27 Haziran 2013 Perşembe

15-Emine Ülker Tarhan.

Sissy Space'e benziyor.
Soğuk, güzel, korkutucu.
Çok akıllı lafları var.
Diliyle kanatıyor.
Ömrü olursa siyasete çok renk katar.
Hazır cevap.
Genel kültürü kuvvetli.
Hukukçu.
Hak nedir, hukuk nedir biliyor.
Rahatça hukuk dersi verebilir.
Bu günlerde bize de en çok lazım olan şey.
Adalet, hukuk

Evet yaşanan bunca adaletsizlikten sonra, bizim bir sonraki başbakanımız, cumhurbaşkanımız adliyeden gelmeli.
Maliyeciler, işletmeciler, mimar, mühendisler herkesi gördük.
Amaaaaaa, badem bıyıklılardan değil.
Onlar zaten her işlerini cemaatin ittirmesiyle yapıyorlar.
Hepsi de kifayetsiz muhteris.
Bize kendi ayakaları  üzerinde durabilen hukukçular lazım.

Oraj POYRAZ
a45UyF587661-201306271543-15
^^^^^ - vvvvv


--

zaryop:jaro

Ordo ab chao
Duzensizlikten dogan duzen

Latin Atasozu
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



15-Arslan Bulut: Eylemlerin özü: ‘Kötü ruhları kovma seansları’

Arslan Bulut: Eylemlerin özü: 'Kötü ruhları kovma seansları'

26 Haziran 2013

Çetin Haspişiren, "Herhangi bir ülkede birileri, o ülkeyi parçalara ayırmaya ve meşru düzeni yok ederek yeni bir düzen kurmaya niyet etmiş ve bu yolda yürümeye başlamışsa artık o kişilerden insaf, merhamet, dürüstlük ve insanlık beklemek aptallığın daniskasıdır.
Her türlü hile ve yalan onlar için mübahtır"
diyor.

Bülent Esinoğlu da "İç yıkıcılıkta, sınırsız yetki var mıdır?"
başlıklı yazısında "Siyasi iktidar halka rağmen iktidarda kalabilmek için her yola başvurabileceğinin işaretlerini veriyor.
Gezi direnişinin kendisini perişan ettiğini ve bu kötü durumdan çıkması için, 'daha ezici' tedbirler alması gereğini düşünüyor"
analizinden sonra MİT'e, iç tehdide karşı gerekirse insan öldürme yetkisi veren tasarının, Endonezya'da 1965 yılında CIA desteğiyle yapıldığı gibi Türkiye'de de bir kitlesel kıyım hazırlığının işareti olup olmadığını soruyor.
Esinoğlu, "Türk halkı artık, ne 1965'deki Endonezya halkıdır, ne de bundan bir ay önceki, Türk halkıdır" diye bitiriyor.

***

Meselenin biyosfer ile ilgili boyutunu Dr.Ali Ercan gündeme getiriyor: "Buzullar erimeye devam ediyor, iklimlerin olumsuz değişimi insanlık için çok yönlü felaketler serisini tetikleyebilir.
Tüm dünyada bu duruma sebep olan küresel sosyo-ekonomik sisteme öfke duyan gençlerin, hayati tehlike karşısındaki doğal, içgüdüsel tepkisi sokaklara meydanlara dökülüyor.
Bu tepkiler 68 kuşağının 'özgür hayat'isteminden daha da öte ve temel nitelikte bir istemdir: 'Biyolojik hayatı sürdürebilmek' istemi…"

Büyük Türkolog Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun ise "Direniş ve kolektif bilinç altı" başlıklı önemli yazısında, Türklerin Atatürk'e bağlılıklarını, Anıtkabir'i büyük kalabalıklar hâlinde ve sık sık ziyaret edişlerini, bayraklarına Atatürk resmini eklemelerini, "atalar kültü" ile açıkladıktan sonra, tencere tava çalmak eylemleri ile ilgili olarak da "Türklerin şamanlık dönemlerinde bir takım şeyler çalarak ses ve gürültü çıkarmak, kötü ruhları kovalamak için uygulanan bir âdetti.
Güneş ve ay tutulunca kap kacak çalmaya devam ediyoruz.
Eh memleketin bugünkü hâline bakınca bundan âlâ güneş tutulması mı olur, diye sorasınız gelmiyor mu?"
diye sormuştu.

Ben de bir televizyon programında Atatürk'e "ayyaş" denilerek yapılan saygısızlığın Türk Milleti'ni derinden etkilediğini, Atatürk sevgisinin ve Atatürk'ün dil ve tarih politikasının oluşturduğu kültürel iklimin bugünkü nesillerin neredeyse DNA'larına girmiş olduğunu, bunu değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini anlatmıştım..

***

Bir ABD projesi olarak kurulan AKP'nin icraatları, sonunda hangi güncel ideolojiye mensubiyet duyarsa duysun bütün Türklerin bilinçaltını harekete geçirmiştir.
Taksim Gezi Parkı'nda başlayıp tencere tavalar ile birlikte kadınların da eylemi haline gelen bu gösteriler, Türk siyasetinden kötü ruhları kovma seanslarıdır.
Tayyip Erdoğan, bu gücün önünde durabilmek için yine İslam dinine sarıldı ama Allah zalimleri sevmez…

Ülke genelinde protestoculara yönelik şiddet artık zulüm boyutlarını bile aşmıştır…

Erdoğan'ın milli irade kavramına sarılması da aldatıcıdır.
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, hukuk felsefesi bakımından durumu şöyle izah ediyor:

"Milli irade, artık aşılmış bir teoridir.
Rousseau'nun bu teorisini tarihte en çok kullananlar Hitler ve Mussolini olmuştur.
Rousseau'ya göre, seçimlerden sonra yüzde 49, yüzde 51'e iltihak eder.
Fakat, Fransız devrimi bunun yerine milli egemenlik teorisini getirmiştir.
Seçim sonuçları milli iradeyi göstermez.
Yine 'yüzde 50'yi evde zor tutuyorum'söylemi milli iradeye en büyük saygısızlıktır.
Bu söz, seçmeni kendi askeri gibi görmenin sonucudur.
Seçmen, kimsenin kapıkulu veya askeri değildir."

a45UyF587661-201306271102-15
^^^^^ - vvvvv


--

zaryop:jaro

Kiyiyi gozden kaybetmeye cesaret etmedikce insan yeni okyanuslar kesfedemez.

Andre gide
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



15-Ahmet Takan: ‘Muhteşem’in Gülen sendromu...

Ahmet Takan: 'Muhteşem'in Gülen sendromu...

26 Haziran 2013

"Diyorlar ki 'otele polis saldırdı'.
Durup dururken saldırmadı.
O meydanlarda polisle çatışanlar oraya gitti.
Oranın sahipleri de onlara güzel bir ev sahipliği yaptı.
Onların peşinden polis oraya gitti.
Biliyorsunuz yasalarda yataklık etmek de suçtur.
Bu bir yataklık etme suçudur aslında."

Gezi eylemcilerine "terörist" suçlaması yapıp ardından da cadı avını başlatan "Muhteşem", sahibi olduğu Divan otelinden dolayı Koç Grubu'nu teröristlere yardım ve yataklık yapmakla suçladı.

"Faiz lobisi" feryatlarının başka bir söylem boyutu..

"Muhteşem"in ancak üstü kapalı şekilde hedef almaya cesaret edebildiği Koç Grubu ile ilgili olarak önemli bir iddia atıldı siyasi kulislere.
AKP'liler de kendi aralarında konuşup tartışıp parti büyüklerinden teyit almaya çalışıyorlar.
İddia şöyle;

"Tayyip Erdoğan ABD'den döndükten sonra, Koç Grubu'ndan çok önemli bir isim Pensilvanya'ya gidip Fethullah Gülen Hoca'yla uzun uzun görüştü.
Görüşmeden gelen bilgiler Başbakan'ı çok rahatsız edecek mahiyette."

İddiası bile AKP'lilerin panik kat sayısını artırdı.

Aklıma Sezar'a atfedilen şu söz geldi;

"Kılıçla yatan kılıçla kesilir"

Aslında, ne mutlu bize...

Her yere müdahil olabilen, 7/24 çalışabilen muhteşeem bir Başbakanımız var...

İmamın, müezzinin atamasını o yapıyor..

Şube Müdürlerini, Daire Başkanlarını, Genel Müdür Yardımcılarını, Genel Müdürleri, Müsteşar Yardımcılarını, Müsteşarları görevden alıyor yerine yenilerini atıyor..

Hakimler ve Savcılar dudağının ucunda..

Başhekimlerin ne kadar iyi doktor olduğunu da en iyi o biliyor..

Emniyet Müdürleri, Kaymakam ve Valilerin tek tek ondan onay alınmadan atanması imkansız..

Hangi AVM nereye inşa edilirse daha iyi para kazanır konusundaki dehasını tartışmak gaflet ve delalete düşmekle eş değer..

Apartman için yapılacak böcek ilaçlama ihalesi bile ondan soruluyor..

Köprü inşaatlarında kamulaştırılacak arsaların büyüklüğünü bile kanunlara kulak asmadan değiştirebiliyor..

Tarihi ondan iyi bilen yok..

Müslümanlığı da Tayyip Erdoğan kriterlerine bağladı..

Ailemizin değişmez danışmanı..

Geçen Salı, Danıştay tarihinde bir ilk yaşandı.

Hüseyin Karakullukçu'nun yaş haddi sebebiyle emekliye ayrılması yüzünden boşalan Danıştay Başkanlığı için seçim yapılamadı.
Çünkü aday yoktu..

Ortada Anayasa Mahkemesi'nin Danıştay için çıkarılan kanun hükmündeki bir kararnameyi bozup yasal düzenleme istemesi gibi teknik gerekçe de olsa, oldukça tuhaf bir durum.

Neden?

Çünkü; Danıştay Başkanlığı'na adaylık için müracaat yoktu..

Danıştay kulislerine baktım; "Başbakan Danıştay Başkanlığı için işaret vermedi.
Aday kim, o bekleniyor.
Onun için muhalifler de hareket edemiyor"
dediler.

Bakalım!
Bugün ne olacak...

Aslında hata tebaa da...

Kaldırın şu "seçim" denen anti-demokratik uygulamayı adı geçen her yerden...

MGK 'Pirinç'in taşını ayıkladı mı...

Milli Güvenlik Kurulu'nun Salı günü, 5 saatlik toplantısından sonra yapılan basın açıklaması öncekiler gibi aynı rutinlikte.
Ama açıklamada gözüme çarpan iki husus var;

1- Gezi eylemlerine yer verilen tek cümle; "Ayrıca, son günlerde gerçekleşen toplumsal olaylar değerlendirilmiştir."

2- "Toplantıda son olarak, ülkemizde hassasiyetle takip edilen 'gıda güvenliği' konusunda alınan ve alınması planlanan tedbirler görüşülmüştür" cümlesi..

Hafızam beni yanıltmıyorsa "gıda güvenliği" MGK gündeminde bir ilk.

Herhalde MGK toplantısında GDO'lu pirinç ihaleleri ve yaşanan skandallar gündeme geldi.

Bu iki maddenin de MGK açıklamasına yansımasına "Muhteşem"in onay verdiğini hiç düşünmüyorum.

MGK'dan sonra yapılacak basın açıklamasında kaleme alınacak cümlelerde noktasına virgülüne kadar eğer görüş birliği de yoksa son noktayı Cumhurbaşkanı koyar.

Abdullah Gül'ün koyduğu bu nokta içerideki hararetin ve sonrasının da bir işareti bence..

"Haşlanmış kurbağa"

Terör örgütü PKK'nın Şırnak'ta fiilen özerkliğini ilan etmesi ve kamuoyuna yansıyan fotoğraflara sizin de gördüğünüz gibi Hükümet kanadından "tık" yok.

"Acı" nitelemesinin bile yetersiz kaldığı tablo karşısında MHP Trabzon Milletvekili Koray Aydın önemli bir tespit yaptı.
Aydın önce şu soruları gündeme taşıdı;

* Türk milletine çözülmeyi, çözüm diye takdim eden AKP iktidarı, bu süreçte PKK'ya belli illerde asayiş birimi kurma sözü mü vermiştir?

* Gelişmeleri esefle izleyen Türk Milleti adına Sayın Başbakan'a soruyoruz: PKK Türkiye'de polis teşkilatı mı kurmuştur?

* Gezi diye diye, tam 3 haftadır cepheleşme, kamplaşma ve gerilim pompalayan Sayın Başbakan, Cizre'deki ihanet, bilginiz dahilinde midir?

* Sayın Başbakan son grup konuşmasında Şırnak'ta havaalanı açacağını söylerken, Cizre'deki kampa ne diyecektir?

* AKP-BDP-PKK süreç ortaklığı kapsamında, Türkiye'nin asayişinin sağlanmasında da bir rol, görev ve bölge paylaşımı mı söz konusudur?

* Şimdi esas soruyu soruyoruz: Şırnak'ta havaalanı açacağını açıklayan Sayın Başbakan, Cizre'deki kampı ne zaman kapatacaktır?

Koray Aydın'ın bu tahliline de dikkat;

"Bölünmenin bütün emareleri açıkça görülmekte ,ülke hızla Sevr şartlarına sürüklenmekte, iktidar cambaza bak taktiğiyle milleti aldatmaktadır.

Kaynamış suya atılan kurbağa, tehlikenin farkına varıp, sıçrayıp kurtulabilir.
Ancak su yavaş yavaş ısıtılırsa haşlanmaktan kurtulamaz.

İşte Türk milleti, türlü oyun ve tezgahlarla kurbağa misali yavaş yavaş haşlanmakta ve sindire sindire etkisiz hale getirilmektedir.

Hükümet PKK'ya kör, sağır ve dilsiz rolünü Oskarlık bir şekilde oynarken, Türk milletine ise 'haşlanan kurbağa' oyunu oynamaktadır."

Yeniçağ

a45UyF587661-201306271102-15
^^^^^ - vvvvv


--

zaryop:jaro

Abyssus abyssum invoc
Ucurum ucurumu cagirir.
(Bir hata digerlerinin dogmasina sebep olur)

Latince Atasozleri
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



15-Ümit Özdağ: Önce vatan gitti ve PKK geldi

Ümit Özdağ: Önce vatan gitti ve PKK geldi

26 Haziran 2013

Bu başlık Yalçın Doğan'ın 25 Haziran 2013'te Hürriyet'teki köşesinin başlığıdır.
Bu kısa başlık PKK ile müzakere ve mütareke yani ateşkes sonrasında Güneydoğu Anadolu'nun durumunu anlatmak için yeterlidir.
Öcalan ile başlatılan son mütareke ve kirli barış süreci sonrasında PKK büyük bir moral üstünlük kazanmış durumdadır.

Türkiye'nin bu duruma sürüklenmesinin fikir mimarlarından birisi olan Mehmet Altan, Güneydoğu Anadolu gezisi sonrasında şöyle demektedir: "Orada fiili bir durum doğmuş.
Hükümetle İmralı arasında, BDP'nin de dahil olduğu süreç, şimdi tek başına kalmış, kendi kendine işliyor.
'Buraları bizim' eğilimi ağır basıyor.
Sanki, Ankara orayı bırakmış."

Başbakan Erdoğan'ın terör ile müzakere ve mütareke politikasının Türkiye'yi getirdiği nokta budur.
PKK'ya katılımlar patlamıştır.
Örgüt, Güneydoğu Anadolu'da yönetimi devralacağı havası içine girmiştir.
Bu atmosfer halka da yansımıştır.
Yıllardan buyana devletin yanında PKK'ya karşı mücadele eden insanlar, bundan sonra ne olacak, başımıza ne gelecek endişesi içindedirler.
Bir korucubaşı şimdi şöyle dert yanmaktadır: "Ne olacak şimdi, PKK'lıların babalarından özür mü dileyeceğim?"

AKP milletvekili İdris Bal, "Ümit ve Korku İkliminde İmralı Süreci: Barış mı, Kürdistan mı?"
başlıklı bir rapor hazırlayarak Cumhurbaşkanı A.Gül ve Erdoğan'a sunmuştur.
Bal raporunda PKK'ya, BDP'ye Öcalan'a karşı olan, tereddütle bakan, ortada olan kesimler adeta PKK'nın kucağına itilmektedir demektedir.
Bal, bu insanların yalnız bırakılmakta olduğunu, onlara adres olarak örgütün gösterilmekte olduğunu ifade etmektedir.

Bal'a göre halen devam eden süreç iki senaryo ile bitebilir.
İyi senaryoya göre PKK ile devam eden mütareke süreci istendiği gibi devam ederse (Bal, PKK'nın hangi isteklerinin tatmin edilmesinin ne sonuçlar doğuracağını tartışsa iyi olurdu.
Örneğin; Öcalan Diyarbakır'a dönecek, Kandil'dekiler kırmıza halıdan geçerek TBMM'ye girecekler, Güneydoğu ve Doğu Anadolu özerk bölge olarak PKK kontrolünde vs.) barışın geleceğini, Türkiye'nin federasyon veya konfederasyon ile Barzani bölgesi ile birleşeceğini ve böylece Musul sorununun anavatana entegrasyon ile çözüleceğini ileri sürüyor.
Tabii, sormak lazım, Musul bizden ayrıldığında federasyon mu idi ki federasyon ile dönsün?
İyi senaryo bu imiş.

Kötü senaryo ise PKK'nı geri çekilmesi, Suriye'de bir PKK devletçiğinin kurulmasına güç sağlamak ihtiyacından yapılmıştır.
PKK bir aşamada ilerleyen süreçte, Suriye'de PKK devletçiğini kurduktan sonra geri dönecek ve Türkiye'de terör eylemlerini tekrar başlatacaktır.
Üstelik bu sefer daha güçlü bir dış kamuoyu desteği alacaktır.
Sonunda Kürdistan kurulacak, ABD ve İsrail'in müttefiki olacaktır.
Öcalan ve PKK her halükarda kazançlı çıkacaklardır.

Bal, "Eğer kötü senaryo gerçekleşir ise AKP bundan sonraki ilk seçimlerde tek başına iktidar olamaz.
Bu da ülkenin istikrarını, gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir"
demektedir.
Doğrusu bir ülkeyi bölen bir iktidarın sağladığı istikrarın ne olduğunu çok merak ettim.
Siyasette istikrar içinde bölünme veya çok istikralı idik ancak bölündük diyen bir şeyi hiç okumadım.

Aslında İdris Bal'ın iyi senaryosu da kötü senaryosu da Türkiye'nin nasıl bir sürece girdiğini göstermektedir.
Önemli olan, İdris Bal gibi muhtemel senaryoları düşünen AKP milletvekillerinin, bu senaryolarda oynamayı daha ne kadar kabul edecekleridir.

Yeniçağ

a45UyF587661-201306271102-15
^^^^^ - vvvvv

--

zaryop:jaro

Para deniz suyu gibidir, ictikce susatir..

Alman filozof Arthur Schopenhauer
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.