20 Şubat 2013 Çarşamba

15-Mehmet BORİ - ABD İsrail yükünü taşımakta zorlanıyor


Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927



Acele bundan biraz da.
Zaman azaldı, günler sayılı.
Belki de, 2013 yılını son çeyreğinde çanak çömlek patlayacak.
Sürekli ertelenen dolar krizi önce küçük şirketler, sonra küresel şirketler, küçük ülke iflasları falan patlayacak.
Ağırlıklı olarak dolara bağlı batı ekonomilerinde topluca küçülme ve konsolidasyon yaşanacak.
Amerika Birleşik Devletleri bir reformasyon, içe kapanma dönemine hazırlanıyor.
Geride K.Irak Kürtleri ve İsrail kalacak.
Bunlara vaatleri oldu, sorumlu sayıyor.
Kürtleri zaten daha önce de ortada bırakmıştı, bir daha olursa bu fazla gelecek.
Ortalık bir an önce toparlansın.
Özellikle bu çekilme döneminde Türkiye'de yaramaz insanlar olabildiğince iktidardan uzak olsun, işbirlikçiler olsun istiyor.
Bu kadrolar hem Kürtleri, hem de İsrail'i himaye etsin istiyor.
Fakat kaş yaparken göz çıkardılar haberleri yok.
Ülkeyi mürtecilere teslim ettiler.
Tepelerinde beyzbol sopası eksildiği anda bunlar ya davulcuya ya zurnacıya kaçar.
Bakın daha birkaç gün geçmeden Şangay Ekspresine binmeye kalktılar.
Eski ulusalcılar ne diyordu, farklı mıydı?
Şimdi ne oldu?
Bunu anladılar.

Denge için generalleri istiyorlar.
Ama onları da kendileri tasfiye etti.
Geride ciddi şekilde ABD aleytarı bir ordu kaldı.
Bir tür yukarı tükürsen bıyık, aşağıya tükürsen sakal durumu.
Kısacası ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
Tıpkı Çin imparatorunu tasfiye ederken Mao'yu karşılarında bulmaları,
İran'da millileştirme yanlılarını devirelim derken Humeyni Rejimin iktidara taşımaları gibi.

Bu nedenle küresel oligarkları çok da gözünüzde büyütmeyin, tarihte de bir çok kez yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Yine çarşafa dolayacaklar.
Öyle gözüküyor.

Oraj POYRAZ

1)ABD İsrail yükünü taşımakta zorlanıyor

Mehmet BORİ

Bugün Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Müslüman coğrafyada neler olduğunu doğru anlayabilmek için bu projede İsrail'in rolünün ne olduğunu ve nerede durduğunu anlamamız gerekir.
Yapacağımız analiz bir köşe yazısının hacmini geçeceği için yazıyı ikiye bölerek bu bölümde ABD'de gelişmeye başlayan İsrail karşıtlığı ve antisemitizmin yükselişini, ikinci bölümde de İsrail'in BOP denklemindeki yerini anlatmaya çalışacağız.

Amerikan halkı artık İsrail'i desteklemek istemiyor

İsrail 1948 yılında ABD ve İngiltere yardımıyla yapay bir devlet olarak kuruldu.
Ortadoğu'daki Müslüman-Arap petrol merkezinin bağrına bir hançer olarak saplandı.

Nasıl ki bir bitkinin doğal ortamı dışında yetişebilmesi için sera, yapay gübre ve ilaç gibi bünyesi dışından yapılacak desteğe ihtiyacı varsa, İsrail'in de Yahudi halkına yabancı, hatta ona düşman bir coğrafyada ayakta kalabilmesi için benzer desteğe ihtiyacı vardı.
Bu desteği ona ABD sağladı ve hala sağlamaya devam ediyor.
Ancak son on yıl içerisinde, İsrail'e 60 yıldır verilen muazzam destek, Amerikan kamuoyunda büyük tepiler çekmeye başladı.
Bu tepkinin boyutunun anlayabilmek için The Council for the National Interest Foundation (CNIF) isimli düşünce kuruluşunun 2012 yılında kaleme aldığı
"U.
S.Foreign Aid to Israel (ABD'nin İsrail'e Dış Yardımı)"
başlıklı raporuna bir göz atmak yeterli olacaktır.
Rapordan anladığımıza göre, Amerikan kamuoyunda -özetle- şu görüşler dile getirilmektedir:

ABD'nin İsrail'e verdiği büyük destek, hem birçok insanın hayatına mal olmakta, hem de ABD ekonomisine milyarlarca Dolar yük getirmektedir.
Bu durum ABD'nin dünyadaki prestijini zedelemekte, ülke içindeki özgürlüklerin kısıtlanmasına sebep olmakta ve ülkeyi gereksiz tehdide maruz bırakmaktadır.

Amerikan halkının büyük çoğunluğu, diplomat ve askeri uzmanlar, bu özel ilişkiye karşıdır.
Buna rağmen İsrail lobisi, bölge için trajik sonuçlar doğuran ve Amerikan halkı için felaket olan politikaları dayatmaya devam etmektedir.

7,5 milyon nüfusu olan New Jersey'den küçük olan bu ülke, dünyadaki diğer ülkelerden daha fazla Amerikan yardımı almıştır.

1950-53 yılları arasında İsrail'in nüfusu 1,6 milyon iken ABD bu ülkeye 1 milyar Dolar akıtmıştır.

Amerikan vergi mükellefleri İsrail'e her gün 8 milyon Dolar ödemektedir.

Son 40 yılda Amerikan vergi mükellefleri ortalama 5 kişilik bir İsrail ailesine yaklaşık 200 bin Dolar para aktarmıştır.

İsrail'e para yardımı, mali yılın başında, peşin olarak yapılmaktadır.
ABD devleti, ancak borçlanarak ülkeyi idare edebildiği için bu durum Amerikan kamuoyunca şöyle algılanmaktadır:
"Biz İsrail'e vermek için borçlanıyoruz, üstelik bir de verdiğimiz paranın faizini ödüyoruz.
Diğer yandan İsrail, aldığı parayı Amerikan bankalarında tutarak bu paradan birde faiz kazanmaktadır."

"İsrail'e yaptığımız yardımlara ilave olarak Tel Aviv'le dost geçinmesi için her yıl Mısır'a 1,5 milyar Dolar, Ürdün'e 843 milyon Dolar verilmektedir."

Amerikan Harp Akademisinin ekonomi komisyonu tarafından 2002 yılında hazırlanan raporda, İsrail'in ABD'ye 60 yıllık maliyetinin 3 trilyon Dolar olduğu tahmin edilmektedir.

ABD'de işsizlik oranı İsrail'den yüksektir, 10 milyon aile icralıktır, buna rağmen hala İsrail'e karşılıksız yardım etmeye devam edilmektedir.

İsrail'in saldırganlığı ve uluslararası hukuku, insan haklarını ve BM kararlarını ihlal etmesi, kendisine karşı bütün dünyada büyük bir düşmanlık yaratmıştır.
ABD, bir numaralı destekçisi olarak İsrail'in düşmanlık yaratan davranışlarından giderek artan oranda kötü yönde etkilenmektedir.

Amerika'da son 10 yıldır Antisemitizm akımı sürekli yükseliş göstermektedir

Resmi raporlara da yansıyan bu yakınmalar aynı zamanda Amerikan kamuoyunda Antisemitizmi de tetiklemektedir.
Amerikan kamuoyunda Antisemitizmin ne boyutlara ulaştığını görmek için sosyal medyayı bir dolaşmak yeterlidir:

"Bazı Amerikalılar, yazılı ve görsel (TV) medyanın, her iki büyük partinin (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar) iç ve dış politikayı yönlendiren yüksek bürokrasinin, finans sistemi, bankalar ve piyasanın Siyonistlerin kontrolünde olduğunu düşünmektedir.
Onlara göre Yahudi kökenli Amerikalılar, Avrupa kökenli Amerikalı çoğunluğun çıkarlarını göz ardı etmekte ve kendi çıkarlarını maksimize etmek için onları dışlamaktadır.
Amerika'da doktor, avukat gibi önemli meslek grupları Yahudilerin eline geçmiştir.
Amerikan milyarderlerinin %48'i Yahudi kökenlidir.
Bugün Yahudiler Amerika'nın zenginliğinin neredeyse %70'ini kontrol etmektedir.
Bu kadar büyük bir zenginliğin nüfusun sadece %2'sini oluşturan bir grup tarafından kontrol edilmesi dikkat çekicidir.
Bu Talmudic Diktatörlük (Talmudic tyranny) Washington'u 11 Eylül saldırıları ile Afganistan ve Irak Savaşlarına sürüklemiş şimdi ise İran'la yaşanması beklenen muhtemel çatışma ile dünyanın en büyük devletini İsrail'in çıkarları uğruna yıkıma götürmeye çalışmaktadır."

Dünyada da Antisemitizm alanında benzer bir gelime yaşanmaktadır.
Bu yeni Antisemitizm akımı, aşırı sağ ve sol ile din temelli siyasi görüşleri ortak paydada birleştirmektedir.

Aşırı sağ, Yahudileri sadece kendilerini düşünen, ulusal ekonomi ve kültürün altını oyan bir beşinci kol olarak görmektedir.
Yahudilerin denetiminde olmayan sosyalist sol, antisemitik değildir, ama dünya kapitalizminin dümeninde Yahudilerin oturduğunu ve onların dünya ekonomisini kontrol ettiğini savunmaktadır.
Din (Hıristiyanlık, İslam, Budizm vb) temelli siyasi akımlar ise Yahudileri her türlü dini ve ahlakı bozan günümüzün modern sömürgecileri olarak algılamaktadır.
Ayrıca kapitalizmin dünya egemenliğinin bir başka değişle küreselleşmenin arkasındaki motor gücün Yahudiler olduğu düşünülmekte ve küreselleşmenin yarattığı yoksulluk ve acılardan Yahudi zenginler sorumlu tutulmaktadır.

Tarihsel olarak Antisemitizmin, ekonominin yükselme ve çöküş dönemlerine paralel bir iniş çıkış eğrisi izlediği görülmektedir.
Yahudiler, küçük bir azınlık olarak çok büyük ekonomik ve politik güce sahip olmaları sebebiyle ekonominin çöküş dönemlerinde her seferinde günah keçisi haline gelmişlerdir.
Bu tespit bugün için de geçerlidir.

Bugünkü ABD'nin durumunu 1929 yılında Yahudi hâkimiyeti altında olduğu düşünülen Almanya'ya benzetenlerin sayısı giderek artmaktadır.
10 sene önce başlayan bu yeni eğilimin yükselişe devam etmektedir.
Geçen sene Amerikan halkı,
"Occupy Wall Street " (finans kuruluşlarının topladığı sokağı işgal edelim) adı altında "%99 (halk), %1'e (zenginlere) karşı" sloganıyla sokağa dökülmüştü.
Zenginlerin büyük çoğunluğunun Yahudi kökenli olması sebebiyle bu hareketin antisemitizmi büyüttüğünden söz edilmektedir.

Böylesine bir eğilim varken, borç içinde yüzen Washington'un her sene kendi vergi mükelleflerinin ödediği vergilerden yaklaşık 6 milyar Dolar tutarındaki meblağı İsrail'e vermeye devam etmesi zorlaşmaktadır.

-Devam edecek-

İsrail BOP'un neresinde?

-(2) İsrail'in geleceği BOP'un başarısına bağlıdır.

Mehmet BORİ

ABD'de yükselen antisemitik hareketin ABD-İsrail ilişkileri üzerindeki etkisi

Yazının ilk bölümünde borç içinde yüzen ABD yönetiminin niçin İsrail'e karşılıksız para yardımı yapmayı sürdüremeyeceğini açıklamıştık.
Washington'un giderek kötüleşen ekonomik durumuna rağmen İsrail'e karşılıksız yardım yapmaya devam etmesinin, ülkede yükselen antisemitik hareketin daha da tırmanmasına yol açacağını belirtmiştik.

Tırmanan antisemitik hareketin ise, belli bir aşamadan sonra "Occupy Wall Street" ("Wall Street'i işgal et"), "%99 (halk), %1'e (zenginlere) karşı" türü sistem karşıtı hareketleri besleme "tehlikesi" yaratacağı açıktı.
Çünkü Yahudi sermayesi ve Yahudi kökenli teknokrasi ABD kapitalist sisteminin egemen gücü konumundadır.
Bu durum, ABD'de hükümetlerin İsrail'e yardım konusundaki geleneksel siyasetleri üzerinde daha şimdiden fren etkisi yapmaya başlamıştır.
ABD kamuoyunun hükümetlerin siyasetlerini seçimler ve seçim dışı kanallar üzerinden etkileme gücünün, önümüzdeki yıllarda İsrail'e yapılan yardımlar konusunda daha da etkinleşeceği ve bu durumun da İsrail'e yardımların azaltılmasına, hatta belki de kesilmesine yol açacağı tahmin edilmektedir.
ABD kaynaklı dış yardımlar kesildiğinde ise, doğal ortamında olmayan İsrail devletinin hayatta kalması oldukça zordur.

İsrail'in varlığı ile ABD'nin Ortadoğu ve dünya egemenliği arasındaki birebir ilişki

ABD'nin ünlü stratejistlerinden ve Amerikan devletinin siyasetlerini belirleyen kadronun tepe elemanlarından Zbigniew Brzezinski "Amerika Sonrası (After America)" isimli makalesinde[1], Amerika'nın çöküşüyle dünyada mevcut statükonun değişeceğini, bu değişimin coğrafi olarak bölgesel güçlere komşu olan bir dizi zayıf devletin bekalarını tehlikeye atacağın söylemekte, bu ülkelerin adlarını sıralarken İsrail'i de bu gruba dâhil etmektedir.
Yani, ABD'nin bölgedeki denetiminin zayıflaması durumunda ortaya çıkacak tabloya ilişkin ünlü
"domino teorisi"nin kapsama alanına İsrail de dâhildir.

İsrail, kurulduğu 1948 yılından beri 65 yıldır bir savaşın içindedir.
Dünyanın hiçbir ülkesi, bu kadar uzun süre dış kuşatılmışlık ve basınç altında kalmamıştır.
İsrail üzerindeki dış basınç, sadece kendini kuşatan Arap ülkelerinden ve Filistin sorunundaki aşırı haksız tutumundan kaynaklanmıyor.
Dünya halklarının İsrail'i ABD'nin emperyalist suçlarının ortağı görmesi, onun üzerindeki uluslararası basıncın önemli bir boyutunu oluşturmaktadır.

İsrail dışında hiçbir ülke bütün komşuları tarafından bu kadar baskı altındayken varlığını sürdürmeyi başaramamıştır.
Eğer ABD yardımı keserse İsrail'in ayakta kalması mümkün olmaz.
İsrail'in devlet olarak varlığının sona erme ihtimali, dünyanın çeşitli ülkelerine yönelecek Yahudi göçü sebebiyle antisemitizmin büyümesine bir başka açıdan katkıda bulunabilir.

Çok küçük bir ülke olan İsrail'in topraklarının neredeyse yarısı çöldür.
Hiç bitmeyen Filistin meselesi halkta büyük bir tedirginlik yaratmakta ve yüklü bir ekonomik faturası olmaktadır.

İsrail dış göçle kurulan ve büyüyen bir ülke olduğu için neredeyse her İsrail vatandaşının ikinci bir vatanı vardır.
Ekonomik şartlar kötüleştiğinde bu insanlar ülkelerini terk etmek için hiç tereddüt etmeyeceklerdir.
İsrail'de %30'a ulaşan Yahudi olmayan nüfus, hızla artışına devam etmektedir.
Bu demografik değişim eğilimi, bir
"Yahudi demokrasisi" olan İsrail yönetimini tehdit etmektedir.
Bu gidişat İsrail'i iki ülkeli (diğeri Filistin devleti) bir çözüme zorlamaktadır.
Dahası, onu gelecekte, kendini kuşatan Arap nüfusa yönelik büyük imha hareketine girişmeye veya yurttaşlarını topluca çevresinde oluşturduğu yeni topraklara (Suriye, Lübnan) göçe zorlama macerasına da zorlayabilir.

BOP'un İsrail'i yaşatma boyutu

Yaklaşık 10 yıl önce yükselişi hissedilen antisemitizmdeki tırmanma eğiliminin ABD siyasetlerini etkileyecek boyutlara ulaşması ihtimali, ABD'ye hükmeden Yahudi kökenli medya, finans ve siyaset elitini Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) planlamaya yönlendirmiştir.
Yahudi olsun olmasın bir bütün olarak ABD finans, enerji, silah tekellerinin küresel çaptaki menfaatlerine de denk düşen BOP'un asıl hedefi, kuşkusuz ki
"Küreselleşme" programını egemen kılmak, yani paranın tanrılarının egemenliğini küreselleştirmek ve sürekli kılmaktır.
Bu noktada, İsrail'in bölgedeki güvenliği ile Küreselleşmenin egemenliğini tesis etmenin ve sürdürmenin güvenliği çakışmaktadır.

BOP'un ilk aşaması:Irak ve Afganistan'ın işgali

Bu proje kapsamında ilk aşamada sahip olduğu petrol ve doğal gaz zenginliği ile yakın gelecekte İsrail'e çok önemli bir tehdit oluşturma potansiyeli taşıyan Irak'a 2003 yılında müdahale edilerek bu ülke 3'e bölünmeye çalışılmıştır.
TBMM direnmesine rağmen, bu savaşa en büyük desteği Amerikan ordusuna dua eden Başbakan Tayyip Erdoğan vermiştir.
10 yıllık bir işgal döneminden sonra ABD, savaşı kaybederek ülkeden çekilmek zorunda kalmış, bu seferde Maliki yönetimindeki Şii Hükümet ülkenin birliğini sağlama konusunda önemli bir başarı sağlamıştır.
Şii İran ile Şii Irak yönetiminin birlikte oluşturacağı tehdit, Saddam döneminden daha büyük olacağı için bu sefer projede değişiklik yapılmış, Şii-Sünni kutuplaşması üzerinden bölgenin istikrarsızlaştırılmasına yönelinmiştir.
Bu plana da en büyük desteği, Sünni eksende diğerlerini dışlayan bir politika izleyen AKP Hükümeti vermektedir.
Musul-Kerkük petrollerinden pay verilme vaadiyle Irak merkezi yönetimine karşı kışkırtılan T.Erdoğan,
"Kuzey Irak Kürt bölgesinin devletleşmesine en büyük katkıyı sağlayan lider" olma unvanını kazanmıştır.

BOP'un ikinci aşaması:  "Arap Baharı"

İkinci aşamada "Arap Baharı" adıyla bölge ülkelerini istikrarsızlaştırma projesi başlatılmış, bu çerçevede İsrail karşıtı politikalara destek veren Kaddafi devrilerek Libya kaosa sürüklenmiş, H.
Mübarek işbirlikçiliğine rağmen devrilerek[2] İslam dünyasının lideri konumundaki Mısır büyük bir kargaşanın içine itilmiştir.

"Arap Baharı"
kapsamında en önemli saldırı Suriye'ye yapılmış, Lübnan üzerindeki kontrolü ve İran ile ilişkili olarak Hizbullah yardımıyla İsrail'e en büyük tehdidi oluşturan Esad rejimine karşı bir iç isyan kışkırtılmıştır.
İsrail,
"Arap Baharı" sayesinde, tek kurşun atmadan kendisine tehdit oluşturan birçok ülkeyi istikrarsızlaştırmayı başarmıştır.

Suriye'nin tamamen dıştan beslenen terör çeteleriyle cehenneme çevrilmesine ise, en büyük desteği "ne hikmetse" yine bizim Başbakanımız vermektedir.
İsrail, ister Esad, isterse Müslüman Kardeşler yönetiminde olsun, bütünlüğünü koruyan bir Suriye istememektedir.
İsrail'in Suriye'ye yaptığı ve AKP sözcülerinin sahte İsrail karşıtlığı propagandalarını yerle bir eden hava saldırısı, işler Tel Aviv'in arzu ettiği istikamette gitmezse, bir müdahale yapabileceğinin işaretlerini taşımaktadır.

Bu saldırı aynı zamanda, bölgeye yönelik askeri operasyonlarda yer almaktan kaçınan ABD'yi bir askeri müdahalenin içine çekmeye dönük bir boyut ta içermektedir.
İsrail bu saldırıyla önce, İran'ı bir askeri çatışmanın içine çekmeyi planlamıştır.
Çünkü İran, dıştan bir saldırıya uğraması durumunda Suriye'nin savunmasına askeri olarak katkıda bulunacağını açıklayıp durmaktadır.
İsrail İran'ı çatışmanın içine çektikten sonra da, İran askeri müdahalesine seyirci kalamayacağını hesapladığı ABD'yi askeri müdahaleye çekmeyi hesaplamaktadır.

Bu konuda bizim BOP Eşbaşkanı Başbakanımız ile onun "stratejik derinlik" cahili Dışişleri Bakanı da İsrail'le İsrail ile aynı konumda bulunmaktadır.
Bunlar da tıpkı İsrail gibi sürekli ABD ve NATO'ya askeri müdahale çağrısı yapmaktadırlar.
Yalnız bunlar ABD ve NATO karşısında İsrail kadar güçlü olmadıkları için, çağrılarına uymayan ABD ve NATO'ya müdahale tuzağı kurmak yerine yalvarmakta, en çok da onlardan şikâyet edebilmektedirler.

BOP'un en önemli ayağını, bölgedeki 4 devleti bölecek "Free Kurdistan" oluşturmaktadır

BOP'un en önemli ayağını ise, bölge ülkeleri Türkiye, İran, Suriye ve Irak'ı istikrarsızlaştırarak bölme ve bölgede ikinci İsrail rolü oynayacak bir Kürt devleti kurma planı oluşturmaktadır.
Bu plan kapsamında en önemli operasyon ise Türkiye'de yapılmaktadır.
CIA beslemesi F tipi terör örgütünün yaptığı yargı operasyonu ile TSK etkisizleştirilmiş, tek kurşun atılmadan Kara Kuvvetleri ve Jandarmamız karakollarından çıkamaz, Deniz Kuvvetlerimiz denizlere açılamaz, Hava Kuvvetlerimiz uçak kaldıramaz hale getirilerek, ordumuzun savaşma kabiliyeti yok edilmiştir.
Bu operasyonda BOP Eşbaşkanı Başbakanımızın da görev aldığı, Balyoz kararı öncesinde ve operasyonlar sırasında yaptığı basın açıklamalarıyla sabittir.

Türkiye'ye yapılan BOP operasyonun birinci ayağını orduya Ergenekon ve Balyoz operasyonları oluştururken, ikinci ayağını Anayasa değişikliği oluşturmaktadır.
Anayasada Kürt sorununa çözüm getireceği düşünülen değişiklikler yapıldığında, Batıcı ve ayrılıkçı etnik Kürt milliyetçiliği, hukuki güvence altında seslerini daha da fazla çıkartacaklardır.
Şimdiden Sırrı Sakık gibi ırkçı faşistler, TBMM çatısı altında Kafkaslar ve Balkanlardan gelen vatandaşlarımıza
"siz bu ülkenin sahibi değilsiniz" diyebilmektedir.
Bunlar yanlışlıkla söylenen sözler değil, değişik etnik kökenden Türk yurttaşları arasında düşmanlık körükleyerek bölünmeyi kolaylaştırmak için yapılan özel amaçlı kışkırtmalardır.
F tipi terör örgütünün yaptığı KCK operasyonlarıyla hapislere atılan Kürt kökenli yurttaşlar, yeni yargı paketleriyle dışarı daha da bilenmiş olarak çıkacaktır.
Arkasında gelecek genel af ile terörist başı Apo da salındığında, beklenenin aksine terör sorunu bitmeyecek, iki halkı birbirine kırdırarak ülkeyi parçalamayı amaçlayan asıl operasyon için uygun ortam böylece hazırlanmış olacaktır.
Bu Anayasa değişikliği operasyonunu bir çözümmüş gibi halka pazarlama görevi de, yine bir BOP görevi olarak Tayyip Erdoğan'a verilmiştir.

En acil görev: Stratejik bataklık hükümetinden kurtulmak

Ayrıca AKP Hükümeti, 11 yıllık iktidarında yaptığı özelleştirmelerle devleti yok ederek küreselleşmeye en büyük hizmetleri vermiş, böylece de küresel kraliyetin hizmetinde olduğunu bir kez daha ispatlamıştır.
Türkiye stratejik derinlik değil stratejik bataklık
"uzmanı" bu hükümetten kurtarılmadıkça, ülkemizin makûs talihi ne yazık ki değiştirilemeyecektir.

Yazıda alıntı yapılan CFR Raporu'nun kaynağı da şudur:

http://www.councilforthenationalinterest.org/costs

a45UyF587661-201302192054-15
^^^^^ - vvvvv

--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Ruyalarini yazmak isteyenler uyanik kalmak zorundadir.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ben,Manevi Miras olarak,
Hicbir Ayet, hicbir Dogma,
Hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk


Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz cakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin cocuklar,
Bu kavga fasizme karsi, bu kavga hurriyet kavgasidir.

Nazim Hikmet Ran

"Tanri kotulukten ve acidan korumak istiyor mu?
Fakat bunu yapmaya gucu mu yok?
Eger yoksa, O gucsuz, ya da kesinlikle her seye gucu yeten degildir.
Her seye gucu yeten fakat istemeyen mi?
Eger oyle ise , O kotudur, ya da kesinlikle tum iyilik degildir.
O, ne gucu yetiyor, ne de istemiyor mu?
O zaman. O'nu Tanri diye cagirmak sacma olur.
O, hem gucu yetiyor hem de istiyor mu?
O zaman kotuluk nereden geliyor?"

(Istencin Ozgur Secimi Uzerine. Giris.)
EPICURE

Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder