23 Ağustos 2012 Perşembe

Dini akideleri yalan, iftira, hıyanet olan bir Cemaat....

Akîde (Arapça: عقيدة); İslam'ın inanç esaslarının bütünü olarak bilinir.
Asırlarca medreselerde İslami teolojik bir bilim dalı olarak okutulmuştur.
Nitekim Akîde kelimesi kavram olarak Müslümanların kutsal kitabı olan Kuran'da yer almaz.
Akîde adı altında mezhepler tarafından, Kuran'da bulunmayan konular inanç kuralları olarak tanıtılmıştır.

http://balyozdavasivegercekler.com/2012/05/20/cemaati-niye-sucluyoruz/

Cemaati niye suçluyoruz?

20 Mayıs 2012

CEMAAT, GENEL, Medya yalanları

Yaklaşık iki sene evvel, Balyoz darbe planlarının gündeme düştüğü ilk aylarda Türkiye'yi yakından izleyen bir uzmana "bu sahte belgeleri kim üretmiş olabilir?"
diye sormuştuk.
Cevap tereddütsüz gelmişti:"Cemaat." "Peki bunu nereden biliyorsun?" diye sormuştuk.
"Güneş doğudan doğar, batıdan batar.
Bunu nasıl biliyorsak, onu da öyle biliyorum"
demişti.

Biz bu cevabı garipsemiştik.
Somut kanıt olmadan böyle bir teşhiste bulunmak bizim düşünce tarzımıza ters düşüyordu.
O zamanlar failler konusunda bizim kafamızda daha çok soru işaretleri vardı.
İşin ucunda cemaat olduğuna dair elimizde bulgu yoktu.
Konuyla ilgili Nisan 2010'daki ilk İngilizce yazımızda sahtekarların kim olduğu konusunda iki tez olduğunu yazmıştık:
Gülen cemaati veya derin devlet.
Bu ikisi arasında bir görüş belirtmemiştik.

Aradan iki sene geçti.
Balyoz'da çok şeyler oldu ve diğer davalarda benzer sahtekarlıkları inceleme fırsatımız oldu.
Şimdi faillere dair daha kesin bir yargıya varabiliyoruz:
sahtekarlar çetesinin Emniyet ve savcılarla — en hafif tabiriyle –yakın ilişkilerinin olduğunu, bu çetenin cemaatin parçası olmasa dahi en azından cemaatin desteği sayesinde işini görebildiğini açıkça söyleyebiliyoruz.

Bunu ön yargılı olduğumuz ya da her taşın altında cemaati aradığımız için söylemiyoruz.
Bulgular ve kanıtlar bizi bu sonuca götürdüğü için söylüyoruz.
Yani ampirik bir çıkarım yapıyoruz.

Sahtekarlar çetesi ile cemaati ilişkilendirmenin en dolaysız yolu Zaman gazetesinin yayınlarını incelemek.
Zaman'ın Balyoz ve benzer davalarda yaptığı yayınlar öyle bir dezenformasyon sergiliyor ki, bu gazeteyle çete arasındaki ilişki insana Pravda'yla Sovyet komünist partisi arasındaki ilişkiyi anımsatıyor.
Pravda, komünist partinin amaçları doğrultusunda nasıl yalan yanlış haber yapıyor ve her durumda kayıtsız şartsız destek veriyor idi ise, Zaman da aynı şekilde çetenin her türlü kirli işine arka çıkıyor.

Bu bağlamda önemli olan, Zaman gazetesinin sadece tek taraflı yayın yapıyor olması değil.
Balyoz ve Ergenekon sanıkları aleyhinde kesintisiz bir şekilde
kasıtlı yalan haber yapıyor olması.
Balyoz'un gerçek, sanıkların suçlu olduğunu varsaymakla kalmıyor, bu savları destekleyen bir dizi yalan üretiyor.
Sahtekarlık kanıtlarını ört bas ediyor, bu kanıtları ileri sürenleri karalıyor.

Bunun örneklerini bu blogda epey paylaştık.
Bilirkişi raporları (1), Balyoz CD'leri (1), Emniyet'in
"sehven" ürettiği deliller (1), ve Dani hakkında (1, 2, 3) Zaman gazetesinin yalan ve yanıltıcı yazılarından bolca bahsettik.
Bu ve diğerleri blogumuzun "medya yalanları"
bölümüne tıklayıp okunabilir.
Zaman gazetesinin bizim yaptığımız düzeltmeler akabinde iki kez yazılarını İnternet sitesinden sessizce kaldırmak zorunda kaldığını da belirtelim.

Bu gazete Balyoz belgelerinden yaptığı alıntıda sahtecilik emaresini sansürlüyor.
Belgelerde olmayan imzaların gerçekliğinin TÜBİTAK'ın olmayan raporuyla onaylandığını hem de defalarca
"haber" yapıyor.
Balyoz CD'sinin üzerindeki (makine ürünü) yazıların sanık Süha Tanyeri'ye ait olduğunu uyduruyor.
Balyoz darbe planı gerçekleştiği taktirde Dani'nin ekonomi bakanı olacağını hayal ediyor.
Gazetenin başyazarı, Teğmen Çelebi'nin telefonuna Emniyet'te yükleme yapıldığını – belgelenmiş olmasına rağmen — okuyucusunun gözünün içine baka baka inkar ediyor.
Gazetenin İngilizce versiyonunun editörü Balyoz belgelerinin sahte olabilmesinin
"imkansız" olduğunu iddia edip, ortaya çıkan çelişkileri iddia makamının değil sanıkların izah etmesi gerektiğini savunuyor.


Bu gazete için Ergenekon-Balyoz davalarını tenkit etmek, argümanınız ne kadar sağlam olursa olsun, davaları "bulandırmak, sulandırmak, itibarsızlaştırmak" ve "vesayeti, darbeciliği savunmak" anlamına geliyor.
Ergenekon-Balyoz iddialarını güçlendirecek her türlü uydurulmuş, çarpıtılmış bilgi ise sütunlarında yer bulabilecek kadar değerli.

Zaman gazetesinin cemaatin medyadaki amiral gemisi olduğunu herkes biliyor.
Zaman'ın Gülerce, Dumanlı, Keneş, ve Korucu gibi köşe yazarlarının cemaatin görüşlerini aktardığı konusunda da kimsenin bir şüphesi yok.
Dolayısıyla bu taktikleri doğrudan cemaate mal etmekle yanlış yaptığımızı düşünmüyoruz.

Denilebilir ki, cemaat Balyoz ve Ergenekon iddialarının doğru olmasını çok istiyor ve yazdıkları bu temel içgüdüyü aksettiriyor.
Ancak cemaatin yayınları bunun çok ilerisine gidiyor.
Cemaatin yayın politikasında çeteyi koruma refleksini, hatta bundan öte çetenin sahiplenilmesini, bağıra basılmasını gözlemliyoruz.

Ayrıca, elimizde cemaatin sahtekarlarla organik ilişkilerine dair somut bulgular da var.
Cemaat sempatizanlarının hedef seçtikleri kişilere karşı delil ürettikleri ve yerleştirdikleri artık bilinen bir gerçek.
Bunun en güzel örneği Kayseri'de bir hava üssünde olanlar ve sonrasında Albay Zeki Üçok'un başına gelenler.
Askeri savcı Üçok, üsteki askeri bilgisayara cemaat ağabeylerinin isteğiyle sahte belge yerleştirmiş astsubayları tespit ediyor, sonra da başına gelmeyen kalmıyor.
Bu
"dokunan yanar" hikayesi, Ahmet Şık, Nedim Şener, İlhan Cihaner, Hanefi Avcı olaylarını bilenlere epey tanıdık gelecek.
Kayseri olayının bu bağlamda en önemli tarafı, cemaatle ilişkili kişilerin giriştiği kirli işleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde belgeliyor olması.
Olay, çete-yargı-cemaat medyası arasındaki tamamlayıcı ilişkilerin neredeyse bir mikrokozmosu.
Detaylarını buradan okuyabilirsiniz.

Bir ikinci örnek.
Eric Edelman, 2003-2005 yıllarında Türkiye'de Amerikan büyükelçisi.
Bu dönemde cemaatten birisi kendisine TSK'nin bir darbe hazırlığı içinde olduğuna dair bazı belgeler veriyor.
Amaç, A.B.D.'ne TSK aleyhinde ve AKP yönetimi lehinde cephe aldırtmak.
Edelman'ın ifadesine göre Amerikalılar belgeleri inceliyor ve sahte olduklarına karar veriyor (detaylar).
Bu olay Balyoz bağlamında özellikle ilginç tabi.
Sahte darbe belgeciliğinde cemaatin uzun bir geçmişi olduğunu gösteriyor.

Emniyet-cemaat ilişkisine dair de bir çift laf edelim.
Cemaat, artık Emniyet içerisinde Gülen hareketine bağlı polislerin olduğunu reddetmiyor.
Ama bunun normal olduğunu, her turlu düşünceye bağlı polisler olabileceği gibi Gülen sempatizanı polisler de olabilir diyor.
Buna diyeceğimiz yok.

Ancak, gene bazı somut bilgiler Emniyet içerisinde kişisel inançlardan ileri giden bir örgütlenme olduğuna işaret ediyor.
Örneğin, Wikileaks belgelerinde anlatılan bir olay, Emniyet ileri gelenlerinin resmi pozisyonlarını kullanarak Gülen'in çıkarları doğrultusunda hareket edebildiklerini gösteriyor.
2005 tarihli bir Wikileaks kriptosu'na göre, üç yüksek rütbeli emniyet görevlisi, Amerikan Konsolosluğu'ndan Gülen'in
"green card" müracaatı için yardım istiyor.
Somut bir talepleri de var:
FBI'in Gülen hakkında "temizdir" raporu çıkarmasını istiyorlar (
"clean bill of health").
Emniyet müdürlerinin böyle işlerle uğraşmaları cemaatle kurumsal ilişkileri konusunda yeteri kadar aydınlatıcı.

Hanefi Avcı'nin kitabında aktardığı bir başka belge ikinci bir örnek oluşturuyor.
Bu belgede cemaat mensubu Emniyet mensupları "yöneticileri" hakkında bazı şikayetlerde bulunuyorlar.
Bu şikayetlerden en önemlisi, Ömer Bey adında bu yöneticinin (ve görevlendirdiği şahısların) özensiz davranarak cemaatin faaliyetlerini "deşifre" etmesi (Avcı 2010, 557-563).
Belge, Emniyet'in cemaat mensupları arasında organize ve hiyerarşik bir yapı olduğunu açıkça gösteriyor.(Ayrıca, belgede Fethullah Gülen'e dava açan DGM savcısı Nuh Mete Yüksel'in seks kasetinin arkasında da cemaatin olduğu açığa çıkıyor.)
Belgenin orijinalini görebilmiş değiliz.
Ama belgenin yalanlanmadığını, belgede adı geçen Kozanlı Ömer'in kayıplara karıştığını ve basın toplantısı yapmaya hazırlanan Hanefi Avcı'nın apar topar ve (solcu militan bir gruba yardım etmek gibi) mantık dışı suçlamalarla hapse atıldığını biliyoruz.

Evet, biz cemaati suçluyorsak ön yargıyla değil, tüm bu olguların ışığında suçluyoruz.
Aynı sebeplerden, cemaatin demokrasi, hukuk, insan hakları, kardeşlik söylemlerini samimi bulmuyoruz.

Türkiye'nin geçirmekte olduğu süreci yorumlarken iki şık arasında tercih yapmak zorundasınız.
Ya Türkiye'de delil üreten ve yerleştiren, suçsuz insanları içeri atan bir çetenin varlığını tüm kanıtlara rağmen inkar edeceksiniz.
Ya da cemaatin görünen taraflarının bu çeteye niye kayıtsız şartsız arka çıktığını soracaksınız.

Biz bulgular ışığında hareket ettiğimiz için ikincisini yapmak durumundayız.



--
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.

Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

Ataya saygi durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.
(12.5.1994 Hurriyet)

Recep Tayyip Erdogan.
(1994 - 2006) Belediye Baskanligi Doneminde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder