29 Haziran 2015 Pazartesi

Murat BARDAKÇI : 'Gay'ler eskiden esnaftan sayılır ve padişahın huzurunda yapılan resmigeçitlere bile katılırlardı

Murat BARDAKÇI : 'Gay'ler eskiden esnaftan sayılır ve padişahın huzurunda yapılan resmigeçitlere bile katılırlardı

mbardakci@hurriyet.com.tr

Bursa'da geçtiğimiz günlerde yürüyüş yapmak isteyen eşcinseller engellemeler yüzünden değil yürümek, birkaç metre bile ilerleyemediler ve sadece bildiri okumakla yetinmek zorunda kaldılar.

Ama bu eşcinsellerin büyük büyük dedeleri, bundan asırlarca önce "meslek grubu" kabul edilip esnaftan sayılmış, hattá hükümdarların sefere çıkmalarından önce düzenlenen büyük resmigeçitlere bile katılmışlardı. İşte, Evliya Çelebi'nin meşhur "Seyahatnáme"sinde, 17. asır gay'lerinin Dördüncü Murad'ın huzurunda yapılan bir geçit resmine yanlarında kendilerini pazarlayanlar olduğu halde katılmalarının anlatıldığı bahis...

GAZETELERDE okumuşsunuzdur: Eşcinseller, geçtiğimiz günlerde Bursa'da valilikten izin alarak "Buluşma" adı altında yürüyüş yapmak istediler ama engellendiler; değil yürümek, birkaç metre bile ilerleyemediler ve sadece bildiri okumakla yetinmek zorunda kaldılar.

Hadisenin kahramanlarının bu sayfada da gördüğünüz fotoğraflarından, yürüyüşe hazırlananların çoğunluğunu travestilerin ve transseksüellerin teşkil ettiği anlaşılıyordu. Yorumunu sizlere bıraktığım böyle bir görüntüye bugün Anadolu'nun herhangi bir viláyetinin sokaklarında rastlanmasının imkánsızlığı bir yana, bu yürüyüşün Bursa gibi bir sanayi şehrinde bile yapılabilmesi zaten çok zordu.

Bursasporlu Esnaf Derneği Başkanı Fevzinur Dündar, yürüyüşten önce bir demeç vermiş, "Osmanlı'nın payitahtı olan Bursa'da böyle bir yürüyüşü kabullenemiyoruz" demiş ve "Bursa'nın erenlerin, evliyaların şehri" olduğunu söylemişti. Neticede, Bursa'da planlanan "Buluşma" mümkün olamadı.

RESMİ KAYITLARDA VAR

Buraya kadar herşey tamamdı, zaman ve şartlar işin gereğini yerine getirmişti ama doğru olmayan tek husus, Osmanlı'nın "payitahtında" yani "başkentinde" böyle bir yürüyüşün yapılamayacağı meselesi idi. Zira, Osmanlı Devleti'ne daha sonraları asırlarca başkentlik yapmış olan ve "erenlerle evliyalar" bakımından Bursa'dan hiç de geri kalmayan, hattá hemen her köşesinde bir veya birkaç yatır bulunan İstanbul'da, geçmiş asırlarda böyle yürüyüşler yapılmıştı. Eski zamanların eşcinselleri, İstanbul'da padişahın huzurunda düzenlenen resmigeçitlere bile iştirak etmiş, hattá yanlarında kendilerini pazarlayanlar olduğu halde yürümüşler ve bu yürüyüşler o devrin kayıtlarına ayrıntılarıyla geçmişti.

Osmanlı zamanında müşteriye çıkan delikanlılara "hîz oğlanı" denirdi ve mesleklerini icra eden "hîz"lerin devlet tarafından kayıt altına alınmaları şarttı. Hayatını bu işten kazanan erkekler "defter-i hîzán" yani "hizler defteri" denilen kütüğe yazılırlardı ve bugünden çok daha önemli bir farklılık sözkonusuydu: Profesyonel eşcinseller, "esnaftan" kabul edilirlerdi. Esnaf, o devirde ordunun bir bölümü sayılır, padişahın sefere çıkışından önce İstanbul'da yapılan büyük geçit resmine bütün meslek grupları katılır ve "hîzán", yani eşcinseller de bu geçit resminde yeralırlardı.

Bu törenlerden birini, 17. asrın çok önemli bir ismi, Evliya Çelebi, meşhur "Seyahatnáme"sinde ayrıntılarıyla yazıyor. Zamanın hükümdarı Dördüncü Murad'ın bir sefere çıkışından önce yapılan büyük resmigeçide askerlerin yanısıra bütün İstanbul esnafının da katıldığını, meselá börekçilerin sanatçılarla, peksimetçilerin imamlarla, yelkencilerin de dalgıçlarla, imamlarla ve müezzinlerle birarada yürüdüğünü ve binlerce kişilik kortejde "eşcinsellerin, deyyusların ve pezevenklerin" de yeraldığını söylüyor.

İNANMAYAN OKUSUN

Evliya Çelebi, Seyahatnáme'sinin birinci cildinde her meslek grubunu ayrı ayrı anlattığı ve İstanbul'un esnaf tarihi bakımından bugün en önemli kaynak kabul edilen bu geçit resmi bahsinde, eşcinsellerin yürüyüşünü bugünün Türkçesi ile şöyle yazıyor:

"Pasif dilber eşcinsel esnafı: Bunlar, evsiz-barksız 500 kişidir. Kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyip Bábulluk'ta, Kalatyonoz'da, Finde'de, Kumkapı'da, San Pavlo'da, Meydancık'ta, Kiliseardı'nda ve Tatavla'da málum işin yapıldığı yerlerde boğaz tokluğuna çalıştıkları sırada avlanıp Subaşı'nın (yani, o zamanın polis müdürünün) tuzağına düşer ve deftere kaydedilirler. İşte, sözü edilen bu kişiler geçit resminde Subaşı ile şakalar ederek yürürler. Bunlar gibi daha nice esnaf mevcuttur ama anlatmakta hiç fayda yoktur ve sadece Subaşı tarafından bilinirler. Resmigeçide katılan deyyusların sayısı 212, pezevenklerin adedi de 300'dür."

17. asır Osmanlı İstanbul'undaki eşcinsel resmigeçidinin ayrıntıları Evliya Çelebi'de kısaca işte böyle geçiyor ama bu yazdıklarımdan dolayı hiddetlenecek ve her zamanki ádetleri veçhiyle "Bunların hepsi uydurma" diyecek olan zamanımızın gönüllü Osmanlı polislerinden de önceden küçük bir ricam var: Geçmiş dönemi duygu ile değil, bilgi ile yorumlayın, dolayısıyla oturup okuyun, en azından verdiğim kaynakları gözden geçirin, hattá bu kaynakların nakletmediğim bahislerini de bir zahmet tedkik buyurun ve diyeceğinizi ondan sonra söyleyin! Zira bu tarih beğenelim veya beğenmeyelim bizim tarihimizdir ve olayların meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirilmeleri halinde utanılacak hiçbir şeyimiz yoktur.

Gay ilişkilerden Avrupalı olmaya karar verince utanır olduk

İSTANBUL caddelerinde geceleri mesleklerini icra etmeye çalışan travestileri görüp de "Ahlák namus kalmadı, ne günlere geldik" diye yakınanlar, eski devirlerin daha başka ve daha temiz olduğunu zannetmekle hata ediyorlar!

Hata ediyorlar, zira málum işin geçmişiyle bugünü arasında hiçbir fark yoktur, insanoğlu aynı insanoğlu, merak da aynı meraktır. Değişiklik, sadece málum işin gizli yahut açık yapılmasında ve tıp teknolojisinin gelişmesi neticesinde transseksüellerin ortaya çıkmasındadır. Ama, geçmiş asırlarda gizlenmesinde gerek görülmeyen bazı eğilimler bugün "ayıp" kabul edilmekte ve örtülü bir şekilde sürdürülmektedir.

Uygunsuz kadınlarla erkekler, Osmanlı zamanında da faaliyetteydiler. Devlet bu faaliyetlere bazen göz yummuş, bazen de sıkı yasaklar getirmişti ama yaygın düşünce, "İsteyen, canının çektiğini yapsın" şeklindeydi. Üstelik bu iş eski devirlerde sadece bize mahsus değildi, bütün dünyada várolan birşeydi. Aynı cinse duyulan ilgi Osmanlı toplumunda da hafiften yadırganırdı fakat yadırgama kendi cinsine düşkün olanın bu merakını gizlemesini gerektirecek bir hále gelmez, herşey ortada, apaçık cereyan ederdi. Şairlerin delikanlı sevgilileri için kaleme aldıkları gazeller elden ele dolaşır, bestecilerin yine genç erkekler için döktürdükleri nağmeler de her yerde terennüm edilirdi.

Meselá, Fuzuli'nin "Subh çekmiş çerha tıygın táşa çalmış áfitáb / Záhir etmiş ol meh-i delláke aynı intisáb" mısraıyla, yáni "Sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi telláka bağlılığını göstermiş" sözleriyle başlayan gazelinin bir delikanlıya yazıldığı daha ilk okuyuşta anlaşılırdı. Gazel, daha sonra "Başlar, onun anber kokulu usturasının hareketinden, suyun dalgalanıp kabarcıklar meydana getirmesi gibi neşelenip tertemiz oluyor. Her kılımın ucunda bir baş olsaydı ve sevgilim onları saç gibi doğrasaydı, kanlar döken usturasından yine de kaçmazdım..." sözleriyle devam etmekteydi.

Bir başka örnek: Küçük Mehmed Ağa'nın eseri olan ve müziğimizin en san'atlı parçalarından sayılan Evcárá makamındaki bestede, yáni "Gelince hatt-ı muanber o meh cemálimize / Yazıldı mebhas-i sevdá kitáb-ı hálimize" güfteli eserde "O ay yüzlü sevgilimizin sakalları çıkmaya başlayınca, hálimizi anlatan kitaba sevda bahsi yazıldı" deniyordu.

Eşcinsel ilişkiler, Avrupalı olmaya karar verip Tanzimat'ı ilán etmemizden sonra, 1840'lardan itibaren "ayıp" sayılır oldu ve bir zamanlar sıradan hadise gibi görünen münasebetler artık sessizliğe büründü.

19. asrın büyük álimi ve devletin resmi tarihçisi Cevdet Paşa, "Máruzát" isimli eserinde bu anlayış değişikliğini apaçık, şöyle anlatır:

"...Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul'da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Káğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı'nda arabalara işaret verme usulü başladı. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kámil ve Áli Paşalar (o devrin sadrazamları, yani başbakanları) ile onlara mensup olanlar kalmadı. Áli Paşa, yabancıların eleştirisinden çekinerek kulamparalığını gizlemeye çalışırdı." ("Máruzát", Türk Tarih Kurumu Yayını, sah: 9)

0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0     0    0

 
 
Erol İrdelmen : Osmanlı'da Eşcinsellik ve Divan Edebiyatı (1. Bölüm)

http://blog.milliyet.com.tr/kontiki

KADIN KILIĞINA GİRMİŞ RAKS EDEN OĞLANLAR...

"Zene rağbet eder mi akil olan "

"Tabı Ali civana maildir. "

(Kadına rağbet eder mi akil olan?

Ali'nin doğası oğlana meyleder.)

Gelibolulu Ali

"Türk psikiyatrisinin kurucusuOrd. Prof. Mazhar Osman Usman (1884-1951) ın öğrencisi olan Prof. Dr.Ayhan Songar (1926-1997) cinsel patolojiyi incelerken, Osmanlı Saray Edebiyatı veDivan şiirinden örnekler verir. Songar, Osmanlı Sarayındaki "içoğlanı"kurumunun sübyancılık ve oğlancılığın en somut örneklerinden biriolduğuna vurgu yapar. Songar'ın belirttiği üzere, Sarayın oğlangereksinimini karşılamak üzere özellikle Sakız adasında edilgeneşcinseller yetiştirilirmiş. Oğlan çocuğunu bu iş için yetiştiren vegeçimlerini bu yolla sağlayan aileler, önce çeşitli kateterleri çocuğunanüsüne sokmak suretiyle onu alıştırır, daha sonra aile bireylerinceanal ilişki (fiili livata) bizzat uygulanır ve sonunda oğlan istenilenkıvama gelince, altın karşılığında Saraya satılırmış. Ayrıntıları AyhanSongar'ın "Psikiyatri" adlı eserinin "Seksüel Patoloji" bölümündebulabilirsiniz. (Psikiyatri, Prof. Dr. Ayhan Songar, Seksüel Patoloji,s: 345, Gül Matbaası, 1971)"

Klasik psikiyatride"homoseksüellik" (eşcinsellik), "pederasti"(oğlancılık) ve "pedofil "(sübyancılık) üç ayrı psikoseksüelsapkınlıktır. Modern psikiyatri bunları psikoseksüel hastalıklar olarakgörür.

Yetişkinlerin erkek çocuklara karşı duydukları cinsel ilgi pederasti,küçük erkek ve kız çocuklarına karşı duyulan cinsel ilgi ise pedofiliolarak tanımlanır. Pedofil ve pederastların çoğu genelde erkektir. İstersapkınlık, ister sapıklık, ister hastalık olsun, çağdaş toplumdaeşcinsellik belli bir yere kadar hoş görülse de çocukların cinselistismarına yönelik pederasti ve pedofili kesinlikle kabul görmez veyasalara göre suçtur.

Ancak, feodal ve köleci toplum anlayışı üzerine kurulmuş olan Osmanlıİmparatorluğunun tarihine baktığımızda belli bir dönemde pederasti vepedofilinin özellikle Saray çevresinde bir hayli beğeni kazandığınıgörmekteyiz. Şark-İslam geleneğinde erkek adam"(!) " için "edilgeneşcinsellik" pek hoş karşılanmasa da, "etken eşcinsellik", yani,oğlancılık, kulamparalık ve zoofili (hayvanla cinsel ilişki) belliçevrelerde ve kırsal kesimde kabul görmüştür. (Kulampara < gulam="pare"="oğlan" "parçası,=" anlamına=">

"Oğlanlara düşkünlüğün (özellikle XIV-XVIII. Yüzyıl) Osmanlı kültüründe onay görmesi ve Saray çevresinde çok revaçta olması nedeniyleeşcinsel-pederastik-erotik bir edebiyat -Divan Edebiyatı- gelişmiştir.Divan şairlerinin cennette hizmet eden, sakilik yapan, "saklıinciler"e benzetilen "gılman" (gulam'ın çoğulu) tasvirlerindenesinlenerek pederastik içerikli dizelere veya tümüyle pederastikşiirlere yer verdikleri görülmektedir."

Hemen hemen tüm Divan şairlerinin kullandığı oğlancılık ve eşcinsellikleilintili "Hamamnamelerde," hamam alemlerinden, oradaki yakışıklıgençlerden ve her tür hizmet sunan hamam oğlanlarından söz edilir."Şehrengizler, " başta başkent İstanbul olmak üzere, büyük kentlerineğlence yerlerini ve güzellerini anlatır. Erkekler erotik bir şekildeövülür. Mesihi'nin "Medhi Cüvânânı Edirne" (Edirne'nin OğlanlarınaÖvgü) adlı şehrengizi ünlüdür.

Enderunlu Fazıl Bey'in "Hubabname"si çeşitli uluslardan delikanlılarıncinsel özelliklerini şiirsel bir dille anlatır. "Defteri Aşk" adlıeseri eşcinsel aşkla ilgilidir. "Çenginame"si XVIII. yüzyılİstanbul'unun erkek dansçılarını anlatır. Divanı da eşcinsel, pederastik temalı şiirlerle doludur.

"DİVAN EDEBİYATINDA PEDERASTİK ŞİFRELER"

İlk bakışta bir kadın sevgiliye yazılmış gibi görünen Divan şiiri mercekaltına alındığında dizelerde sözü edilen sevgilinin erkek veya oğlanolduğu anlaşılır. Divan edebiyatının kendine özgü pederastik şifreleri,sözcükleri, simgeleri, benzetmeleri vardır. Divan şairleri bu şifrelisözcükleri gerektiğinde kullanırlar. Divan şiirini çözümlemeye yardımcıolacak jargonun bazı şifreler şunlardır:

"Civan": Genç, taze delikanlı, oğlan anlamına gelen Farsça birsözcüktür. "Cüvan" ve "nevcivan" şeklinde de kullanılır. Şiirlerdekicivan heveskârdır, eğlenceye düşkündür, aşırı ateşlidir, yeni açılmayabaşladığı için de mahcup ve ürkektir.

"Hat": Gençlerin yanağında çıkan ince tüy, ayva tüyü anlamına gelir.Kelime "yazı" anlamına da geldiğinden yazıya benzetilen tüyler"yanak sayfası" betimiyle kullanılır.

"Hal": Oğlanın vücudunun çeşitli yerlerinde bulunan "benek vebenler" için kullanılır.

"Hub": Güzel, günah; "huban":" erkek ve kadın güzeller, anlamlarınagelir. "Hat" ile eşanlamlı olarak kullanılır.

"Yusuf": Tevrat ve Kuran'da adı geçen Yusuf Peygamber şairlerin erkekgüzellerini betimlemekte kullandıkları bir simgedir.

"Serv": Servi ağacı, erkek sevgilinin uzun boylu olduğuna işaret eder.

"Ruh, rüh": Bu sözcük Farsçada "yanak" anlamına da gelir. "Ruhi" "al":pembe yanak, al yanak; "ruhi zerd": sarı, solgun yanak anlamındadır.

"ŞİİRLERDEN SEÇMELER"

Henüz ergenlik aşamasına gelmemiş, sesi kalınmamış, sakalı ve bıyığıçıkmamış, yani "erkek" olmamış olan oğlanlar Divan şairleri gözündenazlı kızlar gibidir:

"Kızoğlan kızı nâzın, şehlevend âvâzı âvâzın,"

"Belâsın ben de bilmem, kız mısın, oğlan mısın kâfir."

(Nazlanman kızoğlan kız gibi, haykırman güzel delikanlı gibi

Belasın ben de bilmem, kız mısın oğlan mısın kafir)

Nedim

Ya da, oğlanların ateşli bir Rum dilberinden farkları yoktur:

"Dilde bu âteşi yakan mahdum"

"Tıflı nevres henüz dahi masûm "

"Görünür gerçi sûretâ mazlûm "

"Hâli Hindûsu lîk âfeti Rûm "

"Yaktı gönlümde nârı Bû Leheb'i"

"On üç on dört yaşında bir Çelebi." "

(Dilde bu ateşi yakan oğul,

Daha yeni yetişmiş bir masumdur.

Görünüşte uysaldır ama

Hint beniyle bir Rum afeti gibidir.

Gönlümde Ebu Leheb'in ateşini yaktı

On üç on dört yaşında bir Çelebi.)

Sükkerî

Oğlan çocuğu yaşı ilerleyip ergenlik başlayınca, sakal ve bıyıklarçıkmaya başlayınca herşey mahvolur, pederastik hayaller de yıkılır:

"Sakalın geldi vü mahvoldu zülfün"

"Demişler hata bâkî, ömre fânî." "

(Sakalın çıktı ve zülüflerin mahvoldu.

Demişler sakal kalıcı, ömür geçici

Mesîhî

Oğlanların tüyleri ergenlik zamanı gelişip sakal ve bıyığa dönüşünce,onlar artık sevgili olmaktan çıkar ve güzelliklerini kaybederler:

"Meydânı ruhi yarda oynar iken dil"

"Hattı erişip dedi bunun bitti sakalı "

"Veren ruhuna zîb ü bahâ hâl ü hatındır "

"K'onlardır eden hüsn metâını bahâlı." "

(Sevgilinin yanak meydanında dil oynarken,

Ayva tüyleri büyüyüp dedi bunun sakalı çıktı.

Yanağını süsleyen ben ve tüylerindi

Senin güzel malını değerli kılan onlardı.)

Mesîhî


a45UyF587661-150629110206 Oraj Poyraz <oraj.poyraz@openmail.cc>
2015/06/29  13:40 6  64  1 undefined kemalistiz@googlegroups.com

 

Silent leges inter arma.
* * *
Savas sirasinda kanunlar susar.

Latin Atasozu - (Cicero)

Anadolu daki Milliyetci hareketi yok etmek, millet icin var olma meselesidir... O alcaklara karsi cikanlar, Islama, halifeye, padisahimiza unutulmaz hizmette bulunmus olacaklardir.

Yazar Refi Cevat Ulunay - 04.04.1920

Muhammed in koydugu esaslarin toplu oldugu kitaba Kur an denir.
Islam ananesinde bu ayetlerin Muhammed e Cebrail adinda bir melek vasitasiyla Allah tarafindan vahiy, yani ilham edildigi kabul olunur.
Muhammed birdenbire Allah in Resuluyum diyerek ortaya cikmamistir.
O, Araplarin ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtac oldugunu anlamis, bunlari islah icin tenha yerlere cekilerek senelerce dusunmus ve yillarca tefekkurden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri dogmustur

ATATURK, 1931, Lise icin yazdigi Tarih kitabi


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder