29 Ağustos 2018 Çarşamba

DR. OSMAN ÖZTÜRK : DOKTOR EFENDİ DÖNEMİ BİTTİ!. .

DR. OSMAN ÖZTÜRK : DOKTOR EFENDİ DÖNEMİ BİTTİ!. .

Dünyada ilk kalp naklini gerçekleştiren Dr. Christian Barnard'ın asistanlığını yapan Türk olan Topkapı Hastanesi Başhekimi ve tanınmış kalp cerrahı Doç. Dr. Edip Kürklü 5 Haziran 1988'de gazinocu ve Diyarbakırspor Başkanı Mehmet Yaşar Şerbetçi'nin açık kalp ameliyatını yapmış ancak hasta ameliyattan bir hafta sonra "uyuşturucu kullandığını gizlediği için anestezi komplikasyonu sonucu" hayatını kaybetmişti. Doç. Dr. Edip Kürklü 21 Temmuz 1988'de Mehmet Yaşar Şerbetçi'nin kayınbiraderi Mustafa Turgut tarafından arabasının içinde kurşunlanarak öldürüldü.

Dr. Göksel Kalaycı altmış altı yaşındaydı. Önce genel cerrahi sonra göğüs cerrahisi ihtisası yapmış profesör olmuştu. Ameliyat ettiği hastası "Ben ölürsem sen de öleceksin" diye tehdit etti. Hastanın yakını tarafından yıllarını verdiği İstanbul Tıp Fakültesi'nin bahçesinde vuruldu. . .11 Kasım 2005 günü hayatını kaybetti...

Dr. Ali Menekşe elli bir yaşındaydı. Giresun Göğüs Hastalıkları

Hastanesi'nde göğüs hastalıkları uzmanıydı. Bir çocuğunu doğumda on altı yaşındaki kızını da Ankara yolunda geçirdiği trafik kazasında kaybetmişti.15 Ocak 2008'de elli birinci doğum gününde hastası tarafından vuruldu. . .14 Şubat 2008 günü hayatını kaybetti.

Dr. Ersin Aslan otuz yaşındaydı. (1982 yılının 14 Mart günü Tıp

Bayramı'nda doğmuştu. ) Gaziantep Devlet Hastanesi'nde göğüs cerrahisi uzmanı olarak çalışıyordu. Ameliyatını bitirip servise çıktı. Daha önce ameliyat ettiği hastanın ölümünü MERNİS nüfus sistemine bildirmek zorunda olduğu ve bu nedenle 700 liralık emekli aylığı kesildiği için bu parayı usulsüzce almaya devam etmek isteyen on yedi yaşındaki torunu tarafından döner bıçağıyla bıçaklandı...Can çekişirken katili başında bekleyip odasına kimseyi sokmadı ve kan kaybından ölmesini sağladı. Gaziantep'te çok sevilen bu değerli cerrah 17 Nisan 2012 günü hayatını kaybetti.

Kenan Evren askeri cuntanın başıydı. . "Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın kaçmasınlar. " dedi. Askerden fazla para alıyorlar diyerek sağlık personel yasasını iptal ederek tüm sağlık çalışanlarını 657 sayılı yasaya tabi kıldı. . O günkü parayla 90 bin lira maaş alan bir pratisyen hekim 18 bin lira maaş almaya başladı. . (Bir teğmen maaşı 35 bin lira idi. . )

İmren Aykut Çalışma Bakanı' ydı. Doktor maaşlarının 400 dolar civarına inmesi karşısında "Ne verirseniz verin bu doktorların gözü doymaz. " dedi.

Tansu Çiller Dışişleri Bakanı'ydı...Hariciye Vekaleti'yle hariciye koğuşunu karıştırdı hastanelere "Balyoz Harekâtı" düzenledi. (Balyoz Davası hakimlerinin gözünden kaçtı ceza almadı. )

Dr. Yıldırım Aktuna Sağlık Bakanı'ydı...Habersiz gittiği bir hastanede hafta sonu makamında bulamadığı başhekimin kapısını kırdırttı.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı'ydı. Fuzuli yere yakıyor diye başhekimin ellerini kalorifer peteğinde kızarttı.

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ "Doktorların eli hastaların cebinde. " dedi. Yetmedi. Üstüne bi de "Paracı doktorlar gürültü yapıyor. " diye ilave etti. Sağlıkta Dönüşüm adı altında tüm doktorları ve sağlık çalışanlarını "sağlık kölesi" haline dönüştürdü. .

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Ben doktora iğne yaptırmam doktorlar adamı felç ederler alimallah. " dedi. Yetmedi. Üstüne bi de "Doktor efendi dönemi bitti. " diye ilave etti. Noktayı koydu.

Evet ey Türk Milleti ey vatandaş ! Doktor efendi dönemi bitti!. .

Artık ciddi ve önemli vakalara müdahale edecek doktor bulamayacaksın !

Artık iyi yetişmiş doktor da bulamayacaksın. Artık işin lokman hekimlere aktarlara şarlatanlara kalacak ! Şimdi bütün sıkıntılarını deşarj edebileceğin hastaneler var istediğin gibi bağırıp-çağırıp "benim haklarım var" diyerek terör estirebiliyorsun ! Doktora vururken elin acırsa şikayet edeceğin alo sağlık- bimer vs telefonların da var ! Şimdilik keyfin yerindesin şimdi sen EFENDİ'sin doktor ve sağlık çalışanları MARABA ! Doktor efendi dönemi bitti!. . Ama ne yazık ki senin de SAĞLIĞIN BİTTİ ! Bunu zamanla anlayacaksın ! İş işten geçmiş olacak başın sağolsun !

Doktor efendi dönemi bitti!. .

Toprakları bol Olsun!....

Dr. Osman Öztürk

--   a45UyF587661

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir çadır devleti mi değil mi, siz karar verin.

"Cumhurbaşkanı Turgut Özal Başbakan Yıldırım Akbulut ve ben bir toplantıdaydık.

Bir ara telefon çaldı.

Arayan ABD Başkanı Bush muydu yoksa ona yakın biri miydi bilmiyorum.

Turgut Özal arayan kişiye 'Bir dakika Genelkurmay Başkanı burada bir fikrini alayım'dedi ve bana dönerek 'Paşam Amerikalılar B-52 bombardıman uçaklarını Türkiye üzerinden geçirerek Irak'a saldırmak için izin istiyor.

Suudi Arabistan çok uzakmış.

Ben uygun görüyorum siz ne dersiniz?'diye sordu.

Ben 'Bu Türkiye'nin Irak'a saldırısı demek olur ve savaş kararını da ancak TBMM verir.

Yoksa ben şimdi Hava Kuvvetleri Komutanı'na emir vereceğim ve B-52'ler Türkiye'ye girecek olursa düşürmelerini söyleyeceğim'diye cevap verince Özal'ın yüzü kıpkırmızı oldu.

Telefondaki kişiye 'İnceleyip size bildireceğim'' deyip telefonu kapattı.

Toplantıdan çıkınca Başbakan Yıldırım Akbulut'a döndüm ve 'Sen nasıl Başbakansın? Asıl senin konuşman ve itiraz etmen gerekirken susuyorsun'' dedim.

Yıldırım Akbulut 'Özal bize kızıyor size bir şey diyemez.

Sizin konuşmanız daha iyi olur'diye cevap verdi.

Özal gece telefonla beni aradı ve 'Size yalvarıyorum paşam ne olur şu B-52''lere izin verelim''dedi ama ben kabul etmedim.

Turgut Özal son derece Amerikan bağımlısı ve ABD'nin sözünden çıkmayan biriydi.

Bir gece de bana telefon ederek 'Musul'u almak istiyorum deyince çok şaşırdım ve 'Siz ne diyorsunuz? Böyle şey olur mu?''deyip telefonu kapattım."

--   a45UyF587661

"FİNANSAL TETİKÇİLERİN HEDEFİ TÜRKİYE VE GELİŞEN EKONOMİLER"

"FİNANSAL TETİKÇİLERİN HEDEFİ TÜRKİYE VE GELİŞEN EKONOMİLER"

27.08.2018

"Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları" kitabının yazarı John Perkins:- "Türkiye gibi gelişen ekonomileri hedef alan ekonomik tetikçilerin olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Bu günlerde bu tetikçiler sadece ABD için değil birçok farklı hükümet için çalışı

LONDRA (AA) – GÖKHAN KURTARAN - "Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları" kitabının yazarı ekonomist John Perkins "Türkiye gibi gelişen ekonomileri hedef alan ekonomik tetikçilerin olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. " dedi.

Bir zamanlar "küresel ekonomik düzenin baronları için finansal tetikçilik yapan" ve tüm dünyada 2004 yılında basılmasıyla büyük ses getiren "Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları" kitabının yazarı ekonomist John Perkins AA muhabirini sorularını yanıtladı.

Son dönemde Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu gelişen ekonomilerdeki gelişmeleri değerlendiren Perkins "Türkiye gibi gelişen ekonomileri hedef alan ekonomik tetikçilerin olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Bu günlerde bu tetikçiler sadece ABD için değil birçok farklı hükümet için çalışıyor. " ifadesini kullandı.

Perkins küresel finans düzenin egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirildiğinin altını çizerek "Bir ülkeyi diğer bir ülke rekabete sokarak çok büyük vergi ve gelir kazanımları elde ediyorlar. Büyük şirketlere fayda sağlayacak çeşitli politikaların oluşturulmasını sağlayarak çıkar sağlıyorlar. Fakat (bu tetikçiler operasyon düzenledikleri) ülkenin halkına zarar veriyor. " dedi.

-"IMF'den uzak durun"

Perkins son dönemde ABD yönetiminin Türkiye üzerinde ekonomik baskı oluşturmaya çalışmasına ilişkin olarak ise "Türkiye'ye IMF'den (Uluslararası Para Fonu) uzak durmasını öneriyorum. Bugün Katar gibi birçok farklı seçenek mevcut. Türkiye gibi ülkeler bu teklifleri Çin ABD ve Körfez ülkelerindeki finans kuruluşlarının birbirleriyle yarışması için avantaj sağlamak amacıyla kullanabilir. Bu şekilde Türkiye'nin daha iyi anlaşmalar yapmak için elinde seçenekleri olur. Türkiye daha fazla dış borçtan kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapmalı. " değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu bölgede ekonomik işbirlikleri kurmak ve dış borçlanmasının çeşitlendirmek için çok sayıda alternatifinin olduğuna işaret eden Perkins "Türkiye gibi ülkeler kesinlikle Rusya Çin ve Körfez ülkeleri gibi ülkelerle müzakere etmeli. İlle de ittifak kurmak gerektiğini düşünmüyorum. Fakat Türkiye gibi ülkeler bu ülkeleri kendi halklarının çıkarına daha fazla hizmet edecek anlaşmaları elde etmek için avantaj sağlayacak şekilde kullanmalı. " diye konuştu.

Başta "Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları" kitabı olmak üzere yazdığı kitaplarla ekonomik tetikçilerin ülkelere nasıl operasyon düzenlediğini detaylı bir şekilde yıllardır anlattığını anımsatan Perkins "Ben kitaplarımda ekonomik tetikçilerin nasıl çalıştığını detaylı bir şekilde anlattım. Gelişmekte olan ekonomilerin borç yüküne karşı güçlü durması gerekiyor. İzlanda Arjantin ve Ekvador bize bu konuda (ekonomik tetikçilerin nasıl çalıştığına dair) örnek sunuyor. Benim tavsiyem şu gelişen ekonomiler bir araya gelerek kendilerine adaletsiz şekilde yolsuzlukla verilen borçları ödemeyi reddetmeli. " dedi.

Perkins sözlerine şöyle devam etti:

"Bugün ekonomik tetikçiler benim zamanımdan daha etkili durumdalar. Ben işi girdiğimde (ekonomik tetikçilik) görece jenerik bir işti. Biz daha fazla kar etmek istiyorduk Amerikan şirketlerinin kaynakların kontrolünü ele geçirmesini sağlamaya çalışıyorduk. Bugün halen benim işim gibi işler mevcut. Buna ek olarak her uluslararası şirketlerin Walmart'tan Nike'a ve Exxon'a kadar arada aklınıza gelen her şirketin kendi ekonomik tetikçi versiyonu vardır. Bunlar genelde ülkeye zarar veren fakat kendi çıkarlarına hizmet eden anlaşmalara varılması için çalışırlar. Dahası bugün Rusya ve Çin dahil olmak üzere birçok diğer ülkeden de ekonomik tetikçi mevcut. Küreselleşme dünyada ekonomik tetikçiler için çok büyük fırsatlar sunuyor. " ifadelerini kullandı.

-"Trump'ın politikaları son derece tehlikeli"

ABD Başkanı Donald Trump'ın uluslararası ticaret politikalarının küresel ekonominin geleceği için büyük risk teşkil ettiğini vurgulayan Perkins "Başkan Trump geleneksel uluslararası ilişkileri ve küresel ekonomiyi alt üst etmeye baş koymuş gibi görünüyor. Bildiğiniz üzere Türkiye kendisinin yaptırım ve gümrük vergisi getirdiği tek ülke değil. Trump'ın politikaları ABD için Türkiye için ve tüm dünya için son derece tehlikeli. " dedi.

Perkin "Peki sonraki adım ne olmalı? Washington'ı mantık alanına geri çekmek için elden gelen her şey yapılmalı. Umuyorum ki bunun sağlanması yolunda Türkiye diğer ülkelere katılacaktır. " değerlendirmesinde bulundu.

-John Perkins kimdir?

73 yaşındaki ABD'li yazar ekonomist Perkins 1970'li yıllarda merkezi Boston'da bulunan Chas. T. Main adlı stratejik danışmanlık şirketinde çalıştı. Perkins 2004 yılında yayımladığı "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitabında bu şirkette baş ekonomist olarak yıllarca Dünya Bankası Birleşmiş Milletler Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi çok sayıda önemli uluslararası kuruluşa ABD Hazine Bakanlığı'na Fortune 500 içerisinde yer alan şirketlere danışmanlık yaptığını öne sürdü. Perkins kitabında özellikle gelişen ve üçüncü dünya ülkelerinde şirketlerin ve hükümetlerin çıkarları doğrultusunda yürütülen ekonomik operasyonların nasıl şekillendirildiğini detaylı bir şekilde anlattı.

Perkins itiraflarının yer aldığı kitapta Chas. T. Main şirketi altında gelişmekte olan ekonomilerin tartışmalı altyapı projelerinin finansmanı yoluyla ağır borç yükü altına sokulduktan sonra giderek batılı egemen güçlere bağımlı hale getirildiğini örnekleriyle okuyucuları ile paylaştı. 1980'de stratejik danışmanlık şirketindeki baş ekonomistlik görevinden ayrılarak bir enerji şirketi kuran Perkins ilk kitabının basıldığı 2004 yılına kadar sessizliğini korudu. Perkins'in en son 2016 yılında "Ekonomik Tetikçiden Yeni İtiraflar: Amerika'nın nasıl dünyayı ele geçirdiğinin şok edici iç yüzü" kitabı yayımlandı.

https://www.ulusalpost.com/finansal-tetikcilerin-hedefi-turkiye-ve-gelisen-ekonomiler-171682h.htm



--   a45UyF587661

EKONOMİK KRİZİN EN BÜYÜK SİNYALİ: BANKALARA GEÇTİ!

EKONOMİK KRİZİN EN BÜYÜK SİNYALİ: BANKALARA GEÇTİ!

Şehriban Kıraç - Cumhuriyet.com.tr

Alınan kredilere ipotek olarak gösterilen gayrimenkullerin birer birer bankaların eline geçmesi ekonomideki krizin göstergelerinden biri oldu. Yılın ilk altı ayında batık krediler 74 milyar TL ile dramatik boyutlara ulaştı. Bankaların icra yoluyla el koyduğu gayrimenkuller arasında bina da bulunuyor bağ da.

Ekonomik kriz derinleşirken ipotek olarak gösterilen binlerce gayrimenkul de birer birer bankaların eline geçiyor. Bu yılın ilk yarısı itibarıyla batık krediler 74 milyar TL ile dramatik boyutlara ulaşırken bankalar icra yoluyla elde ettiği gayrimenkullerle emlak zengini oldu.

HANGİ BANKALARDA NE VAR?

Şu anda 13'ü özel üçü kamu ve üçü de katılım bankası olmak üzere 19 bankanın elinde satışa hazır 13 bin 305 gayrimenkul bulunuyor. Bu yılın ocak ayında bankaların elinde 12 bin 744 adet gayrimenkul bulunurken aradan geçen 7 ayda icradan el konulan gayrimenkul sayısı yüzde 5.6 artış gösterdi. Bir kısım gayrimenkul de değerleme aşamasında olduğu için henüz satışa çıkarılmış değil. Bunlar da dikkate alındığında finans sektörünün elindeki satılık gayrimenkul sayısının 15 bini geçeceği tahmin ediliyor.

Ödenemeyen ticari ve bireysel krediler nedeniyle konuttan fabrikaya otelden düğün salonuna kümesten bağ bahçeye kadar binlerce gayrimenkul bankaların eline geçti.

EN ÇOK KAMUDA

Son dönemlerde birçok büyük projeyi finanse eden kamu bankaları el konulan gayrimenkullerde de başı çekiyor. Bankaların internet sitelerinde yer alan ilanlara bakıldığında ilanların Anadolu illerinde yoğunlaşması dikkat çekiyor. Kamu bankalarında satılık toplam 6 bin 787 gayrimenkul bulunuyor. 2018'in başında bu sayı 6 bin 412 adetti. VakıfBank 2 bin 940 gayrimenkul ile başı çekerken bankanın elindeki satılık gayrimenkullerin 1.964'ü konut 726'sı ise işyeri. Ziraat Bankası'nın portföyünde ise 2 bin 4 adet satılık gayrimenkul ilanı var. Halkbank'ta ise satılık gayrimenkul ilanı sayısı 1843.

13 özel bankanın portföyünde 5 bin 647 tane gayrimenkul satışı ilanı bulunuyor. Yılbaşına göre yüzde 3.6'lık artış söz konusu. 967 ilanla Şekerbank özel bankalar arasında ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada yer alan İş Bankası'nın satılık gayrimenkul ilanı ise 933'e dayandı. İş bankasının satılık ilanları arasında 7 milyon TL'lik tavuk çiftliğinden süt imalathanesine kadar birçok konut ve 11 tane de fabrika bulunuyor. Özel bankaların satılık portföyünde zeytinyağı fabrikasından otellere kümesten düğün salonuna birçok gayrimenkulün satış ilanı var.

HACİZDE YARIŞIYORLAR

Haciz yarışında katılım bankaları da emin adımlarla ilerliyor. Katılım bankalarında satılık 871 tane gayrimenkul bulunuyor. 2018'in başında bu sayı 753'tü.

74 MİLYARLIK BATIK KREDİ

Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi'nin Haziran 2018 verilerine göre batık kredi miktarı 74 milyar TL'ye ulaştı.

2017'nin ilkyarısı itibarıyla 189 milyar TL konut kredisi kullanılırken bu yılın aynı döneminde bu oran 208 milyar TL civarına yaklaştı. Geçen yılın ilk yarısında konut kredisi kullanan kişi sayısı ise 2 milyon 465 bin kişi iken bu yılın ilk yarısında bu sayı 2 milyon 531 bin kişiye yükseldi. Bu yılın ilk yarısında konut kredilerinde batık oranı ise 835 milyon TL'ye çıktı. 2017'nin ilk altı ayında kişi başına ortalama konut kredisi riski (ana para ve faizin ödenmeme riski) 76 bin 700 TL civarındayken bu risk bu yılın ilk yarısında 82 bin TL'ye yükseldi. Konut kredisi riski en yüksek il 64.7 milyar TL ile İstanbul olurken son 12 ayda bu riskin en hızlı büyüdüğü iller yüzde 33 ile Şırnak ve yüzde 26.6 ile Ardahan oldu.

Kaynak : Cumhuriyet.com.tr

https://www.ulusalpost.com/ekonomik-krizin-en-buyuk-sinyali-bankalara-gecti-4237g.htm

--   a45UyF587661

26 Ağustos 2018 Pazar

ATTN:GOD'S WORK

Dearest In Christ,

I am compelled by the Holy Spirit to send out an urgent message to you Personally. God is a spirit, and they that worship him must worship him in spirit and in truth. I want you to count it a privilege to be the person chosen by God to receive this fund for expension of God's Kingdom.

2 Tim. 2:21"If a man therefore cleanse himself from them, he shall be a vessel unto honor, sanctified, meet for the Master's use, prepared unto every good work"

A Moslem Convert willed the sum of $3.8M USD for propagation of the Gospel and after paryers and fasting. You have been chosen to be the one to supervise this God's work.Get back to me for more details.(gajinder.singh@aol.com) or SMS me via +44-2920098251


Bro.Gajinder Singh

Güncel makalelerden bir buket 2018-08-26 3

CAN ATAKLI: – AAAA KRİZİ AMERİKA ÇIKARMIŞ – HAAAA O ZAMAN MESELE YOK

Ekonomi ciddi biçimde hasar almış.

Döviz fiyatları bütün "destan hamasetine" rağmen hâlâ tutulamıyor.

Bırakın yıl sonunu bayram sonrasını bile sağlıklı değerlendirebilen kimse yok.

İktidar işi gücü bıraktı "döviz krizinin Amerika tarafından çıkarıldığını"kanıtlama peşinde.

Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı Bolton dedi ki "Türkiye çok hatalı davrandı. Rahibi serbest bıraksın kriz biter. "

Bolton'ın bu sözleri "Amerika ağzındaki baklayı çıkardı" şeklinde değerlendirildi saray eşrafı tarafından.

Yandaş medyaya bakıyorum hepsinde aynı yönde yorumlar.

"İşin arkasında Amerika'nın olduğu kesinleşti artık kaçarı kalmadı. "

Krizi Amerika'nın çıkarmış olduğunu saptamamız ve bunu iri başlıklarla halka duyurmamız krizin etkisini azaltıyor mu?

Bu büyük keşfimiz döviz fiyatlarında bir gerilemeye neden oldu mu ya da olacak mı?

Döviz krizi nedeniyle şu anda sayıları 400'ü aştığı belirlenen "borcunu ödeyemeyecek duruma düşen şirket" sayısını azaltacak mı?

Kapanacak ya da küçülecek şirket sayısı azalacak mı?

Döviz krizi nedeniyle işsiz kalacak on binler hatta yüzbinlerce kişinin yüzügülecek mi?

Yoksa döviz krizinin sorumlusunu bulmuş olmak kime ne fayda sağlıyor?

İktidar kendini avutup halkı yine yanıltıyor hepsi bu.

KOMİK

PAZAR AFORİZMALARI

Mizah yazarı İbrahim Ormancı'dan gelen duvar yazılarından bir demet;

Bu kez karıma unutkanlığı yüzünden ben çıkıştım. lk takışma günümüzü nasıl unutursun?" diye üç gün surat asıp durdum.

★★★

Keten kumaş işine girdim. İflas ettim. Çünkü beni fena ketenpereye getirdiler.

★★★

Konuşarak anlaşamıyoruz seninle. Gel iki medeni insan gibi susalım bari.

★★★

Her başarılı erkeğin arkasında "Falanın kocası müsteşar olmuş. Sen hâlâ yerinde say" diyen bir kadın vardır. Kesin bilgi.

★★★

Polisiye bir roman okurken bana katilin kim olduğunu söyleyen vatandaşı öldürsem hakim bana "ağır tahrik" diye indirim sağlar mı acaba?

★★★

Karımdan üç öğün fırça yerken kaç kalori yakıyorum bilmiyorum!. .

★★★

Dilenciler zabıtaya karşı şöyle bir slogan atar mı? "Dilene dilene kazacanacağız" diye.

★★★

Bu sıcaklarda bana "Ruh ikizin kim?" diye sorarsanız hiç düşünmeden "KLİMA" yanıtını yapıştırırım.

★★★

Günde 2 muz tüketmek stresi azaltıyormuş ama bir kilo muza 10 lira verirsem bu kez de ay sonunu nasıl getireceğim stresi başlıyor bende.

★★★

Bazı insanlar vardır. Ne kadar içersek içelim asla güzelleşmezler.

★★★

"Sizden elektrik alamadım" diyen hatun kişi elektrik kablosunu tutsa da elektriğin ne olduğunu bari anlasa.

★★★

Kasten zaman öldürmek de suç sayılsın.

★★★

Hızlı yaşayıp genç öleceğine nazlı yaşayıp başkalarını kahrından öldürmeli insan bence.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

O AKİLLER YİNE ORTADA YOK

Cumartesi anneleri dün 700'üncü kez Galatasaray Meydanı'nda toplandı. Daha doğrusu toplanmaya çalıştı.

Tepeden gelen bir emirle Beyoğlu kaymakamı eylemi yasakladı.

Nedeni belli değil.

OHAL de yok artık.

Galatasaray'da toplanmaya çalışan annelere gaz sıkıldı su fışkırtıldı dehşetli gözaltılar yapıldı.

Bu tür olaylarda gözlerim hep o akilleri arıyor.

Arkalarında iktidar ve cemaat olduğu için Türkiye Cumhuriyeti'ne en ağır hakaretleri yapıyor Türk Ordusunu katil olarak tanımlıyor ayrımcılık yapıldığını ırkçılığın şovenizmin ağır bir baskı olduğunu anlatıyorlardı gittikleri yerde halka.

Şimdi hiçbiri ortada yok.

İktidardan nemalandıkları için profesyonel "akil" olanları ciddiye almıyorum ama örneğin Orhan Gencebay Hülya Koçyiğit Kadir İnanır gibi sanatçılar gaza suya boğulan anneleri izlerken ne düşünmüşlerdir?

Kim bilir belki artık düşünme yeteneklerini yitirmişlerdir.

SORALIM BAKALIM

BAYRAMDA BOĞAZ'I SEFERSİZ BIRAKMAK KİMİN AKLI?

İstanbul'da "denizi neden kullanmıyoruz?" diye sorulur yıllardır.

Uzun tahlilleri bir kenara bırakalım İstanbul'da pazar ve tatil günlerinde Boğaz hattında sefer yok biliyor musunuz?

Beşiktaş Üsküdar hattı çalışıyor o kadar.

9 günlük bayram tatili oldu vapur ve motorlar da tatile girdi her zaman olduğu gibi.

Oysa Boğaz insanların pazar ve tatil günlerinde en çok gittikleri yer.

Böyle bir durumda seferleri tamamen kaldırmak her halde akılla açıklanamaz.

"Yolcu yok" bahanesi ise asla kabul edilemez. Olmasa bile belediye "hizmet etmek" zorunda. Ama bizimkiler sadece para kazanma derdinde.

ÇOK GÜLDÜM

BU PAZARA İKİ FIKRA

Bayramı bitirdik "normal" hayattan önceki son pazar için Yıldırım Tuna'dan gelen iki fıkrayı sunuyorum;

MUHTEŞEM HABER

Polis müfettişi karısı denizde kaybolan adamın kapısını çalmış. "Size bir kötü bir iyi bir de mükemmel haberim var efendim" demiş "Hangisini önce söylememi istersiniz?"

Adam "Kötü haberi önce verin" demiş.

"Karınızı körfezin dibinde bulduk efendim. "

Adam "Aman Tanrım" diye olduğu yere çökmüş daha sonra müfettişin söylediklerini hatırlayıp "İyi haber nedir?" diye sormuş.

"Şeyy mayosunun içinde bir sürü istiridye bulduk hepsinin de içinde maddi değeri son derece yüksek inciler var. "

Adam "Peki muhteşem dediğiniz haber nedir?" diye sorunca müfettiş hafif gülümseyerek cevaplamış…

"Hanımefendiyi yine aynı yere salladık yarın sabah erkenden çekeceğiz. "

TERMOMETRE

Karım u kırmızı kravatı takma demiyor muyum sana!. . " diye bağırdı.

"Neden ki?. . " dedim.

"O kadar zayıfsın ki takınca termometreye benziyorsun!. . "x

UĞUR DÜNDAR: FETO'NUN SONU AL CAPONE GİBİ OLABİLİR Mİ?. .

★★★

Brunson kriziyle gerilen Türkiye-ABD ilişkileri neredeyse sonuç alma aşamasına gelmiş olan "Feto" konusunu da ikinci plana atmış bulunuyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden Amsterdam&Partners Avukatlık şirketi "Feto'yu yargı önünde mahkum edip Türkiye'ye iadesini sağlayabilmek için verdiği mücadelede" epey yol almış görünüyor.

★★★

Hemen şunu belirteyim:

Şirketin ortaklarından Robert Amsterdam "Feto'nun terörist suçlamasıyla yargılanmasının zorluğunu görüyor ve bu örgüte gangster Al Capone'u demir parmaklıkların ardına gönderen yasa hükümlerinin benzerinin uygulanmasını sağlamak amacıyla deliller toplayıp suç duyurularında bulunuyor.

★★★

Bu yolun tercih edilmesinin nedenine gelince:

Bilindiği gibi FETÖ lobisi ABD'deki en güçlü dönemini Barack Obama'nın başkanlığında yaşıyor. Ancak Amerikalı politikacılar bunda Obama yönetiminin yanı sıra o yıllarda bu örgüte büyük destek veren Türk siyasetçilerin önemli payının olduğunu öne sürüyorlar. Örnek olarak da Washington'daki Türk Büyükelçiliği yetkililerinin FETÖ organizasyonlarına sponsor olmaktan tutun da tüm etkinliklerine Türkiye Cumhuriyeti'ni temsilen katılmalarını gösteriyorlar.

★★★

Amsterdam&Partners Hukuk Bürosu FETÖ'nün Obama ve Hillary Clinton'un başkanlık kampanyalarına ciddi boyutlarda sağladığı maddi desteğin üzerine gidiyor. Amsterdam adına çalışan Kamu Müfettişi (Eski FBI ajanı) Rick Ross elindeki belgelere ve FBI'da görev yaparken açtığı FETÖ dosyalarına dayanarak şunları söylüyor: "Amerika'nın anayasası çok açık… Dolaylı yollar da dahil olmak üzere Amerikan vatandaşlığı olmayan hiç kimse hiçbir unsur gerek başkanlık seçimlerinde gerekse yerel ve federal seçimlerde maddi ya da maddi değer sayılabilecek şekilde yardım veya katkıda bulunamaz. Bu nedenle benim açtığım dosya ilk federal suçu teşkil ediyor…"

★★★

Obama yönetimi çeşitli eyaletlerde "charter" (öğrencilere ücretsiz) okullar açması için FETÖ'ye büyük kolaylıklar sağlıyor. FETÖ bu okullar için gereken izinleri alırken en ufak bir sorun yaşamıyor. Hatta o dönemde ülke eğitiminin en tepesindeki isim olan Tim Duncan Chicago'daki tüm "charter" okulların bütçesine kendi imzasıyla onay verip kamu kaynaklarını cömertçe sunuyor.

★★★

15-16 Temmuz'daki hain kalkışma sonrası Türkiye haklı olarak FETÖ'yü terör örgütü ilan edip ABD'den bu kişilerin hemen teslimini istiyor. Başkanlık seçimlerine çok kısa bir süre kala yapılan bu talep karşılık bulamıyor. Zira Hillary Clinton'un kazanmasına kesin gözüyle bakılan o süreçte yıllar boyu Türk devletinin ve iktidar temsilcilerinin koruyucu kanatları altında lobilerini çok güçlü biçimde oluşturan topluluğun bir anda terör örgütü ilan edilmesine sorumlu mevkidekiler bir anlam veremiyor!

★★★

Düşünün…

Eski başkanlardan Bill Clinton FETÖ'den ödüller alıp onlara ödüller veriyor. Eşi başkan adayı Hillary Clinton barış elçisi ilan ediyor. Obama açılışlarına tebrikler gönderiyor. Okulların açılışını gönülden desteklediği gibi özel yardımlar sağlıyor…

Oysa seçimler öncesinde bir fırtına gibi esmeye başlayan Donald Trump ve ekibi Obama'nın Ortadoğulu Müslümanlar tarafından satın alındığını söyleyip duruyor.

Böylece FETÖ ile mücadelenin terör üzerinden değil anayasal ve federal suçlar üzerinden sürdürülmesi gerektiğinin ilk işaretlerini veriyor.

★★★

Türkiye'nin bu gerçeği görmekte gecikmesi üzerine Amsterdam Hukuk Bürosu ve eski FBI (Federal Soruşturma Bürosu) ajanı Rick Ross kolları sıvayıp kamu güvenliği müsteşarından alınan özel izinle Amerika'daki tüm FETÖ okullarının peşine düşüyor.

Aynı tarihlerde Washington ile Ankara arasında yoğun diplomasi trafiği yaşanmaya başlıyor. Türkiye'den gelen bakanlar ve bürokratlar bu görüşmelerde geçmişte FETÖ'den ödüller almış FETÖ kampanyalarına yardımda bulunduğu arşivlenmiş ABD'li bakanlardan ısrarla FETÖ'yü terör örgütü ilan etmelerini istiyorlar!. .

★★★

Gelinen son durum ise şöyle:

Amsterdam Hukuk Bürosu bu ülkedeki FETÖ okullarında vergi kaçırılıp kara para aklandığı ve insan kaçakçılığı yapıldığı iddiasıyla tüm eyaletlerde peş peşe suç duyurularında bulunuyor.

Yani Feto'yu tıpkı vaktiyle gangster Al Capone'a yapıldığı gibi cezası çok ağır olan mali şuçları işlemek ve kaçak girişlerle ülke güvenliğini tehlikeye düşürmekten yargı önüne çıkarmaya hazırlanıyor.

Amerikan kamuoyunun çok hassas olduğu bu konuya siyasetçilerden de hiçbir itiraz gelmiyor.

Çünkü onları arayan seçmenlerden "Eyaletimizde bizim paralarımızı senin gözünün önünde kaçıran adamlar var! Bir şeyler yap!" mesajları yağıyor.

Bu nedenle soruşturmalara hukuki engel çıkarılmıyor ve itiraz sesleri yükselmiyor.

Aksine sanık olarak soruşturulan kişililer büyük bir çoğunlukla işbirlikçi olmaya karar veriyor.

★★★

Hukuk bürosu kamu yolsuzluğu soruşturması ve yargılaması sonucunda tüm okulların FETÖ'den alınacağına pek çok kişinin sınır dışı edileceğine banka hesaplarının dondurulacağına ve iade sürecinin başlayacağına kesin gözüyle bakıyor.

ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi bu açıdan da büyük önem taşıyor.



TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: UŞAKLIĞA KARŞI HUKUK VE DEMOKRASİ!

Bazen bir cümle; onlarca yıla sayısız yazıya tartışmaya stratejik öngörülere bedeldir...

"Aslında bizim müttefiklerimiz yoktur. Uşaklarımız vardır" dedi...

ABD'li eski diplomat Jim Jatras "Türkiye Rus S-400 hava savunma sistemlerini alıyor" tartışması sırasında söyledi bu sözü:

"ABD'nin müttefikleri yoktur uşakları vardır... "

Eski diplomat Jatras'tan önce ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Heather Nauert Rus füzelerini kullanması halinde Türkiye'nin yaptırımlara uğrayacağını bir kez daha dile getirmişti. Jatras'ın ABD'nin müttefikleri ile ilgili "uşak" açıklaması ABD'li yetkililerin Türkiye'ye yönelik yaptığı çok sayıda uyarının sonucunda gerçekleşti:

"Uşaklarımız var. Bir de iyi uçağımız var. İyi uşak ona söylenenleri yapandır. Ama eğer bir ülke iyi uşak gibi hareket etmek istemiyorsa biz elimize büyük sopa alıyor tehdit etmeye başlıyoruz. Sanırım ABD'nin zorlama politikası için en iyi ifade 'yaptırım hiddeti' olur. "

ABD'nin "uşak" gibi davrandığı ülkeler bizim komşularımız... Özellikle tek adamlıkla yönetilen anti demokratik ülkeler...

Hatırlayın; Saddam Hüseyin'e "Kuveyt'e saldır" diyen de bu saldırı nedeniyle Irak'ı işgal eden de ABD idi...

Ya da Suudi Arabistan'ın haline bakın... Patronlarına sormadan 1 dolar para harcayacak özgürlükleri yok!

Türkiye'ye yönelik yaptırımlar sırasında kullanılan "uşaklık" tanımı bizim bünyemizin kaldıramayacağı kadar ağır bir hakarettir!

"Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir" diyen bir kurucu iradenin emperyalizme karşı verilmiş en büyük mücadele ve en görkemli zaferin sahibi olan bir ulusa "uşaklığı" asla kabul ettiremezsiniz!

ABD'li Jatras'ın küstah açıklaması Beyaz Saray'ın müttefiklerine nasıl baktığının da bir itirafıdır...

*

Türkiye çok ciddi bir yol ayrımında... Ya emperyalizme uşaklığa devam edilecek ya da Atatürk'ün tam bağımsızlık temeli üzerine inşa ettiği Cumhuriyet kurucu ayarlarına geri dönecek!

Bir ABD Projesi olarak ortaya çıkmış görünen AKP iktidarının Washington/Pentagon prangalarını kıracağına inanmak zor. Özellikle ekonomi ve dış politikada 15 yıldır izlenen yol; Türkiye'yi hem sıcak parada hem de en temel gıda ürünlerinde bile dışa bağımlı hale getirmişken!

Ekonominiz tarımınız silah sanayiniz dışa bağımlı ise bağımsızlıktan söz edemezsiniz!

Üretim ekonomisini reddeden ve yok eden Türkiye'de "yerli tohum" ekmeyi dahi yasaklayan bir zihniyetin bağımsızlık açıklamalarına da şüpheyle yaklaşıyoruz...

*

Bir NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye'ye yönelik yakın tehditlerin kaynağı da NATO'nun en büyük ortağı ve koç başı olan ABD'den başkası değil...

Dünyada kartlar yeniden karılıyor... ABD'nin diğer ülkelere karşı küstah ve tepeden bakan yaklaşımı Trump ile birlikte iyice gün yüzüne çıktı.

Binlerce kilometre uzaktan gelip Türkiye sınırlarında bir terör devleti kurmaya çalışan ABD'nin bölgemizde ne yapmak istediği artık bir sır değil!

Türkiye; ulusal çıkarlarını zerre dikkate almayan bir yönetime ve bölgede; kandan çatışmadan savaştan beslenen bir siyaset ve arkasındaki şirketlere karşı; barışı tesis edecek işbirliklerine öncülük yapmalıdır.

Türkiye ABD'nin uşağı olmamak için; bir an önce tüm kurum ve kuralları ile demokrasiyi ve hukuk devletini yeniden inşa etmelidir...

* Kimin hapse atılacağından kimin serbest bırakılacağına

* kime hangi ihalenin verileceğine

* kimin rektör olacağına kimin terfi alacağına

* kimin yargıç- hakim-savcı kimin onbaşı- general- vekil olacağına

* kimin para kazanacak kimin batacağına

* kimlerle dost kimlerle düşman olunacağına tek bir kişi karar veriyorsa ABD için bundan daha güzel bir yönetim olamaz...

Yine hatırlayacaksınız; ABD 1 Mart tezkeresinde sopasını kullanmaya çalışmış "uşak" muamelesi yaptığı Türkiye'den TBMM'nin tezkereyi reddetmesi üzerine gereken yanıtı almıştı.

O gün bugünkü düzen olsaydı yani Meclis bir kişinin iki dudağı arasında hareket etseydi Irak'ı kana bulayan tecavüzlere katliamlara Türkiye ortak olacaktı!

ABD'nin müttefiklerine uşak muamelesi yapan küstahlığına karşı hukuku demokrasiyi barışı ve işbirliğini savunacağız...

Uşaklığa giden yol demokrasiyi ve hukuku öldürmekten geçiyor...



ORHAN UĞUROĞLU: DİYANET VE VEKALET

Türkiye Diyanet Vakfı'nın (TDV) "Vekaletle Kurban Kesim Programına" geçen seneye göre 2 kat fazla kurban bağışlanması sonucunda rekor kırıldı ve 425 bin kurban kesildi.

Allah kabul etsin.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş bu kurbanların etlerinin 400 kişilik Türkiye Diyanet Vakfı Gönüllüleri tarafından 145 ülkedeki Müslümanlara ulaştırıldığını belirterek "Milletimizin vekaletle bize verdiği bu kurbanları en güzel bir şekilde ulaştırma noktasında gayretimizi arttırıyor" dedi.

Merhum Turgut Özal'ın "komşusu aç iken tok olan bizden değildir" diye sık sık tekrarladığı bir hadis aklıma geldi.

Diyanet Vakfı vekalet ile toplanan 425 bin adet kurbanı 145 ülkeye mi dağıtmalı?

Yoksa evlerine et girmeyen yüz binlerce Türk ailesine mi dağıtmalı?

Diyanet'e vekalet veren vatandaşlar acaba nerede dağıtılmasını tercih ederler?

Konumuz Kurban olunca STAR TV'de yaptığım SÖZ HAKKI programlarına defalarca konuk ettiğim merhum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün10 Mart 2000 tarihli bir yazısını hatırlatayım istedim.

İŞTE YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'ÜN YAZISI:

"Kurban kesmek geleneksel fıkha göre sünnet veya vacip bir ibadettir. İttifak edilen nokta kurban kesmenin farz olmadığıdır. Ülkemizde bu göz ardı ediliyor ve kurban farz ibadet gibi algılanıyor. Bu yanlış algılama doğal olarak art arda birçok yanlışı da beraberinde getiriyor.

İkinci olarak kurban kesmek zengin sıfatı olan kişilere düşer. Yani bir kişinin kurban sünnetini yerine getirmesi için mali bakımdan zekât verecek hacca gidecek nitelikte olması gerekir.

Ülkemizde bu da göz ardı ediliyor. Hemen herkes kurban kesiyor. Şöyle de denebilir: Hemen herkese kurban kestiriliyor. Hatta Anadolu'da birçok insan borçlanarak kurban kesmektedir. Nitekim Anadolu'da borçlanarak hacca gidenler de az değildir.

Geleneksel fıkhın verilerini Kur'an'ın verileri açısından değerlendirmeden önce iki noktanın altını çizelim.

Birincisi: Özellikle son yıllarda hızlı ve amansız bir biçimde yol alan din sömürüsünün önemli gelir kaynaklarından biri haline getirilen kurban trilyonluk meblağların konusu bir sektöre dönüştü. Bu yüzden kurban sünnet olmaktan çıkarılıp fiilen farzlaştırıldı; onunla da yetinilmedi örtülü bir biçimde İslam'ın en büyük farzı haline getirildi. Din sömürüsü sektörü elinden gelse ailenin tüm bireylerine bir veya iki kurban kestirecek.

Son yıllarda kurbanın esas İslami amacı olan "yoksulun et yemesi" adeta unutulmuş kurban denince akla bir tür deri kapma savaşı gelir olmuştur. Ortada Allah rızası din-diyanet akıl-insaf ara ki bulasın... Utanmazlığın bini bir para...

Uyuşturucu çetelerinin dalaşını andıran bir manzara karşısındayız.

İki milyonu aşkın hayvan kesilmekte Allah'ın ve fakirin adı paravan yapılarak birkaç başlı bir deri vurgunu sektörü beslenmektedir.

İkinci nokta: Hz. Peygamber'in açık ve ısrarlı talimatına göre kurban kesimi hayvanın acı çekmesini en aza indirecek şekilde olmalıdır. Modern dünyada bu elektroşok denen bir bayıltma yöntemiyle yapılmakta ve bu sayede hayvanların acısı hemen hemen sıfırlanmaktadır.

Bu yöntemin öncelikle Müslümanlar tarafından uygulanması gerekmez miydi? Acı çektirilen hakları ihlal edilen hayvanların Allah huzurunda bizden davacı olacaklarını söyleyen ilk insan bizim peygamberimizdir. Bu anlayışı biz uygulamalarla hayatımıza yansıtabildik mi? Nerede? Bırakın yansıtmayı elektroşok yönteminin "gayri şer'i" olduğunu iddia edebilen ilim ve merhamet düşmanlarıyla hâlâ karşılaşabiliyoruz. Hayvanlar acı çekiyor dünyanın önünde dinimiz ve insanımız ithama maruz kalıyor. Yazık günah değil mi?

Olaya bu noktadan bakıldığında bırakın İslami esprinin korunmasını kurban kesimleri yer yer hayvanlara işkence manzarası andırmaktadır. Hayvanlar yetersiz-kör bıçaklarla dakikalarca kıvrandırılmakta zaman zaman yarı kesilmiş halde ayağa kalkmakta hatta bazen caddelere fırlayarak yarı-kesik başlarıyla koşuşmaktadır.

Allah elbette bunları görüyor ve bu mazlum hayvanların acılarından doğan günahı bir öfkeye dönüştürerek bu toprakların üstüne geri gönderiyor. Kur'an'ın dinini ve onun tebliğcisi Hz. Muhammed'i gerçekten tanıyanlar şu söylediğimi anlamakta en küçük bir zorluk çekmeyeceklerdir.

Bir kez daha söylemek istiyorum: Peygamberimizin buyruklarına ters kurban kesimi hayvan katliamlarına Kur'an'ın buyruklarına ters hac uygulaması ise yüzlerce bazen binlerce insanın can vermesine sebep olmaktadır.

Ve İslam dünyası "ibadet" ettiğini sanarak kasılıp durmaktadır. Çünkü İslam dünyası ruhu-özü arayacak erdirici kaygıdan uzakta fotoğraf ve lafı her şey sanacak bir sığlığa teslim olmuş bulunuyor. "

Ruhun şad olsun değerli hocam.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş bu yıl 425 bin kurbanın derilerinden ne kadar gelir elde edildiğini de açıklar mısınız?

MURAT İDE: MALAZGİRT "GELİŞ" DEĞİL, "DÖNÜŞ"TÜR..

Siz bugün fark ediyorsunuz ama 'O' 96 yıl önce planlayarak o gün bastı düğmeye. .

Mustafa Kemal'in Anadolu'yu ayağa kaldırıp yeni ve bağımsız bir devlet ilanına giden yolun mihenk taşı 'Büyük Taarruz' için 26 Ağustos'un seçmesi o gün müsait olduğu için değildi. .

851 yıl sonra dünyaya bir kez daha ilan edilecekti ki; Anadolu Türk yurdudur. . 'Ya İstiklal ya Ölüm' sözü de şiir olsun diye değil bu gerçek için ödenebilecek bedele ne kadar hazır olunduğunun ilanıydı. .

16 yıllık iktidarınızda Malazgirt'in yolunu bilmiyordunuz. .

Ta ki anketler dayatıncaya kadar. . Ne zaman sandık hesaplarınız için gerekli hale geldi o zaman çevirdiniz yüzünüzü bedevi diyarlarından Alparslan'ın destan yazdığı ovaya. .

Açılım günlerinde öyle bir hava yarattınız ki kendi adı ZAFER kardeşinin adı ALPARSLAN olan Malazgirt'li Bakan Çağlayan bile "Biz Kürt'üz" diyordu. .

Yanlış anlaşılmasın Türk ya da Kürt olması değil mesele. . Mesele 'Olduğundan başka bir şey olmayı' moda haline getiren o gereksiz rüzgarınızdı. .

Bugün 'Niye hatırladınız?' demiyorum 'Niye geciktiniz ve bu gecikme bize çok şeye mal oldu' diyorum. .

Siz Malazgirt'e gitmedikçe bağımsız kürdistan ilan edenler oldu. .

Siz Malazgirt'e gitmedikçe çadır mahkemeler rezaleti yaşandı. .

Siz Malazgirt'e gitmedikçe Oslo'daki rezilliğe şahit olduk. .

Siz Malazgirt'e gitmedikçe kazıldı hendekler. .

Siz Malazgirt'e gitmedikçe inim inim inledi Türkmeneli. .

Türkmeneli inledikçe Irak'taki Suriye'deki dertler büyüdü. .

Siz Malazgirt'e gitmeyince Türkiye'ye 4.5 milyon Suriyeli geldi. .

Abartılı bulmayın sizin Malazgirt'e gitmeyişinizdir onların geliş sebebi. .

Malazgirt'e gitmek bir seyahat değil dünyayı ve bölgemizi 'Türkçe' okuyabilmekti. .

Siz bunu yapmadınız. .

Siz Türkçe okumadıkça hikayeyi hep başkaları yazdı. .

**

Bunları niye yazdım?

Değerli büyüğüm Azerbaycanlı bilge Türkolog Firudin Celilov bir sohbetimizde şöyle demişti:

-Türklerin Anadolu'ya 1071'de geldiklerini söylemek büyük hatadır. . Eğer öyleyse Anadolu'da bulunan 2000-2500 yıllık 'Taş Baba'ları nereye koyacağız? Ve biz 'Anadolu'ya 1071'de yani 947 yıl önce geldik' dersek İngiliz'in gazıyla havaya giren bölücüler de "Biz sizden önce buradaydık bura bizim vatanımız" der. . 1071 Türk'ün Anadolu'ya gelişi değil dönüşüdür. . Bir daha gitmemek üzere dönüşü. .

**

Biz bazı konuları 'Ayrımcılık' olmasın diye konuşmadıkça doğan boşluğa hikaye yazan çok oluyor. .

O yüzden 'Hikayemizi kendimiz yazmalıyız. . ' Doğrusu da bu olması gereken de bu. .

Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Güneş Dil Teorisi'yle kafa bulanlar bilmeli ki O başkasına bırakmayıp hikayeyi kendisinin yazmasıdır. . Ve her hal ve şartta daha sağlıklısıdır. .

Başkalarının yazdığı hikayeye kapılınca gerçeğimiz altüst oluyor. .

**

Vesileyle bir gerçeğin altını bir kez daha çizelim;

-Anadolu'da Kürtleşmiş Türk Türkleşmiş Kürt'ten çok ama çok daha fazladır. .

O yüzden Türkçülüğün esaslarını sıralayan Ziya Gökalp'in memleketini türküleri Kerkük kokan Diyarbakır'ı başkent ilan eder bazıları. .

O yüzden Türkmen diyarı Tunceli'de belediye HDP'dedir. .

Ne garip değil mi "Vatan tehlikede" diyerek Ankara'nın yolunu tutan Diyap Ağa'nın torunlarının oyunun rengi. .

Ne garip değil mi "Kızılbaş Horasan Türkmenleri'nin Çemişgezek Başbuğu" ünvanını taşıyan Şıh Hasan'ın torunlarının oyunun rengi. .

Ve hatta çok daha garip değil mi; Başbuğ ünvanı taşıyan Şıh Hasan'ın soyundan Seyit Rıza'nın 'Kürt isyanı'na öncülük etmesi. .

Siz el oğlunun yazdığı Büyük Ortadoğu Projesi adlı hikayeye kanar hatta rol alırsanız 'kürdistan' diyen projenin eş başkanı olduktan sonra Diyarbakır'da yaparsınız ilk mitinginizi. . Ve bizi bugünlere getiren cüreti teslim edersiniz uşak zihinlere. .

Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. .

O yüzden 'Malazgirt'e gitmek diyorum. .

Ve bugün 'Niye gidiyorsunuz?' demiyorum 'Bugüne kadar niye gitmediniz?' diyorum. .

Siz gitmedikçe başkaları yazdı hikayeyi. . Ve ilk kanan ve en çok inanan da siz oldunuz. .

Bu gerçeğin faturasını not düşüyorum sadece. .

**

1071'de Anadolu'ya bir daha gitmemek üzere 'Vatan' diyen büyük komutan Alparslan ve askerleri ruhunuz şad olsun. .

851 yıl sonra Büyük Taarruz'la Anadolu'dan bir daha çıkmayacağımızı bir kez daha kafalara kazıyan büyük komutan Mustafa Kemal ve askerleri ruhunuz şad olsun. .

Hikayesini bilenler var oldukça itin-köpeğin yazdığı hikayeler 'Poyraz'la dağılıp gidecek. .

Bu gerçeği inancıyla değil anket zoruyla ve idareten kabullenenler de o 'Poyraz'dan kurtulamayacak. .

1071 de 1922 de kulağımıza bu gerçeği fısıldıyor. .

***

Sizi gidi patron yalakaları sizi!

O günlerde Ergenekon kumpasını pompalıyorlardı. . Amerikan projesi 'F tipi'nin kucağında keyifle(!) oturuyor akıl tutulması yaşıyor ağzını açana etiketi yapıştırıyorlardı;

-Seni gidi Ergenekoncu seni. .

Amerika ile ilgili sorunlar yaşanırken bir emekli komutan MGK eski Genel sekreteri çıktı ve dedi ki;

-Türkiye Amerika ve batıya mahkum değildir. . Stratejik ortaklıkta Rusya ile Avrasya Çin ile Shangay beşlisi gibi seçeneklerimiz de var. .

Hiç unutmuyorum Sabah gazetesinin manşeti şöyleydi:

-Generalin Emeklilik Rüyası. .

Tuncer paşanın 'Stratejik ortaklıkta' seçeneksiz değiliz vurgusuyla dalga geçtiler. .

O günlerde de geminin kaptanı aynı gazeteci(!)ydi Erdal Şafak. .

Aradan 3-5 yıl geçti. . Aynı gazeteci(!)nin patronu Ahmet Çalık Rusya ile doğalgaz projesinde ortaklık yaptı. . Ertesi gün gazetenin manşeti neydi biliyor musunuz;

-Yüzyılın Stratejik Ortaklığı. .

3-5 yıl önce dalga geçtikleri ve emeklilik rüyası dedikleri stratejik ortaklık patron Rusya'yla iş tutunca oldu sana yüzyılın stratejik ortaklığı. .

Bakın fotoğrafa. . Bu da aynı gazeteci(!)nin Erdal Şafak'ın yönetimindeki Sabah gazetesinin dünkü birinci sayfası. .

-Türkiye ile ilişkimiz derinleşiyor. .

Bu da Sabah'ın ve Erdal Şafak'ın emeklilik rüyası mı acaba?

**

Asıl manşete bakın siz. . Çok değil 7-8 yıl önce rahmetli Turgut Özakman'ın 'ÇILGIN TÜRKLER' tarifiyle de kafa bulan çamur atan aynı gazeteci(!) ve manşeti bu kez beslendikleri iktidarın işine yarıyor diye bakın ne başlık atmış;

-ÇILGIN TÜRKLER EKONOMİYE CAN VERDİ. .

Bayramda gezmişiz ekonomiye destek olmuşuz. .

Demiyor ki "yediğimiz hurmaların tırmalaması hafifledi. . "

**

Yukarıdaki yazıda bir şeyin altını çizmiştim;

-Hikayemizi kendimiz yazmadıkça boşluğu başkalarının saçma hikayeleri dolduruyor. .

Bizdeki bu hikaye yazarları da aynı tehlike. . Türk'çe düşünüp Türk'çe değil patronun menfaatine göre savruldukları için bu hikayeler daha tehlikeli. .

Milyonlarca garibim de bizden sanıp inanıyor. .



TOKMAK: GAZETE KÂĞIDI



Her alanda geriliyoruz.

Bu yönetimle çağdaş ülkeler arasına girmemiz çok zor!

Dünya ileriye biz geriye geriye…

Gazete kâğıdında bile namerde muhtaç hale geldik!

Koskoca ülke bir gazete kâğıdı üretemiyor!

Bir zamanlar Türkiye'de büyük kağıt fabrikaları vardı. Bütün gazetelerin ihtiyacını karşılarlardı. Şimdi bir tane bile kâğıt fabrikası kalmadı hepsi satıldı kapatıldı yok edildi!

Dolara bağlı kâğıdın fiyat artışından bütün gazeteler etkilendi. Tabii yandaş besleme gazeteler hariç… AKP iktidarının büyük desteği olmasa zaten bir tanesi bile ayakta kalamaz!

Ekonomik kriz kâğıda yansıyarak gazeteleri çok hırpaladı. Aydınlık Gazetesikâğıtsızlık yüzünden yayınına 3 gün ara verdi ve okurlarının desteği ile yeniden hayat buldu.

Türkiye'de üretimi olmayan ve tamamen dışa bağımlı olan gazete kâğıdı doların fırlamasıyla birlikte "Bulunmaz Hint kumaşı" gibi oldu tonu 4-5 bin liraya yükseldi. Oysa aynı kâğıdın daha bu yılın başında tonu 2 bin lira dolayındaydı.

Bu iktidar sayesinde Afganistan olmak yolunda maşallah hızla ilerliyoruz!



CAHİT ARMAĞAN : GENELKURMAY KİME BAĞLI?

Dilekcahitdilek@yahoo.com 22 Ağustos 2018

Prof. Ümit Özdağ'ın "Kara Harp Okulu(KHO)'nda Cuma namazını hangi tarikatın imamı kıldıracak diye öğrenciler arasında kavga çıkmış ve konu Genelkurmay'a kadar gitmiş" ifadeleri gündeme oturdu.

MSB Özdağ'ın iddialarını yalanladı ancak yakından tanıdığım Sn.

Özdağ'ın hep güvenilir bilgileri gündeme getirdiği de unutulmamalı konu tüm şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde incelenmelidir.

Bu tür ve özellikle TSK'ya personel alımında oluşturulan komisyon üyeleri ve buralarda sorulan sorulara ilişkin de çok sayıda şikayet ve duyumların olduğunu belirtelim.

MSB bu konuları geçiştirmeden en ufak şüpheyi soruşturmalı Türk ordusunda olup bitenleri en şeffaf haliyle milletine anlatmalıdır.

Yeni bir FETÖ benzeri yapılanmaya tahammülümüz yoktur.

15 Temmuz sonrasında Türkiye'nin yapılanmasındaki büyük hatalar nedeniyle TSK'da bu tür olayların yaşanabileceği konusunda daha önce defalarca uyardık.

FETÖcü kalkışmadan sonraki bir ay içinde kendi bloğumda TSK ile ilgili iki yazı yazmıştım.

Başlıkları "Evet FETÖ'yü mutlaka yok edelim ama TSK'ya kıymayalım" ve "Türk ordusuna nasıl kıydınız" idi.

Amacımız TSK'nın dolayısıyla Türkiye'nin belinin bükülerek diz çöktürülmesiyle sonuçlanacak ani fevri üzerinde uzman görüşlerle desteklenmeyip ortak akılla mutabık kalınmamış değişikliklerin yapılmaması için uyarmak tehlikelere dikkat çekmekti.

Ancak 24 Haziran seçimlerine kadar olan süreçte ortaya çıkan resim çok özet olarak şudur:FETÖ'cülerin TSK'ya sızmasının sebebi TSK'nın yapılanmasıymış bu yapı darbe yapmayı destekliyormuş önyargısı TSK'daki yeni yapılanmada büyük hatalara neden oldu.

Genelkurmay ile Kuvvet K. larının bağı kesildi.

Genelkurmay Bşk.

Kuvvetlere emir veremez sadece MSB'ye tavsiyelerde önerilerde bulunabilecek bir pozisyona getirildi.

Genelkurmay Başkanı en kıdemli asker ancak yetkisiz konuma karargahı kağıttan bir karargah haline dönüştürüldü.

Kuvvet komutanlarının Bakana bağlanmasıyla Bakan otomatikman Kuvvet Komutanlıklarını sevk ve idare etme yetkisine kavuştu.

Bunun yanında Genelkurmay Başkanı olmak için Kuvvet Komutanı olma şartının da kaldırılmasıyla subaylar ve general/amiraller arasında terfiler ve atamalar için siyasi bağlantılar yakınlıklar kurmanın yani askerin siyasetin içine çekilmesinin önü açıldı.

Cumhurbaşkanının Bakanın doğrudan istediği seviyedeki birliğe komutana emir verme yetkisiyle yeniden yapılandırılma adı altında parçalara ayrılan değişik Bakanlıklara bağlanan TSK'da Emir Komuta Birliği yok edilmiş Sadelik kaybedilmiş Moral alt üst olmuş Manevra yeteneği zayıflatıldı Harp Prensipleri adeta yok sayıldı.

Askeri Lise ve Harp Akademilerinin kapatılması sonrasında fakülte konumuna sokulan Harp Okullarından subay lider komutan yetiştirileceğini düşünmek askeri stratejiyi askeri kültürü Harp Tarihini kavramamak demektir.

Unutmayın Atatürk'ün deyişiyle Ordunun asıl gücünü oluşturan zabitan heyetini yok saymak Ordu'nun gücünü yok etmek demektir.

Bu da dış cephede yani dış politikada başarısızlıkları getirir.

24 Haziran sonrası Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle TSK yapısı iyice karmaşık hale geldi.

Kuvvet komutanlıklarının yanında ayrıca Genelkurmay MSB'ye bağlandı.

General terfi ve atamaları YAŞ'tan alındı Cumhurbaşkanı'na verildi.

Terfi ve atamalardaki kriterler yok oldu.

Hal böyleyken KHO'ndaki tarikat tartışması iddiasını duysa da Genelkurmay'ın kendisine bağlı olmayan bir yere müdahil olması söz konusu değil.

TSK ile ilgili KHK ve CB kararnamelerinde o kadar çabuk değişiklik yapıldı ki birbiriyle çelişen hükümler olması şaşırtıcı olmaz.

Hatta Genelkurmay'ın kime bağlı olduğunda bile karmaşa var.

15 Temmuz'da çıkan CB kararnamesiyle Genelkurmay MSB'ye bağlandı.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan 03 Ağustos'ta 100 günlük eylem planı açıklamasında Genelkurmay-Diyanet-Savunma Sanayi Başkanlıkları gibi kritik kurumlar haricindekilerin hepsinin Bakanlıklara bağlandığını söylüyordu.

Arkasında perdeye yansıtılan şemada da Genelkurmay Cumhurbaşkanlığına bağlı gözüküyordu.

Ya konuşma metinlerini yazanlar kararnameleri takip edemiyor ya da...

H. Akar Bakan olunca Genelkurmay "out" oldu.

O güne kadar yurt dışı ziyaretlerine Genelkurmay Başkanı'nı götüren Sn.

Erdoğan artık MSB'nı yanına alıyor.

Artık Genelkurmay önemsiz ve etkisiz mi oldu? Her şey kişilere mi bağlı? Teşkilat ne olursa olsun Hulusi Bey Güler ve Dündar paşalar varken sorun çıkmaz anlayışı doğru mu? Liyakat kurumsallık binlerce yıllık Türk Ordusu geleneği ve Harp Prensipleri ne oldu?Bütün bunlardan sonra Genelkurmay'ın ne iş yaptığını ve kime bağlı olduğunu anlayabildiniz mi?

Kaynak Yeniçağ: Genelkurmay kime bağlı? - Cahit Armağan Dilek

--   a45UyF587661