|
Çuval olayının yıl dönümü! Perde arkasında yaşananlar: 'Karşılık vermeyin' talimatı
Irak'ın kuzeyinde görev yapan Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilmesinin üzerinden 22 yıl geçti…
4 Temmuz 2025
Amerika Birleşik Devletleri'nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz 2003'te, Irak'ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli 11 askerimizin başına çuval geçirildi.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile "2 Sayfa 9 maddelik bir gizli plan" üzerinde anlaştığını 24-Mayıs-2003'te Vatan gazetesine açıklamıştı.
Kısa süre sonra, 4 Temmuz 2003'te, Irak'ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli 11 askerimiz, başlarına çuval geçirilerek Bağdat'a götürüldü. Askerlerimiz orada bir hafta rehin tutulduktan sonra serbest bırakıldı.
"Çuval olayı" ABD Türkiye ilişkilerinin en gerilimli başlıklarından biri olarak tarihe geçti.
ÇUVALCI GENERAL ÖLDÜ
2003 yılında Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçiren birliğin komutanı ABD'li eski Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno'ydu. Türk kamuoyunda "çuvalcı general" olarak tanınan Odierno, 11 Türk subayını, başlarına çuval geçirip, 60 saat süreyle gözaltına almıştı.
Çuvalcı general öldü
https://www.veryansintv.com/cuvalci-general-oldu
AKAR'A MADALYA TAKMIŞTI
Odierno ismi Türk kamuoyuna 27-Ocak-2015 günü, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar ABD'de Pentagon'un "Liyakat Lejyonu" madalyası almasıyla da gündeme geldi. ABD Savunma Bakanlığı, madalyanın Orgeneral Akar'a >>NATOya sıradışı katkıları" nedeniyle verildiğini açıkladı. Madalyayı da, ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Raymond Odierno taktı.
Odierno 2022 yılında kanser nedeniyle hayatını kaybetti.
HİLMİ ÖZKÖK'TEN KARŞILIK VERMEYİN TALİMATI
Ergenekon kumpasıyla 4 yıl 9 ay hapis yatan Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk, 4 Temmuz 2003'te, Irak'ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli 11 askerimizin başına çuval geçirilmesine ilişkin önemli açıklamalarda bulunmuştu.
Hilmi Özkök çuval olayında hangi talimatları verdi? 'Er ya da geç bedeli olur!'
Çuval olayının beklendiğini, bu yüzden Özel kuvvetler Komutanlığı'nda yetkili bir subayın 2 taburun bölgeye kaydırılmasını teklif ettiğini belirten Öztürk, teklifin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından "Ne özel kuvvet taburu kaydırması, siz ABD'liler ile savaş mı çıkaracaksınız" denilerek reddedildiğini söyledi.
Öztürk, Hilmi Özkök tarafından "tecrübesiz ABD askerinin hataen ateş açması halinde karşılık verilmemesi, dikkatli hareket edilmesi" mealinde bir emir verildiğini kaydetti.
'Çuval' hadisesinin en önemli isimlerinden biri olan dönemin Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan da Hilmi Özkök'ün talimatlarına ilişkin önemli açıklamalar yapmıştı.
Söz konusu dönemde Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı sıfatıyla Silopi'de görevli olan Tuğgeneral Kılıçarslan 2002 Aralık ayında olası bir Irak Harekatı öncesinde tedbir olarak hazırlanan plan ve emirlere ilişkin bilgi vermişti.
"PKK düşman, KYB-KDP ve Koalisyon Güçleri (ABD ve diğerleri) dostane tutum sergilemedikleri sürece silahla karşılık verilecektir" emrini Kuzey Irak'ta görevli askeri personele ilettiklerini açıklayan Kılıçarslan, şöyle devam etmişti:
ÖZKÖK ABD İLE ÇATIŞMA OLMAYACAK EMRİNİ İLETTİ
"Kerkük'teki malum hadise yaşanınca biz yeniden Ankara'ya yazı yazdık ve bundan sonra bu tür bir olay olursa nasıl davranmamız gerektiği konusunda angajman kuralını bizlere bildirmelerini istedik.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 2003 yılı Mayıs ayının ortasında 'ABD ve koalisyon unsurları ile çatışma ortamı yaratılmayacak, dostane işbirliği içerisinde çalışılacaktır' emrini bize iletti. Bu emir her ne şart olursa olsun, Türk askerinin silah kullanmasının önüne geçen emirdi."
İNTİKAM ALMAK İSTEYEN TÜRK ASKERİNİN BAŞINA NE GELDİ?
Bu olaydan 10 ay sonra, 19-Mayıs-2004'te yine Süleymaniye'de olduğu gibi bir ABD'li albay, 50-60 peşmerge ve 20-30 PKK'lı teröristle birlikte Kuzey Irak bölgesinde bir Jandarma timimizi esir alıp başlarına çuval geçirterek Bağdat'a götürmeye çalıştı.
Birinci çuval olayından bir hafta sonra Şırnak Alay Komutanlığı'nda görevlendirilen emekli Kurmay Albay Aziz Ergen, emrindeki timin esir alındığı 'ikinci çuval' olayının perde arkasını Veryansın Tv Youtube kanalında Erdem Atay'ın sunduğu Pankuş programında anlatmıştı.
ABD'Lİ ALBAYI ESİR ALMIŞTI
Ergen, 'Türk askerine çuval'ın intikamı olarak ABD'li albay ve yanındaki korumaları olan 5 CIA peşmergesini esir aldı. Üzerlerinde silah ve patlayıcılar çıktığı için soyundurulup sorgulandılar.
Bu olaydan sonra Genelkurmay'da Türk masası, ABD masası ve Irak masasının acil toplantıya çağrıldığını söyleyen Ergen, ABD'li albayı esir aldığı için dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'dan fırça yediğini anlattı.
Çuval olayının yıldönümü! İntikam almak isteyen Türk askerinin başına neler geldi?
Esir aldıkları Amerikalı albay ve CİA peşmergelerinin başlarına çuvalları geçirip Türkiye'ye getirmek istiyorlardı. "Bana inanılmaz baskı yapıldı. Bırak dediler, 5 saat bırakmadım. En sonunda dediler ki, 'Sen terfi sırasındaki bir albaysın.' Benim için önemli olan Türk millletinin kalbinde terfi etmek' dedim ve bırakmadım" diyen Ergen, tüm emirlere rağmen Amerikalı albayı 5 saat alıkoydu, sorguladı.
Daha sonra başına gelmeyen kalmadı…
TERFİ ETTİRİLMEDİ, KUMPAS KURULDU…
Gerçekten de terfi ettirilmedi. 2005 yılında FETÖ kumpaslarıyla emekliliğe zorlanması üzerine istifa etti. FETÖ'nün TSK'ya yönelik ilk kumpası olarak anılan Şemdinli davasına dahil edildi. Yıllarca yargılandıktan sonra beraat etti. 2007-yılından-2014 yılına kadar Ordu Evleri'ne girişi engellendi…
19-Mayıs-2004 günü Türk askerlerini esir alan ABD'li Albay Martin Rollinson'a ise 1 yıl sonra 'Türk-Amerikan ilişkilerine katkılarından' dolayı ödül verildi.
İşte o yayın:
https://youtu.be/1ULs_pIp3C0https://youtu.be/sLcYvSKkPvA
https://youtu.be/dcegKX40Eh8
https://youtu.be/cgPyuJbQoLY
https://www.veryansintv.com/cuval-olayinin-yil-donumu-perde-arkasinda-yasananlar-karsilik-vermeyin-talimati
=======================
Beyazıt Karataş: Çuval Olayı ve bir madalya reddetme öyküsü
2 Mart 2023
SÖZDE MÜTTEFİK ABD
04-Temmuz-2003 tarihindeki "Süleymaniye/Çuval Olayı" sonrası ilgili makamlara çektiği telgraf içeriğinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi, "bunun acısı bir kuşak geçmez" demişti. Cevabımı daha önceleri vermiştim şimdide de net bir şekilde tekrarlıyorum "unutmadık, unutturmayacağız nesilden nesile, kuşaktan kuşağa yaptığınız hainliği ve ikiyüzlülüğü anlatmaya hatırlatmaya devam edeceğiz". Çuval Olayı, sözde müttefikimiz ABD ile yaşanan önemli kırılma noktalarından biridir.
MADALYAYI NASIL REDDETTİM?
2003-2005 yılları arasında Tuğgeneral rütbesi ile görev yaptığım ABD'ndeki Silahlı Kuvvetler Ataşeliği ve Hava Ataşeliği görevine önemli olaylar ve gelişmeler sonrası gittim. Özetle;
– 01-Mart-2003: Irak Tezkeresinin reddedilmesi,
– 20-Mart-2003: ABD'nin Irak'a saldırısı,
– 06-Nisan-2003: Irak'ın ABD tarafından işgali,
– 04-Temmuz-2003: Süleymaniye/Çuval Olayıdır.
Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin sıkıntılı bir süreçten geçtiği, 01-Mart-2003 Tezkeresinin TBMM'den geçmemesinden TSK'nin sorumlu tutulduğu bu dönemde Washington DC'deki görevime başladım. ABD'ndeki görevime başladığım Ağustos 2003 ayından yaklaşık üç ay sonra Kasım 2003 ayında, Pentagon'da ABD Genelkurmay Başkanlığı'nın Türkiye'den sorumlu proje subayı ile bazı konuları görüşmek üzere bir araya geldik. Pentagon'da proje subaylarının ofislerinin diğer ülke proje subayları ile ortak kullanılması nedeniyle kişilere düşen kullanım alanı bazen kısıtlı olabilmektedir. Bu nedenle ABD'li proje subayı rahat konuşabilmek için daha büyük bir yere geçmeyi, "Tank" adı verilen bilgilendirme (brifing) odasına gidebileceğimizi önerdi. "Tank" adı verilen bilgilendirme odaları, dışarıdan dinlemeye karşı her türlü izolasyonu sağlanmış, güvenlikli Pentagon'daki bilgilendirme odalarıdır. Sayıları ihtiyaca göre değişiklik göstermektedir.
ABD'li proje subayı ile birlikte bilgilendirme odasındaki masanın etrafında karşılıklı oturup konularımızı görüşmeye başlamadan önce içeriye girerken dikkatimi çeken, odada bulunan toplantı masasını ortadan tepeden gören kameranın kayıtta olduğuydu. Konuşmamızı yarıda keserek "yanılmıyorsam kamera kayıtta" diye proje subayına sordum. Şaşıran ABD'li proje subayı, hayır haberim yok veya bilmiyorum cevabı veremeyince, "madem öyle hazır kamera kayıttayken şahsi düşüncem olan birkaç konuyu ABD'ndeki görevimin başlangıcında belirtmek istediğimi" proje subayına söyledim.
04-Temmuz-2003 Süleymaniye/Çuval Olayının üzerinden yaklaşık beş ay geçmiş olduğunu, ABD tarafından yapılan bu davranışın çirkin ve müttefik ülkelerden birinin diğerine düşmanca yaklaşımı olduğunu, olayın üzerimizde derin bir iz bıraktığını, başta ben olmak üzere "Türk Halkının bunu asla unutmayacağını" ifade ettim.
Eşref Bitlis, ABD'lilerin bu faaliyetlerini tespit etmiş ve gerekli tedbirlerin alınması için yetkililerin uyarılmasını sağlamıştır. ABD'li generale havadan attığınız yardım malzemelerinin kimlerin eline geçtiği hakkında bir fikri olup, olmadığını sorduğumda kendisi bana "sadece insani yardım malzemesi olarak havadan attıklarını" söylemiş terör örgütünün eline geçip, geçmediği konusuna cevap verememiştir.
Çuval Olayı/Süleymaniye-04-Temmuz-2003
Diğer bir konu ise, ABD'ndeki Kıdemli Askeri Ataşelik görevinden Türkiye'ye dönen Türk Askeri Ataşelerine yurda döndükten yaklaşık 1-2 yıl sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yaptıkları katkılarından dolayı Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'nde düzenlenen bir törenle geleneksel olarak ABD Başkanı tarafından imzalanan belgesi ile birlikte "Liyakat Madalyası/Nişanı" verilmektedir.
ABD'li proje subayına, "Süleymaniye'de düşmanca davranan bir müttefikten böyle bir madalyayı istemediğimi şimdiden belirtmek istiyorum, benim için planlama yapmalarına gerek olmadığını, ileride Türk milletine, aileme, arkadaşlarıma bunu izah edemeyeceğimi" söyledim.
Türkiye'ye döndükten sonra beklediğim gibi "not alma" konusunda kendini tek yetkili gören ABD tarafından bana herhangi bir madalya teklifi yapılmadığı gibi zaten çok da umurumdaydı.
ABD dönüşümden yaklaşık 3 yıl sonra 2008 yılında dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun'un ABDnin bir personelimize madalya teklifi olduğunu, yine daha önce askeri ataşe olan Karataş'a böyle bir teklifin yapılıp yapılmadığının sorulmasını istediği Şube Müdürüne, ABD'lilerin şahsıma neden teklif yapmamış olabileceklerinin sebebini anlattım.
Benim düşünce ve tavırlarımın kendisine aktarılmasından sonra Orgeneral Ergin Saygun'un, ABD'lilerin madalya teklifini geri çevirdiği haberi gelmiştir.
Daha sonra bilindiği gibi "Türk Ordusuna Balyoz" adlı kitabı yazarak ABD'nin bu tertiplerdeki rolünü net biçimde anlatan en üst düzey bir komutan olan Emekli Orgeneral Ergin Saygun ve diğer yurtseverlerle birlikte Balyoz Kumpasında yargılandık.
Eşref Bitlis, ABD'lilerin bu faaliyetlerini tespit etmiş ve gerekli tedbirlerin alınması için yetkililerin uyarılmasını sağlamıştır.
ABD'li generale havadan attığınız yardım malzemelerinin kimlerin eline geçtiği hakkında bir fikri olup, olmadığını sorduğumda kendisi bana "sadece insani yardım malzemesi olarak havadan attıklarını" söylemiş terör örgütünün eline geçip, geçmediği konusuna cevap verememiştir.
2004 yılında Korgeneral rütbesiyle ABD Genelkurmay Başkanlığı'nda Harekât Başkanı olan Orgeneral Norton A. Schwartz'a, bu sefer ABD Hava Kuvvetleri Komutanı olarak hem de Süleymaniye Olayı'nın 7'inci yılında 19-Temmuz-2010 tarihinde" TSK Liyakat Madalyası/Nişanı" verilmiştir. Bu programı öğrendiğimde Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı'nı arayarak düşüncelerimi paylaştığımda kendisi bana "artık çok geç olduğunu gerekli planlamaların yapıldığını Genelkurmay Başkanlığının emri olduğunu" söyledi.
- - - - - - - - - - - - - - - -
Espri ve ince alay, zeki insanlarin kafasizlar karsisinda siginabilecegi son siginakmis.
~Anonim~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Mater artium necessitas
Icatlar ihtiyaclardan dogar. (Apuleius)
~Latin Atasozu~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Poetika
~Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim...
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç...
Kahve ocakçısı olacaktım ben
Tuttum kavlimi
Yazdıklarımsa hep nafile
Hep nişanlı angaje ısloganlı
Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
Kallavi olsun!
Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
Taşırmadan pişiriyorum
Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!
İşte onun içinde de içim titreyerek
Cezvenizi sürüyorum ateşe
Can Yücel~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Nescire autem antequam natus sis quid acciderit, id est semper esse puerum.
* * *
Dogmadan once olanlari bilmemek surekli cocuk kalmaktir.
~Latin Atasozu - (Cicero)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
SİNAN MEYDAN: ATATÜRK'E SAHİP ÇIKMANIN ANLAMI
10 Kasım'da gördüğümüz gibi Türkiye Atatürk'e sahip çıkıyor. Türkiye'nin Atatürk'e sahip çıkması, insanımızın bağımsız, laik ve çağdaş Cumhuriyete; akılla, bilimle, güzel sanatlarla şekillenen uygar yaşama sahip çıktığının en açık göstergesidir.
5 gün önce 10 Kasım'dı. Ölümünün 83. yıl dönümünde Atatürk'ü daha derin bir saygıyla ve daha büyük bir minnetle andık. Sizin de dikkatinizi çekiyordur. Son yıllarda Atatürk'ü çok daha büyük bir coşkuyla, heyecanla ve özlemle anıyoruz. Geçmişteki o şekilci, içi boş ve hamasi nutukların atıldığı soğuk ve göstermelik resmi anma törenlerinin yerini, son yıllarda daha nitelikli, daha içten ve anlama kaygısının ön planda olduğu sivil anma toplantıları almaya başladı. Dahası, geçmişte sadece 10 Kasımlarda veya milli bayramlarda hatırlanan Atatürk, -sosyal medyanın da gücüyle- şimdi neredeyse her gün hayatımızın içinde…
12 Eylül'ün dayatmacı, içi boş o tören ve gardırop Atatürkçülüğünün yerini, son yıllarda -aslında olması gerektiği gibi- halkçı, halklı ve halkça bir Atatürkçülük aldı. Son yıllarda Türk insanı, Atatürk'ü adeta yeniden keşfetmeye başladı. İnsanlar Atatürk'ü doğru tanıdıkça içselleştirmeye, hatta kendilerini onunla özdeşleştirmeye başladılar. Atatürk, ölümünden sonraki dönemde belki de ilk kez geniş kitlelerce gerçekten anlaşılarak sevilmeye başlandı.
Peki, ama bu nasıl oldu? Türkiye'de son yıllarda Atatürk, nasıl yeniden keşfedildi. Siyasi çevrelerin saldırı ve istismarına rağmen nasıl oldu da Atatürk, milletin kolektif bilincinde yeniden canlandı?
ATATÜRK DÜŞMANLIĞININ TARİHİ
Türkiye'de Atatürk düşmanlığının kökleri, Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar gider. Milli Mücadele'ye karşı olan yerli ve yabancı odaklar, (içeride Osmanlı Saray Hükümeti ve etnik ayrılıkçı gruplar, dışarıda ise emperyalist işgalciler) bu mücadelenin önderi Mustafa Kemal (Atatürk)'e düşmanlık beslemişler, mücadeleyi engellemek için her şeyden önce mücadelenin önderi Atatürk'ü etkisiz hale getirmek istemişlerdi. Bu düşmanlık, içeriden sarayın, Atatürk karşıtı fetvaları, bildirileri, idam fermanları, Hilafet Orduları, Anzavur tertipleri, nasihat heyetleri, dinsel kışkırtmaları ve bunlara bağlı olarak çıkan iç isyanlar; dışarıdan ise İngiltere'nin ajanları ve casusları (Örneğin, casus Noel, Mustafa Sagir) ile İngiliz ve Yunan kışkırtmaları ile yürütüldü. Bu nedenledir ki, Türkiye'de Atatürk düşmanlığı, Milli Mücadele'ye, dolayısıyla Türkiye'nin bağımsızlığına düşmanlık olarak ortaya çıktı.
Cumhuriyet döneminde de Atatürk düşmanlığı devam etti. Atatürk düşmanları, bu sefer de çağdaş, laik Türk ulus devletinden rahatsızdı. Hedeflerinde bu sefer, çağdaşlaşmacı ve uluslaşmacı Atatürk vardı. Bu dönemde de Atatürk düşmanlığı yine iç ve dış kaynaklıydı. Atatürk'ün saltanatı, hilafeti kaldırması, medreseleri, tekke, zaviye ve türbeleri kapatması, yeni harfleri ve çağdaş kılık kıyafetleri kabul etmesi, kadınlara sosyal ve siyasal haklar tanıması, dinsel hukuka son vermesi ve laik bir ulus devlet kurması gibi çağdaşlaşmacı devrimleri, içeride gerici ve etnik bölücü çevreleri rahatsız etti. Bu nedenle gerici ve etnik bölücü çevreler Atatürk düşmanlığını sürdürdü.
Atatürk'ün önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve sonrasındaki çağdaş devrimlerin ezilen, sömürülen mazlum milletlere örnek olması, emperyalizmi de rahatsız etti. Sömürü düzenini devam ettirmek isteyen emperyalizm, Atatürk'ün mazlum milletlere örnek olan bu iki yönlü (bağımsızlık ve çağdaşlaşma) kurtuluş pratiğinden hiç hoşlanmadı. Bu nedenle dışarıda da emperyalist odaklar, Atatürk düşmanlığına devam etti.
İç ve dış kaynaklı Atatürk düşmanlığı, Atatürk'ün ölümünden sonra da sürdü. İçeride önceleri Necip Fazıl, sonraları fesli Kadir ve aveneleri, siyasal İslamcı partiler, çeşitli tarikatlar ve FETÖ başta olmak üzere çeşitli cemaatler Atatürk düşmanlığıyla yakın tarihi olabildiğince çarpıttılar. Atatürk'ün büyük zaferlerini, Lozan'ı, Türkiye'yi bir çağdan başka bir çağa taşıyan laik devrimlerini kötülediler. Atatürk'e, dava arkadaşlarına, yakınlarına akıl almaz iftiralar attılar.
Atatürk sonrasında Atatürk düşmanlığı "gerici" ve "etnik bölücü" zemin üzerinde yürütüldü. Önce Atatürk karşıtı gerici ve etnik bölücü bir koro, ağız birliği etmişçesine Atatürk'ün dindarlara ve özellikle Kürtlere düşman olduğu yalanını dillendirdi. Sonraları bu gerici ve etnik bölücü koroya sözde liberaller de eklemlendi. Böylece halk Atatürk'e düşman edilmeye, Atatürk'le halkın arası açılmaya çalışıldı. Bu "gerici" ve "etnik bölücülük" temelli Atatürk düşmanlığı, emperyalist çevrelerce de öteden beri benimsenmişti. Öteden beri "gerici" ve "etnik bölücü" iç ve dış Atatürk düşmanlarının hedefi, Atatürk'ün kurduğu "laik", "çağdaş" ve "üniter" Türkiye Cumhuriyeti'dir.
ATATÜRK'ÜN FİKİRLERİYLE VE ESERLERİYLE SAVAŞ
Özellikle son 20 yılda Türkiye'de gücü ele geçiren siyasal İslamcı hareket, -sözde liberallerin de desteğiyle- Atatürk'e karşı adeta savaş ilan etti. Bu Atatürk karşıtı savaş, FETÖ ve emperyalizmin küresel aktörlerince de desteklendi. Örneğin, 1996'da Samuel Huntington, "Medeniyetler Çatışması" adlı kitabında açıkça "Türkiye Atatürk'ün mirasını reddetmelidir…" demişti. 1997'de CIA Ajanı Paul Henze de "Atatürkçülük öldü Nakşiler, Nurcular ilericidir" demişti. İçimizdeki Atatürk düşmanlarının Atatürk karşıtı açıklamaları ise hepimizin malumu.
Son 20 yılda iktidarın "Yeni Türkiye" dediği yapıya Atatürk'süz yeni bir tarih yazılmak istendi. Daha önce Necip Fazıl ve fesli Kadir tarafından geliştirilmiş Atatürk karşıtı alternatif tarih tezleri daha da çeşitlendirilip basın yayın organlarıyla kitleselleştirilmek istendi. Bu dönemde Atatürk, müfredattan, kitaptan, okuldan, stattan, kurum ve kuruluşlardan, kısacası hayattan uzaklaştırılmak, ulusun kolektif belleğinden silinmek istendi. FETÖ ve siyasal ortakları, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk kumpaslarında Atatürk'ü hedef aldılar. Nutuk'u suç delili saydılar. TSK'yı sanık PKK'yı tanık yaptılar. Atatürkçüleri tutuklayıp Silivri zindanlarına attılar. Milli bayramları yasakladılar. 23 Nisan'a, 19 Mayıs'a, 30 Ağustos'a, 29 Ekim'e alternatif günler, alternatif, zaferler, alternatif bayramlar icat ettiler.
Fakat Atatürk'e ve en büyük eseri bağımsız ve laik Cumhuriyete açılan savaşta Atatürk asla yalnız kalmadı. Atatürk'ün kurtardığı bu vatanda ve kurduğu bu ülkede yaşayan insanlar, Atatürk'e ve Cumhuriyete yönelik saldırılara karşı vicdanla, bilgiyle, belgeyle, gerçekle direndiler. Bu sırada özellikle gençler, Atatürk'ü hiç olmadığı kadar iyi tanıdılar. Atatürk'ü tanıyıp içselleştirenlerin sayısı her geçen gün daha da arttı. İnsanlar devlet zoruyla değil, kendi bireysel inisiyatifleriyle Atatürk'le buluştular ve buluşmaya devam ediyorlar.
20 yılın sonunda ne mi oldu? 19 Mayıslarda, 23 Nisanlarda, 30 Ağustoslarda, 29 Ekimlerde ve 10 Kasımlarda "Atatürk sevgisi" kabına sığmaz oldu. Anıtkabir dolup taştı. Atatürk, ulus bilincinde adeta yeniden hayat buldu. Atatürk, hayatta olmamasına karşın bu savaşı da kazandı.
ATATÜRK'E SAHİP ÇIKANLAR ASLINDA NEYE SAHİP ÇIKIYOR?
Kimilerinin sandığı gibi Atatürk bir "put", bir "tabu", bir "dogma" veya bir "kişi kültü" değil, değerler bütünüdür. Üstelik dün Atatürk'ün temsil ettiği yükselen değerler bugün de yükselmeye devam etmektedir. Hatta Atatürk'ün temsil ettiği o değerler, bugün Türkiye'deki ve dünyadaki gelişmelerin ışığında, çok daha anlam ve önem kazanmış durumdadır. Bu durum ister istemez içeride ve dışarıda Atatürk'e ilgiyi artırmaktadır.
Türkiye'de Atatürk; vatan, antiemperyalist mücadele, özgürlük ve bağımsızlık, uluslaşma, ulusal egemenlik, yurttaşlık, akılcılık ve bilimsellik, sanatseverlik, laik dünya görüşü, kadın hakları, bunların doğal sonucu olarak çağdaş uygarlık, kendi kaynaklarını kullanma, ulusal kalkınma, tarih ve dil bilinci, barış ideali gibi değerlerle özdeşleşmiştir.
Türkiye'de Atatürk'e sahip çıkanlar, aslında bir kişiye değil, o kişiyle özdeşleşen değerlere sahip çıkarken, Atatürk'e karşı çıkanlar ise yine aslında bir kişiye değil o kişiyle özdeşleşen değerlere karşıdırlar.
Atatürk, her şeyden önce vatan kurtaran bir bağımsızlık savaşının önderidir. Atatürk'ün yarattığı ilk çağrışımlardan biri bağımsız vatandı. Atatürk'e sahip çıkanlar vatana ve vatanın bağımsızlığına sahip çıkmaktadır.
Atatürk, cumhuriyeti ilan ederek egemenliği saraydan alıp millete vermiş, ümmetten ulus, kuldan birey/yurttaş yaratmıştır. Atatürk'e sahip çıkanlar cumhuriyete, ulus bilincine ve yurttaşlığa sahip çıkmaktadır. Atatürk'e karşı çıkanlarsa cumhuriyete, ulus bilincine ve yurttaşlığa karşı çıkmaktadır.
Atatürk akılcı, bilimsel ve laik bir dünya görüşüne sahiptir. Atatürk'e sahip çıkanlar akılcı bilimsel ve laik bir dünya görüşüne sahip çıkmaktadır. Atatürk'e karşı çıkanlar ise akılcı, bilimsel ve laik dünya görüşüne karşı çıkmaktadır.
Atatürk sanatseverdir. Resim, heykel, müzik, tiyatro gibi güzel sanatların gelişmesi için çaba harcamış, sanata ve sanatçıya büyük önem vermiştir. Atatürk'e sahip çıkanlar sanata ve sanatçıya sahip çıkmaktadır. Atatürk'e karşı çıkanlar ise resmi "günah", heykeli "put" diye adlandırmakta, sanata ve sanatçıya önem vermemektedir.
Atatürk, İslam dünyasında ilk kez kadınlara sosyal ve siyasal haklar vermiştir. Atatürk'e sahip çıkanlar kadın haklarına; kadının okumasına, çalışmasına, kadın erkek eşitliğine sahip çıkmaktadır. Atatürk'e karşı çıkanlar ise kadın haklarına; kadının okumasına, çalışmasına, kadın erkek eşitliğine karşı çıkmaktadır.
Atatürk, laik karakterli devrimleriyle (saltanatın kaldırılması, cumhuriyetin ilanı, halifeliğin kaldırılması, medreselerin, tekke ve zaviyelerin kapatılması, şapka kanunu, yeni harflerin kabulü, pozitif hukuk kurullarının benimsenmesi vb.) çağdaş uygarlığa (muasır medeniyete) yönelmiştir. Atatürk'e sahip çıkanlar, çağdaş uygarlık değerlerine sahip çıkmaktadır. Atatürk'e karşı çıkanlar ise çağdaş uygarlık değerlerine karşı çıkmaktadır.
Atatürk ülkenin kendi milli kaynaklarıyla kendi ayakları üzerinde durabileceğini göstermiş; ekilen tarlalar, çıkarılan madenler, kurulan fabrikalarla ulusal kalkınmayı gerçekleştirmiştir. Atatürk'e sahip çıkanlar ulusal kalkınmaya sahip çıkmaktadır.
Atatürk, ADTCF'yi, TTK'yı, TDK'yı kurarak, tarih ve dil kurultayları düzenleterek, Türkiye'nin geçmişten o güne tüm tarihsel birikimine sahip çıkmıştır. Atatürk, Türk tarihini hanedan tarihinin darlığından kurtarıp eski kökleriyle buluşturarak, derleme, tarama, türetme çalışmaları yaparak ve din dilini Türkçeleştirerek de Türkçenin gelişmesini amaçlamıştır. Atatürk'e sahip çıkanlar tarih ve dil bilincine sahiptirler, Türk tarihine ve Türk diline önem vermektedirler.
"Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir" diyen Atatürk, gerçek anlamda bir barış savaşçısıdır. Onun savaşlarının amacı ülkesini gerçek barışa kavuşturmaktır. "Yurtta barış dünyada barış" sloganıyla Türkiye'de ve dünyada kalıcı barışın sağlanması için çaba sarf etmiştir. Atatürk'e sahip çıkanlar yurtta ve dünyada barışa sahip çıkmaktadır.
★★★
Sözün kısası; bağımsız, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Atatürk'le özdeşleşmiştir. Bu nedenle Atatürk'e sahip çıkmak, aslında bağımsız, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkmaktır; Atatürk'e karşı çıkmak ise aslında bağımsız, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı çıkmaktır.
10 Kasım'da da gördüğümüz gibi Türkiye, genel olarak Atatürk'e sahip çıkmaktadır. Türkiye'nin Atatürk'e sahip çıkması, insanımızın bağımsız, laik ve çağdaş Cumhuriyete; akılla, bilimle, güzel sanatlarla şekillenen uygar yaşama sahip çıktığının en açık göstergesidir.
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/sinan-meydan/ataturke-sahip-cikmanin-anlami-6768839/
- - - - - - - - - - - - - - - -
Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "Evet onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım; tiksindim bu vahşetten" diyerek itirafta bulunmuştur…
~(Kaynak: İlhan Bardakçı; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yayınları, İstanbul/1985, s.572)~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Basa kakilan bir iyilik daima hakaret yerini tutar.
~Jean Baptiste Racine~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz.
Yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür.
Bununla övünmüyorum ama önemliydi benim için.
Odanın karanlığı güneşti bana.
~Charles Bukowski Sözleri / Heinrich Karl Bukowski / Bilge Sözleri~
- - - - - - - - - - - - - - - -
Kimseyi başkalarının anlattığı hikayelere göre yargılama…Platon'dan Eflatun özlü sözler
Bin peygambere bedel…
- - - - - - - - - - - - - - - -
Turkiye, Ataturk'u Allaha borclusun..
Geriye kalan her seyi de Ataturke…
~Daniel Dumoulin~
- - - - - - -





- - - - - - -
Guvender_Yayinlari-LYS_4_6_Deneme.pdf
Maliyet_Muhasebesi.pdf
3.Bolum_WINDOWS_2000.pdf
Isaac_Asimov-Robot_3_Safagin_Robotlari.epub
Skyjack-Tim_Vicary.epub
Butun_Kaleler_Zaptedilmedi-Atilla_Ilhan-Hulki_Cevizoglu.epub
Yukio_Misima-AYNADAKI_SURAT.pdf
Ali_Arslan-Avrupadan_Turkiyeye_Ikinci_Yahudi_Gocu.pdf
Mircea_Eliade-Dinler_Tarihine_Giris.pdf
Kuran_Meali-Yasar_Nuri_Ozturk.epub
Stieg_Larsson-Millennium_3_Ari_Kovanina_Comak_Sokan_Kiz.epub
Emrah_Serbes-Son_Hafriyat.epub
William_Saroyan-Odlekler_Cesurdur.epub
Anton_Cehov-Tek_Perdelik_9_Oyun.pdf
Easy_French_Phrase_Book.pdf
Hans_Magnus_Enzensberger-Ic_Savas_Manzaralari.epub
ANADOLUDA_SELCUKLU_KENTLER_SISTEMI.pdf
deneme-22.pdf
Umberto_Eco-Yanlis_Okumalar.epub
Filiz_Ozdem-Dus_Hirkasi.epub
Kennilworthy_Whisp-HP-Caglar_Boyunca_Quidditch.epub
Ates_Yolu-Stephen_King.epub
Boccacio-Dekameron.epub
Gotthold_Ephraim_Lessing-Yahudiler.pdf
Bernard_Slade-VE_ASK_DEVAM_EDIYOR.doc
Turhan_Oguzbas-Ispanyol_Meyhanesinde_Seni_Aradim.pdf
Kurtulus-Burak_Turna.epub
Anne_Provoost-Nuhun_Gemisi.doc
AYHAN_KOC-Hic_Kimsenin_Krali_2_.epub
Yollarin_Ayrilis_Noktasinda_Islam-Muhammed_Esed.mobi
- - - - - - -
"> "> "> "> "> "> "> ">
- - - - - - -
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
| Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
| Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
| Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
| Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
| Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
| Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
| Eposta adresleri (Derdiniz varsa buradan ulaşın.) | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net oraj.poyraz@openmail.cc HvLWPtIjJR8X@protonmail.com 0PjukdvspdUh@mail2tor.com |
| Tor ağı üzerindeki web siteleri Darkweb diye bilinir, TorBrowser kullancaksınız. | : | http://45m2jpfwn6ydfrqyhw5jbqszyip45pvi6m2cyo3722wyhur6yuitgbyd.onion/ http://kbq4ghhydumvhgvwkccbad5g7ae2yho6a4llxuy2z4oa6dox6gjtngad.onion/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder