devlete ve askerliğe ilişkin konularda enerjik, gayretli olmak bu eğitim süreciyle başarılamamış.
Aslında yıllar önce Iraklı siviller silahsız olarak bir Türk üssünü bastığında, araçları yaktığında, ve öylece çekip gittiğinde ben durumu anlamış ve korkmuştum.
Bırakın savaşmayı, nefsini korumak için elindeki silahı kullanmak için emir bekleyen emir bekleyen küçük birlik komutanları taaa o zaman bana endişe vermişti.
Süreç 20 yıldır geriye doğru işliyor.
Geriden geriye aklıma gelen başka örnekler de var.
Sınır ötesine özel birlik göndermişsin, bir başka ülkenin askerleri baskın yapıyor.
Ve o birlik komutanı ve sıralı bütün amirleri nefsi müdafa için emir bekliyor.
Ve kimse emir vermeye cesaret edemiyor, özel birlik teslim oluyor.
Olacak şey değil.
O silahlar dekoratif olduğu için mi taşınıyor?
Güney doğuda bir ilimizde dikenli tel örgüler içinde göya emniyette olan bayrak direğine siviller çıkıyor ve bayrağı indiriyor.
Mühimmat deposu patlıyor.
Garnizon komutanı ziyarete gelen bakana sucuk hediye ediyor.
Özel eğitimli bir tim tahrip yaptığı bir mağaraya peş peşine giriyor, giren gelmiyor ve başka girenler de oluyor ve hepsi ölüyor.
Evet TSK asli işleriyle uğraşsın.
Kolayca ülke içinde tedarik edilebilecek ürün ve hizmetlerin üretimiyle uğraşmasın.
Doktor, hemşire, sağlık teknisyeni vb yetiştirmesin.
Ama kusura bakmayın TSK muharrip subay ve astsubayını da yetiştirsin.
Çünkü subayın sivil kaynaklardan yetişmiş olarak tedarik imkanı yoktur.
İşte Hasan Kondakçı Paşanın kıymeti bu noktada ortaya çıkıyor.
Biz iyi teknik eğitim almış subay değil, ahlaklı, ilkeli, lider subay gerekiyor.
Subayın çok iyi kanun, ud çalması, şiir yazması, sanattan anlaması, iyi birşeydir, ama şart değildir.
Korkusuz, itaatkar, kanuna ve ahlaka saygılı, sıkıntılara dayanıklı, zor şartlarda zor kararları alabilecek, liderlik yeteneği olması ise başat şarttır.
İşte uzun süreli kurumsallaşmış askeri eğitimin gereği buradan gelir.
Öyle beş dakkada Beşiktan olmaz, olamaz, olmuyor.
Haa bir de böylesi kaliteli bir subayı harcamayacak ilkeli, dik duruşlu siviller gerekiyor.
En önemlisi de bu.
Zor şartlarda askerini satan siyasiler, ve o siyasileri arkalayan halk nolacak?
Asker dünya iyisi olacak da, siviller, sivil kurumlar ortadoğulu olacak.
Bu olur mu?
Her felakette, her musibette halkın dönüp kendisine sorması lazım.
Ben naptım, neden böyle oldu diye.
Demokrasi iyi bir şeydir.
İmam isterseniz verir, doktor isterseniz verir, üniversite isterseniz verir, camii isterseniz, din, iman, Kur'an, kitap ne isterseniz verir.
Siz ne isterseniz onu verir.
Türkiye'de hep böyle olmuştur.
Türkiye'de halkın isteklerine rağmen hiçbir şey olmamıştır.
O halde isteklerinizde, arzularınızda dikkatli olacaksınız.
Tıpkı şişeden çıkan cin size üç dileğinizi sorduğunda nasıl dikkat etmeniz gerekiyorsa öyle.
Yunus Suresi'nin 82.ayeti de Risale-i Nur'a işaret ediyormuş. Ayetin Türkçe anlamı: "-Ve Allah hakkı, kelimeleriyle yerine getirecektir" Said-i Nursi'ye göre: "Bu ayetteki 'Kelimeler' sözüyle, Risale-i Nur anlatılmak isteniyor. Risale-i Nur bütünü içindeki 'Sözler' adlı Risale'nin Arapça karşılığı da 'Kelimelerdir" Öyleyse ayetin anlamı da şu oluyor: "Ve Allah, kelimeleri yani Risale-i Nur'la hakkı yerine getirecektir"
~Derleyen: Osman Türkoğuz~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bir İnsan Sarhoş Olunca Ya Da Aşık Olunca Sır Tutamaz.
~ANTİPHANES~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hiç sahip olmadığınız bir şeyi elde etmek için, hiç yapmadığınız bir şeyi yapmanız gerekir.
~Anonim~
- - - - - - - - - - - - - - - -
"Fakir adam, meteliği olmayan değil, hayali olmayan adamdır."
~Harry Kemp~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Ars artis gratia * * * Sanat sanat icindir.
~Latin Atasozu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
6 günde yaratmak
Kaf 38. Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi. FURKAN 59.gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra arş'a istivâ eden (ona hükmeden) rahmân'dır. Bunu bir bilene sor. FUSSİLLET 9.de ki: gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip o'na ortaklar mı koşuyorsunuz?… O, âlemlerin rabbidir. FUSSİLLET 10.o, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. FUSSİLLET 12.böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. BAKARA 117.(o), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir.
Sabahleyin erken kalkarak, gecenin gunduz olmak izin gecirdigi degisime sahit olmayanlar, yeryuzunde hicbir sey gormemislerdir.
~Alain~
- - - - - - - - - - - - - - - -
İstida
~Yarab! İnsan oğullarından çektiğim yeter Gök yüzünden benim hisseme düşeni ver Altına dilediğim gibi ömrümü sereyim Mendil kadar olsun tarlamı ayır Beni doyuracak ağacı göster.
Rabbim! İnsan oğullarından çektiğim yeter Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat Ve yalnız sen canımı iste benden ki Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim.
Malum, kapalı kapılar ardında"TERÖRSÜZ TÜRKİYE" sloganıyla bir şeyler oluyor. Çok afili bir slogan. Projenin baş kahramanı"terörist başı, bebek katili…" kanlı etiketinden"PKK Kurucu önderi, Sayın…" konumuna evrilen Abdullah Öcalan… Bir de kankası DEM Parti var tabii ki. Buna çanak tutanları burada anmak bile istemiyorum.
Öcalan'da, DEM Parti'de videolarla, açıklamalarla kamuoyuna bir şeyler söylüyor, ama çoğumuz anlamakta güçlük çekiyoruz. Esasında kendilerince çok net söylüyorlar. Bu konu da tek suçsuz onlar. Ama biraz ağdalı terimlerle söylüyorlar, "Demokratik siyaset diyorlar, demokratikleşme diyorlar, yerel siyaset diyorlar." Diyorlar da diyorlar. Ama birbirimiz kandırmayalım. Her şey kabak gibi ortada…
Ne istiyorlar? Başlayalım.
DEM Parti Eşbaşkanları'ndan Bakırhan süreci şu dört başlık altında özetliyor[1] ve aşağıdakileri talep ediyor.
"Birincisi elbette demokratik bir anayasanın varlığıdır… Anadili, kimlik, inanç ve örgütlenme özgürlüğünü tartışmasız güvenceye alan, yerel demokrasiyi tanıyan yeni bir anayasa. Haklar pazarlık edilmemeli, zemin olmalı diyoruz.
İkincisi, toplumsal beklentileri de gözeterek, hakikat ve adaletin tesisini en iyi şekilde dengeleyecek mekanizmalar ve düzenlemelerdir.
Üçüncüsü, siyasal bir çözüm güvencesi olmalı. Silah bırakma ve dönüş sürecini düzenleyen, siyasal faaliyette bulunma hakkını koruyan bağlayıcı yasadan bahsediyorum.
Dördüncüsü, yargı bağlamında, TMK ve TCK'nin yeniden gözden geçirilmesi, ifade-toplanma özgürlüğü üzerindeki keyfi yasakların kaldırılması; yargının çözüme destek olması…
Özetle, biz köklü bir demokratikleşme talep ediyoruz. Hukuk ve özgür siyaset için yasal çerçeve, demokratikleşme, anayasal güvence elzemdir."
Dedim ya"Birbirimizi kandırmayalım…" diye. Bu açıklamanın birebir açıklaması şudur: Kültürel farklılıkları, kimlikleri ve inançları temel alan yeni bir Anayasa gereklidir. Bunlar haktır ve pazarlığı söz konusu değildir. Bu düzenlemeleri garanti altına alacak bir siyasal çözüm güvencesi gerekir. Dağdan inenlere siyaset hakkı tanınmalıdır. Tüm bu özgürlüklerin yargısal düzenlemeleri de hayata geçmelidir. (Genel bir af diyor, size diyor…)
DEM Parti tüm bunları boşuna söylemiyor. Daha önceden önümüze bir çözüm gibi sunulan bir strateji kapsamında söylüyor. Nedir bu?"Demokratik Özerklik…" Babası kim? Tabii ki"Abdullah Öcalan..."
Dedim ya daha önceden bu önümüze kondu. Fakat isim içerisinde özerklik olunca ortalık ayağa kalktı. Kendi tabirlerince bir korku saldı bu tabir. Şimdi yumuşatıyorlar, azıcık azıcık korkutmadan zikrediyorlar.
İmralı'da teröristbaşı Öcalan tutanaklarda açıkça şunu söylediğine tanık oluyoruz. Bu tutanaklarda Öcalan'a tüm katılımcılarca (devlet yetkilileri dahil)"Başkan" diye hitap edildiğini de bir not olarak ekleyeyim.
"Türkiye, özerklik lafından çok çekiniyor. Bu yüzden bilerek özerklik demiyorum, yerine yerel demokrasi tanımını kullanıyorum. Bu dünyanın her tarafında özerkliktir. Londra örneği böyledir. Seçilen Belediye Başkanı dışında ayrıca Vali yoktur. Yerel polis, yerel yapılar belediyeye bağlıdır. Türkiye'de böyle bir demokrasi çerçevesi çizeceğiz…"
Anladınız mı yeni köklü demokratikleşmemizi?
Şimdi tekrar şu"Demokratik Özerklik" neymiş tekrar önümüze koyalım?
Demokratik Özerklik 2005 yılından itibaren ayrılıkçı Kürt siyasetinin sözde Kürt sorununun çözümünde bir model olarak ortaya çıkartılmıştır. Yeni bir şey değil yani. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri dayandığı modern yurttaşlık (devlet, ulus, yurttaşlık) denklemine karşı bu kavramın çok kültürlü bir temelde demokratikleşmesinin ve devletten arınması dinamiğine dayanmaktadır.
Demokratik özerklik, toplumların çok kültürlü olduğu fikrini baz alır.
Ulusun, devleti kuran bir unsur olmaktan çıkması gerektiğini savunur. Ulusalcılığı ret eder,"Ulussuz bir devlet kapsayıcıdır ve demokratiktir." der. Bu yaklaşım neticesinde toplumu oluşturan her türlü farklılığa eşit şans ve olanaklar beklentisindedir. (Belediye hizmetlerinin çok dilli yürütülmesi, ana dilde eğitim, bayrak, mali bağımsızlık gibi…)
Demokratik özerklik, ulus devleti, haklara sahip olmanın ve de özgürlüklerin tek meşru aracı olarak görmez. Bu tezini, "Devlet bir iktidar aracı olarak sürekli kendi egemenlik ve tahakküm alanını genişletmek isterken toplumun ve bireylerin özgürlük alanını süreli ihlal eder ve daraltır." hükmüyle savunur.
Demokratik özerklikte yurttaşın yönetim, karar süreçlerine doğrudan katılım hakkı ve bunu gerçekleştireceği araçlar istenir. (Yerel meclis, komünler gibi) Meclis, yurttaş inisiyatifi ve halk meclisi gibi doğrudan araçlarla kentte, mahallede, köyde yönetim organları oluşturarak, bu organlarla yaşadığı sosyal çevrenin yönetim sorumluluğunu üstlenmeyi hedefler, bunu bir iradeye dönüştürebilen ihtiyaçları belirleyen ve karşılayan katılımcı yurttaşlık ana düşüncedir.
Fazlasını öğrenmek için bir de kitap önerim olacak[2]. Okunursa detaylar görülecektir.
Hani"Birbirimizi kandırmayalım!" dedik ya.
Kandırmayalım, kısaca federatif bir yapı isteniyor. Bu yapının da anayasa ile güvence altına alınması en büyük hedef.
Şimdi"Terörsüz Türkiye" diye başladığımız bir süreçte nereye doğru gidiyor olduğumuzu, bu süreç altında DEM Parti ile siyasi iktidar arasında kapalı kapılar ardında nelerin pazarlık edildiğini anlayabiliyor muyuz?
Castigat ridendo mores Adetleri gulerek duzeltiyor (Comédie-Francaise mottosu, Jean de Santeuilden alinti)
~Latince Atasozleri~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Kadınlar ve erkekler hakkında bilemeniz gereken her şey şudur: kadınlar delidir, erkekler aptal.
Ve kadınların deli olmasının sebebi erkeklerin aptal olması.
~George Carlin~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Büyük İskender Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken görür ve ne yaptığını sorar. Diyojen, Babanızın kemiklerini arıyorum, ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum der.
"Tanımadıklarımız, henüz tanışmadığımız arkadaşlarımızdır."
~Anonim~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Kolay yol her zaman mayınlanmıştır.
MURPHY KANUNLARINDAN Murphy kanunları ilk olarak 1949 yılında Captain Ed Murphy tarafından "Anything that can go wrong will go wrong" "yanlış gitme olasılığı bulunan bir şey, yanlış gider" olarak emrindeki proje yöneticisi George Nicholsun yarattığı bazı durum ve tersliklerden mülhem olarak vazedilmiştir. Zaman içinde pek çok kişi benzer terslikleri Murphy kanunu adı altında listeye eklemiş, kurallar anonim bir hal almıştır. 1917 doğumlu Edward A.Murphy Jr.ABD Hava Kuvvetlerinde 1949da roketler üzerine deney yapan mühendislerden biriydi. İnsan üzerine ivmelenmenin etkilerini inceliyordu (USAF proje MX981). Deneylerden biri pilot üzerinde 16 değişik noktaya akselometre takılması gerekiyordu. Sensör bir yapıştırıcı ile ancak iki türlü takılabiliyordu ve birisi 16 sensörün tamamını da yanlış takmayı becerdi. Bunun üzerine Murphy, daha sonra kanun olarak nitelendirilecek ilk söylemlerini bir basın toplantısında açıkladı. Bir kaç ay içinde "Murphynin Kanunları" mühendislik sahasında çalışanlar arasında yayıldı ve 1958de de nihayet Websterin sözlüğüne girdi.
- - - - - - - - - - - - - - - -
Konusmak insanin aklini kullanmak sanatidir.
~Platon~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Zafer zafer benimdir diyebilenindir.
~Mustafa Kemal ATATÜRK~
- - - - - - - - - - - - - - - -
NERDEN BILECEKSINIZ . . . . . . Ustum basim toz icinde Onum arkam pus icinde Sakallarim pas icinde Siz benim nasil yandigimi Nerden bileceksiniz. Bir fidandim devrildim Firtinaydim duruldum Yoruldum cok yoruldum Siz benim neler cektigimi Nerden bileceksiniz. . . . . . . Tas duvarlar yikip geldim Demirleri sokup geldim . . . . . . Hayatimi yikip geldim Siz benim neden kactigimi Nerden bileceksiniz. Gokte yildiz kayar simdi Annem beni anar simdi Sevdigim var kanar simdi Siz benim niye ictigimi Nerden bileceksiniz. . . . . . . Bir pinardim kan oldum Yol kenari han oldum Yanildim ah ziyan oldum Siz benim neden sustugumu Nerden bileceksiniz. Ben ardimda yas biraktim Aglayan bir es biraktim Sol yanimi bos biraktim Siz benim kime kustugumu Nerden bileceksiniz.
~Yusuf Hayaloglu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Ömer Hayyam Bütün Dörtlükler [ 151. - 389 ]
Kim görmüş o cenneti, cehennemi? Kim gitmiş de getirmiş haberini? Kimselerin bilmediği bir dünya Özlenmeye, korkulmaya değer mi?
Baskın Oran: İktidar: son gelişmeler programlı siyaset mi, panik mi?
Yakında tutuklanmayan muhalif gazeteci ve muhalif belediye başkanı ancak eser miktarda kalabilir. Bırakın S. Demirtaş ve O. Kavala gibi tanınmış isimleri, 5 ayı aşkın bir süredir niye tutuklu olduğunu kimselerin anlamadığı oyuncu menajeri Ayşe Barım olayını halen yaşamaktayız.
10-Temmuz-2025
"İcra takibine düşenlerin sayısı 1 milyonu aştı" ve"Türkiye'de iflas oranı %23 arttı" türünden gündelik felaketleri bir yana bırakırsak, evvelsi gün şu haberleri okuyunca 'Bu yazıyı erken yazıyorsun, bak ne biçim yeni haberler var!' demiştim kendi kendime:
İki gün önce de Özgür Özel hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret", "suç işlemeye alenen tahrik", "kamu görevlilerine görevleri nedeniyle hakaret" ve "tehdit"ten soruşturma başlatıldığını, çünkü CB Erdoğan'ın"Şu anda Türkiye'de birinci parti AK Partidir" demesi üzerine Ö. Özel'in şöyle cevap verdiğini öğrenmiştik:
"Madem birinci partisin, gel. Allah'ın korkağı! Sen birinci parti olsan perende atarak sandığa gidersin. Sen her geçen gün yetişemeyeceğin için 'Akın [İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek] koş, çelme tak' diyorsun. Dün çelmenin adı İstanbul, bugün Adana, öbür gün Adıyaman, öbür gün Antalya."
Bunun üzerine Erdoğan, Ö. Özel'e hakaretten 500.000 TL'lik manevi tazminat davası açmıştı.
"CHP'nin 135 milletvekilinin 61'i hakkında 240 adet yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin TBMM'de olduğu ortaya çıktı."
İşin belki daha da ilginci, bildirinin altındaki komisyon başkanının imzasıydı: AKP Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun.
Almanya'daki arkadaşım Burak'tan şu geldi:"Ergun [Özbudun] Hoca'nın kemikleri sızlıyordur." Bilgisayarcı arkadaşım Bülent'in yorumu ise epey filozofça idi: "Yeni geleni hemen kirleteceksin ki sorun çıkartmasın."
* *
Gelelim PKK'nın silah bırakması ve sonrası haberine.
"Öcalan" kelimesinden önce mutlaka"Terör örgütü lideri" demeyi ilke edinmiş Ulusalcı gazetelerden Sözcü, haberi"DEM silah bırakma şovuna hazırlanıyor" diyerek verdi.
Ulusalcı basın ile muhafazakar basın arasında Kürt konularındaki ağız birliğinin ilginç bir örneği burada da görüldü.
İyi Parti kurucusu ve eski milletvekillerinden Ahmet Çelik'in Yeniçağ gazetesi, önce 5 sonra 12 erin metan gazı yüzünden şehit olduğu haberi bağlamında ilginç biçimde el artırdı: "Şehit haberinin olduğu gün Amedspor'un paylaşımına tepkiler çığ gibi büyüdü. Video, 12 milyon izlenmeyi geçti." Haberde, Amedspor oyuncularının kapalı salonda bağıra çağıra kafa topu oynama videosu yer alıyordu.
Üstelik, asırlık Kürt meselesine"Terörsüz Türkiye" adıyla çözüm arandığı sırada Öcalan PKK'ya silah bırakma talimatını 26-Şubat-2025'te yani 5 ay önce vermişken ve PKK'nın 10-12 Temmuz arasında Süleymaniye'de davetli kişiler önünde silah bırakacağı açıklanmışken, Mehmetçik'i ne idüğü belirsiz mağaralara sokmaya devam etmek nedendi, anlaşılamadı.
Kaldı ki, içindeki çürüyen maddeler yüzünden metan ve karbon monoksit içereceği bilinen bir mağarada dedektörsüz ve maskesiz yapılan bu araştırma Türkiye'de değil, K. Irak topraklarında icra edilmişti.
Diğer yandan, iktidarın başarılarını sürekli yayınlamaktan başka bişey yapmayan TRT saat başı haberlerinde, üst üste 3 kere metan gazından hiç bahsetmeden"Şehit oldular" denildi. Sanki çatışmada öldürülmüşler gibi.
TRT, 1959'daki Menderes radyolarını hatırlatmakta. O zamanlar vaziyet o hale gelmişti ki, bazı vatandaşlar"Ajans Haberlerini Dinlemeyenler Derneği" kurmuşlardı.
Yalnız, bitirmeden önce burada (yine kendi kendime ve yazar/gazeteci dostlara) bişey söylemeliyim:
Nasıl bugün CHP'yi kayyımlayarak kapatma planları yapılıyor ve bunun hazırlığı olarak genel başkan dahil dokunulmazlık kaldırmalara girişiliyorsa, 1959'da Demokrat Parti de CHP'yi kapatmak için bir "Tahkikat Komisyonu"nu kurmuştu.
Bunun ardından gelen 1960 Cuntası, kendi çevresinin bile uyarılarına zerre kadar aldırmayarak gittikçe sertleşen Başbakan Menderes'i (ve daha 2 bakanı) idam etme rezilliğini icra etmişti.
Neyse ki artık Türk siyasetinde darbelere ve idam denilen katilliğe yer yok. Yine de, içinde bulunduğumuz durumu Menderes dönemine benzetmek bugünün koşullarında riskli olabilir. Nitekim muhalif gazetecilerden Timur Soykan, yukarıda da belirttim, sırf "Sandığın manası kalmıyo+r" diyen X yorumları yüzünden TCK Md. 217'yle suçlanarak üç yıla kadar hapis tehdidiyle gözaltına alınmıştı.
Üstelik, daha bir sürü gazeteciyi ve muhalifi içeri atan bu türden olaylar, Öcalan'la görüşen İmralı heyetinin "Görüşmede, sürecin ilerlemesi konusunda karşılıklı iradenin devam ettiğini" vurguladığı bir esnada vuku bulmakta.
Yakında tutuklanmayan muhalif gazeteci ve muhalif belediye başkanı ancak eser miktarda kalabilir. Bırakın S. Demirtaş ve O. Kavala gibi tanınmış isimleri, 5 ayı aşkın bir süredir niye tutuklu olduğunu kimselerin anlamadığı oyuncu menajeri Ayşe Barım olayını halen yaşamaktayız.
Önümüzdeki haftalar ve belki de aylar zarfında gazeteci ve yazarların çok dikkatli olmaları, öküzün altında buzağı keşfedilmesine olanak vermeyecek biçimde yazmaları gerekiyor.
Bu açıdan, Özgür Özel'in protestolarını gerçekten cesur ve önemli saymak lazım.
Nice insanlar gördüm üstlerinde elbise yok... Nice elbiseler gördüm içlerinde insan yok...
~mevlana~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme, Sen daglari seyret. Yenik dusuyorsan ozlemlerine aldirma. Kalbindeki o ucsuz, bucaksiz sevgiyi hisset. Isiklar sonmusse ve karanliksa onada aldirma, ay isigini seyret, SABRET… Sabret ki hersey hissettigin kadar derin ve sonsuz olsun… Sabret ki hersey gonlunce olsun… . . . . . . Mevlana Celaleddin Rumi
- - - - - - - - - - - - - - - -
Din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar içinse kullanışlıdır.
~Seneca~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Bir başka insanın sahip olduğu inancının delilik olduğunu bilmem ile duyduğum rahatlık, benimde kendi inancım hakkında şüphe etmemi öğretiyor
~(Mark Twain)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Hem laik, hem musluman olunmaz. Ya musluman olacaksin, ya laik. Ikisi birarada olunca ters miknatislanma yapar. Mumkun degil, ikisi birarada olamaz.
~Recep Tayyip Erdogan.~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Tüm yazılmışların içinde en çok kanla yazılanı severim. Kanla yaz, göreceksin ki kan, tindir.
~Friedrich Wilhelm Nietzsche (d. 15 Ekim 1844 - ö. 25 Ağustos 1900) Ahlâk ve değerler sisteminin kuruluşuna yönelik bir temel çerçevesinde çağının kültür, din ve felsefe görüşlerini eleştiren nihilist Alman düşünür, filolog~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Birini seviyorsan gerçekten severdin, verecek başka hiçbir şeyin yoksa bile sevgin yeterdi. Verecek çikolata kalmadığında, annesi çocuğu sımsıkı göğsüne bastırmıştı.