21 Eylül 2012 Cuma

Korkudan Türk Bayrağını mı İndirdiler? - Cevat Kulaksız

Korkudan Türk Bayrağını mı İndirdiler? - Cevat Kulaksız


Doğu ve Güneydoğu bölgemizde, artan terör olayları, ülkemizde adeta bir içsavaş varmış intibaını vermekte.
Bu nedenle giden hafta Beytüşşebap'ta bölücü terör örgütünün ilçeye baskını ile şehitler ve PKK ölümleri olmuştu.
Bu ilçede PKK'lının cenazesi geçerken askeri lozmanın balkonundan bayrağımızı, saldırıya karşı güya bir ön tedbir olarak bizimkiler indirirler. Sonradan yapılan eleştiriler üzerine, oradaki bazıları, indirilen bayrak için, "bayrağı korumaya aldık" diye kendilerini savunurlar.
Bu nedenle, Milliyet'ten Melih Âşık köşesinden, "Bayrak saklanarak mı korunur? Korkunun bayrağı olur mu?" diye soruyor. Bayrağı indirmekle egemenliğini tehlikeye sokuyorsun…
Gerçekten bayrak bir milletin egemenlik simgesi ve onurudur.
Onurlu günlerimizden düğünler olur, düğün evine bayrak asılır; şehit gelen eve bayrak asılır, kaleler fethedilir bayrak asılr vs.
Bayrağın onurunu vurgulamak için, Melih Âşık Bilal Şimşir'in kitabından alıntıladığı yazısında şu olayı anlatır:
"Lozan günleri… Tarih 10 Mayıs 1923… Konferanstaki Rus delegesi Vorovski kaldığı otelde vurularak öldürülmüş, ortalık karışmıştır.
Vorovski'nin vurulmasından üç gün sonra İsmet İnönü'ye de bir suikast yapılacağı ihbarı alınmıştır. Almanya'daki Taşnak ve Hınçak merkezlerinden iki suikast timiyle.

Bu ihbarlar üzerine İsviçre makamları koruma tedbirlerini arttırmışlardır. Gerisini Bilal Şimşir'in kitabının 174'üncü sayfasından okuyalım:

"…Lozan Polis Müdürü Jaquiard, İsmet Paşa'ya geliyor ve:
- Paşa hazretleri, diyor, Ermeni çetelerinin size bir suikast yapacaklarını biz de haber aldık, görevimiz sizi korumaktır. Ancak sizden bir ricamız var; ilk önlem olarak konferans salonuna gidip gelirken otomobilinizden Türk bayrağının kaldırılmasını rica ediyoruz.
Paşa bu öneriye şiddetle karşı çıkıyor ve:
-Ben, diyor, burada Türk delegesi olarak bulunuyorum. Bu Türk bayrağı benim arabamdan kalkmaz. Ben burada bir suikaste kurban gidebilirim. Fakat benim ardımdan bir Türk delegesi daha gelir, arabaya biner ve benim vazifemi yapar. Fakat Türk bayrağı otomobilden hiçbir zaman kaldırılamaz. Bin Türk delegesi bile kurban edilse bayrak kaldırılmaz, yerinde durur. Bayrağınızı savunamazsanız hiçbir ulusal mücadeleyi kazanamazsınız…[i]

İLK KEZ AÇILAN SİNOP KONSOLOSLUĞUNA BAYRAK ASILINCA

Yukarıda Rus delegesinin suikastle öldürülmesi, bayrağımız, Rus bayrağı derken, bu bayrak olayı, bizi tarihimizde başka bir ilginç bayrak olaylarına götürdü.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış yıllarında, Ruslar'ın dayatması ile Sinop'ta ilk kez Rus Konsolosluğu açılır.
Zaten Osmanlı'ya kinle diş bileyen Hıristiyan Batı Emperyalizmi, Osmanlı geriledikçe, ta Cumhuriyete karşı dayatmalarla Osmanlı'yı ya borçlandırmış, ya da topraklarını işgal etmiş.
Sinop'a ilk kez açılan Rus Konsolosluğu olayı ve sonrasında ilginç olaylar yaşanır. Sinop halkı ilkin, "amanın Rus işgaline mi uğradık yoksa" diye büyük şaşkınlık yaşar. İlk kez Rus Bayrağı Sinop'a dikilince halkın bu bayrak yüzünden nasıl galeyana geldiğini, bunun sonunda ilginç olaylar olduğunu Cevdet Paşa Tarihi'nden öğreniyoruz.
Rusya'nın ısrarı üzerine Sinop'ta da bir konsolos bulundurulmasını Osmanlı Devleti kabule mecbur olmuştu. Sinop halkı, şimdiye kadar Rus Bayrağını kendi şehirlerinde çekilmiş görmedikleri için telaşa düşmüşler ve konsolosluk önünde halk toplanarak bağırıp çağırmışlardı. Bunun üzerine hükümet, oraya uygun kuvvetler ve aklı başında yetililer göndererek, bu işin uluslararası bir kural olduğunu, konsolosluğa çekilen bayrağın telaşa gerek olmadığını, halka zorlukla anlattılar.
Bu kargaşa ve protestolar üzerine Rus konsolosu da telaşa kapılıp, kendi hayatının ve devletinin haysiyetinin tehlikede olduğunu bildirerek, apar topar limandaki bir Rus gemisine atlayıp İstanbul'a gelmişti.
Rus elçisi, bu hali bahane ederek Osmanlı Devleti hariciyesini yeniden sıkıştırmaya ve konsolosun hayatıyla eşyasının korunmasını istemekle yetinmeyerek, Sinop'ta halkın galeyanına sebep olan kadı ve müftünün cezalandırılmasını, iki ülkenin iyi ilişkilerin devamı için şart koşmaya koyuldu. Gerçi reis efendi (zamanın dış işleri bakanı), "bu devletin işidir, memurların cezalandırılması bir takım şartlara ve hükümlere bağlıdır, onları sizin hatırınız için hemen gözüyün önünde cezalandıramayız" gibi direnmeler gösterdi. Fakat Rus Elçisi, "hadi cezayı biz tertip etmeyelim, ama siz muhakkak ve hemen tatbik edin" diye zorladı. Reis Efendinin, "ne yapalım, Sinop gibi yere yabancı bayrağının sallanmasını siz istediniz, ahali şimdiye kadar böyle şey görmedikleri için memleketlerinin elden gittiğini sanıp ürküttüler, ayaklandılar, işin aslı kendilerine anlatılana kadar böyle telaşlanmaları yersiz görülmemelidir", cevabı da meseleyi halletmedi.
Osmanlı yönetimince, konsolosun kaybolduğunu ileri sürdüğü eşyası (doğru mu yanlış mı) ödendi; yanına istediği kadar koruyucu katıldı. Sinop kadısı azledilip Bursa'ya sürüldü; müftünün elinden de fetva vermek yetkisi alınıp Kastamonu'ya nefy (sürgün) edildi.
(Daha bitmedi). Bu sırada Sadrazam Halil Hamit Paşa, ilkin sürülmedi ise de sonra hem maldan, candan oluyordu. Yeni sadrazamın İstanbul'a gelişi ve padişah tarafından kabul olunuşu, müneccimbaşının yıldızlara bakarak uygun ve hayırlı gördüğü bir saatte yapılıverdi". [ii]
(Bilimden, çağdaşlıktan uzaklaşmış, gücünü yitirmiş, çöküşü başlamış bir ulus, böylece yabancıların oyuncağı oluyor demek ki)…

HALİL HAMİD PAŞA

1736 Isparta doğumludur. Babası Gözcüoğlu Ali Ağa, annesi Zeynep hanımdır. Küçük yaşlarda İstanbul'a gelmiş, kâtipliklerde ve Beylikçi maiyetinde çalışmıştır. Babadağ'da görev yaparken Divan-ı Hümayun Hocalığı rütbesini kazanmıştır. Devlet işlerindeki başarılarından dolayı 1779 yılında Büyük Tezkerecilik görevine getirilmiştir. 1780 yılında Tersane Emini ve bir sene sonra da sadrazam kethüdası oldu.
1782′de Yeğen Seyyid Mehmed Paşa'nın azledilmesi üzerine Silahdar Mehmed Paşa vasıtasıyla Sadrazamlığa atandı. Sadrazamlığı sırasında Yeniçeri Ocağı'nı ıslah etmek ve gücünü kısıtlamak yönünde çalışmalarda bulundu. Fransa ile yakın ilişkiler kurarak, askeri reform için gereken personeli ülkeye davet etti. Güçlü ve reformcu bir sadrazam olarak tanındı.
Muhaliflerinin yoğun baskısı sonucu I. Abdülhamit'in gazabına uğradı. Yolsuzlukla ve darbe planlamakla suçlanarak görevinden azledildi ve Gelibolu'ya sürüldü. Ancak birkaç gün sonra Bozcaada'ya getirilip burada başı kesilerek idam edildi. Vücudu Bozcaada'da defnedilmiş, kesilen başı ise İstanbul'a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. [iii] [iv][v]TARİHİNDE
Sadrazamdan 44′ü padişahların emriyle öldürülmüştür. Padişah emriyle ilk öldürülen sadrazam, Fatih'in veziri Çandarlı Halil Paşa'dır.
Padişahlar zamanındaki sadrazam, devletin şimdiki başbakana denk düşen yüksek memmuru idi.

Şimdilerde, idam edilen Başbakan Adnan Meneders bir pişmanlık duygusu ile anılmaya başlandı. Bu anılmaya katılanlar hiç üzülmesinler, bu devlet nice sadrazamları (başbakanları) Halil Hamid Paşa gibi astı da yıkılışı önleyemedi. Bir ülke asmayla, zindanlara atmayla düzelemez, ileri gidemez; ancak bilimle, teknoloji ile ileri gider. Bilime ilgisiz kalıp da dincilik yarışı yapan ve 4+4+4 uygulaması gibi dincilik uygulamaları ülkeyi geri götürür, dincilik yarışı yapan kalkınmış çağdaş bir ülke yoktur. [vi]

SONNOTLAR

[i] Melih Âşık Açık Pencerem.asik@milliyet.com.trhttp://gundem.milliyet.com.tr/bayrakindirilmez/gundem/gundemyazardetay/16.09.2012/1596983/default.htm
[ii] Cevdet Paşa Tarihinden Seçmeler Mil. Eğitim Bak. 1994 Sf:189–190
[iii] http://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Hamid_Pa%C5%9Fa
[vi]http://www.goktepeliler.com/forums/ilk-oeldueruelen-sadrazam-t30643.html
--
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.

Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

Dum vivimus servimus
Yasadigimiz surece hizmet ederiz.
(Presbiteryen Kolej slogani)

Latince Atasozleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder