23 Eylül 2021 Perşembe

OSMAN BAŞIBÜYÜK : TÜRKİYE DÜZENSİZ GÖÇÜN YIKTIĞI İLK ULUS-DEVLET OLABİLİR

OSMAN BAŞIBÜYÜK : TÜRKİYE DÜZENSİZ GÖÇÜN YIKTIĞI İLK ULUS-DEVLET OLABİLİR

ANALİZ - 11 Ağustos 2021 22:45 A



Türkiye göç üzerinden çok büyük bir tehdit ile karşı karşıya. Tehdidin büyüklüğünü görebilmek için göç mekanizmasının yeni dünya düzenini kurmak için nasıl kullanıldığını anlamamız gerekiyor.

DÜNYADA DÜZENSİZ GÖÇ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği raporlarına göre dünya nüfusunun %3 6'sı göçmen durumunda. Uluslararası göçmen sayısındaki artış son yirmi yılda katlanarak attı. 2000 yılında dünyada 173 milyon göçmen varken bu rakam 2020 yılında 281 milyonu buldu. Geçtiğimiz yıl 11 milyon 200 bin kişi ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Dünya Bankası'nın tahminlerine göre 2050 yılına kadar Latin Amerika Sahra Altı Afrika ve Güneydoğu Asya'dan iklim değişikliği sebebiyle göç edenlerin sayısı 143 milyonu bulacak. Çevre Adaleti Vakfı (The Environmental Justice Foundation) ise 2050 yılına kadar yine iklim değişikliği sebebiyle dünya nüfusunun %10'unun ülkesini terk etmek zorunda kalacağını iddia ediyor. Bu rakamlar göçü kabul edecek ülkelerin demografik yapısını kökünden değiştirecek. Demografik yapının değişmesi beraberinde çok büyük sorunlar getirerek yeni çatışmalara yol açacak. Hedeflenen de bu galiba.

TÜRKİYE NASIL HEDEFE KOYULDU?

Türkiye olarak daha küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebiyle göç almadık diyebiliriz. Ancak 2000'li yılların başından beri kontrolsüz göçün hedef aldığı en önemli ülke haline geldik. Neden Türkiye hedefte ve nasıl hedefe koyuldu? Bu sorunun cevabını bulmamız gerekiyor.

İnsanları kurulu düzeni bırakıp ülkelerini terk etmeye zorlayan en önemli etken iç savaştır. İç savaş zulüm işkence siyasi baskı insan hakları ihlalleri açlık ve işsizlik gibi yarattığı korkunç etkilerle insanları göçe zorlar.

Türkiye'nin en çok göç aldığı ülkelere bakalım. Birinci sırada 3 6 milyon sığınmacı ile Suriye geliyor. İkinci sırada 170 bin ile Afganlar var. 142 bin sığınmacı ile üçüncü sırayı Iraklılar alıyor.

Halep kentinden Suriyeli sığınmacı bir aile yağmurlu bir günde Üsküdar İstanbul'da görülürken 08 Mart 2014. Kaynak: Bülent Kılıç/Getty Images

Göç İdaresi Genel Müdürü Dr. Savaş Ünlü'nün beyanına göre Türkiye'de 196 farklı ülkeden yaklaşık 5 5 milyon sığınmacı/mülteci var. Kayıt dışı ile toplam rakamın 7 milyonu bulduğunu iddia eden güvenilir kaynaklar görüyoruz.

En çok sığınmacı aldığımız üç ülkenin ortak bir özelliği var: Hepsi de iç savaş yaşayan ülkeler. Peki bu saydığımız ülkelerde iç savaş tesadüfen mi çıktı? Analizin püf noktası burada yatıyor.

ABD 2001 yılında Afganistan'ı 2003 yılında da Irak'ı işgal etmiş 2004 yılında da Türk kamuoyu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile ilk defa tanışmıştı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da bu projenin eş başkanı olduğunu ilan etmişti. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice Washington Post gazetesinde yazdığı makalesinde BOP projesi ile hedefe koydukları 22 ülkeye demokrasi getireceklerini iddia ediyordu. Hatta bazı ülkelerin sınırları da değişecekti. Proje demokrasi ve özgürlük söylemleriyle süslenmişti ama asıl amaç hedef ülkeleri istikrarsızlaştırmaktı. Mesela Irak'a demokrasi getirmek için Saddam Hüseyin'in devrilmesi gerekiyordu bu ise iç savaş demekti ve öyle de oldu. Arkasından BOP'un devamı olan Arap Baharı başladı ve Tunus'ta çıkan demokrasi rüzgârı çok geçmeden Suriye'ye geldi. Esad'ı devirme çabaları iç savaş ile sonuçlandı ve şu an yaşadığımız göç sorunu ile böylece tanışmış olduk.

İşin ilginç yanı BOP projesiyle eş zamanlı olarak dünyaya mayın temizleme işini dayatmışlardı. Bütün ülkeler sınırlarını koruyan mayınları temizlemekle mükellefti. Türkiye'de bu kapsamda 25 Eylül 2003'de Ottowa sözleşmesine katıldı. Peyderpey Suriye Irak ve İran sınırımızdaki mayınları temizledik. Mültecilerin sınırlarımızı kolayca geçmesi için gerekli hazırlıkları yaptığımızı anlayamamıştık bile.

Vatansız Para (küresel sermaye)'nın en önemli istihbarat kuruluşu STRATFOR'un kurucu başkanı George Friedman Gelecek Yüzyıl (The Next 100 Years) isimli kitabında Afganistan ve Irak operasyonlarını kastederek; "ABD'nin bir savaşı tamamen kazanmak gibi bir hedefi de yoktur. Vietnam ve Kore örneklerinde olduğu gibi ABD'nin amacı basitçe bir gücü engellemek veya bir bölgeyi istikrarsızlaştırmaktır; her zaman için bir düzen getirmek ana hedef değildir" demektedir.

Amerikan askerleri ve bürokratları Afganistan ve Irak gibi ülkelere operasyon yaparlarken gerçekten de bu ülkelere demokrasi ve özgürlük getireceklerini zannetmiş olabilirler. Ama Vatansız Para'nın asıl niyeti hedef ülkeleri istikrarsızlaştırmaktı. Bu planın temelde iki amacı vardı: 1) İstikrarsızlaşan ülkenin yer altı ve yer üstü zenginliklerine ucuza çökmek 2) Göç hareketlerini tetiklemek.

İç savaşın göçü tetikleyen en önemli unsur olduğunu daha önce yazmıştık. Vatansız Para iç savaş çıkacak ortamı hazırlayarak göçü bilerek ve isteyerek tetiklemekteydi.

YENİ PROJE ULUS-DEVLETLERİ YIKMAK

Vatansız Para'nın nihai hedefi bu yüzyılda ulus devletleri yıkmaktır. İmparatorlukları yıkıp ulus devletleri kuran da onlardı. 1'inci Dünya Savaşı bu planın bir parçasıydı. Yeni planda ülkelerin daha da küçülmesi ve hatta şehir devletleri kurulması var. Büyük devletlerden cumhurbaşkanlarından başbakanlardan ve meclislerden kurtulmayı planlıyorlar. Şimdi bu konuyu Afganistan örneğinden hareketle anlatmaya çalışalım.

Kaynak: History

ABD 11 Eylül olaylarını bahane ederek 2001 yılında Afganistan'a yerleşmişti. Bu hamle ile Washington'un Çin ve Rusya'ya yakın bir noktaya yerleştiği olası bir savaşta Afganistan'daki üslerden bu ülkelere operasyon yapma imkânı elde ettiği düşünülebilir. Çok zayıf bir Rusya ve Çin için bu denklem doğru olabilirdi ama son 20 yılda Çin ve Rusya askeri kapasitelerini çok ciddi oranda geliştirdiler. Artık bu denklem mümkün değil. Denize çıkışı olmayan Afganistan ABD'nin Çin ve/veya Rusya ile girişeceği olası bir savaşta üs olarak kullanılamaz. Havadan yapılacak sınırlı ikmal ile ABD hava kuvvetlerinin ciddi bir savaşta Afganistan'da tutunma ihtimali sıfırdır. Washington'un kurmayları bu askeri gerçeği biliyordur. Yani Washington açısında askeri anlamda Afganistan'da bulunmanın bir anlamı kalmamıştır. O zaman bu ülkeden çekilirken yaratılacak boşluğun değerlendirilmesi gerekiyordu.

Amerikan İstihbarat Teşkilatı tarafından Kongre için hazırlanan bir raporda Afganistan Ulusal Ordusu'nun savunma kapasitesinin Taliban saldırıları karşısında yetersiz kalacağı ve 6 ay içinde çökeceği söyleniyor. Amerikalı analistler de aynı görüşü destekliyorlar. Onlara göre Amerikan kuvvetlerinin çekilmesiyle Afganistan'da güç dengesi tamamen Taliban lehine değişecek Taliban kuvvetleri merkezi hükümetin güvenlik güçlerini ezerek Kabil'e girecek Taliban'ın kuracağı çağ dışı rejim büyük bir insanlık faciasının yaşanmasına neden olacak. [1] Peki nedir bu yaşanacak büyük insanlık faciası? Çok açık; yaşanacak iç savaş sonrasında milyonlarca insanın göçe zorlanması.

Ekonomik açıdan her ülkeyi yutma kapasitesi olan Çin'e sorunsuz bir Afganistan bırakılamazdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı 02 Ağustos'ta yaptığı açıklama ile ABD bağlantıları nedeniyle Taliban şiddetine maruz kalabilecek bazı Afganların "Öncelikli-2" ismini verdikleri bir mülteci programı ile ABD'ye yerleştirileceklerini açıkladı. Daha önceden de Amerikan ordusuna hizmet eden Afganlara yönelik Özel Göçmen Vize Programı ile 73 bin civarında Afgan'a ABD'de oturma izni verilmişti.

Kaynak: Youtube

Böylece ABD Afganistan'dan çekilmek üzereyken yeni bir mülteci programı açıklayarak ABD'ye mülteci olarak kabul edilebileceklerin kapsamını genişletti. Artık ABD tarafından finanse edilen projelerde çalışanlar ABD merkezli sivil toplum kuruluşları ve medya kuruluşlarında görev yapanlar da mülteci olmak için başvurabilecekler. Hatta ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken gelecekte kapsamın daha da genişletileceğini Özel Göçmen Vize Programı ve Öncelikli-2 programı çerçevesinde ABD'ye mülteci olarak gitmeye hak kazanamayan ama zulüm ve şiddetten korkan diğer Afganların da mülteci olma haklarından yararlanabileceklerini söyledi.

Fakat Afganların ABD'ye mülteci olarak başvurabilmeleri için öncelikle yapmaları gereken ilk şey kendi imkânlarıyla ülkeyi terk edip başka bir ülkede 12 ila 14 ay sürecek başvuru sırasını beklemek. Bu arada şunun altını çizelim. Bu 12-14 ay sadece başvuruyu beklemek için gereken süre başvurunun cevabının ne zaman geleceği olumlu mu olumsuz mu olacağı da belli değil.

Bu arada ABD'li Bakan uygun şartları sağlayan Afganların hızla güvenli ülkelere giderek orada mülteci işlemlerinin gerçekleşmesini beklemeleri için üçüncü ülkelerle anlaşma sağlamaya çalıştıkların söylüyor. [2] Yani Türkiye gibi ülkelere bu mülteciler biz durumlarını değerlendirene kadar siz de kalsın diyorlar. ABD Dışişleri Sözcüsü ise potansiyel çıkış dalgasına hazırlıklı olunması gerektiğini Pakistan sınırının açık olmasının önemini vurguluyor ve mültecilere kuzeye yani Tacikistan ve Özbekistan'a gidebilecekleri veya İran üzerinden Türkiye'ye geçmeleri tavsiyesinde bulunuyor. [3]

ABD'nin yapmak istediklerini daha açık yazacak olursak: 1) Afganistan'dan çekilerek iç savaşı tetikliyor 2) Kendi ülkesine götürmeyi planladığı mülteci kapsamını genişleterek hem daha çok insanın göçe heveslenmesini sağlıyor hem de Taliban'a "aslında bu gruplar da işbirlikçi haindi" mesajı vererek hedef kitleyi büyüterek göç potansiyelini daha da artırıyor. 3) Göçü Türkiye Özbekistan ve Tacikistan'a yönlendirerek gelecekte istikrarsızlaştırılacak ülkelere sorun ihraç ediyor. Bu çıkarımı rahatlıkla yapabiliriz. Çünkü yukarıda Amerikan İstihbarat Kuruluşlarının raporlarından bahsetmiştik bunların olacağını bile bile Vatansız Para'nın kuklası Biden bu kararı alıyorsa demek ki küresel sermaye bu yönde bir gelişmeyi istemektedir.

Vatansız Para geçmişte imparatorlukları milliyetçilik akımları ile yıkarak ulus-devletlerden oluşan bir dünyayı yaratmayı başarmıştı. Bu seferki plan şehir devletlerinden oluşan bir dünya yaratmak. Fakat bu dünyada herkese özgürlük görülmüyor. Blok zincir teknolojisi ile bağlanan insanlar özgürce hareket edemeyecekler. Giderek yalnızlaşan insan sermaye ile tek başına karşı karşıya kalarak köleleşecek.

ÜMMETÇİ ZİHNİYET BU TUZAĞA DÜŞMEYE ÇOK MÜSAİT

İmparatorlukları yıkma süreci 1848'de tüm Avrupa'da yaşanan devrim hareketleri (Avrupa Baharı) ile başlamış ve 1. Dünya Savaşı ile son bulmuştu. Yaklaşık 70 yıl süren bu dönemin ilk ve en acılı kurbanı Osmanlı İmparatorluğu olmuştu. Bunun sebebi Osmanlının "Kaht-ı rical" olarak adlandırdığı devlet adamı kıtlığı anlamına gelen büyük bir sorun yaşamasıydı. Bugün de planlanan yeni operasyonun ilk ve en acılı kurbanlarından birisinin Türkiye olacağı gözüküyor. Çünkü maalesef yine devlet adamı kıtlığı çekiyoruz.

Kaynak: Middle East Institute

Türkiye'nin en büyük şansızlığı iktidarda AKP gibi ümmetçi zihniyette "İslam Birliği"nin hâlâ bu çağda hayata geçebileceğini zanneden bir partinin olmasıdır. AKP'nin ümmetçi zihniyeti seçmenini ne olduğu belli olmayan ensar-muhacir safsatasıyla uyuturken ülkenin kapılarını Müslüman kökenli mültecilere ardına kadar açmaktadır. AKP Hükümeti bu davranışıyla İslam'a liderlik ve hizmet ettiğini zannetmektedir. Oysaki durum tam tersidir. Ulus-devletlerde çözülme önce Müslüman inançlı olanlarda başladı sonra bu çözülme göç ile Hristiyan olanlara doğru yayılacak ancak kendi etnik ve dini kimliğinden olmayan hiç kimseyi kabul etmeyen İsrail bu dalgada ayakta kalan tek ulus-devlet olarak hayatta kalacak. Sözün özü AKP'nin milliyetçilikten çok uzak ümmetçi kimliği ulus-devleti yıkmak isteyen Vatansız Para'nın işine geliyor.

AKP Türkiye'yi gelecekte yıkacak paralı askerleri kendi eliyle ülkeye yerleştiriyor

Vatansız Para Fransa ve Almanya gibi bazı ulus-devletlerin karşı çıkmasına rağmen Müslüman Kardeşler Örgütünü Türkiye'nin hizmetine vererek çoğunluğu Suriye kökenli paralı askerlerden oluşan Ankara'nın kontrolünde cihatçı bir güç kurmayı başardı. Bu birlikler önce kendi toprakları Suriye'de sonra Libya'da takiben Karabağ'da kullanıldılar. Türkiye yaptığı bu operasyonlarda başarılı olmalıydı ki her operasyondan sonra yeni maceralara atılacak cesareti kendinde bulsun. İşte bu maksatla Türkiye'ye el altından başta İHA/SİHA olmak üzere birçok askeri teknoloji transferi yapıldı. Böylece sadece AKP iktidarı değil Türk kamuoyu da gelişen özgüven duygusuyla yeni operasyonlara hazırlanmış oldular. Şimdi sırada Afganistan var.

SİHA'larımız ve Mehmetçik orada destan yazacak! Pardon! Libya'da olduğu gibi Mehmetçiği oraya götürmeyeceğiz. Ya kimi götüreceğiz? SADAT'ın kurduğu paralı Afgan birliklerini eğitip tekrar kendi ülkelerinde savaştıracağız. Plan bu. Zaten uluslararası medyada Türk istihbaratının Suriye'de konuşlu iki bin kadar cihatçı savaşçıyı Afganistan'a götürdüğü yönünde haberler yer aldı. Anlaşıldığı kadarıyla Suriyeli savaşçılardan devşirdiğimiz Suriye Özgür Ordusunu Libya ve Karabağ'da kullandıktan sonra şimdi Afganistan'a götürmüşüz. Tabi ki Kabil şehri ve havalimanını korumaya iki bin paralı askerin gücü yetmez. Bu rakama Afganistan'dan devşirilip eğitilecek savaşçılar da eklenmelidir. NATO Afganistan'daki askeri eğitim programını artık ülke dışında sürdürme kararı aldı. Bu kapsamda ilk eğitim programı Türkiye'de başlayacak. Afgan özel askeri birliklerine mensup ilk kafile Ankara'ya geldi bile.

AKP Hükümeti cihatçı savaşçılardan oluşan küresel operasyonlarda kullanabileceği çok büyük bir güç oluşturduğunu zannediyor. Çok büyük bir yanılgı içerisindeler. Cihatçı savaşçı modelini geliştiren ABD Başkanı Jimmy Carter'in ulusal güvenlik danışmanı Macar asıllı Yahudi Zbigniew Kazimierz Brzezinski idi. Dünyanın dört bir tarafından getirilen cihatçı savaşçılar 1979 yılında Afganistan'da başlayan Sovyet işgaline karşı Taliban ile birlikte kullanılmıştı. Sovyetler Afganistan'dan çekildikten sonra bu cihatçı guruplar Müslümanların en çok probleminin olduğu İsrail'e gidip Filistinli kardeşleriyle birlikte Siyonistlere karşı savaşmak isteyince Brzezinski'ye karşı büyük tepkiler doğmuştu. Brzezinski'ye "bir politik İslam yarattınız şimdi bu hareket bize karşı yönelip başımıza bela olmaz mı" diye sorulduğunda Brzezinski; "hiç önemli değil onlar ancak parasını ödediğimiz müddetçe aktif olabilirler gidecek ülkeleri yok biz parayı kesince dağılacaklardır" diye cevap vermişti[4]. Bu cihatçı grupların İsrail'e giderek Siyonizm'e karşı savaşmak isteyen liderleri öldürüldü sonra bu gruplar sırasıyla Bosna-Kosova ve Çeçenistan savaşlarında kullanıldı.

Türkiye birileri tarafından emrine verilen bu cihatçı savaşçıları ancak parasını ödediği müddetçe kontrol altında tutabilir. Daha fazla para veren birisi olduğunda veya daha güçlü bir aktör çıktığında bu paralı askerlerin kontrolünü kaybedecektir. Türkiye benzer süreci daha önce iki defa yaşamıştır. Apocular Güneydoğudaki aşırı sol hareketleri bastırmak için Türk istihbaratı tarafından kurulmuştu. Zamanı gelince yabancı istihbarat bu örgütün kontrolünü ele geçirerek ismini PKK yapıp Türkiye'ye karşı kullanmaya başladı hâlâ kullanıyor. Aynı şekilde Hizmet Hareketini de Türk istihbaratı kurmuştu. Belli bir süre sonra örgütün kontrolü dış istihbaratın eline geçti ve örgüt Türkiye'de operasyon yapmak için kullanılan bir Gladyo aparatı haline dönüştü. Büyük çabalarla adı FETÖ yapılan örgütten devlet hâlâ tam anlamıyla arınmış değil. Şimdi bu bilgiler ışığında bugün SADAT'ın topladığı paralı cihatçı savaşçıların zamanı geldiğinde Türkiye'ye karşı kullanılacağından emin olabilirsiniz.

Şu an Türkiye'de 170 bin civarında kayıtlı Afgan var. Gelen Afganların neredeyse hepsi genç bekar ve erkek. Bu yalnız adamların gelecekleri için kaygı duyacakları bir aileleri veya kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Türkiye'de evlenip aile kurmaları da çok zor. Dolayısıyla çok uzun süre pervasızca yaşayabilecekler. Afganistan'da yaşanan iç savaşta Afgan Ulusal Ordusu çöktüğünde genç ordu mensubu eli silah tutan ve bekâr erkeklerden oluşan çok daha büyük bir göç dalgası Türkiye'ye doğru yönelecektir. Türkiye Afganistan'a gider Kabil'in düşmemesi için ne kadar direnirse direnişle doğru orantılı olarak Afganistan'dan alacağı mülteci sayısı da artacaktır.

Bir ülkede kaybedecek çok şeyi olmayan hayatı savaş ile geçmiş gözü kara savaş haricinde para kazanma şansı olmayan çok büyük bir genç kitlenin olduğunu düşünün. Bir de bu ülkenin demografik yapısının şimdiden %10 oranında değiştiğini ülkede 7 milyon sığınmacı olduğunu ve zamanla dışlanan bu insanların Türklere karşı duymaya başlayacakları nefreti hesaba katın. Bütün bunlar ulus-devleti parçalayacak bir saatli bombanın içimize yerleştirildiği anlamına gelmektedir.

Suriye'de halk ayaklanması başladığında ülke dışından getirilen cihatçı savaşçılar başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerden Suriye'ye sokulmasaydı Suriye'de iç savaş çıkar mıydı? Kesinlikle çıkmaz ordu ayaklanmayı bastırır ve iç savaşı önlerdi. Şimdi biz kendi elimizle cihatçı savaşçıları ülkeye yerleştirip uykuya yatırıyoruz. Böyle bir hata olamaz. Bu hata değil ihanettir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Türkiye bu kontrolsüz göç ihanetine bir an önce dur demelidir. Bu maksatla:

1) Afganistan'dan Türk askeri derhal çekilmeli Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlama sorumluluğu kesinlikle alınmamalıdır. Türkiye Afganistan'a gittiği takdirde kendisini Afganistan'ın komşuları Çin İran Pakistan Özbekistan ve Kırgızistan ile birlikte bölgede ciddi çıkarları olan Rusya ve ülkede ciddi yatırımları olan Hindistan'ın içinde yer aldığı çok karmaşık bir denklemde Amerika'dan gelen paraya muhtaç zayıf bir oyuncu olarak bulacaktır. Çin Afganistan ile sınır komşusudur. Bu sınırda Uygur kökenli Türk ve Müslüman halk yaşamaktadır. Vatansız Sermaye'nin planlarından birisi de Afganistan'dan komşu ülkelere dağılacak sığınmacıların gerektiğinde bu ülkede savaşçı olarak kullanılmalarıdır. Bu manada Çin Türkiye'nin olası Afganistan operasyonundan tehdit algılayacaktır. Benzer tehdit algılaması Rusya için de geçerlidir. Çünkü Türk Cumhuriyetlerinde ciddi ölçüde Rus kökenli halk yaşamaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerdeki din veya etnik temelli gerginlikler her zaman Rusya'yı işini için çeker. AKP Hükümeti Afganistan'a giderek Çin ve Rusya'nın şimşeklerini üzerine çekerse bu iki ülkeyi Türkiye'nin içini karıştırmaya sevk ederek ilk yıkılacak ulus-devletin Türkiye olmasına sebep olabilir.

2) Türkiye ile AB arasında 2016 yılında yapılan "18 Mart Mutabakatı" derhal sonlandırılmalıdır. Mutabakat kapsamında AB'nin Türkiye'ye Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitmek isteyen düzensiz göçmenleri ülkede tutması şartıyla 6 milyar avroluk bir mali yardım yapması öngörülmüştü. AB'nin vaatleri arasında Türkiye'nin AB üyeliğinin hızlandırılması Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve vize muafiyetinin getirilmesi de bulunuyordu. Fakat AB paranın ilk 3 milyar avroluk kısmını vermenin dışında hiçbir sorumluğunu yerine getirmedi. Geçtiğimiz Haziran ayında da ikinci parti 3 milyar avronun kullanılmasına izin verdi. Ancak bu parayı Türk hükümeti kendi istediği gibi kullanamıyor. AB ancak paranın Türkiye'deki sığınmacıların yerleşik düzene geçmesini sağlayacak şekilde kullanılmasına izin veriyor. Zaten yapılan araştırmalarda bir ülkeye gelen sığınmacıların 5 sene geçtikten sonra o ülkede yerleşik düzene geçtiğini aile kurup iş güç sahibi olduklarını başka ülkelerde daha iyi şartlar olsa bile yerleştiği ülkeyi tekrar sığınmacı durumuna düşmemek için terk etmediklerini aynı zamanda kendi ülkelerine de geri dönmediğini gösteriyor. Suriyeli sığınmacılar Türkiye'ye geleli 5 sene oldu. Anlaşılacağı üzere AB 3 miyar avroyu Suriyeli sığınmacıları Türkiye'de yerleşik hayata geçirmek için vermişti. Şimdi de 3 milyar avroluk dilimi serbest bıraktılar. Bu paranın da Afganistan'dan gelen sığınmacıları Türkiye'de yerleşik hayata geçirmek için kullanılacağı anlaşılıyor. Türkiye bu tuzaktan kurtulmak için bütün kapılarını ardına kadar açarak sığınmacıları Avrupa'ya doğru yönlendirmelidir. Avrupa'nın küresel sisteme baskısı olmadan Türkiye kendisine yönelen göçü durduramaz ve kendine biçilen kaderi değiştiremez. 6 milyar avro ve iktidar için memleket satılmaz.

3) Türkiye en kısa sürede Suriye yönetimi ile anlaşarak ülkede sığınmacı statüsünde bulunan Suriyelilerin gönderebildiği kadarını ülkelerine geri göndermelidir. Suriyeliler doğurganlık oranlarıyla özellikle Suriye sınırındaki şehirlerimiz için ciddi demografik ve dolayısıyla çatışma riski yaratmaktadır.

4) Bütün bu bilgiler ışığında sade vatandaş olarak sizlere düşen görev elinizden gelen her türlü çaba ile düzensiz göç ile mücadele etmek ve siyasiler üzerinde baskı kurmaktır. Türkiye'nin bekası ve çocuklarınızın geleceği buna bağlıdır.

DÜZENSİZ GÖÇ İLE MÜCADELE BİR VATAN BORCUDUR.

Önceki Makale ''İçimizdeki Bizanslıların'' Hazırlığından Haberiniz Var mı?

[1] https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/ugur-dundar/mehmetcik-amerikanin-afganistandaki-vekalet-savasinin-taseronu-oluyor-6579491/

[2] https://www.state.gov/secretary-antony-j-blinken-remarks-to-the-press-on-the-announcement-of-a-u-s-refugee-admissions-program-priority-2-designation-for-afghan-nationals/

[3] https://www.state.gov/briefings/department-press-briefing-august-4-2021/

[4] https://www.youtube.com/watch?v=tUwC63uo42Q (Prof. Gilles Kepel)

https://www.sunsavunma.net/turkiye-duzensiz-gocun-yiktigi-ilk-ulus-devlet-olabilir/

--

- - - - - - - - - - - - - - - -

Eksilen

Öyle yıpranmış ki
Bir forması eksik içinden,
Sahafa düşmüş bir kitap
Gibi sararmış üzüntüsünden.
Bir ay doğuyor usul usul
Karanlığın göğsüne,
Dünden bugüne kendini
Biraz daha eksilterek getiren
Küsmüş göğüne besbelli
Geleceği göremediğinden
Taşıyor oysa hüzünlü bitişinde
Doğuşunu yeniden

Metin Altıok

- - - - - - - - - - - - - - - -

Sen Ne Mutlu Türküm Diyene Dersen O Da Ne Mutlu Kürdüm Diyene Der.

Recep Tayyip ERDOĞAN(RTE)
Türkiye denilen ülkenin başbakanı

- - - - - - - - - - - - - - - -

MAVI.
. . . . . .
Agac tasi anlamaz
Gokyuzu MAVI iken
Agac susuzlugu anlamaz
Gokyuzu MAVI iken
Ben seni
Cok sevdigimi anlarim
Gokyuzu MAVI iken

Fazil Husnu DAGLARCA

- - - - - - - - - - - - - - - -

İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük hatası;
tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatası?

Friedrich Nietzsche

- - - - - - - - - - - - - - - -

GONLUMUN INTIHAR ARZUSU
. . . . . .
Yaprak kokularinda aksami duyuyorum
Ki beni yokluk denen yere yaklastiracak.
Yaprak kokularinda aksami duyuyorum
Ki alnimda sulardan sarkilardan bir safak.
Sukun bir gemi olur, gece bir deniz simdi
Ki yelken gibi acmis yasini gencligimin.
Sukun bir gemi olur, gece bir deniz simdi
Ki gecer dalgalari icimden serin serin.
Ruzgar istiyorum ben ruhumun gullerine
Ki bir anda yasasin ic ice ruyalarim.
Ruzgar istiyorum ben ruhumun gullerine
Ki dokulsun, dagilsin, yok olsun hulyalarim.

Fazil Husnu DAGLARCA

- - - - - - - - - - - - - - - -

"Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını sağlayacak bir araçtır."

Friedrich Nietzsche

- - - - - - - - - - - - - - - -

Kadin olsun, kitap olsun; cildine aldanmayip icindekilere bakilmalidir.

Cenap sahabettin

- - - - - - - - - - - - - - - -

SEVGILERDE
. .
Sevgileri yarinlara biraktiniz
Cekingen, tutuk, saygili.
Butun yakinlariniz
Sizi yanlis tanidi.
. .
Bitmeyen isler yuzunden
(Siz boyle olsun istemezdiniz)
Bir bakis bile yeterken anlatmaya herseyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldi
Siz genis zamanlar umuyordunuz
Cirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi soylemek.
Yillarin telaslarda bu kadar cabuk
Gececegi akliniza gelmezdi.
. .
Gizli bahcenizde
Acan cicekler vardi,
Gecelerde ve yalniz.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadi

Behcet Necatigil

- - - - - - - - - - - - - - - -

Bir Güzel

Bir güzel bilirim, bir daha bilmem
Onda gör cilve nedir, eda nedir
Öyle satar kendini dirhem dirhem
Ondan bu gönül deli divanedir

Nerden çattım böylesi bir güzele
Netsem, neylesem o kız geçmez ele
Kaptırdım kendimi bir kere sele
Bana sor dalga nedir, kaya nedir

Gündüz işimde beni şaşkın eder
Gece düşümde beni çılgın eder
Ayrılığı başımdan aşkın eder
Bir sevda ki yanmaktan başka nedir?

Cahit Sıtkı Tarancı
OrajKalip


- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Erk ACARER adını taşıyan bir makale.

Erk ACARER adını taşıyan bir makale.

İnternette çok tur attı.
Sahibi sorumlusu gerçekte kimdir emin olamadım.
Ancak bilin istedim.
7 milyona yakın takipçisi olan uluslararası hacker grubu Anonymous iki gecedir üst üste Türkçe tweet atıyor.
Bu twitler ile ilgili görüşlerimiz şudur;
Uzun bir sürecin değerlendirileceği anlaşılıyor.
Anonymous ne demek istiyor?
Başlıklar ve uzun seriler halinde Servet
-Dinslami Radikal Örgütler-Suriye- Azerbeycan-Gemiler ve halkın kaynakları konularına değinerek anlatmaya çalışalım.

Bu seri aynı gün bitmeyecek çoğunlukla açık kaynak ve erişmesi mümkün belgeler kullanılacak.
Hazırsanız...

Palmali Holding'in sahibi Azeri asıllı milyarder Mübariz Mansimov ya da Türk vatandaşı olduktan sonra aldığı isim ile Mansimov Gurbanoğlu FETÖ üyeliği iddiasıyla İstanbul'da gözaltına alınırken bir açıklama yayınladı.

Kısaca şöyle diyordu: "Sizin yaptığınız bu şerefsizliği düşman bile yapmazdı...
Bana
FETÖ'cü demektense kendinize geçmişinize ve çocuklarınızın nerede eğitim aldığına bakın..."

Devam ediyordu: "Bildiğiniz kimi men haklarımı savunmak üçün ali mahkemelere baş vurmuşum.
Bu hukuk savaşını kaybedecek ve bu günün artık yakın olduğunu gören özel ve devlet şirketleri iyice hırçınlaşmaya başladı. "

17 Mart 2020'de tutuklandı.
Kimdi bu Mübariz Mansimov ya da Mansimov Gurbanoğlu?
Hikaye bir hayli eskiye gidiyor.

Ömer Lütfi Topal Türkiye Kıbrıs ve Azerbaycan'daki Emperyal gazinoların sahibiydi.
Kumarhaneler kralı diye tanınırdı.
28 Temmuz 1996'da bir gece İstanbul Sarıyer'de arabasının içinde taranarak öldürüldü.
Mafya içi hesaplaşma dendi.

240 sayfalık Susurluk Raporu'nun bir bölümünde Ömer Lütfi Topal'ın Azerbaycan'daki ilişkileri özetle şöyle anlatılıyordu:
"Bakü'de yapılan konukevi için finansman sıkıntısı üzerine inşaatın otel olarak tamamlanması otele bitişik bir kumarhane yapılması kararlaştırıldı.
İşletmeciliği Emperyal aldı.
Topal bu proje için
8 milyon dolar harcadı. "

Rapordaki ilgili bölüm öyle devam ediyordu: "Projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlham Aliyev'idi.
Kendisinin Topal'a
500.
000
dolar kumar borcu ve otelin gizli ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir. "

Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri gerildi.
Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev skandala oğlu İlham Aliyev'in adının karıştırılması üzerine soruşturma açtırdı.
Başbakan Suret Hüseyinov ile Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov görevden uzaklaştırıldı.

(Türkiye'nin bugünü gibi.
Suçu işleyen değil ifşa eden suçlu!
)
H. Aliyev hastalanınca 2003'te acilen İlham Aliyev başbakan oldu.
Babası hayattayken cumhurbaşkanlığı seçimlerine
2 ay kala yerine geçti.
2008 cumhurbaşkanlığı seçimini ve 2009 referandumunu kazandı gücünü ispatladı.
Türkiye ve Azerbeycan yeni döneme hazırdı!

13 Eylül 1992'de Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile eski Petrol ve Gaz Bakanlığı'nın tüm birimleri Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi adı altında birleştirilmişti.
Devlet kurumunun adı State Oil Company of Azerbaijan Republic (
SOCAR) olmuştu.

Bir hatırlatma yapıp SOCAR'a dönelim.
Günümüzde ise Bakü
-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC) Azerbaycan petrolünü Gürcistan ve Türkiye üzerinden Akdeniz kıyılarına taşıyor.
SOCAR'ın Türkiye'deki yatırımları hiç durmadı.

Dedik ya Türkiye ve Azerbaycan arasında yeni bir dönem başlamıştı.
Tek millet iki devlet safsatalarını bırakın bunun yerine parayı izleyin!
Öyle yapalım.
Türkiye petrolüne dönelim...

PETKİM ne zaman özelleştiridi?
2007'de.
En yüksek teklifi kim vermişti?
TransCentralAsia Ortak Girişim Grubu!
(
2 milyar 50 milyon Dolar) Peki ihale kimde kaldı?

2 milyar 40 milyon dolar veren Socar-Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu'nda!

Her şeyin başının para olduğunu söylemiştik.
Sorsanız; TransCentralAsia Ortak Girişim Grubu
"Ermeni bir şirkettir" derler.
Oysa
AKP-Aliyev arasındaki ticari bağ ve ortak hedefler esastır...

PETKİM'in özelleştirilmesi ilişkilerin büyümesi açısından bir eşikti.
Azeri iş insanların Türkiye ilgisi arttı.
İlginç bir dönem başlıyordu.
Anlatalım:
Demirbank
2000'de TMSF'ye devredilinceye kadar İstanbul Büyükdere Caddesi üzerindeki kendi binasındaydı.
Bina Demirbank'tan çıkınca
TMSF binayı 2000-2003 arasında İngiliz HSBC'ye kiraladı.
(Demirbank dosyası önemli eski enerji Bakanı Yıldız'a kadar gidiyor.
Yeri gelince...
)
2003 yılında Türkiye radikal İslamcıların amonyum nitrat gübresi ile tanıştı.
Kasım ayındaki
4 El-Kaide saldırısında 59 kişi öldü 750'den fazla kişi yaralandı.
20 Kasım'da
Demirbank'tan devirle
HSBC'nin merkez ofisi olan binaya bombalı araç ile saldırıldı.

Bina büyük hasar gördü kullanılamaz hale geldi.
TMSF binayı satma kararı aldı.
80 milyon dolarla en yüksek teklifi veren Azeri bir iş insanı Mubariz Mansimov olmuştu.
Yürekten iste yeter!
Evren sana hizmet eder hatta El Kaide bile!

Türk el Kaidesi'ydi.
Bingöl hücresiydi.
Aynı hikaye:
"Jandarma bildirdi emniyet aldırmadı. "
Demek ki Milliyet gazetesi böyle haberler de yapıyormuş...

Mansimov 3 yıllık yenilenmenin ardından 7 yıldızlı İstanbul Edition Hotel'i (Bakü Plaza) 2011'de açtı.
İstanbul Edition Hotel
2017'de adını Hyatt Centric Hotel olarak değiştirdi.

Hyatt Centric Hotel'in sahibi Levist Emlak Geliştirme Otel ve Turizm şirketiydi.
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'ne göre şirket eski adı ile Palmali Gayrimenkul Geliştirme Otel ve Turizm
'ydi.
Şirket hisseleri Mubariz Mansimov'a aitti...

Mansimov ve Erdoğan dostluğu yıllar öncesine uzanıyordu.
Mansinov
1998'de işini Türkiye'ye taşıdı.
2006'da Türk vatandaşlığı aldı soyadı Gurbanoğlu oldu.
Onu yakından tanıyan bir kaynak Türk olmak için hükümete rüşvet verdiğini söylüyor.

Mansimov kıyakları ile biliniyor.
Kime olduğu malum!
Petrol tankeri
AGDASH bu kıyakların önemlilerinden.
Paradise Papers Man adası vergi cennetinin ne olduğunu biliyorsunuz Burak Mustafa isimleri ve enişteyi duymuşsunuzdur.

Yine bu isimler ile birlikte Osman Ketenci ve Mustafa Gündoğan adlarını da hatırlıyorsunuzdur.
BUMERZ Limited Şirketi de tanıdık geliyordur.

Mansimov 2007'de bir petrol tankeri almaya karar verdi.
AGDASH adlı gemiyi Rusya devleti iştiraki United Denizcilik'e sipariş etti.
Paranın bir bölümü için Doğu Avrupa ve eski Sovyet ülkelerinin kara para aklayıcısı Letonya'daki
PAREX Bank'tan 18.
4 milyon dolarlık kredi istedi.

Banka krediyi hemen vermedi.
Zamanlaması manidardı.
BUMERZ Limited Man Adası'nda kayıt ettirilince banka da nazlanmaktan vazgeçti.
Mansimov
AGDASH'a 2007'nin sonbaharında kavuşmuştu.
(Ama vuslat kısa sürdü!
)
AGDASH Mansimov'a kayıtlı PALMALİ Holding filosuna 2007 yılında dahil edildi ve Malta'da kurulu "Pal Shipping Trader One"isimli şirkete tescillendi.

Ekim 2008'de Erdoğan ailesi BUMERZ Limited şirketi üzerinden AGDASH'ın da kayıtlı olduğu Malta'da kurulu "Pal Shipping Trader One"adlı şirketin tüm hisselerini satın aldı.
Böylece inşa edildiğinde değeri
25 milyon dolar olan tankerin gerçek sahibi haline geldi.

Man Adası sicil kayıtlarına göre 'Aile' hisseleri aldıktan bir gün sonra 24 Ekim 2008'de PAREX Bank Mansimov'un AGDASH için istediği 18 4 milyon dolarlık krediyi BUMERZ Limited'e vermeye karar verdi.

Mansimov'un Erdoğan Ailesi'nin servetine olan katkılarının bariz örneklerinden biri.
Aile bu kredinin tek kuruşunu dahi
PAREX Bank'a geri ödemedi.
Mansimov Erdoğan ailesinden gemiyi yedi yıllığına kiralayıp krediyi onlar adına geri ödeyeceğini söyledi.

AGDASH'ın satıldığı gün Aile şirketi BUMERZ ve Mansimov'un Karayipler'deki şirketlerinden biri arasında imzalanan sözleşme ile Mansimov BUMERZ'e direkt ya da "Pal Shipping Trader One"Co Ltd'den gemiyi kiralayarak PAREX Bank'a kredinin tüm taksitlerini ödemeyi taahhüt etti.

Yani Mansimov kendi sipariş ettiği gemiyi Erdoğan ailesinin şirketine devretmiş üstelik de geminin inşaat masrafını ödemek için alınan krediyi aynı gemiyi kiralayarak yedi sene içinde kendi cebinden ödemişti.

Kredilerin geri ödemesi bittiğinde geminin sahibi hâlâ Erdoğanlar'ın şirketi BUMERZ'di.
AGDASH karışık bir operasyon ile 'Aile'ye hediye edildi.
2008 yılından 2015 yılına kadar kredi ödemesi devam eden hediyenin bedeli en az 21 2 milyon dolardı.

Geminin ödenmesinden kalan 7 milyon doları ise Erdoğan'ın eski dostu iş insanı Sıtkı AYAN verir.
Gizlilik esastır.
2011'de AGDASH'ın sahibi BUMERZ Limited şirketinin hisseleri Man adasındaki diğer bir şirket olan BELWAY Limited'e aktarıldı.

Gelelim en kritik soruya: Peki Erdoğan bu jest karşılığında Mansimov'a nasıl ayrıcalıklar tanımış olabilirdi?
En başta
HSBC ile başlamıştık.
HSBC'nin bulunduğu binayı satın aldı.
Şimdi ileriye doğu gidelim.

2008 yılında 520 milyon dolar vererek yarı hissesini satın aldığı TEKFEN İnşaat Bakü-Ceyhan ve TANAP boru hatlarından büyük ihaleler kazandı.
TEKFEN'in sadece TANAP için aldığı ihalenin bedeli yarım milyar dolara varıyor.

Mansimov 2010 yılında iş insanı Cefhi KAMHİ'den Port Bodrum Yalıkavak'ı satın aldı.
Burada süper lüks bir marina inşa etti.
Mansimov Bodrum'da bulunan Tilkicik Koyu'nun özelleştirme ihalesine girdi ve
370 milyon lira teklif vererek ihaleyi kazandı.

Mesele gemiler olduğunda kamu varlıklarının ne önemi var ki?
2015 yılından devam edelim.

2015 yılında Ankara'nın Kürdistan Özerk Bölgesi'nden Ceyhan limanına ham petrol ticareti yaptığı duyulunca Irak hükümeti duruma büyük tepki gösterdi ve ihracat yapan denizcilik şirketlerini kara listeye aldı.

Mansimov bu diplomatik kriz sırasında da iktidarın yardımına koştu.
Ceyhan'daki limandan petrolün dışarıya taşınmasına aracı olarak Kürt petrolünün Türkiye'ye akışının devamını yine karmaşık yollar kullanarak sağladı.

Mübariz Mansimov ya da Mansimov Gurbanoğlu'nun gözaltına alınırken yaptığı açıklamadaki "Sizin yaptığınız bu şerefsizliği düşman bile yapmazdı" sözleri daha anlamlı hale geliyor değil mi?

Mansimov'un FETÖ ile ne ilgisi olabilir ki!

Tutuklanmasının 2 milyar dolarlık alacağı nedeni ile İngiltere'de görülecek mahkeme arifesinde olduğu iddialar arasında
.

ÇÖKMEK İÇİN KURTULMAK.
Mansimov'un akıbeti bu olabilir.
Kirli işler ve kamuyu zarara uğratmak her ortak için iyi bitmeyebiliyor.
Bu seride son olarak Port Bodrum Yalıkavak'ın akıbetine bakalım.

Emekli Korgeneral Engin ALAN emekli Albay Korkut EKEN Alaattin ÇAKICI ve eski İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR Bodrum Yalıkavak Marina'da bir araya gelmişti.

Petrol işine girmek isteyen AĞAR Yalıkavak Marina babasından kalmış gibi kasılıyor.
Evet belki babasından kalmadı ama şimdi
AKP vekili olan oğlu Tolga AĞAR işletmeciliğini yapıyor!
Devam edeceğiz...

Anonymous ilginç twitler atmıştı.
Kirli ticareti; aracılar paravanlar önemli sektörler ile anlatmayı sürdürelim.

Şimdi konu IŞİD. Bir boyutu ile taşeron olduğu tartışıldı.
Karmaşık toplumsal ilişkiler alan paylaşımı Ortadoğu'nun değişimi varsayımı geçerli kılıyor.

'Taşeron' siyaset ve ticarette Türkiye tarafından da kullanıldı.
Bir kez daha anlatalım.
IŞİD 'Sultan'ın sınır ötesinde
Neo
-Osmanlı hayalinin aracıydı; tutmadı.

Ama içeride seçim stratejisi olarak fayda sağladı.
Kapanan siyaset kapıları
İŞİD ile açıldı...

7 Haziran-1 Kasım 2015 arası 'Korku tüneli'Türkiye'nin yapısını değiştiren en önemli süreçlerdendi.
Ancak
IŞİD ticari olarak da bir kazanç kapısıydı.
Bu kazançta petrol önemli yer tutar.
Kazan kazan: Hem ticarette hem siyasette!

Bir parantez ile başka kazanç biçimleri de olduğunu belirtelim.
Suriye savaşında tarihi eser kaçakçılığı kirli bir pazardır.
Boyutunu yıllar sonra daha iyi anlayacağız.
Parantez içine bir soru cümlesi koyalım.

'Esas Oğlan' Suriye savaşı boyunca antika ticaretinin önemli ayağı Antep Nizip'te neden çok vakit geçirmişti?
Sırası gelince anlatırız.
Petrole dönelim.
6-7 yıl önce gözler IŞİD'in yasa dışı petrol ticaretindeydi.
Çalınan ham petroller piyasaya nasıl sürüldü?

24 Kasım 2015 Saat 09:24 Türkiye-Suriye sınırında Rus SU-24 savaş uçağı düşürüldü.
Türkiye
'Sınır ihlali' dedi.
Rusya kabul etmedi.
Putin'e göre uçak
IŞİD petrolünü Türkiye'ye taşıyan TIR'ları vuracaktı.
Türk
F-16'larının düşürdüğü SU-24 Moskova'yı çok kızdırdı.

Türkiye-IŞİD bağlantılarına ilişkin dosyalardan söz edildi.
Türkiye'nin Rusya tavizleri dosyalardan olsa gerek!
Sümenaltı edilmediler.
Şantaj aracı olarak tutuluyorlar.
Aslında Rusya
SU-24'ün intikamını da almıştı.

25 Aralık'ta SU-24'ten bir ay sonra İdlib'te büyük bir patlama oldu.
Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov:
"Türkiye'ye petrol taşıyan 20'den fazla IŞİD tankeri ve 2 arazi aracı imha edilmiştir" dedi.

Anlaşılan boş giden dolu geliyordu.
Kilis kapısı...
2014'te basına yansıyan haberler: "IŞİD ele geçirdiği yerlerdeki petrol kuyularından çıkardığı akaryakıtı Kilis sınır kapısından sorgusuz geçirilen tankerlere dolduruyor. "

George Kiourktsoglou ve Alec D. Coutroubis isimli ik İngiliz öğretim üyesi araştırmacı analizlerinde Ceyhan Limanı'nın IŞİD petrollerinin nakledilmesi için ne kadar önemli olduğunu aktarıyordu.

Ceyhan'daki terminale ihraç edilen ham petrol miktarı 1 milyon varili aşıyordu.

REUTERS'de dağıtımı anlattı.
Büyük petrol firmaları ile anlaşmaları bulunan Bağdat'ı kızdırmamak gerekiyordu:
"Gemiler önce İsrail Ashkelon'a götürüldü.
Sonra alıcılar tankerleri Malta açıklarında gemiden gemiye transfer etti. "
Malta'nın önemi yine ortadaydı!

REUTERS; "İsrailli petrol şirketleri ve alıcılarının sevkiyatları uydu sistemleri ticari kaynaklar incelenirse günde 240 bin varil petrol ithal edildiği görülür" diyordu.
Ceyhan'dan İsrail'e giden petrol Irak'ın sevkiyatına yaklaşıyordu.

Soralım: Karlı ticaret kaç 'minute' eder?
Kirletilmeye müsait üç sektör var.
Finans konaklama taşıma.
Bir tankerle ne taşınır?
Silah olabilir.
(Daha sonra Şems
-Libya-Damat2 boyutu ile ona da bakacağız!
) Şimdilik
2014-2015...
Ne oldu?
IŞİD Suriye'deki petrolleri çaldı.

Başka?
'Esas Oğlan'ın ortak olduğu BMZ değeri 36 milyon doları bulan iki tanker satın aldı.
Bunlar on yıllığına
PALMALİ Holding'e kiralanan tankerlerdi.
BMZ'nin beş başka tankeri de yine bu süreçte ortaya çıkmıştı.
Hepsinin maliyeti
100 milyon dolar civarıydı.

Medyaya yansıyanlarla parçaları birleştirebiliriz.
Haberleri verileri üst üste koyunca bağlamından kopuk olmayan çarpıcı gerçekler ortaya çıkıyor.

Ticaret ilişki gerektirir.
O ilişkilere de bakalım.
Aynı dönemde.
Amerikan Global Research Haber Sitesi
"Kızı IŞİD teröristlerini tedavi ediyor oğlu petrol çalıyor. " başlıklı bir haber yayınladı .

Dünyadaki pek çok haber merkezi bunu aldı.

Rusya açık açık şunu söyledi: "Erdoğan ve ailesi IŞİD'le petrol ticareti yapıyor. "
Yasadışı ticaret Rus istihbaratına şöyle yansıdı: "Ham petrol Batman'daki Türkiye Petrol Rafineleri A. Ş. (TÜPRAŞ) rafinerisine teslim ediliyor. "

Rus istihbaratı bir diğer güzergahı da şöyle çiziyordu: "Petrol Opet Alpet Kadoil Oneoil Teco Alacalı ve Mavigöl Gaz gibi küçük şirketlere ait benzin istasyonlarında satılıyor. "

"Rafine ürün kaçakçıları Antep Urfa Maraş Kilis ve Hatay illerindeki yolsuzluğa bulaşmış yerel yöneticilerin himayesindeler. "
IŞİD kaçakçılar yerel yöneticiler ve büyük firmalar...
Bir zincirin halkasıydı.

Rus istihbaratı sürdürüyor: "Petrolün büyük bölümü ise başta Ceyhan Limanı olmak üzere Türkiye'nin Akdeniz kıyısındaki limanlarından aktarılmakta ve BMZ Grup Denizcilik ve İnşaat A. Ş. şirketine ait petrol tankerleriyle taşınmaktadır. "

SOCAR ve PALMALİ ile sürdürelim.
SOCAR Ocak 2017'de 'Aile şirketi' BMZ'ye ait beş petrol tankerini satın aldı.
İşlemde Malta'daki şirketlerini kullandı.
Bu yolla bir ortaklık yapılması da
SOCAR'ın 'bedeller karşılığı'paravan olarak kullanılması da mümkün.

Artık gemilere ihtiyaç yoktu.
Çünkü hem
IŞİD petrolü hem de IŞİD'in tadı kaçmıştı!
Kamuya açık Malta şirket kayıtlarında bir devir bilgisi yok.
Yani
SOCAR Erdoğan ailesine bir ödeme yaptıysa peşin olarak yaptı demektir!

Petrol devletlerarası kirli anlaşma ortamı yaratıyor.
Aliyev'ler
'SOCAR' (Yönetim kurulundakilerin soyadlarının neredeyse hepsi Aliyev.
) Erdoğan'lar
'gemiler' ve Putin 'oligarklar'üzerinden egemenlik arıyor.
Tabii kişisel kazançlar da oyunun parçası.

SOCAR ve PALMALİ ilişkilerinin bir şekilde biririne bağlandığını da yineledikten sonra Rusya-Azerbeycan ve Türkiye sacayağına bakalım.
LUKOİL incelenmesi gereken bir başka firma.
EXXONMOBİL'den sonra dünyanın en güçlü petrol şirketi oldu.

2019 FORBES'a göre LUKOİL'in başkanı Vagit Yusufovich Alekperov Rusya'nın 3'üncü dünyanın 46'ıncı en zengin ismi.
Alekperov hem Putin'in hem de Aliyev'in yakın dostu.
Oligarklar zenginleşmenin kısa yolu güç odakları ile yakın olmak.

LUKOİL 1998'de Türkiye'ye girmişti.
2006'da Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'ndan (EPDK) dağıtım lisansını 2008'de ise AKPET şirketini satın aldı.
Bugün
600'e yakın istasyonu var.
Aslında Rusya'nın Türkiye üzerinden yarattığı kazanç bu!

21 Aralık 2017'de PUTİN Kremlin'de Rus oligarklarla bir araya geldi.
Katılanların serveti neredeyse Rusya bütçesine eşitti.
Türkiye Suriye konusunda Rusya ile masayadayken elbette tek konu savaş değil.
Birbirine bağlı bir sistem.
Dosyalar ise Rusya'ya bağımlı kılıyor.

Petrolde Türkiye- Rusya PUTİN-'Aile'ilişkileri böyle.
Azerbeycan ile petrol ortaklığını verilen tavizleri
SOCAR'ın PETKİM'e kancasını anlatmıştık.
Aileler ve şahıslar arası bu kirli ticaretin Türkiye'ye nelere mal olduğunu biraz daha açalım.

2007'de SOCAR önce PETKİM'in %25'ine sahip TURCAS'ı sonra da blok satışlar ile Türk devleti elindeki %51 hisseyi aldı.
Sonunda halka açık hisseleri alıp
PETKİM'i zaptetti.
Rahatlıkla: Rusya'ya pazar açıldı Azerbeycan'a halkın varlıkları peşkeş çekildi diyebiliriz.

İlk seride Mansimov'dan uzun uzun söz etmiştik.
Masimov'un ipini sadece Türkiye'deki iktidar çekmedi.
Azerbeycan'ın da katkısı büyük oldu.
Hem Türkiye hem de Azerbeycan tarafından kullanılıp atıldı.

SOCAR Azeri petrolünü nakilde tek yetkili Mansimov'u saf dışı etti.
PALMALİ üzerinden operasyon çekildi.
Fazla güç servet ve pay rahatsız etmişti.
Şüphesiz Mansimov'da temiz biri değil.
'Kirli birinin' mal varlığını çalanların ise daha kirli olduğu ortada.

Palmali'nin eski çalışanları önemli.
Alaattin
AYKAÇ Fatih BERBER Ali Kemal ÇELİKTEN Mehmet ERÇİL ve Natalia ÇELİKTEN
SOCAR-M
ansimov arasındaki ticari anlaşmazlıkta Mansimov aleyhine tanıklık ettiler.
Aynı zamanda ortak bir firmaları vardı.

Alaattin AYKAÇ özellikle öne çıkan isim.
PALMALİ'de yönetici ve SOCAR'da hisse sahibiydi.
Bunları yalanlasa da Paradise Leaks kapsamında ortaya çıkan yolsuzluklar bu bağlantıları doğruladı.

Aykaç yolsuzluklarla ve kumar borçlarıyla gündeme geldi.
2012-13 PETKİM Petrokimya Holding 2010-12 Beşiktaş 2015-19'da Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulu üyelikleri yaptı.
İnkar ettiği
PALMALİ ilişkilerinin sağlamalarından birini yapalım.

2012'de PALMALİ bünyesindeki Palmali Denizcilik Grubu Beşiktaş Şirketler Grubu'ndaki Beşiktaş Gemi İnşaat A. Ş. ile on adet tanker inşası için anlaşma yaptı.

PALMALİ Group'un Akatlar'daki holding binasında gerçekleştirilen imza törenine Palmali CEO'su Marif Mansimov Beşiktaş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yavuz KALKAVAN ve Alaattin AYKAÇ katıldı.

Kim demişti?
Simon Kuper mi?"
Futbol sadece futbol değildir
!"
AYKAÇ
nasıl güçlendi?
Kimlere fayda sağladı?
Kanal İstanbul'a kadar gidelim.
İGA (Cengiz-MAPA-Limak-Kolin-Kalyon Ortak Girişimi) Havalimanını inşaa ve 25 yıl işletmek amacıyla Ekim 2013'de kuruldu.

İGA İGA Havalimanı Akaryakıt Hizmetleri A. Ş. hisselerinin sermaye artırımı suretiyle Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı (THY) TOTALOİL Türkiye A. Ş. ve ZİRVE Holding A. Ş. tarafından devralınması işlemine izin verilmesi talebi ile Rekabet Kurulu'na başvurdu.

Kurul 19 Aralık 2019 tarih 19-45/769-331 sayılı kararı ile de devir işlemine izin verdi.
ZİRVE kimin şirketiydi?

Şahsımın yakın arkadaşı Faruk KALYOCU ve eniştesi Ziya İLGEN'in.

AR Enerji şirketinin dönüşen adı ZİRVE!

24 Eylül 2013'te Enişte AR Enerji'de bulunan 10 bin adet payını Celal KALYONVU 5 bin adet payını Ömer Faruk KALYONCU 5 bin adet payını ise AYYILDIZ Holding A. Ş. 'ye devretti.

Üç gün sonra da Ömer Faruk KALYONCU'nun imzası ile AR olan şirketin adı ZİRVE Holding olarak değiştirildi.

ZİRVE Holding Sabah-ATV grubunun da son sahibidir.
Yükselen başarıya ortaklar da var.
TOTALOİL Türkiye A. Ş'ye de bakalım.

TOTALOİL Türkiye AŞ 2019'un son ayında DEMİRÖREN Holding'e geçti; İGA Havalimanı Akaryakıt Hizmetleri A. Ş. hisselerinin birleşme ve devralmasının gerçekleşmesinin ardından Rekabet Kurulu'na yapılan başvuruda ortaya çıktı...

20 Aralık 2019 tarihli 19-46/787-BD karar: "İGA Akaryakıt Hizmetleri A. Ş. Ortaklık Anlaşması'ndan doğan tüm hak ve yükümlülükler ile birlikte TOTAL'in DEMİRÖREN Akaryakıt A. Ş. 'ye devredilmesi işleminin kapsamda olmadığına karar verildi..."

Piyago üstüne piyango: Yeter Yıldırım DEMİRÖREN yeter!

İstanbul Havalimanı'nın 25 yıl boyunca tüm akaryakıt ihtiyacı dört şirketin ortak olduğu İGA Akaryakıt karşılayacak.

Alaattin AYKAÇ'ın 2010-12'de Beşiktaş ve 2015-19'da TFF Yönetim Kurulu üyesi olmasını anımsayalım.

Kanal İstanbul'un Karadeniz'e açıldığı yerde havaalanındaki liman var.
Beşli çete mi?

Enişte ve Tüpçü'yü de sayarsak 5+2'lik vurgun demek daha doğru.
Çatıda kimin olduğuna bakınca Anonymous'un milyon dolarlık twitleri eksik bile kalıyor.

Bu kadar saçaklanmış bir yapı ile karşı karşıyayız.
İşin içinde devletler ve karteller var.
İlk seçimde gidiyorlar demek kolaydır.
Ancak kendi başlarına gitmeyecekler.
Bu nedenle Boğaziçi önemlidir gençler önemlidir halk ve sokak muhalefeti önemlidir.

Erk ACARER

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Yeni Turkiye Devleti temellerini sunguyle degil sungunun de dayandigi ekonomi ile kuracaktir.
Yeni Turkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktir.
Fakat yeni Turkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

130. SEREF VE HAYSIYET DUYGUSU, IHTIRASLARI ZAPT ETMEK VE KISITLAMAK ICIN, DINDEN DAHA SAGLAM VE DAHA GUCLU BIR DIZGINDIR

Dunyada hemen hemen hicbir insan yoktur ki, gordugu seyden, gormedigi seyden daha cok korkmasin ve nufuz ve etkilerini hissettigi insanlarin hukum ve takdirlerine, hakkinda ancak cok karisik bir fikre sahip oldugu bir Allah'in hukum ve takdirlerinden daha cok onem vermesin. Toplumun hosuna gitmek arzusu, gelenek ve goreneklerin baskisi, gulunc olma korkusu, "alem ne der?" endisesi, butun dini fikirlerden daha gucludur.

Bir savasci, bir dovuscu, bir serefsizlik korkusuyla, her zaman, kavgalarda, hatta sonsuzluga kadar lanetlenmeye ugramayi bile goze alarak hayatini tehlikeye atmiyor mu?

En dindar kimseler, bazen bir usaga Allah'tan daha cok uyarlar. Allah'in her seyi gordugune, her seyi bildigine, her yerde hazir ve nazir olduguna inanci saglam olan bir kimse, yalnizken, insanlarin en onemsizinin yaninda bile hicbir zaman yapmayacagi eylem ve davranislarda bulunur. Bir Allah'in varligina tam iman sahibi oldugunu soyleyen kimseler, bir seye inancli degillermis gibi, her an eylem ve davranista bulunmaktan geri durmazlar.
- - - - - - - - - - - - -
En gec 2050 yilina kadar, su andaki konusmamizi anlayabilecek tek bir kisinin kalmayacagini hic dusundun mu, Winston?

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Ruhun olumsuzlugunun kanitlarindan biri, binlerce kisinin buna inanmis olmasidir.

Onlar dunyanin duz olduguna da inanmislardi.
TWAIN,MARK (Samuel Langhorne Clemens) (1835-1910) ABD'li yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 150 Daha az cezayi gerektiren hal

1) Kisinin bir hukuki iliskiye dayanan alacagini tahsil amaciyla tehdit veya cebir kullanmasi halinde
ancak tehdit veya kasten yaralama sucuna iliskin hukumler uygulanir.
2) Yagma sucunun konusunu olusturan malin degerinin azligi nedeniyle verilecek ceza ucte birden yariya kadar indirilebilir.1 _______________________ 1 Bu fikrada yer alan "indirilir" ibaresi 29 6 2005 tarihli ve 5377 sayili Kanunun 17 nci maddesiyle "indirilebilir" seklinde degistirilmis ve metne islenmistir.9004


- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/