4 Haziran 2012 Pazartesi

CAN ATAKLI - Din devletine doğru cesurca adımlar atılıyor , MUSTAFA MUTLU - Radikal İslam’ın Avrupa’daki üssü!



CAN ATAKLI - Din devletine doğru cesurca adımlar atılıyor

Sevgili okurlar; geçen hafta nur topu gibi bir kürtajımız oldu.
Başbakan'ın nüfusla ilgili uluslararası bir toplantıda lafı kürtaja getirmesi ülkede derin tartışma hatta çatışmalara neden oldu.
Herkes bir anda "jinekolog" kesilirken, polisler de kadınları zevkle coplamaktan ve gazlamaktan geri kalmadı.

Dindar Türkiye

Tayyip Erdoğan'ın "dindar-kindar gençlik" söylemiyle yüreklere düşen "Türkiye bir din devletine mi gidiyor?" sorusu artık giderek resmiyet kazanıyor.
Artık şurası bir gerçek ki iktidar zihniyeti Türkiye'yi hızla bir din devletine dönüştürme yolunda "çok ileri" adımları hiç çekinmeden, cesaretle atıyor.

Kürtaja din vurgusu

Medya üzerinden yapılan tartışmalarda kürtajla ilgili en önemli vurgu, başta İslam olmak üzere "din üzerinden" yapılıyor.
Uzman olan olmayan birçok kişi kürtajı öncelikle dinsel - ahlâksal açıdan değerlendiriyor ve kitaba aykırı olduğunu, cinayet olarak algılanması gerektiğini söylüyor.

Mahalle baskısı

Kürtaj tartışmasını din üzerinden sürdürenler en popülist yöntemi kullanarak "mahalle baskısı" olgusunu dile getiriyor.
İnsanın özgür iradesi ile karar vermesi gereken bir konu dinsel kurallar anılarak anlatıldığında, cevap vermek isteyenler zorda kalıyor.
"Laiklik" vurgusu alayla karşılanıyor.

"Ne mahzuru var?"

Kürtajı dinsel açıdan ele alanlar, karşı çıkanlara "Din yaşamın temeli değil mi, sizce ne mahzuru var?" diye sorarak geniş kitlelerde destek buluyor haliyle.
Konu dine kayınca iktidar ve yandaşlarının güya sıkıca sarıldıkları, demokrasi, hukuk, insan hakları, özgürlükler bir anda ortadan kalkıyor.

Evet, dinde var

Dini açıdan bakacak olursak, kürtajın din kurallarına uygun olduğunu söylemek zor.
Sadece İslam'da da değil.
Aynı Allah'a inanan kitaplı dinlerde olduğu gibi diğer dinlerde de açıkça kürtajdan söz edilmemesine rağmen insan yaşamını sonlandırma ile ilgili emredici pek çok kural var.

Hukukun varlığı

Temeline indiğimizde, binlerce yıl önce din kuralları aynı zamanda hem yaşam biçimi belirleyen hem de hukuku oluşturan ana kurallar manzumesi niteliğindeydi.
Ancak ortak yaşamlar, giderek çok dinli, çok milletli, çok dilli hâle gelince din kurallarının belirleyici olma özelliği sorun olmaya başladı.

Herkese ayrı kural

Aynı toplumu paylaşan bireylerin, kendi inanç sistemlerine göre oluşturdukları kanun ve kurallar diğerinin inanç sistemine uymayınca ortaya çok ciddi sorun çıktı.
İşte laiklik anlayışı buradan doğdu.
Kuralların her inanç sahibini rahatsız etmeyecek biçimde ortak hale getirilmesine çalışıldı.

Çağdaş hukukun doğuşu

Bu da evrensel ve çağdaş hukuku doğurdu.
Özünde çeşitli inanç ve ahlak temellerine dayanan ama bunların dışında olan kurallar ve yasalar ile toplumlar ortak bir noktada buluştu.
Böylelikle ortak yaşamlar herkese eşit kılındı.
Özgürlük, insan hakları ve demokrasi kavramları değişmez hale geldi.

Din bireyseldir

Laik anlayışla birlikte devletler "dini" olma özelliklerini bir kenara bıraktılar.
Laik devlet hiçbir dini temel almadığı gibi, farklı dini inanışlara da eşit mesafede durur, inanç sahiplerinin haklarını korur, bu insanların kendi yaşam biçimlerini seçmelerine ve yaşamalarına sonsuz olanak sağlar.

Hukukta din

Bu nedenle laik toplumun devleti hukuk kurallarını belirlerken, ülkenin tamamı aynı inanç sistemine bağlı olsa bile dini referans almaz, insanları özgür ve bağımsız bırakmayı tercih eder.
Aksi takdirde devlet bir din devleti hâline gelir ki, din devletlerinin gelişmesi mümkün değildir.

Dünyadaki örnekleri

Bugün dünyada kimi devletler "din devleti" olma özelliğini taşıyor.
Ancak bu ülkelere baktığımızda, kültürel, sosyal, bilimsel gelişmelerde hayli geride kaldıklarını, toplumların toplam kalitesinin düşük olduğunu görüyoruz.
Bu tür bazı ülkelerin çok modern görünümlü olmaları kimseyi kandırmamalıdır.

Binalar yükselebilir

Elbette din devleti özelliği taşıyan bazı ülkelerin görünümleri çok parlaktır.
Dev binalar, her şeyi bilgisayar ile yönetilen şirketler, kurumlar, otoyollar, unutulmasın ki, yeraltı zenginliklerinin getirdiği olağanüstü maddi kaynaklar sayesinde olabilmektedir.
Önemli olan halkın toplam kalitesidir.

Dubai örneği

Örneğin ülkemizde, bu ayrımı yapamayan kimileri sıklıkla Dubai'yi işaret ederek "Bu ülkede herkes özgür, isteyen bikinisiyle, isteyen çarşafıyla geziyor, içen içiyor, içmeyen içmiyor" diyebilmekte, lüks yapıları ve sistemleri öne sürerek Türkiye'yi böyle görmek istediklerini söyleyebilmektedirler.

Durum çok farklı

Oysa durum çok farklıdır.
Dubai ve benzeri ülkelerde aşırı zenginliğin yarattığı bir lüks ve şatafat vardır, Dubaili olmayan herkes özgürdür, dilediğini yapar, ama Dubai halkı özellikle kadınlar, kalın duvarlarla çevrili lüks evlerinin çatılarından bu ihtişamı seyretmekten başka bir şey yapamaz.

Ya bilim, sanat

Bunun da ötesinde, tipik din devletlerinde halkın bilim, sanat, kültür gibi konularla bağları da çok zayıftır.
Bu ülkelerde gerçekten iyi yetişmiş yazarlara, sanatçılara, din dışı konularda düşünürlere felsefecilere de rastlayamazsınız.
Kadın erkek eşitliği yoktur, seçme seçilme hakları da sadece hayaldir.

Tekrar kürtaj

Konuyu çok dağıtmadan tekrar dönelim kürtaj tartışmalarına.
Türkiye gibi laik bir ülkede kürtaj konusunu dinsel açıdan ele almak ve yeni kuralları buna göre düzenlemeye kalkmak olacak şey değil.
Şu anda bu yönde işaretler var ve bu, Türkiye'nin bir "din devleti" çehresine bürünmesi tehlikesi taşır.

Devlet belirleyemez

Bir ülkede herhangi bir konunun dini açıdan da irdelenmesi elbette mümkündür ama herkesin uymak zorunda olacağı bir kararı sadece din kuralına göre alamazsınız.
Bu, laikliği yok etmek demektir ve zaten yapılmak istenen de popülist söylemlerle halkın kafasını karıştırarak bunu gerçekleştirmektir.

Günaha karar vermek

Laik bir devlette, siyasi otorite dini referans alarak halkına dayatmada bulunamaz.
Kürtaj dinen günah olsa bile bu, kişileri ilgilendirir.
Devletin görevi kişileri günah işlemekten alıkoymak değildir.
Kişiler inançları ya da inandıkları din büyüklerinin nasihatleri doğrultusunda kendi kararlarını verebilir ancak.

Diğer konular

Sevgili okurlar; bu hafta içinde yazacağım bazı konularla ilgili bilgi vermek de istiyorum.
Örneğin muhalefet yapmadığı konusunda eleştirilen CHP'ye bazı hatırlatmalarım olacak.
Uludere konusundaki çok önemli bir ayrıntının CHP kurmayları tarafından da neden görülmediğini sormak istiyorum.

Leyla Zana olayı

Yine CHP'nin nedense yetersiz kaldığı bir konu da Leyla Zana'nın 10 yıla mahkum olması.
CHP bu konuda hiçbir beyanda bulunmadı, oysa bu konu tutuklu milletvekillerini yakından ilgilendiriyor.
Bunu da yazacağım.
Yanı sıra, Teoman Koman'ın gözaltına alınmasındaki hukuksuzluğu da CHP görmüyor.

Ya grev yasağı

Geçen haftanın en çarpıcı gelişmelerinden biri de sivil havacılıkta grev hakkının kanunla yasaklanması.
İktidar kâr ettiği söylenen THY'yi korumak için demokrasiyi ayaklar altına aldı.
Daha da önemlisi, bugün THY ile başlayan grev yasağının başka iş kollarına atlamayacağını kim söyleyebilir...

Hepinize iyi haftalar dilerim.



MUSTAFA MUTLU - Radikal İslam'ın Avrupa'daki üssü!

"2003 yılı kışında, Londra'da bulunan radikal İslami eserler satan bir kitapçıda, kitaplara göz atıyordum.

Raflar arasında dolaşırken garip bir dünya haritasına rastladım.
Her ülke, orada yaşayan Müslümanların oranına göre değişik renklerle işaretlenmişti.

Koyu yeşil ülkelerde Müslümanlar çoğunluktaydı.
Açık yeşil, sarı ve bej, azalan Müslüman oranını gösteriyordu.
Bu, tipik bir politik İslam örneğiydi, dünyayı biz ve onlar olarak ayıran, tek kriterin de din olduğu...

Ünlü camiler de haritanın çevresini süslemişti; Mekke'deki Büyük Cami, Kudüs'teki Mescid-i Aksa, harikulade Sultanahmet Camii ve Münih İslam Merkezi Camii.

Almanya'da uzun bir süre yaşamıştım.
Biliyordum ki; bu son cami, bu görkemli gruba hiç de uygun bir cami değildi.
Almanya'daki en büyük camilerden de değildi.
Üstelik Münih de İslam'ın merkezlerinden biri değildi.
Zaten Münih'e uğramayı düşünüyordum, bu caminin neden bu görkemli listeye alındığını araştırmaya karar verdim."

***

Ian Johnson Pulitzer ödüllü bir gazeteci...

Kitabın "önsüz"ünden aldığım yukarıdaki satırlarda; Avrupa'daki radikal İslami hareketi araştırmaya nasıl karar verdiğini anlatıyor.

Johnson; Münih'te kurulan bu caminin İslam için neden önemli olduğu sorusuna yanıt ararken, kendisini Özbek mültecilerden, CIA ajanlarına kadar uzanan bir ilişkiler ağının içinde buluyor.

Bu küçük caminin; Almanya'daki ve tüm Avrupa'daki radikal İslam'ın merkezi olduğunu...

Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından, partizan amaçlarla "politik bir hücre"ye dönüştürüldüğünü...

Örgütün Batı'daki faaliyetlerinin hemen hepsinin, bu camiyi yöneten küçük bir grup tarafından başlatıldığını öğreniyor.

Ve Müslüman Kardeşler Örgütü'nün, gerek bu camiyi, gerekse Münih'i, Batı toplumlarına yayılmak için nasıl bir sıçrama tahtası olarak kullandığını anlatıyor.

***

Dünyadaki "dinler kavgası", ne yazık ki "emek-sermaye çatışması" gibi temel çatışmaları geride bırakarak hızla büyüyor.

Ian Johnson'ın kitabı; İslam'ı, siyasi hedeflerine alet eden bazı radikal çevrelerin Avrupa'daki fotoğrafını çekiyor.

***

Sakın, "Bizim dünyamıza uzak şeyler bunlar" diye düşünmeyin...

Çünkü oralarda pişen, hiç kuşkunuz olmasın; bize de düşüyor!

"Münih'te Bir Cami", öylesine akıcı bir dille yazılmış ve dilimize çevrilmiş ki; adeta araştırma-inceleme kitabı okuduğunuzu bile hissetmiyorsunuz...
Daha çok bir siyasi gerilim romanı tadı alıyorsunuz.

Bana göre dünyada olup bitenlere kafa yoran her aydının okuması gereken bir kitap...

***

MÜNİH'TE BİR CAMİ

****

(Naziler, CIA ve Müslüman Kardeşler'in Batı'daki Doğuşu)

Türü: Araştırma-İnceleme

Yazarı: Ian Johnson

Çeviri: Serhat Ataman

Yayınevi: Mikado Yayınları

Baskı tarihi: Mayıs 2012

Sayfa sayısı: 230

Fiyatı: 23 lira

İnternet (İdefix) fiyatı: 19.55 lira.

Kişisel not: Yazarla, çevirmenle, yayınevi yöneticileriyle tanışmadım.

*****

'İğneli' yaz kitabı!

Kandemir Konduk, Türk mizah ve tiyatro sanatının usta isimlerinden biri...

Perihan Abla, Abuzer Kadayıf, Mahallenin Muhtarları gibi reyting rekoru kıran diziler, hep onun kaleminden çıktı.

"Sahilde Buluşalım", tam bir şezlong kitabı...

Ve bir Kandemir Konduk klasiği...

"Çuvaldızlı" değil; ama "iğneli..."

Tuhaflıkların, çelişkilerin, gafların, komplekslerin harman edildiği bir kara mizah ürünü.

***

Konusundan söz etmeyeceğim; heyecanı kaçmasın...

Tek garanti verebilirim:

Okumaya başladığınızda su gibi aktığını görecek ve "çok hızlı okuduğunuzu" görüp kendinizle gurur duyacaksınız...

***

SAHİLDE BULUŞALIM

***

Türü: Roman

Yazarı: Kandemir Konduk

Yayınevi: Remzi Kitabevi

Baskı tarihi: Mayıs 2012

Sayfa sayısı: 176

Fiyatı: 10 lira

İnternet (İdefix) fiyatı: 8.5 lira.

Kişisel not: Kandemir Konduk'un senaryosunu yazdığı çok sayıda diziyi keyifle izledim ama kendisiyle bugüne kadar yüz yüze gelme şansım olmadı.

 

 

--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Hic yanitlayamadigim en buyuk soru su olagelmistir:  'Bir kadin ne ister?'  Sigmund Freud - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Dinlerin kitaplar1n1;  Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.  Nikola Tesla - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Dinler atesbocekleri gibidir:  Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.  Tum dinlerin   kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.  Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.  Arthur Schopenhauer - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Ey mutsuzlar!  Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz. Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki, sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz. Bok yiyorsunuz! Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz! Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan. Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine. Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.   Bertolt BRECHT - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma, hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum. Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...  K.Ataturk - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -  Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik; Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik; Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.  Omer Hayy  am

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder