Evet, ben de aynı şeyi düşünüyorum.
Hünü Mahalli, memleketi tarumar olmuş, bundan da hayli dersler çıkarmış bir insan.
Olayların geri dönme ihtimali Türkiye'de.
Suriye'de ve bölgede iyi bir şeyler olacaksa, bu Türkiye'de başlayacak.
Ya da her şey daha da kötüye gidecek ve durdurulamayacaksa bu da Türkiye'de ki yenilgiye bağlı.
Onun uyarılarını ciddiye alıyorum, son derce tutarlı ve akılcı buluyorum.
Resmin bütünüyle uyumlu buluyorum.
Türkiye'nin yapması gerekenler bellidir.
Hükümeti, RTE'ı, AKP kadrolarını eleştirdiğim, eleştirmediğim, teşvik ettiğim konuların üstünden geçmem gerektiğini düşünüyorum.
İlk olarak bütün bu kalabalığı bu güne kadar batılı güçler, batılı oligarkların suç ortağı olmalarından dolayı suçluyor ve eleştiriyorum.
Ancak, şunu da belirtmeden duramayacağım, bu güne kadar iktidar olmuş bütün hükumetleri az çok Amerikan vesayetine boyun eğmiş olduğunu kabul etmek lazım.
Batılı güçlerle suç ortaklığı konusunda Özal hükumetlerinin RTE hükumetlerinden hiç de daha az suçlu olmadığını özellikle belirtmem gerekir.
Yine bu güne kadar bütün merkez sağ hükümetler, hatta darbe hükumetlerinin sorunları halı altına süpürme imkanı vardı, ancak artık AKP hükumetlerinin böyle bir imkandan yoksun olduklarını belirtmek şarttır.
AKP hükumetlerini yine anormal şekilde cahil cesareti sergiledikleri icin eleştiriyorum.
AKP hükumetlerini köken aldıkları siyasi temel nedeniyle Cumhuriyetin en temel kurumları ve ilkeleriyle kavga ederek ülkeyi bu günlere getirmiş olmaları nedeniyle yine suçluyorum.
Şu vakitten sonra yaşanmış onca olaydan ders aldıklarını, almış olmalarının gerektiğini düşünüyorum.
En önemlisi bütün bu kadronun yaşamları belki de buna bağlı olabilir.
AKP kodamanları, Fitnebaz hoca ekibini yaşadıklarını kendileri içi küçük bir örnek olarak kabul etsinler.
Unutmasınlar ki, Fitnebaz Hoca ve ekibi ülkenin resmi olarak sorumluğunu asla taşımadılar.
Bu çok önemli.
Eleştirmediğim konu şudur.
PKK ve terörle mücadele ettikleri için asla eleştirmiyorum.
Ancaaaa, ayrılıkçı terörle pazarlık ettikleri için elbette çok ağır şekilde eleştiriyorum.
Çözüm süreci için çok ağır şekilde eleştiriyorum.
Bu gün patlayan bombaları, ölümleri ise PKK ve ayrılıkçı terörle mücadeleye asla bağlamıyorum, tam tersine bütün bu olup bitenleri Çözüm Süreci saçmalığına, Terörle Pazarlığa bağlıyorum ve işin bu yönünü eleştiriyorum.
Yapılan hataları telafi etmek uğruna, geç de olsa, kentlerin kurtarılmış bölgeler olmaktan çıkarılması için yapılanlar kesinlikle doğrudur.
Bu nedenle hala daha çeşitli köyler, ilçeler, kasabaların zaman zaman geçici güvenlik bölgesi ilan edilerek temizlenmesi çalışmalarından kaynaklanan çatışmalar, can kayıpları ve yaralanmalardan dolayı hükumeti asla suçlamıyorum.
Ancak, hükumeti bu mücadelede yeteri kadar enerjik davranmadığı için eleştiriyorum.
Ben her zaman terörle mücadeleyi teröristle mücadele şeklinde görmemek gerektiğini söyledim.
Bu her zaman topyekün bir mücadele olmak zorundaydı.
Devletin bütün bakanlıkları, hayatın her alanında AYRILIKÇILIK FİKRİYLE HAVUÇ VE SOPA POLİTİKASI OLUŞTURACAK ŞEKİLDE kullanılmalıydı.
Bu konudaki gecikmeleri, enerjik olmayan tavırları elbette eleştiriyorum.
Tek seçenek silah değildir, SGK, Maliye Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, MASAK, ve diğer akla gelebilecek bütün bakanlık ve müsteşarlıklar ayrılıkçılık fikrini caydırıcı, cezalandırıcı, fişleyici, kuşatıcı kendi alanına düşen tedbirleri almalı, aynı şekilde birlik, beraberliği özendiren her türlü olumlu tedbiri de almalı.
Devletin bütün bunların eşgüdümünü sağlayan bir birimi muhakkak olmalı.
Patlayan bombalar, büyük can kayıpları asla PKK'yla mücaade edilmesi ya da terörle pazarlık masasından kalkılması nedeniyle değildir.
Konuyu bu şekilde gündeme taşımak büyük hatadır, ve aslında ihanettir.
Bunu bu şekilde tartışmak asla doğru değildir.
Bir milli mücadele, bir savaş içinde olduğumuz kesindir.
Can kayıpları olur, olabilir, daha da olacaktır.
Unutmayın ki, aylardır, yıllardır, yüzlerin katlarıyla PKK militanı dağlarda, sınır içinde ya da sınır ötesinde keklik avlanır gibi avlanmaktadır.
Bunun az çok bir karşılığının olmasını beklemek gerekir.
Hükümeti Irak ve Suriye'de BOP Projesi, NeoOsmanlı saçmalıkları nedeniyle işlerin artık içinden çıkılmaz hale gelmiş olması, ve doğrudan Türk askerini kullanmadan çözülemez hale gelmiş olması nedeniyle de eleştiriyorum.
Bu vakitten sonra geçmişe yönelik eleştirilerin bir faydası yok, artık Fırat Harekatı zorunluluk olmuştur.
Bu harekatın kesinlikle ve özellikle doğrudan Suriye Hükümetiyle görüşülerek eşgüdümlü hale sokulması şarttır.
Suriye Hükümetinin yapılanların bir işgal olmadığına ikna edilmesi şarttır.
Bizim de zırt pırt Osmanlı işgalini hatırlatır söylemleri terk etmemiz, Sünni-Nusayri/Alevi aykırılıklarını belirtir ağızları terk etmemiz şarttır.
Biliyorum, hükumetimiz ve AKP kodamanları on yıllarca kapalı kapılar ardında aldıkları Sünni zihin yıkama eğitimlerinin etkisinden kolay kolay çıkamayacaktır.
Ancak, bunları etrafına kafası çalışan akıl hocaları koymak şart olmuştur.
Gerek Suriye, gerekse Irak'da merkez hükumetlerle her ölçekde işbirliğini artırmak, bu güne kadar tahrik ettiğimiz isyancıları da birden ve namertçe ortada bırakmamak için yavaşça merkez hükumetlerle uzlaştırmaya çalışmak en akılcı olanıdır.
Her iki ülkedeki, Türkmenler, Kürtlerin hukukunu merkez hükumetlerle iyi ilişkiler geliştirerek, bu güne kadar bozduklarımızı düzelterek korumak ve geliştirmek mümkündür.
DOĞRUSU BÖLGEMİZDE, TÜRKİYE'NİN SIÇTIĞI TAKDİRDE NE KADAR KÖTÜ SIÇABİLECEĞİNİ CÜMLE ALEME KANITLAMIŞ OLDUNUZ.
SİZE DE BUNUN ŞEREFİ YAKIŞIR.
Artık bütün bölge ülkeleri, hatta süper güçler dahi ülkemizin sıçma ihtimalinden korkmaktadır.
Bu nedenle ülkemiz en azından yumruğunu vurmasından çok sıçmasından korkulan bir ülke olarak dötüne bakılan, göz ardı edilmeyen bir ülke olmuştur.
Teşekkürler AKP.
Rahat olun, bundan sonra bütün dünya Türkiye ne yapacak, nasıl edecek, ya bir halt(?) eder mi diye endişe edecektir?
Ekonominin finansmanı nasıl olacak?
Doğrusu görünen o ki, ülkemiz iç ve dış borçlanma konusunda limitlerine dayanmış durumda, hatta belli ki, borçlarını çevirmekte zorlanma noktasında.
Doğrusu onun için hazır bir reçetem yok.
Anlaşılan hazır kamu kaynaklarını satmaktan başka acil imkan yok.
Ve AKP kodamanları da tam olarak bunu yapıyor.
Ben ticaretin canlandırılması için Rusya, İran, olmak üzere, özellikle de tıpkı ülkemiz gibi ekonomik operasyonlara maruz kalmış ülkelerle karşılıklı olarak merkez bankalarının yakın işbirliğiyle yerel paralarla ticaretin canlandırılmasını öneriyorum.
Daha güzeli, mevcut dijital para teknolojilerinden en olgun, en oturmuş, en güvenilir olanlarından birinin seçilerek, uzlaşmış merkez bankalarının anlaştıkları oranlarda sermaye koydukları bir dijital paranın başta kendi aralarındaki ticarette kullamak üzere üretilmesini öneriyorum.
Bu dünya ticaretinde bin yılın dönüm noktası olacaktır.
Halen mevcut dijital paralardan birinin uluslar arası ticarette kullanılmaya kalkılması elinde bu paradan bulunmayan ülkeler için kayıpla işe başlamak, olanlar için de haksız büyük kazançlar anlamı taşıyacağından, işe üye ülkelerin merkez bankalarının emisyona süreceği bir parayla başlamak çok daha adil olacaktır.
Önerim Dash, Zcoin, Monero teknolojilerinden birisi olacaktır.
Bu batılı oligarkların kontrolündeki para üretim ve SWIFT, SEPA gibi transfer sistemlerinin dışında yeni bir dünya kurulmasına imkan yaratacaktır.
Sonraki adımı da söylüyorum quantum resiztan algoritmlerin araştırılması.
Doğrusu Sovyet sistemi yıkıldığında Gorbacevin neden devletin en azından ayakta tutmaya yetecek kadar da olsa para basmadığını ve devletin öylece yıkılıp gitmesini izlediğini anlamadığımı bir çok kez söyledim.
Evet, para sistem ne olursa olsun sistemin yağıdır.
Nasıl motorda yağ olmazsa, yatak sarar, ekonomide para olmazsa ekonomi yatak sarar.
O zamanlar yıkılan Sovyetler tam olarak yatak sarmıştı.
Evet, sistem verimsizdi, kar-zarar muhasebesi yapmak imkansızdı, bazı işletmeleri iflasa terk etmek şarttı, ama sistemin tamamın iflasa terk etmeye de gerek yoktu.
Bir miktar rubleyle sistemin restorasyonu için gereken enerji sağlanabilirdi diye düşünüyorum.
Bana göre Gorbaçov bir haindi.
Şimdi biz kendi parasını basma yeteneği, bağımsızlığı olan bir ülkeyiz.
Yunanlılarda kriz sırasında bu imkan yoktu.
Biz enflasyon pahasına da olsa bu imkana sahibiz.
Biz emisyona yeni para birimleri de sürebiliriz.
Her ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sistemi sürdürecek kadar parayı her zaman sistemde bulundurmak zorundadır.
Ve dış politikada artık ülkemiz cephe küçültmek zorundadır.
Sürekli olarak yeni düşmanlar yaratmak doğru bir strateji değildir.
Grek adalarımızı alır, bayrak diker, meydan okur, karşılık veremeyiz.
Bulgar yarın başka bir halt eder, karşılık veremeyiz.
Alman yarın Türkler aleyhine bir halt eder karşılık veremeyiz.
Düşman cephesini bölmemiz lazım.
Düşmanlar arasında dostlar edinmemiz lazım.
Biz bin yıl sonra kim olmak istiyoruz, nerede olmak istiyoruz?
Artık ona karar vermemiz lazım.
Bin yıl sonra Arap'ların İslam çılgınlığının orta yerinde, bir kan ve çamur deryasında, Arapça konuşan, Arap gibi giyinen, yaşayan, yiyen, içen Araplar mı olacağız?
Araplaşacak, assimile mi olacağız?
Buna karar verin.
Bakın Arapça bilmeden, anlamadan zaten dua ediyorsunuz, ezan okuyorsunuz, ibadet ediyorsunuz.
Sizden istenen bu vakitten sonra artık, Arapça bilerek ve anlayarak dua etmeniz, ibadet etmeniz, hatta gündelik yaşamınızı sürdürmeniz.
Bütün yapılanlar bu yönde, bu isteği karşılamaya yönelik.
Herşey size bağlı, arzu ederseniz, tıpkı günümüz Arapları gibi, hatta 630 yılı Arapları gibi, üç parmağınızı kullanarak yemek yiyebilirsiniz, yer sofrasında tabak kullanmadan ortak siniden yemek yiyebilirsiniz.
Kız bebeklerle nikah kıyabilir, bunları 6 yaşından itibaren yatağa alabilirsiniz, dört kadın alabilirsiniz, dilediğiniz zaman bunları boşayabilir, yeniden başkalarını nikahınıza alabilirsiniz.
Süreli nikahlar yapabilirsiniz.
Köle tutabilirsiniz, kadın kölelerinizi dilediğiniz sayıda tutabilir ve istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
Sizce Müslüman olmayanların canlarını, mallarını, ırzlarını helal sayabilirsiniz.
Evet bütün bunlar sizin vicdanınıza ve aklınıza kalmış.
Ya da, herkes insandır, herkesin temel insan hakları vardır diyebilirsiniz.
Biz Türküz, Türkçe konuşuruz, bizim belirli bir kültürümüz, ortak değerlerimiz vardır diyebilirsiniz.
Tarihte atalarımızın ürettiği ortak değerler.
Bu değerlerin bazıları hala daha işe yarar, bazıları insanlığa ortak miras olmuştur diyebilirsiniz.
Bu güne kadar üretilmiş olan iyi ve güzel her şey bizimdir, Türklüğün ortak değeridir diyebilirsiniz.
Bundan sonra üretilecek olan iyi ve güzel her şey de bizimdir diyebilirsiniz.
Ve bütün bunlar göre bir karar verir, Türk dünyası neredeyse onun yanında yer alırsınız.
Ya da bütün insanlık birikimini inkar eden ve her şeyin yerine sıfırdan yepyeni bir medeniyet inşaa ettiğini iddia eden 630 yılına takılıp kalmış bir megalomanik hazeyana saplanır kalırsınız.
Siz bilirsiniz?
Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
L2fSIJNoA0xfSNxA
Prof. Dr. Suat Çağlayan : Hüsnü Mahalli Kassandra çığlığı attı ama...
O da akıl dışı politikalar sonucu yaratılan cephelerin (özellikle de Suriye), insanları ve ülkemizin başına neler açacağını anlatmaya çalışıyor ama Türkiye'yi yönetenlere sesini duyuramadığı gibi bunun bedelini de ödüyor…
Hüsnü Mahalli'nin tutuklandığını duyunca aklıma Martha Gellhorn geldi.
Çünkü Martha Gellhorn kendini, Truva Savaşı'nın sonucunu önceden görerek Truva'nın başına gelecekleri söyleyen, ama kimseyi ikna edemeyen bilici (kahin) Kassandra'ya benzetiyordu. Bu nedenle olacak, zamanında, kadın gazetecilerden oluşan ve adına "Kassandra Federasyonu" dedikleri bir birlik oluşturmuşlar…
Bu yazıyı okuyunca göreceksiniz ki, Hüsnü Mahalli de Martha Gellhorn ve mitolojideki Kassandra gibi biri…
O da akıl dışı politikalar sonucu yaratılan cephelerin (özellikle de Suriye), insanları ve ülkemizin başına neler açacağını anlatmaya çalışıyor ama Türkiye'yi yönetenlere sesini duyuramadığı gibi bunun bedelini de ödüyor…
'SAVAŞIN YÜZÜ' KİTABININ YAZARI
Gellhorn, Ernest Hemingway'in üçüncü eşi olmasının çok ötesinde bir kimliğe sahip;
20 yüzyılın en büyük savaş muhabirlerinden biri. İspanyol İç Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Çin iç savaşı, Vietnam ve 1967 İsrail Arap savaşlarında muhabirlik yapmış…
Bu savaşlar sırasında yazdığı makaleleri de, 1959 yılında yazdığı "Savaşın Yüzü (Face of War)" adlı kitabında toplanmış.
Bundan 57 yıl önce yazdığı bu kitabın önsözünde bakın neler söylemiş;
"Gençken insanların mükemmel olabileceklerine inanıyordum, gazetecilik ise yol gösteren bir fenerdi. Eğer insanlara gerçekleri anlatırsak, onursuzluğu ve adaletsizliği açıkça ortaya koyarsak, onlar da buna karşı hemen harekete geçip masumları koruyacak, kötüleri cezalandıracaktı… Herhalde o günlerde kamuoyunu…meleklerin yanında hayal ediyordum.
Zaman içinde insanların gerçeklerden çok yalanlara inanmaya hazır olduklarını, hatta adeta yalan müptelası haline gelen milyonların bir yalanla ayaklanmaya, diğer bir yalanla yatışmaya hazır olduklarını gördüm.
Ben Kassandra Federasyonu adını verdiğimiz bir kadın gazeteciler grubu üyesiydim… Biz yıllar boyu Alman faşizminin nasıl gelmekte olduğunu anlatmaya çalıştık. Öngördüğümüz felaket gerçek oldu… Yazdığımız tüm sözcükler sanki görünmez bir mürekkeple yazılmış gibiydi…
Bugün düşündüğümde, zafer ve yenilgi, her ikisi de geçici anlardır. Sonuçlar yoktur, sadece araçlar vardır be bu aracı namuslu bir biçimde kullanmak kendi içinde değerlidir. Ciddi, dikkatli, dürüst gazetecilik… yazanı ve okuyanı onurlu bir insan yaptığı için değerlidir, önemlidir."
Evet, Alman faşizminin gelmekte olduğunu anlatmış insanlara, ama Kassandra gibi onu da kimse dinlememiş. Faşizm gelince de…
KASSANDRA, İNANDIRICILIĞI YOK EDİLEN 'BİLİCİ'
Birkaç sözle de Kassandra'yı anlatmak gerekiyor:
Truva Kralı Priamos'un güzel kızı Kassandra'ya, Güneş Tanrısı Apollon aşık olmuş. Kassandra ona; "Bir şartla seninle birlikte olurum," demiş. "Eğer benim geleceği görmemi sağlarsan, yani beni 'bilici' yaparsan!"
Apollon dünden razı! Bir hareketle onu bilici yapmış.
Yapmış ama Kassandra onu sevmediği için, birlikte olmaya yanaşmamış. Kassandra'ya kızan Apollon bu kez onu cezalandırmak için 'ağzına tükürürken' şunları söylemiş;
"Bundan sonra gelecekte neler olacağını göreceksin ama kimseyi kendine inandıramayacaksın!"
Nitekim, Truva Savaşı'nın sonunun felaket olacağını görmesine rağmen, başta babası Kral Priamos olmak üzere hiç kimseyi inandıramamış. Truva yok olmuş, kendisi de uzun bir macera sonunda öldürülmüş…
Mitolojideki bu Kassandra olayı, bugün de çeşitli boyutlarıyla yaşanıyor. Toplumbilimde, sonunun kötü biteceği öngörülen olayların görmezden gelinmesine bu nedenle Kassandra sendromu deniyor.
Uzağı gören bilinçli insanlar, dedikleri gerçek çıkınca, çaresiz bir haklılık içinde "Dememiş miydim!" derler ya, işte buna da Kassandra'nın çığlığı adı verilmektedir.
FELAKETE GİDİŞ ÇOK BELİRGİN İKEN…
Ülkemizin gidişinin hiç de yüz güldürücü olmadığını gören, Hüsnü Mahalli gibi Kassandra'lar elbette az değil. Ne yazık ki onların, mitolojinin Kassandra'sından farkları yok gibi.
Ne seslerini duyurabilecekleri televizyon bulabiliyorlar ne de gazete. Bir kanal bulsalar bile ya o kanal kapatılıyor ya da Hüsnü Mahalli'nin başına gelenler gibi, tutuklanıp sesleri kesiliyor…
Sen misin, Suriye savaşını çıkaran ve sürdürenlerin yanlış yaptıklarını ve Türkiye'yi felakete sürüklediklerini söyleyen…
Sen misin, 'açılım' politikalarının PKK'ya 'şehir terörü' şansı verdiğini ve IŞİD'e başlangıçta verilen desteğin onun palazlanmasına yol açtığını söyleyen…
Sen misin, Esad'ı bir gecede –ABD'den gelen talimat doğrultusunda- düşman ilan ederek, orada yüz binlerce insanın ölmesinde ve milyonların yerinden yurdundan olmasında 'rol' üstlenenlerin kimler olduğunu anlatmaya çalışan…
Sen misin, 'Kassandra çığlığı' atarak, "Dediklerim çıkıyor, ne olur vazgeçin şu Suriye politikasından!" diye haykıran…
Sen misin, halkın büyük bölümünün akıllarını bir büyük güce teslim ettiklerini bile bile, bulabildiği tek kanal olan Halk TV'de "Ülkemiz kaosa ve bölünmeye gidiyor!" diye insanları uyarmaya çalışan…
İşte başına bunlar gelir elbette…
Gazeteci Gellhorn'un deyişiyle; "insanların gerçeklerden çok yalanlara inanmaya hazır oldukları… bir yalanla ayaklanmaya, diğer bir yalanla yatışmaya hazır oldukları" bir ülkede Hüsnü Mahalli gibi yurtsever ve dürüst gazetecinin, inandırıcılığı olmayan Kassandra'dan farkı olabilir mi?
Mitolojide hiç olmazsa bir umut vardı; 'Apollon bir gün belki Kassandra'nın ağzına tükürür de, insanlar yeniden ona inanmaya başlar,' diye…
Bugün, bu kadar umudu bile mumla arar olduk!
Prof. Dr. Suat Çağlayan
Odatv.com
a45UyF587661-161218232420 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2016/12/19 01:18 2 65 alelma@yahoogroups.com
Bazi kisiler henuz benliklerini bulamadiklarini soylerler.Ama benlik insanin buldugu degil yarattigi bir seydir.
THOMAS SZAS
Istanbul un karsi karsiya bulundugu susuzluk otelerden gelen bir uyaridir.
Bakalim uyanip toplanabilecek miyiz?
Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.
Bir ulus kendi icindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla bas edebilir
Fakat icersindeki satilmis ve hainlerle yasayabilmesi olanaksizdir.
Sinirlari zorlayan dusman silah ve alemlerini acikta tasidigi icin daha az tehlikelidir.
Fakat bir hain, hain gibi gorunmez,
kurbanlari ile ayni aksanda konusur,onlarin cehresine burunur ve
onlarin argumanlarini kullanarak ulusun politik yapisina nufuz eder,
butun kapilardan serbestce gecer, sesi en ust duzey hukumet koridorlarinda duyulur,
ulusun ruhunu curutur
Politik yapiya her turlu hastalik bulastirarak yasam gucunu elinden alir
Bir katil daha az korkuludur.
Marcus Tullius Cicero
(M.O.106-M.O.43)
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder