21 Aralık 2012 Cuma

11-Taha Akyol o darbecilerden bahsetmiyor

Taha Akyol o darbecilerden bahsetmiyor

Taha Akyol’u bilirsiniz, tarih meraklısıdır. Liberalliğini sıkça vurgular. İttihat ve Terakki ile başı pek hoş değildir. Ve en önemlisi, tarihi olduğu gibi değil kendi duymak istediği gibi anlatır.

Şimdilerde “Rumeli’ye Elveda” adlı bir belgesel yapmış, o yayınlıyor. Balkan yenilgisini anlatırken şu cümleyi birkaç kez vurguladı: “Tahsin Paşa Selanik’i tek kurşun atmadan teslim etti.”

Bu cümleye olayın önünü arkasını anlatan başka cümleler eşlik etmeyince, insanların aklına da işin sorumlusu olarak döneme damgasını vurmuş olan İttihatçılar geliveriyor. Bunu bilinçli mi yapıyor? Bilmiyorum.

Peki işin aslı nasıl? O sırada iktidarda kim var, savaş nasıl idare ediliyor? Bunlardan hiç söz edilmiyor. Ben de dedim ki, şu boş bırakılan yerleri doldurayım. Resim ortaya çıksın.

İKTİDARDA DARBECİ LİBERALLER VARDI

Balkan Savaşları’nda iş başında liberal bir hükümet vardı: Kamil Paşa kabinesi (lakabı İngilizci Kamil’dir” Bir darbeyle Sait Paşa kabinesini alaşağı ederek iktidarı ele geçirmişlerdir. Ortada bir Meclis’te yoktur, feshedilmiştir.

İlk icraatları önemli komutanlık mevkilerindeki İttihatçıları, (Halaskaran dedikleri) kendi adamlarıyla değiştirmek oldu. Çünkü liberaller adına darbeyi yapan, onların silahlı gücü olan bu subaylardı.

O sırada İttihat ve Terakki’nin en önemli kadroları (Enver Bey, Mustafa Kemal Bey, Süleyman Askeri Bey vs) Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaşmaktaydı. Yurt içindekiler de çeşitli sudan sebeplerle tutuklanıp zamanın Silivri’sine tıkılmışlardı. Tutuklanmayan İttihatçılar ya yurt dışına çıkıyor ya da sürgün ediliyorlardı.

ONLAR DA KOMŞULARLA SIFIR SORUN DEDİLER

İtalya, Libya’ya saldırınca, Osmanlı pastasından daha fazla pay almak isteyen İngiltere’nin yardımıyla uzun süredir kaynamakta olan Balkanlar kazanı patladı.

Ama o kazan kaynarken Liberal hükümetin Dışişleri Bakanı (Hariciye Nazırı) “Balkanlardan imanım kadar eminim” diyordu. Yani, sıfır sorun.

Ama gel gör ki, bu sırada Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ Osmanlı’ya karşı birleşiyordu.

Bugüne ne kadar benziyor değil mi?

ORDUYU GÜÇSÜZLEŞTİRDİLER

Darbeyle başa gelen bu dış destekli liberallerin, tutuklamalarla ordunun moralini bozmak, yaptıkları tek şey değildi. Dışişleri Bakanı “sıfır sorun” garantisi vermiş, imanıyla da tescillemişti bir kere.

Harbiye Nazırı Nazım Paşa da yaklaşık 75 bin askeri (120 tabur) “bu kadar askere gerek yok” diyerek terhis etti.

Savaş çıktığında seferberlik ilan edildi ama bu kez de seferberliğin tamamlanmasını beklemedi. Yığınakların tamamlanmasına fırsat vermedi. Hazırlıksızken taarruz emri verdi. İkmal sistemi bu nedenle çöktü, askerler aç ve elbisesiz kaldı.

Savaşa giderken üzerlerindeki yeni silah ve teçhizatı ise İttihatçılar tamamlamıştı. Onlar darbeyle devrilince gerisi gelmedi.

SAVAŞ MERKEZDEN YÖNETİLDİ

Savaş patladığında uygulanacak savaş planları bile yoktu. Liberal Nazım Paşa’ya planı sordular, şöyle dedi: “Mahmut Şevket Paşa (İttihatçı) zamanında hazırlanan planları bulup bir ara bakarım…”

Ama ne bulundu, ne bakıldı. Alelacele karar verilen planları üstelik de orduyu İstanbul’dan komuta ederek uygulamaya çalıştılar. Oysa bunu sağlayacak yeterlikte telgraf hattı olmadığı gibi savaşın kilometrelerce geriden idare edilmesi görülmüş şey değildi.

Ama olsundu.Tipik liberal takıntısıdır ya: “efendim ordu sivillerin emrinde olacak…” Balkan yenilgisi tam da böyleydi işte… İstanbul’dan ordu yönetiyorlardı.

SELANİK NASIL TESLİM OLDU

Önce belirtelim, Halaskaran’ı Zabıtan denilen, (Liberal Hürriyet ve İtilafçıların silahlı kolu olan) subaylar balkan harbinde cephededirler.

Ve önemlidir, bu örgüt ağırlıklı olarak Arnavut subaylardan oluşmaktadır.

Selanik 9 Kasım 1913’te düştü. Ama gelin öncesinden birkaç satır söz edelim.

Karadağlılar’a karşı kahramanca direnen İşkodra Kalesi’nde ne oldu biliyor musunuz? Komutan Hasan Rıza Paşa, Arnavut asıllı Esad Paşa Toptani tarafından bir suikastle öldürüldü. Usulen onun yerine geçen Arnavut Paşa kaleyi derhal teslim etti. Tarih 6 Mart 1913’tü. Ardından Kırk kilise düştü.

Vardar ordusunun yenilgisi ise tam bir felaketti. Önce Arnavut askerler arasında, “Priştina düştü, geri çekilin” söylentisi yaratıldı. Geri çekilme başladı. Buna 23-24 Ekim gecesi Manastır ve Üsküp tümenlerinin sırf subayların irtibatsız ve yetersizlikleri yüzünden geri çekilmiş olmaları da eklenince çekilme bozguna dönüştü.

Yani Selanik teslim olduğunda geride bir şey kalmamıştı zaten. Sadece Manastır ondan 9 gün sonra, 18 Kasım’da düştü ve sıra böylece Edirne’ye geldi.

İTTİHATÇI KOMUTANLAR CEPHEYE GÖNDERİLMEDİ

Taha Akyol söz etmiyor ama biz söyleyelim. Balkanları liberaller elleriyle vermiştir. Savaşın en buhranlı günlerinde İttihatçılardan bir heyet Nazım Paşa ile görüşerek, İzzet Paşa, Enver Bey, Fethi Bey, Cemal Bey gibi tecrübeli isimlere görev verilmesini ısrarla söylemişler ama Nazım Paşa ve liberal Kamil Paşa kabinesi kabul etmemiştir.

Çünkü…

İttihatçılar toprak vermeye yanaşmıyorlardı. Daha yenice, Trablusgarp’ta, kendileri Trablus’u verip barış masasına oturdukları halde oradaki İttihatçılar, “burası vatan toprağıdır” deyip savaşmaya devam etmişti.

Onları cepheye gönderse yine aynı şey olacaktı. Kamil Paşa Edirne’yi bile gözden çıkardığını İngiliz Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Fitz Maurice’e söylemiştir. “Amacının 2 milyon altın değerindeki silahları kurtarmak olduğunu, kendisinden sonra geleceklerin de Avrupa’nın sözünü kendisi kadar dinleyeceğini” anlatmıştır.

Hani diyor ya Taha Akyol, “Selanik teslim oldu” diye…

Demelidir ki, “Bu liberaller memleketi teslim ettiler. Edirne bugün bizimse bu İttihatçılar sayesindedir…”

Der mi?

(…)

Çünkü bu doğrusudur, söylemek kolay değildir. Kolay olan her fırsatta İttihat ve Terakki’ye bütün günahları yıkmaktır. Tipik liberal davranışıdır. Bakın, bugünlerde de bütün günahları yıkacak birilerini bulmuşlardır.

Mehmet Yiğittürk

Odatv.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder