20 Mayıs 2011 Cuma

Korgeneral Engin Alan Olayı Gideceği Yeri Bulmuş!.. /Emin Çölaşan

Korgeneral Engin Alan Olayı Gideceği Yeri Bulmuş!.. /Emin Çölaşan

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgMCf4NzBLlq1ByN6V7pW3Wz8IOBMH-SzQhNMI9Ij38o5VgTFOOFknSZ5X0-Ft-LJ6b0vUbeCalBlCOydx_gsLrCh2t2WVDErGWxFWxnxCNCFU8NFpKDtUdf58uAxyG7k4qYzmIMNZOEE/s400/ALAN-ENG%25C4%25B0N+ALAN.JPG

 


Sevgili okuyucularım,

Tayyip önceki gün yine inanılmaz, yakışıksız, yüz kızartıcı sözler söyledi, Bu kez hedefinde Özel Kuvvetler eski komutanı emekli Korgeneral Engin Alan vardı.

Vatana en büyük hizmetleri yapmış, emrindeki komandolarla dağda bayırda PKK ile vuruşmuş bir komutan.

Şimdi taşlar bağlı, köpekler serbest!

PKK ile vuruşan kahramanlar Silivri’de, Kürtçüler ve bölücüler ise AKP‘nin “Kürtçülük açılımı” doğrultusunda meydanlarda ve isyan provalarında!

Engin Paşa bu seçimde İstanbul’dan MHP birinci sıra adayı. Meclis’e gireceği kesin. Ve girdiği zaman Tayyip‘i fena silkeleyecek.

Tayyip bundan korkuyor ve şimdi onu hedef alamaya kalkışıyor.

Evet, Tayyip önceki gün Ankara’da bir konuşma yaptı ve yine önündeki yazılı metinden okuyup bu kez Silivri’de Balyoz davasından yatmakta olan Engin Alan‘ı hedef aldı. Eli kolu bağlı, oradan yanıt vermesi mümkün olmayan insanlara vurmak kolay!.. Aynen şöyle dedi:

“Başbakan (Çanakkale’de) şehitleri anma törenine gider de, bir korgenaral ayağa kalkmaz mı?(Kalkmazsa) Bedelini öder. Ödedi de. Gereği yapıldı, şimdi gideceği yeri buldu. (Silivri Cezaevi’ne tıkıldı)“

Yarabbim bu ne kin, bu ne nefrettir! Bu nasıl bir başbakandır ki, ağzından ona buna saldırmak dışında tek bir cümle duymak mümkün değildir.

Tayyip‘in bu sözleri dünkü gazetelerde yer buldu, bazılarında manşete çekildi. Pek çoğunda bu olay, geçen yıl kendisiyle yaptığım bir söyleşide Engin Paşa’nın bana söylediklerinden yola çıkılarak verildi.

O gerçekten ilginç bir söyleşi idi ve Tayyip‘in nefretinin nereden kaynaklandığını gösteriyordu. Bugün size 11 Nisan 2010 günü burada çıkan yazımı bir kez daha aynen iletiyorum. Bunun ilk nedeni, konuyu bir kez daha gündeme getirmek. İkincisi ise aradan geçen 13 ay içerisinde Sözcü‘nün o yazımı okuma olanağı bulamayan yaklaşık 100 bin yeni okuyucu kazanmış olması.

İşte o yazım! Virgülüne bile dokunmadan veriyorum… Amacım o yürekli, mert adamı, şimdi hapis yatmakta olan o kahramanı size bir kez daha tanıtmaktır.

“Silivri Cezaevi’nde Balyoz’dan yatmakta olan emekli Korgeneral, Özel Kuvvetler eski Komutanı Engin Alan’ın yazdığı bir mektup önceki gün elime ulaştı. Ben mektubu aldığımda Alan tahliye edilmiş, sonra yine tutuklanma kararı alınmış ve şimdi GATA’da yatıyordu. Dün Engin Paşa’yı, gazeteci arkadaşım Saygı Öztürk’le birlikte hastane odasında ziyaret ettik. Bir sürü aletlere bağlı, pijamalarıyla yatıyordu. İki gün önce anjiyo yapılmış.

Engin Alan Paşa, gerçek bir kahramandı. Yıllarca Özel Kuvvetler Komutanı olarak Güneydoğu ve Kuzey Irak’ta PKK ile vuruşmuş, Şemdin Sakık’ı yakalayıp Türkiye’ye getirmiş, Abdullah Öcalan olayının pek çok aşamasında bulunmuştu. Dün hastane odasında konuştuklarımızla bana gönderdiği 6 sayfalık mektupta söylediklerini harmanlayarak yazıyorum.

“Ben hayatımda Aspirin almamış adamım. İlk kez hastanede yatıyorum ve bu bana çok koyuyor. Son yaşadıklarımızın etkisiyle tansiyonumda anormal oynaklıklar, kalpte bozukluk ortaya çıkınca buraya yatırdılar. Şimdi hayatımda ilk kez bir sürü ilaç veriyorlar. Ben dağlarda ölümden dönmüş adamım. Kucağımda nice Mehmetçikler, hatta Emir Subayım şehit düştü. Üç kez helikopterde mermi yedim, iki kez yerde PKK tarafından tarandım. Kuzey Irak’ta Metina dağlarında Tümgeneral rütbesiyle tam 38 gün dağlarda kaldım, vücuduma su değmedi. Bitlendim. Ben bedavadan yaşayan adamım. Ölümden korkmam. Ben bunlardan mı korkacağım, bunlara mı diz çökeceğim? Benim 20 yıl savaştığım adamlar Habur’dan girdi, seyyar mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Şimdi biz terörist olduk! Hem bunlar, hem de Türkiye’nin göz göre göre bitirilişi bana çok koyuyor. Bize poliste ve savcılıkta yapılan işlemler daha da fazla koyuyor.

Poliste, sanki aranan sabıkalılar gibi üzerimize levha koyup resimlerimizi çektiler, parmak izlerimiz alındı. Savcılar, sorgulamada bir tek suçlama getiremedi. Ancak gözlerindeki kin ve nefreti hepimiz görüyorduk. Neyle suçlandığımı bilmiyorum çünkü mahkemenin gizlilik kararı varmış ve her şey gizliymiş. Bizi düşman ordusunun esir düşen generalleri gibi sorguladılar. Bunların hepsi onurumuzu kırmak için yapılıyordu.”

Peki, Özel Kuvvetler Komutanı Engin Alan Paşa, hastanede yatmayı sürdürecek mi?

“Doktorlar bıraktığı anda, ben burada bir dakika durmam. Silah arkadaşlarım cezaevinde yatarken ben burada yatmam. Doktorlar karşı çıksa bile mutlaka Silivri’ye döneceğim. O yürek, o cesaret bende var. İşte, aletleri görüyorsunuz. Bir sürü aletle sağlık durumum 24 saat izleniyor. Tek çareleri beni öldürüp kurtulmaktır. İdam cezasını getirsinler, beni assınlar, ona bile razıyım. Ya da beni İmralı’da Abdullah Öcalan’ın veya Diyarbakır’da Şemdin Sakık’ın yanına gönderecekler, yarım kalan hesabımızı orada bitireceğim.”

Peki Balyoz olayı nedir? Var mı böyle darbe gibi şeyler?

“Yok böyle bir şey. O seminere katılan 162 komutan aklını mı yitirdi ki böyle bir şey olsun! Cami bombalama falan külliyen yalan. Orada, Yunanistan’la aramızda savaş çıktığında arkamızda toplu isyan olursa ne yapılır, onlar irdelendi.”

Geçmişte Engin Alan Paşa Gelibolu’da Kolordu Komutanı iken Tayyip’le aralarında bir sürtüşme yaşanmış mıydı?

“18 Mart törenlerinden Kolordu olarak biz sorumluyduk. Bütün program yapıldı. Bana Vali aracılığı ile haber gönderiyor, 2 saat geç gelecekmiş, töreni geç başlatsınlar diyor! Kabul etmedim, emir değişmez dedim. O da zamanın da gelmek zorunda kaldı. Konuşması bitti. Ayağa kalkmadım, alkışlamadım. Olay budur.”

Bunlar özellikle Özel Kuvvetler’den korkuyor mu?

“Hepimizden korkuyorlar. Çok korkaklar. Ama en büyük korkuları Özel Kuvvetler’le birlikte, denizcilerin SAS ve SAT komandolarıdır. Onun için denizcilerin üzerine gidiyorlar.”

Bordo berelilerin efsane komutanı Engin Alan Paşa’dan aldığım mektup ve dün kendisiyle Saygı Öztürk’le hastane odasında yaptığımız söyleşiyi harmanlayarak yazdığımı belirtmiştim. Şimdi bu bölümde, uzun mektubunu özetleyerek devam ediyorum:

“Sayın Çölaşan… Balyoz isimli tertip sonucu cezaevindeyiz. Bu mektup benim için bir ilk. Sadece size yazıyorum. Neden size? Düşüncelerimi onurlu, namuslu, yürekli bir vatansever, Atatürk milliyetçisi ile paylaşmak için… 26 Şubat’ta Çetin Doğan Paşa ile savcılık sorgusuna alındık. Tam 2.5 saatlik sorguda bana, benimle ilgili tek soru yok! Ben ne yapmışım? Yok! Arada bir de tuzak soru var. Diğer ordular da böyle seminerler yapar mı? Amaçları, olayı TSK’nın bütününe yansıtmak. Adalet Bakanlığı Müsteşarı o gün, bizler tutuklanmadan önce, Beşiktaş Adliyesi’nin hemen yanındaki Four Seasons otelinde kamp kurmuş durumda.

Tutuklamayla ilgili ben ve avukatlarım ısrarla neyle suçlandığımızı gösteren belge ve bilgileri istiyoruz. Cevap: Mahkemenin gizlilik kararı var. Hele bir Silivri’ye git, orada öğrenirsin!

Okyanus ötesinde ABD/CIA-Fethullah-AKP üçlüsü tarafından tezgahlanan sahte ve düzmece bir kurgu ile insanların onuru ve şerefi ayaklar altına alınıyor. TSK her gün hakaretlere uğruyor. ÇOK GİZLİ PLANLARINI bile koruyamaz, tatbikat ve seminer yapamaz, üç kamyonunu yürütemez, mühimmatını taşıyamaz hale getiriliyor.

TSK’yı bitirdikten sonra gelsin Kıbrıs, gelsin Ermenistan protokolü. ABD çekilince Irak bataklığı ve bunun öncüsü olan Kürt açılımı! Sonra gelsin ABD’nin İran planları. İşgalci TC, Kürdistan’dan defol… Öcalan’a özgürlük… İste size SIFIR SORUN!

Ben niye 20 yıl bunlarla mücadele ettim? Niye fidan gibi şehit evlatlarımı toprağa koydum? Ben neyin bedelini ödüyorum? Terörist yaftalamasıyla beni Silivri’ye attıran irade kim? Benları sormak hakkım değil mi?

Ben hapisten, mahkemeden, ölümden korkmam. Asla diz çökmem, teslim olmam. Eğer bir şey yaparsam, yaptım diyecek ve bunun bedelini ödeyecek yürek ve cesaret sahibiyim. Öyle bir durumda savcı, hakim ve infaz memuru da ben olurum,infazı bunlara bırakmam. Ama bu haksızlıkların, hukuksuzlukların bir sonu olmalıdır diye düşünüyorum.

Belki inanmayacaksınız ama Sayın Çölaşan, ben ne Sakık, ne de Öcalan olayını eşim ve çocuklarımla bile paylaşmadım. O sırları mezara götüreceğim. Ama bugün ilk defa düşüncelerimi sizinle, bir vatanseverle paylaşmak istedim. Bu mektup, bu isteğimin ürünüdür. Size ve Hanımefendiye saygılar sunuyorum.”

Bu mektubu okuyunca gözlerim dolmuştu. Dün GATA’daki kısa ziyaretimizde bu kez, hayatımda ilk kez görüp tanıştığım Engin Alan Paşa’nın gözlerinin dolduğunu gördüm. O sırada kucağında can veren şehitlerimizden söz ediyordu…

Vedalaşırken sarıldık… Bir şey daha söyledi, be kez benim gözlerim doldu:

“Düzeldiğim anda cezaevine döneceğim. Gidişim fazla uzun sürmeyecek. Ama başımı eğmeyeceğim, dimdik ayakta olacağım… Ve şunu herkes iyi bilsin. Hak, hukuk,adalet kalmadığı için, bir girdik mi bizi bir daha bırakmayacaklar, dışarı çıkarmayacaklar.”

Evet, 11 Nisan 2010 tarihli yazım böyle idi. Sonrasında efsane komutan Engin Paşa’yı bir daha görmedim, haber almadım…

Çünkü Tayyip’in deyişiyle “Gideceği yeri bulmuştu!” Onunla bir kez bile olsa sarılıp el sıkışmaktan hep onur duydum.

 

_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder