20 Mayıs 2014 Salı

Köleliğin modern versiyonu olan taşeronlaşma....

Medeni dünya da belki böyle değil.
Ancak, bizdeki uygulama tarzının net sonucu budur.

Sarı sendikacılık, sendikasızlaştırma, sendikaların etkisiz ve güçsüz kılınması.
Küresel ve yerel oligarklarla işbirliği yapan bir işbirlikçi hükümet.
Özelleştirme, özerkleştirme.
Süreklilik kazanmış açık bütçenin finansmanını için sürekli olarak batılı zenginlerin kapısını çalmak ve onların vesayetini kabul etme politikaları..
Bütün bunlar sömürü için ideal şartları yaratıyor.

Genelde Türk(!?) halkı bu politikaları oylamış ve onaylamıştır.
Dolayısıyla başlarına gelenler karşısında kendilerinden başka suçlayacak kimse yoktur.
Evet, halk müstahak olduğu iktidarı bulmuştur.

Müstahak ne demektir?
Hak edilen demektir.
Evet halk hak ettiğini bulmuştur.

Size göre hak edilen iyi olabilir.
Bize göre rezalettir.
Gerçeğin ne olduğunu anlamamız sadece bir zaman meselesidir.
Bedeli ise kan ve gözyaşıdır.

Halkın bir bölümünün siyasi tercihleri nedeniyle aşağılandığını söyleyenler var.
Hayır aşağılamıyoruz, yaptıkları hatalı tercihe ve bunun sonuçlarına dikkat çekiyoruz.

Biz hep yazdık söyledik.
Halklar hata yapabilir.
Eğer halklar hata yaparsa bedelini yine halkın kendisi öder.
Halkı cezai ehliyeti olmayan bir çocuk ya da akıl hastası gibi görmek ve göstermek büyük hatadır.
Büyük sorunları gizlemek, halkı bir kanser hastası gibi kandırmak da hatadır.
Bedel ödemeye gelince sorumlu olan, seçim yapmaya gelince de sorumlu olmak zorundadır dedik hep.

Bu film bitmemiştir.
Ülkenin başında daha netameli, daha kanlı, daha sıkıntılı bir sürü iş vardır.
Bir gün Soma Katliamında yaşadığımız kayıpları mumla arayabiliriz.
Yüzlerce değil, yüzbinlerce, hatta milyonlarca insanımızı iç savaş, şimdiki müttefiklerimiz olanlarının kurduğu koalisyon güçlerinin askeri müdahalesi, işgali altında kaybedebiliriz.
Bu boş bir kuruntu değildir.
Irak, Suriye, Mısır, Libya bunu yaşadı.
İran ve Türkiye sıradadır.

PKK kalkışması, BOP projesinin ilerlemesi, hemen hemen bütün komşularımıza verilen siyasi tavizler, dış politikada yaşanan gerileme ve çekilme.
Ülkenin birlik ve bütünlüğünün şiddetle risk altında olması.
Astronomik ölçülere varmış borçlanma, açık bütçe.
Borç verenlerin vesayeti altında ülkenin çaresizliğe mahkum olması.

Halkın hatalı tercihleri işte bu konularda da halka bedel ödetecektir.
Bunu şimdiden uyarıyorum.
Yarın başınıza geleceklere de müstahaksınız.

Özellikle AKP seçmenleri, AKP üyeleri sözüm sizedir.
Vay bizi siyasi tercihlerimiz nedeniyle aşağılıyorlar, vay bize hakaret ediyorlar diye hoplayıp zıplamayın.
Hükümet sizin hükümetinizdir.
Tam sorumludur.
Yaklaşık on yıl, üç seçim dönemi geçmiştir.
Hiçbir bahane kalmamıştır.
Bu ülkede olan ve olmayan her şeyden sorumludur.
Bu hükümeti oylamak ve onaylamakla elbette en çok sorumluluk sizindir.
Biz sorumluluğunuzu size hatırlatıyoruz.
77 milyon insanın kaderi sizin tercihlerinize bağlıdır.

Günümüzün bir koalisyon halinde iktidarda olan bütün mürtecileri!...
Aynı zamanda siyasi İslamın bir ideoloji olarak iflasından da sorumlu olacaksınız.
Bakın eğer samimi Müslümanlarsanız bu çok önemli olmalı.

Eğer bir gün bu hükümetin suç işlediği, ülkeyi mahfa sürüklediği, işbirlikçilik yaptığı, ihanet içinde olduğu ortaya çıkarsa elbette utanmalı, ve toplumun kalanından özür dilemelisiniz.
En azından toplumun kalanını düşman gördüğünüz ve açıkça düşmanca tavır ve tutum içine girdiğinizi kabul etmeniz gerekir.


Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA


Adını gizlemeyi tercih ettiğim bir kişi:

Sevgili arkadaşlar

İçimizi kavuran katliamla ilgili bizim de kabul ettiğimiz ilo nun 155 ve 161 sayılı sözleşmeleri ile bu sözleşmelere dayanılarak çıkarılan 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve buna bağlı çıkarılan yönetmeliklere göre soma katliamının sorumluları başta hükumet olmak üzere, işverenlerdir.

Köleliğin modern versiyonu olan taşeronlaşmadır.

Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini mücadelesinin merkezine almayan sendikalardır.

İşten çıkarılma korkusu nedeniyle sesini çıkaramayan iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimleridir

Anayasa madde: 90 son fıkrası,

"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır''

İLO 155 ve 161 sayılı sözleşme: TC onay: İSG ve çalışma ortamına ilişkindir.
155: RG: 16.03.2004/25404 161:R.
G: 13.01.2004 / 25345

6331 İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu: 20/6/2012  Madde 4/

(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.

(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz

MADDE 5-

(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:

a) Risklerden kaçınmak.

b) Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.

c) Risklerle kaynağında mücadele etmek.

ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.

d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.

e) Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.

f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.

g) Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.

ğ) Çalışanlara uygun talimatlar vermek.

 

Kaza istatistikleri

Ölüm nedeni

2007

2008

2009

2010

2011

2012

İş kazası

1043

865

1171

1444

1700

744

Meslek hastalığı

1

1

0

10

10

1

Toplam

1044

866

1171

1454

1710

745

 

İLO  İSTATİSTİKLERİ (2003-2007)

ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI ORANLARI/ 100.000

 

2003

2004

2005

2006

2007

ingiltere

0.7

0.7

0.6

0.7

Almanya

2.8

2.6

2.4

Fransa

3.7

3.5

2.7

3

İspanya

5.3

4.9

4.7

4.4

3.8

Rusya

13.1

12.9

12.4

11.8

12.4

Türkiye

14.4

13.6

15.5

20

12

Hindistan

31

28

30

38

27

                                                             

Kaynak: http://laborsta.ilo.org     ve SGK yıllık istatistikleri

Mehmet Altan : Hayat ve Plan

Tam iki hafta önce bu sütunlarda yayınlanan 'Hayat ve Plan' başlıklı yazımın bir bölümü şöyleydi:

"Türkiye'de insan ölümleri 'siyasi' değilse kimse dönüp bakmaz, hâlbuki dönüp bakmayanların tümü de yarın bir gün aynı akıbete uğramaya adaydır.

Trafikteki muayene yetersizliğinden salkım saçak insanlar yollarda ölürken, iş kazaları da fazla mesai yapan Azrail'e dönmüş vaziyette.

Hatırlayın, 2014'ün ilk üç ayında 276 işçimizi iş kazalarında ve meslek hastalıklarında kaybettik.

İlk üç ayda hayatını kaybeden 276 işçiden 3'ü 18 yaş altındaki çocuklar.

2012'de 878, 2013'te ise bin 235 işçi iş kazasında hayatını kaybetmişti.

Taşeron işçi kullanımı azalmadığı, kayıt dışılık ortadan kalkmadığı, ağır ve tehlikeli işlerde kadınların ve çocukların çalıştırılmasına fütursuzca devam edildiği, kısacası kötü çalışma şartları sürdüğü sürece iş kazaları, çocuk yetişkin ayırt etmeden hayatları karartmaya devam edecek.

Taşeronlarla çalışan işçilerin, iş kazalarına daha fazla muhatap olduğu biliniyor, taşeron şirketlere yönelik yeni bir düzenleme fazlasıyla gerekli.

Özellikle inşaat sektöründe yeni bir düzenlemenin hayata geçirilmesi şart.

Ancak siyasal iktidarı 'müteahhit lobisi' finanse ettiği için önlem alınmıyor, işçiler ölmeye devam ediyor"

Sonra şöyle devam ediyordu:

"Başıboş ölüm makineleri gibi dolaşan muayenesiz araçların, taş kesilmiş bir toplumsal vicdan karşısında düzenli ve sürekli yitip giden işçilerin yanı sıra sistematik bir toplumsal baskı da yüksek bir ivmeyle seyrediyor"

Türkiye'de hemen hemen kimsenin dönüp bakmadığı bu sıradanlaştırılmış cinayetleri yıllardır tekrarlayıp duruyordum.

O zamanlar, bu tür cinayetlerde bizim toplumsal eşiğimizin '300 günahsız insanımızı kaybetme' düzeyinde olduğunu bilmiyordum, tek bir insanın iş kazasında ölmesinin vicdanları ayaklandırmaya, demokratik bir isyan yaratmaya yeterli olduğunu sanıyordum.

Meğerse gerçeği görmek için tarihimizin maden ocaklarındaki en ağır dramı olan Soma trajedisini bekliyormuşuz.

Ankara, insanlarımızı adeta bir 'seri katil' gibi yok ediyor.

Belli ki bu Ankara'nın 'fıtratında' var.

Eğer cinayetlere karşı sesini yükselten olur ise bu kez de tekmeliyor, tokatlıyor, küfrediyor.

Ama…

Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 176 numaralı 'Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni 19 yıldır imzalamıyor…

Bu yüzden insanlar ölüyor.

Türkiye, amacı işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek ve hak ihlallerini engellemek olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün anlaşmalarını uygulamadığı için kara listesinde.

Sadece bu mu?

İşçilerin iş kazalarında ölmesini engelleyecek yasaları ve uygulamaları gerçekleştirmeyen Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecinde, güvenceli bir çalışma ortamını oluşturacak olan Sosyal Politikalar Faslı'nı önünde hiçbir engel bulunmamasına rağmen de açmıyor.

Bu tavrın ve anlayışın temelinde, çok ucuza ve güvencesiz çalıştırılan taşeron işçiler ve onların ölümleri üzerinden ucuz maliyete ihracat yapmak yatıyor.

Örneğin, Soma'daki büyük facianın meydana geldiği kömür ocağını işleten Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan, devlete ait Türkiye Kömür İşletmeleri'nin 130-140 dolara mal ettiği kömürün tonunu 23,8 dolara çıkardıklarını anlatırken maliyeti 'özel sektörün çalışma tarzı'yla düşürdüklerini söylemişti.

Bunun adı 'cinayet ekonomisi'dir.

Ölenlerin ailelerine ödenen para, ölümleri önleyecek önlemlere yapılacak harcamalardan çok daha az.

Katma değeri çok yüksek ürün üretemeyince, ekonomi insan kanı üzerinden faaliyet göstermeye başlıyor.

Dünyanın en büyük kömür üreticisi Almanya bu tespiti fazlasıyla doğrulayan çarpıcı bir örnek.

Almanya'da 'maden' işletmeleri tamamen devlet kontrolünde…

Türkiye ise madenlerini özelleştiriyor ve taşeronlaşmaya açıyor.
Bu nedenle 2004 yılından beri ölümler 3 kat daha artmış durumda…

Almanya madenlerinde ise 2013 Ekim ayına kadar 40 yıllık süre zarfında hiç ölüm meydana gelmemiş…

Kısacası Türkiye'deki işçi ölümleri siyasal iktidarın bilinçli bir tercihi, toplum da yeterli duyarlılığı göstermeyince, ortaya sürekli can alıp duran 'cinayet ekonomisi' çıkıyor.

Bu doymak bilmeyen açgözlülüğün son cinayeti de Soma'da işlendi.

Olup bitenin özeti budur.

Cinayeti gördük, katili bir kez daha tanıdık.

Gene susacak mısınız?

Unutmayın, bu ülkede susan her insan da potansiyel bir maktuldü

 


a45UyF587661-201307301451-undefined

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
Rigor mortis
Olum katiligi (Butun dillerde adli tipta halen kullanilan bir terim)

Latin Atasozu
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder