12 Ağustos 2012
HİLLARY'DEN EMİR ALANLAR, KORKUN!
Eli kanlı çeteler kabus gibi Türkiye'nin Suriye'nin İran'ın Irak'ın üzerindeler.
Küresel merkezlerin tüm ajansları bu bölge üzerine dönen oyundan sözediyor.
Batının 'derin' adamları 'plan'ı açıkça ortaya koyuyorlar.
PLAN 100 sene öncekiyle aynı!
Hedef Osmanlı pardon Türkiye… Ama öncelik Suriye'de!
Hesaba göre bu Suriye 'ilmeği', Türkiye ve İran'ı savaşa çekecek.
Sünni, Şii, Alevi, Hristiyan unsurlar, Arap, Dürzi, Kürt, Türk birbirini yiyecek… Bölge insanı ölecek..
ölecek!
BBC'de Jonathan Marcus alıntılıyor:
'Batıya sadakatini ispatlamış, ve dini radikalizmden uzak olan Kürt gruplar bu işten kazançlı çıkacak'.(http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-19197169)
Kürtler değil.
'Batıya sadık Kürt gruplar'… Sahibinin sesi, eli kolu olanlar…Irak'da Talabani ve Barzani dışında onlarca aşiret vardı.
Batıya sadakatle bağlı olan bu ikisi, 'ortamı' temizledi, yalnız kendileri kaldı…
Plan değişmedi!
Sevr'den, parçalanmaktan sözedince 'komplo teorisi' diyenler şimdi göz ve kulaklarını iyi açsınlar.
Çünkü 'Yeni Osmanlı' diye şişirilen Türkiye'yi bekleyen 'yeni Sevr' yani Osmanlı'nın akibeti...
Biz söylemiyoruz, pek bayıldıkları Batının akıl hocaları, batılı uzmanlar, batının 'derin' adamları söylüyor…
London School of Economics'den Prof Fawaz Gerges, BBC'ye , Sevr'in yıldönümünde konuşuyor:
"1918'de Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasının ardından hayata geçirilen ve günümüz sınırlarını belirleyen Sykes-Picot sınırlarının yeniden çizilme ihtimali var." diyor!
Haritaya gözatın.
Sykes-Picot
Geçen yüzyılda aynı yol haritası izlenerek petrol coğrafyasına bir İsrail oturtulmuştu
21.yüzyılda birebir aynı yol izlenerek, İsrail'in yanına bir Kürdistan oturtulacak.
Bu hemen olmayacak , süreç 20-30 yıla yayılacak.
Sykes-Picot anlaşması 1916'da yapılmıştı, Sevr'den bir önceki gizli anlaşmaydı ve İngiliz ve Fransız imzacıların adını taşıyordu.
Rus Çarlığı da anlaşmadan nemalanacaktı.
Sovyet devriminde Çarlık Rusyası kasalarında bulunan gizli anlaşmalar Bolşeviklerin eline geçti ve belgeler Türkiye'ye sunuldu.
Anlaşma, Osmanlı topraklarından, kopartılacak parçaları belirliyordu.
Gizli anlaşmaya göre;
İskenderun Filistin arası Fransa'nın, Filistin'le İran arasındaki bölge İngiltere'nin etki alanında olacaktı.
İskenderun serbest bölge olacak, Filistin uluslar arası yönetime bırakılacaktı.
Sykes-Picot gizli anlaşmasında bölgede hangi aşirete nasıl bir destek sağlanacağı belirlenmişti.
Bu süreç bugün izlenen emperyal yol haritasının aynısı gibi!
Osmanlı parçalandı, içinden Irak ve Ürdün çıktı
İngilizler Emir Hüseyin'e para ve silah desteği verecekti.
(Bugün de Clinton, küresel teröristlere Esad'ı devirmek için 82 milyon dolar yardım yapıldığı açıkladı.)
Destek verildi ve Haziran 1916'da Arap ayaklanması başladı.
4 ay sonra 2 kasım 1916'da Emir Hüseyin kendini Arap ülkeleri kralı ilan etti.
İngiltere ve Amerika 1 yıl sonra Filistin'de bir yahudi yurdu kurulmasını ve bunun Arap krallığının bir parçası olmasını karara bağladılar.
Yüzyıl sürecek bir fitne tohumunu bu coğrafyaya oturttular.
Bu arada dünya paylaşım savaşı tüm vahşetiyle devam ediyordu.
Emir Hüseyin İngiliz askerleriyle beraber Hicaz ve Filistin cephesinde Osmanlı askerlerini arkadan vurdu.
Aynı bayrak altında yüzyıllar boyu yaşamış olanlar, emperyalizme biat eden hainler yüzünden düşman oldu.
Savaşın sonunda İngiltere Osmanlı'dan koparılan yeni ülkeleri ve krallarını dünyaya ilan etti.
Haritadaki yeni ülke Irakdı, Faysal, kral olarak başa geçecekti.
Bir başka yeni ülke Ürdün'dü.
Bu kez kral Hüseyin'in oğlu 1.Abdullah tahta oturdu.
Hedef bir Sion devleti kurmaktı.
30 yıl sonra bu hayal gerçekleşti.
İsrail'i ilk tanıyan devlet o yıllarda Batıya tamamen biat etmiş olan Türkiye oldu.
Artık Ortadoğu düşmanlar yatağıydı!
100 yıllık 'Plan':'Kürdistan'
1920'deki Sevr Anlaşması bu anlaşmanın devamıdır.
Anlaşmaya göre 'Uluslararası bir komisyon' denetiminde 'Kürt bölgeleri' özerkleştirilecek, daha sonra Suriye, Irak, Türkiye sınırlarındaki Kürt aşiretler, Milletler Cemiyeti'ne özerklik için başvuruda bulunacaklardı.
başvuru derhal kabul edilecek, Türkiye ve diğer ülkeler sözkonusu bölgeler üzerindeki tüm hak ve sıfatlarını kaybedeceklerdi.
Sonraki aşamada parçalar birleşecek ve büyük Kürdistan 'uluslararası camia' himayesinde petrol coğrafyasına oturtulacaktı.
Bugün yaşadıklarımız 100 yıllık bir plandır.
Bu emperyal hedefi, İsrail Moşe Dayan Kürt araştırma Merkezi başkanı Prof Ofra Bengio BBC'ye şöyle özetlemiştir:
'Bölgede dengeleri Kürt faktörü belirleyecektir.
Kürtler, yıllardır batı ve ABD desteğini almış, onlara sadakatle bağlı olduklarını da ispatlamışlardır.
Kürtlerin yaşadıkları ülkeler, birbirleriyle Kürt sorununun halledilmesi konusunda işbirliği içinde değillerdir ve Kürt unsurlar içinde bulundukları ülkeleri derin zaafa sürüklemektedir.'
Batıya sadık 'bölücü unsurlar'
'Kürt unsurlar'dan kasıt, 'batıya sadık olan' etnik memurlardır.
Onlardan biri geçen gün konuştu ve batının kendisine verdiği 100 yıllık görevi tüm açıklığıyla dile getirdi:
BDP milletvekili Adil Kurt, 'Türkiye'de bir iç savaşın ayak sesleri bu coğrafyadan duyulmaya başlandı.
Ey başbakan senden önce bizle kimler kimler uğraştı bize gücü yetmedi Senin çapın ne, gramın ne!' anlamına gelen laflar etti.
'Ey Erdoğan, 28 yıldır Kürdistan dağlarında süren bu savaş, eğer aklını başına almazsan Kürdistan sokaklarına, Türkiye 'nin metropollerine taşınmak üzeredir.
Bunu bir tek tanımı vardır, bu bir iç savaştır.' diye meydan okudu…
Herşeye efelenen Erdoğan, bu meydan okumaya karşı pek sessiz kaldı.
'Seviyesiz generallere' verip veriştirdiği gibi yapmadı, hiç sesini çıkarmadı.
O da biliyordu ki BDP/PKK'nın arkası sağlamdı.
Washington, AKP, Barzani, ve BDP'yi aynı anda ama değişik şekillerde destekliyordu.
BDPli milletvekili başka şeyler de söyledi.
'Arap Baharı ' aktivistlerine verilen metni okuyor gibiydi.
'Böyle devam ederse açık ve net söylüyorum bir iç savaş durumunda Türkiye 'deki ordu ikiye bölünecektir.
Türk ordusu içerisinde silah taşıyan hiçbir Kürt genci o durumda kendi halkına karşı silah doğrultmayacaktır.
Nasıl ki Mısır 'da Libya 'da Kuzey Afrika 'da diktatörler gittiyse, orduları bölündüyse siz aynı akıbeti Mezopotamya'da Anadolu 'da yaşayacaksınız.
Kaybeden Kürtler değil, Türkiye olacaktır!
Bunları söylerken ölen bir PKK lının evinde taziyedeydi.
Bu milletin sinir tellerini laçka etme taktiklerini psikolojik savaş ustası Vamık Volkan'dan almış olmalıydı .
Sözleri, 6 Ağustos'da Charlie Rose'a mülakat veren 'derin Amerikalı Henry Kissinger'ın, İngiliz bakanların , küresel çetenin merkezi CFR 'uzmanları'nın diplomatik dilin kıvrılan patikaları arasında söyleyiverdikleriyle aynıydı...
Suriye'de sona yaklaşılmıştı.
Esad ya gidecek ya da Lazkiye civarında bir Alevi bölgesinde kendi krallığını kuracaktı…
Türkiye sınırı Kürt ve Sünni grupların denetiminde olacaktı…
Bu kaos sınırları aşacaktı…
Türkiye'yi karıştıracak unsur 'Batıya sadık Kürtçüler' olacaktı.
Mezhep ayrışması tuz biber olacaktı.
Peki ya tüm bu planlar alt üst olursa!
BBC diplomasi muhabiri Marcus ayrıntıya giriyor:
'Davutoğlu Suriye'yi PKKyı desteklemekle suçluyor ama durum çok daha karmaşık.
Çünkü Suriye'deki Kürt oluşum, Türkiye'nin desteklediği 'Suriye muhalefetinden' de, Türkiye'deki iktidardan da nefret ediyor!
' (bkz:http://www.guncelmeydan.com/anasayfa/index.php?option=com_content&view=article&id=4289:esadn-ortadou-satranc--banu-avar&catid=34:banu-avar&Itemid=277)
Esad'ın satranç hamlesini kastediyordu...
Türkiye sınırını, Kürt Ulusal Birliği denetimine bıraktı.
CIA denetimindeki El kaide ve İslami Cihad'a bağlı terör gruplarını halletsinler diye geri adım atmıştı.
London School of Economics'den Prof Gerges:
' Esad'ın aklında Kürt gruplara destek vermenin, Sünni Arap'ları zafiyete sürükleyeceği fikri olduğu kuvvetle muhtemel.' değerlendirmesini yaptı.
Mülteci akınları tampon bölgeler oluşturur!
Şimdi Esad, İran ile işbirliği içinde emperyal saldırının öncü gücü olan Türkiye iktidarına 'gel gel' yapıyor.
Bu tuzağa düşen Türkiye kendini korkunç bir çatışmanın tarafı olarak bulacak.
Sadece Suriye topraklarında değil Türkiye sınırları içinde de saflar ayrışacak.
Bu kaosta, sivil halk oradan oraya savrulacak..
Mülteci kamplarına bol miktarda paralı asker ve istihbaratçı sızdı, onlar ellerindeki silahları efendilerinin istediği hedeflere doğrultacak...
Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, sınırlar belirsizleşecek, gri bölgeler, emperyal saldırı üslerini barındıracak, bölge ülkeleri arasına kamalar sokacak ve komşular arasındaki uçurumun ve acının simgesi olarak kalacak.
Ürdün'de, Irak'da, Suriye'de Lübnan'da olduğu gibi…
Gri bölgeler süreç içinde 'petrol haritasına göre' 'düzenlenecek'.
O bölgeler içinde yaşayan Kürt, Türk, Suriyeli, Iraklı unsurlar Batının düzeneği dışına çıkarsa hangi etnik kökenden olursa olsun onlar yaşatılmayacak.
Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi yeni bir sınır belirlenecek… Libya'da olduğu gibi ülke ortadan 3'e kesilecek.
Petrol şirketleri, uyuşturucu baronları ve silah tüccarları kendi denetimlerinde küçük derebeylikler için aralarında anlaşacaklar.
Tüm bunlar bayat hikayeler.
Bunlar 1948'de İsrail kurulurken Filistinlilere yapıldı , Filistinli mülteciler zulümden kaçtı, çevre ülkelere aktı.
O ülkelerde gri bölgeler oluştu.
Sınırlar belirsizleşti.
Filistin'de yüzde 7 olan İsrail nüfusu hızla yüzde 50'ye çıktı.
İsrail devleti, Filistin'i silmiş Ortadoğu'ya kurulmuştu .
Toprağın asıl sahipleri, bugün gördüğünüz baskı ve zulüm altında ve duvarlarla çevrili alanlarda, toplama kamplarına tıkılan Kızılderililer gibi hapis kaldı!
Yavaş yavaş yokolacaklar, kalanlar da 'yaşamak' için 'İsrailli' ya da 'gibi'olacaklardı.
Bugün 'yeni dünya düzeni', 'bahar' martavalıyla kapıya dayandı.
Bu 'bahar' şimdilik değilse bile , 'az sonra' Tayyip Erdoğan, ve Davutoğlu'nun da başını yiyecektir.
Emperyalizm pis işlerine alet olanları bir süre sonra devreden çıkarır.
Yerlerine taze kan kullanır.
40 yıl kullanılan Mübarek kafese atılmış, milyarlarca dolarına el konmuş, yerine Müslüman birader Mursi getirilmiştir.
O da bir müddet kullanılacak sonra halkı daha iyi 'oyalayacak' başka bir aktör bulunacaktır.
Eğer bir ülke emperyal odakların deli gömleğindeyse, durum budur!
Geçenlerde Ürdün Kralının Amerikan televizyonuna verdiği mülakatı izlerken, gözlerindeki korkuyu yakaladım.
Amerikalı muhabirin karşısında sınavdaki çocuk gibi kelimeleri tartmasına, durmadan gözlerini kaçırmasına, Amerika'ya yaranacak mesajlar vermek için çırpınmasına baktım.
'Bahar' her an kafasına inebilir, biliyordu.
Her şeyiyle Amerika'ya biat etmişti ama yetmiyordu.
Mültecileri nasıl buyur ettiğini, Suriye ordusuna ' Ürdün ordusunun ' nasıl ateş açtığını ballandırarak anlattı.
Biraz da mali destek istedi.
dilendi..
Ama geçen yüzyıl başının dünya hakimi, 'İngiliz artıkları' artık gidiciydi… Sıra ona da gelecekti.
Suudlara da, Katar'a da...
Ve küresel çete mensupları yeni kuklalara sahte gülücükler atacaklardı.
Hillary'nin Erdoğan'a, Gül'e, Davutoğlu'na attığı o gülücükler köprüyü geçene, Suriye 'pis' işini halledene kadar geçerli… O 'pis' iş halledilirken tufan kopacak!
Pis işe bulaşan herkesi de önüne katacak…
Bakın Prof Gerges ne diyor:
'Kürt sorunu daha uzun zaman bu coğrafyada hakim olacak.
Ulusal sınırları aşacak ve 1918'de olduğu gibi yeni bir Sykes Picot haritasına yolaçacak...
Emperyal odakların, 'Surlar ülkesi' Suriye'ye bu kadar zorlukla ve temkinli yaklaşmalarındaki en büyük neden, 100 yıllık planlarının, Türkiye- Irak- İran -Suriye dörtgeninde bir daha çıkamayacakları bir batağa saplanma olasılığından duydukları korkudur.
Bu coğrafya binlerce yıldır hain öğütmektedir.
Ve bazı eblehler tersini söylese de bu coğrafya sakinlerinin genetik hafızası 'nisyan ile malul'* değildir!
Gün geldiğinde yapacağını bilir!
Banu Avar
Cumhuriyetimizin dayanagi Turk toplumudur. K.Ataturk |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder