Türklerin serveti 13 yıl geriye gitti, borçları katlandı
- EMLAK FİYATLARI FIRLADI, SERVET TUTARI ERİDİ
- YETİŞKİN BAŞINA SERVET 13 YIL GERİYE GİTTİ
- BORÇ TUTARI KORKUTTU
- NÜFUSUN BİNDE BİRİNE NASİP OLAN…
- TOP YÜZDE 10 FENA KAYBETTİ…
- MİLYAR DOLARLIK 29 KİŞİ VAR
Credit Suisse'in Küresel Servet Raporu'nda Türkiye'ye ilişkin veriler, krediye dayalı büyüme modelinin ve TL'deki kaybın yetişkin başına borç tutarına ve servet erimesine etkisini ortaya koydu
16:3622 Kasım 2016
Credit Suisse'in her yıl merakla beklenen Küresel Servet Raporu'nun 2016 sonuçları açıklandı.
Raporda, Türkiye ile ilgili rakamlar, TL'deki değer kaybının, son 6 yılın kredi odaklı büyüme politikasının ve tarihsel bakımdan düşük büyüme oranlarının refah ve servet düzeyine vurduğu darbeyi ortaya çıkardı.
Hazırsanız başlayalım…
EMLAK FİYATLARI FIRLADI, SERVET TUTARI ERİDİ
2015'ten 2016 ortasına kadar yapılan hesaplamaya göre, TL dolar karşısında yüzde 6.8 değer kaybederken, Türkiye'de hanehalkının toplam serveti dolar bazında yüzde 5.5, yetişkin başına düşen servet yüzde 7.1 eridi. Borsanın toplam piyasa değeri dolar bazında yüzde 12.2 düştü. Tek yükseliş -ama ne yükseliş- yüzde 18.4 değer kazancıyla Emlak Fiyat Endeksi'nde oluştu.
YETİŞKİN BAŞINA SERVET 13 YIL GERİYE GİTTİ
Türkiye'de 2016'da toplam servet 1 trilyon 63 milyar dolar, toplam yetişkin sayısı 54 milyon 8 bin kişi. Yani yetişkin başına düşen servet tutarı (YBST) 19 bin 685 dolar. Bu rakam,
a) 2016'daki yetişkin başına düşen milli gelirin (20 bin 807 dolar) altında kaldı.
b) 2015'teki 21 bin 196 dolarlık tutara göre 1511 dolar eridi.
c) Yetişkin başına servet tutarında 13 yıllık birikimi sildi. (Rakam 2003'te 16.483, 2004'te 21.102 dolardı.)
d) Küresel krizin vurduğu 2009 yılının YBST olan 21 bin 351'in altında kaldı.
e) 2012 yılından bu yana YBST'de dört yıl art arda düşüş anlamına geldi.
Bu arada ülkenin toplam servetinin dünya serveti içindeki payı yüzde 0.4. Bu pay ile Türkiye düşük orta gelirli ülke kategorisinde… Bu, geçen 16 yılda hiç değişmedi.
BORÇ TUTARI KORKUTTU
Türkiye'de yetişkin başına servet tutarı erirken, borç tutarındaki yükseliş tedirgin edici boyutlara ulaştı.
Credit Suisse verilerine göre, yetişkin başına borç tutarı 2016'da 6 bin 89 dolarla, yükselen dolar kuruna karşın 2013'teki zirvesine oynadı. 16 yıllık rakamlara toplu bakıldığında, son 6 yılın kredi genişlemesine dayalı büyüme modelinin ortaya çıkardığı yüksek borçlanma tutarı net şekilde görülebiliyor. 2010'da 1475 dolar olan yetişkin başına borç tutarı 2011'de 4848 dolara zıpladıktan sonra durdurulamadı. Geçen yıl alınan kredi önlemleriyle 6 bin doların altına inen rakam, bu yıl yeniden zirveye oynadı.
NÜFUSUN BİNDE BİRİNE NASİP OLAN…
Gelelim servet sahiplerinin nüfusa göre dağılımına… 2016 verilerine göre, yetişkin nüfusun yüzde 72.6'ının servet tutarı 10 bin doların altında. Yetişkinlerin yüzde 25.4'ü 10 bin – 100 bin dolar arasında, yüzde 1.8'i 100 bin – 1 milyon dolar arasında servete sahip. 1 milyon dolar ve üstü servete sahip kişilerin yetişkinler içindeki payı yüzde 0.1.
TOP YÜZDE 10 FENA KAYBETTİ…
Rapora göre 2016 yılında Türkiye'de yetişkinlerin ortalama serveti 13 yıl geriye giderken, Küresel Top Yüzde 10 Servet Sahibi listesinde yer alan kişi sayısı da eridi. "Görece Zenginler" fena kaybetti…
Türkiye "Top Yüzde 10″da en fazla yetişkin kaybeden ülkeler sıralamasına 8. sıradan girdi. 2015'te Küresel Top Yüzde 10 içinde 1 milyon 653 bin servet sahibi bulunurken, 2016'da bu rakam 82 bin kişi azalarak 1 milyon 571 bine indi.
MİLYAR DOLARLIK 29 KİŞİ VAR
Raporda Türkiye'deki servet zenginlerinin sayısına ve dünyadaki paylarına da yer verildi. Buna göre 100 bin dolar üstünde servet sahibi 1 milyon 72 bin yetişkin bulunuyor ve bu kişilerin kendi kategorisinde dünyadaki payı yüzde 0.3. Serveti 1 milyon doların üzerinde bulunan kişi sayısı ise 77 bin ve dünyadaki payları yüzde 0.2.
Bu yetişkinlerden 485'inin serveti 50-100 milyon dolar, 338'inin serveti 100-500 milyon dolar, 35'inin serveti 500 milyon-1 milyar dolar arasında. 29 kişinin serveti 1 milyar doların üzerinde bulunuyor.
http://www.paraanaliz.com/2016/genel/servet-13-yil-geriye-gitti-borclar-katlandi-5319/a45UyF587661-161124185720 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2016/11/24 22:16 6 64 uyarlama@googlegroups.com
KAR VE BEN
. . . . . .
Esiyor tane tane yine beyaz bir ruzgar.
Soyleyin hangi kusun kanatlari yolundu?
Yine hangi agactan dokuldu bu yapraklar?
Yagan beyaz bir sukut, bir mahserdir sanki kar!
Bir hicret sevdasidir ruhumu sardi yine.
Ruhum gibi pervasiz yoldaslar da bulundu.
Ruhum karisti gitti bu kar tanelerine;
Simdi yagan kar degil, ruhumdur kar yerine.
Cahit Sitki TARANCI
ISLAM TURK DIN I DEGILDIR.KURAN DA ISLAM MEKKELI ARAPLAR ICINDIR YAZIYOR.
Islam in sarti Uc tur. Musluman olabilmek icin asagidaki uc sartin bir arada gerceklesmesi zorunluluktur. Cunku kuran ve Islam bu kosullari tasiyanlara gonderildigini yazmaktadir.
1-Arap irkindan olmak
2-Mekke ili sinirlari icinde ikamet etmek(Kureys kabilesinden olmak)
3-Kurani dusunebilecek kadar iyi Arapca ile okuyarak anlayabilmek
A-Her Millete kendi Dilinde kitap ve Milletinden peygamber zorunlulugu vardir.
Kuran da acikca her Millete sadece kendi dilini konusan kendi milletinden olan bir peygamber atarim yazar. Bir baska seklide, hic bir Millete o kavmin kendi dilinde olmayan bir Kitap ve Peygamber gondermem der. Bu durumda Kurana gore; Turklere, Turkce bir kitap ve Turkce konusan Turk bir peygamber atanmasi zorunludur.
IBRAHIM-4.Her Millete sadece o milletin kendi diliyle seslenir. O kavimden olan birini peygamber yollariz
YUNUS-47 Her ummetin bir Peygamberi vardir. Peygamberleri kendilerine gelince, adaletle hukmedilir,
NAHL-36.Yemin ederim ki: biz her Millete Allah a kulluk edin diyen peygamber gondermisizdir.
NAHL: 63 - Allah a yemin olsun ki, biz senden once bir cok milletlere peygamberler gonderdik
SEBE-44.Onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik. senden once hicbir peygamber de gondermedik.
FATIR-24 kafirler uyaran bir elci olarak gonderdik. Zaten uyaran bir peygamber olmayan hicbir millet yoktur
FURKAN-51. Sayet dileseydik, elbet her kabileye bir peygamber gonderirdik.
Ibrahim 4 ayetini aciklarsak: Turklere sadece Turkce seslenir. Sadece Turklerden bir peygamber yollariz
Anlaminin oldugu gorulur. Turklere Arap peygamber atanamayacagi gibi Turklerin Kutsal kitabinin Arapca olamayacagi cok acik olarak gorulebilmektedir. Turklere Arap kavminin diliyle inen kitap olan Kuran ve Kendi milletinden olmayan bir peygamber olan Muhammed gecerli degildir.
Yukaridaki Ayetler Kurandan olmasina ragmen, Kuranda bunlarin karsiligi olarak Turklere bir peygamber gelmis oldugu ve isminin ne oldugu yazmaz. Bu durum sadece Turkler e ozgu de degildir. Arap ve Israil oglu disinda bir peygamber yoktur. Cinlilere, inkalara, Wikinglere, Mayalara, Pigmelere ve aborjinlere de peygamber oldugu ne gorulmus nede duyulmus bir seydir.
FUSILET-3.Bir Millet icin indirdigimiz Ayetleri detaylica aciklanmis Arapca bir Kurandir.
Fusilet 3 ayetinde bir Millet icin oldugu aciktir ve bunlar Turkler degildir. Kuranin bakis acisina gore olmasi gereken budur. Arapca bir kuran ve Arap peygamber Turkler icin uygun degildir. Turklere Turkce kitap ve Turk peygamber olmasi gerekir. Mealciler veya Kurani cevirenler Fussilet-3 Ayetinde oldugu gibi, bir kavim icin yazmak yerine bilen bir toplum icin yazilarak anlam saklama sahtekarligi yaparlar. Mealciler baska kelimeyi degil de BIR KAVIM ICIN kelimelerini atlama geregi duymuslarsa onlarinda Kuranin tek kavme ozel olusunu bildikleri kavradiklarini gosterir. Saklamalari ise Turkleri enayi yerine koyduklarinin kanitidir. Yoksa anlamini saklama ve atlama geregi duymazlardi.
NAHL-103.Andolsun ki biz onlarin, Kur an i ona bir insan ogretiyor dediklerini biliyoruz. Ima ettikleri kimsenin dili yabancidir. Bu Kur an ise gayet acik bir Arapca dir.
Nahl-103 ayeti Arapcadan baska bir dile tahammul olmadigi gostermek acisindan onemlidir. Muhammed e Arapca disinda bir Dilin yabanci olmasi normaldir. Ancak Kuranin Allahtan gelme oldugunu iddia eden Islamcilar, Arapca disindaki diller neden Allah icin yabanci dil olmaktadir aciklamak zorundadirlar. Allaha gore Arapca disinda diller yabanci ise, Tevrat ve incil nasil Allahin kitabi olabilir?
Mekke de cok bilgili iki Hristiyan kole vardi. Bunlar aslen Irakli idiler. Adlari Yesar ile Hayr idi. Bunlarin bircok kitaplari vardi. Firsat buldukca bu kitaplari okurlardi. Muhammed de cogu kez onlara ugrar, kendilerini dinlerdi. Gunun birinde, peygamberlik iddiasi ile ortaya cikinca, muhalif olanlar, Hayir, Muhammed bu bilgileri Allah tan degil de adi gecen kolelerden almistir. Allah i ise isini saglama almak icin kullaniyor demeye basladilar. Bu yuzden, nahl Suresi nin 103.ayeti cevap olarak indi. (Muslum)
Mekke de Tevrat ve Incil i cok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Ais ya da Yais adinda bir demirci vardi. Kimileri de adi Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrica onun yaninda bir kardesi de vardi, Muhammed $ik $ik bunlara gidip kendilerinden bilgi alirdi. Muhammed, peygamberlikle gorevlendirilince, ona muhalif olanlar, Muhammed bu bilgileri Allah tan degil de, adi gecen demirci koleden almis demeye basladilar. Bunun uzerine Nahl Suresi nin 103.ayeti indi.(Taberi)
Kuranda bildirilenlerin baska dilde bildirilmesinin mumkun olmadigi soylenerek sadece arapca bilen Araplarin anlayabilecegini anlatan bir ayettir. Bu durumda Araplardan baska milletlere de geldi diyerek yalan soylemenin ne anlami vardir. Bile bile bir Turkun bunu yapmasi Turk milletine ihanetten baska bir sey degildir.
B-Kurani anlayarak bilerek okumak ve ogrenmek zorunlulugu vardir.
Bir insandan Okudugunda anlayamadigi yabanci dilde bir kitabi okumasini istemek anlamsizdir. O nedenle herkes kendi dilinde olan okudugunda anlayacagi kitabi okumalidir. Yuz Yillarca biz Turkleri salak yerine koymuslar ve okudugumuzda hic anlamadigimiz kitabi bulbul gibi ezberletip okutmuslar. Ne soyledigimizi bile bilmedigimiz dualar ettirmisler. Islam in biz Turklere gelmedigini bile bile yukumlu olmadigimiz seylerle oyalayarak bizi ahmak yerine koymuslar.
Araplarin Allahtan geldigini iddia ettikleri Kuran in, kendi dillerinde olmasi ile anlayarak okumalari normaldir. Bir Turkun anlamadan Arapca okumasi neden dini bir zorunluluk olsun? Eger anlayarak okuma mecburiyeti mantikliysa, Ben bir Turk olarak neden binlerce yildir atalarimdan yadigar olan Anadilim Turkceyi degistirerek Dilimi Arapca yapmak zorunda olayim? Neden bir Turk olarak ben Araplasmak zorunda kalayim? Kuranda herkese kendi dilinde olan onun anlayacagi kitabi gonderirim diye Araplara soylemis. Oyleyse nerede benim Turkce kitabim? Kurani anlayarak okuyan Turk Islamcilar. Islam in Turkler icin olmadigini bildikleri halde, Arap emperyalizminin usakligini yaparlar. Iste kurandan Enam98 i Arapca anlayan toplum Turkler olabilir mi?
ENAM-98.O, sizi bir tek candan yaratandir. Sizin bir karar kilma yeriniz, bir de emanet birakilma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum icin ayetleri ayri ayri aciklamisizdir.
YUSUF-2.Kuran i anlamaniz icin Arapca indirdik
Zuhruf, 3:Biz, ANLAYIP DUSUNMENIZ ICIN onu Arapca bir Kur an kildik.
Bu ayeti Turklere uygularsak, Ey Turkler Kurani anlayabilmeniz ve dusunebilmeniz icin Arapca indirdik anlami cikar. Turkce konusan biz Turklere anlayabilmemiz icin Arapca bir Kuran verilmesi normal olabilir mi? Bir Dilde dusunebilmek ancak ana dil olursa mumkundur. Yabanci dili anlayabilmek le yabanci dilde dusunebilmek cok farkli seylerdir.
Kuranin tek kavme ozel olusunu bir kenara birakalim. Tum Dunyaya oldugunu kabul edelim. Boyle bir durumda, Allah in Kuranin Arap olmayanlar icin dil sorunu yaratacagini hesaba katmadigi sonucu ortaya cikar. Yani karma$ik Arapca bir kitabi butun insanlara yollama acemiligi yapmis sa, Kendinden beklenen Tanrisalligi gosterememistir. Arapca konusmayanlar icin dil sorunu dogacagini tahmin edememis demektir.
Butun dillere cevrilemeyen, hatta Arap olmayanlarin dogru sekilde okumasi imkansiz olan bir kitabi butun insanlara yollamis olabilir mi? Kuran bunumu iddia ediyor? Hayir,Kuran tam tersini soyluyor. Kuran sadece Arapca konusan Arap kavmi icin geldigini soyler. Butun kavimlere ve butun dillere geldim demez. Kuran her kavme sadece o kavmin kendi dilinde inen mesajla seslenmek gerektigini dusunuyor. Yabanci bir peygamberle ve yabanci dilde inen kitapla degil. Yabanci Dil de mesaj olmamalidir. Kuran yabanci Dil de inen kitaba itiraz etmeyi mesru goruyor
FUSSILET-44.Eger biz onu yabanci dilden bir Kur an yapsaydik onlar mutlaka:
Araplar hesap sorar diye korkan bir Allah oldugu ayetten anlasiliyor. Arap sorabiliyor ise, biz Turkler Turklere hic Arapca bir Kuran gonderilir mi diye neden sormuyoruz? Biz salakmiyiz? Yoksa Turklerin kayda degecek bir Millet olmadigini mi kabul edecegiz?
Simdi bu ayete gore biz Turklerin;Turk olana yabanci dilde inen kitap olur mu? Dilimizde inmeliydi deme hakkimiz neden olamiyor? Bu asagidaki ayet nedeniyle olabilir mi? Kuran sana ve kavmine geldi dedigi icin?
NAHL-64. Kendi aralarinda ihtilafa dusmus olan bir kavmi,icine dustukleri bu ihtilaflardan kurtarman icin Kurani indirdik. Baska hic bir sebeple indirmedik.
ZUHRUF-44.Dogrusu Kur an, sana ve kavmine bir oguttur. Ileride ondan sorumlu tutulacaksiniz.
Bu ayette butun kavimler ondan sorumludur unutulmustur. Turkler Gordugunuz gibi sorumlu degil!
Kuranin olma nedeninin tek kavmin sorunlarini cozmekten ibaret oldugu ayette acikca soylemistir.
Tek kavme oldugu ne kadar da acik, Cunku Kendi aralarindaki anlasmazliklar icin yaziyor.
C-Islam ve kuran sadece Mekke ve cevre ilcelerini uyarmak icindir.
Kuran in Mekkeli Araplar disindaki insanlarla alakasi yoktur. Mekke ve cevresine hitap ediyor. Bu ayetteki Ummu l-kura , Mekke nin diger adidir. Kurani bilen ve anlayarak okuyan bir cok Turk bunu mutlaka gormustur. Islam in Turklerle alakasinin olmadigi konusunda Insanlari neden uyarmamistir? Sizi su anda ben uyariyorum, ne yapmayi dusundunuz? Uyarmaya calisanlarlardan Turan Dursun u duydunuz mu? Bazi insanlar Osmanli padisahlarinin Islami cikarlari icin kullandiklari devrinde bunu soyleselerdi ne olur du? Dusunelim.
SURA-7.Sehirlerin anasi (Mekke de) ve onun cevresinde bulunanlari uyarman ve asla suphe olmayan toplanma gunuyle onlari korkutman icin, sana boyle Arapca bir Kur an vahyettik.
ENAM-92.Iste bu da, bereket kaynagi, kendinden oncekileri tasdik eden ve sehirler anasini (Mekke yi) ve butun cevresini uyarasin diye indirdigimiz bir kitaptir.
Kuranin Mekke deki Arap Kureys kabilesine hitap ettigi ayetlerde acik olarak gorulmektedir.
Zuhruf, 44:Dogrusu Kur an, sana ve KAVMINE bir oguttur. Ileride ondan sorumlu tutulacaksiniz.
Burada sana dedigi Muhammed oldugu soylendigine gore: Muhammedin kavminin Turkler olmadigi acikca bilinmektedir.
Kuranda gercekte olmayan bir cok fayali ve iyi seyi var diyen Islamcilar bu ayetleri gormemis olabilir mi? Amaclarinin ne oldugunu anlamaniz ve islamin ne oldugunu gozlerinizle gormeniz acisindan cok onemlidir.
Islamin sartlari denilerek konulmus her sey Islam sadece Mekke ve cevresi icindir denilen kurandaki ayetleri destekler niteliktedir. Islamin Dunya icin olmadiginin sadece Mekke ve cevresinde olan Arap milleti icin oldugunun tum kanitlari Islam ve Kurandadir. Ancak Tum Dunyadan harac alincaya kadar savasmak da!
Islamcilar Islam in Dunyanin Din i oldugunu soylerler. Kurana gore sadece Mekke ve cevresinin dini oldugu ortadadir. Islam in sartiyla ilgili duzenlemeler de bu dusuncenin kanitlarini daha da saglamlastirirlar. Yasin-40 da Kuranda gece gunduz birbirine esittir yazmaktadir. Oysa sadece Mekke civarinda gece gunduz uzunlugu birbirine yakindir. Islamin tum ibadet ve kurallari gece gunduzun esit zannedilmesine gore duzenlenmistir.
Bunlar daAy takvimine gore belirlenmistir. Islam dunyasinin sembolu Ay dir. Tum Dunyaya hitap edecek olsa, Ay takvimi yerine tum Dunyanin kullandigi Gunes takvimini kullanmasi gerekmez mi? Islamin Dunyaya degil, sadece Kuresys kabilesine hitab ettiginin kanitlarindan biri de Ay takvimidir.Mekke de gece gunduz farki az oldugundan Namaz vakitleri Mekke cevresinde olusur.Fakat Kutuplarda namaz yapilamaz. Sabah namazini yerine getirdiginizi dusunsek bile, aksam namazini alti ay sonra yerine getirebilirsiniz. Mekke disinda kible ararsaniz yuzunuzu Dunyanin yuvarlak olmasi nedeniyle Kabe yerine uzaya donmus olursunuz.
Oruc kutuplarda tutulamaz bakara suresinde orucun nasil tutulacagi bellidir. Mekke ve cevresinde oruc $ikilmadan zorlanmadan tutulabilir. Kutuplarda aksam alti ay sonradir. Baslayan oruc bitirilemez.
Islam in sadece Mekkede yasayan Araplar icin gecerli oldugunun en buyuk kanitlarinin biri de Hac emridir.
Hac, 27:Insanlar arasinda hacci ilan et ki, gerek YAYA OLARAK, gerekse nice uzak yoldan gelen argin DEVELER UZERINDE sana gelsinler.
Islam ve Kuranin yalnizca Mekke cevresinde yasayan kureys kabilesine hitap ettigi bu kadar acik ortadadir. Buna ragmen bir itiraziniz varsa, Hac,27 Ayetinin bir Brezilyali Musluman a farz oldugunu gozunuzde bir canlandirin lutfen. Atlas okyanusunu yuzerek gecen bir Deve bulmasinin imkansiz oldugunu anlayabilmenizi bekliyorum. Yuruyerek okyanusu gecmekten hic soz etmiyorum. Yukaridaki ayete daha dikkatli bakarsak, Islamin kapsama alaninin yaya ve Deve ile gelinebilecek uzakliklar oldugu rahatlikla anlasilabilecektir. Kurana gore islamin gecerlilik alani en fazla deve ile yolculuk mesafesidir. Hatta daha mantikli gercekci bir yaklasimla At ile seyahat eden Milletler icin islam gecerli degildir gorusunu savunabilirim.
Daha akilli bir insan ise, Kuran Allahtan gelen bir kitap olsaydi Hac.27 ayeti Cesitli ulasim araclariyla gelsinler seklinde olurdu. Kurani olusturan insanlar biraz dikkatli olabilselerdi, kuranda ruzgarla giden gemilerden sozedildigine gore, en azindan gemilerle gelin diye yazmasi gerekirdi.
Hac ibadetine gitmenin Kuran da yuruyerek veya deveyle yapilmasi soylenir. Bir Rus yada Viking deve bulup hacca gidemez. Burada deve olmayan yerlere hitap edilmedigi ortadadir. Basi bozuklugun haydutlugun kol gezdigi eski donemlerde seyahat guvenligi yoktur. Ispanyadan Kabe ye Gidecek insanlar o devirde yaya yada deveyle gidebilir miydi? Gidebilse geri donebilir miydi?
Islam tum Dunyaya gelmis olsa Amerika ve Asya kitalarinin varliginin kuranda belirtilmesi ve Muhammedin bu kitalari kesfetmesi beklenirdi. Cunku oradaki insanlara anlatilma gorevi vardi. Kuranda Cografi olarak meyve ve yiyeceklerin Mekke ve cevresinden ornek verildigi gorulur. Portakal ve mandalinadan soz edilmez. Kabak, Domates, patates, Fasulye, Misir, Aycicegi Amerika nin kesfinden sonra Asya kitasina gelmistir. Kuranda bu sebzelerden sozedildigini goremezsiniz.
Bu mealci ve Kuran bilenler Allahtan korkmuyor mu? Korkmuyorlar cunku kendilerinin Islam konusunda sorumlu olmadigini en iyi onlar biliyorlar. Islam cilar, Kuran in bir Kavim e degil butun kavimlere gonderildigini anlatmak icin bir ayet getirirler.
ENBIYA-107.biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik.
Yukarda saydigimiz o kadar ayet ve delil karsisinda, bir tek bu ayete sarilarak her seyi kurtarma cabasina girerler. Bu ayetteki Alem Arapca dir. Ayeti gordugunuz gibi ayetin her yeri cevrilirken, sadece Alem kelimesi Arapca olarak birakilmistir. Alem kelimesi Kuranda bir cok yerde bilenkisi anlaminda cevrilirken burada oylece birakilir. Diyelim ki, Dogru ve bir sekilde Alem lafi herkes anlamindadir. Bu kurtarmaya yeterli olmuyor. Dil ve anlatimlarda ancak Dunya alem kelimesi herkesi ifade eder. Alem olarak Mekke alemini kastetmeniz de mumkundur. Kuranin geldi dendigi donemde Araplar icin Alem Mekke ve Medine dir. Muhammed soyle bir emir gonder se, cumle alem gelin diye, en fazla Mekke nin hepsi gelir. Yada kime soylediyse soyledigi kisinin ailecek hepsinin gelmesini istemistir. Buradan tum Dunya anlami cikmaz.
Kurani anlayarak okumak ve dusunebilmek zorunlulugu vardir. Kurani okuyan Turk, Iranli, Afganli Musluman olamaz. Bu Milletler kendilerine ait olmayan bir dinle kandirilmislardir.
Islam Din i Emperyalist bir ozellik tasidigi icin islami kabul eden topluluklarin kulturlerini yok eder.Turkler acisindan bakildiginda islam Turk geleneklerine goreneklerine uygun olmayan bir dindir. Bu nedenle Islam Turklerin uzerinde basari saglayamamistir.
Islamda kadin erkek bir arada bulunmasi gunah olsada, Turklere Haremlik selamlik uygulatilamamistir.
Islamda kadinin sokaga cikmasi yasak olsada, Turklerde Kadin erkek halk oyununu engelleyememistir. Islamda muzik yasak ve gunah olsada, Turkler icin halk Turkuleri ve ozanlar vazgecilmez olmustur.
Islamda Yonetici halife yada dini lider kurali olsada, Turkler asirlar boyu Meclis kurultaylar yaparlar.
Islamda kadinlarin ev yonetme hakki olamazken, Turklerde asirlar boyu kadinlar meclislerde yar alirlar.
Turklere uygun olmayan Islam dini, Turkluge ihanet edenler tarafindan geleneklerimize uydurulmaya calisilmistir. Turklerin Araplara efendim demesini saglayabilmek icin islam dini Turklere gore yorumlanmaya baslanmistir.Bu yeni Din in islam la hicbir ilgisi yoktur.Adi Islam olarak soylenen bambaska bir dindir. Islamin kurallarinin Uygulandigi Kuran gecersizlestirilmistir. Turklerde is oyle bir dereceye gelmis ki, Siz Muslumanligi bilmiyorsunuz kurana uymuyorsunuz diyen yobazlar dogru soyledigi halde, Yobazlarin Musluman olmadigini dusunen bir Turk halki olusturulmustur. Mezhepler, tarikatlar ve cemaatlerle asil Muslumanin ne oldugu anlasilmaz hale gelmistir. Yonetme gucunu elinde tutan kesim halki koyun gibi yonetebilmek icin Turk e gore bir Muslumanlik uydurmustur. Ancak okudugunuz gibi Islamin Turklerle hicbir ilgisi yoktur.
http://www.turkish-media.com/forum/topic/304098-islam-arap-dinidirturk-milletinin-degil/
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -6-
Hepimizin icinde yasadigi dunyada, bir yonu ile gerceklik gozlerimizin onundedir. Onu goruruz, hissederiz, dokunuruz, tadariz ve cesitli algi organlarimizla bazen keyfini cikarir, bazen verdigi acilara katlanmak zorunda kaliriz. Peki, organlarimizla hissettigimiz dunya gercek midir? Neden sadece kendimizi one cikarir ve gercekligi kendi algimiza gore tarif etmeye calisiriz? Bir yarasa, bir balina veya bir bakterinin gerceklik algisi bizimkinden daha dogru olamaz mi? Duyu organlarimizin otesine gecerek, gerceklik hakkinda farkli yontemlerle yorumlar getiremez miyiz?
Yuvarlak bir fanus icinde yasayan bir japon baliginin gerceklik goruntusu bizimkinden farklidir. Peki, biz gercekligin dogru ve bozulmamis resmine bakip bakmadigimiz nasil bilecegiz? Biz de gorusumuzu bozan dev bir akvaryumun icinde olabilir miyiz? Japon baliginin gerceklik algisi bizimkinden farklidir ama bizimkinin daha gercek oldugundan emin miyiz?
Japon baligi kendince gozlemlere yaparak akvaryumun disindaki nesnelerin devinimlerini yoneten bilimsel yasalari formule edebilir. Ornegin, bizim duz bir cizgide ozgurce devindigini gordugumuz nesne, bozunum nedeniyle balik tarafindan egik bir cizgide hareket ediyormus gibi gozlemlenebilir. Buna ragmen Japon baliginin bozulmus referans cercevesinde formule ettigi yasalar dogru olacaktir ve akvaryumun disindaki nesnelerin gelecekteki hareketlerini ongormesini olanakli kilacaktir. Onun yasalari, bizim cercevemiz icindeki yasalardan daha karma$ik olabilir, ama basitlik bir tercih meselesidir. Eger Japon baligi boyle bir kuram formule ederse, onun bakis acisini gercekligin resmi olarak kabul etmemiz gerekir.
Algilarimizin bize cok guvenilir gibi gorunmesine ragmen onlarin yetersizligi ve goreceligi acikca meydanda. Bu durum felsefede Platon un meshur magara benzetmesi ile ifade edilmistir:
Bazi insanlar karanlik bir magarada, dogduklari gunden beri magaranin kapisina arkalari donuk olarak oturmaya mahkumdurlar. Baslarini da arkaya ceviremeyen bu insanlar, magaranin kapisindan iceri giren isigin aydinlattigi karsi duvarda, kapinin onunden gecen baska insanlarin ve tasidiklari seylerin golgelerini izlemektedirler. Iclerinden biri kurtulur ve disari cikip golgelerin asil kaynagini gorur ve tekrar iceri girip gorduklerini anlatmaya baslar ama icerdekileri, duvarda gorduklerinin zahiri olduguna ve gercegin magaranin disinda cereyan etmekte olduguna inandirmasi imkansizdir.
Hadi magaradan cikalim ... ama nasil? Bir magaradan kurtulmak nisbeten kolay olabilir, ama surekli devinen, degisen bir evrendeki gerceklik maceramiz icin neye guvenebiliriz? Insanlar cesitli yontemlerle evrensel gercekligin resimlerini cekmeye calistilar. Batlamyus a gore evren kocaman bir kure gibiydi ve Dunya onu merkezinde duruyordu. Gerci, merkeze Gunes i koyan modeller de vardi ama Avrupa dusuncesinde, dinsel inanclarin da etkisiyle yuzyillarca Batlamyus ve Aristotales in gorusleri hakim oldu. Kopernik merkeze yeniden Gunes i getirdi ve onun fikirlerini Galileo gelistirdi. Dunya mi Gunes mi derken, ikisinin de merkezde olmadiginin anlasildigi gunumuze kadar geldik.
Bilimkurgu filmi Matrix de farkli bir gerceklik secenegi sunulur. Insan irki akilli bilgisayarlar tarafindan yaratilmis sanal bir gercekligin icinde oldugunu bilmeden yasarken, bilgisayarlar onlarin biyoelektrik enerjilerini (bu her ne demek ise?) emerler. Belki de bu cok zorlama bir senaryo degildir. Bir tur bilgisayar tarafindan yaratilmis bir pembe dizinin karakterlerinden biri olmadigimizi nasil bilecegiz? Eger bazi uzaylilar bizi bu tur bir sanal gerceklik icinde yasatsalar ve kendi icinde tutarli yasalar uygulasalardi, bizim sanal olanin otesinde bir baska gerceklik oldugunu anlamamizin hicbir yolu olamazdi. Uzaylilar distan bakarak neyin gercek, neyin sanal oldugunu bilebilirdi. Ancak sanal dunyanin icinde yasayan varliklar, tipki bizler gibi, kendi dunyalarini disardan goremiyorlarsa, gerceklik resimlerinden kuskulanmalari icin bir sebep yoktur. Bu, her birimizin bir baskasinin ruyasina ait birer hayal oldugunu soyleyen dusuncenin cagdas uyarlamasidir.
Belki de bu yuzden Buddha, her insanin gercekligi kendisinin deneyimlemesi gerektigini tavsiye etmistir. Toltek yerlileri gibi kulturlerde dunyasal varolusun bir ruya oldugu savunulur. Hatta bazilari bilgiye karsi cikar ve bilgi nin her tur supheden arinmis hakikat algilamasini bozdugunu iddia ederler. Bu durum sanki Matrix filminde, arkadaslarina ihanet eden adamin durumu gibidir. Adam, kendisinin bir sanal dunyada yasatildigini anlamistir. Ama sanal dunya gercek dunyadan daha guzel oldugundan, orda yasamayi tercih eder ve konusur: Bunca yildan sonra sunu anlamis bulunuyorum: cehalet mutluluktur!
Gercek ve sanal dunya tartismalari beni farkli bir sonuca goturuyor: Gorunenden veya kuramdan bagimsiz bir gerceklik kavrami yoktur.
Cok iddiali bir cumle gibi gorunmekte ama sanirim Dr Hawking sunu anlatmak istiyor. Ister gercek diyelim, ister sanal olarak kabul edelim; gordugumuz, algiladigimiz ve kuramlarini gelistirdigimiz seyler kendi gercekligimizin bir parcasidir. Devam edelim.
realizm
Gercek bir resim gibi gorunuyor, degil mi? Oysa bu hiper gerceklik denen sanat akimina uygun olarak, kursun kalem ile cizilen bir resim.
Biz, modele dayali gerceklik dedigimiz bir gorusu kabul edecegiz. Buna gore, bir fizik kurami -genellikle matematiksel dogasi olan- bir modeldir ve ayni zamanda modelin unsurlarini gozlemle bagdastiran bir kurallar dizisidir. Bu gorus bize cagdas bilimi yorumlayabilecegimiz bir cerceve saglar. Felsefeciler, Platon dan bu yana yillar boyunca gercekligin dogasi uzerine tartistilar. Kla$ik bilim, ozellikleri belirli gercek bir dis dunyanin varoldugu ve bu ozelliklerin gozlemleyenin algisindan bagimsiz oldugu inancina dayanir. Kla$ik bilime gore, belirli nesneler vardir; bunlar hiz ve kutle gibi, degerleri iyi tanimlanmis fiziksel ozelliklere sahiptir. Bu bakis acisina gore, kuramlarimiz bu nesneleri ve ozelliklerini aciklama girisimidir; olcumlerimiz ve algilarimiz da onlara karsilik gelir. Hem gozlemci hem de gozlenen, nesnel bir varligi olan bir dunyanin parcasidir ve onlarin arasindaki ayrim ozel bir onem tasimaz. Bir baska deyisle, park alanindaki bir yer icin kavga eden insanlar gordugunuzde, orda gercekten park yeri icin kavga eden insanlar var demektir. Bunu izleyen butun gozlemciler ayni niteliklerin olcumlerini yapacaktir ve kendilerini gozlemleyen olsun ya da olmasin, kavga eden insanlar bu niteliklere sahip olacaktir. Felsefede bu inanca gercekcilik denir.
Basit fakat onemli dusunceler bunlar. Oncelikle, dis dunyanin yorumlanmasina gorelilik kuramlarini ve kuantum fizigini katmadan, kla$ik fizigin olculeri icinde baktigimda, dis dunya nesnel bir gercekliktir. Birileri sinemanin onunde kavga ediyorsa, kavga ediyorlardir ve ben o anda olay gozlem ufkundayimdir. Uzerime dogru gelen bir kamyon goruyorsam kacmam gerekir. Bu kadar basit.
Daha genele uyarladigimda, insanlar Pluton cuce gezegeninin varligini kesfetmeden once de Pluton ordaydi ve en buyuk uydusu Charon ve digerleri ile birlikte devinimini surduruyordu. Insan turu ortaya cikmadan on milyonlarca yil once dinozorlar dunyamizda yasadilar ve izlerini biraktilar. Varolmak, av pesinde kosmak icin bizim onlari gozlemlememize muhtac degillerdi. Sanirim buraya kadar bir sorun yok. Fakat kuantum fizigine girince her sey degismeye basliyor.
Gercekcilik cekici bir bakis acisi olarak gorunse de, cagdas fizik hakkinda bildiklerimiz bu gorusu savunmamizi oldukca guclestiriyor.
Ornegin, doganin farkli bir tanimlamasini veren kuantum fiziginin ilkelerine gore, bir parcacigin nicelikleri bir gozlemci tarafindan olculunceye kadar ne belirli bir konumu vardir ne de belirli bir hizi. Bu nedenle yapilan olcumlerin kesin bir sonuc verecegini soylemek dogru degildir, cunku olculmus olan nicelik, sadece olcum anindaki degeri gosterir. Aslinda bazi durumlarda nesnelerin kendi baslarina bir varliklari dahi yoktur, yalnizca bir toplulugun parcasi olarak vardirlar. Ve eger holografik ilke dedigimiz kuram dogruysa, biz ve bizim dort boyutlu dunyamiz cok daha buyuk, bes boyutlu uzay-zamanin sinirinda bir golge olabilir. Bu durumda bizim evrendeki konumumuz fanus icindeki Japon baliginin konumu ile benzerdir.
Kati gercekcilere gore, gercekligi temsil eden bilimsel kuramlarin kaniti onlarin basarilarinda gizlidir.
Evet, bu saptamayi fizikci Richard Feynman da yapmistir. Bilimin en buyuk kaniti onun basarisidir. Gerceklik uzerine binlerce tartismaya girisebiliriz ama bilimsel kuramlarin dogru oldugu sirasinda atom bombasi ile, sirasinda rontgen cihazi ile ve sirasinda Mars yuzeyine gozlem araci indirilerek reel bir sekilde kanitlanmistir. Su an, miniklerin dunyasi ile, bizim uzay-zamanimizin ve makro kozmosun kuramlari kuramlari arasinda ciddi yorum farkliliklari olsa da, bu durum zamanla asilabilir ve gercekligin daha farkli bir tanimi yapilabilir.
Ancak farkli kuramlar ayni fenomeni bambaska kavramsal cerceveler kullanarak basariyla tanimlayabilir. Aslinda, basarili oldugu kanitlanmis pek cok kuram, yerlerini gercekligin tumuyle yeni kavramlarini temel alan ayni olcude basarili baska kuramlara birakmistir.
Yaygin olarak, gercekciligi kabul etmeyenlere gercekcilik karsiti denilmistir. Gercekcilik karsitlari deneysel bilgi ile kuramsal bilgi arasinda ayrim oldugunu varsayarlar. Tipik olarak gozlem ve deneyim anlamli oldugunu, ancak kuramlarin yararli araclardan baska bir sey olmadigini ve gozlemlenen fenomene dair derin bir hakikati temsil etmedigini savunurlar. Hatta gercekcilik karsitlari bilimin gozlemlenebilir seylerle sinirlanmasini istemislerdir.
Bunun bir adim otesi ise, tum seylerin aslinda sadece zihnimizde varoldugunu one surmekle sonuclanir ki, dogrusu, kendi adima ben asla boyle bir seyi kabul etmem. Yorumlari her ne kadar farkli olsa dahi dis dunyanin nesnel gercekligine inanirim ve onu kismen benimle iliskili, ama buyuk oranda bana hic muhtac olmayan bir iliskiler butunu olarak kabul ederim. Herhangi bir kaya parcasi benim zihnimin eseri olamaz. Ben onu bilsem de bilmesem de toplam gercekligin bir parcasidir ve benden bagimsiz olarak vardir. Kendimi bu ekole daha yakin buldugumu soyleyebilirim. Peki, bu gercek tartismalarinda farkli bir yaklasim sergilenemez mi? Seyler var midir yok mudur diye tartismak yerine, daha elastik bir goruse ulasamaz miyiz? Dr Hawking bir cozum yolu oneriyor.
Modele dayali gercekcilik dusuncenin gercekci ve gerceklik karsiti ekolleri arasindaki butun bu tartismalari devre disi birakabilir. Modele dayali gercekcilige gore, modelin gercek olup olmadigini sorgulamak anlamsizdir. Sadece gozlemle uyusup uyusmadigi onem tasir. Gozlemle uyusan iki modelimiz varsa; Japon baliginin gordugu goruntu ve bizim gordugumuz goruntu gibi, birinin digerinden daha gercek oldugu soylenemez. Incelenmekte olan duruma daha uygun olan hangisi ise o kullanilir. Ornegin, akvaryumun icindeki biri icin Japon baliginin gordugu resim kullanisli olabilir. Ama akvaryumun disindakiler icin yeryuzundeki bir akvaryumun cercevesi ile uzaktaki bir galakside olanlari tanimlamak cok $ikintili olurdu; ozellikle de Dunya Gunes in ve kendi ekseninin etrafinda donerken akvaryum da onunla devinecegi icin.
Bilim icin modeller yaptigimiz gibi, gundelik hayatlarimizda da modeller yapariz. Modele dayali gercekcilik sadece bilimsel modellere degil, hepimizin gundelik hayati anlayabilmek ve yorumlayabilmek icin yarattigi zihinsel bilinc ve bilincalti modellere de uygulanir. Gozlemciyi -bizi- duyusal sureclerimiz ile dusunme ve idrak bicimlerimiz tarafindan yaratilan dunya algimizdan ayri tutmanin hicbir yolu yoktur. Algimiz -ve dolayisiyla kuramlarimizin dayanagi olan gozlemlerimiz- dogrudan degildir. Daha ziyade, bir tur mercek tarafindan, insan beyninin yorumlayici yapisi tarafindan sekillendirilir.
Iste bunlar, kesinlikle katildigim dusunceler. Herhangi bir seye baktigimizda asla onun gercekligini goremeyiz, sadece duyu organlarimiz araciligi ile beynimizde olusan bir modeli goruruz. Hatta daha ileri giderek sunu savunacagim; belki -bizler de dahil olmak uzere- hicbir seyin algidan bagimsiz saf bir gercekligi yoktur. (Platon bunu duysa beni dovebilirdi.) Bu anlamda, dogada tum algilardan bagimsiz bir gerceklik aramak bosuna olabilir. Sadece algi organlarimiz ile olusturdugumuz model gercektir, demiyorum. Gercekligin tek ve degismez bir dogasi olmadigini, farkli yasam formlarinin algi seviyelerine gore algilanan goruntuleri oldugunu savunuyorum. Dr Hawkin, gorme uzerine sunlari yazmis:
Modele dayali gerceklik, bizim nesneleri algilayis bicimimizle uyumludur. Gorme surecinde beynimiz optik sinirlerden bir dizi sinyal alir. Bu sinyaller televizyonda gorduklerimize benzer goruntulerden olusmazlar. Optik sinirin retinaya baglandigi yerde kor bir nokta vardir ve gormenin gerceklestigi yer, retinanin merkezinde 1 derecelik bir gorus acisina ve kolunuzu uzatip baktiginizda basparmaginizin eni kadar bir genislige sahip, daracik bir alandir. Yani beyne gonderilen ham veriler , ortasinda bir delik bulunan bulanik bir resme benzer. Neyse ki beynimiz her iki gozden gelen girdileri birlestirir, cevrenin gorsel ozelliklerini ekleyerek olusturdugu varsayimla bosluklari doldurur. Dahasi, retinadan gelen iki boyutlu veriler dizisini okur ve bundan uc boyutlu bir uzay izlenimi yaratir. Bir baska deyisle beyin zihinsel bir resim veya model yaratir. Birisi bir sandalye goruyorum dediginde bu sadece, o kisinin sandalyenin yaydigi isigi zihinsel bir goruntu veya model olusturmak icin kullandigi anlamina gelir.
Yeterince acik. Asla gercek bir sandalye goruntusune sahip olamayiz ama bu bizim bir sandalye uretmemize engel olmaz. Cunku, sandalye yapimi icin kullanacagimiz civi, tahta, keser, cekic vs nesneler de ayni modelleme yolu ile olusturulduklarindan birbirlerine uyum saglarlar ve boylece yuzlerce sandalye uretebiliriz. Onlari uretebilmek icin dogalarinin tam olarak ne oldugunu bilmemize gerek yok. Eger buna gereksinimimiz olsaydi ne bir TV ne de bir araba uretebilirdik. Bir anlamda, bizler de baska seylerin modelleriyiz. Biz nasil bir leoparin zihnimizde modelini olustuyorsak, o da ayni sekilde kendi zihninde bizim bir modelimizi olusturur. Sansimiz varsa bize dokunmaz ve yoluna devam eder. Peki, seyler var olmak icin bizim algilamamiza muhtac midirlar? (Soruyu Newton fizigi baglaminda soruyorum.)
Modele dayali gercekciligin cozdugu veya en azindan savusturdugu bir baska sorun, varolusun anlamidir. Odadaki masanin ben disari ciktigimda ve onu goremedigimde hala orada olup olmadigini nasil bilebilirim? Odayi terk ettigimizde masanin kayboldugu ve geri dondugumuzde ayni konumda yeniden belirdigi bir model olusturulabilir. Ancak bu tuhaf bir model olacaktir. Biz odada yokken bir sey olsa, ornegin tavan cokse ne olur? Odadan ciktigimda masanin kayboldugunu soyleyen modeli temel alirsam, odaya geri dondugumde tavanin yikintisi altinda tekrar beliren masayi nasil aciklayabilirim? Masanin biz odadan ciktigimizda da yerinde kaldigi model daha yalindir ve gozlemlerimizle uyusur. Istenilebilecek olan da budur.
Soyle bir sorgulama yapmak da mumkun. Eger masa benim gozlemime gore varlik bulan bir seyse ve ben odadan ciktigimda, odaya bir baskasi girerse, masa bana gore yok olmak, ama giren kisiye gore var olmak zorundadir. Boylesine zorlamali yorumlara sapmaktansa, masanin ben orda yokken de sessizce bekledigine inanmak sanirim dogaya daha uygundur.
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo | LiteCoin URL: LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU |
NameCoin URL : N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL : 6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL : 1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD
PeerCoin URL : PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder