Fatih Altaylı'dan bomba kurultay iddiası: Kılıçdaroğlu işi bulandırıyor, ifade verse dava kapanır
28-Mayıs-2025
Nevşin Mengü'nün "Kılıçdaroğlu ifade verip 'İddialar doğru değil' derse kurultay davası kapatılacak" haberinin ardından benzer bir haber-analiz de Fatih Altaylı'dan geldi. Altaylı "Kılıçdaroğlu istese CHP'ye atılan bu bombayı etkisiz hale getirir, ifade vermesi yeterli. Ama bunu yapmıyor, işi bulandırıyor" dedi.
Nevşin Mengü'nün CHP kurultayı ve Kılıçdaroğlu'na ilişkin kulis haberi siyasette bomba etkisi yarattı. Nevşin Mengü günlerdir Kılıçdaroğlu'na yakın isimler ve sosyal medya hesaplarının ağır saldırısı altında..
Mengü'nün bugün de "Benim haberim doğru" diye arkasında durduğu kulis haberi şuydu: CHP kurultayı davasının savcısı eski CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na 'özel' bir mesaj gönderdi. Kılıçdaroğlu'nun "Yolsuzluk yok, yapılmadı, ben de mağdur değilim" gibi bir ifade vermesi durumunda dosyanın kapatılacağını söyledi...
Mengü bu mesaja rağmen Kılıçdaroğlu'nun ifade vermeye gitmediğini vurguladı.
MENGÜ'YE SALDIRI GÜNLERDİR SÜRÜYOR
Nevşin Mengü bu haberinin ardından hem Kılıçdaroğlu ekibi hem de o ekibe yakın sosyal medya hesaplarının ağır saldırısına uğradı.
Hakarete, küfre varan ifadelerle hedef alınan Nevşin Mengü'nün haberine destek niteliğinde bir açıklama da bugün Fatih Altaylı'dan geldi. Altaylı Youtube yayınında CHP Kurultayı davasını gündeme getirdi ve "Kılıçdaroğlu işi uzatıyor, istese bu bombayı etkisiz hale getirebilir" dedi.
Altaylı'nın yorumu şöyle:
Kılıçdaroğlu AKP'nin çıkarmak istediği ya da CHP'nin içine bırakmak istediği Napalm bombasını etkisiz hale getirebilirdi. Savcılığa gidip "Burada bir yolsuzluk yok, bir şey yok, gölge düşürecek bir şey yok. Bu kurultayı ben düzenledim, iddialara benim tanıklığım yoktur" dese bitti gitti... Bunu yapmadığı için iş uzuyor, başka yerlere gidiyor. Ve Kılıçdaroğlu ipe un seriyor. "Ben gelmem, yolsuzluk var diyen Erdoğan onu çağırın" gibi... İşi CHP açısından bulandırıyor... Halbuki çıkıp bir ifade verse, yok öyle bir şey dese oldu bitti...
Sen bir aşksın ben bir mecnun Sen olmasan ben olmazdım Sen bir gülsün ben bir bülbül Sen olmasan ben olmazdım
Kalbimde yaşarsın her an Varım yoğum sensin inan Kalbimdeki aziz mihman Sen olmasan ben olmazdım
Ansızın kalbime girdin Türlü türlü dertler verdin Beraberce çeker derdin Sen olmasan ben olmazdım
Sensin benim cümle varım Yoktur başka kisb ü kârım Hem yazımsın hem baharım Sen olmasan ben olmazdım
Bağrımdaki açan çiçek Türlü koku türlü irenk Bu bendeki olan gerçek Sen olmasan ben olmazdım
Dokun Veysel tele dokun Coştu gönül etti akın Sensin bana benden yakın Sen olmasan ben olmazdım
~Aşık Veysel (1894-1973)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bir kahraman yapabileceğini yapandır.
~Romain Rolland~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hic bir sey yaraticiligi ask kadar tesvik etmez, tabi askin gercek olmasi kosuluyla.
~Erich Fromm - Aforizmalar~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Neyin gercekten sizi ilgilendirdigini bilir ve bu bilincle duzenli bir sekilde hareket ederseniz, iradeniz disinda hicbir sey yaptirilamaz hale gelirsiniz. Otekiler sizi incitemez, dusmanliklara cekilemezsiniz ve aci cekmezsiniz. . . . . . . Seyleri gercekte olduklari gibi gorun. Bir sey oldugunda, sizin guc alaniniz icindeki tek sey, ona k…arsi takindiginiz tutumdur; onu ya kabul edersiniz ya da ofkelenirsiniz. . . . . . . Kisi, Edimleriyle Kendini gerceklestirir. Olaylar bizi incitemez fakat olaylara bakisimiz bizi incitebilir. . . . . . . Dar kafali insanlar bir talihsizlikle karsilastiklarinda aliskanlikla baskalarini suclarlar. Ortalama insanlar kendilerini suclarlar. Bilgelik yasamina kendini adamis olan insanlar bir seyi veya baska birisini ani ve mantiksiz bir guduyle suclamanin aptallik oldugunu, suclamanin gerek baskalarina gerekse kendilerine hicbir sey kazandirmadigini anlarlar…
~Icsel Huzur Iyi Yasamin Kapisini Acar/ Epiktetos ~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Quid ad aeternum?… * * * Bundan sonsuzluga ne kalacak?…
~~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Pazaryerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey. Hep pazaryerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan. Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öçlerinden kaç! Onlar sana karşı öçten başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki...
~Friedrich Wilhelm Nietzsche (d. 15 Ekim 1844 - ö. 25 Ağustos 1900) Ahlâk ve değerler sisteminin kuruluşuna yönelik bir temel çerçevesinde çağının kültür, din ve felsefe görüşlerini eleştiren nihilist Alman düşünür, filolog.~
11 yıl önce bu saatlerde onlarca insan İstanbul'un Beyoğlu ilçesindeki Taksim'de bulunan Gezi Parkı'nda buluştu.
Bir gece önce parkın Divan Oteli'e bakan duvarının 2-3 metrelik bölümü belediye ekiplerince apar topar yıkılmış, bu nedenle beş ağaç sökülmüştü. Amaç parkı usul usul ortadan kaldırıp Topçu Kışlası'nın eski yerine replikasını kondurmaktı.
Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında semtin tek tük yeşil alanlarından birine tecavüz söz konusuydu.
İnşaat faaliyetlerini gözetleyen Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği üyeleri iş makinelerinin faaliyete geçtiği haberini alınca parka gidip eyleme başlamış ve sosyal medya üzerinden destek çağrısı yapmıştı. Sabaha kadar nöbet tutacaklardı.
28 Mayıs sabahı onlarca duyarlı insan parktaydı. Fakat yalnız değillerdi. Karşılarında bir o kadar polis vardı.
Polis eylemcileri dağıtmak için 'orantısız şiddet' kullanacağını daha ilk günden belli etti.
28-Mayıs-2013 sabahı, Gezi Parkı… Fotoğraflar: Reuters / Osman Örsal
Günler içinde Taksim'deki küçücük bir parktan tüm Türkiye'ye yayılacak Gezi eylemleri başlıyordu…
Eylemler çok geçmeden hiç kimsenin beklemediği toplumsal ve siyasi bir boyut kazanacaktı.
En acısı da polisin 'düşman'a sıkar gibi sıktığı kurşun ve gaz fişekleri ve işbirlikçi saldırganların tekme tokat saldırıları sonucunda sekiz eylemci yaşamını yitirecek, onlarcası sakat kalacak, yaralanacaktı. Binlerce eylemci gözaltına alınacak, yüzlercesi tutuklanacaktı.
Talimat ve iltifat 'yüksek yerden'di. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, emniyet güçlerine şiddet kullanma talimatını bizzat verdiğini söylemekle yetinmeyecek, 'destan yazıldığını' savunacaktı.
Nitekim eylemlerin ardından 'hıncını alamayan' iktidar bu kez de bir 'yargılama furyası' başlatacaktı.
Aralarında kim yoktu ki! Taraftar grupları, doktorlar, öğrenciler, gazeteciler, belgeselciler, mimarlar, mühendisler, şehir plancılar, sivil toplumcular, seyyar satıcılar ve sanatçılar…
Yargılamalarda herhangi bir istikrar yoktu. Bazı hakimler, hakkında iddianame hazırlanan kişileri mahkemeye bile getirmeden dosya üzerinden beraat ettiriyor, bazı hakimler de savcılar tarafından torba haline getirilmiş davaları aylarca yürütüyordu.
Torba davalar arasında en kalabalığı aralarında doktorların da bulunduğu 255 sanıklı davaydı. Bu, Erdoğan'ın özel olarak takip ettiği bir dosyaydı.
Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştiği birçok lokasyondan birbirini tanımayan kişiler sanık haline getirilmişti. Bu lokasyonlardan biri de Dolmabahçe'deki Bezmi Alem Valide Sultan Camisi'ydi. Eylemciler, 'öldüresiye' polis saldırısından kaçarken camiye sığınmış, içerisi revire dönmüş, sağlıkçılar kolları sıvamıştı.
2 Haziran 2014
Ancak Erdoğan'ın diline doladığı bir laf vardı: "Camide içki içtiler. Bütün görüntüler elimizde, bu cuma günü görüntüleri vereceğiz."
O görüntüler hiçbir zaman ortaya çıkmadı ancak o gün orada bulunanlar hakim karşısına çıkarıldı.
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yürütülen dava kapsamında sanıkların anlatımları polis şiddetinin çıplak aramaya kadar vardığını gösteriyordu. Yargılanan kabin memuru H.Ç.A., 5 Haziran 2013 saat 20:00 civarında evine dönerken İstanbul Teknik Üniversitesi yakınlarında gözaltına alındığını söyleyerek "Çıplak aramaya maruz bırakıldık. Çırılçıplak soyup ıkınmamı istediler" dedi.
Başka bir sanık İ.Y. de çıplak arama sırasında polislerin Mustafa Kemal Atatürk yazan dövmesini gördükten sonra kendisine galiz küfürler ettiğini anlattı.
Mahkeme, ne sanıkları döven ne de çıplak arama yapan polislerin bulunması için bir adım attı. Bunun yerine 23-Ekim-2015'te 244 sanığı suçlu bularak ik ay 15 gün ile bir yıl iki ay 16 gün arasında değişen hapis cezaları verdi. İki doktoru da 10 ay hapis cezasına mahkum etti.
HAKİMDEN 'ESASLI' SORU
Davalarda hakimlerin soruları yargılamanın ciddiyetiyle ilgili de soru işaretleri yaratıyordu. İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi, aralarında bayrak satıcısı bir kişinin de yargılandığı bir davayı yürütüyordu. Davada yargılanan inşaat teknikeri A.Ö., TOMA'dan kimyasal olduğunu düşündüğü sarı renkli su sıkıldığını söyleyince hakim Ahmet Duymaz, "Sıkılan su parfüm gibi miydi yoksa tazyikli miydi"diye sormuştu. Polis şiddetinin görüntüleri sosyal medya ve bazı televizyon kanallarında yayınlandığı için hakimin bu sorusu salonda gülüşmelere yol açtı.
Dava ancak beş yıl sonra 4 Temmuz 2018'de sonuçlandı. Sanıkların hepsi beraat etti.
SUÇ ANLAŞILAMADI
Büyük davalardan biri de Taksim Dayanışması üyelerinin yargılandığı davaydı. Bu kişilerin çoğu Gezi Parkı eylemleri sürerken 13 Haziran'da Ankara'da Erdoğan ile görüşüp talepler dile getirmişti. Sonradan görüşmenin hayli sert geçtiği konuşulmuştu.
Taksim Dayanışması davası, bugün 'darbecilik' suçlamasına dönüşen davanın da temeliydi. Dayanışma üyeleri, 7 Temmuz 2013'te dönemin İstanbul valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun Gezi Parkı'nı açılışını yapması sebebiyle Taksim'e gelmiş, ancak polis tarafından gözaltına alınmıştı. 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme' suçlamasıyla gözaltında tutulurlarken evleri aranmış, mimar Mücella Yapıcı çıplak aramaya maruz bırakılmıştı. Yapıcı'nın şikayeti ancak sekiz yıl sonra işleme alındı ve Mart 2021'de üç polis hakkında 'işkence ve eziyet' suçlamasıyla dava açıldı.
Dayanışma üyeleri dahil 26 kişi hakkında düzenlenen ilk iddianamede 'örgüt kurmak ve yönetmek', 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme' ve 'görevli memura direnme' suçlamaları yöneltildi. 17 yıla kadar hapis istendi.
İddianame 'şüphelilerin hangi suç veya suçları işlemek için örgüt kurduğu veya yönettiğinin anlaşılmadığı' gerekçesiyle iade edildi. Bir ay sonra 'görevli memura direnme' suçlaması iddianameden çıkarıldı ve dava açıldı.
İlk duruşma 12-Haziran-2014'te, son duruşma 29-Nisan-2015'te yapıldı. Yargılama sonunda tüm sanıklar hakkında eylemlerinin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması gerekçesiyle beraat kararı verildi. Hakim kararı okuduktan sonra "İfade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyorum. Bundan sonra dikkat edilsin, şiddet olmasın" dedi.
Bu dava daha sonradan işadamı Osman Kavala, mimar Mücella Yapıcı, şehir plancı Tayfun Kahraman ve avukat Can Atalay'ın aralarında bulunduğu 16 kişinin yargılanacağı Gezi Parkı davasına temel yapıldı. Güncelleme : İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 25-Nisan-2022'deki karar duruşmasında Kavala'ya 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs' ten ağırlaştırılmış
Duruşmada Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında da 18'er yıl hapis cezası ve tutuklama kararı verildi.
28-Aralık-2022'de istinaf başvurusunu değerlendiren İstanbul bölge adliye mahkemesi, Kavala ve ve diğer sanıkların cezalarını 'hukuka uygun'
Yargıtay, 28-Eylül-2023'te Osman Kavala'nın ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku'nun 18'er yıl hapis cezasını onadı. Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı hakkında verilen 18'er yıl hapis cezalarıysa bozuldu.
Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hala tutuklu.
Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi'nin Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkındaki kararı bozmasının ardından üçlü 21-Şubat-2024'te İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden yargılanmaya başladı. Mahkeme heyeti üç isim hakkındaki adli kontrol tedbirlerini kaldırdı. Davanın üçüncü duruşması 9 Ekim'de görülecek.
çArşı davası: Adliye tribün gibiydi
Gezi Parkı eylemleri sırasında birbirinden farklı topluluklar bir araya gelmişti. Taraftar grupları da United İstanbul bayrağı altında omuz omuza Taksim Meydanı'na girmişti o günlerde. Günlere yayılan eylemlerde öne çıkan, 'Gezi ruhu'nu besleyen Beşiktaş'ın taraftar grubu çArşı'ydı. İş makinesiyle -daha doğrusu Polis Olaylarına Müdahale Aracı (POMA)- TOMA'ları kovalamaları hafızalardan silinmeyecek görünteler arasına girdi.
15 Haziran'da Erdoğan, Ankara'nın Sincan ilçesindeki 'Milli İrade'ye Saygı' mitinginde, "Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı; yoksa güvenlik güçlerimiz boşaltmasını bilir" demiş, eylemlere yönelik müdahalenin işaretini vermişti. Erdoğan'ın tehdidi aynı gece polislerin parkı boşaltmasıyla yerine getirilmişti.
çArşı grubu üyelerine yönelik operasyon da ertesi sabah başlatıldı. Grubun üyesi birçok kişi gözaltına alındı, sorgudan sonra iki kişi dışında hepsi serbest bırakıldı.
Soruşturma Eylül 2014'te tamamlandı ve çArşı üyesi 35 kişi hakkında dava açıldı. Terör ve Örgütlü Suçlar Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede taraftarların Gezi eylemlerinde Beşiktaş'taki başbakanlık ofisini işgal etmeye çalışarak 'hükümeti yıkmaya teşebbüs ettiği öne sürülüyor, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları isteniyordu.
Yargılama 16-Aralık-2014'te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. O gün adliyenin önündeki meydan ve binanın içi İnönü Stadyumu'nu aratmıyordu. Duruşma sırasında hâkim, çArşı'nın kurucularından Cem Yakışkan'a "Darbe yapmaya çalıştınız mı" diye sorunca, Yakışkan da "Gücümüz olsa Beşiktaş'ı şampiyon yapardık" dedi. Yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını isteyen sanıklar da bu talebi "Yasağı kaldırın, Liverpool deplasmanına gidelim" diye tiye aldı.
İçeride bu diyaloglar yaşanırken destek için adliyeye gelenler de duruşma bitene kadar meydandan ayrılmadı.
Mahkeme, hükmü 29-Aralık-2015'te açıkladı. Yargılananları bütün suçlamalardan beraat ettiren heyet, bu kişilerin anayasal ve demokratik bir hak olarak toplantı ve gösteriye katıldığını belirtti. Darbeye teşebbüs suçunun işlendiğine dair yeterli, kesin ve her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığını belirtti. Mahkemenin kararında dosyada delil olarak bulunan tapelerin delil olmadığı, sanıkların cep telefonu sinyal bilgilerinin de suça kanıt olamayacağı ifade edildi.
Bu karar, altı yıl sonra, geçen nisan ayında Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Dava, Gezi eylemlerinin yargılandığı davayla birleştirilmek istendi.
Yargıtay'ın beraat ilamlarını bozmasından sonra çArşı davası İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülmeye başladı.
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi çArşı davasının İstanbul 30'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Gezi Parkı davasıyla birleştirilmesine hükmetti.
21-Şubat-2022'de görülen duruşmada dava yeniden ayrıldı ve Osman Kavala'nın da tutukluluğuna devam kararı verildi. Mahkeme heyeti Show TV, Star TV, NTV, ATV, Habertürk, FOX TV ve TRT'den Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi çevresinde yapılan eylemlerin görüntülerini istedi. Adli Tıp Kurulu'ndan görüntülerin sanıklara ait olup olmadığına dair bilir kişi raporu talep edildi. Görüntüler Ocak 2023'te Adli Tıp Kurulu'nun ihtisas dairesine ve TÜBİTAK'a gönderildi.
1 Şubat 2024'te görülen duruşmada teşhis için sanıklardan fotoğrafları istendi. Mahkeme heyeti bu duruşmada emniyet müdürlüğüne Başbakanlık Ofisi'ne yönelik saldırı eylemi gerçekleştirildiği iddiası hakkında kamu davası açılıp açılmadığı ve herhangi bir tespitin yapılıp yapılmadığı hususunda müzekkere yazılmasına karar verdi.
Gezi Parkı eylemlerinde yaşamını yitirenlerin faillerinin yargılandığı davalar Türkiye'de kamu görevlilerinin cezasızlığının tekrarıydı. En bariz örnek ise Ali İsmail Korkmaz dosyasıydı.
3 Haziran 2013'te Eskişehir'de sivil giyimli ve eli sopalı kişilerce dövülen 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, 38 gün hastanede komada kaldıktan sonra 10-Temmuz-2013'te yaşamını yitirdi.
Polis, Korkmaz'ın dövüldüğünün ertesi günü sokaktaki fırının güvenlik kamerasına el koydu ve bazı görüntüleri sildi. Sonradan kurtarılan görüntülere göre Korkmaz, fırının sahipleri ve polis Mevlüt Saldoğan tarafından tekme tokat, öldüresiye dövülmüştü.
Dört polis dahil sekiz kişi hakkında 'kasten yaralayarak ölüme sebebiyetverme' suçlamasıyla dava açıldı. Olay yeri Eskişehir olmasına karşın dava güvenlik gerekçesiyle dört ayrı şehre bölündü. Dönemin adalet bakanı Sadullah Ergin, dosyanın nakledilmesiyle ilgili konuşurken 'davaya katılacak avukatların örgüt bağlantısı'ndan bahsetti.
Yargılama sonunda polis Mevlüt Saldoğan'a 10 yıl 10 ay, polis Yalçın Akbulut'a 10 yıl, Hüseyin Engin'e 7,5 ay hapis cezası verildi. Diğer polis Şaban Gökpınar ise beraat ettirildi. Fırıncı dört kişiye altı yıl sekiz ay ile sekiz yıl arasında değişen oranlarda hapis cezaları verildi. Hapis cezaları Yargıtay tarafından onanarak kesinleşti.
Ali İsmail Korkmaz'a son tekmeyi vuran polis Mevlüt Saldoğan, 15-Temmuz-2016'daki darbe girişiminin ardından denetimli serbestlik süresinin iki yıla çıkarılması nedeniyle tahliye oldu. Saldoğan, 'darbecilik' suçlamasıyla devam ettirilen Gezi Parkı davasına mağdur olarak kabul edildi.
Mahkeme başkanı Galip Mehmet Perk, duruşmada, "Taş atılmış, o yüzden mağdur"dedi.
ETHEM SARISÜLÜK DAVASI: POLİSE ÖDÜL GİBİ CEZA
26 yaşındaki Ethem Sarısülük, 14-Haziran-2013'te Ankara'daki Kızılay Meydanı'nda polis Ahmet Şahbaz tarafından vurularak öldürüldü.
Ankara 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'olası kastla öldürme' suçundan yargılanan Şahbaz, duruşmaya peruk, takma bıyık ve gözlük takarak geldi. Mahkeme, Şahbaz'a 'haksız tahrik' ve 'iyi hal' indirimiyle yedi yıl dokuz ay 10 gün hapis cezası verdi. Ancak bu karar da Yargıtay tarafından bozuldu ve dava Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi'ne nakledildi.
Yargılama yeniden başlamadan önce Şahbaz 3 Eylül 2015'te tahliye edildi.
19-Aralık-2016'da mahkeme Şahbaz'a bir yıl dört ay 20 gün hapis cezası verdi, bu cezayı da 10 bin 100 TL para cezasına çevirdi.
Yargıtay cezayı az bularak kararı yeniden bozdu, mahkeme Şahbaz'a bu defa da 15 bin 200 TL para cezası verdi. Karar, Yargıtay tarafından onandı.
BERKİN ELVAN DAVASI: EN FAZLA DOKUZ YIL CEZA İSTENDİ
16-Haziran-2013'te polisin İstanbul'un Okmeydanı semtindeki müdahalesi sırasında gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle yaralanan 14 yaşındaki Berkin Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra 11-Mart-2014'te yaşamını yitirdi.
Berkin'in hastaneye kaldırıldığı günden itibaren ailesi, polis tarafından çekilen görüntüleri, görev yapan polislerin isimlerinin soruşturma dosyasına getirilmesini istedi ancak emniyet, aylarca ayak direyerek ne görüntüleri ne de isimleri yolladı. Soruşturmanın savcılarından Faruk Bildirici'nin isimleri yollamayan sorumlular hakkında yasal işlem başlatma uyarısından sonra emniyet dosyaya 1065 polisin ismini yolladı.
Emniyet MOBESE ya da polis kaydı bulunmadığını öne sürdü. Görüntüler, ancak avukatların zırhlı araçların çektiği kamera kayıtlarını istemesi üzerine dosyaya yollandı.
Berkin'i vuran polisin ismi Aralık 2016'ya kadar tespit edilemedi. Dosyada gizlilik kararı bulunduğu için savcılığın işlem yapıp yapmadığı bilinmiyordu.
6 Aralık 2016'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı dönemin Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak'ın kişisel e-posta adresindeki binlerce e-posta WikiLeaks tarafından sızdırıldı. E-postaların birinde eski Emniyet İstihbarat Daire başkanı Engin Dinç Albayrak'a "Berkin Elvan'ın Twitter üzerinden örgütsel nitelikte fotoğrafları yayınlanmıştır" diyordu.
Ertesi gün, yani Berkin'in ölümünden 1270 gün sonra dönemin İstanbul başsavcısı İrfan Fidan, faile yönelik iddianamenin tamamlandığını açıkladı. Şüpheli polisin ismi Fatih Dalgalı'ydı. Ne var ki iddianamede Dalgalı'nın suçunun tespitinden çok Berkin'e suç aranmıştı.
Soruşturma sürerken avukatların olay yeri keşif talebi mahkemeler tarafından 'zaruri olmadığı ve yarar sağlamayacağı' gerekçesiyle reddedildi. Keşif, ancak Berkin'in ölümünden altı yıl sonra, Nisan 2019'da yapıldı.
Sanık polis Dalgalı hep tutuksuz yargılandı. Dosyada hükmün açıklanmasına yaklaşılırken mahkeme başkanı Yargıtay'a atandı. Yerine, Ali İsmail Korkmaz'ın katili Mevlüt Saldoğan'ı Gezi Parkı davasına mağdur olarak kabul eden ve Twitter hesabından Berkin'e 'terörist' denen paylaşımları beğenmiş hakim Mehmet Galip Perk getirildi. Sonra Perk de görevden alındı.
Dosya kapsamında savcının açıkladığı esas hakkındaki mütalaada Dalgalı hakkında, iddianamedekinden daha hafif bir suçlama olan 'bilinçli taksirle öldürme' suçundan cezalandırma istendi. Bu da Dalgalı'nın en fazla dokuz yıla kadar hapis cezası almasını sağlayacaktı.
Karar 18-Haziran-2021'de açıklandı. Berkin Elvan'ı öldürdüğüne hükmedilen polis memuru Fatih Dalgalı hakkında 16 yıl sekiz ay hapis cezası verildi. Dalgalı'nın 'kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğuna' hükmedildi. Ancak sanık, ceza Yargıtay tarafından onandığında hapse girebilecek.
Berkin Elvan'ın anne ve babası Gülsüm ve Sami Elvan ve kız kardeşleri Gamze ve Özge Elvan'ın 2019'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yaptıkları başvuru 2 Şubat 2023'te sonuçlandı. AİHM kararında Türkiye'yi mahkum ettiğini açıkladı. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) yaşam hakkıyla ilgili iki maddesini ihlal ettiğini bildiren mahkeme, davada daha ağır bir mahkumiyetle yargılanması talep edilen polisle ilgiliyse bir karar veremeyeceğini bildirdi. Karara gerekçe olaraksa iç hukuk yollarının tüketilmemesi gösterildi.
ABDULLAH CÖMERT DAVASI: KARAR, POLİSİN LEHİNE BOZULDU
22 yaşındaki Abdullah Cömert, 3 Haziran 2013'te Hatay'ın Armutlu ilçesindeki eylemde polisin sıktığı gaz fişeğiyle vurularak hayatını kaybetti.
Sanık polis memuru Ahmet Kuş 'olası kastla öldürme' suçundan tutuksuz yargılanıyordu.
Dava, güvenlik gerekçesiyle Balıkesir'de yapıldı. Mahkeme, 14-Mart-2016'da Kuş'u 'kastın aşılması suretiyle öldürme' suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı ancak tutuklama kararı vermedi. Karar, Yargıtay tarafından bozulunca Kuş'un cezası bu defa altı yıl 10 ay 15 güne indirildi.
Aileye de toplam 400 bin lira tazminat ödenmesine hükmedildi.
Yargıtay kararı onayınca Kuş, Mart 2020'de tutuklandı.
Cömert'in ailesi 12-Mart-2020'de Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu. Yüksek mahkeme 24-Ağustos-2022'de açıkladığı kararında, 'yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna' hükmetti. Karar oybirliğiyle alındı.
18 yaşındaki Medeni Yıldırım, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde kalekol yapımını protesto eden kalabalığa açılan ateş sonucu 28 Haziran'da öldürüldü. Mülkiye müfettişlerinin raporuna göre dönemin Kayacık Jandarma Karakol komutanı üsteğmen Mustafa Öztürk, ateş emrini kendisinin verdiğini itiraf etmişti.
Yıldırım'ın ölümünden iki yıl sonra, er Adem Çiftçi hakkında 'haksız tahrik altında olası kastla öldürme' suçundan dava açıldı.
Tutuksuz yargılanan Çiftçi, 'olaya ilişkin görüntüleri komutanının ricasıyla sildiğini' söyledi. Çiftçi, 7 Kasım 2016'da 'atılı suçu işlediğinin sabit olmaması' gerekçesiyle beraat etti. Karar, istinaf mahkemesi tarafından bozuldu. Yeniden başlayan yargılamada mahkeme keşif yapılmasına karar verdi. Şubat 2019'da dava dosyasına giren rapora göre Yıldırım'ın ölümüne neden olan atış, karakol girişinde bulunan nöbet kulübelerinden yapılmıştı.
Karakol komutanı ve dönemin Jandarma Özel Harekat tim komutanı hakkında takipsizlik kararı verilmişti. Bu karar, Yıldırım'ın ailesi ve yaralanan kişilerin itirazı üzerine kaldırıldı. Lice başsavcılığına gönderilen soruşturmanın akıbeti ise bilinmiyor.
Çiftçi hakkında 8 Temmuz 2021'de yeniden beraat kararı verildi. Savcı, askerlerin olayın büyümesini önlemek ve kitleyi dağıtmak için havaya ateş ettiği sırada Medeni Yıldırım'ın vurulduğunu belirtti. Karara gerekçe olarak otopside Yıldırım'ın vücudunda mermi çekirdeği bulunmaması ve bu nedenle de Yıldırım'ın sanığın silahından çıkan mermiyle hayatını kaybettiğine dair tespit yapılamaması gösterildi.
AHMET ATAKAN'IN FAİLLERİNE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMEDİ
Eylül 2013'te ODTÜ'den geçirilecek yol nedeniyle ağaçların sökülmesine karşı yurt genelinde eylemler başlamıştı. 23 yaşındaki Ahmet Atakan da bu eylemler sırasında Hatay'ın Armutlu ilçesinde 10-Eylül-2013'te hayatını kaybetti.
Ölümünden üç gün sonra yerel bir televizyon kanalında Atakan'ın apartmanın çatısından düşerek öldüğüne ilişkin bir görüntü yayınlandı. Görgü tanıklarının anlatımına göre ise Atakan başından vurularak öldürülmüştü. Akrep diye adlandırılan zırhlı araçların kamera görüntülerine göre polisler Atakan'ın hareketsiz yattığı yere gaz kapsülü yağdırıyordu.
Atakan'ın ailesi, söz konusu durumla ilgili suç duyurusunda bulundu ancak Hatay valiliği soruşturma açılmasına izin vermedi.
Karara karşı Adana Bölge Mahkemesi'ne yapılan itiraz da kamu davası açma talepleri de reddedildi.
Atakan'ın avukatlarının çabasıyla hazırlanan bilirkişi raporunda, gaz fişeğinin üzerindeki kanın Atakan'a ait olduğu yüzde 99,9 oranında kanıtlandı.
Hatay başsavcılığı bu bulguya istinaden 2020'de yedi polis hakkında soruşturma izni istedi. Hatay valiliği kan örneklerinin 'ispat niteliği taşımadığını' savunarak soruşturma izni vermedi.
Atakan'ın ailesi 28-Haziran-2021'de şüpheliler hakkında soruşturma yürütülmesi ve kamu davası açılması talebiyle yeniden Adana Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme bu talebi ikinci kez reddetti.
MEHMET AYVALITAŞ DAVASI: SANIKLAR BERAAT ETTİ
20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşamını yitiren ilk kişiydi. 2 Haziran 2013 gecesi İstanbul'un Ümraniye ilçesinde 1 Mayıs Mahallesi'nde eylemlere destek için yürüyen grubun içindeydi. Kalabalığa doğru hızla giden aracın kendisine çarpması sonucu yaşamını yitirdi.
Aracın sürücüsü Mehmet Görkem Demirbaş ve Demirbaş'ın aracına çarpan taksi şoförü Cengiz Aktaş, Ayvalıtaş'ın ölümüne ilişkin davanın sanıklarıydı.
21-Kasım-2013'te başlayan dava tam altı yıl sürdü. İstanbul Anadolu 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi, 21-Ekim-2019'da iki sanık hakkında da beraat kararı verdi.
2020'de İstinaf Mahkemesi de beraat kararlarına yapılan itirazları kabul etmedi.
--
- - - - - - - - - - - - - - - -
Ne kadar cok kisi benle ayni fikirdeyse, o kadar cok yanildigimi dusunurum.
~Oscar Wilde ~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Varsağı-1
haçan demir dökende ateş yiyesim gelir gök sofraya çökende doruktan sesim gelir dağdan yürek sökende kurşun dökesim gelir çatal şimşek çakanda yağmur perde çekende derya göğe çıkanda haçan ölesim gelir
Bu zikkimin yaninda Arnavut cigeri ister, bir. Ciroz salatasi ister, iki. Cacik ister, uc.
Adalet, musavat, hurriyet demeye Sadece yurek ister.
~Metin Eloglu (Ilhami Soysal, Turk Siiri Antolojisi'nden)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
GUN OLUR . . . . . . Gun olur, alir basimi giderim, Denizden yeni cikmis aglarin kokusunda. Su ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuslarinin pesi sira. Dunyalar vardir, dusunemezsiniz; Cicekler gurultuyle acar; Gurultuyle cikar duman topraktan. Hele martilar, hele martilar, Her bir tuylerinde ayri telas… Gun olur, basima kadar mavi; Gun olur basima kadar gunes; Gun olur, deli gibi…
~Orhan Veli KANIK~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bir Ülke Olabilir Sevda
Kaç cemre düştü yüreğine şimdiye kadar, kaç unutulmuş nisan var vişne sürgünü kollarında?
ateşten sapı üzerinde dönüyor ayçiçeği, bir güneş doğuyor bacaklarının arasında.
Kollarımla sarıyorum, örtüyorum seni, günler ve geceler uzuyor ve savurmaya hazırlanıyor gövden gövdemi
~Özdemir İnce~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Ignorantia legis non excusat Kurallari bilmemek ozur olamaz.
~Latin Atasozu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Kadını, kadının içinde özgürlüğe kavuşturmak...
~Friedrich Wilhelm Nietzsche (d. 15 Ekim 1844 - ö. 25 Ağustos 1900) Ahlâk ve değerler sisteminin kuruluşuna yönelik bir temel çerçevesinde çağının kültür, din ve felsefe görüşlerini eleştiren nihilist Alman düşünür, filolog.~
OSMANLI'DA YETİŞTİRİLEN VE GÜNAH SAYILDIĞI İÇİN AĞAÇLARI YAKILAN AVOKADO MEYVESİNİN HİKÂYESİ!
Avokadonun anavatanı Meksika'dır ve tarihi MÖ. 10 bin yıllarına kadar dayanır. Timsah armudu da denen bu meyve oval şekildedir ve armuda benzer. Oldukça da besleyici bir meyvedir. Tropikal iklimde yetişen avokado bugün Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde de yetiştirilir. Peki ya çok önceden de yetişiyordu desek?
Evet, yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı'da da avokado yetiştiriliyordu. Osmanlı döneminde yaşayan 1688 doğumlu Molla Kamil Efendi, din alimi olmasına rağmen pozitif ilimlerle de ilgilenen bir beyefendi. Hatta ailesinin buna itiraz etmesine rağmen eğitim almak için Roma ve Paris'e kadar gitmiş biridir kendisi.
Molla Kamil Efendi, buralarda özellikle nebatiye ve ziraat ilimlerinde eğitim almış ve İstanbul'a geri dönmüş. Ağabeyinin aracılığıyla da sarayda bostancıbaşının yanında çalışmaya başlamış. Çalışkan ve azimli Kamil Efendi'nin dikkatleri üstüne çekmesi 1720 yılında yaşanan bir olaya dayanıyor.
Bu tarihte İstanbul'daki lale bahçelerinde nedeni anlaşılamayan bir hastalık tüm laleleri mahvetmiş.
Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da bu meseleyi çözmesi için Kamil Efendi'yi görevlendirmiş.
O da öğrendiği bilimsel yöntemlerle hastalığı tedavi etmiş ve "Halaskaran-ı lalezar" lakabı ile sarayın takdirini kazanmıştır.
Ayrıca Kamil Efendi'ye mükâfat olarak da Yalova'da ziraat çalışmalarını yapması için bir arazi tahsis edilmiştir.
Kamil Efendi'nin burada yaptığı en ilginç çalışma ise Fransa'da görüp çok beğendiği avokadoyu Anadolu şartlarında yetiştirmeye çalışması olmuştur.
Uzun uğraşlar sonucunda avokadoyu Yalova'da yetiştirmeyi başarmış ve mahsulünü saraya takdim etmiştir.
Kamil Efendi bunu yaparken avokadonun faydalı olduğunu, leziz bir tada sahip olduğunu söylemiş.
Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa verdiği davetlerde insanlara avokadoyu ikram etmeye başlamış ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini almıştır.
Ancak Kamil Efendi halkın da istifade etmesini istese de bu meyve halka inememiş, sadece yüksek zümredekiler arasında tüketilmiştir.
Ancak "avokado modası" çok uzun sürmemiştir.
Tarih 1730 yılını gösterdiğinde Osmanlı Devleti'nde Patrona Halil ayaklanması çıkar ve isyancılar Damat İbrahim Paşa ve Kamil Efendi'yi zulmederek öldürür.
Ayaklanmaya katılan bir grup, avokadonun timsah ile ağacın birlikteliğinden olduğu söylentisini yaymıştır.
Avokadonun mekruh olduğu, Müslüman memlekette üretilmesinin ve yenilmesinin caiz olmadığı fetvası verilince de Yalova'daki bütün avokado ağaçları yakılarak tahrip edilmiştir.
Türk tarihinde modern bir anlayışla çalışan bu bilim adamının yaptıkları böylelikle bir grup yobaz tarafından engellenmiştir.
Avokadonun faydalı bir meyve olduğunu tekrar keşfetmemiz ve ülkemize geri gelmesi de 250 seneyi bulmuştur...( Sifin sayfa alıntısı)
NOT: Fotoğraf ve yazı MEDYA'dan alınmıştır! Yazıdan anlaşıldığı gibi o zamanın yobazları ile bu zamanın ilim ve fen düşmanları hiç değişmemiş, avokadonun başına gelenleri diğerleri üzerine uygulamaya kalkmışlardır! Bu yazıyı paylaşalım ki, insanımız böyle yobaz düşüncelerin gelişmesine fırsat vermesin!
Eskiden yeterdim kendime Artardım bile Şimdi ne yapsam nafile … Ve Kim demiş 'can eskimez' diye Bu can tedirgin tende Can da eskimiş Ben de..
~Bedri Rahmi Eyüboğlu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Çekilmez Bir Adam
Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi Azgın bir hayvan döver gibi O gün çalışıyorum Sonra birde bakıyorsun ki Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Yine her seferki gibi haksızım Sebep yok olması da imkansız Bu yaptığım iş ayıp rezalet Fakat elimde değil Seni kıskanıyorum.
~Nazım Hikmet~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Beni Bu Havalar Mahvetti
~Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada aşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli Kanık~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bugunu dusunurum... Dun oldu!! Yarin var mi? Genclige de guvenmem. Olen hep ihtiyar mi?
~Bisr-i Hafi~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Onem bakisinda olsun, bakilan seyde degil. (s15) Her dalganin cekilisindeki guzellik kendisinden oncekinin cekilisine borcludur; her cicek kendi meyvasi ugrunda solmak zorundadir; meyva da dusmedikce, olmedikce, yeni cicekleri saglayamaz. Bahar bile kisin yasindan hiz alir. (s.161) Kendini tani. Cirkin oldugu kadar da zararli bir ...ozdeyis. Kendi kendini inceleyen kisi, gelismesini durdurur. Kendini iyi tanimaya calisan tirtil hicbir zaman kelebek olamazdi. (s.173) Mutlulugu onleyebilecek her sey; cekingenlikler, cesaret kirikliklari, anlasmazliklar, dedikodular, dussel kederlerin, hosgorulu portreleri, o bos gercekdisi susayislari, partilere, siniflara, uluslara ya da irklara ayrilmalar, insanin kendi kendinin ya da baskasinin dusmanina donusturme yolunu tutan seyler, gecimsizlik tohumlari, baskilar, korkutmalar, yadsimalar, hepsi, hepsi igrenc gorundu bana. (s.177) Insanlarin sana sunduklari gibi benimseme yasami. Yasamin daha guzel olabilecegine inandir kendini. (s.192)
Kavganın ortasında bile sakin ve ilgisiz kalmalı. Kazanılan savaş da arzu edilen bir şey değil. Çünkü böyle yapmak insanları öldürmekten hoşlanmak demektir.
Lao TzuLao sözcüğü Çince yaşlı , Tzu (Zi) ise üstat', bilge anlamına geliyor. Yaşlı Bilge anlamındaki Lao Tzu, MÖ 6.yy.'da yaşıyor ve Tao Düşüncesinin kurucusu olarak kabul ediliyor.
~Lao Tzu, Tao Te Çhing (İş Bankası Kültür Yayınları, 2016)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hayat akıp giderken mutsuz olmak bişey kazandırmıyorsa, yapılacak en doğru şey mutlu olmaktır.
Platon'dan Eflatun özlü sözler Bin peygambere bedel…