28 Haziran 2011 Salı

DIN, IMAN, YALAN, DOLAN - Protesto yazısı!

Protesto yazısı!

Mustafa MUTLU - mmutlu@gazetevatan.com


Bu yazıyı yazarken yine içim sıkılıyor, zor nefes alıyorum....

Aklım da yüreğim de bu ülkede yaşananları anlamaya yetmiyor artık!.

Ve tansiyonum isyan ediyor....

Televizyondaki spiker, istanbul 13. Ağır Ceza mahkemesi'nin, ergenekon davası kapsamında yargılanırken milletvekili seçilen prof. Dr. Mehmet HABERAL ile gazeteci Mustafa BALBAY'ın tahliye taleplerini reddettiğini anlatıyor tane tane....

İki üye hâkimin kararıymış bu....

Mahkeme başkanı köksal şengün ise; uzun süredir bu tahliyelerin gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyor zaten... Ama derdini anlatmayı başaramıyor....

***.

Peki tahliye edilmemelerinin gerekçesi ne?

Mahkemeye göre, kaçıp saklanabilirlermiş....

Daha da önemlisi delilleri karartabilirlermiş....

Yüreğim isyanda, ama yazmak, bu adaletsizliğe tepki koymak zorundayım....

Bunu Mustafa BALBAY'a, Mehmet HABERAL'a, Engin ALAN'a, milletvekili seçilip hâlâ salıverilmeyen BDP'li adaylara borçluyum....

Bunu; abartılı suçlamalarla ve uzun süren yargılamalarla yıllardır zindanlarda çürütülen tüm aydınlara borçluyum...

Tutuklulukları infaza dönüşmüş tüm sanıklara borçluyum!.

***.

Çok değil daha dört yıl önce, pkk davasında yargılanan Sabahat TUNÇEL de milletvekili seçilmişti....

O da devlete karşı örgütlü terör suçu işlemekten yargılanıyordu; tıpkı BALBAY, HABERAL, ALAN ve BDP'li vekiller gibi....

Ama ne ilginçtir ki; onun tahliyesi şıpın işi gerçekleşti, sorun çıkmadı....

Bugün aynı durumdaki milletvekilleri ise salıverilmiyor...

Yani, Sabahat TUNÇEL'e tanınan hak onlara tanınmıyor...

Böylece yargı mekanizmasına, "eşitsiz muamele" gölgesi düşüyor!.

Tuncel'in "kaçmasından, saklanmasından, delilleri karartmasından" korkmayan ve onu serbest bırakan yargı, son seçimde milletvekili seçilenlere aynı hakkı tanımıyor....

***.

Mustafa, benim meslektaşım hâkim beyler... .

Çalışma arkadaşım olmadı hiçbir zaman, dostum da... Yüzünü en fazla bir kez görmüşlüğüm vardır, selamlaşmışlığım bile yok yani....

Ama değil kaçmak, üstüne milyon dolarlar verseniz bile onu bu ülkeden gönderemeyeceğinize ben kefilim!.

Eğer kaçarsa, işte ben buradayım ve bu kefaletimin bedelini kendi özgürlüğümle ödemeye hazırım!.

Yeter ki bırakın Mustafa'yı... Birkaç aylık bebek olarak bıraktığı, bugün ise 3,5 yaşına gelen kızına doya doya sarılabilsin artık....

***.

Diyorsunuz ki; "delilleri karartabilir!"

Kendi söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz allah aşkına....

Üç yıla yakın bir süredir zaten tutuklu; eğer ortada delil olsaydı bu sürede polisin ve savcıların o delillere çoktan ulaşması gerekmez miydi?.

Eğer hâlâ ele geçirilmemiş delillerin varlığından kuşku duyuyorsanız; o zaman bunların ele geçirilmemiş olması, polisin ve savcıların görevlerini ihmal suçu işledikleri anlamına gelmez mi?.

***.

Ben bu ülkede yıllardır; yasamanın ve yürütmenin yargıya müdahalesini eleştirdim hâkim beyler... Yargının ve siz yargıçların bağımsızlığını savundum, bunun için iktidarlarla papaz oldum gerektiğinde... .

Ama bu kez siz, tam tersini yapıyorsunuz!

Yargı olarak, yasamaya, yani meclis'e müdahale ediyorsunuz....

Halk adına kullandığınız yetkiyi, halkın vekil seçtiği insanları salıvermeyerek, aşıyorsunuz!.

***.

Nabız atışlarım sayılmaz oldu, gözüm kararıyor... Yazının devamını getiremeyeceğim galiba....

Avaz avaz bağırmak, çığlık atmak istiyorum; boğazım düğümleniyor....

Mahkeme kararlarını saygıyla karşılamak ve kararlara uymak bir vatandaşlık görevidir....

Ben sıradan bir vatandaş olarak kararınıza saygı duyuyorum; ama... Kesinlikle katılmıyor ve protesto ediyorum!

Bu da benim en doğal hakkım....

*****


From: esin ayral <>

Subject: tuğgeneral hakan akkoç'un tarihi savunması…


Pismis ete sogan dogramayan  ahcipasa'ya!.

Fener'e aglayan ama sigindigi zirhli audi'sinden cikipta.

Yeter artik isyan ediyorum diyemeyen anitpasa'ya...

Ne pismis ete ne de boka dokunmadan.

Tsk'nin basinda kosmadan oyle oturan sozde pasa'ya,,,.

Soruyorum..

Asagidakileri okudugunuzda.

Ne hissediyorsunuz?.

Hic mi serefiniz, onurunuz, gururunuz yok?.

Merak ediyorum..

Tuğgeneral Hakan Akkoç'un tarihi savunması.

"balyoz planı" iddialarına ilişkin 196 emekli ve muvazzaf askerin yargılandığı davanın 33.

 duruşmasına damgasını vuran savunmalardan biri de Tuğgeneral Hakan AKKOÇ'a aitti.

İşte izleyenleri duygulandıran ve sarsan o konuşma.

Ben , 61 no'lu , nam'ı diğer Ek-A mağduru Tuğgeneral Hakan AKKOÇ.

Seminere katılmadım, seminer sırasında yurt dışındaydım.

Bu husus , genelkurmay başkanlığı ve pasaport dairesinden mahkemeye gönderilen yazılarla teyit edilmiştir.

Sözde planı basından öğrendim.

İsmim dışında , kasıtlı olarak Ek-A 'ya yapıştırılmıştır.

Sözde planla ilgili hiç kimseden emir almadım , vermedim , herhangi bir çalışma yapmadım , yaptırmadım , hiç kimse bana görev vermedi.

Sözde planda Ek-A kapsamında seminerle ilgili hususlarda veya iddianamenin herhangi bir yerinde bir görev aldığıma dair ıslak imzam yok, parafım yok, parmak izim yok, ses kaydım yok ve benzeri hukuki dayanak veya delil yoktur!!!

Hakkımda hazırlanmış polis tespit tutanaklarını CMK esaslarına uygun hazırlanmadığı için kabul etmiyorum.!!!

Her insanın yaşamı süresince istekleri olmuştur.

Ama benim , hiçbir zaman TSK'ni ve TC'ni temsil ettiğim onurlu bir görevden , belçika'dan izin alıp hapis yatmak gibi bir fantezim olmamıştır.

Ama sayenizde bu , olağanüstü bile diyemiyeceğim acayip olay gerçekleşmiştir.

Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise  açınılmazdır.

Gücü olmayan adalet caizdir.

Adaleti olmayan güç ise zalim gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü insanlar her aman vardır.

Adaleti olmayan güç ise töhmet altındadır.

Demek ki daletle gücü biraraya getirmek gerek, bunu yapabilmek içinde adil olanın güçlü , güçlü olanın adil olması gerekir.

Adalet tartışmaya açıktır, güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır.

Bu nedenle , gücü adalete veremedik.

Çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söyledi.

Acaba haklı olanı güçlü kılamadığımız için mi güçlü olanı haklı kıldık ???

Şimdi bir dileğim var;

Bana bu çirkin iftirayı atan özgürlüğüm ve yaşam hakkımın gaspedilmesine neden olanlara , ortam sağlayanlara çok uzun bir ömür diliyorum.

O kadar uzun bir ömür ki yaşadıkları her anın ızdırap içindegeçmesini diliyorum.

Heyet üyesi sayın hakim murat üründü 'den , bütün Ek-A 'cılara ''sizi niye Ek-A'ya yazdılar " diye sordu .

 o sormadan cevabını ben söyleyeyim : " sizce neden ?

, çünkü ben bilmiyorum , ama mahkeme heyetinin bildiğini düşünüyorum .

Bilmiyor olsaydınız , şüphe duyardınız , şüpheyi de benim lehime işletirdiniz, kanun gereği olarak .

Bana söylermisiniz , ben niye buradayım??

İddia makamına soruyorum , hangi maddi delil ve somut gerçeklere göre beni iddianameye yazdınız?

Heyetinize soruyorum , hangi maddi delil vesomut gerçekleri doğru kabul ettiniz de iddianameyi kabul ettiniz?

Beni sevmeyebilirsiniz , çünkü sevgi emek ve zaman ister , anlarım.

Saygı da duymayabilirsiniz , ayrı dünya görüşlerine sahip olabilirsiniz , bunu da anlayabilirim.

Ama bugüne kadar en kutsal hakolan özgürlük ve yaşam hakkına en ufak bir müdahalede -ki sonunda hapis yatmakta yoktu- büyük bir hassasiyet gösterdiniz .

Ben ilk ifademin alındığı 5 mayıstan bugüne kadar özgürlük ve yaşam hakkımı kaybettim.

Hak , hukuk ve mülkün temeli olan adalet boyutunda, mahkemenize ve iddia makamına karşı gösterdiğiniz hassasiyeti ben etmiyor muyum ?

Bir devre arkadaşım var, Tuğ.Suat DÖNMEZ.

Kader bizi birçok kez aynı zaman diliminde aynı yerlerde buluşturdu .

1998-2001 yurt dışıgörevinde beraberdik.

Dönüşte 3.Kor.da görev yaptık, 66 ncı Tug.da beraber Tb.K.lığı yaptık.

En son olarak yurtdışında beraber görev yapıyorduk.

Kendisi de sözde 16 kişilik Ek-A listesinde 8 inci sırada, ben ise 9 . sıradayım .

O listeden tek olmayan Tuğg. Suat DÖNMEZ'dir.

Yanlış anlaşılmasın , kimseyi tutuklayın gibi bir şey demiyorum , hedef göstermiyorum .

Sadece çelişkiyi göstermeyi amaçlıyorum .

Ben izin alıp geldim , tutukladınız .

Şimdi soruyorum:tamamen aynı durumda iki kişiden ( Tümg. Bekir MEMİŞ ve Alb. Beşler GÜZEL örneğinde olduğu gibi ) birisinin hayatı karartılıyor , diğeri şüpheli bile değil .

İddia makamı ve sayın heyet bunu bana söyleyebilir veya açıklamak ister mi ?

Dosyadaki hangi delil durumu ve hangi kuvvetli suç şüphesini gösterenolgulara göre , özgürlük ve yaşam hakkıma müdahale ettiniz?

Şimdiye kadar anlaşıldığı üzere , hakkımda hiçbir hukuki dayanak veya delil olmadığı halde hangi delilleri tam olarak toplayamadınız?

Uluslararası bir konumda , bütün personelimin 74 ülkenin vatandaşıolması , görevimin dünyadaki nato birliklerinin faaliyetlerinin, lojistik ve kaynak ihtiyacının sağlanması ve benim de nato savunma direktörü olduğum bilindiğine göre , konumum itibarıyla hangi delilleri karartma ve etki yapma şansım ve ihtimalim vardır ?

Son olarak söylediklerimi şöyle bir hayal edin :

NATO 'da kordiplomatik görev yaparken , şahsıma resmi bir tebligat yapılmasını beklemeden hakkımda yakalama kararını ve avukatlarımdan kesin olarak tutuklanacağımı öğrenmeme rağmen bile bile mahkemenize geldim.

Hakkında yakalama kararı olan ve kaçma niyeti olan bir sanıktan beklenen normal bir davranış en kısa zamanda yurtdışına kaçmaktır.

Eşimle çocuklarımla beraber yurtdışında yaşarken tutuklanmam halinde özgürlüğüm , yaşam hakkım ve mesleğimin sona ereceğini bilen, halbuki yurtdışında yaşamak için maddi , manevi , çevre , dost, arkadaş ve iş gibi hertürlü olanağa sahip olan ben vatanıma dönüyorsam , neye isnat ettirerek kaçma şüphem olduğunu karar verdiniz?

Neden mi döndüm ?

Cevabı basit , 25 marttaki mahkeme kararında " bakın şerefli Türk subayı kaçmaz dediniz ama işte kaçtılar " denmesinin 162 kişinin tutukluğunun devamına denmesinin ve kalan arkadaşlarımın benim üzerimden hapiste kalma ihtimaline karşı vicdanıma hesap veremem diye döndüm .

Gelmeden önce beni arayıp "hak hukuk yok , asla gelme '' diyen arkadaşlarımın telkinine rağmen döndüm.

1000 kez karar vermem gerekse aynı kararı veririm ve dönerim .

Çünkü hapishane hayatımızdan çalınan dakikanın , saniyenin değil, her anın değerini dünyada ölçebilecek birdeğer birimi yok ve bunların geri dönüşü de yok.

Neden mi burdayım ?

Çünkü ben doğruyum , dimdik duruyorum , eğrilerin , mutlaka ve mutlaka birgün cezasını bulacağını biliyorum.

Neden mi burdayım ?

Çünkü burası benim vatanım , toprağım , burada doğdum, burada öleceğim.

Neden mi burdayım?

Çünkü mülkün temeli olan adalete inancımı kaybetmedim .

Yüce adaletin tecelli edeceğini biliyorum.

Talebim ise , .

İsmimi tarih önünde lekelemeye çalışan organize suç çetelerini bulup, gerekeni yapmanız ve bu insanlık dışı uygulamaya son vererek beraatımı sağlamanızdır.

Sonuç olarak ;

Haklıların mahkum edildiği bir ülkede bütün doğruların yeri cezaevidir.

 

Saygılarımla.

Hakan AKKOÇ

 

-- 
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Bilgisizlik bir hastalıktır, ilacıda kitaptır.


THOREAU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder