilenmek zorunda bırakıldığı alandan bir konu seçmiş ve bunu bilimle "birleştirmişti". Öğrencinin hazırladığı projenin adı: "Canların Gıdası Kur'an-ı Kerim Projesi"
Projenin amacı: Gürültü kirliliğinin canlılar üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi araştırmak.
Öğrenci projesini hazırlarken, ses geçirmeyen yalıtımlı üç kaba üçer adet fasulye tohumu ekti.
Birinci kapta bulunan fasulyelere bir hafta süresince "dünyaca ünlü hafızlar Mustafa İsmail, Abdüssamed'in" sesinden Kur'an dinletildi. Öğrenci de kendi sesinden bitkiye Kur'an okudu.
İkinci kaba kulakları rahatsız eden müzik sesi verildi.
Üçüncü kaptaki fasulyeye hiçbir ses verilmedi.
Bir hafta sonra Kur'an dinletilen fasulyenin boyu 33 santime kadar çıktı.
Sessiz ortamda büyüyen fasulyenin boyu 11 santimde kaldı.
Kulağa rahatsızlık veren ve içinde karamsar sözler bulunan şarkılar dinletilen fasulyede çimlenme gözlemlenmedi.
Ulaşılan sonuç: Kur'an dinletilen bir bitki diğer iki bitkiye göre üç kat daha fazla büyüdü.
Projenin amacının kulak tırmalayıcı seslerin canlıların üzerindeki negatif tesirini göstermek olduğunu belirten öğrenci, güzel ses ve Kur'an ayetlerinin bitkiler üzerinde pozitif etkisi olduğunu bunu da laboratuar ortamında ispatladıklarını söyledi.
BİR BAŞKA DENEY!
Bir de Discovery Channel'ın "Mit Avcıları" (Mythbusters) ekibinin yaptığı deneyi gözden geçirelim. Ekip bir deney düzeneği kurdu. Düzenek için, yedi küçük sera kullanıldı.
Karbondioksit etkisini yok etmek için, gerçekten konuşma yerine, kaydedilmiş ses ve hoparlörler kullanıldı.
7 seranın 2'sine olumsuz cümleler (küfürler, hakaret, öfkeyle dolu cümleler, vs.), 2'sine olumlu cümleler (sevgi, aşk, mutluluk, vs.), birine klasik müzik, bir diğerine koyu black/death metal dinletildi. Bir tanesi ise kontrol grubu olarak bırakılarak, hiçbir şey dinletilmedi.
Deneylerin sonucu: Kontrol grubundaki bitkiler en yavaş büyüyenlerdi.
Konuşmanın olduğu her serada, bitkiler kontrol grubundan daha hızlı büyüdü. Ancak kötü veya iyi konuşmanın hiçbir etkisi olmadı.
Klasik müzik çalan serada, bitkiler konuşma olanlardan bile daha fazla büyümüşlerdi. En ilginci ise, koyu black/death metalin çaldığı bitkiler diğer hepsinden daha hızlı büyümüşlerdi. Yani "kötü" sözlerin büyüme üzerinde "iyi" sözlerden hiçbir farklı olmadığı gibi, sözde "kötü" ve sert müzik, "iyi" ve yumuşak müzikten bile fazla katkı sağlamıştı.
BİTKİLERE İYİ GELEN ŞEY TİTREŞİM
2007 yılında, Penn State Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada ise olayın sebebi anlaşılmıştı. Bitkiler, tahmin edildiği gibi sesleri "algılayarak" tepki vermiyor. Bitkilere "iyi gelen" şey, sesin içeriği değil, titreşimleri. Ses kaynağının titreşimleri arttıkça, bitkinin içerisinde gerçekleşen ozmos, kapiler faaliyetler, vb. hızlanmakta, böylece daha hızlı fotosentez yapılabilmekte. Bu sayede, titreşimlerin varlığı, hiç olmamasından daha iyi. Ancak titreşimlerin "içeriği" (müzik, iyi konuşma, küfür, vs.) hiç fark etmiyor.
Ayrıca, bitkilerle konuşulduğu hatta yakınında bulunulduğu sürece ağızdan ve burundan karbondioksit salınır. Bu sayede, bitkinin yakın çevresindeki karbondioksit derişimi, dolayısıyla fotosentez hızı artar. Bu durum bitkinin büyümesine katkı sağlar.
Buradan da Antalya Manavgat Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisinin yanlış bir yol izlediği ve danışman öğretmeninin kılavuzluk etmediği ortaya çıkıyor. Oysa ki bilim projesi hazırlarken basit bir araştırma yapılsaymış, projenin sonucunun laboratuar ortamında ispatlanmış bir "Kur'an mucizesi" olmadığı anlaşılırdı.
İŞKENCENİN BİLİMSEL KANITI
Bir diğer "bilim şoku" ise, Adana Bahtiyar Vahapzade Sosyal Bilimler Lisesi'nden geldi.
Osmanlı Hukuk Sistemi'nin anlatıldığı projenin ismi: "Emr-i Ferman Yerini Bulmuştur Hünkarım."
Bir danışman öğretmen eşliğinde hazırlanan projede, "Zina yapana testislerinin yedirilmesi, suçlunun derisinin yüzülerek vücuda tuz basılması" gibi cezalar ayrıntıları ile anlatılıyor.
Şeriat Hukuku'na ait cezalardan bahseden projede, "Osmanlı ceza politikası sadistçe değil zekicedir. Bu politikaları sayesinde ceza oranı düşmüş ve caydırıcı özellik göstermiştir. Huzuru kalıcı kılmıştır" sonucuna varılıyor.
BİLİMSEL PROJEDE TESTİS YEDİRMEK
Testislerini yedirmek: Zina yapan adamın cinsel organı kesilir ve adama yedirilir.
İbret taşı: İdam edilecek kişi İstanbul dışındaysa kesilen başın bozulmaması için bal dolu torbaya konulur, sultanın huzuruna getirilirdi. Tepsi içinde padişaha gösterilip ibret taşına konur, üç gün teşhir edilirdi. Bunun en bilinen örneği Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı sebebiyle başı kesilen ve bal torbasına konulan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa.
Recm (Taşa tutma): Genelde bir Müslüman bir Hıristiyan ile ilişki kurarsa bu kişi cezaya çarptırılırdı. Bu ceza Müslüman ve evli bir kadınla Hıristiyan bir erkeğin ilişki yaşadığı öğrenilince uygulanmıştır. Cellâtlar, Müslümanların kesik başlarını infazdan sonra cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına koyarlardı. Bu yüzden devletin üst düzey görevlileri, "kelle koltukta geziyoruz" ifadesini çok terennüm ederlerdi. Müslüman olmayanlar yüzükoyun yatırılarak başları kıçlarının üstüne konurdu.
Kaynak: Haberartı TÜRK/Cuma Hikmet
Türkiye gıda egemenliğini çok uluslu şirketlere devretti!
BÜYÜKANNENİN KESESİNDE SAKLADIĞI TOHUMUNUN SATIŞI YASAK
Kökten tekelcilik nedir?: Tohum örneği
Kan, su, gıda alkali değerleri, içme suları mevzuatlar hakkında bilgiler...
Devlet hastanelerinde Kutsallaşan hacamat-sülük dönemi! Ahlağın Kur'an'ı, İncil'i, Tevrat'ı olmaz.
TÜBİTAK'a Başvuru Yapan Tüm Projeler
İstanbul'da felaket yaklaşıyor, sıcaklık 2050'de 3 derece artacak. Kan, su, gıda alkali değerleri...
Bunları yaratan beni yaratamaz, reddediyorum.
İslamofaşizm son sürat geliyor, yargıçlar çarşaflı da olacak... İLK TÜRBANLI CENİN YARATILDI !
Komünist başkan nohut hasadına başladı.
Dünyada Sadece 4 Ülkede Üretiliyor, Hedefi 12'den Vuracak.
Aylık 1 milyon 100 bin TL maaş nasıl alınır? Zenginin malı züğürdün çenesi...!
İslam düşmanı Papa, neden Müslüman dostu olduğunu açıkıyor?
Kan, su, gıda alkali değerleri, içme suları mevzuatlar hakkında bilgiler...
SAĞLIK:Benlere bıçak değerse kanser olur mu?
a45UyF587661-160511152459 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/05/12 12:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com
-Cocuklarim eger dunya gunese 1 cm. Yakin olsaydi her yer erir eger 1 cm. Uzak olsaydi her taraf donar ve yasayamazdik... Allah in oldugunu bundan anlayabiliriz.
-e iyi de hocam dunya gunese 18 ocakta yakinlasir 21 haziranda da uzaklasir.. Hem de 1 cm. Degil yakla$ik 2 milyon kilometre .. Ee hic bir sey olmuyor...
-Iste bu da Allah in bir mucizesidir...evladim...otur...laubali, ukala...
Yasanmis Din Dersi Diyaloglari
Rivayet olunduguna gore, Siddika-i musarun-ileyha bir kere ufak bir yastik, bir silte almisti.
Ustunde hayvan resimleri vardi.
Resulullah salla llahu aleyhi ve sellem bunu gorunce kapinin onunde tevakkuf buyurdu da iceri girmedi.
Aise radiya llahu anha bu sirada Resulullah in yuzunde siddet asari sezdim de:
- Ya Resula llah!
Allah a ve Allah in Resulune tevbe ederim.
Fakat bilmem ki ne kusur ettim, dedim.
Resulullah salla llahu aleyhi ve sellem:
Su yastigin burada isi nedir?
buyurdu.
Ben:
- Ya Resula llah!
Kah uzerine oturasin, kah yaslanasin diye senin icin istira ettim, diye cevab verdim.
Resulullah salla llahu aleyhi ve sellem:
- Bu suretlerin sahibleri kiyamet gununde muhakkak azab olunurlar.
Ve bu kimselere tahakkum ve ta ciz yollu : tasvir ettiginiz bu hayvanlari haydi diriltiniz bakalim?
denilir, dedi.
Yine Resulullah:
Sol bir ev ki, icinde suretler vardir, artik o eve Melekler girmez, buyurdu.
Sahih Buhari 980
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -6-
Hepimizin icinde yasadigi dunyada, bir yonu ile gerceklik gozlerimizin onundedir. Onu goruruz, hissederiz, dokunuruz, tadariz ve cesitli algi organlarimizla bazen keyfini cikarir, bazen verdigi acilara katlanmak zorunda kaliriz. Peki, organlarimizla hissettigimiz dunya gercek midir? Neden sadece kendimizi one cikarir ve gercekligi kendi algimiza gore tarif etmeye calisiriz? Bir yarasa, bir balina veya bir bakterinin gerceklik algisi bizimkinden daha dogru olamaz mi? Duyu organlarimizin otesine gecerek, gerceklik hakkinda farkli yontemlerle yorumlar getiremez miyiz?
Yuvarlak bir fanus icinde yasayan bir japon baliginin gerceklik goruntusu bizimkinden farklidir. Peki, biz gercekligin dogru ve bozulmamis resmine bakip bakmadigimiz nasil bilecegiz? Biz de gorusumuzu bozan dev bir akvaryumun icinde olabilir miyiz? Japon baliginin gerceklik algisi bizimkinden farklidir ama bizimkinin daha gercek oldugundan emin miyiz?
Japon baligi kendince gozlemlere yaparak akvaryumun disindaki nesnelerin devinimlerini yoneten bilimsel yasalari formule edebilir. Ornegin, bizim duz bir cizgide ozgurce devindigini gordugumuz nesne, bozunum nedeniyle balik tarafindan egik bir cizgide hareket ediyormus gibi gozlemlenebilir. Buna ragmen Japon baliginin bozulmus referans cercevesinde formule ettigi yasalar dogru olacaktir ve akvaryumun disindaki nesnelerin gelecekteki hareketlerini ongormesini olanakli kilacaktir. Onun yasalari, bizim cercevemiz icindeki yasalardan daha karma$ik olabilir, ama basitlik bir tercih meselesidir. Eger Japon baligi boyle bir kuram formule ederse, onun bakis acisini gercekligin resmi olarak kabul etmemiz gerekir.
Algilarimizin bize cok guvenilir gibi gorunmesine ragmen onlarin yetersizligi ve goreceligi acikca meydanda. Bu durum felsefede Platon un meshur magara benzetmesi ile ifade edilmistir:
Bazi insanlar karanlik bir magarada, dogduklari gunden beri magaranin kapisina arkalari donuk olarak oturmaya mahkumdurlar. Baslarini da arkaya ceviremeyen bu insanlar, magaranin kapisindan iceri giren isigin aydinlattigi karsi duvarda, kapinin onunden gecen baska insanlarin ve tasidiklari seylerin golgelerini izlemektedirler. Iclerinden biri kurtulur ve disari cikip golgelerin asil kaynagini gorur ve tekrar iceri girip gorduklerini anlatmaya baslar ama icerdekileri, duvarda gorduklerinin zahiri olduguna ve gercegin magaranin disinda cereyan etmekte olduguna inandirmasi imkansizdir.
Hadi magaradan cikalim ... ama nasil? Bir magaradan kurtulmak nisbeten kolay olabilir, ama surekli devinen, degisen bir evrendeki gerceklik maceramiz icin neye guvenebiliriz? Insanlar cesitli yontemlerle evrensel gercekligin resimlerini cekmeye calistilar. Batlamyus a gore evren kocaman bir kure gibiydi ve Dunya onu merkezinde duruyordu. Gerci, merkeze Gunes i koyan modeller de vardi ama Avrupa dusuncesinde, dinsel inanclarin da etkisiyle yuzyillarca Batlamyus ve Aristotales in gorusleri hakim oldu. Kopernik merkeze yeniden Gunes i getirdi ve onun fikirlerini Galileo gelistirdi. Dunya mi Gunes mi derken, ikisinin de merkezde olmadiginin anlasildigi gunumuze kadar geldik.
Bilimkurgu filmi Matrix de farkli bir gerceklik secenegi sunulur. Insan irki akilli bilgisayarlar tarafindan yaratilmis sanal bir gercekligin icinde oldugunu bilmeden yasarken, bilgisayarlar onlarin biyoelektrik enerjilerini (bu her ne demek ise?) emerler. Belki de bu cok zorlama bir senaryo degildir. Bir tur bilgisayar tarafindan yaratilmis bir pembe dizinin karakterlerinden biri olmadigimizi nasil bilecegiz? Eger bazi uzaylilar bizi bu tur bir sanal gerceklik icinde yasatsalar ve kendi icinde tutarli yasalar uygulasalardi, bizim sanal olanin otesinde bir baska gerceklik oldugunu anlamamizin hicbir yolu olamazdi. Uzaylilar distan bakarak neyin gercek, neyin sanal oldugunu bilebilirdi. Ancak sanal dunyanin icinde yasayan varliklar, tipki bizler gibi, kendi dunyalarini disardan goremiyorlarsa, gerceklik resimlerinden kuskulanmalari icin bir sebep yoktur. Bu, her birimizin bir baskasinin ruyasina ait birer hayal oldugunu soyleyen dusuncenin cagdas uyarlamasidir.
Belki de bu yuzden Buddha, her insanin gercekligi kendisinin deneyimlemesi gerektigini tavsiye etmistir. Toltek yerlileri gibi kulturlerde dunyasal varolusun bir ruya oldugu savunulur. Hatta bazilari bilgiye karsi cikar ve bilgi nin her tur supheden arinmis hakikat algilamasini bozdugunu iddia ederler. Bu durum sanki Matrix filminde, arkadaslarina ihanet eden adamin durumu gibidir. Adam, kendisinin bir sanal dunyada yasatildigini anlamistir. Ama sanal dunya gercek dunyadan daha guzel oldugundan, orda yasamayi tercih eder ve konusur: Bunca yildan sonra sunu anlamis bulunuyorum: cehalet mutluluktur!
Gercek ve sanal dunya tartismalari beni farkli bir sonuca goturuyor: Gorunenden veya kuramdan bagimsiz bir gerceklik kavrami yoktur.
Cok iddiali bir cumle gibi gorunmekte ama sanirim Dr Hawking sunu anlatmak istiyor. Ister gercek diyelim, ister sanal olarak kabul edelim; gordugumuz, algiladigimiz ve kuramlarini gelistirdigimiz seyler kendi gercekligimizin bir parcasidir. Devam edelim.
realizm
Gercek bir resim gibi gorunuyor, degil mi? Oysa bu hiper gerceklik denen sanat akimina uygun olarak, kursun kalem ile cizilen bir resim.
Biz, modele dayali gerceklik dedigimiz bir gorusu kabul edecegiz. Buna gore, bir fizik kurami -genellikle matematiksel dogasi olan- bir modeldir ve ayni zamanda modelin unsurlarini gozlemle bagdastiran bir kurallar dizisidir. Bu gorus bize cagdas bilimi yorumlayabilecegimiz bir cerceve saglar. Felsefeciler, Platon dan bu yana yillar boyunca gercekligin dogasi uzerine tartistilar. Kla$ik bilim, ozellikleri belirli gercek bir dis dunyanin varoldugu ve bu ozelliklerin gozlemleyenin algisindan bagimsiz oldugu inancina dayanir. Kla$ik bilime gore, belirli nesneler vardir; bunlar hiz ve kutle gibi, degerleri iyi tanimlanmis fiziksel ozelliklere sahiptir. Bu bakis acisina gore, kuramlarimiz bu nesneleri ve ozelliklerini aciklama girisimidir; olcumlerimiz ve algilarimiz da onlara karsilik gelir. Hem gozlemci hem de gozlenen, nesnel bir varligi olan bir dunyanin parcasidir ve onlarin arasindaki ayrim ozel bir onem tasimaz. Bir baska deyisle, park alanindaki bir yer icin kavga eden insanlar gordugunuzde, orda gercekten park yeri icin kavga eden insanlar var demektir. Bunu izleyen butun gozlemciler ayni niteliklerin olcumlerini yapacaktir ve kendilerini gozlemleyen olsun ya da olmasin, kavga eden insanlar bu niteliklere sahip olacaktir. Felsefede bu inanca gercekcilik denir.
Basit fakat onemli dusunceler bunlar. Oncelikle, dis dunyanin yorumlanmasina gorelilik kuramlarini ve kuantum fizigini katmadan, kla$ik fizigin olculeri icinde baktigimda, dis dunya nesnel bir gercekliktir. Birileri sinemanin onunde kavga ediyorsa, kavga ediyorlardir ve ben o anda olay gozlem ufkundayimdir. Uzerime dogru gelen bir kamyon goruyorsam kacmam gerekir. Bu kadar basit.
Daha genele uyarladigimda, insanlar Pluton cuce gezegeninin varligini kesfetmeden once de Pluton ordaydi ve en buyuk uydusu Charon ve digerleri ile birlikte devinimini surduruyordu. Insan turu ortaya cikmadan on milyonlarca yil once dinozorlar dunyamizda yasadilar ve izlerini biraktilar. Varolmak, av pesinde kosmak icin bizim onlari gozlemlememize muhtac degillerdi. Sanirim buraya kadar bir sorun yok. Fakat kuantum fizigine girince her sey degismeye basliyor.
Gercekcilik cekici bir bakis acisi olarak gorunse de, cagdas fizik hakkinda bildiklerimiz bu gorusu savunmamizi oldukca guclestiriyor.
Ornegin, doganin farkli bir tanimlamasini veren kuantum fiziginin ilkelerine gore, bir parcacigin nicelikleri bir gozlemci tarafindan olculunceye kadar ne belirli bir konumu vardir ne de belirli bir hizi. Bu nedenle yapilan olcumlerin kesin bir sonuc verecegini soylemek dogru degildir, cunku olculmus olan nicelik, sadece olcum anindaki degeri gosterir. Aslinda bazi durumlarda nesnelerin kendi baslarina bir varliklari dahi yoktur, yalnizca bir toplulugun parcasi olarak vardirlar. Ve eger holografik ilke dedigimiz kuram dogruysa, biz ve bizim dort boyutlu dunyamiz cok daha buyuk, bes boyutlu uzay-zamanin sinirinda bir golge olabilir. Bu durumda bizim evrendeki konumumuz fanus icindeki Japon baliginin konumu ile benzerdir.
Kati gercekcilere gore, gercekligi temsil eden bilimsel kuramlarin kaniti onlarin basarilarinda gizlidir.
Evet, bu saptamayi fizikci Richard Feynman da yapmistir. Bilimin en buyuk kaniti onun basarisidir. Gerceklik uzerine binlerce tartismaya girisebiliriz ama bilimsel kuramlarin dogru oldugu sirasinda atom bombasi ile, sirasinda rontgen cihazi ile ve sirasinda Mars yuzeyine gozlem araci indirilerek reel bir sekilde kanitlanmistir. Su an, miniklerin dunyasi ile, bizim uzay-zamanimizin ve makro kozmosun kuramlari kuramlari arasinda ciddi yorum farkliliklari olsa da, bu durum zamanla asilabilir ve gercekligin daha farkli bir tanimi yapilabilir.
Ancak farkli kuramlar ayni fenomeni bambaska kavramsal cerceveler kullanarak basariyla tanimlayabilir. Aslinda, basarili oldugu kanitlanmis pek cok kuram, yerlerini gercekligin tumuyle yeni kavramlarini temel alan ayni olcude basarili baska kuramlara birakmistir.
Yaygin olarak, gercekciligi kabul etmeyenlere gercekcilik karsiti denilmistir. Gercekcilik karsitlari deneysel bilgi ile kuramsal bilgi arasinda ayrim oldugunu varsayarlar. Tipik olarak gozlem ve deneyim anlamli oldugunu, ancak kuramlarin yararli araclardan baska bir sey olmadigini ve gozlemlenen fenomene dair derin bir hakikati temsil etmedigini savunurlar. Hatta gercekcilik karsitlari bilimin gozlemlenebilir seylerle sinirlanmasini istemislerdir.
Bunun bir adim otesi ise, tum seylerin aslinda sadece zihnimizde varoldugunu one surmekle sonuclanir ki, dogrusu, kendi adima ben asla boyle bir seyi kabul etmem. Yorumlari her ne kadar farkli olsa dahi dis dunyanin nesnel gercekligine inanirim ve onu kismen benimle iliskili, ama buyuk oranda bana hic muhtac olmayan bir iliskiler butunu olarak kabul ederim. Herhangi bir kaya parcasi benim zihnimin eseri olamaz. Ben onu bilsem de bilmesem de toplam gercekligin bir parcasidir ve benden bagimsiz olarak vardir. Kendimi bu ekole daha yakin buldugumu soyleyebilirim. Peki, bu gercek tartismalarinda farkli bir yaklasim sergilenemez mi? Seyler var midir yok mudur diye tartismak yerine, daha elastik bir goruse ulasamaz miyiz? Dr Hawking bir cozum yolu oneriyor.
Modele dayali gercekcilik dusuncenin gercekci ve gerceklik karsiti ekolleri arasindaki butun bu tartismalari devre disi birakabilir. Modele dayali gercekcilige gore, modelin gercek olup olmadigini sorgulamak anlamsizdir. Sadece gozlemle uyusup uyusmadigi onem tasir. Gozlemle uyusan iki modelimiz varsa; Japon baliginin gordugu goruntu ve bizim gordugumuz goruntu gibi, birinin digerinden daha gercek oldugu soylenemez. Incelenmekte olan duruma daha uygun olan hangisi ise o kullanilir. Ornegin, akvaryumun icindeki biri icin Japon baliginin gordugu resim kullanisli olabilir. Ama akvaryumun disindakiler icin yeryuzundeki bir akvaryumun cercevesi ile uzaktaki bir galakside olanlari tanimlamak cok $ikintili olurdu; ozellikle de Dunya Gunes in ve kendi ekseninin etrafinda donerken akvaryum da onunla devinecegi icin.
Bilim icin modeller yaptigimiz gibi, gundelik hayatlarimizda da modeller yapariz. Modele dayali gercekcilik sadece bilimsel modellere degil, hepimizin gundelik hayati anlayabilmek ve yorumlayabilmek icin yarattigi zihinsel bilinc ve bilincalti modellere de uygulanir. Gozlemciyi -bizi- duyusal sureclerimiz ile dusunme ve idrak bicimlerimiz tarafindan yaratilan dunya algimizdan ayri tutmanin hicbir yolu yoktur. Algimiz -ve dolayisiyla kuramlarimizin dayanagi olan gozlemlerimiz- dogrudan degildir. Daha ziyade, bir tur mercek tarafindan, insan beyninin yorumlayici yapisi tarafindan sekillendirilir.
Iste bunlar, kesinlikle katildigim dusunceler. Herhangi bir seye baktigimizda asla onun gercekligini goremeyiz, sadece duyu organlarimiz araciligi ile beynimizde olusan bir modeli goruruz. Hatta daha ileri giderek sunu savunacagim; belki -bizler de dahil olmak uzere- hicbir seyin algidan bagimsiz saf bir gercekligi yoktur. (Platon bunu duysa beni dovebilirdi.) Bu anlamda, dogada tum algilardan bagimsiz bir gerceklik aramak bosuna olabilir. Sadece algi organlarimiz ile olusturdugumuz model gercektir, demiyorum. Gercekligin tek ve degismez bir dogasi olmadigini, farkli yasam formlarinin algi seviyelerine gore algilanan goruntuleri oldugunu savunuyorum. Dr Hawkin, gorme uzerine sunlari yazmis:
Modele dayali gerceklik, bizim nesneleri algilayis bicimimizle uyumludur. Gorme surecinde beynimiz optik sinirlerden bir dizi sinyal alir. Bu sinyaller televizyonda gorduklerimize benzer goruntulerden olusmazlar. Optik sinirin retinaya baglandigi yerde kor bir nokta vardir ve gormenin gerceklestigi yer, retinanin merkezinde 1 derecelik bir gorus acisina ve kolunuzu uzatip baktiginizda basparmaginizin eni kadar bir genislige sahip, daracik bir alandir. Yani beyne gonderilen ham veriler , ortasinda bir delik bulunan bulanik bir resme benzer. Neyse ki beynimiz her iki gozden gelen girdileri birlestirir, cevrenin gorsel ozelliklerini ekleyerek olusturdugu varsayimla bosluklari doldurur. Dahasi, retinadan gelen iki boyutlu veriler dizisini okur ve bundan uc boyutlu bir uzay izlenimi yaratir. Bir baska deyisle beyin zihinsel bir resim veya model yaratir. Birisi bir sandalye goruyorum dediginde bu sadece, o kisinin sandalyenin yaydigi isigi zihinsel bir goruntu veya model olusturmak icin kullandigi anlamina gelir.
Yeterince acik. Asla gercek bir sandalye goruntusune sahip olamayiz ama bu bizim bir sandalye uretmemize engel olmaz. Cunku, sandalye yapimi icin kullanacagimiz civi, tahta, keser, cekic vs nesneler de ayni modelleme yolu ile olusturulduklarindan birbirlerine uyum saglarlar ve boylece yuzlerce sandalye uretebiliriz. Onlari uretebilmek icin dogalarinin tam olarak ne oldugunu bilmemize gerek yok. Eger buna gereksinimimiz olsaydi ne bir TV ne de bir araba uretebilirdik. Bir anlamda, bizler de baska seylerin modelleriyiz. Biz nasil bir leoparin zihnimizde modelini olustuyorsak, o da ayni sekilde kendi zihninde bizim bir modelimizi olusturur. Sansimiz varsa bize dokunmaz ve yoluna devam eder. Peki, seyler var olmak icin bizim algilamamiza muhtac midirlar? (Soruyu Newton fizigi baglaminda soruyorum.)
Modele dayali gercekciligin cozdugu veya en azindan savusturdugu bir baska sorun, varolusun anlamidir. Odadaki masanin ben disari ciktigimda ve onu goremedigimde hala orada olup olmadigini nasil bilebilirim? Odayi terk ettigimizde masanin kayboldugu ve geri dondugumuzde ayni konumda yeniden belirdigi bir model olusturulabilir. Ancak bu tuhaf bir model olacaktir. Biz odada yokken bir sey olsa, ornegin tavan cokse ne olur? Odadan ciktigimda masanin kayboldugunu soyleyen modeli temel alirsam, odaya geri dondugumde tavanin yikintisi altinda tekrar beliren masayi nasil aciklayabilirim? Masanin biz odadan ciktigimizda da yerinde kaldigi model daha yalindir ve gozlemlerimizle uyusur. Istenilebilecek olan da budur.
Soyle bir sorgulama yapmak da mumkun. Eger masa benim gozlemime gore varlik bulan bir seyse ve ben odadan ciktigimda, odaya bir baskasi girerse, masa bana gore yok olmak, ama giren kisiye gore var olmak zorundadir. Boylesine zorlamali yorumlara sapmaktansa, masanin ben orda yokken de sessizce bekledigine inanmak sanirim dogaya daha uygundur.
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
| Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
| Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
| Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
| Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
| Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
| Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
| Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder