Paşa ne demiş;''Hakkari elden gitti'' demiş!
Hazret ne cevap vermiş;"
Bu nasıl bir zihniyet?
Üstelik ordunun içinden gelen bir kişi olarak bunu söyleyeceksin.
Utanmadan, sıkılmadan başbakanı televizyona davet ediyor, kimsin sen gramın ne çapın ne?
General olmuş.
General olsan ne yazar.
Mesele;
çapın olacak bir yere yar olacaksın.
Böyle bir durumun da yok.
Bizim bu ülkede işimiz var"
Hazretin kurduğu bu cümlelerden ders alması gereken o kadar çok kimse var ki(!)..
''Bu nasıl bir zihniyet''ten başlayalım önce.
Paşanın zihniyetini bilmeyenimiz yoktur;
kendi adıma söyleyeyim, içerideki bazıları dâhil, oldum olası 'general' takımına ısınamadım ve bugün ülkenin bu duruma gelmesinde en büyük vebal de –emekli olduklarında Atatürkçülüğü hatırlayan- paşalara aittir...
Pamukoğlu Paşa bunların dışında elbet...
Şimdi gelelim Pamukoğlu Paşa'nın zihniyetine;
hani hazret sormuştu ya, ''bu nasıl bir zihniyet'' diye.
Paşanın partisini beğenirsin-beğenmezsin, siyasetini seversin-sevmezsin;
lâkin Pamukoğlu Paşa'nın temsil ettiği zihniyet;
Amerikan uşağı olmayan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'dir, ki hazretin zihniyetinde böyle bir tanım olmadığı için de;
''bu nasıl bir zihniyet'' diye sorması gayet doğaldır!
Yani hazretin sorusu kendi içinde bir mantık barındırmaktadır, eleştirilmesi zinhar abesle iştigaldir!
Gelelim;
''Utanmadan, sıkılmadan başbakanı televizyona davet ediyor, kimsin sen;
gramın ne, çapın ne?'' cümlesine…
Hazret haklıdır!
Paşa burada oyun içinde oyun yapmıştır.
Herkes bilir ki Paşanın kendisine ait bir televizyonu yoktur!
o halde koskoca Başbakanı aldatmaya yönelik bir çağrıdır bu;
hazret her zamanki kurnazlığıyla tuzağa düşmemiş;
''kimsin sen?'' tarzında -çok düşünülmüş- bir soru-cevap karışımıyla Paşayı etkisiz hale getirmiştir.
O kadarla da kalmamış;
''…kimsin sen, gramın ne, çapın ne?'' şeklinde vurucu etkiyi daha da arttırarak ''yaşa-varol'' nidâlarıyla inleyen salon karşısında hakikaten çok önemli bir şeyler söylediği zannıyla –burada hazretin suçu yoktur- ''General olmuş.
General olsan ne yazar.
Mesele çapın olacak bir yere yar olacaksın.'' artık Allah ne verdiyse yürümüş gitmiş.
İşte insan duygusal olunca böyle oluyor!
Hazret bu kadar duygusal(!) olmasa hiç şöyle bir 'dua' edebilir mi:
"Irak'ta savaşan ABD'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz."
İşte burada bir tespit yapmanın zamanı geldi;
hazret ve Paşa arasındaki manevi uçurum bellidir, mesela ben Paşanın şimdiye dek hiçbir Amerikan askeri için böyle insani(!) bir 'dua' ettiğini duymadım;
bu da Paşanın ayıbı olsa gerek...
Çok ayıp…
Bu daha bir şey değil;
hazret tüm gerçekleri olabildiğince yalın ve tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermeye devam ediyor, e bu bir sanat elbette;
yavuz hırsız misali...
devamında ne diyor hazret;
''… General olmuş.
General olsan ne yazar.
Mesele çapın…'' İşte asıl mevzu, bu ''çapın ne?
'' sorusunda yatmaktadır.
Ben şimdiye kadar Pamukoğlu Paşanın çapı ile ilgili bir açıklama yaptığını duymadım!
Siz duydunuz mu?
Duyamazsınız;
Paşa ısrarla çapını açıklamamaktadır!
Paşanın boyunu herkes biliyor, ancak çapı bilinmediğinden bir anlam ifade etmiyor!
Ben de buradan sesleniyorum;
''Paşa, çapını açıkla!
Artık yeter bu giz, bu bilinmezlikle ne yapmaya çalışıyorsun?''
İşte hazret, bu gizeme son vermek için çırpınıyor, birileri de onu yanlış anlıyor…
Gerçekler bu denli acıtır mı?
Evet acıtır;
çünkü hazret gerçeklerin peşinde bir büyük Müslüman(!
)dır ve Irak'ta, Afganistan'da ölen, öldürülen, tecavüz edilenler sahte Müslümanlardır(!
) hazret tüm bunları bildiğinden acı da olsa gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze vurmaya devam ediyor, edecek de!
Hatta oralarda ölenlerin insan olmadığına dair rivayetler de yok değil hani… Hatta kimse ölmemiş, herkes ölmüş numarası yapıyor da olabilir, hazret her şeyin farkında…
Mesela…
Pamukoğlu Paşa!
ne yapmıştır bugüne değin?
hiç...
Birkaç yıl kelle koltukta pkk'lılarla savaşmanın dışında ne yapmıştır Allah aşkına, bilen varsa söylesin.( -1990-1992'de Edirne-Uzunköprü'de 42'nci Piyade Alay Komutanlığı, 1993-1995'de Hakkari'de Dağ ve Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı, 1998-2000'de Kıbrıs'ta 28'nci Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı, 2000-2001'de İstanbul'da Piyade Okul Komutanlığı vazifelerini yapmıştır.
Osman Pamukoğlu, 1.Dereceden Altın Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, 2 kez Üstün Cesaret ve Feragat Nişanı ve 5 kez Üstün Birlik Yetiştirme Nişanı almıştır.
Evli ve iki çocuk babasıdır.-)
Bir baba olarak çocuklarına transatlantik aldığını duymadım!
Hanımının bir kez olsun Somali'ye gitmişliği yok!
Şimdi hazret burada haklı değil midir;
''gramın ne?çapın ne?'' diye sormakta.
Myanmar'a gitmeyeceksin, eşini ve çocuklarını yollamayacaksın;
Somali'de de gören yok zaten, hadi hepsini geçtim;
Barzani'yle bir sıra gecesi de mi yapamadın be Paşam!
Demek ki neymiş;
haklı olan konuşuyor.
'Konuşur hoca';
adam haklı;
sen kelle koltukta savaşmışsın, o da 'kelle' demiş!
demiş mi?
demiş...
Buraya kadar anladım da, geçen gece hazret, şehit ve gazi yakınlarına iftar yemeği verdi, orasını anlayamadım...
Yani o yemeğe katılanların gerçekten yakın olup olmadıklarını anlayamadım;
o da benim anlayışsızlığım olsa gerek!
Zaten anladıklarım sayılıdır…
Ben de buradan Paşaya seslenmek istiyorum;
''ey Pamukoğlu Paşa;
çapını ve gramını açıkla artık, daha nereye kadar saklayacaksın gerçekleri, kilo aldığın ortada, koyu renk takım elbise giyerek daha ne kadar saklayacaksın fazlalıklarını!''
Bir insan çapını ve gramını niye saklı tutar?
İşte hazretin parmak bastığı asıl gerçek burada yatmaktadır.
Hazret bunu açık-açık dile getirmiyor belki;
belki kızım sana söylüyorum gelinim sen anla, noktasından hareket ediyor ve tüm cabbarlığına rağmen Paşanın doktordan korktuğunu açıklamıyor!
İşte gerçek budur!
İnsanlık budur!
Tefekkür budur...
Hazret Paşanın kilo aldığının farkında ve onun doktor korkusunu bildiğinden ahalinin önünde uyarıyor;
ancak öyle naif bir insan ki, salonda gülüşmeler olacağını hesaplayarak 'ver coskuyu' şeklinde bir hitabetle –sanatı bu- Paşayı uyarıyor...
İşte hazretin farkı da burada ortaya çıkıyor;
herkes onu ABD'ye hizmet ediyor sanırken o aslında 'kutsal topraklara' hizmet ediyor.
Hz.Musa yaşasaydı gurur duyardı!
Hazret bunun bilinmesini de istemiyor, öyle mütevazı yani;
Ergün Poyraz bu gerçeği açıklayınca, kıyamadı ve bundan sonra çalışmasın, geçim derdi olmasın diye Silivri'ye yerleştirdi ve yaklaşık beş yıldır da dişinden tırnağından arttırdıklarıyla bakıyor Poyrazına, asaleti soyundandır...
Pamukoğlu Paşa da, ülkeyi kurtaracağım diye dolanıp duruyor;
neymiş efendim, ''Hakkari elden gitmiş'';
yalanın küçüğü bu!
Yalanın büyüğü 'memleket elden gitti' olacaktı!
İşte hazret buraya dikkat çekmeye çalışıyor;
ancak anlayan kim!
Adam onca uğraşmış, didinmiş bir tek Hakkari olur mu?
Hazret, Pamukoğlu Paşa'nın yalanını böyle ortaya çıkardı!
Hazretin de hesap verdiği çok değerli büyükleri var;
'şimdilik sadece Hakkari' dese gülerler adama, memleket sözü var;
Hakkari kesmez onları!
Pamukoğlu Paşa'nın kime ve neye hizmet ettiğini azıcık aklı olanlar bilir, hazretinkini ise bilmeye akıl gerekmez!
Şimdi ben buradan soruyorum;
''ey Pamukoğlu Paşa, Hakkari elden çıktı, diyerek memleketin işgal altında olduğu fikrini saklaman ayıp değil mi!
İşte hazret açığını yakaladı, bakalım şimdi ne yapacaksın!''
Ancak Pamukoğlu Paşanın asıl niyeti, yanlış bilgi vererek hazreti ABD'nin gözünde küçük düşürmektir;
ama hazret bu tuzağa düşmemiş ve ani bir refleksle, hem sadece Hakkari'nin değil ülkenin komple yittiğini açıklamıştır;
yaptığı konuşmanın deşifresi ancak bu şekilde okunabilir!
Aklı olanlar için…
''Bizim bu ülkede işimiz var'' diyor hazret konuşmasının sonunda.
Yalan mı!
Belki onların bu ülkede bir işleri yok;
ancak ülke ile işleri olduğu açık, Hakkari kesmez onları...
Paşa, 'tam bağımsız Türkiye' derken, hazret;
tam tersini iddia ediyor, bu da birilerine dert oluyor, anlamadım gitti(!)
İşte çap, işte çapanoğlu...
Ve bağırıyorum;"
Paşa, Hakkari elden çıktı, diyerek;
hazretin memleketi elden çıkardığı gerçeğini mi saklamaya çalışıyorsun!
açıkla..."
Cem YAĞCIOĞLU, 12 Ağustos 2012
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
1919'un 19'unda Mustafa Kemal'im Ne isin vardi Samsun'da? . . . . . . Gaflet ve dalalet icinde birakaydin onlari kiclarinda salvari donlari Agop,Moiz olmaliydilar. . . . . . . Boyunlarinda asili hacla havraya kiliseye dolmaliydilar kiclarina yedikleri kirbacla. . . . . . . Uc 19'u getirmeseydin yan yana kizlari,bacilari kimbilir kimlerin avratlariydi. . . . . . . Kendileri yureklerindeki kinleriyle kacip giden dinleriyle kimlerin kavatlariydi . . . . . . uc 19'u getirip yan yana ciktin Samsun'a ne mutlu bunu anlayana. . . . . . . Mustafa Kemal olarak yeniden dogarak gerekirse Samsun'a cikariz cunku biz, Seninle birlikte vari |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder