Cüneyt Arcayürek
Yargı?..
Bu ülkede:
Yargı erki, tartışmalara konu olmaktan çıktı; kara mizaha malzeme taşır hale geldi.
Şüpheli kişiyi suçlayan, üstelik
iddianamede yer alan telefon konuşmaları mahkeme tutanaklarına; Zeus'u deyyusa, Mit soyadını istihbarat örgütü MİT'e çevirerek geçiyor...
Bir davada tahliye taleplerinin bire karşı iki oyla sürekli reddedilmesine isyan eden mahkeme başkanı yargıcın karara muhalefet şerhi olağanüstü bir davranış olarak manşetlere taşınıyor.
Muhalefet şerhleri, ülkemizde ender görülen vakalardan olduğu için olağanüstü değer taşıyor.
Üstelik sağlıklı demokrasilerde görülmeyen uygulamalar izleniyor.
Hukuka ve vicdanına sığdıramadığı mahkeme kararlarına karşı çıkan muhalefet şerhini yazan yargıç; bir gece yarısı, palas pandıras görevinden alınıyor, başka bir ile sürgün ediliyor.
Silivri'de Ergenekon davasına bakan mahkeme başkanı, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'ndan Bolu'ya gönderiliyor.
--oooOOooo--
162 sanıklı Balyoz davasında tahliye kararını oyçokluğuyla reddeden mahkemenin başkanı Şeref Akçay'ın gazetelere manşet olan 9 sayfalık muhalefet şerhi; delil diye mahkemelere sunulan telefon konuşmalarının, polisten savcılığa uzanan sorgulamaların pek çoğunun ne denli ciddiyetten uzak olduğunu gösteriyor.
Şu tabloya bakınız:
Mahkeme; 2.Ergenekon Davası sanıklarından eski Sivas Ülkü Ocakları Başkanı Oğuz Bulut'a soruyor:
"İddianamede yazılı size ait iş ve cep telefon numaraları MİT'te görevli kimin?"
Oğuz Bulut'un yanıtını okuyunca güler misiniz ağlar mısınız bilemem ama şöyle diyor: "Soyadı Mit olan arkadaşımın (eski Sivas MHP milletvekili Mustafa Mit) telefon numaraları!"
--oooOOooo--
Balyoz davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Akçay, muhalefet şerhinde sanıklara isnat edilen suçun; 1.
Ordu'daki bir toplantı olduğunu, darbe yapıp iktidarı ele geçirecek eylemle tamamlanmadığını, kışladan çıksalardı o zaman eylemin darbeye teşebbüs olacağını vurguluyor.
Önemli bir davaya, Balyoz davasına bakan bir mahkeme başkanı; 30 duruşma geçti hâlâ delil toplanacağından söz edildiğinden, adil yargılama yoksunluğundan şikâyet ediyor.
Bu saptamalar en az üç yıldır işleyen ve giderek büyüyen bir yarayı yine gündeme getiriyor.
Üç yıldır devam eden Ergenekon davasında hâlâ delil toplanacağını öne süren kararlar alınıyor.
Bu nedenle sanıkların tahliye talepleri reddediliyor.
İddianame; gazeteciyi (örneğin Mustafa Balbay'ı) mesleği gereği olayları, kişilerle yaptığı konuşmaları yazdığı not defterini delil diye göstererek, hükümeti zor kullanarak devirmeye teşebbüsle suçluyor.
--oooOOooo--
Temmuz seçimlerinden üzerinden dört aya yakın bir süre geçti.
İşlerine geldiğinde ulusal irade, ulusal irade diye yırtınanlar; iktidar sahipleri, bu iktidarın Adalet Bakanlığı hâlâ milletin vekil atadığı tutukluların Meclis'teki görevlerine başlamalarını sağlayacak hukuksal yol, yöntem arıyor ve nedense bir türlü bulamıyor.
İnsanın aklına dört aydır tutuklu milletvekillerini tahliyesini sağlayacak yasal olanağı bulmak değil, bulmamayı içeren anlayışla hareket edildiğini duyumsatan bir olasılık geliyor.
Bir tarihte Türkiye'de hâkimler var diye övünürdük.
AKP iktidarı sayesinde artık yargı erkini arar olduk!
DÜNYADA BUGÜN
Ali Sirmen
Demokrasinin Hava Durumu
Bugün Beşiktaş'ta bir duruşma var.
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacaklar.
Ankara Üniversitesi Antropoloji Bölümü 4.
sınıf öğrencisi
sınıf öğrencisi Ferhat Tüzer, ne yapmışlar?
Bu iki öğrenci ki, okullarıyla ilişkileri de kesilmiş durumda, Başbakan'ın da hazır bulunduğu Roman toplantısında pankart açarak "parasız eğitim" istemişler.
Ve böylece parasız eğitimin bırakın kendisini, onu talep etmenin bile bedava olmayıp, çok büyük bir bedeli olduğunu öğrenmişler.
Bu iki gencimiz de tam 19 aydır tutuklu bulunuyorlar örgüt üyeliğinden, Beşiktaş'taki Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi'nde 15 yıl istemiyle tutuklu yargılanıyorlar.
Böylelikle her iki gencimiz de masumiyet karinesinin ülkemizde kulağa hoş gelen boş bir kavram, eğitimin hak olduğunu söylemenin ağır suç olduğunu öğrendiler.
--oooOOooo--
Berna ile Ferhat kardeşlerimizin durumları bana, Camilla Valleja Dowling ile Giorgio Jackson'u anımsattı.
16 Eylül Cuma günkü yazdığım yazıda andığım, bu biri kız biri erkek ikili, Şili''de üniversite öğrencisi.
İstemleri de
Şili Komünist Partisi'nin üyesi (yani komünist örgüt üyesi) Camilla Valleja ile Giorgio Jackson da bedava eğitim istiyorlar.
Bu isteğin önderi olarak kitleleri sokaklara döküyorlar.
Ama onlar hapiste değiller.
Camilla Valleja'nın yüzünü Fransız Le Monde gazetesindeki fotoğrafından gördüm.
Berna'yı da bizim gazetelerdeki resimlerinden...
Şu farkla ki, Berna içerde, bugün de yargıç karşısında; Camilla ise Şili Hükümeti ile müzakere masasında, ayrıca Pinochet döneminden kalma, eski Milli Eğitim Bakanı Joackim Lanvin'i de istifa etmek zorunda bırakmış.
Camilla ile Giorgio yalnız bir hak olarak gördükleri eğitimin bu niteliği gereği bedava olmasını istemekle kalmıyor, aynı zamanda bu alanda kalitenin de yükseltilmesini talep ediyorlar.
--oooOOooo--
Bu iki habere bakarak, Şili ve Türkiye'de demokrasinin hava durumu hakkında bir fikir edinebilirsiniz.
Evet gerçekten, başlı başına demokrasinin durumunun göstergesidir bu iki olay.
Eğer bir ülkede bedava eğitim istemek özgürse orada demokrasi vardır.
Değilse, politikacıları, kodamanları ne derlerse desinler o ülkede demokrasi yoktur.
Yanlış anlaşılmasın, demokrasi için bedava eğitim şart değil, ama talebinin serbest olması şart.
Evet, bugün Türkiye'deki demokrasinin hava durumu bir kez daha gündeme geliyor.
Bu iç karartıcı ve utanç verici konuyu, bir hava durumu fıkrasıyla noktalayalım:
Papa'nın uşağı, Monsenyör'ün hizmetinde bulunduğu 10 yıl boyunca her sabah, onu saat beşte uyandırır ve hava durumunu bildirirmiş:
- Saat 5 Aziz Papa hazretleri ve hava günlük güneşlik.
Papa'nın yanıtı hep aynı olurmuş:
-Teşekkür ederim evladım, ulu Tanrı ve ben bunu biliyorduk.
Onuncu yılın sonunda uşak emekli olacağı gün son defa uyandırmış Papa'yı:
- Aziz Papa hazretleri saat 5 ve dışarıda güzel, günlük güneşlik bir yaz günü var.
- Teşekkür ederim evladım, ulu Tanrı ve ben bunu biliyorduk, diye yanıtlamış Papa.
İşte o zaman uşak gevrek bir zafer kahkahası patlatmış ve;
- Nah biliyordunuz, demiş, gerçekte saat 8.30, dışarıda da şakır şakır yağmur yağıyor!
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Evlilik orduya yazilmak gibidir. Kislada herkes sikayet eder ama tezkere birakip, kalanlarin sayisi o kadar çoktur ki... James Garner ...................................... Blog sayfam buradad1r: http://orajpoyraz.blogspot.com/ Gurubuma uye olun: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder