Sibel Edmond : CIA ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?
Eski FBI çalışanı, ABD'nin örtülü 'Gladyo' operasyonlarını basına sızdıran Türk-İran asıllı Sibel Edmond'dan oldukça çarpıcı bir röportaj...
Amerikan vatandaşları Twitter üzerinden soruyorlar, "Erdoğan hakkında düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?" Amerikalı insanlar şaşırıyor, "Erdoğan önceleri bir melekken, nasıl oldu da ABD için şimdi bir şeytan, bir düşman haline gelebildi, bu sistem nasıl çalışıyor?"
Erdoğan'ın tasfiye süreci, Gezi Parkı olayları ile başlamış gibi görünüyor, bunun çok daha geniş çaplı, farklı nedenleri var.
Gülen'le de bağlantılı.
GÜLEN-CIA İLİŞKİSİ
Peki, bu değişimin nedeni nedir?
Erdoğan neden gözden düştü?
Evet, bütün bunlar Gülen ve Erdoğan arasındaki kavgayla başladı.
Ancak burda şuna dikkat etmek gerekiyor, Gülen sadece bir sembol.
Asıl önemli olan ve işi yapan Gülen markası.
Yani, "Gülen" markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna müsaade ediyor.
1997'den sonra CIA Gülen'i oyuna dahil etti.
Onu ABD'ye getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve yerleştirdi.
Gülen 15 yıldır ABD'de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nerden geldiğini bilmiyor.
Gülen'in ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer kapatılıyor çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda kullanıldığını kavradılar.
Gülen cemaati ve CIA bununla kalmadı tabii ki, Türkiye'de büyük bir medya ağı kuruldu, satın almalar yoluyla,polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar.
"GÜLEN, YAHUDİ LOBİSİ TARAFINDAN DESTEKLENİYOR"
Erdoğan o sırada , aşırı güven kazandı, beslendi ve "bu imamın (Gülen'nin)desteğine ihtiyacım yok, halk beni seviyor" demeye başladı"Gülen" markasının arkasındaki CIA vb.derin yapılara da başkaldırıydı bu.
Erdoğan'daki bu aşırı güven sadece bir neden.
Diğer bir neden de Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert tutumu, sözünü geçirebiliyor görüntüsüydü.
Türkiye'deki bütün partilere, medyaya rağmen bunu eleştiren de Fetullah Gülen'di.
Ve bu arada, bir yan not olarak şunu söyleyeyim ki,Gülen'in ABD'deki en büyük destekçisi de ordaki Yahudi lobisidir.
İsterseniz Google'a gidip, en büyük yahudi lobisi olan AIPAC'i, ya da ATC'yi "gulen aipac" yazarak sorgulayın.
İlginç olan, bir İslami imam olan Gülen'in, Yahudi lobisi tarafından destekleniyor olmasıydı.
Yahudi lobisi bir İslami modeli asla desteklemez oysa.
Tek başına bu durum bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması için yeterli bir nedendir.
Bu da Erdoğan Gülen arasındaki kavganın ikinci nedeniydi.
Yani, Yahudi lobisinin desteklediği Gülen, Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert çıkışlarını doğru bulmuyordu.
SURİYE MESELESİ
Buraya kadar herşey yolunda gidiyordu.
ABD'nin mevcut hükümetiyle Erdoğan iyi anlaşıyordu.
Esad'ın devrilmesi için gereken herşeyi yapılıyorlardı.
Ancak beklenmedik birşey oldu ABD'de.
Obama karşıtı derin yapılanma, Esad'a şiddet (!) uygulandığına herkesi ikna etti, ABD müdahalesi hoş karşılanmamaya başlandı.
Obama bu konudaki desteğini yitiriyordu.
Ve tam bu noktada Rusya'nın devreye girmesi, ABD'yi geri adım atmak zorunda bıraktı.
Ve işte tam bu sırada, Türkiye kamuoyuna da, "Esad ile son derece iyi ilişkiler varken, muhalifler yüzünden ilişkiler bozuldu" inancı aşılandı.
ABD geri çekilince, Erdoğan tamamen ortada kaldı.
Artık halkı arasında popüler değil, nefret edilen bir lider olmaya başlamıştı.
ABD artık verdiği sözleri tutmuyor, Erdoğan'ı tamamen yalnız bırakıyordu ki bu da Erdoğan'ı oldukça sinirlendirmişti.
Bu da üçüncü bir neden oldu.
"CIA VE GÜLEN 'GEZİ'YE EL ATTI"
Bu noktada başka bir olay patlak verdi; Gezi Parkı olayları.
Gülen, Erdoğan'la aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi.
Ve Gülen protestolara kendi cemaatinden insanları soktu.
Erdoğan, başına neler geleceğini anlamıştı.
CIA ve Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı.
Erdoğan bunu net olarak görüyordu.
Gezi Parkı olayları gerçek halk tarafından başlatılmış olabilirdi ancak, CIA'nın kontrolündeki Gülen cemaati ve AKP karşıtı Türkiye'nin eski güç sahipleri, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti.
Ve eş zamanlı olarak ABD ve Avrupa basınında Erdoğan "diktatör" olarak anılmaya başlandı.
Erdoğan'ın ElKaide ile ilişkili olduğu iddia edilmeye başlandı.
Erdoğan artık ElKaide'nin parasal kaynak sağlayıcıları ile bağlantılandırılmaya çalışılıyordu.
Ve bütün bunlar, bu operasyonlar CIA tarafından yönetiliyordu.
"ERDOĞAN ABD SİLAH SANAYİİNİ ÇİLEDEN ÇIKARDI"
Peki, bütün bunlar gayet açık, anlaşılabilir ancak benim kafama takılan soru şu, Gülen'le, daha doğrusu CIA ile Erdoğan arasında bir sorun varsa eğer, bu sorunun nedeni nedir?
CIA Türkiye'den, Erdoğan'dan ne istiyor?
CIA'nın yapmak istediği, sözkonusu hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmekti.
Ki son derece düzgün bir şekilde çalıştı bu sistem uzun seneler.
CIA'nın planı, Türkiye'yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti.
Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya geçirmekti.
Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu.
CIA, Erdoğan'ın kontrolünü kaybediyordu.
Erdoğan, CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti.
Boyun eğmeyeceğini göstermek için, bir mesaj vermek için "milyarlarca dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin'le yapacağım" dedi.
Tüm dünya bu reste şaşırdı.
Bu, ABD ve NATO'nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi.
İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.
"ERDOĞAN BATI'NIN KURALLARINI ÇİĞNEDİ"
Ve Erdoğan daha da ileri giderek, "AB'ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği'ne katılmak istediğini" söyledi.
Ve resmen başvuruda bulundu.
Ve bu davranış yine, çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi.
Batı için yüz senedir kukla olan Türkiye, kukla oynatıcısına karşı, sahibine karşı isyana kalkmıştı.
Batı, zorla kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı.
İşte bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir.
Kim olursanız olun artık bitmiştir.
Ve ABD'nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için ibretlik olması gerekiyordu, çünkü bu durum başkaları tarafından örnek alınabilirdi, bu risk göze alınamazdı.
Erdoğan'a şu ihtimaller sunuldu, tabii bunları hiçbir yerde duyamazsınız;
1)Geri adım atacaksın.
Herşeyi geri saracak, İsrail'le ilişkilerini düzeltecek, Çin'den silah almaktan vazgeçeceksin.
Şangay'dan uzak duracaksın.
Gülen'den özür dileyeceksin.
Bu senin birinci seçeneğin.
2)Sessizce istifa edip gideceksin.
Çünkü biz hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik.
Şu ana kadar çalıp çırptığın paralar varsa, onları da beraberinde götürebilirsin.
Senden öncekiler de çaldı.
Paralarınla İngiltere'ye gitmene izin vereceğiz.
3)Bunları kabul etmezsen, bizi bekle.
Bu sana iki senaryo sunar;
a) Kaddafi gibi, Saddam gibi yokedilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı'nda öldürürüz.
b) Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim olabilirsin.
Seni İngiltere'de bir hapishaneye atarız, yaşamının kalanını orda sürdürürsün.
İşte şu anda, Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya.
Bu seçenekler Kaddafi, Saddam ve Mübarek'e sunulanlarla aynı.
CIA böyle çalışıyor.
Senaryolar o kadar aynı, şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı şeyleri tekrar tekrar görmekten sıkılıyor.
Ama aynı CIA, Esad'a bu seçeneklerden hiç birini sunmadı, Obamaya rağmen.
Ve birkaç ay içinde kavga daha da büyüyecek.
"TÜRK HALKI FARKINDALIĞI YÜKSEK BİR KİTLE"
Sizce Erdoğan'ın başına gelenler ,Kaddafi ve Saddam'ın başına gelenlerle tıpatıp aynı mı olacak, yoksa biraz daha farklı bir versiyon mu göreceğiz burada?
Türkiye, Mısır ya da Libya'dan tamamen farklı bir ülkedir, dinamikleri çok çok farklıdır.
Öncelikle, Türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir kitledir.
Aptallar için tasarlanmış iki partili sistem, ABD'de olduğu gibi, Türkiye'de çalışmaz.
Türkiye'de çok farklı fraksiyonlar, eğilimler mevcuttur.
ABD'de olduğu gibi, yani Demokrat ve Cumhuriyetçiler arasında bir gel-git oyunu sergileyerek halkla dilediğiniz gibi oynamanız Türkiye'de çalışmaz.
Burada bilinç düzeyi son derece yüksek bir halk kitlesinden bahsediyoruz.
ABD'den çok farklı bir kitledir bu.
Eğitimli ve düşünen insanların olduğu bir ülkede bu kadar kolay oyunlar sergileyemezsiniz, bu çok zordur.
Diğer bir fark da, Türk insanının aktivist yönü.
Sokaklara inen, hakları için mücadele eden bir topluluktur Türkler.
Bana soruyorlar bazen, oyunu kime vereceksin diye.
ben de "oyumu Türk halkına vereceğim" diyorum, çünkü onlara inanıyorum, onlar kendilerine ne olacağına kendileri karar vereceklerdir.
Türk halkı gözünü açık tutmaya devam etmeli ve Libya'da, Mısır'da olanlardan ders almalıdır.
Bunları milliyetçi bir kişiliğim olduğu için söylemiyorum, burada tamamen farklı tür insanlardan bahsediyoruz.
ABD'nin planları Libya ve Mısır'da olduğu kadar kolay işlemeyecektir Türkiye'de.
Diğer bir konu da, AB meselesi.
Daha önce AB'yi bir kurtuluş olarak gören Türk insanı, AB'nin politik ve ekonomik çöküşünü görüyor.
Almanların Türkiye'deki işlere başvurduklarını, Avrupa'da işsizliğin boyutlarını görüyor.
AB'ye girmemiş olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorlar.
a45UyF587661-201307301451-{{SN}}
^^^^^ - vvvvv