28 Ağustos 2012 Salı

Saygı Öztürk - Devletin zirvesinin tam kadro katıldığı Melisa'nın cenazesinde ailesi neler yaşadı?

Saygı Öztürk - Devletin zirvesinin tam kadro katıldığı Melisa'nın cenazesinde ailesi neler yaşadı?

Gaziantep'te yaşanan kanlı terör saldırısı sonucu 9 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Onlar arasında "bebek"ler de vardı.
Böyle bir cenaze töreninde birlik ve bütünlüğümüzü göstermek adına Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, ana muhalefet ve BDP dışındaki muhalefet partisi liderleri de katıldı.
Bakan Fatma Şahin'in annesi de aynı gün vefat etmiş ve böylece "devlet ricali" hem terörde hayatını kaybedenler, hem de Fatma Şahin'in annesinin cenaze törenine katılarak iki görevi bir arada yerine getirmişti.

CHP'nin vali kökenli Gaziantep Milletvektili Ali Serindağ, ilinin sorunlarıyla yakından ilgili.
Bombalı saldırıda hayatlarını kaybedenlerin ailelerini ziyaret ettikten sonra bilmediğimiz önemli bir ayrıntıyı anlattı.
Gösterişli cenaze töreninin yapıldığı saatte, siz Almira için annesi, babası için üzülürken neler yaşandığını bir bilseniz asıl ona ağlarsınız…

Cenaze için sizleri almaya otobüsler gelecek

CHP milletvekilinden dinlediğim acı olayı, Onur Fikret Aker'in dayısı Abdullah Kılıç'a, Mithatpaşa Mahallesi Muhtarı Metin Güçyetmez'e sordum.
Onunla yetinmeyip, taziye evinde bulunan Aker ailesinin yakınları olan bir hanımla telefonla konuştum.
Cenaze sahipleri kendilerine o gün yaşatılanlara isyan ediyordu.
En iyisi Abdullah Kılıç'dan o gün, o cenaze töreninde yaşadıklarını dinleyelim:

"4 canımızı kaybettik.

Askerden 15 2günlüğüne izinli gelen Onur Fikret Aker, eşi Duygu Aker, kızları Almina Aker, teyze çocukları Sevgi Gülperi İnanç (Gülperi'nin cenazesi Adana'ya gönderildi) terör saldırısı sonucu hayatını kaybettiğinde tarifsiz acılar içindeydik.

Onur, Duygu ve Almina Asri mezarlıkta, Sevgi ise Adana'ya götürülüp orada toprağa verilecekti.
Ben, sabah mezar yerlerinin hazırlanıp hazırlanmadığını yerinde görmek için mezarlığa gittim.
Bana, mezarlık müdürlüğündekiler, yakınlarımızın cenazeye katılabilmeleri için 15 otobüs tahsis edildiğini, otobüslerin cenaze evine gelip bizleri alıp camiye, oradan da mezarlığa getireceğini söyledi.
Ben, 15 otobüse gerek olmadığını, 3-4 otobüsün yeterli olacağını söyledim ve mezar yerlerini gördükten sonra eve döndüm.

Bekle bekle otobüs yok

Cenaze namazı için vakit daralıyordu.
Ancak, bırakın 15 otobüsü bir otobüs bile gelmiyordu.
Beni bazı yerleri aradım ancak bir sonuç alamadım.
Bunun üzerine bizi hiç yalnız bırakmayan mahallemiz muhtarı Metin Güçyetmez telefonla önce Şehitkamil belediyesini aradı.
Onlara otobüs gönderilmesiyle ilgili bir talimat verilmediği, zaten o kadar araçlarının da olmadığı söylendi.
Ardından Büyükşehir belediyesini aradı.
Onlar da, cenaze için otobüs tahsis edilmesi konusunda bilgilerinin olmadığını, zaten otobüslerin çoğunun da polise tahsis edildiğini, güvenlik önlemleri için bu otobüslerin polisin emrine verildiği ve kendi başımızın çaresine bakmamız söylendi.
Muhtarın çırpınışları, gayretleri de otobüs getirmeye yetmedi.

Başımızın çaresine bakmaktan başka bir şeyimiz kalmamıştı.
Mithatpaşa mahallesindeki evimizde biriken yüzlerce kişi ile birlikte cenaze namazının kılınacagı Nakipoğlu Camiine doğru 42 dereceyi bulan sıcakta yürüyerek gitmeye başladık.

Cenazemiz için içeriye giremiyoruz

Nakipoğlu camiine yaklaştığımızda karşılaştığımız olay üzüntümüzü daha da artırdı.
Cenaze töreni başlamış ama ben, akrabalarım, yakınlarımız cenaze törenine giremiyorduk.
Kendimizi anlatıyor, "cenaze sahibiyiz" diyoruz ama dinleyen yoktu.

Kapıların hepsi kapatılmıştı.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan orada olduğu için vatandaı almıyorlardı.
Cenaze sahibi olduğumu söylememe rağmen, "yasak giremezsiniz' deniyordu.
O sırada cenazemize daha önce gelen vali yardımçıbı ve adli tıp işlemleri sırasında bize yardımcı olan görevli 'cenaze sahibidir' dediler ama onların demelerine rağmen ben yine giremedim.
Hatta öyle bir durum oldu ki vali yardımcısı, 'ben vali yardımcısıyım' demesine rağmen cenazeye önce alınmadı, bağırıp-çağırmalardan sonra ancak içeriye Şahinbey kaymakamı ile birlikte girebildi.

Cenazeye ne ben, ne de yakınlarımız giremiyorduk.

17 yaşındaki oğlum Hanifi Emre Kılıç cenazeye girmek isteyince, polisler silahın dipçiğini göğsüne dayadılar ve oradan göndermek istediler.
Olanları gören Şahinbey Kaymakamın şoförü Yılmaz Bey, beni kapıdan içeriye almayan görevlilere 'bu adamın 4 tane şehidi var.
O şehit dayısı.
Törene girmesi lazım'
diye çıkışından sonra benim girmeme izin verdiler.
Girdiğimde, şehitlerin isimleri okunuyordu.
Ben gelebilmiştim ama akrabalarımız, bizimle birlikte evden yürüyerek gelen herkes dışarıda kalmıştı.

Cenaze arabasına bile yaklaştırılmadım

Orada yaşananları görünce Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları şehitler için değil, aynı camide cenaze namazı kılınan Bakan Fatma Şahin'in annesinin cenazesi için gelmişlerdi.
Tören aslında onun için yapıldı, bizimkileriniz de aradan çıkardılar.
Bizim şehitlerimiz de gelişlerinin bahanesi oldu.

Cenaze arabasına doğru gitmek istediğimde yine izin vermediler.
Sebep, 'cumhurbaşkanı, başbakan geçiyor' denildi.
Artık tepem iyice atmıştı.
'başbakanın, cumhurbaşkanının kanı benim 4 tane şehidimin kanından daha kırmızıysa bırakmayın' diye bağırdım.
İsmini hatırlayamadığım ancak olaydan sonra hep acımızı paylaşan yarbay araya girdi beni ve orada bulunan bizimle mezarlığa gelmek isteyenleri askeri minibüse bindirdi ve hep birlikte mezarlığa gittik.
Tabii bu arada bacılar, kardeşler, yeğenler, acımızı paylaşmak için gelen hısım-akraba ve dostlarımız yürüyerek mezarlığa gitmeye başladılar.

40 yaş altında olanları almadılar

Mezarlığa yaya olarak gidildi.
Mezarlık kapısında da bir gariplik daha yaşadık.
40 yaş altında olanlar mezarlığa almadılar.
İçeriye alınmayanlar ancak dağıldıktan sonra cenazeler toprağa verildi.
Tam anlamıyla bir sıkıyönetim uygulandı.
Millet, şehitlerimiz için anlı-şanlı tören düzenlendiğini sanıyor.
Keşke hiç tören düzenlemeselerdi de kendi cenazemizi acımızı yaşayarak kendimiz kaldırsaydık.
Hiç değilse, cenaze namazını kılabilecek, toprağa verebilecektik.
Bunu bile yapamadık.

Çok üzgünüz.
Derdimizi anlatabilmek için bağırıp-çağırmaktan sesim kısıldı.
Kolay kolay ağlamam, ağlamasını bilmem.
Ama, bize şu yaşatılanlardan sonra isyan ediyorum, ağlıyorum."

Bir kadın, dayı Abdullah Kılıç'ın isyanına katılıyor, "çocuklarımızın cenazesine gidemedik.
Otobüslere kıran mı girdi de bize bunu yaşattılar…

İşte, öyküsünü bildiğimiz askerin, eşinin, teyze kızının ve de küçük Almira'nın, terör kurbanı olduktan sonra ki öyküleri de böyleydi… Siz bunları hiç duydunuz mu?
Merak ediyorsanız dayı Abdullah Kılıç'a hem başsağlığı dilemek, hem de acısını paylaşmak için 0536-8775551'i arayın…

Vali:Ailesi katıldı

Dün, Gaziantep valisi Erdal Ata ile konuştum.
Vali, şehitlerin ailerinin cenazeye katıldığını, kendilerine başsağlığı dileğinde bulunulduğunu belirtti ve belki ailesinden katılamayanlar olabileceğini ifade etti.

Bu yazının yayından sonra, bir Emniyet mensubu dayı Kılıç'ın yanına gitti, gazetedeki sözlerinin kendisine ait olup olmadığını sordu.
Tutanağa şöyle geçti:
Gazetede yer alan sözler tamamen bana aittir, eksiği var fazlası yok" oldu.

 

--
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.

Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

Basit bir insanin elinden geleni yapabilmesi, zeki bir insanin tembelliginden cok daha degerlidir.

BALTASAR BRACIAS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder