Ahmet GÜRSOY : Neymiş medeniyetimizin gereği imiş...
30.04.2016
ahmetgursoy.028@gmail.com
-İyice bakın. Araştırın lütfen. Bizim tarihimiz özgürlükler tarihi değil.. Adalet arayışlarının tarihidir... Esasında Doğu medeniyetinin temelindeki ana kavram arayışı adalettir...
Açın bakın Kelile ve Dimne'ye... Sultanlardan korkusu yüzünden hayvanlar âlemi üzerinden mesaj verir eser ve masal dünyasından yöneticilere "adaletli olun" tavsiyesinde bulunur.
-Gel Türk dünyasına...
-Kuta
dgu Bilig'in yönetenlerden istediği tek şey, adaletli olmalarıdır...
Daha yakınlaşın...
-Nizamülmülk'ün devlet yönetimine takdim ettiği Siyasetname adlı kitabın konusu da Sultanın adaletli olması ve yönetmesidir...
-Osmanlı Devleti'nde de durum değişmez..
Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın yazdığı "Devlet Adamına Öğütler" kitabının özünü adalet oluşturur.
-Şeyhler, dervişler kısacası ulema dahi adalet ister... Adalet tavsiye eder...
-Özgürlük isteyen kesinlikle yoktur...
Batı tarihi ise özgürlükler tarihidir.
Bu sebeple liberalizm Batı'nın eseridir.
Yine bu sebeple demokrasi Batı'da doğup gelişmiştir. "Neden böyle" derseniz, açıklaması uzun. Ancak durum budur.
Yazarın biri, laikliği zorbalık üzerinden anlatmaya çabalamış...
Darbelerin hiçbiri tam olarak laikliği gerekçe göstermese de ilişkisi yoktur diyemeyiz. Ancak laikliğin karşısına koyduğu ve bir medeniyet olarak tarif ettiği İslam teokrasisinin yaptıkları, darbecilerin yaptıkları yanında tek kelime ile caniliktir... Öyle ki darbecilere evliya dedirtecek türden olaylardır...
Hangi birini sayalım.
Mesela, Hz. Peygamber'in soyunu kurutan hangi iktidardı? Halife Muaviye'nin iktidarı...
Dikkatinizi çekerim: Laik Muaviye'nin iktidarı değil; Halife Muaviye'nin iktidarı. Bu yapılanlara oğul Halife Yezid'i de ilave edin. Cinayetleri saymaya öyle devam edin...
Sünni İslam'ın kurucularından ve en büyük mezhep imamlarından İmam Azam Ebu Hanife'nin hapiste ölmesine getirin meseleyi?
İmamların büyüğünü laik devlet öldürmedi...
Laik devletin orduları da yapmadı.
Günümüze iyice yaklaşın...
Osmanlı'ya gelin...
Örneğin; amcasını ilk öldüren Osman Bey'dir (İmparatorluğun kurucusu); ilk kardeşini boğduran I. Murat, ilk evladını öldüren de yine I. Murat'tır. Öldürülme ya da boğulmayı ilk yasalaştıran da Fatih Kanunnamesi ile Fatih Sultan Mehmet'tir. Savaşta yenildiği için tahttan indirilen ve zehirletilerek öldürülen (iddia edilen) ilk Padişah Yıldırım Beyazıt'tır. Sadrazam öldüren ilk Padişah Fatih Sultan Mehmet, kardeş katli yasasını kaldıran ve kafes sistemini (Odada hapis) getiren I. Ahmet, ilk Şeyhülislam öldüren IV. Murat'tır.
Devam edelim mi?
"İslam medeniyetine" dönmeliymişiz..", "Aslımıza buymuş..."
Hangisi aslın senin?
Hz. Peygamber soyunun kurutulmasından başlayıp, iktidar için dini (İslam'ı) gerekçe göstererek ortalığı kesip doğrayan siyaset mi?
Hangisi?
Listeyi tam yazmaya kalksak ortada medeniyetin "M'si" kalmaz...
Tutturmuş bir İskilipli Atıf, yatıp kalkıp, yalan yanlış anlatıyor...
-Götür İskilipli gibileri Fatih'in önüne koy bakalım ne oluyor? Örneği ortada, Çandarlı Halil...
-Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı hatırla...
-Kim, hangi mahkeme yargıladı onu?
-Hiçbir mahkeme!
-Bir emirle boynu vuruldu... O kadar...
Çıkmış Atatürk'ü, laikliği eleştiriyor. Geçmişimize dönmemiz gerektiğini söylüyor... İskilipli'yi örnek veriyor... İngilizlerle bir olduğunu yazmıyor. İhaneti meşru gösteriyor...
-Neymiş Anayasaya din yazacakmışız... Laiklik, dünyevileşmeymiş... Kalkınmamızı engelliyormuş...
Gene dini araç olarak kullanacakları bir rejim yaratıp, hepimizi köleleştirecekler... Gene adalet aramaya başlayacağız. Özgürlüklerimizi elimizden almanın gerekçesi din/İslam bunlara göre...
Hayır, dini/İslam'ı sizin kirli ellerinizden, örümcekli kafalarınızdan alıp, mübarek amacına hizmet eden bir yapı kuracağız. Bunun sigortası da laikliktir. Boşuna uğraşmayın...
Kaynak: Neymiş medeniyetimizin gereği imiş... - Ahmet GÜRSOY
a45UyF587661-160430100716 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/04/30 10:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com --
Bir elmanin yureginde gizlenen tohum gorulmez bir elma bahcesidir.
Ama bu tohum bir kayaya rastgelirse ondan hicbir sey cikmaz.
Halil CIBRAN
Mitolojik varlik ejderha
A RAF 107.bunun uzerine musa asasini yere atti.
O hemen apacik bir ejderha oluverdi!
SUARA 32.bunun uzerine asasini birakiverdi, o hemen bir apacik ejderha kesildi.
VAROLUSUN AMACI VE SINIRSIZ POTANSIYELIN EVRIMI
https://leventerturk1961.wordpress.com/2015/08/02/varolusun-amaci-ve-sinirsiz-potansiyelin-evrimi/
Posted on 2 Agustos 2015 by leventerturk1961
Asagidaki yazi sn Ozan Firat Baran dan aynen alinarak kopyalanmistir. Dileyenler kendisinin web sitesine bu adresten erisebilirler:
http://mistikfelsefe.blogspot.com.tr/search/label/sonsuz%20potansiyelin%20tezah%C3%BCr%C3%BC%20ve%20hayat
————
Varolusun amaci ve sinirsiz potansiyelin Evrimi
Bu konuya baslamadan once uzerinde durmak istedigim, dikkat edilmesi gereken nokta yaratilis kelimesidir. Tek Tanrili dinlerde, bu kelimenin tam olarak hangi manaya geldigi, ozellikle daha derin teolojik konular icinde, tartisilagelmektedir. Cesitli farkli gorusler olsa da, bu kelimeden zahiri anlamda genel olarak algilanan olgu, creatio ex-nihilo denilen yoktan var etme ya da yoktan yaratilis olgusudur.
Fakat hakikat seviyesindeki mistik ogretilerde, anladigimiz manada bir yoktan yaratilis ogretisinden soz edilemez. Eger gercekten tam anlamiyla yoktan varolus ogretisi savunulacaksa ortaya cesitli problemler ya da mantikli, tatmin edici yanitlari olmayan sorular cikmaktadir. En basinda Ex-nihilo fikri, genel olarak evreni, insani, bilinci ve her seyi Tanri dan tamamen ayri gormektedir. Yani Tanri, bu ogretiye gore, kesinlikle askindir ama tam anlamiyla ickin olamaz. Onun ickinligi ancak bilgisi ve kudretiyle hayat bulur. Tipki koskoca bir imparatorlugu yoneten bir imparatorun, yonettigi yerlere ickin olamamasi ancak gucu ve kudreti araciligiyla oralarda hukum surebilmesi gibi, Tanri da goklerde oturan, bir tahti, arsi olan ve oradan dunyaya gucu ve kuvvetiyle hukmeden sonsuz kuvvette bir kral gibidir bu ogretiye gore. Dinsel metinlerde gecen bu gibi ifadelerin zahiri anlamindan icsel manasina inmek gereklidir.
Existence
Yoktan yaratilis teorisinin, evreni ve her seyi Tanri dan ayirmasindan dolayi, ateist cevrelerde de $ikca kullanilan, bazi tatmin edici yanitlari olmayan sorulari ortaya cikardigindan bahsetmistim. Bu sorulardan birkacini soyle ozetlemek mumkundur:
-Kendi icinde zaten her seyiyle mukemmel olan bir Tanri, evreni tam olarak neden/ne amacla yaratmistir?
-Kendi icinde tam ve mukemmel olan, ezelden beri varolan bir Tanri nin aklina, insani ve canlilari yaratmak fikri nasil ve neden gelmis olabilir? Ayrica bu da yetmiyormus gibi, Tanri neden insani yaratip bir de uzerine teste tabi tutmak istemis olabilir?
-Tanri, kendi icinde sonsuz guclu bir olguysa ve mukemmelse, insan ve diger canlilari yaratip onlarin kendisine kulluk etmesini neden istemis olabilir?
Butun bu sorularin cevabi icin kisaca Allah in hikmetinden sual olunmaz ya da buna benzer bir sey dersek bu, dogal olarak pek cok kisiyi tatmin etmeyecek ve benzer sorular sorulmaya devam edecektir. Bu nedenle zahiri anlamdan cikip, daha dogrusu bu anlami asip , tipki cesitli Sufiler gibi, bu duruma da hakikat penceresinden bakmak gerekmektedir.
Hicbir sey ama hicbir sey yoktu. Hatta hiclik bile mevcut degildi. Fikirden ve kavramsallastirmadan arinmis olarak gercek sudur ki, aslinda Bir bile var degildi. Ben vardi derken herhangi bir seyin var oldugunu da soylemiyorum. Hicbir sey yoktu ifadesini kullandigim zaman, sadece, bahsetmeye calistigim olgu hakkinda bir tur bilgi vermeye calisiyorum. Hicbir sey yoktu. Yani Ne bir sey ne de bir seyin yoklugu. Bir bile yoktu. Karma$ikligin imkansizligi yoktu. Gorulmez olan ya da kavranilamaz olan da yoktu. Ne insan ne melek ne de Tanri vardi. Kisacasi insanlarin bir isim vermis oldugu herhangi bir sey yoktu (Basilides)
cember
Bir zamanlar zamansizlik icinde, ne madde ne bosluk ne uzay ne de zaman varken, var olan ve olacak olan tamamiyla her seyi iceren gizem dolu bir kaynak vardi. Bu kaynagi Big Bang in oncesinde her seyi iceren tekillik durumunda olan gizem noktasi olarak da adlandirabiliriz. Bu kaynak, sonsuz hiclik noktasidir ve cesitli kutsal metinlerde icinde varligin veya yoklugun bulunmadigi, akilla kavranabilecek olgu ve kavramlarin cok otesindeki derin karanlik olarak tanimlanir. Hatta bunu tanimlama nin bile sacma oldugu belirtilir. Cunku bu evre, zihnimizin calisabilmesi icin gerekli olan ve ikilige dayanan cesitli kavramlarin cok otesindedir. Kokeni cok eskilere dayanan ve ayni zamanda hristiyan mistikleri olan gnostikler, bu durumu goz kamastirici karanlik ifadesiyle, paradoksal dogasini vurgulamaya calisarak, anlatmaya calismislardir. Benzer sekilde islami ezoteristler olan Sufiler, bu durumu siyah i$ik ve aydinlik gece olarak niteler. Milattan once 1500 lu yillarda yaziya gecirilen en eski Hindu metni olan Rig-Veda, soyle der:
Baslangicta ne varlik vardi ne de yokluk...
Ne hava vardi, ne de onun otesindeki gokyuzu
Bir kimilti mi? Nerede? Hangi ortunun altinda? Kimin himayesinde?
Dipsiz sularin sonsuz derinligi mi yoksa?
Ne olum vardi o zaman ne de olumsuzluk.
Ne de gunduzu geceden ayiran bir isaret
Ama Bir O vardi, soluk olmadan soluyordu kendi ic gucuyle
Baska da bir sey yoktu.
Karanliklar icinde karanliklar dururdu;
Boyutlari olmayan bir deniz gibi;
Mumkun olani hala bicimlendirmemis bir bosluk,
Ta ki Sicakligin gucu Tek olani yaratana dek. (Rig-Veda 10:129)
Rig-Veda da ayrica Purusha denilen kozmik candan bahsedilir ve bu canin, var olacak olan her sey olmasina, bolunmesine ve boylece mevcut var olan her seye donusmesine neden olan bir potansiyel, bir gizem noktasi oldugu belirtilir. 4 Veda daki ayetlerin, daha cok rituelistik manalarini aciklayan Hindu metni Satapatha Brahmana da bu kozmik cana kozmik yumurta denir ve onun yarilmasindan, her seye donumesinden soz edilir. Bu Brahmana da bu gibi anlatimlarin yaninda daha sembolik ve masalsi anlatimlar, orneklendirmeler de bulunur. Vedalarin sonu (Vedanta) olarak kabul edilen ve Hint felsefesinin temelini olusturan Upanisad larda sembolik anlatimin uzerine, bu durumun kozmolojik, felsefi/p$ikolojik yonlerine deginilir.
Her seyi iceren, her sey olmaya ve her seye donusmeye hazir sonsuz bir potansiyeldi bu nokta. Icinden butun varligin fiskirdigi bu kaynak, ayrismamis bir butunluk halinde adeta varliga gebeydi. Bu potansiyel, icinde kuarklardan galaksilere, cansiz maddeden bilince, sevgiden nefrete, iyilikten kotuluge, duymaktan dokunmaya ve gormeye, algilayandan algilanana, muzige sanatin her turlusune, gaddarliktan merhamete, bizi dahil her seyi barindiran bir sonsuz tohumdu. Bu sonsuz enerji tohumuna Hintliler Mahat-tattva der.
Bu sonsuz gizem noktasi, icinde sonsuz bilinc potansiyelini barindirmasina ragmen, kendisinden ayri, bilincinde/farkinda olacagi ikinci bir nesne var olmadigi icin yani herhangi bir anlamda bir ikilik (dualite) var olmadigi icin paradoksal olarak bilincsizdi. Tipki dogasi aydinlik olan isigin, uzerinde yansiyacak bir sey olmadigi zaman paradoksal olarak karanlik olmasi gibi. Bazi Sufiler bu durumu durgun su ya da durgun deniz ornegiyle de anlatmaya calismistir. Sonsuz gizem noktasinda bu evre, durgun denize benzer, dalga ve kopuk yoktur, bu nedenle de deniz kendisini gosteremez . Ayni i$ik orneginde oldugu gibi, dogasi sonsuz bilinc olan bu gizem noktasi, bilincinde olacagi, kendisinden ayrismis ikinci bir sey olmadan, bir butunluk halinde, paradoksal olarak bilincsizdi ve bu nedenle uzerinde yansiyip kendi icine bakabilecegi ayna ya gereksinim vardi... Diyebiliriz ki Isigin ancak uzerinde yansiyacak bir sey oldugunda aydinlatma niteligine sahip olmasi gibi, sonsuz gizem isigi Tanri da sonsuz evren seklinde tezahur ederek sonsuz sayida canli bilincinin uzerinde yansiyip aydinlanan i$ik oldu...
Sonsuz guclu Tanri nin herhangi bir seye ihtiyaci mi olurmus?!?
Devam etmeden once bu konunun da uzerinde durmak gerek... Anlatilmasi mumkun olmayan, kelimelerin guc yetiremeyecegi bir gizemi anlatmaya calisirken ihtiyac gibi kelimeler kullaniyoruz ancak bu, konunun anlasilmasi icin mecburi olarak kullanmamiz gereken bir kavramdan ibarettir. Sonsuz guclu olan Tanri nin herhangi bir ihtiyacindan soz edilir mi? seklinde bir soru gelmesi mumkundur... Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu anlattiklarimizin Tanri nin dogasi oldugu yani zaten Tanriligin icinde oldugu ve Tanri nin disinda herhangi bir seyin zaten gerceklesmedigidir. Ornegin dahi bir bilim adami icin Aslinda o dahi falan degil, her seyi zekasina borclu seklinde bir yorum yapamayiz cunku dahi bilim adami kavramina o kisinin zekasi, benligi, her seyi zaten dahildir. Ayni sekilde mistik ogretilerde ayna da, yansiyan/yansinan, algilayan/algilanan da Tanriligin /Tanri nin icindedir. Bunu soyle orneklersek (her ne kadar ek$ik bir ornek olsa da) anlamamiza yardimci olabilir: Gunesi isigi ve isisi olmadan dusunebilir miyiz? Gunesi gunes yapan unsur, isinlari ve isisidir, iste evren de Tanri dan kaynaklanan bir olgudur, Tanri yi Tanri yapan evren ve onun da otesindeki askin dogasidir; isigin ve isinin, gunesin vazgecilmez ve zorunlu bir olgusu olmasi gibi, nihai anlamda bir hayal (maya) olan evren de Tanri nin vazgecilmez ve zorunlu bir olgusudur. Hinduizm de Saktalarin kutsal metni olan Devi Gita, Maya nin (hayalin/iluzyonun) bile Tanri dan ayri olmadigini soyler. Ortada yaratma ihtiyaci yoktur, Tanri zaten evren ile ve ayrica evreni de askin dogasi ile budur.
Dolayisiyla evren, Tanri nin bir ihtiyacindan ortaya cikmis degildir. Gunesin isigini ve isisini, ihtiyaci oldugu icin yaymamasi gibi, evren de ihtiyactan ortaya cikmis veya yaratilmis degildir. Evren Tanri nin bizzat dogasindan yayilan bir sonuctur, ortada herhangi bir ihtiyactan soz edilemez. Evren, Tanri nin kendini, yine kendi icinden, gerceklestirme surecinin sonuclarindan biridir ve bu surec sonsuzluktan beri tekrarlanmaktadir diyebiliriz.
Ibn Arabi ye gore Tanri, bu tek mutlak gizem konumdayken (Ehadiye) hicbir sifata, kisilige, varliga ya da yokluga sahip degildir.Zaten bu asamada tek kelimesi, bir sifat anlaminda degil de daha cok ayrismamisligi ve farklilasmamisligi belirtmek icin kullanilir. O asamada teklik gibi kavramlar hatta varlik-yokluk , gibi karsitligi iceren kavramlar, ayrismalar bile mevcut degildir. Ayni olgu Rig-Veda da Baslangicta ne varlik vardi ne de yokluk... (Rig-Veda 10:129) sozuyle ifade edilir. Bu, icinde sonsuz potansiyeli barindiran, her seye donusmeye, her sey olmaya hazir duruma:
- Ibn Arabi Ehadiye der.
- Hint sisteminde ayni olguya Nirguna Brahman (Sifata sahip olmayan Brahman) denir.
Rig-Veda 10:129: Baslangicta ne varlik vardi ne de yokluk...
- Taoizm de de ayni duruma isimsiz sifatsiz Tao denir. Tao te Ching soyle der:
Eger O nun hakkinda konusabiliyorsan o sey Tao degildir, eger O na isim verebiliyorsan o sey Tao degildir. Tao nun ismi yoktur, isim siradan seylere verilir.... (Tao Te Ching 1)
O nu goremezsin cunku formsuzdur, O nu dinleyemezsin cunku sesi yoktur. O na dokunamazsin cunku gayrimaddidir.....O adeta hicligin kiyilarina aittir, gunes gibi yukselir fakat aydinlatmaz, gunes batmasi gibi batar fakat karartmaz baslangici ve sonu yoktur, hicligin icindeki varliktir, cok buyuk bir gizemdir, asla hicbir sekilde tanimlanamaz . (Tao Te Ching 14)
-Mahayana Buddhizm inde ayni olguya Dharmakaya (Sonsuz Buddha dogasi), Tibet Buddhizminde de (Vajrayana) Rigpa gibi isimler verilir.
Ikinci asamada bu sonsuz potansiyel, kendi kendinin farkina varir:
- Hint te bu duruma Omkara adi verilir ve mutlak olan, sifatlar kazanmaya baslar.Boylece Saguna Brahman (Sifata burunmus Brahman) haline gelir.
- Ibn Arabi bu asamaya Vahadiye adini verir ve Tanri ilk defa kendini Tek Tanri gibi sifatlarla ifade etmeye baslar.
-Tao Te Ching soyle der:
...Isimsiz olan, yaratilisin kaynagidir. Isme burunen ise evrendeki her seyin anasidir (Tao Te Ching 1)
Ucuncu olarak Ayan-i Sabite asamasini sayabiliriz. Bu asama, sabit arketipler asamasidir ve Neo-Platonculuktaki logos kavramiyla hemen hemen aynidir. Bu asama, fenomenler dunyasindaki (Ibn Arabi nin deyisiyle hayal , Hint sisteminin deyisiyle maya ) butun gercekliklerin ve butun evrenin, kavramlarin, karsitliklarin yani her seyin fikir/potansiyel halde Tanri nin zihninde olustugu asamadir.
Dorduncu ve son asamaya da halk denir. Bu asamada tezahur tamamlanmis, evren Tanri dan sudur etmis, goruntuler ve fenomenler dunyasi olusmustur ya da yaratilmistir. Tao Te Ching soyle der:
Tao dan birlik olgusu gelir. Birlikten iki (dualite) gelir. Ikiden uc, ucten de butun her sey gelir. (Tao Te Ching 42)
Butun bu isleme Hint sisteminde spirituel Big Bang de denebilir. Big Bang teorisine gore ayni islemi yorumlarsak, baslangictaki sonsuz hiclik noktasina Ehadiye/Nirguna Brahman , bu noktanin tek, sonsuz potansiyel, patlamaya ve genislemeye hazir olarak anlam kazanmasina Vahadiye/Saguna Brahman , bu noktanin patlama anina, var olan her seyi icerirken bunlari gerceklestirmeye hazir ana gelmesine Ayan i Sabite, inflasyondan sonra evrenin gezegenlerin ve zamanla insanin, bilincin, bildigimiz evrenin olusmasina da halk diyebiliriz.
Ibn Arabi ye gore anladigimiz manada yoktan yaratilis (creatio ex-nihilo) yoktur. O na gore, icindeki her seyiyle birlikte evren, bu sonsuz gizem noktasinda yani Tanri nin icinde potansiyel olarak zaten mevcuttu. Yaratilis olarak adlandirdigimiz olgu, Tanri nin icinde potansiyel olarak bulunan her seyin tezahurunden ibarettir. O, kendi icinde olani aciga vurmaktadir. (fi zatihi) Bu kavram, kla$ik anlamda yoktan yaratilis teorilerinden ince bir cizgiyle ayrilmaktadir.Dusuncenin zihinde, dalgalarin denizde olmasi gibi butun evren de icindeki her sey ile birlikte Tanri dadir.
Sonsuz potansiyel kendi icine bakiyor...
Bir suje olan Ben , ancak kendiligim den ayri, ben olgusunun disinda ikinci bir nesne oldugunda yani dualite (ikilik) olgusu var oldugunda bilincli yani o ikinci seyin farkinda ve bilincinde olabilirim. Bu ayrismamis, disinda hicbir sey bulunmayan sonsuz potansiyel de, ilk olarak (bu konu zamanla ilgili degildir ama anlatim kolayligi acisindan bu tip kelimeler kullaniyorum.) kendini, bilinc ve o bilincin nesnesi biciminde 2 ye bolerek (dualite olarak tezahur ederek) anladigimiz manada bir kozmik bilinc olusturdu ve kendisinin sonsuz potansiyel oldugunun farkinda oldu. Diger bir deyisle sonsuz potansiyel, kendi yansimasina bakarak, kendisini gorebildi ve kendisinin farkinda oldu. Bu konuda Peki bu potansiyel neden bilinc olusturdu ya da Bu potansiyel neden sadece potansiyel olarak kalmadi diye bir soru gelebilir. Tanri sonsuz potansiyel ve sonsuz bilinctir. Ancak (tezahur asamasindan once) bilincli degildir. Bunun farkini anlamak gerek. Tanri, sonsuz bilinc potansiyeli olmasina ragmen, tezahurden once yani uzay-zaman-bosluk-boyut-enerji asamasindan once kendisinden baska, kendiliginden baska hicbir sey olmadigi icin, ayrisma olmadigi icin kendisinin ne oldugu hakkinda bilincsiz idi. Daha once bahsettigmiiz ornegi yeniden yazarsak: Tipki dogasi aydinlik olan isigin, uzerinde yansiyacagi hicbir sey (bosluk, nesne...) olmadigi zaman paradoksal olarak karanlik olmasi gibi. Tezahur surecinin baslangici, Tanri ya ayna oldu. Her seyi goren gozun kendisini gormek icin aynaya ihtiyaci olmasi gibi. Tanri da bizzat kendi icinde dualite haline gelerek, uzay-zaman-bosluk-evren........nihayet bizler olarak tezahur etti ve kendini bilip gerceklestiriyor. Bu nedenle Sufiler, Su ana kadar Tanri ya en iyi ayna olan, insandir demistir. Ve bu nedenle Ibn Arabi ontolojisine gore insan cok onemlidir.
Spirituel Big Bang dedigimiz olguyla ilk kendisi hakkinda bilincli olma durumu Tanriligin icinde bir enerji kipirdanmasi ile mekanik olarak baslar ve tezahurun ilk asamasi olan zaman kavrami olusur sonra bosluk, uzay, evren ve bizler. Bu enerji Kipirdanmasi nin sebebi ancak su sekilde aciklanabilir. Bu olguya biz Tanri yahut sonsuz potansiyel diyoruz. Antik metinlerde sinirsiz potansiyel de deniyor. Enerji kavrami ya da potansiyel kavrami, potansiyeli oldugu seyleri aciga cikarmayi ima eder. Eger boyle bir olgu yoksa o seye zaten potansiyel yahut enerji demezdik. Ancak olu bir yigin derdik. Fakat o potansiyel/enerji, potansiyeli oldugu seylere yani varliga gebeydi. O her seyi baslatan kivilcimin da kivilcimi olan kipirti , bu nedenle yani sonsuz potansiyelin dogasi geregi bir zorunluluk olarak oyle ya da boyle zamansizlik icinde bir anda baslamak zorundaydi. Baslamasaydi potansiyel enerji degil bambaska, olu bir sey olurdu o. Ancak dogasi ve yapisi bu degildir.
Bir de sunu unutmamaliyiz: Bu aciklamalar, aslinda aciklanamayacak, kelimelere dokulemeyecek kadar gizemli ve olaganustu olan bu olguyu anlayabilecegimiz gibi mantiga oturtmaktan ibarettir. Sadece mantigini anlamaya calismaliyiz. Binlerce yildan beri antik mistik metinlerin ve mistiklerin bize anlatmaya calistigi sey, evrenin ve bizim, Tanri ya ayna oldugumuzdur.
Ben, gizli bir hazine idim bilinmek istedim ve beni tanisinlar diye mahlukati yarattim. Kudsi Hadis (Acluni. 2/132; Aliyu l Kari. 273)
Bu unlu hadisin de bahsettigi bilinmenin ilk sarti ozne ve oznenin farkinda olacagi nesne olarak dualite seklinde tezzahur etmekti. Sonsuz potansiyel okyanusu, ilk once kendi icinde aktivize oldu ve kendi kendinin farkinda olmayi istedi bu asamadan sonra kendi icine bakti ve icindeki sonsuz potansiyeli gerceklestirmek yani kendi kendini gerceklestirmek icin tezahur surecini devam ettirdi ve boylece kendini ozne/nesne seklinde ifade edis sureci devam etti.
Sonsuz potansiyel; ayni anda bilen ve bilinen, gozlemleyen ve gozlemlenen, tanik ve deneyim olarak ya da bu sekilde tezahur ederek kendi kendisini tam anlamiyla bilmeye basladi.
Bu konuda, unlu Upanishadlardan Brihadaranyaka soyle der:
Her sey, baslangicta ayrismamis bir butunluktu....Sonra ayrismayla isim ve goruntu formlari gibi gorundu. O, Ben yaratilisin kendisiyim cunku butun bu evreni icimden yansittim diye dusundu ve her sey oldu....O ayrismamis potansiyel, kendini bilmek, kendini ifade edebilmek icin hic degismeden, iluzyon(maya) sayesinde, her bir goruntu ve form haline geldi boylece, iluzyon nedeniyle, cok olarak algilandi.....Zaten her seyi algilayan da yine O ydu (Brihadaranyaka Upanishad 1:4:5, 7, 10 - 2:5:19)
Tezahur surecinde, ilk olarak bosluk yani uzay gozuktu cunku potansiyelin aciga cikmasi icin cokluk iluzyonu gerekliydi bunun icin de bosluk... Sonra boslugu zaman kavrami takip etti...
O potansiyel, kendi icindeki sonsuzlugu, bilen ve bilinen; algilayan ve algilanan olarak, surekli asamali bir sekilde ust seviyeye dogru yonelen bir bicimde yansitti ve yansitmaya devam edecek. Ornegin Deneyimleyen anlaminda tezahuru acisindan, once bitkiler sonra hayvanlar seklinde gorundu, cok cesitli canlilar oldu kendi kendisinin farkinda olabilmek icin... Kimi zaman dinozorlar gibi cikmaz sokaklara sapti ancak nihayet, su ana kadar en gelismis anlamda, insan olarak kendi kendini deneyimleyebildi. Su ana kadar, en cok insan tezahuruyle kendine ayna olabildi/kendi icinde bakabildi. Omer Hayyam bunu anlatabilmek icin, ustun soz sanatini konusturarak soyle demistir:
Tanri mineralde uyudu, bitkide dus gordu, hayvanda uyandi, insanda kendini buldu Omer Hayyam, Rubailer
Ibn Arabi nin ogretisinde de insan in konumu ve onemi iste bu nedenle cok yuksektir:
Bizim varligimiz onun varligidir. Varligimiz acisindan biz ona muhtaciz, kendi nefsinin zuhuru icin o da bize muhtactir...Senin ozelligin ne ise onun ozelligi odur. Emir ondan sana oldugu gibi, senden de ona dogrudur...o bana ibadet eder, ben de ona ibadet ederim...Allah in, yaratiklarin sifatlariyla ortaya ciktigini gormez misin ? Peki ya O nun ayni zamanda noksanlik ve kotuluk sifatlariyla da ortaya ciktigini? Canlilarin da basindan sonuna kadar O nun sifatlariyla ortaya ciktigini gormuyor musun? Yaratilanlarin sifatlari onun icin hak oldugu gibi, onun sifatlari da butun canlilar icin haktir Ibn Arabi, Fusus El Hikem
Konuyla dolayli da olsa alakali oldugu icin, yeri gelmisken sunu da soylemek istiyorum. Evrim teorisi, sadece gecerli olmakla kalmayip, bu mistik ogretinin hakkiyla anlasilabilmesi icin ayni zamanda gereklidir de.
Cesitli mistik metinlerde bu tezahur asamasi, potansiyelin/Tanri nin icinde ortaya cikan bir ruyaya da benzetilir. Devam etmeden once, Tanri nin butun bu anlattigimiz tezahur olgusu icin neden ruya benzetmesinin kullanildigina deginmek istiyorum. Ruya ornegi aslinda sunu anlamamiza yardimci olmak icin kullanilir. Tanri nin tezahur etmesinden ya da donusmesinden bahsederken, zihinlerimiz icin cozulmesi cok zor olan bir paradoks olusur. Cunku butun bu asama lardan, donusmelerden bahsederken dogal olarak, o sonsuz potansiyelin kendisini modifiye ettigini ve gercekten de zamana bagli olarak, donustugunu baska seylere donusup potansiyel olmaktan cikarak, gerceklige donustugunu varsayariz. Halbuki butun bu tezahurler, donusumler sonsuz potansiyelde hicbir degisim yaratmadan ve zamana bagli olmadan gerceklesir. Yani O, kesinlikle hicbir seye donusmeden donusur. Kesinlikle, evrimle, zamana bagli olmadan, asamali sekilde icindekileri yansitir. Bunu anlamamiza yardimci olmak icin ruya ornegi etkili olabilir. Buna gore, ben , sen , o ve butun bu evren, sonsuz potansiyel okyanusunun yani Tanri nin icinde ortaya cikmis bir ruyadir diyebiliriz. Hint metinlerinin dedigi gibi Evren Brahman in bir ruyasindan ibarettir Bu ruya durumu, Tanri nin derin uykusu seklinde sembolize edilmistir. Sonsuz potansiyel okyanusu, derin uykudaki Tanri dir. Tezahur asamasi ise, Tanri nin ruya gorme asamasidir. Tipki bizim de derin uykuda bilincsiz potansiyel olmamiz, ancak REM asamasinda ruya gorerek bilincli olmamiz gibi.
Sonsuz potansiyelin icinde ortaya cikan ruya
Oyleyse diyebiliriz ki, evren ve icindeki her sey, sonsuz zihin potansiyeli yani Tanri nin icinde ortaya cikmis bir ruyadir veya dusuncedir. Zen ustalarinin dedigi gibi her sey, buyuk zihnin icinde ortaya cikan bir dusuncedir.
Hepimiz bu hayali deneyimlemekteyiz. Fakat bu, bireysel olarak ayri ayri zihinlerimizde ortaya cikan bir ruya degildir. Yani butun evren, benim bireysel zihnimin icindedir seklindeki bir dusunceye solipsizm denir ve tekci felsefeden farklidir. Ruyayi goren olgu (ya da icinde evren dusuncesi olusan olgu) sonsuz potansiyel olan Tanri dir. Biz ise, Tanri nin gordugu ruyanin icinde olusan karakterleriz. Bu potansiyel okyanusu, ruyasinda kendini biz ve evren olarak gormektedir. Dolayisiyla biz dedigimiz sey, Tanri dan farkli degildir. Bu ogreti pek cok mistik sistemde vardir. Hintliler buna Atman Brahman dir der. Ibn Arabi soyle der:
Varlikta O nu goren, O dan baskasi degildir
Hakk in belirmesi benim vucudumdadir. Bu nedenle biz Allah a gore bir kap gibiyiz (Ibn Arabi, Futuhat)
Tanri, araciligimizla kendisinin farkina varmaktadir. Hepimiz, hayal/ruya icindeyiz ama benzer sartlarda/evrende variz cunku Tanri nin tek ruyasindaki karakterleriz, her birimiz, bu ruyanin farkli perspektifinde ortaya cikan oyuncular gibiyiz. Sonsuz potansiyel Tanri, kendisini herkes ve her sey olarak tezahur ettirmektedir ya da yansitmaktadir ve boylece kendini bilmekte, kendi icine daha fazla bakabilmektedir.
Cesitli Yunan filozoflari, Tanri yi ve canlilari anlatabilmek icin, cember ornegini kullanmislardir. Plotinus, unlu dokuzluklarinda soyle der:
Tum varliklar, tek ana merkezde birlesen cesitli merkezler olarak dusunulebilirler. Bu merkezler, kendilerinden cikan cizgiler kadar cok sayida gorunurler ama yine de tum bu merkezler bir birlik yaratirlar. Bu nedenle cesitlilikleri icindeki bilincli varliklari tek merkezde birlesen cok sayida merkeze benzetebiliriz.Bunlarin hepsi tektir cunku ayni merkezi paylasirlar ama merkezden cikan cok sayida yaricaptan dolayi cok sayidaymis gibi gozukurler. Plotinus Enneads 6.5.5
Cemberin ortasindaki siyah nokta, sonsuz potansiyeli yani Tanri yi simgeler. Noktadan cikan oklar, Tanri nin icinden tezahur eden cesitli yuzlerini yani canlilari temsil eder. Cemberin cevresi ise bedeni ve dis dunyayi simgeler. Sinirsiz olan oklar, cemberin cevresinden yani disardan bakildiginda ayriymis gibi gorunur ancak hepsi de tek olan noktadan cikmistir ve ozde birdir. Her bir ok, Tanri nin kendini deneyimlemesini simgeler. Sonsuz potansiyel olan Tanri, birligini bu sonsuz cesitlilikteki zenginlik olarak ifade eder.
Iste, tasavvuf terminolojisini kullanirsak diyebiliriz ki, seriat ve tarikat kapisinda bulunanlar kendilerini cemberin cevresiyle ozdeslestirmektedirler. Yani birey, kendi bedeniyle duygulari ve dusunceleriyle digerlerinden tamamen ayridir, teklik dusuncesi henuz yoktur. Marifet kapisindakiler ya da daha ust basamaga cikmis olan inisiyeler, kendilerini oklarla yani psise ile ozdeslestirmeye baslar. Kendilerinin beden olmadigini, bedenin ve kulturel/biyolojik olgularin, ben degil, ben in giydigi cesitli elbiseler oldugunu idrak ederler. Hakikat seviyesine ulasanlar ise kendilerini cemberin merkeziyle ozdeslestirirler. Coklugun bir goruntu oldugunu, hakikatin ise teklik oldugunu... (Enel Hak)
Hintliler bu durumu, yasadigimiz 3 gerceklige benzetirler: Derin uyku, ruya gorme durumu ve uyaniklik hali. Derin uyku durumumuz, bilincsiz sonsuz potansiyele benzer. Tek bilinc, kendini merkezin tam olarak ortasindaki noktaya cekmistir ve biz de bilincsizizdir. Uyaniklik durumunda bilinc, farkindaligi psiseler ve cemberin cevresi olan bedene kadar genisletir. Ruya gorme halindeyken de sadece psiseye yani oklara kadar genisletir.
Ozetlersek, tek bir bilinc, kendini herkes ve her sey olarak ifade etmektedir ve herkes/her sey, ayni bilincin kendini ifade etmesinden ibarettir. Yani varolusun gizem potansiyeli, evren ve bizler olarak ortaya cikiyor ve kendisini bu sekilde deneyimliyor/biliyor. Potansiyel icinde olusan izlenimler etki ler (imprint), uygun (proper) bir media yani tasit/kabuk/beden gerektiriyor ve sonsuz gizem/potansiyel/enerji, uygun bir arac / beden-zihin organizmasi seklinde (proper media) tezahur ederek onunla ozdeslesiyor. Boylece gazlarla, taslarla...vs baslayan bu surec evrim ile nerdeyse tam bilinc de kazanarak insan olarak devam ediyor...
Ozan Firat Baran