28 Haziran 2015 Pazar

Tuncay Yılmazer : ARMAGEDDON’A DOĞRU ADIM ADIM… General Allenby, Osmanlı Ordusu’nu Filistin’de Nasıl Yok Etti?


Tuncay Yılmazer : ARMAGEDDON'A DOĞRU ADIM ADIM… General Allenby, Osmanlı Ordusu'nu Filistin'de Nasıl Yok Etti?

Tarih: 18/09/2013

HARİTA ÇOK AÇIKTIR. Oraj POYRAZ L2fSIJNoA0xfSNxA

Cephenin batısında, deniz tarafında cephenin dört tümenli 21nci. İngiliz Ordusu tarafından tutulduğu görülmektedir. (60,7,75,3). Aynı bölgede İngiliz saldırısını karşılayan 8nci Ordu cephesinde sadece iki tümenin (7,20), geride ihtiyatta 60ncı Tümenin olduğu açıktır.

Aynı cephede 8nci ordu cephesine doğru 21nci Ordu Tümenlerine  ek olarak, üç süvari tugayından oluşan İngiliz Kolordusu tarafından  yapılan yarma ve ardından yine aynı birlikler kullanılarak yapılan, 7nci Ordu yan ve arkalarına doğru gelişen kuşatma harekatı açıkça görülmektedir.

Savaş burada, İngiliz yarması gerçekleştiği anda kaybedilmiştir.

Takip eden çatışmalar düşman harekatını karşılayan 8nci Ordunun dağılmasının ardından, 7nci Ordunun sürekli olarak kuşatılmaktan kurtulmaya çalışmasından ibarettir. Savaşın devamı sürekli olarak 7nci Ordunun daha kuzeye ve kuzey doğuya doğru geri çekilmesi, yeni savunma hatları oluşturulması, oluşturulan savunma hatlarının da kuşatılması ve düşmesi, yeniden kuzeye doğru çekilme şeklinde gelişmiştir.

Bu şekilde kuzeye doğru şehirler bir bir düşmüştür.
Kudüs tarihi öneminden dolayı savaşmadan teslim edilmiştir.
Halepte Şerif Faysal komutasındaki Arap birlikleri ve İngiliz öncüleriyle kent savaşı yapılmıştır.
Düşen şehirlerde yerli Arap halkı hükumet binalarına, askeri birliklere hücum etmiştir.

Kroki: İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'deki Megiddo ( Nablus ) Saldırısı. Allenby'nin süvarileri direkt Türk genel karargâhını hedeflemişlerdi.
Unutulmaması gereken şudur. Allenby ne kadar stratejik deha olursa olsun karşısındaki Osmanlı Ordusu'nun da gerek nicelik gerekse nitelik olarak çok kötü durumda olduğu ortadadır. Osmanlı Ordusu bir ara toparlandığı Nisan 1918'de Şeria Muharebelerinde Allenby'nin kuvvetlerini yenebilmişti. Türk tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olan Nablus (Megiddo) Muharebesi'nin kaybedilmesinin Erickson'a göre 3 temel nedeni vardır: Birincisi Stratejik düzeyde arazi Kafkas ve Çanakkale cephelerine göre daha uygundu. Harekât düzeyinde Allenby'nin kolordu büyüklüğündeki birlikleri aldatma ve yığınak amacıyla muharebe alanında kaydırmasına yeterli mesafeler bulunuyordu. Allenby sayesinde 1917-1918 yıllarında İngiliz Ordusu temel muharebe alanı düzeyindeki taktik tekniklerde muazzam ilerlemeler sağlamıştı. Harp tarihçisi Fahri Belen "Orduları birbirine denk cephelere yaymak suretiyle her deliği kapamak isteyen zihniyet neticesinde, düşman herhangi bir yerde kuracağı ağırlık merkezi ile cepheyi istediği yerden yarabilecek durumda idi." diye yazar. Türk savunması daha esnek olabilseydi bu kadar çabuk bir şekilde dağılma olmayabilirdi, Gazze'de olduğu gibi düzenli bir ricat tümen seviyesindeki kuruluşların topyekün imhasını önleyebilirdi. Yukarıdaki düşüncelere ek olarak Osmanlı Genelkurmayı'nın Filistin'den gelen tehlikenin büyüklüğünü takdir edemediğini, Rusya'nın devrim sonucu yıkılması ve Bakü yolunun açılması Azerbeycan'la bir nevi "Anschluss" rüyalarının doğmasına neden olduğunu düşünüyorum. Liman von Sanders'in "emrimdeki subay kadrosu eksiliyor, subaylar daha yüksek ücretlerle Kafkas cephesine gönderiliyor" yakınması boşa değildi.

General Edmund Allenby'nin Osmanlı Ordusu karşısında aldığı başarıların nedenlerini analiz etmeden önce , 1916'nın sonlarında Asquith'in istifasıyla İngiliz hükümetinin başbakanlığını üstlenen Llyod George'un savaşın yönetimi ve hedefleri konusundaki görüşlerini bilmek gereklidir. Siyasete atıldığı ilk yıllarda savaşa ve sömürgeciliğe karşı muhalif tavırları ile dikkati çeken L. George sonraki yıllarda eski fikirlerinin tam tersini savunmaya başlamış, daha emperyalist bir politikanın takipçisi olduğu gibi, Yahudilere Filistin topraklarında bir yurt amacını güden Siyonizm ideallerini de savunmuştur. Genç bir avukatken Theodor Herlz'in avukatlığını yapması, Yahudileri destekleyen bir mezhebe sahip olması da dikkat çekicidir.

Llyod George hükümeti , binlerce askerin bir avuç toprak parçası için öldüğü, tamamen bir kördüğüm haline gelmiş , İsviçre'den Manş denizine kadar uzanan bir hat üzerinde , hem Almanların hem de müttefiklerin ağır kayıplar verdiği Batı Cephesi yerine , Doğu'da bir an önce askeri bir başarı istiyordu. Böylelikle müttefikler için kötü geçen ikibuçuk yılın ardından zayıf gördükleri Osmanlı İmparatorluğu karşısında alınacak başarıların İngiliz halkına ihtiyacı olduğu morali verebilecekti. Hükümetin başa gelir gelmez ilk işlerinden birinin Mısır'daki İngiliz Ordusuna Filistin'in kapısı kabul edilen Gazze-Birüssebi hattına ilerlemesini emretmesi olması şaşırtıcı değildir. Ancak Mısır İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Murray bu hedefi gerçekleştiremeyecek, Gazze önlerinde Osmanlı Ordusu karşısında bir ay arayla iki kez yenildiği için görevden alınacaktır.

General Edmund Allenby'nin Haziran 1917 sonunda göreve getirilmesi böyle bir siyasi ve askeri ortamda olmuştur. Hükümetin kendisinden çok şey beklediği açıktır. Verilen hedefler nedeniyle İngiliz Genelkurmayı ile hükümeti arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktığını da belirtmek gerekli. Genelkurmay Başkanı Robertson tek bir askerin bile Fransa'dan ayrılmasını istemiyor, asıl savaşın Batı Cephesinde sonuçlanacağını düşünüyordu. Oysa Allenby'nin hükümetten aldığı görev Filistin'i işgal etmek ve Noel'den önce Kudüs'ü ele geçirmekti. Sivil ve askeri yetkililer arasındaki çekişme sonucunda Robertson Şubat 1918'de görevden alınacaktır.


Birinci Gazze Muharebesinde İngilizleri karşılayan Türk askerleri
Osmanlı Ordusu karşısında Gazze'de arka arkaya aldığı yenilgilerle zor durumda kalan İngiliz Mısır Sefer Gücü Komutanlığı'na yeni bir profesyonellik, heyecan ve disiplin getiren Sir Edmund Henry Hynman Allenby (1861-1936) başarılı bir askeri kariyer ile dikkati çekiyor. Kraliyet Askeri Akademisi'ni bitirdikten sonra 1882'de Inniskilling Dragoons birliğinde göreve başladı. Güney Afrika'da 2.Boer savaşında (1899-1901) yılları arasında çarpıştı. Kurmaylık eğitimini de başarıyla tamamlayan Allenby, Birinci Dünya Savaşı'nda Batı Cephesi'ndeki İngiliz Ordusunun 1. Süvari Tümeni komutanıydı. Birinci Ypres Savaşı'ndan sonra 3.Ordu Komutanlığına getirildi. Allenby Almanlara karşı Batı cephesinde 3.Ordu'yu başarılı bir şekilde kumanda etmişti. Birinci Dünya Savaşı'nın İngiliz ordusunda yıldız parlayan generallerinden Douglas Haig'le özellikle Arras savaşındaki taktikler konusunda uyuşamaması nedeniyle 1917 yılının Haziran ayında Mısır'daki İngiliz Ordusunun komutanlığına atandı.

Birinci Gazze Muharebesinde İngiliz hücumlarını püskürten Alayın askerleri sancak ile
Heybetli bir görünüme sahip olması, sinirliliği ile aynı zamanda soğukkanlılığını birleştirmesi "Bull" Boğa lakabıyla anılmasına neden olacaktır. Kaba ve haşin davranışları astlarını irrite etse de tüm orduda askerlini eğitmede yetenekli bir komutan olarak kabul ediliyordu. Çok daha önemlisi modern savaş yönetiminin dinamiklerini çok iyi bilmekteydi. Başarı için piyade ve topçunun uyumlu olması gerektiğinin farkındaydı. Süvarilere verdiği önemi Batı Cephesinin uçsuz bucaksız siper hatlarında pek gösterme imkanı bulamasa da Filistin topraklarında süvari + piyade kombinasyonlarıyla Osmanlı Ordusunu bir hayli yıpratacaktı.

 General Edmund Allenby göreve atandıktan sonra Osmanlı ordusunun Gazze-Birüssebi hattını yarma amacıyla hazırlıklarına başladı. Birliklerinin önemli bir kısmı 1. Dünya Savaşı'nın başında silahbaşı yapmış , Çanakkale'de de çarpışmış olan 52., 53., ve 54. territorial tümenlerdi. Daha önce bölgede Türklere karşı çarpışma tecrübesi olan 10., 60., 74., ve 75. Tümenlerde Allenby'nin birlikleri arasındaydı.

Asıl vurucu gücü ise çoğunluğu Anzaklardan oluşan 3 süvari tümeniydi. Allenby'nin top ve cephane istekleri kısa zamanda yerine getirildi. Taburların teçhizatları artırıldı. Demiryolu ve içme suyu hatları döşendi. Askeri istihbaratın başına siyonist ideallere bağlı tartışmalı bir kişilik olan Richard Meinertzhagen'i getirdi.

General Allenby birliklerini de yeniden düzenlemişti. Piyade tümenleri ile süvari tümenlerinden kurulu Murray'ın yaptığı kolordu organizyasyonunu kaldırarak iki konvansiyonel kolordu (XX. ve XXI.) ve bir süvari kolordusu kuracaktı. Allenby bu düzenlemelerle günümüzdeki İngiliz ordusunun taktik ve doktrinlerinin temellerini Filistin'de atmıştır. Allenby'nin topçu gücüne verdiği önemi de vurgulamak gerekli. Fransa'dan geldiğinde sadece fazla top eklemenin savaş alanında taktik üstünlüğü sağlamada yeterli olmadığını, topçu kontrolunün de önemli olduğunu fark etmiştir. Buna ek olarak Allenby, 1917 yazında ağır topçu grupları oluşturmuş, bununla iki piyade kolordusunu desteklemiştir.

Bu topçu grupları karşılıklı topçu muharebeleriyle Türk topçusunun etkisizleştirmişti. Küçük topçu grupları piyadeyi desteklerken ağır topçular Türk topçusu üzerine yönlendiriliyordu.

Allenby'nin nicelik olarak yaptığı değişikliklerden ziyade orduda yaptığı zihniyet değişikliği de dikkati çekiyor. Güçlü karakterinin, kişisel görünümünün askerler üzerindeki moral etkisi çok büyüktü. Cephe hattındaki birlikleri sık sık ziyaret eder ve güven telkin ederdi.O dönem İngiliz er ve subaylarının hatıratlarında hiç tahmin etmedikleri bir anda Allenby'nin ön hatlara ziyaret gerçekleştirdiği, askerlerin elini sıktığı, konuştuğu sıkça vurgulanır.

Sadece kişisel olarak başarı yeterli değildi elbette.

Allenby'nin başarılarından bir tanesi ekibini yeteneklerine göre yeniden organize etmesiydi.

Sir Edward Buffin XX. Kolordu komutanlığına, en iyi süvari komutanlarından biri olarak kabul edilen Sir Philip Chetwode XXI. Kolordu komutanlığına, ve Çanakkale Savaşı tecrübesi de bulunan Avustralyalı General Henry Chauvel de süvari kolordusunun komutanlığına getirmiş,

Batı cephesinde görev yaptığı 3.Ordu'nun kurmay başkanı Sir Louis Bols'u da yanına almıştı. Bols , Guy Dawnay'i (Çanakkale 'de 25 Nisan'daki meşhur V plajı çıkarması faciasından kurtulan yetenekli subay) asistan olarak atadı.

Sonuçta Mısır İngiliz Kuvvetleri (hem moral hem de nicelik acıdan kapsamlı değişikliklerle) Allenby'nin Filistin Ordusu halini almıştı.

İngiliz planı Birüssebi'deki Türk hatlarını 20.Kolordu ve süvari birlikleri ile birlikte kuşatma üzerine planlanmıştı. Allenby'nin kurmayları 7 tümen gerektiğini bildirdiler. En önemli sorun özellikle süvariler için suydu. Boru hatları döşendi. Depolar yapıldı. Ayrıca planda Türkler yok etmeden Birüssebi'deki içme suyu kuyularına da ulaşmak vardı. İstihbaratın önemine de değinmek gerekir. Allenby'nin kurmayları Türkleri aldatmak için plan da yaptılar. Osmanlı ordusu ana saldırıyı yine sahil şeridinden bekliyor havası verildi. Başlıca demir yolu, ve su hatları sahil yolu boyuncaydı. Meşhur (içinde yanlış bilgilerle dolu haritalar ve planlar bulunan )sırt çantasını düşürme olayı da Meinertzhagen tarafından organize edilmişti.

General Edmund Allenby

31 Ekim 1917'de gece iyi saklanan Allenby'nin ordusu iki kolorduyla(!) Birüssebiye saldırdı. Sürpriz bir şekilde İngilizlere en fazla dayanan Arap tümeni olmuştur. Türkler kuyuları yok edemeden Allenby'nin süvarileri Birüssebi'ye girdiler. Osmanlıların sol kanadından çevrilmeye başlayınca Gazze'deki birlikler geri çekilmeye başlamıştı. 9 Kasım'a kadar 8. Ordu 20 mil daha çekilirken Osmanlı Yıldırım Orduları Grup Komutanı ünlü Alman General Falkenhayn karargâhını daha geriye taşıdı. Üç dinin kutsal şehri Kudüs neredeyse 4 asır sonra İngiliz ordusunun tehdidi altındaydı. Yıldırım Orduları Grubu 26.000 zayiat ( şehit, yaralı ve kayıp) vermişti. Allenby'nin kaybı'da 18.000 kişidir. İngiliz askeri tarihçi Cyrill Falls "Allenby'nin piyadede bire iki , süvaride ise bire sekizlik bir üstünlüğe sahip olduğu düşünülürse başarısının pekte büyük olmadığı anlaşılır. diye yazacaktır. Amerikalı askeri tarihçi Ericksonn, Falls'ın topçu ve donanma bombardımanı üstünlüğünü ve devasa lojistik desteği de hesaba katmadığını belirtir.

Filistin'in kapısı sayılan Gazze-Birüssebi hattı yarılmıştı artık. İngiliz birliklerinin kuzeye doğru ilerlemesi devam etti. Neredeyse bir ay boyunca yapılan saldırılar Filistindeki Osmanlı ordusunun hem moral hem de fiziki olarak yıpranmasına neden olmuştu. Allenby'nin hükümetine verdiği "Noele kadar Kudüs'te olmak" sözü gerçekleşmek üzereydi. 7 Aralık'ta İngiliz orduları şehrin kenar mahallelerine ulaştılar.

Allenby'nin harekatlarında dikkati çeken noktalardan bir tanesi ulaşım ve haberleşme hatlarını öncelikle hedeflemesidir. Kudüs'e saldırırken öncelikle Kudüs-Nablus yolunu hedef alması Osmanlı 7.Ordusu'nun geriyle irtibatını kesmek içindi.

Türk ve Alman subayların (yıllar sonra yazdıkları anılarında) birbirlerini karşılıklı suçlamaları sözkonusu olsa da Kudüs'ün kaybı askeri literatürde çok tartışılmış değildir. Şehri savunan Ali Fuat (Cebesoy) kutsal yerlerin daha fazla tahrip olmasını önlemek için geri çekildiklerini belirtir. 8 Aralık sabahı yoğun sis , Kudüs'ün batısını savunan mevzilerdeki Türk birliklerinin baskına uğramasına neden olmuştu. Von Kress ise anılarında şehrin savunulmasının başarısız olduğunu belirtecektir.

Nedeni ne olursa olsun Kudüs kaybedilmiş, Mekke ve Bağdat'tan sonra bir dini merkez daha Osmanlı İmparatorluğu'nun elinden çıkmıştır.Medine ise umutsuzca Lawrence'in yönettiği Haşimi Arap birliklerinin kuşatmasına direnmektedir

General Edmund Allenby
General Sir Edmund Allenby ve kurmayları 11 Aralık 1917 günü Yafa kapısından yürüyerek Kudüs'e girdiler.(Şehrin kutsallığına olan saygısından dolayı böyle davrandığı söylenir.) Kudüs'ün alınması İngiliz Genelkurmayı açısından stratejik açıdan önemli kabul edilmese de siyasi ve moral açıdan İtilaf Devletlerinde çok olumlu bir hava esmesine neden olmuştu. Özellikle Amerikan kamuoyu , kutsal bir şehri Müslümanlardan geri alan "Modern Arslan Yürekli Richard" Allenby'nin başarısından, 700 yıl sonra ilk kez Noel'in bu şehirde Hristiyan yönetimi altında kutlanacak olmasından çok etkilenmişti. İngiliz Hükümeti'nin beş hafta önce de Filistin topraklarında Yahudilere yurt hakkını tanıyan Balfour Deklarasyonu" nu kabul ettiği hatırdan çıkarılmamalı. Başbakan Llyod George Filistin'de Yahudilere yurt hakkı tanınması resmen açıklanmasının Araplar nezdinde oluşturabileceği rahatsızlıktan kaygı duyanlara, "Filistinli Araplarla savaştığımız için onlara ulaşamadık" diyecekti.

Osmanlı Ordusu'nun Kara Günü ( 19 Eylül 1918 )
Kroki: İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'deki Megiddo ( Nablus ) Saldırısı. Allenby'nin süvarileri direkt Türk genel karargâhını hedeflemişlerdi.
Allenby'nin planı Ekim 1917'deki Gazze – Birüssebi muharebelerinde uyguladığı planın tam tersiydi. Her zaman olduğu gibi süvari asıl vurucu güç olacaktı. Osmanlı Ordusu cephe hattı Aralık sonuna doğru Ölü Deniz'in doğusundan Akdeniz'e uzanıyordu. Yıldırım Orduları komutanı Liman von Sanders'te İngilizlerin büyük saldırısının sol yanlarından olacağını tahmin ediyordu.

Allenby ise Şeria ırmağına yakın yerden aldatma taarruzu yapmak, daha sonra denize yakın dar bir hat üzerinden Türk hatlarını yarıp geçmeyi planlıyordu. Allenby'nin asıl amacı süvarilerle Osmanlı Ordusu'nun ana ulaşım hatlarını kesmekti. Bu hedef elde edildikten sonra Türk kuvvetleri kuşatılacaktı.

İngilizlerin ana saldırısından önce 16 Eylül'de Albay T.Lawrence komutasındaki Bedevi birlikleri Dera'ya saldırdı. Bir gün sonra cephe hattının ortalarında İngiliz 20.Kolordusu iki gün süren saldırılarda bulundu. Yıldırım Orduları karargâhı artık büyük İngiliz saldırısının sol yanlarından geleceğine ikna olmuştu. 8.Ordu Komutanı Cevat Paşa bu büyük saldırıdan birkaç gün önce Sanders'i uyarmış, İngilizlerin büyük bir saldırı hazırlığı içerisinde olduklarını rapor etmiş, ancak dikkate alınmamıştı.

Yabancı tarihçilerin "Armageddon- Kıyamet" olarak adlandırdığı 19 Eylül 1918'de Türk askeri tarihinin en kara günlerinden birisi yaşanacaktı. Saat 04.30 sıralarında kısa bir bombardımandan sonra Allenby, takviyeli bir kolordu ile denize bitişen 20 km.lik bir hattan taarruza geçti. 7. ve 20. Türk piyade Tümenlerinin 8000 Tüfek, 120 topuna karşı 35.000 piyade, 9000 süvari, 400 topluk büyük bir güç yığmıştı.

Saat 7 sıralarında cephe yarılmıştı. Osmanlı 22. Kolordu karargahına cephenin çökmeye başladığına dair ardı ardına raporlar gelmeye başlamıştı. 8.Ordu umutsuzca yardım istiyordu. Liman Paşa eldeki son ihtiyatları da kullanmıştı. Anzak süvari birlikleri açılan gedikten süratle içeri daldılar. Süvari tümenlerinin görevi Nasıra, Nablus ve Esdrelon ovasının kuzey çıkışlarıydı. Savaş tarihinin en büyük süvari harekatlarından biri Megiddo (Nablus) Muharebesinde gerçekleşiyordu. Nasıra'daki Yıldırım Orduları Grubu karargahı sağ yanının imha olduğunu sol yanının açıkta kaldığını öğleye doğru öğrendiğinde iş işten geçmişti. Sanders, Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7.Ordu'ya kuzeye doğru çekilmeye başlamasını emretti. 20 Eylül'de Nasıra'ya giren Anzak süvarileri Liman von Sanders'i son anda ellerinden kaçırdılar. Filistin ağır bir bozgun sonucunda kaybedilmiş, çok sayıda birlik teslim olmuştu.

Sonuç:

Uzayıp giden karşılıklı siper hatlarının arasında birbirine umutsuzca saldıran, ağır topçu ve makineli tüfek ateşi altında ölen binlerce askerle karakterize Birinci Dünya Savaşı'nda Allenby gibi çarpıcı başarılar elde eden, savaşın kaderini değiştiren komutan sayısı azdır. Biyografisini yazan bir araştırmacının ifadesiyle bu savaşın en iyi generallerinden biridir. Yabancı tarihçiler Allenby'nin daha sonraları 2. Dünya Savaşı'nda kendini gösteren "Blietzkrieg" operasyonlarının ilk uygulayıcısı olduğunu belirtirler.

20 yy'ın en önemli askeri tarihçi ve stratejistlerinden Liddel Hart'a göre Eylül 1918'deki Allenby'nin zaferi esas olarak stratejik araçlarla gerçekleştirilmiş, çarpışmanın payı önemsiz derecede kalmıştır. Clausewitz'in zaferin bedelinin kan olduğu şeklindeki dogmasının altında kalanlar için bu harekatın değerini anlamak belki güçtür. Filistin harekatının geneli değerlendirildiğinde Allenby'nin Türk ulaştırma ve iletişim hatlarını hedef aldığı dikkati çekiyor. Liddel Hart'ın da haklı olarak belirttiği gibi "Bir ordunun ulaştırma hatlarını kesmek, onun maddi alandaki örgütlenmesini felce uğratmak demektir. Çekilme yollarının tıkanması, haberleşme imkanının kesilmesi ( Afule'deki ana haberleşme merkezinin İngiliz uçaklarınca bombalanması ) Osmanlı Ordusunu felç etmiştir.

Unutulmaması gereken şudur. Allenby ne kadar stratejik deha olursa olsun karşısındaki Osmanlı Ordusu'nun da gerek nicelik gerekse nitelik olarak çok kötü durumda olduğu ortadadır. Osmanlı Ordusu bir ara toparlandığı Nisan 1918'de Şeria Muharebelerinde Allenby'nin kuvvetlerini yenebilmişti.

Türk tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olan Nablus (Megiddo) Muharebesi'nin kaybedilmesinin Erickson'a göre 3 temel nedeni vardır: Birincisi Stratejik düzeyde arazi Kafkas ve Çanakkale cephelerine göre daha uygundu. Harekât düzeyinde Allenby'nin kolordu büyüklüğündeki birlikleri aldatma ve yığınak amacıyla muharebe alanında kaydırmasına yeterli mesafeler bulunuyordu. Allenby sayesinde 1917-1918 yıllarında İngiliz Ordusu temel muharebe alanı düzeyindeki taktik tekniklerde muazzam ilerlemeler sağlamıştı. Harp tarihçisi Fahri Belen "Orduları birbirine denk cephelere yaymak suretiyle her deliği kapamak isteyen zihniyet neticesinde, düşman herhangi bir yerde kuracağı ağırlık merkezi ile cepheyi istediği yerden yarabilecek durumda idi." diye yazar. Türk savunması daha esnek olabilseydi bu kadar çabuk bir şekilde dağılma olmayabilirdi, Gazze'de olduğu gibi düzenli bir ricat tümen seviyesindeki kuruluşların topyekün imhasını önleyebilirdi. Yukarıdaki düşüncelere ek olarak Osmanlı Genelkurmayı Filistin'den gelen tehlikenin büyüklüğünü takdir edemediğini, Rusya'nın devrim sonucu yıkılması ve Bakü yolunun açılması Azerbeycan'la bir nevi "Anschluss" rüyalarının doğmasına neden olduğunu düşünüyorum. Liman von Sanders'in "emrimdeki subay kadrosu eksiliyor, subaylar daha yüksek ücretlerle Kafkas cephesine gönderiliyor" yakınması boşa değildi.

1917 yılının İngiliz siyasetinde Türklere ders verme, onları bir an önce safdışı etmek isteyen yeni "Churchill"i Llyod George ise bu görevi gerçekleştirecek "General Hamilton" da "General Allenby" dir. Modern Savaş tarihinde taktik ve stratejik alanda bir çok yenilikleri uygulama fırsatı bulan Allenby Kudüs başta olmak üzere Filistin'de ele geçirdiği bir çok şehirle "Haçlı Seferi" ruhunu yeniden diriltmiştir.

Peki İngilizler neden savaşın ilerleyen zamanlarında Filistin'e bu kadar önem vermişlerdi? Llyod George'un Siyonist idealleri olan bir başbakan olduğu daha önce belirtmiştik. Kendi Genelkurmayı ile ters düşme pahasına Allenby'nin Filistin'i bir an önce ele geçirmesini isteyen ve destekleyen oydu. Görünen amaç Osmanlı'yı yıkmak olsa da muhtemel barışta müttefiki olmasına rağmen Fransızları bu bölgeden olabildiğince hak iddia etmelerini önlemek, Balfour deklarasyonunun hedef gösterdiği toprakları da bir an önce ele geçirmekti. Kudüs'ün İngilizlerce alınmasının "Doğu Sorunu" nun bir şekilde halledildiğini, ancak günümüze kadar süren Arap-İsrail Sorununun da sembol başlangıç noktalarından biri olduğu da açıktır.

Modern Türk tarihi Filistin bozgununu Arabistanlı Lawrence ve Arap ihaneti perspektifinden ele almıştır. Bunun hatalı bir yaklaşım olduğu açık. Kimbilir? Batı Dünyası , Llyod George'un o dönemde savaştıklarını söylediği Filistinli Araplara Osmanlı tarafını tutmanın bedelini hâlâ daha ödetmiyor mu?

Bu yazı daha önce Kültür Dergisi, Filistin Özel Sayısı

Yaz 2009 ( No:15) 'te yayınlanmış, alınan izinle siteye konulmuştur.

Yararlanılan Başlıca Kaynaklar:

  1. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, (Çev. Mehmet Harmancı) Epsilon Yayınları, 2004, İstanbul

  2. Anthony Bruce, The Last Crusade The Palestine Campaign in the First World War , John Murray Publishers, London, 2003

  3. Edward J. Erickson, Ottoman Army Effectiveness in World War I: A Comparative Study (Case Series: Military History and Policy), Routledge, New York, 2007

  4. Edward J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum – Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003

  5. Matthew Hughes, Allenby and British Strategy in the Middle East 1917-1919, Frank Cass Publishers, London, 1999

  6. Edward Erickson , Gallipoli& Middle East 1914-1918, Amber Books, London, 2008

  7. Fahri Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V. Cilt 1918 Yılı Hareketleri,

  8. Genelkurmay Başkanlığı , Ankara

  9. Von Kress , Kuma Gömülen İmparatorluk,, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007

**********************

YORUMLAR

4313_Tosun Saral     21-09-2013, 15:38:56

Kudüs'ün Kaybı

Avusturya-Macaristan topçu yüzbaşılarından Yahudi asıllı Marek Schwartz'ın, sonradan gazeteci-yazar Pierre van Paasen'e anlattığına göre, Cemal Paşa, Avusturya bataryalarının Mescid-i Aksa (Dome of the Rock) üzerine nişan almalarını ve Küdüs'ün yerle bir edilmesini kendisine emretmiştir. Schwartz ise bu güzelim kutsal şehrin tahrip edilmesini gönlü elvermediğinden bu emri yerine getirmeyip toplarını tahrip ederek İngilizler'e teslim olmuştur. Van Paasen abartılı yazıları ile tanınan bir yazar olup tevatürü pek kabul görmemekle beraber, onun biyografisini kaleme alan Yahudi yazarlar H. David Kirk ve Beverly Tansey bu iddianın doğruluğunu kitaplarında iddia edince, iddia hayli tutulmuş ve değişik kitaplarda da yer almıştır. Türkler'in Küdüs'ü kaybetmesi gerek Hıristiyanlar gerekse Yahudiler arasında büyük bir çoşku ile karşılanmıştır. 1921 yılında Küdüs'e giden Amerikalı Dr. W.H.T. Squires hatıralarında, Amerikan Hastanesi'nde Türk yaralı askerlere bakan bir Katolik hemşirenin, Türkler'in şehri terk ettiklerini duyunca Türk yaralıları tedaviyi bırakarak gözyaşları içinde tanrısına şükür duası ettiğini yazmaktadır.

Marek Schwartz'ın yazdıklarının aksine, Ahmet Cemal Paşa'nın komutası altındaki 4. Ordu, 21 Kasım 1916'dan itibaren Kudüs'ün savunulması işini ele almış, kutsal yapılar zarar görmeyecek kadar, şehrin ileriden savunulmasına karar verilerek mevziler, arazi dolaşılarak keşif ve tespit edilmişti. Saptanan mevzilerin ileri araziye son derece hâkim ve geniş çapta ateş alanı ve gözetleme olanağına sahip olmasına özen gösterilmişse de arazinin çok kesik olması, bazı kısımlarında derin uçurumlarla dik yamaçların çoğunluk teşkil etmesi yüzünden mevziden bir kısım hedeflerin görülememesi sakıncası önlenememişti.

Tüm bunlar bir yana, aslında biz Kudüs'ü savunacak asker bulamadığımız için kaybettik:

"Üç tabur, Ah Üç tabur! Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz. O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin lüzumsuz Türk bulmuştuk. Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uızak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk. Bir sabah kumandanın [Ahmet Cemal Paşa] odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: Kudüs, İngilizlerin elinde idi. Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs'ü İsrailoğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hıristiyan mabedlerine doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlayacaklardır. Karargâhın içinde: "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a, Şam'a, Haleb'e gözyaşlarımızı hazırlamak lâzımdı. Artık Anadolu'yu ve İstanbul'u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!"

Küdüs'ün Ahmet Cemal Paşa zamanında kaybedilmediğini; Yıldırım Orduları Komutanı Alman von Falkenhayn zamanında kaybedildiğini özellikle belirtmek isteriz.

İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yakın dostu Mithat Cemal Kuntay'a Kudüs'ün kaybedildiği haberini nasıl aldığını şu üzüntülü cümlelerle anlatmıştır:

"Sinirlerine dokunan bir mısra vardı: "Milletim nev'-i beşerdir, vatanım rûy-i zemin!" (İnsanlık milletimdir, yeryüzü vatanım) Bu mısrayı okuduğum gün acı acı gülerek;
-Sen de bu yalana inanıyor musun? Bir Avrupalının nev'-i beşerinde, rûy-i zemininde Türkler ve Müslümanlar dâhildir sanıyor musun? dedi. Sonra tuhaf bir şey anlattı:
-Umumî Harpte biz üç kişi Berlin'e gittiğimiz zaman Alman Hükümeti bize ne dedi bilir misin? Türklerle ittifak ettik diye Reichstag'ta Katolik mebuslar bağırıyorlar, Müslümanlar ve Türkler gibi vahşîlerle medenî Alman milleti nasıl birleşir? diyorlar. Makaleler yazınızda Türklerin ve Müslümanların da insan olduklarını bu adamlara karşı ispat edelim. dedi.
-Acayip! dedim.
-Bundan daha acayibi var! dedi; Yine, Umumî Harp'te Viyana'da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı; otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: "Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar." dedim. Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:
-Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:
-Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs'ü aldılar: İngiliz ordusu Allenby'nin kumandasında Kudüs'e girdi. Mukaddes şehir Hilâl'den kurtuldu, haç'a kavuştu."
Ve Akif bunu anlattıktan sonra gözlerime dik dik baktı:
-Milletim nev'-i beşer, vatanım rüy-i zemin! Öyle mi? dedi. Sonra ilâve etti: Biz bu yalana inanırsak, ne milletimiz kalır, ne rûy-i zeminimiz! Avrupa'nın nev'-i beşerinde ben yoksam, benim nev'-i beşerimde de o yoktur."

Aslında, İstanbul'da resmî Avusturya –Macaristan yetkilileri ve Türk hükümet çevreleriyle subaylar ve askerler arasında sürdürülen dostane ilişkilere rağmen, Viyana'da Türkler aleyhine bir takım entrikaların çevrildiği de oluyordu. Bern'deki Avusturya-Macaristan askerî ateşesinin 14 Temmuz 1916 tarihli, Türk ajanların İngiliz ajanlar ve diplomatlarıyla sıkı ilişkide bulunduğu yolundaki raporu, Viyana'da ciddi bir huzursuzluk yaratmış, bu haberlerin gerçek olup olmadığı hususu General Pomiankowski'ye sorulmuş ve Viyana güçlükle ikna edilebilmişti.

Kudüs'ün savunulup savunulmayacağı konusu müttefikler arasında hayli münakaşalara neden oldu. Yıldırım Orduları Komutanı Müşir von Falkenhayn, şehrin kesinlikle savaşarak savunulması taraftarı idi. Bazıları da kutsal şehrin savaşılarak savunulması halinde birçok kutsal mabedin yıkılacağını, bununda müttefikler için büyük bir prestij kaybı olacağını söylüyorlardı. Bunlara Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin'de katıldı. 19 Kasım 1917'de Büyükelçi Pallavicini'nin de bulunduğu bir toplantıda Sadrazam Talat Paşa'ya yarı şaka yarı ciddi biçimde "Osmanlı Ordus, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir" demişti. Buna karşılık, Talat Paşa Kudüs konusunda bir garanti veremeyeceğini söylemiştir. Süreç içinde olumlu bir sonuç alınamayınca Avusturya-Macaristan yetkilileri General Pomiankowski'ye Enver Paşa ile görüşmesini ve Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini söylemesini istediler. Enver Paşa Kudüs'ün Müslümanlar için Mekke ve Medine gibi kutsal bir şehir olduğunu ve savaşmadan düşmana terk edileceği sözünü verdi. Enver Paşa sözünü tuttu ve Kudüs düşmana savaşmadan terkedildi.

7 Aralık 1917 günü 20. İngiliz Kolordusu, yoğun yağmur altında, Kudüs'ü savunan 3. Türk Kolordusu'na karşı hücuma geçerek kesin ve etkili başarılar elde etti. Nihayet, 9 Aralık 1917'de Türk kuvvetleri geri çekildiği için Kudüs 10 Aralık 1917'de İngilizlerin eline geçti.
Kaynak: Tosun Saral-Emre Saral "Çanakkale ve Sina-Filistin Cepheleri'nde Avusturya Ordusu Topçu Bataryaları

4314_Tosun Saral @21-09-2013, 15:43:38

3. resim: Gazze'yi Savunan Yarbay Ethem Bey komutasındaki şanlı 79 ncu Piyade Alay Sancağıdır.

4316_Ahmet Yurttakal @21-09-2013, 16:29:45

8. Ordu Komutanı Cevat Paşa İngilizlerin yakında taarruz edeceklerini, bu taarruzun büyük bir ihtimalle 8. Ordu'ya yönelik olacağını düşünüyordu. 17 Eylül 1918'de acilen takviye edilmesini Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı'na bildirir.
Cevat Paşa, 19 Eylül 1918 günü saat 08.50'de, Mareşal Liman Von Sanders'e gönderdiği raporda şunları yazmıştı:
" Önce belirttiğim gibi, sağ kanattaki durum pek kötüdür. 7. Tümen tüm olarak muharebe dışı kalmıştır.22.Kolordu El Tire kesimine çekilmiştir. Topçusunun çoğunu kaybetmiştir. Kolordu bu kesimde tutunmaya çalışıyor; fakat Kolordu Komutanı, bu kesimde durabileceğinden kuşkuludur. Düşman, bu hattın da bazı kesimlerine girmiştir. Karşı taarruzla geri atılmasına çalışılıyor. 19. Tümen, Kefri Kasım yöresine çekilmiştir. Grupça mümkün olan yardımın yapılmasını rica ederim"
Cevat Paşanın bu raporunda, 8.Ordunun cephesinin yarılmak üzere olduğunu anlıyor ve acilen takviye kuvvet istiyordu.Ancak tüm ısrarlı girişimler sonuçsuz kaldı. Liman von Sanders Çanakkale'deki gibi Filistin cephesinde de savaşı iyi okuyamamıştır.


Tuncay Yılmazer : ARMAGEDDON'A DOĞRU ADIM ADIM… General Allenby, Osmanlı Ordusu'nu Filistin'de Nasıl Yok Etti?

Tarih: 18/09/2013

HARİTA ÇOK AÇIKTIR. Oraj POYRAZ L2fSIJNoA0xfSNxA

Cephenin batısında, deniz tarafında cephenin dört tümenli 21nci. İngiliz Ordusu tarafından tutulduğu görülmektedir. (60,7,75,3). Aynı bölgede İngiliz saldırısını karşılayan 8nci Ordu cephesinde sadece iki tümenin (7,20), geride ihtiyatta 60ncı Tümenin olduğu açıktır.

Aynı cephede 8nci ordu cephesine doğru 21nci Ordu Tümenlerine  ek olarak, üç süvari tugayından oluşan İngiliz Kolordusu tarafından  yapılan yarma ve ardından yine aynı birlikler kullanılarak yapılan, 7nci Ordu yan ve arkalarına doğru gelişen kuşatma harekatı açıkça görülmektedir.

Savaş burada, İngiliz yarması gerçekleştiği anda kaybedilmiştir.

Takip eden çatışmalar düşman harekatını karşılayan 8nci Ordunun dağılmasının ardından, 7nci Ordunun sürekli olarak kuşatılmaktan kurtulmaya çalışmasından ibarettir. Savaşın devamı sürekli olarak 7nci Ordunun daha kuzeye ve kuzey doğuya doğru geri çekilmesi, yeni savunma hatları oluşturulması, oluşturulan savunma hatlarının da kuşatılması ve düşmesi, yeniden kuzeye doğru çekilme şeklinde gelişmiştir.

Bu şekilde kuzeye doğru şehirler bir bir düşmüştür.
Kudüs tarihi öneminden dolayı savaşmadan teslim edilmiştir.
Halepte Şerif Faysal komutasındaki Arap birlikleri ve İngiliz öncüleriyle kent savaşı yapılmıştır.
Düşen şehirlerde yerli Arap halkı hükumet binalarına, askeri birliklere hücum etmiştir.

Kroki: İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'deki Megiddo ( Nablus ) Saldırısı. Allenby'nin süvarileri direkt Türk genel karargâhını hedeflemişlerdi.
Unutulmaması gereken şudur. Allenby ne kadar stratejik deha olursa olsun karşısındaki Osmanlı Ordusu'nun da gerek nicelik gerekse nitelik olarak çok kötü durumda olduğu ortadadır. Osmanlı Ordusu bir ara toparlandığı Nisan 1918'de Şeria Muharebelerinde Allenby'nin kuvvetlerini yenebilmişti. Türk tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olan Nablus (Megiddo) Muharebesi'nin kaybedilmesinin Erickson'a göre 3 temel nedeni vardır: Birincisi Stratejik düzeyde arazi Kafkas ve Çanakkale cephelerine göre daha uygundu. Harekât düzeyinde Allenby'nin kolordu büyüklüğündeki birlikleri aldatma ve yığınak amacıyla muharebe alanında kaydırmasına yeterli mesafeler bulunuyordu. Allenby sayesinde 1917-1918 yıllarında İngiliz Ordusu temel muharebe alanı düzeyindeki taktik tekniklerde muazzam ilerlemeler sağlamıştı. Harp tarihçisi Fahri Belen "Orduları birbirine denk cephelere yaymak suretiyle her deliği kapamak isteyen zihniyet neticesinde, düşman herhangi bir yerde kuracağı ağırlık merkezi ile cepheyi istediği yerden yarabilecek durumda idi." diye yazar. Türk savunması daha esnek olabilseydi bu kadar çabuk bir şekilde dağılma olmayabilirdi, Gazze'de olduğu gibi düzenli bir ricat tümen seviyesindeki kuruluşların topyekün imhasını önleyebilirdi. Yukarıdaki düşüncelere ek olarak Osmanlı Genelkurmayı'nın Filistin'den gelen tehlikenin büyüklüğünü takdir edemediğini, Rusya'nın devrim sonucu yıkılması ve Bakü yolunun açılması Azerbeycan'la bir nevi "Anschluss" rüyalarının doğmasına neden olduğunu düşünüyorum. Liman von Sanders'in "emrimdeki subay kadrosu eksiliyor, subaylar daha yüksek ücretlerle Kafkas cephesine gönderiliyor" yakınması boşa değildi.

General Edmund Allenby'nin Osmanlı Ordusu karşısında aldığı başarıların nedenlerini analiz etmeden önce , 1916'nın sonlarında Asquith'in istifasıyla İngiliz hükümetinin başbakanlığını üstlenen Llyod George'un savaşın yönetimi ve hedefleri konusundaki görüşlerini bilmek gereklidir. Siyasete atıldığı ilk yıllarda savaşa ve sömürgeciliğe karşı muhalif tavırları ile dikkati çeken L. George sonraki yıllarda eski fikirlerinin tam tersini savunmaya başlamış, daha emperyalist bir politikanın takipçisi olduğu gibi, Yahudilere Filistin topraklarında bir yurt amacını güden Siyonizm ideallerini de savunmuştur. Genç bir avukatken Theodor Herlz'in avukatlığını yapması, Yahudileri destekleyen bir mezhebe sahip olması da dikkat çekicidir.

Llyod George hükümeti , binlerce askerin bir avuç toprak parçası için öldüğü, tamamen bir kördüğüm haline gelmiş , İsviçre'den Manş denizine kadar uzanan bir hat üzerinde , hem Almanların hem de müttefiklerin ağır kayıplar verdiği Batı Cephesi yerine , Doğu'da bir an önce askeri bir başarı istiyordu. Böylelikle müttefikler için kötü geçen ikibuçuk yılın ardından zayıf gördükleri Osmanlı İmparatorluğu karşısında alınacak başarıların İngiliz halkına ihtiyacı olduğu morali verebilecekti. Hükümetin başa gelir gelmez ilk işlerinden birinin Mısır'daki İngiliz Ordusuna Filistin'in kapısı kabul edilen Gazze-Birüssebi hattına ilerlemesini emretmesi olması şaşırtıcı değildir. Ancak Mısır İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Murray bu hedefi gerçekleştiremeyecek, Gazze önlerinde Osmanlı Ordusu karşısında bir ay arayla iki kez yenildiği için görevden alınacaktır.

General Edmund Allenby'nin Haziran 1917 sonunda göreve getirilmesi böyle bir siyasi ve askeri ortamda olmuştur. Hükümetin kendisinden çok şey beklediği açıktır. Verilen hedefler nedeniyle İngiliz Genelkurmayı ile hükümeti arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktığını da belirtmek gerekli. Genelkurmay Başkanı Robertson tek bir askerin bile Fransa'dan ayrılmasını istemiyor, asıl savaşın Batı Cephesinde sonuçlanacağını düşünüyordu. Oysa Allenby'nin hükümetten aldığı görev Filistin'i işgal etmek ve Noel'den önce Kudüs'ü ele geçirmekti. Sivil ve askeri yetkililer arasındaki çekişme sonucunda Robertson Şubat 1918'de görevden alınacaktır.


Birinci Gazze Muharebesinde İngilizleri karşılayan Türk askerleri
Osmanlı Ordusu karşısında Gazze'de arka arkaya aldığı yenilgilerle zor durumda kalan İngiliz Mısır Sefer Gücü Komutanlığı'na yeni bir profesyonellik, heyecan ve disiplin getiren Sir Edmund Henry Hynman Allenby (1861-1936) başarılı bir askeri kariyer ile dikkati çekiyor. Kraliyet Askeri Akademisi'ni bitirdikten sonra 1882'de Inniskilling Dragoons birliğinde göreve başladı. Güney Afrika'da 2.Boer savaşında (1899-1901) yılları arasında çarpıştı. Kurmaylık eğitimini de başarıyla tamamlayan Allenby, Birinci Dünya Savaşı'nda Batı Cephesi'ndeki İngiliz Ordusunun 1. Süvari Tümeni komutanıydı. Birinci Ypres Savaşı'ndan sonra 3.Ordu Komutanlığına getirildi. Allenby Almanlara karşı Batı cephesinde 3.Ordu'yu başarılı bir şekilde kumanda etmişti. Birinci Dünya Savaşı'nın İngiliz ordusunda yıldız parlayan generallerinden Douglas Haig'le özellikle Arras savaşındaki taktikler konusunda uyuşamaması nedeniyle 1917 yılının Haziran ayında Mısır'daki İngiliz Ordusunun komutanlığına atandı.

Birinci Gazze Muharebesinde İngiliz hücumlarını püskürten Alayın askerleri sancak ile
Heybetli bir görünüme sahip olması, sinirliliği ile aynı zamanda soğukkanlılığını birleştirmesi "Bull" Boğa lakabıyla anılmasına neden olacaktır. Kaba ve haşin davranışları astlarını irrite etse de tüm orduda askerlini eğitmede yetenekli bir komutan olarak kabul ediliyordu. Çok daha önemlisi modern savaş yönetiminin dinamiklerini çok iyi bilmekteydi. Başarı için piyade ve topçunun uyumlu olması gerektiğinin farkındaydı. Süvarilere verdiği önemi Batı Cephesinin uçsuz bucaksız siper hatlarında pek gösterme imkanı bulamasa da Filistin topraklarında süvari + piyade kombinasyonlarıyla Osmanlı Ordusunu bir hayli yıpratacaktı.

 General Edmund Allenby göreve atandıktan sonra Osmanlı ordusunun Gazze-Birüssebi hattını yarma amacıyla hazırlıklarına başladı. Birliklerinin önemli bir kısmı 1. Dünya Savaşı'nın başında silahbaşı yapmış , Çanakkale'de de çarpışmış olan 52., 53., ve 54. territorial tümenlerdi. Daha önce bölgede Türklere karşı çarpışma tecrübesi olan 10., 60., 74., ve 75. Tümenlerde Allenby'nin birlikleri arasındaydı.

Asıl vurucu gücü ise çoğunluğu Anzaklardan oluşan 3 süvari tümeniydi. Allenby'nin top ve cephane istekleri kısa zamanda yerine getirildi. Taburların teçhizatları artırıldı. Demiryolu ve içme suyu hatları döşendi. Askeri istihbaratın başına siyonist ideallere bağlı tartışmalı bir kişilik olan Richard Meinertzhagen'i getirdi.

General Allenby birliklerini de yeniden düzenlemişti. Piyade tümenleri ile süvari tümenlerinden kurulu Murray'ın yaptığı kolordu organizyasyonunu kaldırarak iki konvansiyonel kolordu (XX. ve XXI.) ve bir süvari kolordusu kuracaktı. Allenby bu düzenlemelerle günümüzdeki İngiliz ordusunun taktik ve doktrinlerinin temellerini Filistin'de atmıştır. Allenby'nin topçu gücüne verdiği önemi de vurgulamak gerekli. Fransa'dan geldiğinde sadece fazla top eklemenin savaş alanında taktik üstünlüğü sağlamada yeterli olmadığını, topçu kontrolunün de önemli olduğunu fark etmiştir. Buna ek olarak Allenby, 1917 yazında ağır topçu grupları oluşturmuş, bununla iki piyade kolordusunu desteklemiştir.

Bu topçu grupları karşılıklı topçu muharebeleriyle Türk topçusunun etkisizleştirmişti. Küçük topçu grupları piyadeyi desteklerken ağır topçular Türk topçusu üzerine yönlendiriliyordu.

Allenby'nin nicelik olarak yaptığı değişikliklerden ziyade orduda yaptığı zihniyet değişikliği de dikkati çekiyor. Güçlü karakterinin, kişisel görünümünün askerler üzerindeki moral etkisi çok büyüktü. Cephe hattındaki birlikleri sık sık ziyaret eder ve güven telkin ederdi.O dönem İngiliz er ve subaylarının hatıratlarında hiç tahmin etmedikleri bir anda Allenby'nin ön hatlara ziyaret gerçekleştirdiği, askerlerin elini sıktığı, konuştuğu sıkça vurgulanır.

Sadece kişisel olarak başarı yeterli değildi elbette.

Allenby'nin başarılarından bir tanesi ekibini yeteneklerine göre yeniden organize etmesiydi.

Sir Edward Buffin XX. Kolordu komutanlığına, en iyi süvari komutanlarından biri olarak kabul edilen Sir Philip Chetwode XXI. Kolordu komutanlığına, ve Çanakkale Savaşı tecrübesi de bulunan Avustralyalı General Henry Chauvel de süvari kolordusunun komutanlığına getirmiş,

Batı cephesinde görev yaptığı 3.Ordu'nun kurmay başkanı Sir Louis Bols'u da yanına almıştı. Bols , Guy Dawnay'i (Çanakkale 'de 25 Nisan'daki meşhur V plajı çıkarması faciasından kurtulan yetenekli subay) asistan olarak atadı.

Sonuçta Mısır İngiliz Kuvvetleri (hem moral hem de nicelik acıdan kapsamlı değişikliklerle) Allenby'nin Filistin Ordusu halini almıştı.

İngiliz planı Birüssebi'deki Türk hatlarını 20.Kolordu ve süvari birlikleri ile birlikte kuşatma üzerine planlanmıştı. Allenby'nin kurmayları 7 tümen gerektiğini bildirdiler. En önemli sorun özellikle süvariler için suydu. Boru hatları döşendi. Depolar yapıldı. Ayrıca planda Türkler yok etmeden Birüssebi'deki içme suyu kuyularına da ulaşmak vardı. İstihbaratın önemine de değinmek gerekir. Allenby'nin kurmayları Türkleri aldatmak için plan da yaptılar. Osmanlı ordusu ana saldırıyı yine sahil şeridinden bekliyor havası verildi. Başlıca demir yolu, ve su hatları sahil yolu boyuncaydı. Meşhur (içinde yanlış bilgilerle dolu haritalar ve planlar bulunan )sırt çantasını düşürme olayı da Meinertzhagen tarafından organize edilmişti.

General Edmund Allenby

31 Ekim 1917'de gece iyi saklanan Allenby'nin ordusu iki kolorduyla(!) Birüssebiye saldırdı. Sürpriz bir şekilde İngilizlere en fazla dayanan Arap tümeni olmuştur. Türkler kuyuları yok edemeden Allenby'nin süvarileri Birüssebi'ye girdiler. Osmanlıların sol kanadından çevrilmeye başlayınca Gazze'deki birlikler geri çekilmeye başlamıştı. 9 Kasım'a kadar 8. Ordu 20 mil daha çekilirken Osmanlı Yıldırım Orduları Grup Komutanı ünlü Alman General Falkenhayn karargâhını daha geriye taşıdı. Üç dinin kutsal şehri Kudüs neredeyse 4 asır sonra İngiliz ordusunun tehdidi altındaydı. Yıldırım Orduları Grubu 26.000 zayiat ( şehit, yaralı ve kayıp) vermişti. Allenby'nin kaybı'da 18.000 kişidir. İngiliz askeri tarihçi Cyrill Falls "Allenby'nin piyadede bire iki , süvaride ise bire sekizlik bir üstünlüğe sahip olduğu düşünülürse başarısının pekte büyük olmadığı anlaşılır. diye yazacaktır. Amerikalı askeri tarihçi Ericksonn, Falls'ın topçu ve donanma bombardımanı üstünlüğünü ve devasa lojistik desteği de hesaba katmadığını belirtir.

Filistin'in kapısı sayılan Gazze-Birüssebi hattı yarılmıştı artık. İngiliz birliklerinin kuzeye doğru ilerlemesi devam etti. Neredeyse bir ay boyunca yapılan saldırılar Filistindeki Osmanlı ordusunun hem moral hem de fiziki olarak yıpranmasına neden olmuştu. Allenby'nin hükümetine verdiği "Noele kadar Kudüs'te olmak" sözü gerçekleşmek üzereydi. 7 Aralık'ta İngiliz orduları şehrin kenar mahallelerine ulaştılar.

Allenby'nin harekatlarında dikkati çeken noktalardan bir tanesi ulaşım ve haberleşme hatlarını öncelikle hedeflemesidir. Kudüs'e saldırırken öncelikle Kudüs-Nablus yolunu hedef alması Osmanlı 7.Ordusu'nun geriyle irtibatını kesmek içindi.

Türk ve Alman subayların (yıllar sonra yazdıkları anılarında) birbirlerini karşılıklı suçlamaları sözkonusu olsa da Kudüs'ün kaybı askeri literatürde çok tartışılmış değildir. Şehri savunan Ali Fuat (Cebesoy) kutsal yerlerin daha fazla tahrip olmasını önlemek için geri çekildiklerini belirtir. 8 Aralık sabahı yoğun sis , Kudüs'ün batısını savunan mevzilerdeki Türk birliklerinin baskına uğramasına neden olmuştu. Von Kress ise anılarında şehrin savunulmasının başarısız olduğunu belirtecektir.

Nedeni ne olursa olsun Kudüs kaybedilmiş, Mekke ve Bağdat'tan sonra bir dini merkez daha Osmanlı İmparatorluğu'nun elinden çıkmıştır.Medine ise umutsuzca Lawrence'in yönettiği Haşimi Arap birliklerinin kuşatmasına direnmektedir

General Edmund Allenby
General Sir Edmund Allenby ve kurmayları 11 Aralık 1917 günü Yafa kapısından yürüyerek Kudüs'e girdiler.(Şehrin kutsallığına olan saygısından dolayı böyle davrandığı söylenir.) Kudüs'ün alınması İngiliz Genelkurmayı açısından stratejik açıdan önemli kabul edilmese de siyasi ve moral açıdan İtilaf Devletlerinde çok olumlu bir hava esmesine neden olmuştu. Özellikle Amerikan kamuoyu , kutsal bir şehri Müslümanlardan geri alan "Modern Arslan Yürekli Richard" Allenby'nin başarısından, 700 yıl sonra ilk kez Noel'in bu şehirde Hristiyan yönetimi altında kutlanacak olmasından çok etkilenmişti. İngiliz Hükümeti'nin beş hafta önce de Filistin topraklarında Yahudilere yurt hakkını tanıyan Balfour Deklarasyonu" nu kabul ettiği hatırdan çıkarılmamalı. Başbakan Llyod George Filistin'de Yahudilere yurt hakkı tanınması resmen açıklanmasının Araplar nezdinde oluşturabileceği rahatsızlıktan kaygı duyanlara, "Filistinli Araplarla savaştığımız için onlara ulaşamadık" diyecekti.

Osmanlı Ordusu'nun Kara Günü ( 19 Eylül 1918 )
Kroki: İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'deki Megiddo ( Nablus ) Saldırısı. Allenby'nin süvarileri direkt Türk genel karargâhını hedeflemişlerdi.
Allenby'nin planı Ekim 1917'deki Gazze – Birüssebi muharebelerinde uyguladığı planın tam tersiydi. Her zaman olduğu gibi süvari asıl vurucu güç olacaktı. Osmanlı Ordusu cephe hattı Aralık sonuna doğru Ölü Deniz'in doğusundan Akdeniz'e uzanıyordu. Yıldırım Orduları komutanı Liman von Sanders'te İngilizlerin büyük saldırısının sol yanlarından olacağını tahmin ediyordu.

Allenby ise Şeria ırmağına yakın yerden aldatma taarruzu yapmak, daha sonra denize yakın dar bir hat üzerinden Türk hatlarını yarıp geçmeyi planlıyordu. Allenby'nin asıl amacı süvarilerle Osmanlı Ordusu'nun ana ulaşım hatlarını kesmekti. Bu hedef elde edildikten sonra Türk kuvvetleri kuşatılacaktı.

İngilizlerin ana saldırısından önce 16 Eylül'de Albay T.Lawrence komutasındaki Bedevi birlikleri Dera'ya saldırdı. Bir gün sonra cephe hattının ortalarında İngiliz 20.Kolordusu iki gün süren saldırılarda bulundu. Yıldırım Orduları karargâhı artık büyük İngiliz saldırısının sol yanlarından geleceğine ikna olmuştu. 8.Ordu Komutanı Cevat Paşa bu büyük saldırıdan birkaç gün önce Sanders'i uyarmış, İngilizlerin büyük bir saldırı hazırlığı içerisinde olduklarını rapor etmiş, ancak dikkate alınmamıştı.

Yabancı tarihçilerin "Armageddon- Kıyamet" olarak adlandırdığı 19 Eylül 1918'de Türk askeri tarihinin en kara günlerinden birisi yaşanacaktı. Saat 04.30 sıralarında kısa bir bombardımandan sonra Allenby, takviyeli bir kolordu ile denize bitişen 20 km.lik bir hattan taarruza geçti. 7. ve 20. Türk piyade Tümenlerinin 8000 Tüfek, 120 topuna karşı 35.000 piyade, 9000 süvari, 400 topluk büyük bir güç yığmıştı.

Saat 7 sıralarında cephe yarılmıştı. Osmanlı 22. Kolordu karargahına cephenin çökmeye başladığına dair ardı ardına raporlar gelmeye başlamıştı. 8.Ordu umutsuzca yardım istiyordu. Liman Paşa eldeki son ihtiyatları da kullanmıştı. Anzak süvari birlikleri açılan gedikten süratle içeri daldılar. Süvari tümenlerinin görevi Nasıra, Nablus ve Esdrelon ovasının kuzey çıkışlarıydı. Savaş tarihinin en büyük süvari harekatlarından biri Megiddo (Nablus) Muharebesinde gerçekleşiyordu. Nasıra'daki Yıldırım Orduları Grubu karargahı sağ yanının imha olduğunu sol yanının açıkta kaldığını öğleye doğru öğrendiğinde iş işten geçmişti. Sanders, Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7.Ordu'ya kuzeye doğru çekilmeye başlamasını emretti. 20 Eylül'de Nasıra'ya giren Anzak süvarileri Liman von Sanders'i son anda ellerinden kaçırdılar. Filistin ağır bir bozgun sonucunda kaybedilmiş, çok sayıda birlik teslim olmuştu.

Sonuç:

Uzayıp giden karşılıklı siper hatlarının arasında birbirine umutsuzca saldıran, ağır topçu ve makineli tüfek ateşi altında ölen binlerce askerle karakterize Birinci Dünya Savaşı'nda Allenby gibi çarpıcı başarılar elde eden, savaşın kaderini değiştiren komutan sayısı azdır. Biyografisini yazan bir araştırmacının ifadesiyle bu savaşın en iyi generallerinden biridir. Yabancı tarihçiler Allenby'nin daha sonraları 2. Dünya Savaşı'nda kendini gösteren "Blietzkrieg" operasyonlarının ilk uygulayıcısı olduğunu belirtirler.

20 yy'ın en önemli askeri tarihçi ve stratejistlerinden Liddel Hart'a göre Eylül 1918'deki Allenby'nin zaferi esas olarak stratejik araçlarla gerçekleştirilmiş, çarpışmanın payı önemsiz derecede kalmıştır. Clausewitz'in zaferin bedelinin kan olduğu şeklindeki dogmasının altında kalanlar için bu harekatın değerini anlamak belki güçtür. Filistin harekatının geneli değerlendirildiğinde Allenby'nin Türk ulaştırma ve iletişim hatlarını hedef aldığı dikkati çekiyor. Liddel Hart'ın da haklı olarak belirttiği gibi "Bir ordunun ulaştırma hatlarını kesmek, onun maddi alandaki örgütlenmesini felce uğratmak demektir. Çekilme yollarının tıkanması, haberleşme imkanının kesilmesi ( Afule'deki ana haberleşme merkezinin İngiliz uçaklarınca bombalanması ) Osmanlı Ordusunu felç etmiştir.

Unutulmaması gereken şudur. Allenby ne kadar stratejik deha olursa olsun karşısındaki Osmanlı Ordusu'nun da gerek nicelik gerekse nitelik olarak çok kötü durumda olduğu ortadadır. Osmanlı Ordusu bir ara toparlandığı Nisan 1918'de Şeria Muharebelerinde Allenby'nin kuvvetlerini yenebilmişti.

Türk tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olan Nablus (Megiddo) Muharebesi'nin kaybedilmesinin Erickson'a göre 3 temel nedeni vardır: Birincisi Stratejik düzeyde arazi Kafkas ve Çanakkale cephelerine göre daha uygundu. Harekât düzeyinde Allenby'nin kolordu büyüklüğündeki birlikleri aldatma ve yığınak amacıyla muharebe alanında kaydırmasına yeterli mesafeler bulunuyordu. Allenby sayesinde 1917-1918 yıllarında İngiliz Ordusu temel muharebe alanı düzeyindeki taktik tekniklerde muazzam ilerlemeler sağlamıştı. Harp tarihçisi Fahri Belen "Orduları birbirine denk cephelere yaymak suretiyle her deliği kapamak isteyen zihniyet neticesinde, düşman herhangi bir yerde kuracağı ağırlık merkezi ile cepheyi istediği yerden yarabilecek durumda idi." diye yazar. Türk savunması daha esnek olabilseydi bu kadar çabuk bir şekilde dağılma olmayabilirdi, Gazze'de olduğu gibi düzenli bir ricat tümen seviyesindeki kuruluşların topyekün imhasını önleyebilirdi. Yukarıdaki düşüncelere ek olarak Osmanlı Genelkurmayı Filistin'den gelen tehlikenin büyüklüğünü takdir edemediğini, Rusya'nın devrim sonucu yıkılması ve Bakü yolunun açılması Azerbeycan'la bir nevi "Anschluss" rüyalarının doğmasına neden olduğunu düşünüyorum. Liman von Sanders'in "emrimdeki subay kadrosu eksiliyor, subaylar daha yüksek ücretlerle Kafkas cephesine gönderiliyor" yakınması boşa değildi.

1917 yılının İngiliz siyasetinde Türklere ders verme, onları bir an önce safdışı etmek isteyen yeni "Churchill"i Llyod George ise bu görevi gerçekleştirecek "General Hamilton" da "General Allenby" dir. Modern Savaş tarihinde taktik ve stratejik alanda bir çok yenilikleri uygulama fırsatı bulan Allenby Kudüs başta olmak üzere Filistin'de ele geçirdiği bir çok şehirle "Haçlı Seferi" ruhunu yeniden diriltmiştir.

Peki İngilizler neden savaşın ilerleyen zamanlarında Filistin'e bu kadar önem vermişlerdi? Llyod George'un Siyonist idealleri olan bir başbakan olduğu daha önce belirtmiştik. Kendi Genelkurmayı ile ters düşme pahasına Allenby'nin Filistin'i bir an önce ele geçirmesini isteyen ve destekleyen oydu. Görünen amaç Osmanlı'yı yıkmak olsa da muhtemel barışta müttefiki olmasına rağmen Fransızları bu bölgeden olabildiğince hak iddia etmelerini önlemek, Balfour deklarasyonunun hedef gösterdiği toprakları da bir an önce ele geçirmekti. Kudüs'ün İngilizlerce alınmasının "Doğu Sorunu" nun bir şekilde halledildiğini, ancak günümüze kadar süren Arap-İsrail Sorununun da sembol başlangıç noktalarından biri olduğu da açıktır.

Modern Türk tarihi Filistin bozgununu Arabistanlı Lawrence ve Arap ihaneti perspektifinden ele almıştır. Bunun hatalı bir yaklaşım olduğu açık. Kimbilir? Batı Dünyası , Llyod George'un o dönemde savaştıklarını söylediği Filistinli Araplara Osmanlı tarafını tutmanın bedelini hâlâ daha ödetmiyor mu?

Bu yazı daha önce Kültür Dergisi, Filistin Özel Sayısı

Yaz 2009 ( No:15) 'te yayınlanmış, alınan izinle siteye konulmuştur.

Yararlanılan Başlıca Kaynaklar:

  1. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, (Çev. Mehmet Harmancı) Epsilon Yayınları, 2004, İstanbul

  2. Anthony Bruce, The Last Crusade The Palestine Campaign in the First World War , John Murray Publishers, London, 2003

  3. Edward J. Erickson, Ottoman Army Effectiveness in World War I: A Comparative Study (Case Series: Military History and Policy), Routledge, New York, 2007

  4. Edward J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum – Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003

  5. Matthew Hughes, Allenby and British Strategy in the Middle East 1917-1919, Frank Cass Publishers, London, 1999

  6. Edward Erickson , Gallipoli& Middle East 1914-1918, Amber Books, London, 2008

  7. Fahri Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V. Cilt 1918 Yılı Hareketleri,

  8. Genelkurmay Başkanlığı , Ankara

  9. Von Kress , Kuma Gömülen İmparatorluk,, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007

**********************

YORUMLAR

4313_Tosun Saral     21-09-2013, 15:38:56

Kudüs'ün Kaybı

Avusturya-Macaristan topçu yüzbaşılarından Yahudi asıllı Marek Schwartz'ın, sonradan gazeteci-yazar Pierre van Paasen'e anlattığına göre, Cemal Paşa, Avusturya bataryalarının Mescid-i Aksa (Dome of the Rock) üzerine nişan almalarını ve Küdüs'ün yerle bir edilmesini kendisine emretmiştir. Schwartz ise bu güzelim kutsal şehrin tahrip edilmesini gönlü elvermediğinden bu emri yerine getirmeyip toplarını tahrip ederek İngilizler'e teslim olmuştur. Van Paasen abartılı yazıları ile tanınan bir yazar olup tevatürü pek kabul görmemekle beraber, onun biyografisini kaleme alan Yahudi yazarlar H. David Kirk ve Beverly Tansey bu iddianın doğruluğunu kitaplarında iddia edince, iddia hayli tutulmuş ve değişik kitaplarda da yer almıştır. Türkler'in Küdüs'ü kaybetmesi gerek Hıristiyanlar gerekse Yahudiler arasında büyük bir çoşku ile karşılanmıştır. 1921 yılında Küdüs'e giden Amerikalı Dr. W.H.T. Squires hatıralarında, Amerikan Hastanesi'nde Türk yaralı askerlere bakan bir Katolik hemşirenin, Türkler'in şehri terk ettiklerini duyunca Türk yaralıları tedaviyi bırakarak gözyaşları içinde tanrısına şükür duası ettiğini yazmaktadır.

Marek Schwartz'ın yazdıklarının aksine, Ahmet Cemal Paşa'nın komutası altındaki 4. Ordu, 21 Kasım 1916'dan itibaren Kudüs'ün savunulması işini ele almış, kutsal yapılar zarar görmeyecek kadar, şehrin ileriden savunulmasına karar verilerek mevziler, arazi dolaşılarak keşif ve tespit edilmişti. Saptanan mevzilerin ileri araziye son derece hâkim ve geniş çapta ateş alanı ve gözetleme olanağına sahip olmasına özen gösterilmişse de arazinin çok kesik olması, bazı kısımlarında derin uçurumlarla dik yamaçların çoğunluk teşkil etmesi yüzünden mevziden bir kısım hedeflerin görülememesi sakıncası önlenememişti.

Tüm bunlar bir yana, aslında biz Kudüs'ü savunacak asker bulamadığımız için kaybettik:

"Üç tabur, Ah Üç tabur! Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz. O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin lüzumsuz Türk bulmuştuk. Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uızak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk. Bir sabah kumandanın [Ahmet Cemal Paşa] odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: Kudüs, İngilizlerin elinde idi. Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs'ü İsrailoğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hıristiyan mabedlerine doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlayacaklardır. Karargâhın içinde: "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a, Şam'a, Haleb'e gözyaşlarımızı hazırlamak lâzımdı. Artık Anadolu'yu ve İstanbul'u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!"

Küdüs'ün Ahmet Cemal Paşa zamanında kaybedilmediğini; Yıldırım Orduları Komutanı Alman von Falkenhayn zamanında kaybedildiğini özellikle belirtmek isteriz.

İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yakın dostu Mithat Cemal Kuntay'a Kudüs'ün kaybedildiği haberini nasıl aldığını şu üzüntülü cümlelerle anlatmıştır:

"Sinirlerine dokunan bir mısra vardı: "Milletim nev'-i beşerdir, vatanım rûy-i zemin!" (İnsanlık milletimdir, yeryüzü vatanım) Bu mısrayı okuduğum gün acı acı gülerek;
-Sen de bu yalana inanıyor musun? Bir Avrupalının nev'-i beşerinde, rûy-i zemininde Türkler ve Müslümanlar dâhildir sanıyor musun? dedi. Sonra tuhaf bir şey anlattı:
-Umumî Harpte biz üç kişi Berlin'e gittiğimiz zaman Alman Hükümeti bize ne dedi bilir misin? Türklerle ittifak ettik diye Reichstag'ta Katolik mebuslar bağırıyorlar, Müslümanlar ve Türkler gibi vahşîlerle medenî Alman milleti nasıl birleşir? diyorlar. Makaleler yazınızda Türklerin ve Müslümanların da insan olduklarını bu adamlara karşı ispat edelim. dedi.
-Acayip! dedim.
-Bundan daha acayibi var! dedi; Yine, Umumî Harp'te Viyana'da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı; otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: "Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar." dedim. Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:
-Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:
-Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs'ü aldılar: İngiliz ordusu Allenby'nin kumandasında Kudüs'e girdi. Mukaddes şehir Hilâl'den kurtuldu, haç'a kavuştu."
Ve Akif bunu anlattıktan sonra gözlerime dik dik baktı:
-Milletim nev'-i beşer, vatanım rüy-i zemin! Öyle mi? dedi. Sonra ilâve etti: Biz bu yalana inanırsak, ne milletimiz kalır, ne rûy-i zeminimiz! Avrupa'nın nev'-i beşerinde ben yoksam, benim nev'-i beşerimde de o yoktur."

Aslında, İstanbul'da resmî Avusturya –Macaristan yetkilileri ve Türk hükümet çevreleriyle subaylar ve askerler arasında sürdürülen dostane ilişkilere rağmen, Viyana'da Türkler aleyhine bir takım entrikaların çevrildiği de oluyordu. Bern'deki Avusturya-Macaristan askerî ateşesinin 14 Temmuz 1916 tarihli, Türk ajanların İngiliz ajanlar ve diplomatlarıyla sıkı ilişkide bulunduğu yolundaki raporu, Viyana'da ciddi bir huzursuzluk yaratmış, bu haberlerin gerçek olup olmadığı hususu General Pomiankowski'ye sorulmuş ve Viyana güçlükle ikna edilebilmişti.

Kudüs'ün savunulup savunulmayacağı konusu müttefikler arasında hayli münakaşalara neden oldu. Yıldırım Orduları Komutanı Müşir von Falkenhayn, şehrin kesinlikle savaşarak savunulması taraftarı idi. Bazıları da kutsal şehrin savaşılarak savunulması halinde birçok kutsal mabedin yıkılacağını, bununda müttefikler için büyük bir prestij kaybı olacağını söylüyorlardı. Bunlara Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin'de katıldı. 19 Kasım 1917'de Büyükelçi Pallavicini'nin de bulunduğu bir toplantıda Sadrazam Talat Paşa'ya yarı şaka yarı ciddi biçimde "Osmanlı Ordus, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir" demişti. Buna karşılık, Talat Paşa Kudüs konusunda bir garanti veremeyeceğini söylemiştir. Süreç içinde olumlu bir sonuç alınamayınca Avusturya-Macaristan yetkilileri General Pomiankowski'ye Enver Paşa ile görüşmesini ve Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini söylemesini istediler. Enver Paşa Kudüs'ün Müslümanlar için Mekke ve Medine gibi kutsal bir şehir olduğunu ve savaşmadan düşmana terk edileceği sözünü verdi. Enver Paşa sözünü tuttu ve Kudüs düşmana savaşmadan terkedildi.

7 Aralık 1917 günü 20. İngiliz Kolordusu, yoğun yağmur altında, Kudüs'ü savunan 3. Türk Kolordusu'na karşı hücuma geçerek kesin ve etkili başarılar elde etti. Nihayet, 9 Aralık 1917'de Türk kuvvetleri geri çekildiği için Kudüs 10 Aralık 1917'de İngilizlerin eline geçti.
Kaynak: Tosun Saral-Emre Saral "Çanakkale ve Sina-Filistin Cepheleri'nde Avusturya Ordusu Topçu Bataryaları

4314_Tosun Saral @21-09-2013, 15:43:38

3. resim: Gazze'yi Savunan Yarbay Ethem Bey komutasındaki şanlı 79 ncu Piyade Alay Sancağıdır.

4316_Ahmet Yurttakal @21-09-2013, 16:29:45

8. Ordu Komutanı Cevat Paşa İngilizlerin yakında taarruz edeceklerini, bu taarruzun büyük bir ihtimalle 8. Ordu'ya yönelik olacağını düşünüyordu. 17 Eylül 1918'de acilen takviye edilmesini Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı'na bildirir.
Cevat Paşa, 19 Eylül 1918 günü saat 08.50'de, Mareşal Liman Von Sanders'e gönderdiği raporda şunları yazmıştı:
" Önce belirttiğim gibi, sağ kanattaki durum pek kötüdür. 7. Tümen tüm olarak muharebe dışı kalmıştır.22.Kolordu El Tire kesimine çekilmiştir. Topçusunun çoğunu kaybetmiştir. Kolordu bu kesimde tutunmaya çalışıyor; fakat Kolordu Komutanı, bu kesimde durabileceğinden kuşkuludur. Düşman, bu hattın da bazı kesimlerine girmiştir. Karşı taarruzla geri atılmasına çalışılıyor. 19. Tümen, Kefri Kasım yöresine çekilmiştir. Grupça mümkün olan yardımın yapılmasını rica ederim"
Cevat Paşanın bu raporunda, 8.Ordunun cephesinin yarılmak üzere olduğunu anlıyor ve acilen takviye kuvvet istiyordu.Ancak tüm ısrarlı girişimler sonuçsuz kaldı. Liman von Sanders Çanakkale'deki gibi Filistin cephesinde de savaşı iyi okuyamamıştır.


--

Dunyada gormek istediginiz degi$ikligin kendisi siz olun..

Mahatma Gandhi

Kadin ve erkek
BAKARA 282.ey iman edenler!
Belirlenmis bir sure icin birbirinize borclandiginiz vakit onu yazin.
Bir katip onu aranizda adaletle yazsin.
Hicbir katip Allah in kendisine ogrettigi gibi yazmaktan geri durmasin; (her seyi oldugu gibi) yazsin.
Uzerinde hak olan kimse (borclu) da yazdirsin, rabbinden korksun ve borcunu asla ek$ik yazdirmasin.
Sayet borclu sefih veya akli zayif veya kendisi soyleyip yazdiramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdirsin.
Erkeklerinizden iki de sahit bulundurun.
Eger iki erkek bulunamazsa riza gostereceginiz sahitlerden bir erkek ile -biri yanilirsa digerinin ona hatirlatmasi icin- iki kadin (olsun).
Cagirildiklari vakit sahitler gelmemezlik etmesin.
Buyuk veya kucuk, vadesine kadar hicbir seyi yazmaktan sakin usenmeyin.
Boyle yapmaniz Allah nezdinde daha adaletli, sehadet icin daha saglam, supheye dusmemeniz icin daha uygundur.
Ancak aranizda yapip bitirdiginiz pesin bir ticaret olursa, bu durum farklidir.
Bu durumda onu yazmamanizda sizin icin bir sakinca yoktur.(genellikle) alisveris yaptiginizda sahit tutun.
Ne yazan, ne de sahit zarara ugratilsin.
Eger bunu yaparsaniz (zarar verirseniz) suphe yok ki bu, sizin yoldan cikmaniz demektir.
Allah tan korkun.
Allah size gerekli olani ogretiyor.
Allah her seyi bilmektedir.
NISA 34.Allah in insanlardan bir kismini digerlerine ustun kilmasi sebebiyle ve mallarindan harcama yaptiklari icin erkekler kadinlarin yoneticisi ve koruyucusudur.
Onun icin saliha kadinlar itaatkardir.
Allah in kendilerini korumasina karsilik gizliyi (kimse gormese de namuslarini) koruyucudurlar.
Bas kaldirmasindan endise ettiginiz kadinlara ogut verin, onlari yataklarda yalniz birakin ve (bunlarla yola gelmezlerse) dovun.
Eger size itaat ederlerse artik onlarin aleyhine baska bir yol aramayin; cunku Allah yucedir, buyuktur.
NISA 11.Allah size, cocuklariniz hakkinda, erkege, kadinin payinin iki misli (miras vermenizi) emreder.(cocuklar) ikiden fazla kadin iseler, olunun biraktiginin ucte ikisi onlarindir.
Eger yalniz bir kadinsa yarisi onundur.
Olenin cocugu varsa, ana-babasindan her birinin mirastan altida bir hissesi vardir.
Eger cocugu yok da ana-babasi ona varis olmus ise, anasina ucte bir (duser).
Eger olenin kardesleri varsa, anasina altida bir (duser.
Butun bu paylar olenin) yapacagi vasiyetten ve borctan sonradir.
Babalariniz ve ogullarinizdan hangisinin size, fayda bakimindan daha yakin oldugunu bilemezsiniz.
Bunlar Allah tarafindan konmus farzlardir (paylardir).
Suphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
BAKARA 223.kadinlariniz sizin icin bir tarladir.
Tarlaniza nasil dilerseniz oyle varin.
Kendiniz icin onceden (uygun davranislarla) hazirlik yapin.
Allah tan korkun, biliniz ki siz o na kavusacaksiniz.(ya muhammed!) Muminleri mujdele!
AL IMRAN 14.nefsani arzulara, (ozellikle) kadinlara, ogullara, yigin yigin biriktirilmis altin ve gumuse, salma atlara, sagmal hayvanlara ve ekinlere karsi duskunluk insanlara cekici kilindi.
Bunlar, dunya hayatinin gecici menfaatleridir.
Halbuki varilacak guzel yer, Allah in katindadir.
NISA 3.eger (kendileriyle evlendiginiz takdir de) yetimlerin haklarina riayet edememekten korkarsaniz begendiginiz (veya size helal olan) kadinlardan ikiser, ucer, dorder alin.
Haksizlik yapmaktan korkarsaniz bir tane alin; yahut da sahip oldugunuz (cariyeler) ile yetinin.
Bu, adaletten ayrilmamaniz icin en uygun olanidir.
NISA 129.uzerine dusup ugrassaniz da kadinlar arasinda adil davranmaya guc yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapilip da digerini askiya alinmis gibi birakmayin.
Eger arayi duzeltir, gunahtan sakinirsaniz Allah suphesiz cok bagislayici ve esirgeyicidir.

OT YIYEN ESEKLER AYAKTA UYUR...

Dekolte giyen kadinlar,
Tecavuz eden erkekler kadar sucludur.
Bu yakistirmayi yapanlara,
Oy veren esekler, ayakta uyur...
***
Ayakkabi kutularinda, kuplerde, varillerde,
Hirsizlik para saklayanlara, sonra da,
Takara-Makara cekip Kuran ila alay edenlere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Hirsizliktan, dolandiriciliktan
Yuce divana sevki gerekenlere,
Ve de onlari Mecliste aklayanlara,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Faizler insin diyerek,
Merkez mudurunu haslayanlara,
Dolarin yukselisine yol acanlara,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Kirmizili kiza biber gazi $ikanlara, $iktiranlara,
Gencleri surukleyip feci dovenlere,
Tazyikli su $ikarak oldurenlere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Dortyuz milletvekili isteyenlere,
Cobanla basbakan arasinda fark yoktur,
Biri suruyu, digeri halki guder, diyenlere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Yandas medyaya para akitanlara,
Rusvet, yiyicilik, rantla beslenenlere,
Emekliye yirmidort, vekile binbesyuz zam verenlere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Acilim sureci diye diye memleketi bolenlere,
Diyarbakir a Kurdistan baskenti diyebilenlere,
Imrali daki katil Apo yu, adam yerine koyanlara,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Balyoz Ergenekon davalari uydurarak,
Generaller, amiraller, seckin komutanlar, bilim adamlari,
Siyasetci, gazeteci hapsederek, ulke gucunu igdis edenlere
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Toplumun yuzde ellisi bana nefretle bakiyor,
Turkiye yonetilir ulke olmaktan cikabilir.
Bunu yumusatmaliyiz, diyen bir garip AKP liye,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Koylumuzu ac sefil Istanbul a yiganlara,
Bugday, mercimek, fasulye, pirinc ithal edenlere,
Ot, saman, Angus koyun ithal edip Kurban kesenlere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Saymakla bitmeyen ihanetlere,
Yikamakla aklanmayan kirlere,
Yurdu ikiye bolmus gafillere,
Oy veren esekler ayakta uyur...
***
Aziz Nesin dedi ki;
Bu milletin yuzde altmisbesi aptaldir.
***
Esekler ot yer, ot yer, ot yer, ot yer,
Ot yiyen esekler gercekten ayakta uyur...
Sirtina esek yukunu vurdun mu?
Ev yolunu esek kendisi bulur...

10.02.2015 H. LAPTALI


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder