29 Ekim 2012 Pazartesi

Balyoz'da sahte cd var ama onu da darbeciler yaptı.(SÖZDE)

Görüyormusun, şu darbeci subayların yaptıklarını.
Kendilerini mahkum ettirecek sahte delilleri de bunlar üretmiş.
Komlo o derece derin yani.
İşin trajik tarafı bütün saçmalıkları bir gazeteci hiç utanmadan, sıkılmadan yazıyor, bir gazete yayınlıyor, ve  bir sürü salak da bunlar ciddiye alıyor.
İşte ben bu yüzden umutsuzum.
Zeka katsayısı bu kadar düşük ya da zekasıyla alay edildiği halde bu onursuzluğa katlanan bir insanların da yer aldığı bir toplumla biz nereye gideriz, nasıl uzlaşır, nasıl konuşuruz.

Saygılar. Oraj POYRAZ


Balyoz'da sahte cd var ama onu da darbeciler yaptı.(SÖZDE)

Balyoz davasında mahkeme, sanıkların 5-7 mart 2003 tarihinde 1.Ordu'da gerçekleşen seminerde darbe planını görüştüklerini iddia ederek cezalar verdi.
Buna ilişkin en önemli kanıt ise Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'nun savcılığa sunduğu 19 adet CD'den 11 no'lu olanıydı.

Bu CD içinde Balyoz Darbe Planı olduğu iddia edilen belgelerin tamamına yakını mevcuttu.
Sanıklar ise 5-7 Mart 2003 tarihinde gerçekleşen seminerde bir darbe planının görüşülmediğini, CD içinde yer alan darbe planlarının seminer notlarına komplocular tarafından eklendiğini iddia ediyordu.
Darbe planının dışındaki seminer notlarını ise kabul ediyorlardı.

Bunları biliyorsunuz…

Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş köşesinde, artık ayyuka çıkmış sahte CD meselesini yazdı.
Bu kez "güncelleştirme yapıldı" demedi, CD'nin "sahte olabileceğini" yazdı.

Ama durun…

Alper Görmüş, Balyoz davasının temelini oluşturan bu CD'nin, yani askerleri cezaevine atan bu dijital verilerin kendileri tarafından bilerek sahte şekilde üretildiğini dile getirdi.

Bunu yaparken de sözde bir okur mektubundan destek aldı.

Sözü fazla uzatmak anlamsız, hiçbir satırına "kıyamadığımız" Alper Görmüş'ün Taraf'taki yazısını tam metin yayınlıyoruz:

"Bu dizinin son yazısını, Balyoz belgelerinin Taraf'ta ilk yayımlandığı günden itibaren kafamı kurcalayan bir soruya ayırıyorum:

Mart 2003'te donanma komutanı olan Özden Örnek, gerçekte Balyoz darbe planına hiçbir şekilde bulaşmamış, dolayısıyla da haksız bir şekilde hüküm giymiş olabilir mi?

Biliyorsunuz, Örnek, davadaki en önemli delillerin arasında yer alan ve kendisinin mahkûmiyetine yol açan SUGA eylem planından kesinlikle haberdar olmadığını söylüyor ve tıpkı diğer Balyoz sanıkları gibi, TSK'ya karşı "Balyoz tertibi"ni kuran "sahtekârlar çetesi"nin komplosuna kurban gittiğini savunuyor.

Örnek'in bir komploya kurban gitmiş olabileceği, benim de ciddi ciddi üzerinde düşündüğüm bir ihtimal.
Yani, başlıkta sorduğum soruya ben "evet, olmayabilir" cevabını veriyorum.

Yalnız, Örnek'le bir noktada ayrılıyoruz.

Biliyorsunuz, ben baştan beri "sahtekârlar çetesi" teorisine hiç itibar etmiyorum.
Birilerinin, TSK'ya karşı binlerce sayfadan oluşan, üstelik de geniş bir soruşturma ve dava sürecinde ipliği pazara çıkmayacak tutarlılıkta bir "oyun" kurma düşüncesine kendilerini inandırmış olmalarında en küçük bir inandırıcılık payı dahi göremiyorum.

Dolayısıyla, birileri SUGA adlı bir plan hazırlayıp, altına da "Donanma Komutanı Orgeneral Özden Örnek" adını koymuşlarsa eğer, o "birileri"nin, benim bakış açımdan başka birileri olması gerekir.

Salı günkü yazıda, Balyoz'daki "zamanlama çelişkileri"ni açıklamak üzere gerek "sahtekârlar çetesi" modelinden, gerekse de benim "güncelleme" modelimden farklı, yeni bir model öneren bir okurdan söz etmiştim.

Okurumuzun modeli, bir yandan da Özden Örnek'in bir komploya kurban gitmiş olabileceğini de açıklayabildiği için, benim fazlasıyla ilgimi çekti.
Bu yazının sonunda sözü tamamen okurumuza bıraktığımda, kısmen kapalı bu cümleler hepiniz için anlaşılabilir hâle gelecek.

Fakat ondan önce ben kısaca neden Özden Örnek'le ilgili olarak böyle bir kuşkuya sahip olduğumu bir kez daha hatırlatayım...

ÖRNEK BALYOZ'DA YOKSA, ONU KİM DÂHİL ETTİ?

Önceki yazılarda uzun uzun anlattığım gibi, Örnek, Birinci Ordu'da bir şeylerin hazırlanmakta olduğunu, ilk kez kendisini 5-7 Mart 2003'teki plan seminerinden sadece birkaç gün önce ziyaret eden bir tümgeneralden öğreniyor.(İlave etmek lazım:Şaşırıyor da.)

Günlükler'de, Balyoz'a işaret eden başka notlar da var, bunları da önceki bölümlerde aktarmıştım...
Ne var ki, Günlükler'in hiçbir yerinde Özden Örnek'in Balyoz planına dahlini gösteren en küçük bir not bile bulunmamaktaydı.

Ben, işte bu tesbitten kalkarak ve Darbe Günlükleri'nin hangi ayrıntı düzeyinde kaleme alındığını bilen biri olarak, bu tabloyu izaha muhtaç olarak değerlendiriyorum.

Aklımda iki ihtimal var...

Birinci ihtimal:
Özden Örnek, savcıların iddia ettiği ve yargıçların kararlarıyla onayladığı gibi, gerçekten de Balyoz darbe planının mimarlarından biridir...
Günlüklerinde, 2004'te öteki kuvvet komutanlarıyla oluşturduğu Sarıkız darbe planını ayrıntılarıyla anlatmasına rağmen Balyoz'daki dahlini özellikle gizlemiştir;
Çünkü, her ikisi de "illegal" olsa da, kurmay bakış açısından Balyoz, Sarıkız'dan çok daha "illegal" sayılmalı...
Sarıkız, komuta zinciri içinde yürütülmeye çalışılan bir plandı...
Nitekim Örnek, sürekli olarak "Komutan"ı da katmak istiyor işin içine ve olamayacağını anlayınca da uzaklaşıyordu plandan...

İkinci ihtimal:
Özden Örnek, günlüklerinde Balyoz'a dahlinden hiç söz etmemektedir, çünkü zaten bir dahli yoktur...

İkinci ihtimalin aklınıza getirdiği soruyu hemen buraya yazayım:
İyi de, o zaman kim dâhil etti onu oraya?
SUGA planını kim, neden yazıp, altına da Özden Örnek'in adını koydu?

TARAF OKURUNUN MODELİ

İşte tam bu noktada, yukarıda sözünü ettiğim Taraf okuruna bırakıyorum sözü:

"Önce birkaç varsayım:

1.Hiçbir iddia makamı, sahteliği hemen ortaya çıkacak bir şekilde delil üretmez.
Delil, ne yazık ki, özellikle Türkiye'de üretilebilir, üretilmiştir de ama bu kez ihtimal düşüktür.

2.Sanıkların çok sıkı askerî eğitim aldığı, NATO okullarında eğitim gördüğü böylesi bir davada, üretilmiş delilin ortaya çıkması ihtimali çok yüksektir.
Bu nedenle iddia makamı ve kolluk delil üretmeyi aklından bile geçirmemiştir bence.

3.Darbe planlayan ekip, sizin de dediğiniz gibi, örneğin imzasız belgeler hazırlayıp izini örtmeye çalışır.
Bu kurtluğun şanındandır.
Refleksleri de, askerî görevleri nedeniyle, iz örtmek üzerinedir.
Ruslar buna 'maskirovka' derler, maskeleme;
Amerikalılar ise 'plausible deniability'.
Yani inkârın altyapısını hazırlamak, akla yakın reddedilebilirlik.
Ki tüm savunma bunun üzerine kuruldu.

4.Şimdi çıkan tartışmalara bakıldığında, alt rütbelilerle üst rütbeliler arasında, üst rütbelilerin de kendi aralarında bölündüğü bir cuntalaşma / iktidar arayışı dönemi yaşanmış TSK'de.
Bu nedenle, bana kalırsa, kimse kimseye güvenmiyormuş.

Ben şöyle düşünüyorum.

Bu ekip, gerçek belgelerin yanına, bir sigorta poliçesi olarak, yanlış bilgilerin de bulunduğu bir CD ekledi.

Tüm savunma o CD üzerine kuruldu ve mahkeme o CD üzerinden itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Yani o CD bizzat Balyozcular'ın hazırladığı bir maskirovka, plausible deniability (yani akla yakın reddedilebilirlik) aracıydı.

Casus romanı gibi ama tüm darbeler böyle değil mi?
2003 yılında planlar ortaya çıktığı için böyle bir yola başvurdular ve ek önlemler aldılar.
CD konusundaki tüm iddialar doğru olabilir ve bence doğrudur da, çünkü o CD bugünler için hazırlanmıştı.

Tabii burada temel soru şu.
Eksik bir demokraside, eksik bir darbe teşebbüsünü nasıl ortaya çıkartırsın?

Karşındaki güç çulsuz genç subaylar değil de, bütün hayatlarını askerî hiyerarşide tırmanarak geçirmiş, yetkinliği NATO tarafından kabul edilmiş, NATO eğitimi almış generaller ise, onları işe kalkışmadan nasıl yakalarsın?
Hâkim ve savcılar ile polisin normal davalardaki yetersizlikleri ortada iken, çok gelişmiş olması muhtemel böyle bir komploda tuzağa düşmelerine, ava giderken avlanmalarına ben şaşırmam.

Temel soru, biraz daha özele inerek şöyle olabilir:
Kanuni düzeni içeriden yıkmak isteyenler ve bu gücü olanlar ile mücadelede sadece hukuk yeterli olur mu?

Bence asıl tartışmamız gereken bu.
Teknik hukuka takılıp kalmak yetmez.
Ve sanırım, yargılamanın bir aşamasında, hem savcılık, hem mahkeme heyeti ava giderken avlandıklarını fark ettiler ve kararı vicdanen verdiler.
Ses bantlarına ve geçmişe bakarak...
Bence de iyi ettiler."

BALYOZ'CULAR DAVAYI BEKLERKEN...

Benim bu ihtimalle ilgili düşüncelerim şöyle:

Ses kayıtları dâhil, Balyoz belgelerinin 2003'teki plan seminerinden kısa bir süre sonra sızdırıldığını artık herkes biliyor ve kabul ediyor...
O dönemde neden bir soruşturma açılmadığı başka bir tartışmanın konusu, şimdilik onu geçelim...
Fakat Balyoz'cuların, bu meselenin bir gün mutlaka karşılarına çıkartılacağını hesaplamamış olmaları, sanırım hiç kimseye mantıklı gelmez.
En azından bu yönde çok güçlü bir kaygı içine girmiş olmalılar...
2008'de Ergenekon sürecinin başlamasıyla birlikte, hesap vaktinin geldiğini düşünmüş olmaları da "hayatın olağan akışı"na uygun görünüyor.

Okurumuzun kurduğu model, işte bu noktadan itibaren birçok şeyi açıklayabilen unsurlar içeriyor...

Şöyle demiş oluyor okurumuz:
Balyoz'cular, meselenin mahkemelik olacağını anladıklarında 11 No'lu CD'yi ürettiler, onu plan seminerine ait sahih belgelerin içine yerleştirdiler ve paketi bu hâliyle sızdırdılar...

Şayet hikâye böyle gelişmişse, 11 No'lu CD'deki SUGA planını da belki şöyle açıklayabiliriz:

Darbeciler, eski bir kuvvet komutanını da gıyabında darbelerine katarak, savcıların dava açmaya cesaret edememelerini umdular.(Belki ORAJ eylem planını hazırladığı iddia edilen eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına için de aynı şeyi söyleyebiliriz.)

Bu durumda Örnek de Fırtına da içinde olmadıkları bir darbe girişiminden dolayı mahkûm olmuş oluyorlar, fakat bu durumda başlarına bu işi açanlar hanesine, düşündükleri gibi "sahtekârlar çetesi"ni değil kendi "silah arkadaşları"nı yazmak gerekiyor.

Bu dizi burada bitiyor...

Belki gerekçeli kararın ardından meseleye yeniden döneriz."

KAYNAK:ODATV





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder