Fitnebaz Cemaat'in özeti budur.
Oraj POYRAZ
Etyen Mahçupyan ve Uslu-Baransu usulü tartışma03 Şubat 2013 Bir evvelki yazımızda Etyen Mahçupyan'ın bir dizi yanlışını sıralamıştık.
Bunlar Mahçupyan'ın tek bir yazısında yazdığı yalanlar. Mahçupyan, bu konuda yazdığı ikinci yazısında yaptığımız bu düzeltmelerin bir kısmını aktardıktan sonra kendi yazdıklarının hiçbirini savunmuyor, savunamıyor. Davanın temel olgularını çarpıttığını zımnen kabulleniyor. Özellikle "öldürücü darbe" olarak sunduğu şifreli hard disk masalının fos çıkmış olması ile ilgili en ufak bir savunması ya da karşı argümanı yok. Biz bırakın bir yazıda, bloğumuzun tamamında bu yalanlardan bir tekini söylemiş olsak utancımızdan dışarı çıkamaz olurduk. Mahçupyan ise ne yanlışlarını düzeltiyor ne de okuyucularını yanılttığı için özür diliyor. Onun yerine, karşımıza bir dizi yeni çarpıtma ve mantıksızlıkla çıkıyor. Biz bu tartışma tarzıyla maalesef artık haşır neşir olduk. Adını Emre Uslu-Mehmet Baransu entelektüel ekolü şeklinde koyabiliriz. Mahçupyan, bu ekolün en güzel örneklerini vermeye devam ediyor. Mahçupyan'ın bu son yazısında temel stratejisi okuyucusunun kafasında soru işaretleri yaratıp, Balyoz sanıklarının suçluluğuna inandırmak. İleri sürdüğü tezler "bunun böyle olmadığını nereden bilebiliriz?" şeklinde. Sanki atfedilen suçu kanıtlamak iddia makamının görevi değilmiş gibi. Bu yaklaşımın sakatlığını bir kenara bırakıp, Mahçupyan'ın yeni çarpıtmalarından örnekler verelim. 1. Mahçupyan, eğer seminerde herhangi bir suç unsuru yoksa, niçin Doğan üstlerince engellenmek istendi diye soruyor. Burada atıf yaptığı olay, seminer öncesi Kara Kuvvetlerinin "iç tehdidi daha ileri bir tarihte tartışın" demesi. Doğan ile üstleri arasındaki bu görüş ayrılığına bir "suç önleme" gayreti atfetmenin nasıl bir mantık olduğunu anlamak mümkün değil. Sorulması gereken soru, seminerde gerçekten bir suç işlenmişse niye 15 gözlemcinin bunu zamanında rapor etmediği, ve daha önemlisi mahkemenin dahi gerekçeli kararında seminere neden doğrudan suç atfetmemiş olduğudur. Ama tabi ki Mahçupyan bu soruları kendine sormuyor.^^^ - vvv 2. Mahçupyan, bizi Doğan'ın seminerin içeriğini üstlerine aynen iletip iletmediği konusuna girmemekle suçluyor. Bu da bir yanıltmadan öte bir şey değil. Seminerde tartışılan senaryo ve seminer cereyan tarzının Kara Kuvvetlerine detaylı olarak yollandığını biliyoruz. Seminere katılan gözlemcilerin olağanüstü bir şeyler raporlamadığını biliyoruz. Aynı gözlemcilerin mahkemede tanık olarak dinlenip, seminerde darbe tartışılmadığını söylediklerini biliyoruz. Belki de en önemlisi, Balyoz soruşturma sürecinde Genelkurmay'ın görevlendirdiği bir bilirkişi heyetinin seminerin, öncesini, sırasını ve sonrasını tüm detaylarını didik didik ederek araştırdığını, emir-komuta zincirinin dışına çıkılmadığı sonucuna vardığını ve seminerin gizli bir darbe provası olduğu iddiasını tamamen çürüttüğünü biliyoruz. Tüm bu gerçekler ışığında Mahçupyan'ın hala seminer sürecine dair kuşku yaratma çabasının bilgisizlikten mi kötü niyetten mi sonuçlandığı sorusunun cevabını okuyucumuza bırakıyoruz. 3. Mahçupyan'ın iddia ettiği gibi Genelkurmay'ın Balyoz belgelerinden "isim vermediklerinin arşivde olabileceğini" kabul etmiş olduğu tam bir akıl yoksunluğu. Zira, mahkeme kayıtlarından görülebileceği gibi, Genelkurmay arşivde bulduğu belgelerin tümünü mahkemeye gönderdi. Bu belgelerin hem listesini hem de kendilerini bu blogda vermiştik; bunların hiçbirinin Balyoz ile ilgisi yok. Eğer Mahçupyan Genelkurmay'da başka belgelerin de asıllarının olduğunu, bu belgelerin Balyoz planları ile ilgili olduğunu ve de Genelkurmay'ın yalan söyleyerek bu belgeleri mahkemeden sakladığını düşünüyorsa bunu açıkça bu şekilde yazsın. (Mahçupyan, Genelkurmay "Gölcük'teki gizli bölmenin sorumlusu olan binbaşıya ait belgeleri de reddetmedi" diye yazıyor. Bu da başka bir yanıltma. Mahkeme başkanının da belirttiği üzere, Genelkurmay'ın reddetmediği belgeler suç içermeyen belgeler.) 4. Mahçupyan, dijital belgelerde tahrifat yapıldıysa nasıl olur da hiçbir askeri yetkili bunları fark etmedi diye soruyor. Bu soru da Mahçupyan'ın ya bilgisizliğinden ya da okuyucusunu yanıltma güdüsünden kaynaklanıyor. Baransu'nun bavulundan çıkan üç sahte CD'nin varlığından askeri yetkililerin öncesinde nasıl haberi olabilirdi? Gölcük'ten çıkan 5 no. lu hard diske gelince, Mahçupyan'ın bilmesi gerekir ki bu disk Temmuz 2009'da kullanımdan kaldırılmıştı. Askeri bilirkişi ve sanıklar için hazırlanan bilirkişi raporlarına göre suç içeren belgeler hard disk'e bu tarihten sonra (ve saati geriye alınmış bir bilgisayardan) aktarıldı. Kullanılmayan, bir bilgisayara bile bağlı olmayan, bir torba içinde depoya atılmış bir diskteki sahte belgeleri, askeri yetkililerin fark etmemesi gayet normal.^^^ - vvv 5. Mahçupyan, yazısını bilgisizlik ve mantıksızlıkta erişilmesi zor bir mertebeye atlayarak bitiriyor. Sahtekârların zamanlama hataları yapmış olduğunu varsayabileceksek, diye soruyor Mahçupyan, sahtekârlık delili olarak ileri sürülen tahrifatların da sanıkların hatası olmadığını nereden bilebiliriz? Şimdi Mahçupyan'ın sanıkların yapmış olabileceğini düşündüğü "hataların" bir kısmını somut bir örnek üzerinden gözden geçirelim. Balyoz belgeleri arasında 4X4 ARAÇLAR ÇİZELGESİ.doc adında sözde darbecilerin ele geçireçeği araçların listelendiği bir belge var. Bu belge, diğer Balyoz belgeleri ile birlikte 5 Mart 2003'de oluşturulmuş gibi görünen 11 numaralı CD'de yer alıyor. Belgeye buradan ulaşabilirsiniz. 11 no. lu CD her ne kadar 2003'te oluşturulmuş gibi görünüyorsa da bunun doğru olmadığını biliyoruz. Bunun bir kanıtı, 4X4 ARAÇLAR ÇİZELGESİ.doc belgesinde listelenen 16 BEB 33 plakalı Rover marka araç. Soruşturma sırasında Balyoz savcılarına gelen (ve savcıların adli emanate sakladığı) bilgiye göre, bu araç, 2003'de İzmir'de ve 35 AR 6132 plaka numarası ile kayıtlı. Araç 2006'da el değiştirerek İzmir'den Bursa'ya naklediliyor ve 13 Nisan 2006'da belgede geçen plaka numarası ile (16 BEB 33) tescil ediliyor. Şimdi farzedelim ki bu zamanlama çelişkisi Mahçupyan'ın iddia ettiği gibi bir güncellemeden kaynaklanıyor. Hemen not edelim ki, belgeyi açıp incelediğinizde, 1nci Ordu Bölgesinde listelenen tüm araçların model senelerinin 1964 ile 2002 arasında olduğunu görüyorsunuz. Tek bir plakanın 2006'dan sonrasına ait olması dışında "güncel" olan, dolayısıyla "güncellemeye" işaret eden hiçbir şey yok. 13 Nisan 2006'dan sonra bu belgeyi kim "güncellediyse", Bursa'ya nakledilen 1998 Model bu aracı, Bursa'da el konulacak 4×4 olarak listeye eklemiş. Ama onun dışında nedense başka hiç "güncelleme" yapmamış. 'Yahu, listemizdeki en yeni araç 2002 yapımı. Şu 1964 Model Land Rover'ı da listeden çıkarayım (hurdaya ayrılmış olabilir), onun yerine şöyle 2004, 2005 ya da 2006 model bir 4×4 koyayım' dememiş. Olsun, insan zekasına hakaret olacaksa da bunu 2006'dan sonra güncellemeyi yapanın bir "hatası" olduğunu varsayalım. Ama bakın bu "sakıncalı subay" daha başka ne "hatalar" yapmış. Bilirkişi raporlarına göre belgenin son kayıt tarihi 4 Mart 2003. Son kez Suha TANYERI kullanıcı adı ile kaydedilmiş (Office 2000'deki Word 9.0 kullanılmış). Demek ki, her kim 2006'dan sonra bu belgeyi tek bir araç için "güncelledi" ise, bunu yaparken bilgisayarının saatini 4 Mart 2003'e geri çekmiş. Eli kaymış herhalde… Bu arada, Süha Tanyeri 1nci Ordu'daki görevinden Ağustos 2003'de ayrılmış. Demek ki, 2006'dan sonra bu belgeyi "güncelleyen," kendi kullanıcı adını kullanmamış, bilgisayarda mevcut olmayan 'Suha TANYERI' kullanıcı adını tanımlayıp onu kullanmış. Bir şekilde parmakları yanlış tuşları tıklamış olsa gerek… Sonra da bu "güncellenmiş" belgeyi diğer Balyoz belgeleri ile CD'ye kim aktardıysa, o da bilgisayar saatini 5 Mart 2003'e (tam da 1nci Ordu'daki seminerin ilk gününe) geri alıp, 2003'de geçerli eski bir yazılım ile CD'ye kaydetmiş. "Hata" tabii…^^^ - vvv "Hatalar" burada bitmedi. Birileri Süha Tanyeri'nin defterini (ki bu defter de Baransu'nın valizinden çıktı) ele geçirip, Tanyeri'nin el yazısından harfleri tek tek kopyalayıp "Or.K.na" bileşkesini oluşturup, makine ile 11 no.lu CD'nin üzerine kopyalamış. Bu da "hata" tabii… Mahçupyan şüphesiz tüm bu "tahrifatların" bilerek veya bilmeyerek sanıklar tarafından yapıldığını savunacaktır. "Bunlar nasıl hata" diye sorduğumuzda, sanıklar kendilerini aklamak için bilinçli olarak yapmışlardır diyecektir. "Peki sanıklar kendilerini korumak için böyle tahrifat yapmışlarsa neden kendi isimlerini kamufle için en ufak bir gayret sarfetmediler" diye sorduğumuzda, bu sefer gene hata yaptılar diyecektir. Hatta işi, "Süha Tanyeri, sonradan sahte diyebilmek için, kendi el yazısını CD üzerine makina ile aktarmıştır" demeye kadar vardıracaktır. Emre Uslu-Mehmet Baransu tartışma ekolü budur işte. Hazin olan, Etyen Mahçupyan'ın bu ekolün yaldızlı üyesine dönüşmüş olmasıdır. |
a45UyF587661-201302041458-15
^^^ - vvv
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Sevmek guzeldir.
Bir daha sevmemek daha da guzeldir.
Paul geraldy
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Ben,Manevi Miras olarak, Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar. Nazim Hikmet Ran | "Tanri kotulukten ve acidan korumak istiyor mu? | Kurmus oldugum gruba uye olun |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder