Özer UĞUR : 3. Dünya Savaşı ne kadar yakın!
NÜKLEER GÜÇLERDEHŞET DENGESİ
GORBAÇOV VE ATLATILAN TEHLİKE
GÜNCEL TEHLİKE
SONUÇ
http://www.ozel-buro-istihbarat.com tarafından derlenmiştir.
Büyük hesaplaşma Türkiye üzerinden mi olacak...
3. Dünya Savaşı nükleer bombaların yaygın şekilde kullanılacağı savaşın adı. Kendi aralarında çatışma niyeti taşımıyormuşçasına bulaştıkları Türkiye çevresindeki sorunlar, nükleer devleri atom savaşının eşiğine getirir mi? Rus Jet'inin düşürülmesiyle Türkiye ve Rusya arasında başlayan gerginlik giderek tırmanıyor. Batı ve Rus medyasında eski korkuları hatırlatan yayınlar başladı.
100 yaşına kadar tüttürmek istediği mentollü sigaraları üretimden kaldırılacağı için stoklayan, ama 10 Kasım 2015'de, 96 yaşında bunda yanılarak vefat eden efsanevi Alman şansölyesi Helmut Schmidt, 1983 yılında Almanya'daki casusluk kriziyle birden alevlenen atom savaşı tehlikesi karşısında histeriye tutularak bahçelerine sığınak kazdıran vatandaşlarını, "Korkmayın, 62 Küba Krizi'nde Amerika ve Sovyetler nükleer savaşı önlemek için aralarında 'kırmızı telefon' hattı kurdular" diyerek yatıştırmaya çalışmıştı. Binlerce atom bombası kıtalararası roketlerin üstünde hedeflerine dönük hazır bekliyordu. İnsanlık, kapitalist ve sosyalist sistem çatışmasının geldiği noktada, kasıtlı hareket bir yana, yanlış anlama, kızgınlık ya da teknik bir hata yüzünden felaketin başlamasından ürküyordu. Peki, savaş nasıl engellendi? Kırmızı telefon sayesinde mi?
Yoksa Sovyetlerin çökmesi gibi bir diyet mi insanlığı kurtardı?
Sayısı azalsa da, çok daha etkili nükleer bomba, daha hızlı ve uzun menzilli füzelerin üstünde bugün de beklemeye devam ediyor.
NÜKLEER GÜÇLER
Dünyada 9 nükleer güç var. Devler; ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere. Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail diğer nükleer ülkeler. Bu genel bilginin dışındaki veriler, yani bombaların sayıları, yerleştirildikleri yerler, hazırlık durumları hakkında, normal olarak çok net bilgi yok. Buzdağlarının üst kısmından altlarındaki bölüm kestirilebiliyor. ABD ve Rusya'nın(eski Sovyetlerin) on binlerce, Fransa'nın 1110, İngiltere'nin 835, Çin'in 600 bomba ürettiği geçtiğimiz yıllarda medyada yeralmıştı. BM Güvenlik konseyi içinde 1968'de imzalanan nükleer silahların yaygınlaşmaması anlaşmasından başlayarak Sovyetlerin çökmesiyle artan şekilde bomba sayıları azaltılmış olmasına rağmen, en güvenilir kaynak kabul edilen SIPRI* 2015 Ocak raporuna göre dünyada yaklaşık olarak 15850 nükleer silah var. 4300'ünün, menzilleri 12000 km'yi bulan roketlerin başında hazır bekletildiği tahmin ediliyor. Tasfiye edilenler konusunda ise netlik yok. Ama sadece düşmanı değil, dünyayı yok edecek kapasite her halükarda mevcutken, fazlasına neden gerek olsun! Bu nedenle nükleer devlerin en etkili bombalarını depolamaya devam ettiklerini, diğerlerini etkisiz hale getirdiklerini varsaymak mümkün.
Anılanlar dışında, bombaların, bulundukları ülkelere de güç kapasitesi vermesi söz konusu olabilir mi? NATO'nun Avrupa'daki ülkelerinde, bu arada Türkiye'de konumlandırılmış atom bombaları mevcut. İncirlik'te 60-70 adet, uçakla atılabilecek özellikte bomba olduğu ve bunun 10 tanesinin Türkiye'nin insiyatifinde bulunabileceği gibi tahminler geçtiğimiz yıllarda basında yer aldı.
DEHŞET DENGESİ
Ukrayna'da şahinlerin; "Sovyetlerden ayrıldıktan sonra nükleer silahlarımızı yok etmeseydik, Rusya Kırım'ı bizden kopartamazdı!" şeklindeki sızlanmaları, soğuk savaş yıllarındaki "dehşet dengesi" kavramını aklımıza getiriyor. Sovyetler ve ABD'nin böyle bir savaşa tutuşmamış, yani insanlığın yıkımauğramamış olması, siyasi analizlerde dehşet dengesinin bir ödülü olarak yorumlanıyor. Hayatın normal seyrine uygun bu anlayış, gerginlik alanlarındaki ülkeleri atomik güç olmaya zorlayarak sahneye Hindistan, Pakistan, İsrail, Kuzey Kore'yi çıkarttı. İran gayret sarf ediyor. NATO şemsiyesi olmasaydı başka ülkeler, bu arada Türkiye de kuşkusuz bağımsız nükleer güç olmaya çalışacaktı.
Devler dışındaki duruma bir bakarsak, nükleer silahların kullanılması tehdidien son Kuzey Kore nedeniyle gündeme geldi. İsraİl, İran çekişmesinde de arka fonda nükleer kapasite vurguları hep yer alıyor. Daha korkutucu şekilde Pakistan- Hindistan arasındaki Keşmir odaklı kanlı olaylarda sözkonusu olmuştu. Güvenlik Konseyi (5 nükleer dev) bu olaylarda gerginliklerin hemen bastırılması yönünde pozisyon aldı ve bir kıvılcımın çakmasını engelledi. Fiziki ve ekonomik tahribat, bölgesel sınırlılığa rağmen göze alınamıyor. Küçülen dünyada insanoğlunun tepesine düşecek tek bir nükleer bombanın bile zincirleme etkileri olabilir.
Silahların nükleer nitelik kazanması, savaş sürecinde, insan iradesinin gidişatı belirlemesini imkansız kılıyor. Ne ölçüde bir yıkım olacağı belirsiz. İnsanoğlu ancak üstün bir bilinç düzeyine erişirse bu tehlikeden bütünüyle kurtulabilir. Ortada ciddi bir felsefe sorunu var?
Nükleer tehlike ve zararlar savaş başlamadan da yanı başımızda. 11 nükleer denizaltı derinlerde batık duruyor. Başlıkları aktive edilmemiş olması sayesinde sıyırtılmış uçaktan nükleer bomba düşme hadiseleri söz konusu. Üretim çalışmaları sırasında bütün önlemlere rağmen, sadece ABD'de 2010'a kadar sızıntılar nedeniyle 18942 sivilin kanserden öldüğü rapor ediliyor.
GORBAÇOV VE ATLATILAN TEHLİKE
11-12 Ekim 1986 Reykjavik Zirvesi'nde Reagan'la buluşan Gorbaçov, karşılıklı ilk taktik hamlelerin ardından şaşırtıcı şekilde "10 yıl içinde tüm nükleer silahların elimine edilmesini" önererek ülkesinin -kendisinin ve kadrosunun demek daha doğru olacak- tarihi tercihini ortaya seriverdi ve elini açık etti. Reagan, insan hakları, Sovyetlerden Yahudi göçü, sürgünler ve Afganistan konularında, ekonomik sorunlarla da boğuşan muhatabını sıkıştırmaya çalışıyordu. Şimdi; Gorbaçov'un; şahin olduğunu ve "sıkıştırmayı bırakın, basarım tetiğe" dediğini varsayalım. Dünyanın hali nice olurdu? Gerginliğin had safhasında Gorbaçov sistemi feda etti ve dünya nükleer savaştan kurtuldu. Ekonomik, sosyal ve siyasigelişmeler tarafları bir çatışma zeminine sürükledikten sonra insanlığın kaderini bir kadronun tercihi belirliyor. Peki bugün nükleer güce sahip ülkelerin tümündeki kadroların kayıtsız şartsız Amerikan yayılmacı kapitalizmine uyumlu davranacağının garantisi ne? Aklıselim her defasında galip gelir mi? Seksenlerin başında Alman Yeşilleri'nin gösterdiği gibi "nükleer savaş çıkacağına komünist olmak yeğdir" şeklindeki kadere razı bir yaklaşım ortadoğuda ve nükleer silah sahibi olduklarında İslam Ülkeleri'nde zuhur eder mi?
GÜNCEL TEHLİKE
Eski Sovyet Bürokratı Putin, güçlü bir merkezle Sovyet imparatorluğunun federal yapısını korumak istiyor. Yeni ekonomik sistemin ve kurumlarının adaptasyonu, merkezin kabul edebileceği süreçler ve dinamiklerle gerçekleşmeli. Rusya'nın politikasında, eski SSCB üyelerinin merkezden kopup, ABD'nin global dünya düzeniyle eklemleşmesi olgusunun, merkeze, yani Rusya'ya büyük zarar vereceği ön kabulü var.
ABD ise kapitalist emperyalizmin doğası gereği tüm dünyayı, sisteme uyumlu hale getirmeye çalışıyor. Kapitalist sistemin olağanüstü boyutlarda stok sorunu var. Delice para basılmasına rağmen enflasyon yaratılamıyor, iç piyasalar canlandırılamıyor, şirketler kar üreterek büyümeye devam edemiyorlar. Kar olmadığında sistem çökeceği için devlet eliyle tröstlere kar alanları yaratılıyor. Zararlar ise kamulaştırılıyor. Bunun sonucunda devasa miktarlarda kamu borcu ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği ülkeleri de benzer sorunlarla boğuşuyor. Çözüm için ikna olabilecekleri bir reçete yok. İşlenmeden duran ham pamuk yığınının içten içe kızışması gibi kapitalist sistemde bir sıcaklık artışı mevcut.
Bu ortamda ABD ve partnerlerinin, dünyanın kaynak zengini bu en büyük ülkesine yüklenmemesi düşünülemez. Sorun sadece Orta Doğu enerji kaynaklarının yönetilmesi değil, kapitalist sistemin kar ve büyüme bunalımı. Rusya'nın, etki alanlarını savunmaya çalıştığı bölgelerde omuz yemesi kaçınılmaz. Putin, Gorbaçov gibi davranmayıp dik durmaya çalışıyor. Bu, siyasi erkin muhafazası için Putin'e gerekli. Şimdi Orta Doğu'da karşı karşıya gelindi. Galibin olmayacağı nükleer çatışmaya girmeyi istemeyen batı bloku, Rusya'dan alacağı ticari ve ekonomik tavizler karşılığında, Rusya lehine, müttefiki Türk Hükümeti'nin politikalarını feda edebilir. Esat'ın varlığının korunduğu, batıyla İsrail bağlamında daha uyumlu bir çizgide duran Kürtlerin devlet kurduğu bir tablo ortaya çıkabilir.
21. yüzyılın başında insanlığın sorunları,"Büyük Ortadoğu Projesi", "Kur Savaşları", "Enerji ve Hammadde Fiyat Sorunları", "Çevresel Sorunlar","İnsan Göçü" gibi başlıklar altında toplanarak ele alınıyor. Önceki 2 büyük savaşa bakarsak, çok parçalı kapitalist sistemin büyüme sorunlarının siyasi ve sosyal ortamı ısıttığını, hararetin en yüksek noktasında harbin başladığını görüyoruz. Sovyetlerin ve ardından Çin'in, kapitalist sisteme eklemleşme yönünde dönüşüm geçirmesi, geçtiğimiz 60 yıllık zaman zarfında sisteme soluklanma sağlamıştı. Ancak görülüyor ki, uyum sorunları kapitalist sistemin doğasında var olan büyüme odaklı saldırganlığı artırmış durumda.
SONUÇ
Kapitalist sistem sorunlarının had safhalara çıkması 3. Dünya savaşı ihtimalini artırıyor. Geçmiş gerginlik dönemlerini incelediğimizde, nükleer güçlerin 3. Dünya Savaşı'ndan ancak önemli kayıplara, dönüşümlere razı olarak kurtulabildiklerini görüyoruz. Hesaplaşma, nükleer güç olmayan üçüncü bir ülke üzerinden de olabilir ki, akla, maalesef, konumu, Kürt Sorunu ve dış politika yanlışlıkları nedeniyle Türkiye geliyor.
Öte yandan, Üçüncü Dünya Savaşı, teorik olarak, tüm ekonomik, siyasi ve sosyal olaylarla ilgili olmadan da, teknik bir ihmal, hata ve hatta insan iradesine yabancılaşmış teknolojik durumlar nedeniyle de çıkabilir. Böyle bir duruma ne kadar yakınız? "Üç vakte kadar yakınız" demekten başka bir söz aklımıza gelmiyor.
Peki, 3. Dünya Savaşı'ndan ne kadar uzağız? Homeros der ki; "Bu dünya herkesin malıdır…" Bugünkü insanlığın üstün bir bilinç seviyesine ulaşarak bu fikri içselleştirebildiği gün kadar uzağız.
Özer Uğur
Odatv.com
*SIPRI: Stockholm International Peace Researche Institute
a45UyF587661-151207164031 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2015/12/08 00:00 1 39 undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com
GIDERAYAK
. . . . . .
Handan,hamamdan gectik
Gun isigindaki hissemize raziydik
Saadetinden gectik
Umidine raziydik
Hicbirini bulamadik
Kendimize huzunler icadettik
Avunamadik
Yoksa biz...
Biz bu dunyadan degil miydik?
Orhan Veli KANIK
Peygamber oldugunde, zirhi birkac kilo arpa karsiliginda bir Yahudi nin yaninda rehin duruyordu.
Buhari 34/14, 33, 88; Hanbel 1/300; 6/42, 160, 230
MANI ILAHISI (Ustte orijinal altta gunumuz Turkcesiyle)
Bilegusuz yiti vaj[ir ti]yur
Bilenmeden keskin (olan) elmas(tir) derler;
Bilegusuz yiti vaji[r ti]yur
Bilenmeden keskin (olan) elmas(tir) derler;
Vajirda otvi biligligim tozunum yarukum
Elmastan daha keskin bilgilim, asilim, isigim,
Vajirda otvi biligligim bilgem yangam
Elmastan daha keskin bilgilim, bilgem, filim.
Kun tengri yarukin teg kokuzlugum bilgem
Gun Tanri isigi gibi goguslum bilgem,
Kun tengri yarukin teg kokuzlugum bilgem
Gun Tanri isigi gibi goguslum bilgem;
Kortle tozun tengrim kulugum kuzuncum
Guzel (ve) asil Tanrim, unlum, koruyanim!
Kortle tozun tengrim burkanim buluncsuzum
Guzel (ve) asil Tanrim, Buda m, bulunmazim!
Gununuz aydin olsun, Ullu Tengri sizleri gozetsin, korusun.
APRIN COR TIGIN - ESKI BIR UYGUR TURK SAIRI
https://leventerturk1961.wordpress.com/author/leventerturk1961/
Uygur Turklerinin Mani (Maniheizm) dinine mensup olduklari donemlerde yasamis olan Turk sair Aprin Cor Tigin in bilinen en eski Turk siirlerini yazdigi kabul edilmektedir.
Mani dini, aydinlik ile karanligin bitmeyen catismasi uzerine kuruludur.
Aydinlik tarafin bir parcasi karanligin icinde (dunyanin icinde) kalmistir.
Bu dinde Tanrisal oz tasidigi kabul edilen canlara zarar vermek yasaktir.
Aydinlanmaya ise ancak secilmisler denilen ve kendilerini Tengri ye (Burkan a) adayan dinsel kisiler araciligi ile ulasilabilir.
Mani dinindeki Turkler, Buda ya Burkan derlerdi.
Secilmis kisiler, hicbir canliyi incitmezler ve cinsel iliskiye girmezlerdi.
Ihtiyaclari ise dileyen kisiler tarafindan saglanirdi.
Bu dinin etkisinde yazan Aprin Cor Tigin in gunumuze sadece 2 siiri ulasabilmistir.
Siirler Kuzey Dogu Turkistan da Turfan kazilarinda bulunmustur.
Kazilarda bulunan iki siirin ilki dinsel icerikli olup maniye ovgu icermektedir.
Ikincisi ise ask konuludur.
Orijinal Uygur alfabesi ile ilk cevirileri Alman arkeolog Albert Von Le Coq ve Turkolog dilbilimci J.W.Kaup Nabg tarafindan yayinlanmistir.
Turkiye de ise, Resid Rahmeti Arat, Talat Tekin ve Osman Fikri Sertkaya gibi arastirmacilar bu siirler uzerinde incelemede bulunmuslardir.
Yapilan yas analizlerine gore, siirlerin en erken 8.en gec 9. yuzyila ait oldugu tahmin edilmektedir.
Edebiyat acisindan ise, siirlerde ahengi kuvvetlendiren tekrarlara, kafiye olusturacak sekilde hece oyunlarina rastlanmaktadir.
Kaynaklar
Bilinmeyen Turk Tarihi web sitesi
http://www.bilinmeyenturktarihi.com/bilinen-en-eski-turk-sairi-aprin-cor-tigin.html
Eski Turk siirinin kaynaklarina toplu bakis.
Yrd.Doc.Dr. Osman Fikri Sertkaya Turfan Kazilari.
Turk an$iklopedisi, M.E.B devlet kitaplari, Milli Egitim Basimevi, 32 C, Ankara, 1983, ilgili bolum.
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder