30 Eylül 2011 Cuma

Fwd: AKP Hükümetinin sağ koltuk değneği


AKP Hükümetinin sağ koltuk değneği
++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Ali Serdar Bolat   30 Eylül 2011
 
MHP Milletvekilleri arasında yurtsever, aklı başında,
         AKP'ye payanda olmak istemeyen şahsiyetlerin olması,
               sadece MHP tabanını oyalamaya, halkın umutlarını bağlamaya yarıyor.
Aynen CHP yönetiminde Atatürk Devrimi'ne bağlı kişilerin olması gibi.
Bu kişiler, CHP ve MHP'nin AKP'ye sol ve sağ koltuk değnekliği yapmasını engelleyemiyorlar.
 
MHP ve CHP içindeki aklı başında kişiler, milleti oyalamak için aksesuar olarak kullanılıyorlar.
Onların açıklamaları milletin gazını alıyor, rahatlatıyor, afyonlanan millet CHP ve MHP'nin AKP'ye istepne rolü oynadığını göremiyor.
 
MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, Aydınlık'a yaptığı açıklamada diyor ki:
"Başbakan'ın Özel Temsilcisi, PKK'lılara "Nasıl olsa özerklik olacak" demiş, "Ana dilde eğitimi bu yolla çözeriz" anlamında sözler söylemiş.
Yani, işi bitirmişler. Üniter yapıyı bitirmişler.
Şimdi Anayasa konusu geliyor.
AKP'liler önümüze PKK ile anlaştıkları Anayasayı koyacaklar.
Yani PKK-AKP Anayasası'nı görüşeceğiz."
 
Ama , Yeniçeri'nin bu görüşleri, MHP'nin Uzlaşma Komisyonu'na katılmasına engel olamıyor...
 
+++++++++++++
 
AKP, Yeni Anayasa için muhalefet partileri ile görüşmeye MHP ziyareti ile başladı.
MHP heyetinin, kendilerini ziyerete gelen AKP heyetine şunları söylemesi gerekmez miydi?
"Ülkemizi parçalanmaya götürecek bir Bölünme Anayasası yapmak istediğinizi biliyoruz.
Bu istek, milli devlete ihanettir.
Biz Türk milliyetçileri olarak böyle bir Anayasa yapılmasına karşıyız.
Buyurun, PKK ile yani BDP ile birlikte yapıp Meclis'ten geçirin bakalım.
Ama bu süreçte dünyayı başınıza yıkarız, bu İhanet Anayasası'nı asla kabul etmeyiz.
Milletin silahlı direnme hakkı doğar. Ülkemizi size böldürmeyeceğiz.
Türk Milleti'ni meydanlara yığarız. Her yeri Tahrir Meydanı'na çeviririz.
Anayasanızı gırtlağınıza tıkarız"
 
++++++++++++++
 
Bunları söylemek, AKP'yi uyarmak yerine bakın ne yapıyorlar:
 
MHP Genel Merkezi'nde bir saatlik görüşme esnasında AKP ve MHP heyetleri arasında şakalaşmalar ve gülüşmeler eksik olmuyor.
AKP heyeti görüşmeden sonra "Hoşça vakit geçirdik" diyor.
 
MHP'li Oktay Vural:
"Sayın Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı burada olduklarına göre dinlemeye karşı tedbir almıştır, jammer filan getirmiştir sanırım"
diyor. Bu kadar ciddi bir görüşme geyik muhabbeti ile başlıyor.
 
AKP heyeti, Uzlaşma Komisyonu'nda BDP'nin de yer almasının önemine parmak basıyor.
MHP heyeti bu görüşe destek veriyor, ve:
"Hiçbir parti metin veya taslak dayatmasın, bütün maddelerin Uzlaşma Komisyonu tarafından tartışılarak belirlenmesi şart.
Anayasa bir parti tarafından değil, Meclis tarafından yapılsın.
İnisiyatif TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek'te olmalı"
diye önerilerde bulunuyor.
 
MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal:
"AKP heyeti önemli bir adım atarak önemli bir gelişmeye imza attı.
Partimize yapmış olduğu ziyareti olumlu değerlendiriyoruz."
 
++++++++++++++++
 
MHP'nin bu tutumu alarak yapmış olduğu iş şudur:
 
-- AKP'yi milli ve meşru bir parti olarak göstermek.
   Amerika tarafından kurdurulan ve yöneticileri Amerika tarafından tayin edilen bir partiyi milli ve meşru bir parti olarak göstermek
-- AKP ile birlikte milli, üniter, demokratik nitelikte bir Anayasa yapılabileceği yanılgısını yaymak
-- AKP'nin, Türkiye'yi bölme ve Büyük Kürdistan kurma amaçlı Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı tarafından yönetildiği gerçeğini gizlemek
-- Türkiye'yi bölmekle görevli bir parti ile işbirliği yapılabileceği afyonunu millete yutturmak
-- PKK (yani BDP) ve AKP'nin Bölücü Anayasa için anlaştıklarını,
    bu Anayasayı Meclis'ten geçirmek için AKP ve BDP'nin oylarının yeterli olduğunu,
    Uzlaşma Komisyonu'nun MHP ve CHP'yi bu suça ortak etmek için planlanmış olduğunu
    gözlerden gizlemek
-- "Bu Anayasa AKP ve PKK tarafından yapılmıştır" dedirtmemek için,
    "Bütün partilerin katılımı ile yaptık, bazı maddeler oy birliği ile bazı maddeler çoğunluk oyları ile geçti" demek için
    CHP ve MHP'nin de suç ortaklığına çekilmek istendiği gerçeğini gözlerden gizlemek.
--  Bu Uzlaşma Komisyonu'nun Bölücü Anayasa'ya meşruiyet sağlamak için kurulduğunu gözlerden gizlemek
 
++++++++++++++++++
 
Cumhuriyeti yıkmanın ve vatanı bölmenin Anayasası yapılıyor.
Bunun nesinde uzlaşacaksınız?
 
   
 
 

Fwd: BASIN DUYURUSU : KİTABIMIN TOPLATILMASI HK.


---------- Forwarded message ----------
From: Eren Erdem
Date: 2011/9/30
Subject: BASIN DUYURUSU : KİTABIMIN TOPLATILMASI HK.
To:



BASIN DUYURUSU : KİTABIMIN TOPLATILMASI HK.


Geçtiğimiz Haziran ayında kitapçılarda ki yerini alan Nurjuvazi adlı kitabımız toplatılacak…

Bank Asya'nın açmış olduğu ''tedbirli toplatma'' davası gereği, geçtiğimiz Haziran ayında piyasaya çıkan kitabımız nurjuvazi toplatılma kararı ile karşı karşıyadır.

Kitabımızda, aleyhte hakaret olmamasına rağmen;

1.    Halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiğimiz.

2.    Terörle mücadele kanununa muhalefet ettiğimiz,

3.    Kur'an ayetlerinin bankacılık kanununa muhalefeten suç unsuru olarak gösterildiği bir iddianame ile (gülünç ve komik bir iddianame),

4.    Din ve vicdan hürriyetini koruyan ilgili kanuna muhalefet ettiğimiz,

Gibi iddialar ile, kitabımızın toplanması için tedbir istemli bir dava açılmıştır.

Bu uygulama, tam; yeni kitabımız ŞEYTAN EVLİYALARI / Mücahitlikten Müteahhitliğe çıkar çıkmaz işleme konulmuştur.

İleri demokrasi tellalları, sokaklarda nara atarken; demokrasinin bu ileri uygulamaları ile karşı karşıya kalmanın derin üzüntüsü içindeyiz.

Velev ki, emperyalizme uşaklığın, kula kulluğun kalesi olan bu ve benzeri kurumlar; birileri adına tetikçilik yaparak bizleri susturmaya çalışırken, bizler daha büyük bir inanç ve dirayetle mücadele ediyoruz…

Son kitabım ŞEYTAN EVLİYALARI, 19 Eylül itibari ile okurlarıyla buluşmuştur. Bu şebekenin bütün çamurlu işleri gözler önüne serilmiştir…

Korkunun ecele faydası yoktur, bütün kitaplarımızı da toplatsalar, mücadele edeceğiz.

Kamuoyuna Duyurulur…


Eren Erdem

info@eren-erdem.com.tr


0534 310 40 31



POLITIK - VAHDETTİN'İN ABD BAŞKANI'NA MEKTUBU

UYUK ONDERIMIZI SEVGI, SAYGI VE MINNETLE ANIYORUZ!!!

VAHDETTİN'İN ABD BAŞKANI'NA MEKTUBU

Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi'nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır.
Cok önemli bir belge.
Arsivinizde mutlaka bulunsun!

(Özgünü için:İhsan Güneş, "Vahdettin'in Amerikan Başkanı'na Mektubu",

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/33/254.pdf)

VAHDETTİN'İN ABD BAŞKANI'NA MEKTUBU

(Vahdettin's Letter to the President of U.S.A)

Vahdettin, San-Remo'da bulunduğu günlerde ABD Başkanı'na bir mektupyazmıştır.
Bu mektup, Halis Reşat Bey tarafından Paris'te bulunan Amerikanelçiliğine teslim edilmiştir.
Elçilik de bu mektubun orijinalini veİngilizce çevirisini I5 Nisan 1924 tarihli yazısıyla Washington'agöndermiştir.

Vahdettin'in mektubu Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi'nde86700/1788 numarada kayıtlıdır.

İşte o ibretlik, tarihi mektup:

"Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenablarına

Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayıSaltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımıbiliyorsunuz.
Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum.

Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafetmakamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır.
Ankara meclisi gibi birisyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağınıbildiririm.
Şöyle ki;

İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatı'ndan soyutlanması ve ayrılması veHilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışıkaskerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmenzorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonlukTürk kavminin yetki alanı içinde değildir.

Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisintoplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararı ile çözümlenecek büyük birevrensel sorundur.
İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlarherhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasındasonuçları pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır..
Ayrıcagelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacaktır.

Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabuledilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksızkararları hanedanım  bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlarmahiyettedir.

Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafından olanaklarölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerekyoktur.
Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.

                            13 Mart 1924.Mehmed Vahideddin"

(İhsan Güneş, "Vahdettin'in Amerikan Başkanı'na Mektubu",

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/33/254.pdf)

Vahdettin'in 1924 yılında ABD Başkanı'na yazdığı bu mektup, Vahdettin'iaklayıp "Büyük vatan dostu!" yapmaya çalışanların fena halde yanıldıklarınıgözler önüne sermektedir.
Bu belge, Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı sırasındakihıyanetleri bir yana, asıl büyük "
hıyanetini" San Remo'daki sürgüngünlerinde yaptığını göstermektedir.

Vahdettin'in ABD Başkanı'na yazdığı mektuptaki bazı ifadeleri "hıyanetin"yazıya dökülüş, belgelenmiş halidir.
Bakın ne diyor Vahdettin:

Vahdettin'in mektubundaki, "TBMM, dini, ırkı, vatanı belirsiz ve karışıkaskerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresidir" ve"Beş-altı milyonluk Türk milleti bilgisiz ve gafildir!" biçimindeki ağır hakaret içeren cümleleri, Vahdettin'in her şeyden önce Türk milletine düşman olduğunu  ve adeta kendisini ve hanedanını Türk milletinden soyutladığını göstermektedir.

"Türk milletine hakaret etti!
"
diyerek Aziz Nesin'e saldıranların, Tükmilletine hakaret eden Vahdettin'e nasıl davranacaklarını merak ediyorumdoğrusu.

"Hilafetin kaldırılması gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine büyük etkiyapacaktır!"  diyen Vahdettin'in Türk milletinin iç güvenliğini değil degelişmiş milletlerin iç güvenliğini düşünmesi, "Hilafetin kaldırılmasıgelişmiş milletlere zarar  verir" diyerek ABD'yi  kışkırtmaya  çalışması,kelimenin tam anlamıyla "hainliktir".
Çünkü Vahdettin, "
gelişmiş milletler"derken Müslüman sömürgelere sahip İngiltere gibi emperyalist Batı ülkelerinikastetmektedir.
Halifeliğin kaldırılmasının bu ülkelerdeki Müslümanlardahuzursuzluk yaratacağını ve bu huzursuzluğun Müslüman sömürgelere sahip(gelişmiş milletlerin), emperyalist Avrupa'nın iç güvenliğini bozacağınıdile getirmekte, yani Halifeliğin kaldırılmasının emperyalist Avrupa'ya dazarar vereceğini belirtmekte ve ABD'den, Hilafeti geri getirmek için yardımistemektedir.

Vahdettin'in mektubunda dikkati çeken en önemli noktalardan biri de"kaçak padişahın" gelişmeleri doğru tahlil edememesi ve adeta hayaldünyasında yaşamasıdır.
"
Saltanat merkezini geçici bir süre terk etmekzorunda kaldım!", "Saltanat ve Hilafet  makamından vazgeçmiş değilim"diyerek bu durumun geçici olduğunu düşünmesi, yeniden saltanat düşlerigörmesi, Vahdettin'in siyasi ve toplumsal gelişmeleri doğru analiz etmeyeteneğinden yoksun bir "mecnun" olduğuna işarettir.

"Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Kongresi'nde Amerikan mandası kabul edilmiştir!" diyerek akıllarınca Atatürk'ü ve milliyetçileri "ABD mandacısı" diye damgalamak isteyen Cumhuriyet Tarihi yalancıları, 1924 yılındaVahdettin'in ABD Başkanı'na "Aman bana yardım et!" diye yalvarıp yakarmasını nasıl açıklayacaklardır acaba?

İşte, yurt dışında bulunduğu sırada Türkiye ve Atatürk aleyhine hiçbir olumsuz işe girişmediği söylenen Vahdettin'in Türkiye karşıtı bazı marifetleri!

Ayrıca İngiliz arşivlerinde ele geçirilen bazı belgeler, Vahdettin'inAvrupa'dayken İngiliz yetkililerine yazdığı bazı mektuplarda Atatürk için,"küfre varan derecede ağır ifadeler" kullandığı görülmüştür.

İşte Necip Fazıl'ın ifadesiyle, "Büyük vatan dostu Sultan Vahdettin! "

Bugünkü Vahdettincilerin, "din", "iman" diyerek, "halkçı görünerek"çocuklarını ABD'de okutmalarının, ABD vatandaşlığına geçmelerinin veyaABD'de ikamet etmelerinin sırrını bulduk sanırım!

Bugün Türkiye öyle bir hale getirildi ki, Türkiye'de yıllardır beyniyıkanan insanların bir kısmı bu Vahdettin'i "kahraman", "halk adamı""dindar" zannederken; bu milleti bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşturanAtatürk'ü "hain", "halk düşmanı", "dinsiz!" zannetmektedir.

Ne diyelim, çok yazık!..

Sinan MeydanNE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ En büyük Sıddık benim.   Hz.Ali

POLITIK - Fwd: Tel Aviv de Erdogan posterleri

Komutanları, yurtseverleri tutuklamaya devam edebilirsiniz

Komutanları, yurtseverleri tutuklamaya devam edebilirsiniz
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Ali Serdar Bolat   29 Eylül 2011
 
Doğu Perinçek 27 Eylül günlü Aydınlık köşe yazısında (CHP ve MHP'yi kastederek) diyordu ki:
 
"Ordudaki darbeciler temizlensin" diyorlar.
Bu konuda o kadar kararlı ve ısrarlılar ki, tutuklanan general ve amiral sayısının 60'a yaklaşması onları tatmin etmiş değil.
Çünkü amaç, darbecileri falan değil, Orduyu temizlemek!
 
Bu saptamayı Kılıçdaroğlu onayladı. Dedi ki:
"Bu davalar sürmesin demiyoruz. Davalar devam edebilir."
 
Tercümesi:
Yani Kılıçdaroğlu demek istiyor ki:
Komutanları, yurtseverleri tutuklamaya devam edebilir, esir kampında, zindanlarda daha yıllarca tutabilirsiniz.
Kim tutar sizi.
 
CHP böylece AKP'ye, ABD'ye, AB'ye, Fethullahçı çeteye bir kere daha yol vermiş, yeşil ışık yakmıştır.
 
Gazeteci:
"Tutuklu Milletvekillerinin durumu Anayasa sürecini tıkar mı?"
Kılıçdaroğlu:
"Hayır, Anayasa süreci farklı bir şey, kısa sürede sonuçlanabilecek bir şey değil. Ön şart değil."
 
Tercümesi:
Yani Kılıçdaroğlu demek istiyor ki:
Balbay ve Haberal'ı esir kampında tutmaya devam etseler bile, Bölücü Anayasa çıkarabilmeleri için AKP-PKK cenahına yardımı esirgemeyeceğiz.
Onların serbest bırakılmasını ön şart olarak öne sürmeyeceğiz.
 
Kılıçdaroğlu devamla, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na üye vereceklerini, BDP gelmese bile Bölücü Anayasa için canla başla çalışacaklarını şöyle anlatıyor:
"Biz süreci tıkayan bir parti olmak istemiyoruz.
Bunu o Komisyon'da da dile getiririz, dışarıda da.
Amacımız, özgürlükçü, daha çağdaş bir Anayasanın olmasıdır"
 
Tercümesi:
AKP'nin, ABD'nin, AB'nin, Fethullahçı çetenin önünü tıkamayacağız.
Açacağız önlerini. Ülkeyi rahat rahat bölsünler diye peştemal tutacağız.
 
Kılıçdaroğlu, meşru olmayan bir Hükümetin ülkeyi bölmek için yapacağı Yeni Anayasa'ya, yani Bölünme Anayasası'na, yani Özerklik Anayasası'na, yani Federasyon Anayasası'na işte böyle yol veriyor.
Şu veya bu maddeye itiraz etmesi sonucu değiştirmez.
Sonuçta Bölücü Anayasa CHP'nin de katılımı ile hazırlanmış olur, meşruiyet kazanır.
 
CHP muhalefet yapmamakta, Hükümetin istepnesi rolü oynamaktadır. AKP'ye sol koltuk değnekliği yapmaktadır.
"Bunları Amerika seçmiş ve tepemize oturtmuştur, bunlar gayrımeşrudur" diyeceği yerde, peştemal tutmaktadır.
 
Kılıçdaroğlu 26 Eylül günü basın mensuplarının sorularına verdiği cevapta devamla şöyle diyor:
"Parlamentonun meşruiyet kazanması 550 Milletvekilinin yemin etmesi ile başlar"
 
İsterse 10,000 Milletvekili yemin etsin, bu parlamento meşruiyet kazanamaz.
Çünkü Cumhurbaşkanından Başbakana, Bakanlara, Valilere kadar tüm makamlara yabancı bir devlet tarafından, Amerika tarafından atama yapılmıştır.
CIA dergilerinde, 2002 seçimlerinden 7 yıl önce, henüz AKP diye bir parti ortada yokken, o sırada Refah Partisi üyeleri olan Erdoğan'ın Başbakan, Gül'ün de Dışişleri Bakanı yapılacağı alenen yazılmıştı.
Millet seçmedi, Amerika seçti. Bundan dolayı gayrımillidirler, gayrımeşrudurlar. Doğu Perinçek tüm bu gerçekleri halkımıza açıkladı.
Hiçbir yemin, hiçbir hokkabazlık bu paralamentoya meşruiyet kazandıramaz. Hele AKP Hükümeti'ne hiç.
 
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek 2002 seçimlerinden sonra ilan etmişti:
"Gayrımillidirler, gayrımeşrudurlar, yıkılacaklar"
 
İşte muhalefet budur. Doğru olanı söylemektir. Gerçekleri halkın gözünden saklamak muhalefet değildir.
İşte onun için muhalefet Silivri'de, muhalefet taklidi yapan peştemalciler Meclis'tedir.
 
Cumhuriyet mitinglerinde kürsüden: "Sağcılar MHP'ye, solcular CHP'ye oy versin" diyerek yurtseverlerin önünü tıkamış olan Tuncay Özkan hatasını acaba anlamış mıdır?
 

Fwd: FIKRA GİBİ...



-------- Original Message --------
From: Enis Akdağ <enisakdag@yahoo.com.tr>
Cumhuriyet'in Savcısı Hikmet Usta "mahkemenin delil toplama yeri olmadığını" söyledi!..
 
Yanlış duymadınız. Cumhuriyet'in Savcısı Hikmet Usta, mahkemenin delil toplama yeri olmadığını söyledi!..
Mademki, mahkemeler delil toplama yeri değildi; pek çok sanık, neden deliller toplanmadığı gerekçesi ile tutuklu yargılanıyor?
Mademki, toplanmamış delillere istinaden iddianameler hazırlanabiliyor, mahkemeler kanıtları görmeden, sanıklar hakkında "kuvvetli suç şüphesi" bulunduğu kanaatine nasıl ulaşabiliyor?..
Delilleri görmeden kanaat sahibi olmak nasıl mümkün olabilir?..
 "İki kişiden biri" bu soruya lütfen yanıt verebilir mi?..
Yanıt gelmediğine göre, Silivri'de yapılanlar için;"Yargılama değil, yargısız infazdır" diyenler abartmış değillerdir!..
 
Av. Cemil Can

POLITIK - Az Zamanda Çok Büyük..- Yalçın KÜÇÜK

Az Zamanda Çok Büyük..- Yalçın KÜÇÜK

İ

şler yapacağız.

Rüzgar bizden yana esiyor, şansımız açıldı, gücümüz var, yeterlidir.
Artık nöbet değişmek durumundadır; bundan böyle akepe'yi iktidarda tutamayız ve cehepe'ye de iktidar veremeyiz.
İktidar bize, sahibine düşmektedir.

Tarihin talihsizliğe dönüştüğü seferleri biliyoruz ve okurken hep, "Napoleon'un talihi Moskova karlarında eridi" diyoruz, bir daha dönmemiştir, sonu Elbe oldu.
Turgut Özal İç Asya seferine çıkmıştı, Türk birliği kuracaktı; Musul'u alacaktı, alamadı.
Özbekistan'da tersyüz ettiler.
"Sen kimsin" dediler.
"Bizde bir Cengiz var, sizin Selçuklu'yu ezdi geçti"; yetmedi, "bizde bir Timur var, sizin Beyazıt'ı arkasına taktı, nerelere götürdü, bilmiyoruz," dediler.
1993 başındadır, Turgut Bey'in yüzünü hatırlıyorum.
Enver Paşa'dan daha şanslı çıktı, Ankara'da bu dünyadan ayrıldı.
Seferi ölümüdür, öldürüldü ise, Israel eliyledir ve ben bunu hep böyle yazıyorum.

Erdoğan'ın çöle gömülen hayalleri

Tayyip Erdoğan'a gelince, iktidarı Kuzey Afrika çöllerine gömülmüştür, sonu yüzüne düşmüş haldedir.
Ne güzel hayalleri vardı; Amerika, Israel'den bir özür alacaktı, Mısır'a gidip Gazze'ye geçecekti.
"Toslama ve Foslama" yazısında işaret etmiştim, seçim gecesi Bosna'dan Mısır'a ve oradan Tunus'a kendisini bir halife ilan etmişti.
Ama pek yazık, Mısırlılar Tahrir Meydanı'nı vermediler, Gazze kapısını açmadılar; Libyalılar sadece Avrupa ile Arap Birliği'ni kurtarıcı saydılar, bir de Çemişgezek pazarı büyüklüğünde bir yerde namaz ve bir de vaaz verdiler.
Muhalif aydınların pek çoğu ile cumhuriyetçi paşaların önemli bir bölümünün hapiste olduğu, parlamentosu çalışmayan kararname diktatoryası altındaki bir ülkeden gelir, Nato uçaklarının bombardımanı altındaki bir ülkeye "hürriyet" nutukları attı.
Trablus ile İstanbul arasında haftada dört uçak seferi olacağı müjdesi verdi, Türk müteahhitlerinin alacaklarını istedi.
Hepsi budur, Israel ile ticaretin devamına muhtaçtır, zayıftır ve diplomatları çekiyor, askeri ateşeye dokunamıyordu, çok güçsüzdür.
İşte Afrika'nın ve Araplar'ın fatihi budur.
O halde, trajikomik bir oyun seyrediyoruz.

Cahillere Mısır dersleri

Çöküş'te yazdım, Bizans'ın çöküşünü, yönetime en cahil kadroların gelişine bağlıyoruz.
Türkiye insan aklını zorlayan bir bilgisizliğin boyunduruğundadır.
Pek bilmezler, Mısırlılar kendilerini Arap saymazlar.
"El Mısri" diyorlar ama Orta Doğu'nun liderliğini hiç bırakmazlar, Türkiye'yi asla kabul etmediler.
Kemal Paşa döneminde Sadabat ve Menderes zamanında Bağdat paktlarını bunun için denedik ve her ikisinde de kaybettik.
İlkinde İngilizler ve ikincisinde Amerika'ya dayandık ve şimdi yine kucaklarındayız.
Çok hoş, Tayyip Erdoğan şimdi Kuzey Afrika'dan, "donanmalarımız Akdeniz'de olacaklar" buyurdular; bana göre çok yükseklerden uçtular.
Öyle bir iktidar göremiyorum, Afrika çöllerinde gömülüdür ve donanmaya gelince, komutanları Hasdal'da seminerde ve donanma denizlerdedir.
Artık gücünün yeteceğini sanmıyorum.

İktidar koltuğu boştur

Buraya kadar hazırlıktı, şimdi başlıyorum.
Ancak artık kısa tutmak istiyorum, peki ne yapabilirim.
"Aydınlık okurları" yazıları kesiyorlar mı, "lütfen kesiniz" diyorum.
Cumartesi, 17 Eylül, Doğu'nun yazısını okuyunuz, çok açıktır, çok mükemmeldir, "devlet çözülmüştür" demektedir.
"Wither away" diyoruz ve Türkçe çözülme tarif ediyoruz.
Doğu Perinçek, "Türkiye'nin devletsiz ve hükümetsiz kaldığını" göstermektedir diyor.
Çok zamanlıdır ve ben de bu nedenle "az zamanda…" sözümüze başlıyorum.
Böyle bırakamayız.

Bu kadar bilgisiz birisi başbakanlık koltuğundadır; "mit müsteşarı hükümet adına değil, devlet adına konuşmaktadır" diyor.
Peki, Bay Fidan hükümet mi, devlet mi; takiyenin bu kadarını hiç düşünemezdim.
Devlet mi, Hegel'e ve Marx'a göre sadece biçimdir, fiktiftir; bekçi yoksa, jandarma yoksa, Necdet Paşa yoksa, Bilgin Paşa yoksa, yoktur.
Devlet mi, l'etat, c'est moi, hepsi budur ve çok bilgisizdir, çökmektedir.
Kuzey Afrika'da kumların altındadır.
Ama eğer Bay Fidan'ın çocuğu varsa, devletten mi, hükümetten mi, çok merak ediyorum.

Yüce Gök, "devlet laik olurmuş", demek ki, tüm üniversiteler çökmüştür.
Laisizm, kanunlaşmış hümanizmdir; insanın yüksekliği ve aklın egemenliğidir.
Laiklik, dinsel davranışın caminin, sinagogun, kilisenin dışına çıkmamasıdır ve Turan Dursun'un mükemmel tarifi ile "din duygusunun geri atılmasıdır".
Erdoğan laik değilmiş, biz de biliyoruz; çok ürkektir, Avrupalılar "İkinci Ahmedinejat" adını takmışlar, bunun üzerine, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalktı.
Bir de halifelik hevesine kapılmıştı, "ben laik değilim" diyor.
Biz de o halde, "buyrun size aşure" diyoruz.

Bir Mit hikayesi

Telgrafa geliyorum.
Bir, Kırım'da "sela-i cifat" var, "sıla" ya da "selah" da diyoruz.
İki, Selah Cimcoz vardı, İttihat ve Terakki dönemindedir, İbrani asıllı ve Sabetayist idi.
Üç, Osman Korutürk ve Selah Korutürk torunlarıdır.
Dört, Zergun, Selah'ın eşidir ve mit'te çalışıyordu.
Beş, Erdoğan, Atasagun'dan sonra müsteşar yapacaktı, ben öğrendim, açıkladım.
Altı, bir zaman vardı, savak, mit, mossad iç içeydi.
Tahran'da Zergun Hanım'ın mossad adamları ile ilişkisi yaşlı mit'çileri rahatsız etmişti.
Attılar ve hariciyeci yaptılar, ne de olsa Korutürk'ün gelini idi.
İbrani bağı ile yükselmektedir.
Güzel, buraya kadarı benim içinde olduğum bölümüdür.

Bundan sonrası bana gelenlerdir.
Ş.Atasagun müsteşardı, Tayyip Bey'e gitmiş, Zergun Korutürk kararnamesi yazılı imiş, anlatmış.
Geri çektiler ve Emre Taner'i getirdiler.
Taner, Atasagun ve Eymür Öcalan'a suikast hazırladılar.
Haberim olduğu malumlarıdır.
Sonra bu Taner Öcalan'a dost oldular.
Yardımcısı Afet Güneş, afat mı afat, önderlike çok bağlıdır.
Oslo'ya gitmek ise Fidan'a nasip olmuş, yanında Afet mi Afet var, Türk devletini unutmuşlar.
Karşılarında Ok var, galiba tanımıyorum.
Mustafa Karasu da var, saçları dökülmüş, diplomatik konuşmayı sever.
Zübeyir Aydar yumuşak konuşur.
Mustafa'nın chp gençlik kollarından olduğunu not etmiştim.
Aydar Siirt İl Başkanı idi ve Ehud Barak, Hakan Fidan'ın İran yanlısı olduğunu söylemişti, bilemem.
Kardeşi Mustafa'nın da Gülen'in sekreteri olduğunu ileri sürüyorlar, bilemiyoruz.
Erdoğan'ın, "Fidan'ımı yıpratmak istiyorlar" dediği işte budur.
Ehud Barak'ın adını "Bir Şimşek" olarak da söyleyebiliriz.
Artık kardeş sayılırız.

Mit içindeki Mossad

Telgrafın çözümü şudur; mit'te olanların hepsi mossad'ta vardır.
Kılıçdaroğlu'na gelince, Erdoğan'ın stepnesidir, İklim'e "kaset doldurma" demiyor ve bunu okumuyor.
Aydınlık'ta, Doğu'nun yazısının yanındaki Ankara-haberi mutlaka okunmalıdır, Kılıçdaroğlu bizi aptal yerine mi koyuyor, yoksa Çiçek'e çiçek mi atıyor.
Kırım'dan gelenler, "Bulut" ve Kara'lı olanı tercihlidir, "Kaya" ve "Çiçek" adlarına bayılıyorlar.
Birbirine benzerler, sonuç ise şudur.
a, mossad hükümete bakmaz, kendisi yapar.
b, Israel Türkiye'de Israel'de olduğundan ve mossad mit'te Tel-Aviv'de olduğundan daha güçlüdür.
Burada duruyorum.

Israel'in yararları çoktu.
Bir, Araplar Türk Hükümeti'nin ayrı devlet peşinde olduğuna inanılan Kürtler ile bu kadar yakın olmasından çok rahatsız olurlar.
Zamanlama budur ve Erdoğan'a büyük bir darbe sayabiliriz.
İki, Türk Ordusu'nun bundan böyle savaşta vali ve emniyet müdürlerine güvenmeleri zorlaşmıştır, güvenenler kaybederler.
Vali ve emniyetine güvenmeyen bir Ordu ile karşı karşıyayız.
Üç, Israel hükümeti Erdoğan'a cevap vermeme kararı almış, tenezzül etmeyen bir havaları var.
Ayrıca mossad çalışıyor.

Egyptization

Yazıyı bitirdim.
Ama böyle bitmeyeceğini biliyorum.

a) Egyptization, ben mi buldum, aldım ve geliştirdim mi, hiç önemi yoktur, "Mısırlılaşma" büyük bir kavramdır.
Mısır şeklen bizimdi, başkaları yönetiyordu.
"Yahudi Katır Birliği" İskenderiye'de hazırlandı, Çanakkale'de bize karşı savaştı.
Jewish Legion da öyle oldu.
Erdoğan'ın Kürt Açılımı modelini egyptization olarak görüyoruz.

b) Akif Dedi ki, biri "Musa" ve diğeri "Harun" büyümüştü, ne hoş, biri "Abdullah" ve diğeri "Tayyip" doğdular.
Harun, Nil'de bir sepette bir bebek ile geldi, Firavun'un kızı mı, kardeşi mi, ama sonra karısıdır, Asiye, "sana suda diyorum" dedi, "suden" veya "suden" de diyoruz, Kıptice'dir ve böylece Musa adının Kıptice olduğunu da kaydetmiş oluyorum.
Freud mükemmel çalışması Musa'da aynı görüştedir.
Ne hoş, bir zamanlar Musa ve Harun'dular ve şimdi Musevi ve Haruniler cenk ediyorlar.
İnanalım mı, zorlanıyoruz.

Peki hakkat mi, çöküyor mu, ben başka alametlere bakıyorum.
Bir, Gorbaçov'a bakıyorum, "konuşsun, konuşsun, ama hani bana haber" diyor ve ne zaman Erdoğan tökezlese yardımına koşuyor.
Hatırlıyoruz, "tank çıkarsa ben önüne çıkarım" demişti.
Çok rahatlamıştım.
İki, Ciner Pavyon, Doğan Bar, Gülen'in müezzin bıyıklı, solgun benizli, henüz saçları tarak kabul etmez, bakıcı, sandıkçı, saymakla bitmez genç delikanlılarıyla dolup taşıyor ve kızlar çok memnunlar.
Kulları Enis ile Bulut, çöl sıcağından Sarkozy'nin kıskançlık krizi haberlerini geçiyorlar, kapalı gişe halleri var.
Artık ölçüyü, sıkılmayı bıraktılar; bir gazete ve bir tv çıkarıyorlar.
Ne yapsınlar, Tayyip Erdoğan çok zordadır.
Az zamanı var ve düşmesinden çok korkuyorlar.

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php/hm-yazarlari/yalcinkucuk/1080416-az-zamanda-cok-buyuk-yalcin-kucuk.html

 

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Güzel giyin, insanlar giydikleriyle karşılanır!  Anonim Nasihat