BEKİR COŞKUN
Memurlar
Ben memur evlerini bilirim…
Başına toplanıp hep birlikte bakılan elektrik faturaları… “Çıkarken söndürmüyorsunuz, işte böyle oluyor…” yorumları…
“17 lira” bilmem kaç kuruş…
Atılmaya asla kıyılamayan eski ayakkabıların dolabı…
Kapı arkasında, telleri kabloyla bağlanmış şemsiye…
Sapı gevşemiş çaydanlık…
Yanı kararmış küçük fırın…
*
Memur maaşı ile ne yapıp yapıp çocuklarını okutan babam 50 kuruş harçlık verdikten sonra iki saat tembihlerdi:
“Paranızın kıymetini bilin…”
Ve daha harcamadan azar gelirdi:
“Ama nerede o akıl, savur savur gitsin?…”
*
Ben bilirim…
Ceketimin göğüs cebi sonradan sağa geçerdi…
Terzi çevirince…
Alt rafta ayakkabı boyaları…
Fitil çekilmiş pencereler…
“Saçını süpürge yapmış” o maaşla evi evirip çevirmeye çalışan bir aziz kadın, kimi zaman başa çıkamayıp da gizli gizli mutfakta bulaşık sularına damlayan gözyaşları…
*
Memurlar direnişte…
Onlar; devlet, rejim, yargı, hak, hukuk, adalet paramparça edilirken seslerini çıkartmamış olsalar bile…
Sadece insan gibi yaşayacak bir ücret istiyorlar…
Zaten “adalet duygusunu” yitirdiği için Türkiye…
Sokaklardalar…
*
Ama devletin bütçesi, göbeğini kaşıyan adamdan gelecek oy karşılığı kömüre, nohuda, makarnaya gittiği için…
“En az üç çocuk” saçmalığını desteklemek uğruna, her çocuk başına aylık para ve altın dağıtıldığı için…
Ömrü boyunca hiçbir şey üretmemişler, devlet kesesinden beslenmeye alıştırıldıkları için, yandaş olma karşılığında…
Kamu parası; uçaklara, helikopterlere, mersedeslere, ciplere, yandaş danışmanlara, dünürlere, yeğenlere, damatlara akıtıldığı için…
Mollalara bile devletten maaş bağlanırken…
Memura kalmadı…
*
Yüzde 3-4 vicdan da ister…
*
Dilerim alırlar haklarını…
Dün memurlar sokaklardaydı…
Dalıp; bir memur evinde, kapağı yırtılmış albümdeki resimlere baktım…
Elim terlemiş…
Avucumda 50 kuruş vardı…
Başına toplanıp hep birlikte bakılan elektrik faturaları… “Çıkarken söndürmüyorsunuz, işte böyle oluyor…” yorumları…
“17 lira” bilmem kaç kuruş…
Atılmaya asla kıyılamayan eski ayakkabıların dolabı…
Kapı arkasında, telleri kabloyla bağlanmış şemsiye…
Sapı gevşemiş çaydanlık…
Yanı kararmış küçük fırın…
*
Memur maaşı ile ne yapıp yapıp çocuklarını okutan babam 50 kuruş harçlık verdikten sonra iki saat tembihlerdi:
“Paranızın kıymetini bilin…”
Ve daha harcamadan azar gelirdi:
“Ama nerede o akıl, savur savur gitsin?…”
*
Ben bilirim…
Ceketimin göğüs cebi sonradan sağa geçerdi…
Terzi çevirince…
Alt rafta ayakkabı boyaları…
Fitil çekilmiş pencereler…
“Saçını süpürge yapmış” o maaşla evi evirip çevirmeye çalışan bir aziz kadın, kimi zaman başa çıkamayıp da gizli gizli mutfakta bulaşık sularına damlayan gözyaşları…
*
Memurlar direnişte…
Onlar; devlet, rejim, yargı, hak, hukuk, adalet paramparça edilirken seslerini çıkartmamış olsalar bile…
Sadece insan gibi yaşayacak bir ücret istiyorlar…
Zaten “adalet duygusunu” yitirdiği için Türkiye…
Sokaklardalar…
*
Ama devletin bütçesi, göbeğini kaşıyan adamdan gelecek oy karşılığı kömüre, nohuda, makarnaya gittiği için…
“En az üç çocuk” saçmalığını desteklemek uğruna, her çocuk başına aylık para ve altın dağıtıldığı için…
Ömrü boyunca hiçbir şey üretmemişler, devlet kesesinden beslenmeye alıştırıldıkları için, yandaş olma karşılığında…
Kamu parası; uçaklara, helikopterlere, mersedeslere, ciplere, yandaş danışmanlara, dünürlere, yeğenlere, damatlara akıtıldığı için…
Mollalara bile devletten maaş bağlanırken…
Memura kalmadı…
*
Yüzde 3-4 vicdan da ister…
*
Dilerim alırlar haklarını…
Dün memurlar sokaklardaydı…
Dalıp; bir memur evinde, kapağı yırtılmış albümdeki resimlere baktım…
Elim terlemiş…
Avucumda 50 kuruş vardı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder