AHMET KOYUNCU : MALTHUS'UN HARİKA ÇOCUKLARI BİR MEVZİ DAHA KAYBETTİ
25.03.2018
Bu günlerde çok önemli bir gelişme oldu. Türk basınında bir dönemin boğası olan Doğan Medya Demirören Grubu'na satıldı. Sn. Aydın Doğan'ın Kanal D Hürriyet ve tüm medya kuruluşları elinden gitti. Bu haberi ilk duyduğumda şu yorumu yaptım. Malthus'un harika çocukları bir mevzi daha kaybetti. Gelin bu cümleyi birlikte analiz edelim.
TÜKETİM HAYVANINA DÖNÜŞÜM...
Lütfen Sn. Erdoğan'a olan öfkenizi bir kenara bırakarak Türkiye'de yaşananlara tarafsız olarak bakalım. Görülen şey Malthus ile Makyavelli'nin fikirlerinin savaşından başka bir şey değildir. Koskocaman bir Ortaçağ karanlığı… Gerçekte bu karanlığı Malthus'un harika çocukları yarattı. Makyavelli'nin prensleri ise bu karanlığın meyvesi olarak bitti.
Peki bu günlere nasıl gelindi? Bir toplum düşünün. O toplumda güçlülerin kurduğu acımasız bir sistem var. Sizin adınıza doğru ve yanlışların belirlendiği bir sistem… Kaynaklar onların elinde bilim onların elinde kitle iletişim araçları hatta iktidarlar bile onların elinde… Kitle iletişim araçları ile manipüle edilerek kitle toplumu [1] haline geliyorsunuz ve birer tüketim hayvanına dönüşüyorsunuz.
Daha önemlisi bu sistemde güç hiyerarşisi var. Üstte olanların ise gücünü koruması lazım… Altta kalanların ise hayatta kalması… En önemlisi acımasız bir rekabet ortamı… İşte bu düzenin adı vahşi kapitalizmdir. Bu sistemin ahtapot gibi birçok kolları vardır. Örneğin Ekoemperyalizm bunun devasa kollarından birisidir. Sn. Soner Yalçın'ın Saklı Seçilmişler kitabı bu kirli düzeni anlatır. [2]
Aslında bu kara düzenin sahipleri için Malthus'un harika çocukları tanımını kullanmak yanlış olmaz. Neden mi?
Siz de bilirsiniz iki asır önce sanayi devrimi başlamış ve kapitalin gücü ön plana çıkmaya başlamıştı. İşte bu yıllarda evrim teorisi ortaya atılmış ve dünya kendisini Malthus'un ve sosyal Darvinizmin kucağında bulmuştu.
PEKİ BU SOSYAL DARVİNİZM NEYDİ? MALTHUS KİMDİ?
Malthus (1798) insan nüfusu üzerine bir kitap yayınlamıştı. Ona göre insan nüfusu artacaktı ve insan varlığı için besin şarttı. Nüfus artışı ihtiyaçları karşılanamaz hale gelirse; bir oto-kontrol mekanizması (savaş hastalık vb. ) devreye girerek nüfus dengelenecekti [3 4 5]
Frans de Waal o dönemi şöyle anlatmaktadır. "Malthus'un çok sert bir siyasi bakışı vardı. Fakirlere yapılacak yardımın bu insanları zaman içerisinde öldürecek doğal sürece müdahale olduğuna inanırdı. Malthus Sosyal Darvinizm denilen merhametten yoksun bir sistemi başlattı. Oysa Darwin'in sosyal Darvinizm ile hiç alakası yoktu.
Mutlu azınlığın elinde orantısız kaynakları mazur gösteren bu bakış John D. Rockefeller'in bir işin büyümesini DOĞA ve TANRI kanunlarının işleyişi olarak tanımlamasına yol açtı. Evrim ve doğal seleksiyon sınırsız rekabet ile eşdeğer göründü. '' [6]
Yani "büyük balık küçük balığı yutar doğanın kanunu bu" diye düşünen sosyal Darvinistler hızla kaynakları ele geçirmiş baskınlığı sağlamıştı. 20. Yüzyılda ise Keynes ortaya çıkmış ve karma ekonomi modeli önererek vahşi kapitalizmin dizginlenmesine öncü olmuştu.
TÜRKİYE'NİN SOSYAL DARVİNİSTLERİ
Peki ülkemizin sosyal Darvinistleri kimlerdi?
Bilimsel bir bakış açısı ile; Koç ve Sabancı aileleri için "Malthus'un harika çocukları'' demek yanlış olmaz. Sonrasında Sn. Aydın Doğan gibi kitle iletişim araçlarını ellerinde tutan TÜSİAD zenginleri ve darbeci generaller de bu çocuklara (our boys did it) eklenmişti.
İşte bu aileler ülkemizde tüm köşe başlarını tutmuşlardı. Türkiye'nin kaderini belirleyecek her olayda başrol almaya başlamışlardı. Hatırlayın 1960 -70'lerde yükselen ve insanların umudu olan solun ve DİSK gibi sendikaların karşısında kim vardı? Zenginler kulübü TÜSİAD…
Ecevit ne zaman hükümet kursa ne hikmetse birden kıtlık ve karaborsa başlıyordu. Demirel gelince bolluk… 13 Mayıs -13 Haziran 1979 tarihleri arasında gazetelerde yayınlanan TÜSİAD ilanlarını hatırlayın. "Toprak ekenin su kullananın" diyen bir Ecevit vardı. Karşısında ise onu devirmek için ilan veren TÜSİAD…
Ardından Sam Amca destekli 12 Eylül oluyordu. TÜSİAD darbenin yanında Sn. Vehbi Koç ise emrine amade idi. Darbe sonrası TÜSİAD zenginlerinin gücü zirveye çıkıyordu. Devlet bankaları boşaltılıyor ve sosyal devlet çökertiliyordu. Örneğin 1980 ve 90'ları hatırlayın. Beş para etmez Fiat ve Reno arabalarını Mercedes fiyatına satan aileler onlar değil miydi?
Ama 1990'lara gelinirken sol yeniden yükseliyor ve liberalizmi getiren Özal devriliyordu. Özal'ın imdadına Avrupa üzerinden yayın yapan kaçak özel televizyon kanalları ve TÜSİAD gazeteleri yetişmiyor muydu? Patronlar ellerindeki medya gücüyle hükümetlere korku salıyordu. Hükümetler ise devrilmemek için bu patronlara biat ediyordu.
O yıllarda bankacılık sistemi ise adeta bir eşkıyalık sistemi idi. İnsanlara öyle bir temerrüt faizleri uyguluyorlardı ki; aklınız hayaliniz dururdu. Hatta gecelik repo ile devlete tefeciliğe bile başlamışlardı. Bu sistemi engelleyen Erbakan ise 28 Şubat ile yerle bir ediliyordu.
İşte o dönem 28 Şubat tanklarını manşetten veren kimdi? Sn. Aydın Doğan'ın Hürriyet gazetesi değil miydi? Hatta onun pijama ile başbakan karşıladığı bile iddia ediliyordu.
2000'ler başladığında ise halkın Karaoğlan'ı ekonomik krizle devriliyordu.
Eğri oturup doğru konuşalım. İşte bu gün el konulan Doğan Medya o dönemin hükümetlerinin üzerine çıkan bir boğa değil miydi? Taa ki Makyavelli'nin prensleri ortaya çıkıp onları iğdiş edinceye kadar…
Zaten Malthus'çuların sisteminde Makyavelistlerin özel bir yeri vardı. Bu kişiler sosyal becerilerde ustalık sözel zeka akranları tarafından çekicilik ve popülarite nedeniyle ticaret siyaset ve medya için bulunmaz kumaştırlar. [8 9 10] Fırsatları iyi görmeleri acımasızlıkları ve etiksizlikleri ile hızla yükselirler.
Bu kişiler sosyal ilişkileri yönlendirmede ve toplumsal gücü yönetmede çok etkiliydiler. Kalabalıkları kolayca etkiliyor ve manipüle edebiliyorlardı. [11] Bu nedenle Malthus'çu sistem bu kişileri geçici olarak kullanıyor ve süresi dolunca deliğe süpürüyordu.
PEKİ ÜLKEMİZDEKİ EN BAŞARILI MAKYAVELLİ PRENSLERİ KİMLERDİ
Siyasette Sn. Erdoğan medyada ise Sn. Acun Ilıcalı'dır demek yanlış olmaz. Ben aslında Doğan Medya'yı Sn. Ilıcalı'nın almasını bekliyordum. Çünkü Sn. Ilıcalı yıllarca patron medyalarında çalışmış ve kuralına göre oynayarak televizyon sahibi olmuş bir Makyavelli prensidir. Eğer bir medya tiranı ortaya çıkacaksa bilimsel olarak en önemli aday o idi.
Sn. Erdoğan ise bu Makyavelist çizgiyi siyasette izliyordu. Onun halk üzerindeki etkisi çok büyüktü. Sn. Erdoğan'ın bu etkisini gören patronlar 2002'de onu halkın önüne çözüm olarak koymuşlardı. Partisini kurduğunda ise en fazla destek TÜSİAD medyalarından ve patronlardandı. Seçim çalışmalarını yürüttüğü helikopter bile TÜSİAD zenginlerine aitti.
Sn. Erdoğan ise Makyavelli'nin prensinin izlediği yolu izledi. Amaca giden yolda her şey mubahtı. Zaten TÜSİAD patron medyaları ve 28 Şubat'çı asker baskınlığı olan bir ortamda başka türlü davranma şansı var mıydı? Makyavelli "İyi olan prensin bu kadar kötü arasında yaşama şansı yoktur' der. [11] Zaten iyi prens olan Erbakan ve Ecevit'in başına gelenler Makyavelli'yi haklı çıkarıyordu.
Sonra 2009'lara kadar TÜSİAD'ın borusu ötüyor ve zenginliklerini katlıyorlardı. TÜSİAD ile iktidar arasında gizli bir savaş vardı ve bu savaşa 2010'larda FETÖ de ekleniyordu. Çünkü Sn. Erdoğan'ın deliğe süpürülme zamanı gelmişti. Devirme çabaları başlıyordu.
BAHSİ GEÇEN SAVAŞ...
Ama Makyavelli cephesi dini referanslara sırtını yaslamıştı ve KEYNESYAN politikalar izliyordu. Bu nedenle Sn. Erdoğan'ın yaptıkları halk nezdinde kabul görüyor ve ne yapılırsa yapılsın devrilmiyordu. Devrilse bile Makyavelist doğası ile 1 Kasım 2015 seçimlerinde olduğu gibi küllerinden yeniden doğuyordu.
Bu da Ortaçağ siyaset duayeni Machiavelli bir kez daha haklı çıkarıyordu. "Güç elde etmek isteyenlerle elindeki kaybetmek istemeyenler arasında doğal bir iktidar savaşı vardı. Bahsi geçen savaş insanı kötü kılıyordu" [12]
Peki gerçekte ne oluyordu? Baskınlık el değiştiriyordu. Geçmişte kaynaklarının kontrolü TÜSİAD zenginlerinin elinde idi baskın onlardı. 12 Eylül Darbe anayasasının sağladığı halkı adam etmek için hazırlanmış her türlü sopa da onların elindeydi. Çok sıkıştıklarında ise 28 Şubat'çı 27 Nisan'cı ve 15 Temmuz'cu askerler de imdatlarına yetişiyordu.
Şu an ise baskınlık ve kaynak kontrolü Sn. Erdoğan'ın eline geçti. Tabii ki sopalar da… Zaten son dönemde kafamıza inen de bunlar… Artık Sn. Erdoğan insanların hayatlarını kontrol ediyor. Bu gelinen noktayı Makyavelli bunu şöyle izah eder:
"Soylular ve zenginler güçlerini artırmak ister. Üzerinde daha fazla otorite kurmak isteyen bu kişilerden halk bıkar ve bu zenginlere saldırması için tüm yetkiyi tek bir kişiye verir. " [11] Yani halkın Sn. Erdoğan'ı desteklemesinde onu fazlasıyla baskı altına alan ve sömüren zenginler sorumluydu. Bir aşırılık bir başka aşırılığa yol açmıştı. [12]
Aslında pek yazılmayan gerçek de buydu. Malthus'çu ailelerin kurdukları okullar kurumlar destekledikleri aktiviteler ve yaptıkları yardımlar emdikleri kan karşısında okyanusta damla kalırdı. Eğer 1980 ve 1990'larda TÜSİAD Koç ve Sabancılar kârlarının bir kısmını halkın eğitimine harcasalardı bu gün AKP %50 oyu rüyasında görürdü.
Türk toplumu sosyokültürel açıdan çökerken cemaatler Anadolu'nun parlak beyinleri toplarken bu zenginler büyümekle ve şişmekle meşguldüler. Bu gün KOÇ grubu 90 bin kişiye iş verse de geçmişteki yaptıkları ile 40 milyon kişiyi AKP'ye mahkum etmişlerdi. Sn. Erdoğan'a halkı altın bir tepside sunmuşlar ve bir daha da alamamışlardı.
Peki sizce halkı bu hale düşürenler mi daha suçlu yoksa halktan aldığı destekle halkın yumruğunu indiren Sn. Erdoğan mı?
Geçen yazımda ne demiştim? Bilgisayarlarımız var uçaklarımız var ama sistem Ortaçağ kafası ile işliyor. Çünkü Malthus'un harika çocuklarının kurduğu sosyal Darvinizm bataklığı var. Bu kişiler 30 yıldır globalizm ve serbest piyasa ile tüm dünyayı da kandırdılar.
Ülkemiz ise 12 Eylül darbesi ve Özal ile bu bataklığa kapılarını açmıştı. Ülke içten içe çürüyordu. TÜSİAD'ın maymunu haline gelen hükümetlerle bir yere gelinemiyordu. Uçak zaten irtifa kaybediyordu.
Sonrasında halk kendisine benzeyen yarı tanrısal kahramanlarını çıkarıyor ve bir umut onların peşine düşüyordu. İşte bu ortamın meyveleri Sn. Erdoğan ve Sn. Ilıcalı idi. TÜSİAD zenginleri uçağın kokpitine bu şahısları oturtuyorlar ama bir daha kaldıramıyorlardı.
İşte bu noktada halkın desteği çok önemli idi. Sn. Erdoğan'ın siyasette Sn. Ilıcalı'nın medyada ki halktan aldığı destek tartışılmazdı. Zaten Makyavelli "halkın desteği ile gelen prensin soyluların desteklediği prense göre daha kalıcı olacağını" söyler. [11 13]
İşte bu nedenle halkın desteğini alan prens yani Sn. Erdoğan devrilmiyordu. Ama Atatürk'ün koltuğunda oturan soyluların desteklediği prens Sn. Kılıçdaroğlu'nun geleceği ise pamuk ipliğine bağlıydı.
İKTİDAR BİR AFRODİZYAKTIR
Sonuç olarak insan bir primattır. Bütün yollar iktidar savaşına çıkar. Primatolog De Waal; siyaset filozofu Thomas Hobbes'in bastırılamaz bir iktidar güdüsü olduğunu öne sürdüğünde hem maymunlar hem de insanlar için hedefi tam ortadan vurduğunu ifade eder. [6]
İnsanın güç ve iktidardan vazgeçmesi o kadar kolay değildir. Zaten bu gün ülkemizde yaşanan da budur. İktidar savaşıdır. Malthus'un harika çocukları ile Makyavelli'nin prenslerinin iktidar savaşı…
Siz bir alfa erkeği olan Sn. Aydın Doğan'ın 80 yaşına gelmekle medyadaki varlığını satmakla iktidar savaşından vazgeçeceğini mi zannediyorsunuz? Sizler Koç ve Sabancı ailelerinin vazgeçeceğini mi zannediyorsunuz? Ya da Sn. Erdoğan'ın vazgeçip köşesine çekileceğini…
İktidar bir afrodizyaktır. [6] Bağımlılık yapan bir eroindir. Bir kez o tadı alan bir daha bırakamaz…
İnsan ölür iktidar hırsı ölmez…
Ahmet Koyuncu
Odatv.com
KAYNAKÇA:
1. Mills W. (1974). İktidar Seçkinleri. Ankara: Bilgi.
2. Soner Yalçın Saklı Seçil-mişler Kırmızı Kedi Yayınevi 2017
3. Ustaahmetoğlu E. & Toklu İ. T. (2015). Organik Gıda Satın Alma Niyetinde Tutum Sağlık Bilinci ve Gıda Güvenliğinin Etkisi Üzerine Bir Araştırma. AİBÜ-İİBF Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi. Cilt 11 Yıl 11 Sayı 1 2015
4. Bektaş Hakan Emir Kayacan and U. R. A. S. Ömür. "Türkiye'de Planlı Kalkınma Döneminde İktisadi Büyüme ile Nüfus Artışı İlişkisinin Ekonometrik Analizi. " İŞLETME VE İKTİSAT ÇALIŞMALARI DERGİSİ 3.2 (2015): 69-77.
5. Levent A. K. S. U. (1998). Dünya'da ve Türkiye'de Nüfus Analizleri. Sosyoloji Konferansları (25) 219-311.
6. de Waal FBM İÇİMİZDEKİ MAYMUN Metis Bilim yayınları 2006.
7. Sutton J. Smith P. K. & Swettenham J. (1999). Social cognition and bullying: Social inadequacy or skilled manipulation? British Journal of Developmental Psychology 17 435–450.
8. Repacholi B. Slaughter V. Pritchard M. & Gibbs V. (2003). Theory of mind Machiavellianism and social functioning in childhood. In B. Repacholi & V. Slaughter (Eds. ) Individual differences in theory of mind (pp. 67–97). NY: Psychology Press
9. Salekin R. T. Neumann C. S. Leistico A. R. & Zalot A. A. (2004). Psychopathy in youth and intelligence: An investigation of Cleckley's hypothesis. Journal of Clinical Child and Adolescent Psychology 33 731–742.
10. Rose A. J. Swenson L. P. & Waller E. M. (2004). Overt and relational aggression and perceived popularity: Developmental differences in concurrent and prospective relations. Developmental Psychology 40 378–387.
11. Machiavelli Niccolo (2009) Söylevler (İstanbul: Say Yayınları) (Çev: Alev Tolga).
12. Öztürk A. (2013). Machiavelli düşüncesinde cumhuriyetçi özgürlük ve kurucu lider imgesi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 68(02) 181-204.
Machiavelli Niccolo (1999) Prens (İstanbul: Oğlak Yayınları) (Çev: Rekin Teksoy).
https://odatv.com/malthusun-harika-cocuklari-bir-mevzi-daha-kaybetti-25031833.html
a45UyF587661-180325162853 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2018/03/25 22:48 2 65 AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com