Uzun lafın kısası Federal Mahkeme dini gerekçeler ileri sürerek, ya da demokratik haklar savunularak, bilimsel gerçeklere uymayan bir öğretinin kamuya ait kurumlarda toplumun tamamına öğretilmesine karşı çıkmış. Yani bilimsel mevzularda ne kadar çok ya da az olduğunuzun bir önemi yoktur demiş. Ya da dini gerekçe göstererek, bilime aykırı öğretilerin kamu kurumlarında toplumun tamamına öğretilmesine karşı çıkmış. Ya da Yaradılış Teorisinin, Evrim Teorisine denk ve onunla bir denge içerisinde öğretilmesi gereken bir teori olmadığını kabul etmiş. Özetle, süte su katar gibi bilime ilim katılmasına karşı çıkmış. |
"Evrim" ve "Yaratılış" İçin Mahkeme Kararı
Her Telden - Büyükler İçin Hikayeler | |
Vakti olanların, 10sayfa tutarındaki bu mahkeme kararını yukarıda verilen internetadresinden okumaları önerilir. Demokrasisi örnek olarak gösterilenbu ülkenin bir yargıcının, bir müsbet bilim uzmanlık tezini andırır kararını okuyunca -değerli dost Dr. Necati Saygılı vasıtasıyla eldeettim- karışık duygular içinde kaldım. Bir yanda, yaratılış yanlılarının kendilerini tanrı kuvvetleri, evrim yanlılarını ise anti-tanrı kuvvetleri olarak tanımlayabilecek kadar toplumu bölmeyi düşünebilmeleri; ama diğer yanda da kendi yandaşlarını uyararak yaratılışı bir dini inanç olarak değil yaratılış bilimi olarak adlandırarak kullanmaları ve böylece evrim yandaşları ile eşit koşullar sağlamaya çalışacak kadar da kurnaz olabilmeleri. Ama esas ilginç olan, yaratılışçıların inanılmaz örgütlenme ve çabalarına karşın, yargı sisteminin sahip olduğu zihinsel netlik'tir. 10 sayfalık karar, yukardaki kısa çevirinin son paragrafında köşeli biçimde dile getirilen ilke üzerine kuruludur: "Hiç kimse kendi dini inançlarını başkalarına benimsetmek için toplum bütününe (kamu) ait olan organları kullanamaz". Bu o denli sağlam bir ilkedir ki, evrim karşıtları buna karşı çıkmak yerine, yaratılışın bir dini inanç olmadığını, onun da bir bilim olduğunu savunmak zorunda kalmaktadır. Bu noktada ise, kendilerinin de ister istemez benimsedikleri bilimin temel nitelikleri[1] karşılarına çıkmaktadır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan bu yana 700 yılı aşkın süredir din referanslı yaşam kuralları ile içiçedir. Cumhuriyet dönemi -ki toplam süre içinde kabili ihmal kısalıktadır- bu içiçeliği bir ölçüde -o da yasal zeminde- azaltmış, ama gündelik yaşam pratiklerine çok az nüfuz edebilmiştir. Bu içiçeliğin dışavurumu kılık-kıyafet ya da öğretim birliği bağlamında değildir. Öğretim birliği, dini ve seküler öğretilerin çatışmasını önlemek amacıyla tasarlanmış, ama kolay değişmeyen değerler sistemi kısa süre içinde seküler eğitim dokusu içine din eğitiminin en vazgeçilmez öğesini -ezber (sorgulamaya kapalılık)- yerleştirmiştir. Günümüzde, seküler sanılan eğitim, çağdaş söylemler altında, çağdaş kıyafetlerle ve de dini eğitime karşıtlık "görüntüsü" içinde, ama dini eğitimin temel öğesini içinde tam olarak barındırarak yapılmaktadır. İşin tuhaf yanı, bu uygulamanın en büyük destekçilerinin seküler eğitim yandaşlarının olmasıdır. Bu satırların yazarının bizzat uygulayıcı olarak içinde yer aldığı "ezbersiz eğitim" uygulamalarına karşı çıkanların başlıca savunuları, "her şeyi sorgulayan çocukların nereye gideceklerinin belli olmayacağı" derin inancı olmuştur. Bu inanç 700 yıllık din referanslı değer ölçülerinin bir sonucudur. Bunu abartılı bulanlar, "soran sorgulayan çocuk yetiştirmek" şablon sınırının, ailelerin -ve tabii ki onların temsilcilerinin- kendi doğrularının sorgulanması olduğunu bizzat deneyimleyerek test edebilirler. Bir deyişle, seküler "görünüşlü" eğitim düzeni, temelde dayanması gereken "bilim"in değil, kendini laik sayan kesimlerin, bizzat dini referans alan kesimlerin inançları karşısına koydukları başka inançlara "göre" tanımlayıp savundukları bir "inanç sistemi"dir. M.Kemal Atatürk'ün "en hakiki mürşit" olarak israrla bilimi işaret etmesinin nedeni muhtemelen bu tehlikeyi sezmiş olmasıdır. Değerlerin kolay kolay değişmeyeceğini bilen M.Kemal, laikliğin anlaşılmayıp aynen din gibi inanca dayandırılacağını görmüş olmalı. Bunun iyi anlaşılabilmesi, Türkiye'de yaşanmakta bulunan laik anti-laik çatışmasının aslında çeşitli inanç sistemleri arasındaki bir çatışma olduğunun kavranması açısından önem taşıyor. Türkiye, inanç ve bilim arasındaki çatışmayı yaşamıyor. Ekli mahkeme kararı ise inanç ve bilim arasındaki çatışmaya ilişkin bir belgedir. Çatışmaları çözmek için, uzlaşma, hoşgörü, birer adım geri gitmek gibi meselenin yüzeyiyle ilgili yaklaşımlar yerine bir ilkeyi kendimize rehber edinebiliriz: Önce anla! [1] http://www.tinaztitiz.com/dosyalar/Cesitli_konular/evrim_vs._yaratilis.pdf belgesi Sh.938'de bir iddianın bilimselliğini belirleyebilecek bu nitelikler şöyle dile getiriliyor: (1) Doğa yasalarının sonucu olmalı, (2) Doğa yasalarına referans verilerek açıklanabilmeli, (3) Gözlem ve deneylerle test edilebilmeli, (4) Çıkarımları mutlak değil değişebilir olarak kabul edilmeli, (5) Yanlışlanabilir olmalı. |
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Quid ad aeternum? *** Bundan sonsuzluga ne kalacak? - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Dinlerin kitaplar1n1; Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir. Nikola Tesla - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Dinler atesbocekleri gibidir: Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar. Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir dereced e cehalettir. Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak. Arthur Schopenhauer - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Ey mutsuzlar! Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz. Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki, sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz. Bok yiyorsunuz! Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz! Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan. Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine. Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan. Bertolt BRECHT - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma, hicbir Donmus ve kaliplasm1s Kural birakmiyorum. Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir... K.Ataturk - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik; Canlar1n, ezan1n diledigi: Kolelik; Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik. Omer Hayyam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder