7 Ağustos 2022 Pazar

MAAŞ

MAAŞ

-*Yazarı bilinmiyor.



O zamanlar Harbiye'den Asteğmen olarak mezun olunuyor, altı ay sonra Teğmen yıldızı takılıyordu.



Subay diplomasını aldık, domino taşına benzer Asteğmen rütbesini taktık, sıra maaş almaya geldi,

Harp Okulu veznesine gidin maaşınızı alın dediler.



Devlet, daha çalışmadan peşin peşin parayı veriyor, sonra çalışma bekliyordu, neyse vezneye gittim.

Elime kocaman bir beşyüzlük banknot ile dört tane de onluk verdiler.

Şimdi bu paraları ben mi kazandım yani diye elimdeki paralara şaşkın şaşkın bakarak koridorda yürürken Okul Komutanı Puf Baba dediğimiz Tümgeneral Namık Kemal Ersun beni gördü.

-"Maaş Devletten, bereketi Allahtan, hayırlı uğurlu vazifeler olsun Asteğmenim..."dedi.

Hemen hazırola geçip "Sağol Komutanım." Dedikten sonra paraları cüzdana koymayı akıl ettim.

Koridordaki aynaya gözüm ilişti, karşısına geçip kendimi uzun uzun inceledim.

Subay üniforması bayağı yakışmış oğlum Ali dedim kendi kendime, hadi gene iyisin iyisin...

O Asteğmen rütbesi öyle büyük rütbe görünüyordu ki bana, sanki tüm Silâhlı Kuvvetler emrimde gibi hissediyordum.

Bendeki havalar Mareşal'de bile olamazdı.



Altı ay sonra Teğmen olduk, maaş da nerdeyse iki katını geçti binyüzelli lira falan oldu.

Bu parayla evlenilir miydi?

Elbette evlenilirdi, zaten nişanlıydım, nişanlım da öğretmendi, iki maaşla gül gibi geçinir giderdik.



Neyse, evlenmeler tayinler doğumlar, savaşa gitmeler dönmeler, bi daa doğumlar, tekrar tayinler falan derken hayat böylece akıp gidiyordu.



Benim ve eşimin maaşımızdan başka hiçbir gelirimiz yoktu.

Hiç kimse de bu yüzden bizi ayıplamıyor, küçümsemiyor, hor görmüyor,

-"Şunlara bak, Devletten aldıkları maaş dışında beş kuruş para kazanamayan beceriksizler, bunlara güvenilip de bişey emanet edilmez..."demiyorlardı.



Hem biz öyle yetiştirilmiştik ki para lâfı etmek, maaş hesabı yapmak ayıp sayılırdı.

Öyle yok efendim katsayı şuymuş, ek gösterge buymuş, zam oranı bilmemnekadarmış falan gibi konular hiç konuşulmazdı arkadaşlar arasında.

Hatta sicil notu verilirken, "Paraya düşkünlüğü" diye bir kriter vardı ki, bundan kırık not aldın mıydı artık orduda barınman imkânsız hale gelirdi.

Benim tek düşüncem, komutam altına verilmiş askerlerimi, görülmeden gören, vurulmadan vuran birer savaşçı olarak yetiştirmek, emanetimde olan devlet malını gözüm gibi korumak idi.

Eşimin tek düşüncesi de irfan ordusunda faydalı olabilmekti.

O mini mini birinci sınıf öğrencileri okumaya geçtiğinde eşimin sevinç ve heyecanı evimize de yansır, bayram havası esmesine neden olurdu.

Bana her gün rapor verirdi eşim, "Bugün şunlar şunlar okumaya geçti, şunlar biraz geç öğreniyor, onlarla özel ilgilenmeliyim."diye...

Okumaya geçenlere kendi cebinden küçük armağanlar alırdı.

Para konusu evde hiç mi hiç mevzu olmazdı.



Haa maaş çok mu iyiydi o ayrı konu.

Kimseye muhtaç olmadan geçinmek için gereken miktarda paramız olur ve gereken yerlere harcanırdı deyim, siz anlayın artık.



O zamanlar hiçbir Subayın, Astsubayın, Öğretmenin, Polisin, Hakimin, Savcının aklına, bir ek iş yapayım da maaş dışında gelirim olsun diye bir konu geldiğini hiç sanmıyorum.



Devlet memurlarından ek gelir peşinde olan yok muydu?

Vardı elbette ama çok az sayıdaydı ve bunlara iyi gözle bakılmaz, haklarında idari işlem yapılırdı.

Ben askerlik mesleğinden örnekler vereyim, Sarıkamış'ta iken bir Astsubay, Doğubayazıt'a gider kaçak öteberi getirir el altından pazarlardı.

Bir ikisi memleketten yağ bal peynir vesaire getirtip lojmanlarda isteyene satardı.

Birisi de güya eşine tuhafiye dükkânı açmıştı ama dükkânın her işiyle kendi meşguldü.

Bunlar hakkında derhal idari tahkikat yapılır ve bu işlerden men edilirlerdi.



Tabii burada konusu ceza kanununa göre açıkça suç teşkil eden devlet malını çalmak satmak rüşvet almak gibi konulardan bahsetmiyorum.



Nerden çıktı bu maaş konusu?

Şurdan çıktı:

Zat-ı muhterem çıktı, devletten aldığı maaş dışında para kazanmamış diye ana muhalefet liderini suçladı.

Bu suçlama sadece ona değil namusuyla görev yapıp maaşını haketmeye gayret eden askeriyle polisiyle öğretmeniyle doktoruyla hakimi savcısıyla müdürü genel müdürüyle herkese yönelikti.



Memur ek gelir peşine düştü müydü yozlaşır...

Memurun yozlaşması demek Devletin yozlaşması demektir.



Memurun ek gelir peşine düşmesini meşru hale getiren sözü Turgut Özal söylemişti.

-"Benim memurum işini bilir..." demişti.

İşte yozlaşma o zaman başlamıştı, şimdi artık işini bilmeyen, yani ticaret yapmayan memurun hor görüldüğü noktadayız.



Atatürk ve silâh arkadaşlarının Devletten aldıkları maaş dışında tek kuruş gelirleri yoktu.

Şahsi ticaret ile hiç işleri olmadı.

Ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdular.



Cumhuriyet'in mirasını sata sata saltanat sürüp de, maaşa talim edenlere hiçbirşey emanet edilmez diyenlere duyurulur.


--

- - - - - - - - - - - - - - - -

Hic yanlislik yapmayan biri,hicbir is yapmamis demektir.

~EDWARD JHELS~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Seni Düşünüyorum..

Çocukluğunu düşünüyorum Emilia
Deniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin
Hani saçların, atkın uçuşurdu rüzgarda
Kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin
Seni kucağıma alıyorum Emilia

Ben büyüttüm seni, ben yetiştirdim
Bugüne bu sevdaya
Toprağım ekmeğim kitabım şiirim
Sen ne varsa iyiden doğrudan yana
Gözümün nuru, başımın tacı, efendim

~Melih Cevdet Anday~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Karabiber

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi karabiber
Yaprağının ucunu ısırdım
Tadı karabiberdi karabiber.

Bir yaşıma daha girdim
Biber dediğin tuzluğa yaraşır
Fidesi olur fidan olur
Bir çınar boyunda karabiber
İnsanın başı döner

Çiçek mi,meyva mı,tohum mu nedir
Nar tanesi gibi pırıl pırıl
Çingen pembesinden sıcak
Karabiber ağaçlar dolusu
Karabiber sebil
Karabiber salkım saçak

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Ya karabiber türküsü Allahım
Necati Cumalı söylerdi
Soba borusu gibi bir sesi vardı
Karabiberim,derdi karabiberim
Candarmalar geliyor kalk gidelim

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Benim,avuç içi kadar saksılarda
Asma kütükleri,yeşerten anam
Bu ağacı görse sevincinden ağlardı

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Dalını,meyvasını,gölgesini
Getirdi masamıza serdi
Yapraklarını görsen bayılırsın
Bir yazma oyası kadar ince
Söğüt dallarından narin
Saçlarının arasında dolaştığını duyarsın
İncecik biberli ellerin

~Bedri Rahmi Eyüboğlu~

- - - - - - - - - - - - - - - -

DENIZ FENERI
. . . . . .
Uzanmis koca burun acik denize dogru,
Lacivert ve gri gecenin degerinde.
Karanlikla baslar bir dunya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldirmadan kayalar uzerinde.
Bulutlar birlesir alaca duzluklerde,
Coker uzak limanlardan bir sis.
Bir sikinti baslar karanliginda kaderin,
Bildirir, yaninca yaninca,
Omrun neresindesiniz, askin neresindesiniz\?
Yuregin mi daraliyor, yildiz isiginda,
Birak anilar gitsin biraz daha geri.
Ruhu goturmeden vakit yuruyebilir,
Dusun nasil durmus sabirla yuzlerce yil,
Hep bu benekte bu deniz feneri.
Bak deniz savaslarina, yasli korsanlara,
Ucan dalgalara, uyuyan ruzgara bakmis,
Bir tek goz kadar kara ve mavi,
Enginle bos,
Kismetsiz balikcilara bakmis.
Saclarinda tuz kokan, olu kokan bir serinlik,
Yuzunde bir firtina tadi.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanip soner, sevincle titrersin,
Bir sey, belki de yasaman uzadi.

~Fazil Husnu DAGLARCA~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ömer Hayyam Bütün Dörtlükler [ 220. - 389 ]

Gerçek aydınlığa erince can gözüm,
İki dünyayı birden silinmiş gördüm.
Eriyip gittim sanki engin denizlerde:
Ter olup çıktı, denize döndü gönlüm.

- - - - - - - - - - - - - - - -

Hiçbir medeni devlet yoktur ki ordu ve donanmasından önce iktisadiyatını düşünmüş olmasın.
İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz.
Ancak bu sayede Meclis sizin arzularınızı yapmaya, lâyık olduğunuz refahı temin gücüne sahip olacaktır.

~Mustafa Kemal Atatürk~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Şimdi Vereceğim Bilgiyle Bazı Kadınlar Şoka Girebilir:
Kredi Kartıyla Yapılan Alışverişlerde de Para Ödüyoruz. (Sakin Olun)
. . . . . .
Bilinmeyen Birisi

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ömer Hayyam Bütün Dörtlükler [ 299. - 389 ]

Ey canlar, şarapla buldurun bana beni;
Yakutlara çevirin kehruba çehremi;
Şarapla yıkayın beni öldüğüm zaman
Asmadan bir tabut içinde gömün beni.
OrajKalip

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -

Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder