23 Mart 2021 Salı

ABD’NİN İHVAN İLE DANSI... TÜRKİYE’DEKİ KAOSUN ÖZÜNDE EMPERYALİZMİN 'DİN' SEVDASI YATIYOR

 

ABD'NİN İHVAN İLE DANSI... TÜRKİYE'DEKİ KAOSUN ÖZÜNDE EMPERYALİZMİN 'DİN' SEVDASI YATIYOR

Hüseyin Vodinalı yazdı...

23 Mart 2021 13:42

Amerika Birleşik Devletleri kuruluşundan beri düşmansız yaşayamadı.

İlk düşman doğal olarak bağımsızlık savaşında İngilizlerdi.

Fransa desteğiyle İngiliz Emperyalizmini yendiler.

Daha sonra Kuzey - Güney iç savaşı yaşandı.

Sanayileşen Kuzey ile tarıma dayalı Güney kozlarını paylaştı.

Kuzeyliler kazandı.

Pamuk tarlasındaki zenci köleler artık ucuz işçi olmuştu.

Akabinde büyük Kızılderili soykırımı ile koca kıta etnik olarak temizlendi.

Ardından sınırların ve etki alanlarının büyütülmesine sıra geldi.

1800'lerde İspanyollar ile Meksika Kalifornia Teksas ve son olarak Karayipler'de savaştılar.

Latin Amerika'daki İspanyol etkisine karşı yeni bir Amerikan hegemonyası doğuyordu.

Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde ABD artık genç bir emperyalist ülkeydi.

Genç emperyalist olarak yaşlı yorgun fakat deneyimli emperyalist kuzeninden feyz aldı.

İngilizlerin yanında takıldı.

Osmanlı'nın esasen konu edildiği Birinci paylaşım savaşında Wilson prensipleriyle ben de varım dedi.

Ancak bölgenin ana proje ve kadastro planları İngilizlerin elindeydi.

Asya'ya çok önceden giren İngiliz emperyalizmi bu konuda deneyimliydi.

Roma İmparatorluğu'ndan beri değişmeyen "böl ve yönet" düsturunu adeta bir sanata çevirmişti.

Düşünsenize Çanakkale'ye çıkan Britanya ordusunda Hintliler Nepalli Gurkalar İrlanda kökenli ANZAK'lar çoğunluktaydı.

İngiltere Afganistan'da Batı'nın muhtemelen Doğu'da yaşadığı en aşağılayıcı askeri yenilgiyi 1842'de yaşadı.

İmparatorluk ordusundan 18 bin 500 askerin tamamı Kabil'den Celalabad'a giden yoldaki Gandarmak geçidinde çok daha ilkel silahlara sahip Afgan kabileler tarafından 6 Ocak 1842'de yok edilmişti.

İşte bundan ders alan İngilizler bölgeye imam ve tarikat şeyhi kılığında casuslar göndermeye başladı.

Aşiretleri bir birine düşürmek en uygun yöntemdi.

Bunların devamı mesela 1920'lerdeki Topal Molla tarikatıdır.

Atatürk'ün dostu Emanullah Han'a karşı 300 bin kişiye ulaşan bir tarikatin şeyhliğini yapan sarıklı cüppeli bu adam ayaklandırdığı cahil kitlelerle Bahçe-i Sakka isimli kabile şefine destek verdi ve Emanullah Han'ın 1929'da ülkesinden kaçmasına yol açtı.

İşi bitince de fötr şapkasını kravatını takıp ana vatanı İngiltere'ye döndü.

Afganistan'da o gün bu gündür huzura kavuşamadı darbeler gerici ayaklanmalar işgaller ve acılar içinde yaşadı.

VAHABİLİĞİ KURAN İNGİLİZ CASUSUN HATIRATI

Aslında İngilizler İslam coğrafyasında dini kullanarak iş bitirmeyi ta 18. yüzyılda başlatmıştı.

1700'lü yıllarda İstanbul'a gelen ve İslami bilgileri ve lisanları öğrenen İngiliz casusu Hempher casusluk faaliyetlerini ve esas olarak da Vahabiliği nasıl kurduğunu hatıralarında yazmıştı.

ngiliz Casusunun İtirafları' adlı hatıratı Suudi Arabistan'da Vahabiliğin doğuşunda İngiliz gizli servisinin rolünü anlatır.

Tek bir isim kullanan İngiliz casusun anıları ilk olarak Alman gazetesi Spiegel'de yayımlandı.

Lübnanlı bir doktor tarafından Arapça'ya tercüme edildi.

Hüseyin Hilmi Işık tarafından 1990 yılında neşredildi.

Bilahare Arapça'dan Farsça'ya sonra da "Memoirs of Hempher The British Spy to the Middle East" adıyla İngilizceye tercüme edildi.

Sıddık Gümüş ve İrfan Özfatura isimli yazarlardan aktarıyorum:

"Hempher ile İslâm ülkelerine gönderilen on ajandan biri Müslüman olur biri ölür birinin izi kaybolur biri de saf değiştirip Ruslar hesabına çalışmaya başlar...

Londra'daki amirleri Hempher'i İstanbul'dan sonra Irak'a yollar "Müslümanların arasına gir ve o vücudu mafsallarından ayır" buyururlar!

Hempher gözünü dört açıp koparacağı fitne için malzeme arar. Yöreyi adım adım dolanır kâh şiilere kâh sünnilere "zarf atar"...

Önce Şeyh Ömer Tayi adında sünni bir imama yaklaşır ancak şeyh ona peş peşe sorular sorar ve cevaplarına inanmaz kovalar. Konakladığı hanın sahibi Mürşid Efendi onun sabah namazlarına gönülsüz kalkmasına takar. Gün doğarken herkes Kur'an-ı kerîm okur o zıbaracak bir köşe arar. Hancı "beni ne ilgilendirir kardeşim parama bakarım" demez bu fırıldak herifi derler toplar kapının önüne koyar.

Hempher bu kez yolsuz kalmış Azeri kılığına girerek Abdurrıza adlı şii bir marangozun yanına takılır. İşte o günlerde Farisi ve Türkçe bilen Necdli bir gençle (Muhammed bin Abdülvehhâb) tanışır. Bu çocuk aşırı kibirli ve çok asabidir kendini allame-i cihan sanır. Sünni olmasına rağmen mezhep tanımaz Kur'an-ı kerîmi kafasına göre yorumlar. Şedit bir Türk düşmanıdır halifeye ve ulemaya sövmeden duramaz. Hasılı Hempher mumla arasa böylesini bulamaz...

İkiyüzlü İngiliz ona hayranmış gibi davranır. Hatta çizmeyi aşar kulağına eğilip "sen Hazret-i Ömer ve Ali'den bile büyüksün" diye fısıldar "İslamı cihana yayacak biricik güç sendedir diğerleri Kur'an'ı anlayamıyorlar..."

Hempher bu acemi gencin ağzından girer burnundan çıkar ve onu nicedir beklenen "kurtarıcı" olduğuna inandırır. Eh kurtarıcılık kolay iş değildir eski olan ne varsa yıkılmalı ve yeni yeni inkılâblar yapılmalıdır.

Hempher acele etmez zira yeterli vakti vardır. Bu genci sabırla yoğurur ve avucunun içine alır. Başlangıçta ret etmesine rağmen onu muta nikâhına ikna eder ve Müstemlekeler Nezaretinde çalışan İngiliz kadınlarından biriyle (kod adı Safiyye) bir haftalığına âkidlerini yapar. Bu kadın Necdliye çok tesir eder ona "içtihad yaparak kuralları delme" cesareti verir. Gündüz Hempher gece Safiye'nin makasına giren delikanlının kafası iyice bulanır. Nitekim "kendi sığ aklıyla" hükümler çıkarır ve uygular. Kadeh tokuşturup şakır şakır oynamaya başlar. Lakin Hempher'in "oruca ve namaza ne lüzum var" gibi telkinlerine şiddetle karşı çıkar "sen beni dinimden mi etmek istiyorsun" deyip yolunu ayırmaya kalkar. Hempher ustalıkla manevra yapar. Önce "seni denedim ve kazandın" der ardından "ibadetler imandan parçadırlar (aslında değildir). Terk eden dinden çıkar. Gafiller ve günahkârlar katl olunmalıdırlar" fikrini Abdülvehhâb oğlunun aklına sokar. Onu samimi ama günahkâr müminlerin üstüne salar terörden medet umar. "

Selefilik ya da Vahabilik denen mezhep işte böylesi bir İngiliz oyunudur.

Bizans'ta oyun biter İngiliz'de bitmez...

Hempher'in ardılları Lawrence ve Gertrude Bell gibi İngiliz Ajanları da bu çizgiyi sürdürür ve Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtır.

Türkiye'de de boş durmazlar ajanlarını şeyhülislam seçtirir tarikatlara sızarlar hoca imam şeyh kılığında dolaşırlar İskilipli Atıf gibi sözde din adamlarını kullanırlar.

Sadece Araplarla da yetinmezler Şeyh Sait olayında olduğu gibi Kürt aşiretleri dinci saiklerle ayaklandırırlar.

Başta İngiliz İmparatorluğu olmak üzere 7 düvelle savaşan Atatürk'e İngiliz ajanı diyenler işte bunların torunlarıdır.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER YA DA SİYASAL İSLAM

ABD'nin birinci dünya savaşı sonrası düşmanı ise gecikmeli olarak Nazizm ve Almanlar oldu.

Gecikmeli diyorum çünkü Naziler ilk ortaya çıktığında ABD'deki faşist oligarşiden 'Sovyet Kızılları'na karşı önemli destek de almıştı.

Neticede Amerikalılar 2. Dünya Savaşı'nın galibi (Nazileri yenen asıl güç SSCB idi) olmasa da kazananı oldu.

1945 sonrası ise düşman SSCB yani Komünizm ve Ruslardı.

18 milyon kilometrekarelik Sovyet coğrafyasında at oynatmak için İslamiyeti öğrenmeye başladılar.

Türkiye'deki Yeşil Kuşak projesini İngilizlerden devraldılar.

Ama başta da dediğim gibi siyasal islamın yani sahte dinciliğin patenti İngilizlerin elindeydi.

Atatürk'ün tekke ve zaviyeleri kapatmasına en az mason localarını kapatması kadar karşı çıkan İngiltere önemli bir müttefikini yitirmiş oldu: Sahte dinciler.

1924'te doğru bir kararla hilafetin kaldırılması ise İngilizler açısından büyük bir fırsattı.

İngilizler hilafetin kaldırılması sonrası 1924'te Mekke'de 1925'te Haydarabat'ta 1928 yılında da Kahire'de sözde İslam alimleri toplantıları düzenledi.

Ve 1928'de Mısırlı eski bir coğrafya öğretmeni olan Hasan el Benna'ya "Müslüman Kardeşler" yani İhvanı Müslimin tarikatını Kahire'de kurdurdu.

Bu tarikatin destekçilerinden biri de açıkça Türk ve Kemalist düşmanı olan İngiliz ajanı kaçak şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi idi.

Müslüman Kardeşler oluşumunun temel hedefi tüm İslam dünyasını tekrardan bir halifelik bayrağı altında toplamaktı.

Müslüman Kardeşler laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkılması gereken bir yapı olarak gördü ve en büyük düşmanı da mazlum milletlerin umudu büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk idi.

İngiliz İmparatorluğu'nun giderek zayıflaması ile sığınacak yeni limanlar aradılar.

2. Dünya Savaşı'nda bu liman Naziler oldu.

Kudüs müftüsü Hacı Emin el Hüseyin Hitler ile anlaştı ve Balkanlar'da Müslüman Nazi birlikleri kurdu.

Hançer denilen bu birliklerde Boşnak ve Arnavutlar yer aldı.

İhvancılardan bazıları Hitler'e Yahudileri yok etme fikrini Kudüs Müftüsü Hüseyin'in verdiğini söylese de bu inandırıcı değil.

Hem öyle olsa İsrail Suriye'de Beşar Esad'a karşı İhvancı grupları desteklemezdi.

İhvancılar Almanya'nın yenilgisi sonrası bu kez ABD'ye yaklaşmaya başladı.

Bu noktada sözü bölge uzmanı Fransız gazeteci Thierry Meyssan'a bırakıyorum.

"İslami Goşizm Nedir" başlıklı yazısında emperyalizmin cahil ve inanmış kitleleri hangi mekanizmalarla kullandığını net anlatıyor:

"Uygulamada siyasal İslam İslam dinine dayanarak kalabalıkları harekete geçirmekten ibarettir. Bu bu dini nasıl anladığınıza bağlı olarak çok farklı yollarla ve birbirine karşıt hedeflerle yapılabilir. Siyaset yapmak için dini savları kullanmak hızla fanatizme dönüşebilecek sınırsız bir fedakarlık duygusu yaratma imkanı tanır. Duygulara muhakemeden daha çok değer veren Arapça dili muhtemelen Arapları bu tür bir bağlanmaya diğerlerinden çok daha açık hale getirmektedir.

20. yüzyılda İngilizler El-Ezher müftüsünden Sudan'daki Mehdi tarikatına karşı koymak için Kuran'ın benzersiz bir sürümünü belirlemesini istedi. O zamana kadar yaklaşık kırk farklı sürüm mevcuttu. Aynı şekilde Hasan el-Benna'dan Mısır'daki iktidar üzerinde bir baskı aracına sahip olmak için İngiltere Birleşik Büyük Locası örneğinden hareketle Müslüman Kardeşler Cemaati adlı bir gizli topluluk kurma talebinde bulundular. Soğuk Savaş sırasında CİA cihadın teorisini üretmeleri için ajanları Seyyid Kutub ve Said Ramazan'ı bu gizli Sünni topluluğun bünyesine yerleştirdi.

Diğer çağdaş siyasal İslam okulları önce Rus ve Çin İmparatorluklarına karşı sufilik içerisinde ve ardından Ruhullah Humeyni ile birlikte İngiliz İmparatorluğu'na karşı Şiilik içerisinde gelişti. Sufi okulu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan etrafında Müslüman Kardeşler Cemaati ile ittifak yapmışsa da Şii okulu tersine onlarla karşılıklı birbirilerinin işine müdahalede bulunmama anlaşması yapmıştır. Bu arada Bosna-Hersek'teki savaş sırasında her ikisi de Ruslara karşı ve NATO emri altında birlikte savaştı. O zamanlar aynı ideolojiyi paylaştıklarını sanıyorlardı ancak bugün bunun eskiden de bugün de böyle olmadığına inanmaktadırlar.

Fransızlar sol görüşlü düşünürlerin İslamcılığa verdiği desteği Ayetullah Humeyni'nin Paris bölgesinde sürgüne gönderildiği döneme kadar dayandırmaktadır (1978-9). O dönem Jean-Paul Sartre ve Michel Foucault onunla tanışmış ve destek vermişlerdi. Zbigniew Brzeziński (Başkan Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanı) yanılarak onu yüzeysel bulurken onlar Batı emperyalizmine karşı mücadelesini iyi kavramışlardı.

Ancak bugün sözünü ettiğimiz şey tamamen farklı niteliktedir: Sol görüşlü düşünürler Müslümanlara 19. yüzyılın proletaryasına olduğu gibi bir bütün olarak aynı halkın öncüsü olma işlevini atfetmektedirler. Bu tamamen saçmalıktır. Aslında:

Müslümanlar tüm sosyal sınıflara mensuptur;

İslam en dizginsiz kapitalizmle bile tamamen uyumludur.

Gerçekte Sünni veya Şii olmasına bağlı olarak Müslümanları farklı şekilde kavramaktadırlar. Onlara göre birincisi ilerici ikincisi ise gericidir. Mısır'da ABD yanlısı Müslüman Kardeş Muhammed Mursi'yi desteklerken İran'da milliyetçi Mahmud Ahmedinejad'ı kınamaktadırlar. Oysa Cumhurbaşkanı Mursi yoksulların yaşam koşullarını hiçbir zaman iyileştirmeye çalışmazken Cumhurbaşkanı Ahmedinejad görev süresinin sonuna kadar bunu başarılı bir şekilde yaptı. Aynı şekilde Muhammed Mursi ancak seçim kurulu hakimlerini ve onların ailelerini ölümle tehdit ederek cumhurbaşkanı olabilirken Mahmud Ahmedinejad seçimleri tamamen demokratik bir şekilde kazanmıştır. İslamcı goşistlerin destekledikleri insanları yurtiçindeki eylemleriyle değil dış politikalarıyla belirlediği aşikardır. ABD yanlısı siyasi İslam'ı desteklemektedirler ve anti-emperyalist siyasi İslam'ı kınamaktadırlar.

İslami goşizm (goşizm: eksiksiz devrimi savunan ve bunun için her tür şiddet kaba kuvvet silahlanma ve terör gibi yöntemi mübah gören marksist bakış) Tunus dışında sadece Batı ülkelerinde vardır. Sürgündeki muhalif Munsif Marzuki Müslüman Kardeşler Cemaati'ni destekler ve Arap Baharında Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı olur. Ennahda'daki Kardeşler için paravan görevini üstlenir ve 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iktidardan uzaklaştırılır. "

Meyssan ABD'deki Troçkist kökenli Neocon siyaset ve bürokrasi elitinin siyasal İslam'a yaklaşımını da anlatıyor "NED'in stratejisi: bazı Troçkistlerin bazı İslamcılarla ittifakı" ara başlıklı yazısında:

"Solcu şahsiyetlerin Müslüman Kardeşler Cemaati ve Nakşibendi tarikatına desteği 1983'ten itibaren Soğuk Savaş'ın bir parçası olarak National Endowment for Democracy (NED) tarafından örgütlendi. Başkan Ronald Reagan SSCB'ye karşı savaşmak üzere bir grup Yahudi ve New York Troçkistini kendi saflarına kattı. İngiliz yanlısı Troçki ve Stalin'i karşı karşıya getiren anlaşmazlık nedeniyle Troçki taraftarları Five Eye yani "Beş Göz"ün (Avustralya Kanada Amerika Birleşik Devletleri Yeni Zelanda Birleşik Krallık) gizli servislerine katıldılar. Özellikle de NED'i kurdular. CIA çevresinde gelişen skandallar bağlamında operasyonlarının bir kısmını yasal yolla gerçekleştirmeyi öngördüler. Mücadelelerine katılmaları için dünyanın her yerinden özellikle de dönemin iki harekat sahnesinde yani Afganistan ve Lübnan'da Troçkist şahsiyetleri devşirdiler.

NED Afganistan'daki Sovyet karşıtı savaşı için Fransız doktor Bernard Kouchner'ı işe alır. Kouchner Troçkistlere yönelik tasfiye sırasında bu örgütten ayrılan Komünist Öğrenciler Birliği'nin eski üyesiydi. Genç adam Afgan anti-komünistleri ve Pakistan'daki Arap mücahit Usame bin Ladin'i tedavi edecektir. O dönemde bunlar Batı'da "özgürlük savaşçıları" olarak alkışlanmaktaydı.

Aynı dönemde Lübnan iç savaşı sırasında NED adam devşirmekte zorlanır. Sonunda Suriye Komünist Partisi'nden ayrılan Riyad El-Türk Georges Sabra ve Michel Kilo'da karar kılar. Üç adam Müslüman Kardeşler'i yeni bir proletarya ile özdeşleştiren ve Ortadoğu'ya ABD askeri müdahalesi çağrısında bulunan bir manifestoya imza atar. Suriye için bu Müslüman Kardeşler'in Hama'daki darbesine verilen açık bir destektir. Devlet Başkanı Hafız Esad bu nedenle bu metne attıkları imzayı geri çekene kadar onları tutuklayarak hapse attırdı.

Bosna-Hersek'teki savaş NED'in sözde filozof yazar Bernard-Henri Lévy'yi işe alması için bir fırsat olacaktır. Siyonist Levy Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegović'in medya danışmanı olacaktır. (Gençliğinde Nazi Hançer birliklerinde görev alan) İzzetbegoviç aynı zamanda Neocon Richard Perle'yi siyasi danışman ve Usame bin Ladin'i ise askeri danışman olarak görevlendirecektir.

Soğuk Savaş bağlamında yukarıda adı geçen tüm şahsiyetler muhtemelen içtenlikle en iyisini yaptıklarına inanıyorlardı. Ancak bir kez SSCB dağıldıktan sonra bazıları bu mide bulandırıcı yolda yolculuklarına devam ettiler.

Böylece Riyad El-Türk Georges Sabra ve Michel Kilo Suriye'deki olaylar sırasında Pentagon'un sözcüsü oldular. Komünist geçmişleri adına Avrupa solunu bunun bir iç savaş olduğuna ve uluslararası cihatçıların saldırısı olmadığına ikna ettiler. Hatta onları El Nusra Cephesinin (El Kaide'nin Suriye kolu) devrimci bir Suriye örgütü olduğuna inandırmayı dahi başardılar.

Ya da yine Guantanamo için özür dileyen Bernard-Henri Lévy Libyalı cihatçıların sözcüsü oldu. 19. yüzyılın Fransız ütopik sosyalistlerinden esinlenen bir rejim olan Libya Arap Cemahiriyesini bir diktatörlük olarak sundu. NATO'nun Trablus'u bombalamasını ve El Kaide'nin tarihi liderlerinden Abdülhakim Belhac'ın Trablus'un askeri valisi olarak atanmasını destekledi. Son olarak Belhac'ın Paris'teki Fransız Dışişleri Bakanlığı'nda resmi olarak kabul edilmesine bile yardım etti.

İSLAMİ GOŞİZMİN TEORİLEŞTİRİLMESİ

İslami goşizm öncelikli olarak Batılı gizli servislerin bir uygulaması olmakla birlikte 1994'te Chris Harman tarafından bir siyasi teori haline getirildi. Bu İngiliz Troçkist düşünür Socialist Workers Party'nin (Sosyalist İşçi Partisi) militanıydı. 1994'te Socialism International'da "The prophet and the proletariat" (Peygamber ve proletarya) başlıklı bir makale yayımladı. Makalede Müslümanların ne faşist ne de ilerici olmadıklarını ama proletaryayı oluşturduklarını ortaya koymaya çalıştı.

Claude Harman gibi Reagan'ın Troçkistlerinin tümü Ygael Gluckstein'ın (namı diğer Tony Cliff) 'komünist' olarak adlandırılan tüm devletlerin (Çin Kuzey Kore Küba) aslında Stalinist olduklarını öne süren "saptırılan kesintisiz devrim" teorisine dört elle sarıldı.

Bu bakış açısı aynı zamanda hem dünya devrimi için mücadele etmelerine hem de ABD'nin düşmanlarını kınamalarına izin vermektedir. Bunlar Dördüncü Enternasyonal'den dışlandılar. Dolayısıyla tüm Troçkistleri türevleriyle bir tutmak söz konusu değildir.

Bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda İslami goşizm Avrupa'daki Müslüman göçmenlerin oylarını almak için yapılan bir yarıştan çok Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana değerlerin tersine dönmesiyle açıklanabilir. Komünist Partinin ortadan kalkması alanı Atlantikçi sola bıraktı. Bu sol ABD'li müttefiklerinin ideolojik yönünü kendiliğinden tercih etti (bizdeki 'Yetmez ama Evetçi' takım. HV) . Sünni siyasal İslam'ın araçsallaştırılması da dahil olmak üzere tuzaklarına katılacak kadar onunla özdeşleşti.

Şeyh Abdullah Bin Bayyah'ın İhvancı Cemaatin resmi delegesi olarak davet edildiği ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin 13 Haziran 2013'teki toplantısına Biden yönetiminden çok sayıda kişi katıldı. Dolayısıyla her ne kadar Batılılar tüm El Kaide ve IŞİD liderlerinin Müslüman Kardeşler Cemaati üyesi olduğunu ya da eskiden olduklarını özümlemeseler de zaman içerisinde İslami goşizm'in siyasi partilerin bir parçası haline gelme tehlikesi vardır. "

Meyssan'dan sözü alıp devam ettirelim.

ABD Mısır'da İhvancı yönetimin 2013'te ordu tarafından devrilmesi ve devamında Suriye'deki fiyasko sonrası İhvan ile araya mesafe koymaya başladı.

Bunda eskiden beri İhvan'ın düşmanı olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de rolü vardı.

Arap Baharı ve Suriye'deki zoraki birliktelik savaştaki başarısızlık sonucu bitti.

Obama döneminde ABD siyasal İslam'dan desteğini çekti.

SUUDİ'DEN AL HABERİ

Suriye'deki Rus uçağı ve Ankara'da Rus Büyükelçi cinayeti beklenen sonucu vermemiş AKP yönetimi Rusya ile ilişkileri düzeltmeyi tercih etmişti.

İşte bundan sonra FETÖ devreye sokularak bir darbe girişimi düzenlendi.

Ancak başarısız oldu.

Bunun üzerine ABD farklı bir yönteme başvurdu.

AKP ve Erdoğan'ı dışlamak ona karşı muhalefete destek vermekti bu yöntem.

O döneme kadar tüm adımlarında ABD ve müttefikleriyle hareket eden AKP birden şaşkına döndü.

Milliyetçi bir tutum almaya çalıştı ama DNA'sında bu olmadığı için bocaladı.

Batılı sıcak paraya endeksli ekonomik model de büyük bir handikaptı.

Yaptırım tehditleri yolsuzluk dosyaları Halkbank davaları ve faiz - dolar krizleri içinde bugünlere geldik.

İflas noktasında çıka çıka yine sandıktan hilafet hikayesi çıktı.

Fakat bu kez İhvansız bir şekilde.

Ve ABD ile ilişkileri 'düzeltmek' için çırpınır vaziyette.

Bu noktada sözü bu kez farklı cenahtan bir isme Suudi "Şark ül Avsat" gazetesinden Abdullah Utaybi'ye bırakıyorum.

"Türkiye: Yanılsamaların Sınırları" başlıklı yazısında AKP ve İhvan ilişkilerini irdeliyor Utaybi:

"Türkiye yaklaşık 10 yıllık Müslüman Kardeşleri destekleme Mısır ve Körfez ülkelerini hedef almaya dayanan stratejisini tersine çevirmek için önemli adımlar atmış gibi görünüyor. Kararları aldı ve Müslüman Kardeşlerin liderlerine ve Türkiye içindeki unsurlarına karşı hızlı bir şekilde peş peşe uygulamaya başladı. Bu kararlara örnek olarak şunlar verilebilir: Vatandaşlığa kabul başvurularını dondurma bazı liderlere ev hapsi uygulanması Mısır devletine yönelik kampanyalarını önleyen bir güvenlik belgesini imzalamalarını sağlamak televizyon kanallarını (Watan el Sharq Mekameleen) kapatmak Mısır'ı hedef alan tüm siyasi programları yasaklamak.

Al Arabiya kanalının haberine göre Türkiye ülke içinde Müslüman Kardeşler'in herhangi bir siyasi parti kurmasını da durdurdu. Tüm üyelerinin dosyalarını gözden geçirmeye başladı ve grubun bazı liderlerine Türkiye'den ayrılıp Londra ve Malezya'ya gitmeleri için 90 gün süre verdi. Mısırlı Müslüman Kardeşler'in Suriye veya Irak'tan gelen herhangi bir üyesinin topraklarına girişini engelledi. Daha net bir şekilde söyleyecek olursak Türkiye siyasi olan Müslüman Kardeşler dosyasını bir güvenlik dosyası olarak ele almaya başladı. Bu bir uçtan diğerine bir geçiş Arap ülkelerine karşı çıkmak yerine onların vizyonunu takip etmeye bir dönüştür. Türkiye'nin destekçisi küçük ülke ve örgütler onun stratejik düzeyde büyük kayıplarını karşılayamazlar. Kurucu Hasan el Benna'dan günümüze siyasal İslam liderleri ve sembolleri her zaman anavatanlarına ve halklarına karşı yabancı sömürünün resmi oldular.

Türkiye haftalar ya da aylar değil birkaç gün içinde Suriyeli paralı askerlerini Libya'dan çekecek ve Ankara üzerinden tekrar Suriye'ye gönderecek bu da Libya'daki yeni siyasi süreci yeni bir birlik ve istikrarlı bir devlet vaat eden bir süreç haline getiriyor. "

ABD'nin adeta petrol kuyusu müstemlekesi konumundaki bir ülkenin gazetecisi bu ağır ifadeleri rahatlıkla yazarken AKP'nin çaresizliğine güveniyor.

Sırtındaki ihvan yükünü atıp Biden ile arayı düzeltmek için Suriye'de "birlikte çalışalım" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iç ve dış siyasetteki yalnızlığı bize daha neler gösterecek merak ediyorum.

Biden'ın New York Times editörleriyle seçim öncesi yaptığı o meşhur toplantıdaki ifadelerinde önemli bir ayrıntı vardı.

Biden'ın o ifadeleri aynen şöyle:

"Yapmamız gerektiğini düşündüğüm şey şu ki şu an ona [Cumhurbaşkanı Erdoğan] çok farklı bir yaklaşım benimseyerek muhalefet liderliğini desteklediğimizi açıkça ortaya koymak… Onlarla benim daha evvel yaptığım gibi daha doğrudan bir etkileşimde bulunursak Türk liderliğinin hâlâ mevcut olan unsurlarını destekleyebileceğimiz ve onlardan daha fazla yararlanabileceğimiz ve Erdoğan'a kafa tutmak ve onu alt etmek için onları cesaretlendirebileceğimiz görüşündeyim hâlâ. Bir darbeyle değil bir darbeyle değil; seçim süreciyle. "

Ne diyor Biden?

"Sadece muhalefet değil hala mevcut unsurlarla da" diyor.

İşte asıl tehlike de burada.

Siyasal İslam ile Emperyalizm arasındaki sıkı bağlarda.

Ben ne derim hep okurlarım iyi bilir: Emperyalizm gerici ve bölücüyü sever.

Matruşka gibi bir hikaye bu.

https://www.veryansintv.com/abdnin-ihvan-ile-dansi-turkiyedeki-kaosun-ozunde-emperyalizmin-din-sevdasi-yatiyor


==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==    ==

ŞENOL ÇARIK : BİTMEYEN KRİZ

Kriz bir karmaşadır ve her karmaşada bazıları kaybederken bazıları kazanır…

Belirli tarihsel kırılma anlarında eşiklerde hep krizler büyük buhranlar yaşandı… Savaşlar gerilimler çatışmalar kıtlıklar salgınlar felaketler afetler… Krizler daha da derinleşti…

Dünyadaki ekonomik tablo Koronavirüs salgınıyla birlikte daha da ağırlaşıyor. İnsanlık kapitalizmin giderek daha da vahşileştiği emperyalizm çağında daralan makasın acımasız dişlilerin arasında can çekişmekte.

Bütün insanlığa yetebilecek düzeydeki kaynaklar neden küçük bir kesimin elinde toplanmakta?

Ekonomik kriz ve bunalımlar neden belli bir çevreyi etkilememekte tersine onları zengin etmektedir? Ekonomik krizin nedenleri nelerdir? Krizlerle yaşamak kaderimiz mi?

Koronavirüs salgını ortamında giderek derinleşen ekonomik buhranın ortasında hazırlanan bu çalışmada; Prof. Dr. Korkut Boratav Prof. Dr. Bilsay Kuruç Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu Prof. Dr. Duran Bülbül Doç. Dr. Bilin Neyaptı Doç. Dr. Kaan Öğüt Dr. Haydar Lütfü Ejder Ersin Dedekoca Şenol Çarık ve Çetin Ünsalan'ın makaleleri yer alıyor. Sadece mevcut tabloyu yorumlamakla kalmayıp aynı zamanda konunun tarihsel arka plânı ve yapısal sorunlarıyla birlikte anlaşılmasına yardımcı oluyor.



TİMUR SOYKAN : BARONLAR SAVAŞI

'ZİNDAŞTİ OLAYI'NIN PERDE ARKASI

Bu kitap bir roman ya da kurtlar vadisinde geçen bir dizi senaryosu değil. Her sayfası resmî belgelerdeki iddialara dayanıyor ve yeraltı dünyasının gerçeklerini ortaya koyuyor.

'Narcos Türkiye' ile tanışın:

Uyuşturucu baronları…

Devasa malikanelere sığmayan servetler…

Milyarlarca dolarlık zehir piyasası…

Eroin dolu gemiler…

Profesyonel tetikçiler…

Kanlı bir savaş…

İstanbul'dan Dubai'ye İran'dan Kanada'ya uzanan

suikastlar zinciri...

Diplomat görünümlü ajanlar…

Kirli polisler…

Siyasi bağlantılar…

Büyük rüşvetler…

Ve devlet içinde derin bataklık…

Ve skandallar…

Hiç duyulmamış skandallar…



Melih Gökçek başbakan olabilmek için neler yaptı?

AKP kurulmadan önce ABD ziyaretinde neler yaşandı?

30 yıl boyunca nasıl "örgüt" gibi hareket etti?

A Takımında kimler vardı?

Fenerbahçe'ye neden başkan olmak istedi?

Genelev patronları Ankara'da neler yaptı?

Gözaltına alındığında kim kurtardı?

Trafik kavgasında neden silah kullanıldı?

Turgut Özal kime ve neden "dangalak" dedi?

İlk "parsel parsel" satış ne zaman gerçekleşti?

ANKAPARK ihalesinin ucu hangi mafya liderine uzandı?

Osman Gökçek ölen çete lideriyle ne konuştu?

Zekeriya Öz'ü Dubai'de ağırlayan kişinin

Melih Gökçek ile ne ilişkisi vardı?

FETÖ firarisini kim nasıl korudu?

17-25 Aralık'tan sonra FETÖ'ye imar rantı sağlandı mı?

15 Temmuz'dan sonra FETÖ'cü isme parsel verildi mi?

Parsel Parsel bunlar ve daha onlarca sorunun yanıtını veriyor…


Her 28 Şubat geldiğinde tartışılıyor üzerine çok şey söyleniyor. Fakat bu söylenenlerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış. Yazarımız Alican Türk tamamıyla belgelere sadık kalarak 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu kararları öncesi siyasi ortamı

28 Şubat günü yaşananları ve 28 Şubat sonrasını detaylarıyla ele alıyor birçok gerçek olarak sunulanın ve söylenenin doğru olmadığını ve bir grup siyasi tarafından istismar konusu olarak kullanıldığını titizlikle ispatlıyor.

28 Şubat kararları ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruya bu kitap ile cevap bulacaksınız. Hiç bir şüphe kalmayacak. Kitap içerisinde; Türkiye'de mevcut cumhuriyet rejimini yıkarak yerine dinî hukuka dayalı bir devlet kurma çabaları (irtica) var mıydı bunlar gerçek bir tehdit miydi yoksa askerlerin "toplum mühendisliği" adına uydurduğu "hayalî" bir düşman mıydı?

28 Şubat gerçekten bir askerî darbe miydi?

Batı Çalışma Grubu (BÇG) bir "cunta yapılanması" mıydı? Bunlar kimdi ve ne iş yaparlardı? Aczmendiler Fadime Şahin - Ali Kalkancı olayları askerlerin bir "tezgâhı" mıydı?

28 Şubat'ta MGK'da ne oldu? Kararlar Erbakan'a zorla mı imzalatıldı? Erbakan Bakanlar Kurulu'nda MGK Kararları hakkında ne dedi?

Kamuda ya da üniversitelerde türban yasağı 28 Şubat'ta mı getirildi?

28 Şubat'ta TSK'dan kaç personel ihraç edildi? Bunlar "dindar" oldukları için mi TSK'dan atıldılar? 28 Şubat'ta imam hatipler ve Kur'an kursları kapatıldımı? 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası askerlerin zorlamasıyla mı çıkarıldı?

O süreçte bir kısım milletvekilinin partilerinden istifa nedeni asker korkusu muydu?

Sincan'da tanklar neden yürüdü? Erbakan tanklar nedeniyle mi istifa etti? Genelkurmay'da CB Demirel'e ve ayrıca yargı ve medya mensuplarına verilen brifinglerde askerler neler söyledi? Silah kullanmaktan söz ettiler mi?

Çevik BİR ABD'ye darbe icazeti almaya mı gitmişti? "Balans ayarı" sözü nereden çıkmıştır? İflas eden bankaların içini askerler mi boşaltmıştır? 28 Şubat'ta FETÖ korunup kollanmış mıdır?

Refah Partisi askerlerin baskısıyla mı kapatılmıştır? AKP'nin doğuşu ile 28 Şubat arasında bir ilişki var mıdır?

28 Şubat Davası'nda neler oldu? Bu dava ile FETÖ kumpası diğer davalar arasındaki benzerlikler nelerdir? Ve daha onlarca soru...

İddia Ediyoruz: Bu ve benzeri daha pek çok soruya İlk kez bu kitapta verilen yanıtlarla bütün Ezberleriniz Bozulacak!

Okurken şaşıracak ve "puzzle"ın bütün parçalarını bir araya getirerek büyük resmi - Türkiye'nin bugününü - göreceksiniz. Bu kitaptan herkesin ama özellikle de o günleri bilmeyen "Z kuşağı"nın öğreneceği çok şey var.

İyi Okumalar…

https://www.kirmizikedi.com/kitap/urun/0ba40502ff6f4a9f87792a6b7863ccb3


Türkiye'nin AB üyelik sürecini anlatan son kitabım Sharp and Sharp [London stanbul] Türkiye tarafından basıldı. Faydalı olmasını diliyorum...

'AB'nin Türkiye Üyeliği (sorunlu ama vazgeçilemeyen ilişki) [III. Baskı]'

'Turkey's Accession to the EU (tainted but irrevocable affinity) [Third Edition]'

Renkli ve İki Dilli Kitap [(Bilingual) İngilizce-Türkçe] 276 sayfa

Türkiye'nin AB üyelik sürecini anlatan bu kitaplar diğerlerinden farklı.

Konular hem İngilizce hem de Türkçe olarak iki dilde kaleme alındı.

İngilizce bölümleri kolay anlaşılması için oldukça yalın biçimde tercüme edildi.

İçeriği desteklemek için çok sayıda renkli grafik tablo ve fotoğraf kullanıldı.

Türkiye AB ilişkileri oldukça dinamik sürekli değişiyor.

Kitap AB Komisyonun Türkiye için en son hazırladığı 2020 ülke (ilerleme) raporu Geri Kabul Anlaşması Vize Serbestisi Göç gibi güncel konuları da kapsıyor.

Ayrıca ekinde ders izlencesi de bulunuyor.

Not: Kitapı  'n11' 'Trendyol' vb sitelerinden sipariş edebilirsiniz.


Kıbrıs tarihinde bugünlerde yaşananları "Geçmişten Günümüze Kıbrıs Gerçeği" kitabımda paylaşırken Şehitlerimizi rahmetle Gazilerimizi şükranla anıyorum.

"...Yunanistan Kıbrıs'a gizlice asker silah mühimmat ve araç yollamaya başlamıştı.

Yunan askerleri gece olduğunda gemilerden çıkıyor garnizonlarına gidiyordu.....

15 Şubat 1964 günü Magosa Limanı'na yanaşan bir Yunan gemisi yükünü boşaltıyordu.

Yükün üzerinde "Matbaa malzemesi Maki (Nikos Sampson'un) gazetesi / Magosa" yazılıydı.

Bir kasa yere düşerek açıldı ve makineli tüfekler tabanca ve el bombaları v. b rıhtıma yayıldı .

Mısır üzerinden de Kıbrıs'a Rus silahları gönderildiği haberleri vardı.

20 Şubat 1964'de 3 Rus gemisi Magosa Limanı'na yüklerini boşalttılar.

Kasaların üzerinde Kıbrıs Hükümeti yazıyordu!

Gemiler Mısır'ın Port Sait Limanı'ndan gelmişti.

Kasalarda Rus silahları bulunuyordu.

Sovyetler Birliği'nden tank ağır silah ve Çekoslovakya'dan da hafif silah alacaklardı.

(1973 senesine gelindiğinde Kıbrıs Türk Alayı'nın değiştirme birliğinin güvenliğiyle görevli olarak bölüğümle Magosa Limanı'na yanaştığımızda çok sayıda Rus hafif ve orta tankı bulunduğunu görecektim...) "

Detaylar kitabımdadır.


"Ben namussuz bir ateist görmedim, namussuz dinci gördüm.

Türkiye'nin en büyük açığı namuslu adam açığıdır."
-Yaşar Nuri Öztürk / Allah İle Aldatmak-
Aramızdan ayrılışının 5. Yılında saygı ve özlemle🙏🌹

FETÖ'nün TSK'deki yapılanmasını tek tek isimlerle anlatan efsane kitap 30'ncu baskıda kalmış ve tükenmişti. Mustafa Önsel'in "Ağacın Kurdu TSK'de Şakirtlerin İşgali Fetullahın Askerleri" 31'nci yeni baskısı ile fakat bu sefer

genişletilmiş güncellenmiş gözden geçirilmiş olarak ve gizlisiz saklısız açık isimlerle okuyucu ile tekrar buluşuyor. İlk 30 baskı okuyucuyu da şok etkisi yaratmıştı yeni 31'inci baskıyla hayret katlanacak ağızlar açık kalacak… 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan yeni bağlantılar olaylar ve isimler "Yok artık!" dedirtecek…

Neler var kitap da…

Kimlermiş bakalım "Zındık Komitesi"nin üç reisi?

Kitabının Harp Akademisinde zorunlu okutulduğu Fetullahçı Örgütün Aksiyon Dergisinin yazar kadrosundaki Başbakan…

Fetullah Gülen'in otomobilinde yakalanan Doktor Üsteğmen 12 Mart 1971 muhtırasının güçlü isimlerinden Orgeneral Faruk Gürler'in nesi oluyor?

12 Eylül öncesi Harbiye'de yaşanan "Devrimci" "Ülkücü" ayrışması…

Zaman Gazetesi yazarına Balyoz Davası ile ilgili "Dik durun!" diyen yüksek rütbeli subay…

Bektaşi olduğu bilinen/sanılan askerlerin fişlendiği flash belleğe ne yapıldı?

Şakirt kime denir?

"Artık şakirt olmayan askeri okullara giremez" diyen yüksek rütbeli subay…

Harbiye'de korkunç yıllar (2008-2014) işkenceler ölümler intiharlar…

Reina saldırısını gerçekleştiren teröristin telefon rehberindeki yüzbaşı…

İstihareye yatan kalkışmacı generalin gördüğü rüya…

Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı sorgu odasından çıkıp intihar eden subay…

"Gay Tayfa" iftiralarıyla başlayan süreç ve Deniz Kuvvetlerine yapılan saldırılar…

GATA'da ve Askeri Yargıda Fetullahçı yapılanmanın boyutları…

Beyin Cerrahından veteriner olur mu?

SAT komando Birliğini lağv etmeye kalkan doktor…

Fetullahçı örgüt için Askeri Yargı ve Askeri Tıbbiyenin önemi…

Genelkurmay Erdoğan'a darbe yapar mı?

Necdet Özel casusluktan yargılanır mı?


Ve daha birçok can alıcı konu…



Gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısınız?
--        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --        --

Metastaz , Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu

KIRMIZI KEDİ YAYINEVİ

○ Menzilci polisler ilk kez göreceğiniz fotoğraflarında ne yapıyordu?

AKP'li Bakan'ın tarikat şeyhinden özel ricası neydi?

○ Devlette FETÖ'den boşalan koltuklara hangi tarikat nasıl yerleşti?

○ Nedir bu hüsn-ü şehadet ve FETÖ borsası?

○ Hangi cemaat kim için Cumhurbaşkanı'na mektup yazarak kefil oldu?

○ Genelkurmay Başkanı'nın "sahip çıkın" dediği isimler neden tutuklandı?

○ "Kurda kuşa yem etmeyin" denilen işadamı nasıl hapisten çıktı?

FETÖ operasyonlarından çıkarılan "imtiyazlı ortaklar" kim?

○ Hâkim rüşvet alırken gizli bir operasyonla nasıl yakalandı?

○ Hangi gazeteci kendisini MİT'çi diye tanıtıp dolandırıcılık yaptı?

○ Çektirdiği fotoğrafları davaları etkilemek için kullanan ismin arkasında kimler var?

FETÖ operasyonu yapan savcının odasını AKP'liler mi bastı?

○ Erdoğan'ın tehdit edildiği toplantıdan yara almadan çıkan ünlüler kim?

○ Üstü kapatılan telefon görüşmelerinde neler konuşuldu?

İlk kez yazılan gerçeklerle tabular yıkılıyor...

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu METASTAZ ile devleti esir alan kanserli hücrelere ışık tutuyor.


Metastaz 2: Cendere Barış Pehlivan Barış Terkoğlu

KIRMIZI KEDİ YAYINEVİ

"Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi tepemize inip bizi uyandırmadıktan sonra neye yarar?"

Franz Kafka

CHP'li Belediye Başkanları İmamoğlu ve Çerçioğlu için yapılan ahlaksız teklifin arkasında hangi AKP'li Bakan vardı?

○ Pelikancılar AKP içinde hangi operasyonları yaptı ve kimleri fişledi?

○ Yargının arka odalarında hangi ses kayıtları dolaşıyor?

○ Holding patronu cinayetinin üstü hangi yollarla kapatılmak istendi?

○ Hakimler ve savcılar gizlenen skandalları ilk kez nasıl anlattı?

○ Adliyeye getirilen ve içinde 260 bin dolar olan çantanın sırrı neydi?

○ Nurcular devlet içinde nasıl bir ağ kurdu?

○ Yargıdaki Pelikan-Hakyol mücadelesinin perde arkasında ne vardı?

FETÖ borsasının belgesinde neler yazıyordu?

AKP'li bakanlar arasındaki kavganın bilinmeyen nedeni ne?

○ Diyanet'in gizli tarikatlar raporu nasıl sızdı?

○ Öldürülen AKP yöneticisinin eşi sessizliğini bozup neler anlattı?

15 Temmuz raporu aslında neden basılmadı?

○ Kartal İmam Hatip mezunu olmak devlette hangi kapıları açıyor?

○ Erdoğan'ın yakınını hayata döndüren ismin başına neler geldi?

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan devlette yaratılan çürümeyi ve herkesin hissettiği cendereyi belgeliyor. "Metastaz 2: CENDERE" çarpıcı bir gazetecilik araştırması olarak tarihe geçecek.



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Bizim milletimiz vatani icin hurriyeti ve egemenligi icin fedakar bir halktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

16. ALLAH'IN VARLIGI KANITLANMAMISTIR

Butun insanlarin bilgisi az cok aydinlandi ve olgunlasti. Bilmem hangi ugursuzluk eseri olarak, Allah'a ait bilgi hicbir zaman aydinlanmadi. En uygar milletler, en derin dusunurler bu konuda en vahsi milletlerle ve en cahil hoduklerle ayni duzeydedir.

Hatta meseleye yakindan bakilirsa, Allah'a ait bilginin, birtakim kuruntularin, belirsizliklerin etkisiyle daha da cok karartildigi gorulur. Simdiye kadar her din ancak, "mantik"ta iddiayi kanit kabul etme hatasi uzerine kurulmustur: Bedavadan varsayar ve sonradan urettigi varsayimlarla kanitlar!

- - - - - - - - - - - - -
Bilincleninceye dek baskaldiramayacaklar, baskaldirmazlarsa da hicbir zaman bilinclenemeyecekler.
( Bu kisim kitapta Proleterler icin soylenmistir.)

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Bilmiyorum dinle ilgili hicbir sey; en azindan iyi anlamda.

BYRON,GEORGE GORDON (Lord Byron) (1788-1824) Ingiliz sair.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 144 Daha az cezayi gerektiren haller

1) Hirsizlik sucunun
a Paydas veya elbirligi ile malik olunan mal uzerinde
b Bir hukuki iliskiye dayanan alacagi tahsil amaciyla
Islenmesi halinde sikayet uzerine fail hakkinda iki aydan bir yila kadar hapis veya adli para cezasina hukmolunur.


- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder