23 Mayıs 2012 Çarşamba

Basının ağır topları...

RİFAT SERDAROĞLU - SİVİLCE  19  MAYIS

"19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı"  tüm yurtta, yavru vatan Kıbrıs'ta ve dış temsilciliklerimizde(Bağdat ve Şam hariç) yeni, yepyeni bir formatla "sivilce"  kutlandı.

Bu "sivilce" lafını yanlış anlayıp, anadan üryan bayram yapmışlar diye dedikodu yapanlar çıkabilir, kimse kusura bakmasın, böyle düşünenler iktidarı çekemeyenler ve kıskananlardır…

Ne Şam'ın şekeri, ne de Arabın yüzü  deyişinde olduğu gibi, Şam'da bayramı "sivilce" kutlayamadık, çünkü ortada Büyükelçilik kalmamıştı.

Eski dost Esad, yeni düşman Esed olup Obama abinin emrine karşı gelince, Türkiyeli Başbakan sinirlenmiş ve "kapatın ulan" diyerek  Büyükelçiliğimizi kapattırmıştı ...

Bağdat'ta ise, Irak Başbakanı ile Türkiyeli Başbakan ters düştüğü için Büyükelçiliğimiz saldırıya uğramış, bina taşlanmış, cam çerçeve indirilmiş ve bayrağımız yakılmıştı.

O sırada dostu Barzani'yi ağırlamakta olan bizimkiler, efendilik yapıp ses çıkarmamışlardı.

Yırtılan ne de olsa bayrak denen bir bez parçasıydı, aynen Türk Askerinin başına geçirilen çuval gibi.

Sonucunda çuval da bez değil miydi?

Büyükelçiliğin bodrum katına sığınan yetkililer; "Üzgünüz,bayramı sivilce kutlayamadık ama Padişah efendimiz zamanından bize kalan "matrak" oyununu temsili olarak oynadık.

Eee ne de olsa Osmanlıyız yani" dediler…

Sivilce kutlanan 19 Mayıs kutlamaları geçen seneye göre çok farklıydı.

Geçen senelerde düşman askeri kılığına giren öğrencilerle, Türk askeri kılığındaki gençler arasında yapılan temsili savaş ve Türk Bayrağına sarılı genç kızımızın kurtarılması gibi törenler tarihin çöp sepetine atılmıştı.

Bu sene hayatın içinden, halkın katılımıyla milletle kucaklaşan törenlere ağırlık verildi ve tüm vatan sathında aynen uygulandı…

Görüntü şöyleydi;

Şanlı Türkiyeli Polisler, Atatürk heykelinin çevresinde çember olmuşlar, kimseyi yanaştırmıyorlar adeta kuş uçurtmuyorlardı.

Sivilce kutlamaya itiraz eden on binlerce insan da, ellerinde çiçekler ve Türk Bayraklarıyla  polis çemberini yarıp Atatürk heykeline çiçek bırakmak için çabalıyorlardı.

Fonda, Mehter Marşı ortalığı inletiyordu.

Halktan, hislenip de gözyaşı dökmeyen taş kalplilere, Polisler biber gazı ikram ederek yardımcı oldu.

Kırıkkale'den gelen "Ravza İlahi Gurubu" , sivilce 19 Mayıs  için bestelediği yeni ilahileri okumaya başlayınca,  bir yanda Aczimendiler uzun değnekleriyle, diğer yanda Mustazaf-Der üyeleri göbeklerine kadar inen sakalları ve son moda şalvarlarıyla zikre başladılar.

Tören alanı panayır yerine dönmüştü  ağlayanlar, bağıranlar birbirine karışmıştı.

Akşam ise, evlenme çağına gelen 9-14 yaş arasındaki gençler için ücretsiz dini nikah ve düğün törenleri yapılacaktı.

İşte halkın katıldığı sivilce 19 Mayıs kutlamaları böyle olmalıydı.

Ortalıkta bir tane bile Türk Askeri görünmedi çünkü Paşa, o gün için tüm izinleri iptal etmişti, kimse kışladan dışarı burnunu bile uzatmayacaktı.

Yenilik bu idi, değişim bu idi, gerçek demokrasi bu idi…

Türkiyeli Başbakan Erdoğan, sivilce 19 Mayıs törenleri için kapalı spor salonunu tercih etmişti.

81 il'den gelen 810 gencin katılımıyla yapılan "şura"yı şereflendirmiş ve sadece o konuşmuştu...

Zaten demokrasilerde, başkan konuştuktan sonra hangi haddini bilmez konuşmaya cüret edebilirdi ki?

Hiç ağanın sözünün üstüne söz söylenir miydi?

Salona gidilen yollarda "Fetih Derneği" tarafından asılmış bir bez pankartta yazanlar ise ne kadar çağdaştı;

"Namaz kılan bir toplumun Psikolojiye/ Zekat veren bir toplumun Sosyolojiye" ihtiyacı yoktur…  Breh, breh, breh  ne laf yahu, üfür üfür ipe diz ...

Türkiyeli Başbakan Erdoğan, konuşmasından sonra danışmanlarını çağırıp şu talimatı verdi;

"Arkadaşlar,her şey güzel oldu.

Yalnız salon çok sıcak oluyor.

Millet pişik olacak.

Seneye kır düğünü gibi, açık havada yapalım, millete de buzlu şerbet ikram edelim.

Nasılsa birkaç yıl sonra unutulur bu işler, ne 19 Mayıs kalır, ne

30 Ağustos, ne de 29 Ekim.

Bundan sonra her şey sivilce olmalıydı.

Civanım delikanlı, 50 Bin Avro değerindeki kol saatine baktı, epey geç olmuştu.

"Gidelim" dedi ve bayram şerefine sayıları azaltılan, 19 Motosiklet- 19 Zırhlı Oto- 19 Zırhlı Cip- 19 Sinyal Kırıcı- 19 Özel Tim ile karadan, 19 helikopter de havadan olmak üzere kortej gayet sade bir şekilde Dolmabahçe Sarayına doğru gözden kayboldu, gitti…

Not; Erdoğan, Standard& Poor's derecelendirme kuruluşuna bozulunca,

"kendi kuruluşumuzu kurarız" dedi.

Kendisinin bir hayranı olarak, birkaç isim önerim olacak.

Bizde teklif var, ısrar yok.

Seçmesi civanımdan…

"Helal Sayım""Tövbe Derecelendirme""Bizim BİM Derecelendirme"

Sağlık ve başarı dileklerimle  23 Mayıs  2012

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaroglu@gmail.com

twitter.com/rifatserdaroglu

 

BEKİR COŞKUN - Bölünme...

Artık iki Türkiye var...

*

23 Nisan bölündü:

- Tesettürlü kutlama...

- Tereddütsüz kutlama...

1 Mayıs bölündü:

- Taksim'de emekçiler, aydınlar, gençlik...

- Tandoğan'da Faruk Çelik...

Son 19 Mayıs bölündü:

- Bayraklı...

- Matraklı...

*

Eğitim bölündü, medya bölündü, üniversiteler bölündü, hastaneler bölündü, sermaye bölündü, sendikalar bölündü, yargı bölündü, asker bölündü:

- İçeridekiler...

- Dışarıdakiler...

*

Selamlarımız bölündü:

- Selamünaleyküm...

- Merhaba...

*

AVM'ler, marketler, lokmalarımız bölündü:

- Murdar gıda...

- Helal gıda...

*

Marşlar bölündü:

- Çıktık açık alınla...

- Bi daha bi daha...

*

Sevinçler, beklentiler, hüzünler, ümitler, üzüntüler, endişeler...

Nihayet korkular bölündü:

- Cepten korkanlar...

- Cipten korkanlar...

*

Nesil bölündü:

- Tinerci nesil...

- Dindar nesil...

*

Şehirler, kasabalar, sokaklar, mahalleler bölündü...

Yollarının adı bile; bölünmüş yol...

*

İnekler bölündü:

- Limuzin, angus, hostek...

- Kara inek, benek, sarı inek...

*

Bin parça etti, yeter ki kestirsin gözüne...

Ne yapacaksın...

Adam ol sen de...

 

MUSTAFA MUTLU - Toplu sözleşme değil, memurun gazını alma operasyonu!


Memurların toplu sözleşme ve grev hakkı yoktu ama memur sendikaları yıllardır vardı.

Arada sırada da olsa toplanır, mağduriyetlerini dile getirir, haklarını ararlardı.

İyi niyetle kurulmuş, bilinçli kişilerin yönettiği sendikalardı bunlar...

Etkileri yoktu, taleplerini duyurmakta bile güçlük çekiyorlardı; ama inançlıydılar...

***

İktidar; 12 Eylül 2010 referandumunda bu konuyu "malzeme" yaptı...

Zaten var olan memur sendikalarını, anayasaya koydurdu.

Bir de sözüm ona "toplu sözleşme hakkı" tanıdı.

Ama "grev hakkı"nı vermedi!

Ardından bu garip sistemin yasasını çıkardı.

Grevsiz toplu sözleşmenin hiçbir işe yaramayacağı ortadayken; bizim "Yetmez ama evet"çiler, bunu da destekledi!

***

Bu arada; idealist memur sendikaları bir takım suçlamalarla zan altında bırakıldı.

Yöneticileri hakkında "terör suçu"ndan soruşturmalar, davalar açıldı.

Memurun kafası karıştırıldı.

Bir yandan da "sarı memur sendikaları" üretildi!

O sendikaların iktidar yandaşı yöneticileri; gittikleri her kurumda memurlarla bire bir görüşerek, "sokağa çıkmamaları şartıyla", atamalarda kolaylık, terfi gibi kıyak vaatlerinde bulundu.

Rüşvetin yetmediği yerde, tehdit devreye girdi:

"Süreriz, perişan ederiz..."

Bizim milletimiz böyle rüşvetleri hiç sevmez (!) ve tehditlerden hiç korkmaz (!) ya; toplu halde eski sendikalarını bırakıp, bu yandaş sendikalara geçti.

Böylece iktidar yandaşı, temsilcisi ve sözcüsü Memur-Sen, birdenbire Türkiye'nin en büyük memur sendikaları konfederasyonu oluverdi.

Doğal olarak danışıklı dövüşten ibaret olan toplu sözleşme masasına da memurlar adına onlar oturdu!

***

Bakan Bey, 3 artı 3 dedi...

Bunlar direniyormuş gibi yaptı.

Sonra 3,5 artı 3,5 dedi...

Yine rol kestiler.

Başbakan devreye girdi, "Yüzde 3,5 artı 4..."

Onu bile reddediyormuş gibi yaptılar...

***

Numara, bunların hepsi numara!

İstedikleri kadar iyi "oynasınlar", rol kesiyorlar sonuçta...

Çünkü onlar da biliyorlar ki diretecek, dayatacak güçleri yok.

"İş bırakırız" diyorlar, korkarak, çekinerek, fısıltıyla...

Bırakamazlar; çünkü yasa dışı!

Zamanında "grevsiz" toplu sözleşmeyi desteklerken de biliyorlardı bunu ama amaçları zaten iktidarı sıkıştırmak olmadığı için kulak ardı etmişlerdi.

Şimdi de sadece yüz binleri bulan üyelerinin gazını alıyorlar.

"Bakın biz sizin için nasıl hükümetle papaz olduk, haklarınızı nasıl savunduk" demek için artistlik yapıyorlar!

***

Memur-Sen'ci arkadaşlar:

Eğer siz, her fırsatta ülke ekonomisini yüzde 9-10 büyütmekle övünen bir iktidardan, kopara kopara bunun yarısının bile altında bir oranda zam koparabiliyorsanız...

Gidin hemen allık sürün!

Çünkü "sarı"lık her yanınızdan akıyor.

*****

İŞ!

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, orman yangınlarını söndürmek için 6 Şubat'ta ihale açmış...

İki uçak için yapılan ihaleye, iki firma katılmış.

Ve ihaleyi; henüz hiç uçağı, pilotu ve teknisyeni olmayan bir firma kazanmış!

Eğer Kamu İhale Kurumu ihaleyi onaylarsa; o firma, 3 milyon 106 bin Euro'yu kasasına koyacakmış...

Şimdi diyorsunuz ki; "Uçağı olmayan bir firma nasıl olur da uçakla yangın söndürme işini alır?"

Kıskanmayın; eğer siz de o firmanın sahibi gibi genel seçimlerden önce "milletvekili aday adaylığı" başvurusunda bulunsaydınız; kim bilir belki size de tek iş makineniz olmamasına rağmen yol yapım ihalesi verilirdi!

Kısacası: günümüzün "uzmanlık" anlayışı bu:

İşi bilmene gerek yok; işini bil yeter!

*****

GÜNÜN SORUSU

Cumhuriyet'ten Fırat Kozok, memurlara "Kriz var" gerekçesiyle sadece yüzde 3,5+4 zam öneren hükümetin, 300 milyon TL'lik yeni bir Başbakanlık binası yapmaya hazırlandığını yazmış.

Orman Genel Müdürlüğü'nün Söğütözü'ndeki arazisine yapılacak yeni Başbakanlık binası "davetiye usulü" ihaleyle inşa edilecekmiş ama tüm bilgiler 'yüksek güvenlik' önlemleri nedeniyle gizli tutulacakmış.

Başbakanlığın bu yeni yerleşkesinin konuşulan adı da ilginçmiş: "Beyaz Saray..." Sorum ortaya:

Neden Beyaz Saray?

"Yeşil Saray" daha doğru olmaz mı?

(Yanlış anlamayın, orman arazisinde yapılacağı için...)

*****

Vergi ve denetim meselesi!

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek vergi kaçakçılığını önlemek için SGK ile birlikte 81 ilde eş zamanlı denetime başladıklarını açıklamış...

7-21 Mayıs arasındaki denetimlerde 5 bin 551 müfettiş görev almış ve 391 bin mükellef denetlenmiş.

Bakan, bu tür denetimlerin düzenli ve habersiz olarak yapılmaya devam edeceğini de söylemiş.

Acaba müfettişler "son 10 yılın zenginleri"nin kapısını da çalıyor mu?

Bunu soruyorum; çünkü inşaattan market zincirlerine, ekmek fırınlarından lüks kuyumculara, özel okullardan hastanelere kadar her alanda on binlerce yeni şirket kuruldu.

Bunların verdikleri reklamları her akşam televizyondan izleyip duruyoruz...

Aralarından bazıları açık açık, "En büyük benim, şöyle zenginim, böyle kazandım" falan diyor...

Ve hiçbirinin adı, "vergi rekortmenleri sıralaması"nda geçmiyor...

Çok merak ediyorum; Türkiye ekonomisinde büyük bir sermaye dönüşümüne imza atan bu arkadaşlar, neden vergi vermiyorlar, bunu nasıl başarıyorlar?

Ve...

Sayın Maliye Bakanı, bunların da denetlendiğini, denetimlerden yüzlerinin akı ile çıktıklarını söyleyebilir mi?

 

Cüneyt Arcayürek -Nevri Dönen Başbakan...

Başbakan RTE, Saracoğlu Stadı'nda maç izleyen kimi kadın taraftarların küfrettiğini görünce nevrinin döndüğünü söyledi.

Türkçesi, beti benzi atmış, müthiş sinirlenmiş!

Oysa Başbakan'ın:

Derbiden sonra çıkan olayları biber gazı ile önlemeyen polisin, tribündeki binlerce çoluk çocuk, kadın, erkek izleyici üzerine gereksiz yere yoğun biber gazı sıktığını görüyor, basında okuyor, lakin ne hikmetse nevri dönmüyor.

Araçlarını deviren üç buçuk çapulcuyu engelleyemeyen, üstelik polisi ak pak gösteren Emniyet kameralarından polisin aczini izliyor; nedense nevri dönmüyor.

Başbakan'ın:

Çıkan olaylara ağır biçimde yüklendiği konuşmasını Trabzon'da yaptığı gün, yaklaşık aynı saatlerde; uzakta değil, Trabzon'a 75 km bir saatlik mesafedeki doğduğu il Rize'de…

Çaykur Rizespor ile Akhisar Belediyespor arasındaki maçı ev sahibinin 2-1 yitirmesinden sonraki…

Saracoğlu Stadı'na benzer olayları, sahaya inen taraftarların polisle çatışmasını, tribünlerdeki küfürleri, sahaya koltukların atılmasını görüyor ama nevri dönmüyor.

***

Başbakan'ın:

Aylarca önce BDP'nin ABD'yi ısrarla suçlamasından sonra; bu kez 34 kişinin öldüğü, Uludere'deki sınırdan geçmeye çalışan insanlara kanlı saldırıyla ilgili bilginin Amerikan Predatorlarından geldiği; ama vur emrinin Ankara'dan verildiğini ABD basını Savunma Bakanlığı yetkililerine dayanarak açıklıyor; aylardır sorumluyu bilmesine karşın nevri bir türlü dönmüyor.

Başbakan'ın:

Uzun süredir, tutuklu vekillerin tahliyelerini sağlamak amacıyla yasama organında öne sürülen yasal olanaklara yine karşı çıkmasından, tahliye olanaklarına kapıyı kapatmasından sonra, gazetelerdeki olumsuz davranışını eleştiren yazıları, haberleri görüyor, nevri dönmüyor.

***

Başbakan'ın:

Artvin'de tapulu arazisi üzerine Sıtkı Kahvecioğlu'nun 4 milyon lira sarf ederek 22 metre boyunda yaptırdığı dev Atatürk heykelinin tamamlandığını işitince beti benzi atıyor.

Adını, eserlerini, yarattığı Cumhuriyeti, Meclis'i unutturmaya çalıştığı Atatürk'ün dev heykelinin açılış törenine davet edildiğini işitince nevri dönüyor ve…

kendi dışında herkese, her şeye özellikle heykellere nevri dönen Başbakan'ın, Artvin'deki dev Atatürk heykeline ucube deyip demeyeceği, özel, tapulu arazide yükselen heykeli yıktırmak için çareler arayıp aramadığı soruları dünden itibaren gündeme giriyor.

***

Ama Başbakan:

Onun konuşmalarını ve davranışlarını TV'de izledikçe, örneğin basit bir hesapla seçmenin yüzde 50'sinin en az yüzde 30'unun hemen her gün nevrinin döndüğünü bilmiyor!

Başbakan:

Yüzünü görmemek, sesini ve konuşmalarını duymamak için nevri dönen pek çok kişinin TV'leri kapadığını da bilmiyor!

***

Uzun lafın kısası, bu millet, bu halk:

Osmanlı'yı, hilafeti kapı dışarı eden, laik cumhuriyeti kuran Atatürk'ün adını ne zaman, hangi vesile duysa…

RTE'nin nevrinin döndüğünü biliyor!

 

Bedri Baykam  ANLAMSIZ YASAKLAR TERS TEPTİ, AMA…

"İleri demokrasi" ateşi ile yanıp tutuşan AKP, ülkede sineklerin uçuş rotasını bile yeniden tasarlama faaliyetleri çerçevesinde, bu sefer bodoslama olarak yeni bir tebligatla ülkeyi sarstı: 19 Mayıs'ta Atatürk'ü (sakın) anma!

Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı.

Herhalde Türkçe'nin azizliğindendir, yine haddini bilmez yüz binler, milyonlar, "inadına anacağız, çatlayın" der gibi Ata'larının peşinden yollara döküldüler.

Gündüz, 19 Mayıs ruhu üzerinden sert bir konuşma yaptığım Fenerbahçe Genel Kurulu'nda olduğumdan yürüyüşlerde yoktum.

Ama akşam TGB'nin Istanbul Küçük Çiftlik Parkı'nda düzenlediği harika konser gecesine katıldım.

Önce Grup Çığ, ardından Makedon grubu Cherkezi Orkestra ve Mir Sanat Topluluğu, ardından Karadeniz'den Karmate ve nihayetinde Şilili efsanevi grup İnti İllimani'yi (kendi dillerinde "Güneşin Kondorları") izledik… Bu maya tutar ve TGB Türk gençliğini evrensel barış ve kardeşlik çizgisine, Atatürkçü coşkusuya hızla çekmeye devam eder!

TGB gerçekten büyük işler başarıp alkışı hak ediyor.

Bu "An-ma!

" mesajının ters tepmesinde ana rollerden birini üstlendiler.

Medya duyurulara hiç destek vermemesine rağmen herhalde sonuçtan utandı ki, ertesi gün Hürriyet ana sayfasını buna ayırmıştı: "Caddelere taştı".

Buraya kadarını anladık.

Statlar iptal edildi, halk sokaklarda sahip çıktı; ama hala karanlık noktalar var.

Anladık ki AKP Hükümeti, özellikle Genel Kurmay Başkanlığı'na tam istediği kıvamda birini seçtirdikten sonra iyice rahatlayıp "işi hızlandırmaya" karar verdi ve bu akıl almaz "çelenk koyma" yasağını yumurtlayıverdi… Yahu koskoca CHP, kalkıp bu yasakları ciddiye alıp gidip valiliklerden izin ister mi hiç?

Sonra, "izin alınamadı" durumuna düşülür mü?

Git haykır: "Bunu ciddiye alanı da ben ciddiye almam, oraya bin kişi gider çelengimi bırakırım".

Nedir seni ürküten?

İki kurşun yarası mı?

Üç cop mu?

Atatürk'le arana girmeye çalıştıklarında bu kadar korkak olamazsın, değil mi?

AKP Hükümeti'nin bu yasağı, ancak "Şeker Bayramı sabahı camiye gitme yasağı" koymaya çalışacak herhangi bir başka yasakçı-saçmalayan hükümetle kıyaslanabilirdi!

Tokat'ta ve başka yerlerde Atatürk heykelini kuşatan polislere kızmak bir çare mi?

"Nereye kadar bu yasakları yedirebiliriz?" diye test yaptıklarını göremiyor musunuz?

Yani bazı illerde protesto edip homurdanmakla yetinecekseniz, sonra sıra "Anıtkabir'e gitme yasağı" koymaya kadar gelecek, bunu göremiyor musunuz?

Aşı yapa yapa, alıştıra alıştıra kurbağayı pişirmeye devam ediyorlar.

Sizi bilmem, ama ben aklımı peynir ekmekle yemedim.

Türkiye: Seninle Atatürk arasına duvar örülmesi, evine girilip ailene, yuvana saldırılmasıyla eş değerdir!

Buna da söylenerek katlanacaksan, her şeyi bırak git derim!

Son söz CHP'ye: Bir daha böyle komik izinler istemeyin!

Bu "Anayasacılık" oyununa benzemez!

AKP nasıl cüret ediyor bunlara, biliyor musunuz?

Onlara hukuksuz darbeci Anayasa çalışmasında verdiğiniz destek sayesinde!

Derhal kendinizi sorgulayın!

Anıtkabir'e çıkmayan Devlet değil, AKP Hükümetidir.

Zaten bu hükümetin valilerinin nasıl partizanlık yaptıkları defalarca ayyuka çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, kurucusu Atatürk'e bu muameleyi, ihaneti reva görmesi mümkün değildir.

Ancak bir gün ülke işgal edilirse veya darbeyle rejim yıkılırsa, böyle bir saygısızlık yaşanabilir.

Dolayısıyla AKP'nin tavrı, olağandışı durumu ayyuka çıkararak iktidarın gerçek yüzünü göstermesi açısından faydalı olmuştur.

İşin rengi zaten "Anıtkabir'e giren günlük insan sayısının gizlenmesi" tebligatında belli olmuştu.

Tabii ben çok merak ediyorum; mesela Bekir Coşkun'a savaş açan Genel Kurmay Başkanı'nın fikirlerini tüm Komutanlar aynen destekliyor mu?

Merak işte… Neyse, geçiniz!

Sonuçta olaylar artık gelip net olarak şuraya dayandı: Karşı-devrim hızlandı.

Sanki saate karşı yarışıyorlar.

Neyi yakalamaya çalışıyorlar, niye artık saatte 300 km'ye çıktılar?

Vallahi orasını bilemem!

Çok zeki liboş analistlerimiz var.

25 yıldır her dedikleri yanlış çıkan; ama hala el üstünde tutulan… Hani mesela onlara göre "türbana özgürlük" masum bir demokratik talepten ibaretti?

Onlara bir önerim var: Hani Meclis'te çok derin bir "Darbeleri Araştırma Komisyonu"  kuruldu ya, bence hemen gidip konunun meraklıları, "Artık her planda maskesi düşmüş 2010 sivil darbesi de araştırılacak mı?" sorusunu artık bir soruversinler derim!

 

Türker Ertürk - REZALET

 

G

eçtiğimiz cumartesi günü 93'üncü yılını idrak ettiğimiz 19 Mayıs Atatürk'ün Anma ve Gençlik Spor BayramınıAKP'nin faşist baskılarına rağmen kutladık.

Atatürk Anıtlarına çelenk koyma yasağı, " Yuh" sesleri ile karşılanan bakanlar, çiğnen yasaklar, bilinçli olan ve uyanan halkın başkaldırısı, her türlü yasağa ve korkutmaya rağmen yapılan görkemli kutlamalar güne damgasını vuran olaylardan sadece bazılarıdır.

Şu kesinlikle bilinmelidir ki son kullanma tarihine kadar emperyalizmin aktif desteğini arkasına alan Tayyip Erdoğan yönetimindeki işbirlikçi AKP iktidarı Atatürk'e, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine, Türk Ulusal kimliğine ve milli değerlerimize düşmandır.

Ellerimiz kırılsaydı da!

Gelişmeler 10 yıllık AKP iktidarının ülkemizi nereden nereye getirdiğinin ve ülkemizi nasıl bir felakete doğru sürüklediğinin açık kanıtıdır.

Bir çok yerde anlatmaya çalıştığım gibi, bugün çeşitli nedenlerle AKP'ye oy verenyurttaşlarımız yakın bir gelecekte " Allah bizi kahretseydi de, ellerimiz kırılsaydı da AKP'ye oy vermeseydik" diyecekler ama iş işten geçmiş olacak.

Fakat yurtseverliğin ve aydın olmanın gereği o gün geldiğinde " biz dememişmiydik böyle olacağını" demek değildir.

Bu haklılığın ülkemize getireceği bir fayda olmayacaktır.

Yurtseverliğin gereği tüm baskılara rağmen bıkmadan ve usanmadan gerçekleri ve bizi bekleyen felaketi halka her platformda anlatmaktan, anlatabilmekten geçer.

Dünya rekoru

Bugün size Trabzon'da yaşadığım bir rezaleti anlatacağım.

Geçen hafta rekortmen yüzücümüz Alper Sunaçoğlu'nun 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında Trabzon-Samsun arasındaki 320 Km'lik mesafeyi 5 günde yüzmeyi planladığı rekor denemesinin başlangıç törenine katıldım.

Sunaçoğlu " yüzeceği bu mesafenin dünyada tescil edilecek en uzun mesafe olacağını ve 19 Mayıs'ta Samsun'da Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da ayak bastığı iskeleden çıkmayı planladığını" tören sırasında bizzatkendisi anlattı.

Ayrıca rekortmen yüzücümüz " son etapta hiç durmadan 100 Km yüzerek başka bir rekorudaha deneyeceğini, eğer başarırsam aralıksız olarak dünyada en uzun yüzme rekoru ülkemiz adına tesciledilecek" dedi.

Atatürk ilke ve devrimleri için

Yüzücümüz, basınında bulunduğu törende "Bir nedenle yüzüyoruz.

19 Mayıs için, Atatürk gençliğinin Atasına,kurduğu Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı olduğumuza vurgu yapmak için yüzüyorum" açıklamasını yaptı.

Etkinliğin uluslar arası yönü de vardı.

Kuzey komşularımızdan Rusya ve Ukrayna'dan birisi engelli bayan olmaküzere toplam 8 yüzücüde Alper Sunaçoğlu'nun bu rekor denemesinin belli etaplarında beraber yüzerek ona destek vereceklerdi.

Dizlerinin üzerinden iki bacağı kesik olan Ukraynalı engelli sporcu Olga Pasewnog'da 30 Km'lik ilk etapta kendi klasmanında rekor denemesi yapmayı planlıyordu.

Engelli bayan suya atlamadan veya daha doğru bir ifade ile antrenörü tarafından suya bırakılmadan kendisi ile görüştüm ve başarılar diledim.

Engeli sporcunun mücadele azmine ve yaşama bağlılığına hayran kalmamak mümkün değildi.

Devlet yoktu

Rekor denemesi 14 Mayıs'ta Trabzon'un Akçaabat ilçesinin Akçakale limanında yapıldı.

Ama devlet törende yoktu.

Devletin Valisi, kaymakamı orada yoktu.

Sahil Güvenlik Komutanlığı'da yoktu.

Bu tür faaliyetlere Sahil Güvenlik Botlarının katılması zorunluluktur.

Bu bütün dünyada böyledir, ülkemizde de bugüne kadar böyleydi.

Rezalet bununla da sınırlı değildi.

Tören günü Çevre ve Şehircilik Bakanı ve Trabzon Milletvekili Erdoğan Bayraktar ile Gençlik ve Spor Bakanı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç Trabzon'da ve Akçakale Limanına 20 dakika mesafedeydiler.

Fakat 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı için tertiplenen ve uluslararası biranlamı da olan bu etkinliğe kasten katılmadılar.

Yazıklar olsun!

Sanırım spor bakanlığı değil bakanlık spor olsun diye yapılmaktadır.

Ya zindan ya ölüm.

Rekor denemesi de içeren bu etkinlik ne yazık ki daha sonra Giresun Limanı çıkışında Sahil Güvenlik vasıtası ile bahaneler üretilerek engellenmiştir.

Bu etkinliğe devletin hiçbir organı ile destek olmamasının hatta köstek olarak engellemesinin nedeni Atatürk'e ve ulusal değerlerimize olan düşmanlıktır.

Belki de şükretmek lazım.

Bu etkinliği bu yolla değil de PKK'ya ihale ederek, PKK Karadeniz'e indi söylemi arkasına gizlenerek kanlı şekilde de bitirebilirlerdi.

Çünkü Atatürk, devrimlerimiz ve ulusal değerlerimiz için mücadele edene layık görülen ya zindan yada ölümdür.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramınızı tekrar kutlar, Saygılar sunarım.

http://www.berlinturk.de/berlin/koşe-yazarları/koşe-yazarları-aktuell/rezalet

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder