31 Ekim 2017 Salı

DR. MEHMET UHRİ : BUGÜN GENCECİK 3 HEKİM İNTİHAR ETTİ.

Asistan eğitimi, aslında tipik bir öğrenci eğitimidir.
Ancak, ülkemizde bu kişilere sonunda uzman olacakları düşünülerek yoğun emek suistimali, yoğun insan ve çalışan hakları ihlalleri yapılmaktadır.
Ve sorulduğunda bütün bu işlerin normal tıp eğitiminin bir parçası olduğu söylenmektedir.
Hocaların mobingleri, tacizleri, kesinlikle işin doğal bir parçası değildir.

HAYIR.
Bu normal bir durum değildir.
Hiçbir meslekte, dünyanın hiçbir yerinde insanlar ayın yarısını tam günlük nöbetlerde geçirmeye zorlanmamaktadır.
Yine dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir meslekte bu kadar ağır mesai şartları fazla mesai ücretleri ödenmeksizin angarya olarak yaptırılmamaktadır.

Bütün dünyada çalışanların azami çalışma saatleri konusunda limitler vardır.
Bu limitler aşıldığında yapılacak işler konusunda da ağır düzenlemeler vardır.
Ancak, söz konusu hekimler olunca, toplum, yasa koyucu nedense hekimlere her türlü zulmü, haksızlığı hak ve mübah görmektedir.

VE ÜLKEMİZDE ARTIK KANIKSANMIŞ OLAN HASTALARIN HEKİMLERE YÖNELİK TACİZ VE TECAVÜZLERİ DE KESİNLİKLE YARGININ VE İDARENİN AYRICA VE ÖNCELİKLE ÖNLEM VE CEZA TAKİBİ YAPMASINI GEREKTİRECEK SEVİYEYE ULAŞMIŞTIR.
Sağlık çalışanlarının artık açıkça yaşamı tehdit altına girmiştir.

Eğer ulusal basını izlerseniz, tacize ve tecavüze uğrayan bazı hekimlerin altı senelik tıp tahsilini ve üzerine yaptıkları dört ila beş senelik uzmanık eğitimini yakma pahasına mesleğini terk etmeye zorlandıklarını göreceksiniz.
Paranın onursuzluğu tazmin etmediğini görüyoruz.
Esasen ortalarda dolaşan paralarda öyle ahım şahım değildir.

Eve gelerek özel ders veren matematik hocasının saatlik ücretinin 150TL olduğunu hesap ederseniz, özel hastanelerde hasta başına hekime düşen on liranın birkaç katlarında dolaşan ücretler dramatik şekilde ucuzdur.

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


DR. MEHMET UHRİ : BUGÜN GENCECİK 3 HEKİM İNTİHAR ETTİ.

Bugün 30 Ekim 2017. Bugün gencecik üç hekim intihar etti.

Yaklaşmakta olduğunu gördüğümüz, olmasından ürktüğümüz ancak çaresizce beklediğimiz, bu değil miydi? Günden güne artan intiharlar ve intihar haberlerinin neredeyse sıradanlaştığı bir gündeme hızlıca yuvarlanıverdik. Durum o kadar ayyuka çıktı ki; intihar edenler toplumun yetişmesi için kaynaklarını aktardığı, ailelerinin üstlerine titrediği, gecesiyle gündüzüyle çok zor bir eğitimden geçip yetişen doktorlar olmaya başlayınca mızrak çuvala sığmaz oldu.

Doktorlar intihar ediyor. Hem de umut dolu bir gelecek için yıllarını verdiği zorlu sınavlar ve eğitimlerden geçtikten sonra tükenmişlik içinde hayatlarından vaz geçiyorlar. Üstelik bu durum henüz sadece buz dağının görünen yüzünü işaret ediyor.

Farkında mısınız? Canlarımızı, hayatına kıymayı düşünecek kadar tükenmişlik yaşayan veya eyleme kalkışmaya cesaret edemeyen o bezgin hekimlere emanet ediyoruz.

Ülkenin geleceği olan insanların, ülkenin yarınlarının böylesine tükenmişlik içinde hayattan kolayca vaz geçebilmelerini sağlayan ortamın sorumlusu hepimiziz. Geleceğimiz ölürken sesini çıkarmadan öylece durup "ben ne yapabilirim ki?" şaşkınlığı içinde duranlar da dahil olmak üzere hepimiz bu akıl tutulmasının sorumlusuyuz.

Dahası, intihar eğilimi hekimlerle sınırlı da değil. Toplumun geneline yayılan ve istatistiklere de yansıyan intihar olayları biraz da dini nedenlerle kısa sürede örtbas etmeye çalışılmasa sorunun kontrol edilebilir boyutları aşmakta olduğu ortaya çıkacak.

Sosyologların "anomi" olarak tarif ettiği ve insanları bir arada tutan ortak değerlerin yitirilmesi biçiminde tanımlanan bir toplumsal hastalığa tutulduğumuzun çoğumuz farkındayız. İyi kötü bizleri bir arada tutan "eşitlik, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, insan onuruna saygı" gibi insanlığın ortak aklının ürünü kavramlarda bile uzlaşamadığımızı görmek zorundayız.

Anomi yaşanan toplumlarda intihar salgınlarının kaçınılmaz olduğunu bilen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanları ise bir süredir böyle bir salgına hazırlıklı olunması konusunda seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Halk sağlığı yasası olmasına karşın yıllardır mecliste görüşülmeyi bekleyen ancak türlü saiklerle gündeme gelmeyen ruh sağlığı yasası olmayan bir toplum olmanın utancı hepimize yeter.

Canlarımızı emanet ettiğimiz gencecik hekimlere tutunacak ortak değer bırakmayıp tükenmişliğe umutsuzluğa, çaresizliğe, hayatlarından vaz geçmeye iten ortamın sorumlusu hepimiziz.

Toplumu bir arada tutan ortak değerlerden uzaklaştıkça anomi girdabının şiddetleneceğini ve ülkenin geleceği olan eğitimli insanları da içine alıp kitlesel bir tükenişe gitmekte olduğumuzu görebilmek ve bir şeyler yapmak için geç kalmadığımızı umuyorum.

Bugün 30 Ekim 2017. Bugün gencecik 3 hekim intihar etti.

Dr. Mehmet Uhri

 
a45UyF587661-171031153015 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2017/10/31  14:01 1  39  3-ekim-dernegi@googlegroups.com


 

Ne Jupiter quidem omnibus placet
Tanri bile herkesi memnun edemez.

Latin Atasozu

Risale-i Nur kitaplarinda, Allah tan cok Said-i Nursi, Kur an dan cok Risale-i Nur kitaplari ovulmustur veya $ik $ik bunlardan ovguyle soz edilmistir.
Said-i Nursi, yuceligini Hz.Ali ile Gavs-i Azam in gaybi isaretleriyle aldigini yazmistir.
Risale-i Nur da, Risale-i Nur u okumayanlar cahil diye nitelendirilmistir.
Adeta Hz.Ali yi kendisine Allah tan vahiy getiren bir vahiy melegi gibi ima etmistir.

($ikke-i Tasdik-i Gaybi-116-126) ($ikke-i Tasdik-i Gaybi 12)

Bana vicdansiz bir medya verin, size bilincsiz bir halk sunayim.

Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






MURAT ŞİMŞEK : TARİHİ BİR UYDURMANIN PEŞİNDE ANLAMSIZ BİR KAVGA: KAYI BOYU

Bilecik Tekfuru Digenis, Yarhisar Tekfuru Dukas'ın kızı Jennifer (Holofer) ile evlendirilecek, düğüne davetli olarak gelen Osman Bey, pusu kurulup öldürülecektir.

Düğün gecesi için Bizans'ın kendi içinde de ayrı bir tezgah kurulur.

İnegöl Tekfuru Nikola ve General Muzalo'nun kimsenin bilmediği bambaşka planları vardır.

Düğüne davet için elçi olarak gönderilen Mihail dayanamaz ve eski dostu Osman'a kurulan tuzağı anlatır.

Osman tuzağı tersine çevirecek zekice bir plan yapar.

Kadın kılığına sokarak düğüne getirdiği askerleri sayesinde pusuyu bertaraf eder.

Aynı anda hem Bilecik Kalesinde, hem düğün alanında başlayan savaş Osman Bey'in zaferiyle sonuçlanır.

Osman, Yarhisar tekfurunun kızını alıp kaçırır ve oğlu Orhan'ın eşi olarak gelini sayar
Osmanlı için her zaman Selçuklu uç beyliği denir.
Bu yalandır.
Selçuklu Osmanlıya pek de sahip çıkmamıştır, aşiret itile itile Bizans hükümranlık alanlarına sığınmak zorunda kalmıştır.
Aşiretin yerleştiği alan Bilecik, Yarhisar, İnegöl Tekfurlarının egemen olduğu alandır.

Gerçekte, Osmanlı Bizans'ın Yarhisar Tekfurluğu bölgesine iskan için müsaade edilmiş Bizans uç beyliğidir.
Türk filmlerinde o meşhur Tekfur Kalesi basma, Bizans gelinlerini yatağa atma hikayeleri kısmen yalan, kısmen doğrudur.

Doğru tarafı Yarhisar Tekfuru Orhan Bey'in hizmetlerinden memnun kalmış kızını Holofira (Nilüfer hatun) gelin  vermiştir, ve drahoma olarak da arazi, mülk ve imtiyazlar vermiştir.
Yine aynı şekilde Orhan Bey'in eşi olan Bizans İmparatorunun kızı olan Theodora Hatun drahoma olarak yanında Edirne ve Edirne sarayını getirmiştir.
Yine Orhan Bey'in eşi olan Bulgar kralının kızı Asporça Hatun drahoma olarak bolca Bulgar toprağı ve kalesi getirmiştir yanında.

Bütün bu evliliklerin tamamı da Bizans İmparatorunun bilgisi ve onayı dahilinde olmuştur.

Bizans aynı zamanda Orhan Bey ve sonrakileri özellikle Karesi Beyliği ve diğer çevre beylikleri yok etmek ve bunların varlıkları üzeride tasarrufta bulunmak konusunda yetkilendirmiş ve azmettirmiştir.
Osmanlı Beyliği sultanlık iddia edene kadar da Bizansa haraç vermiş, imparatorluğa biat etmiştir.
Osmanlı şehzadelerinin ve zenginlerinin hepsinin de Konstantinopolde malları, mülkleri ticaretleri olmuştur.
Hepsinin de ayrı ayrı Bizans hanedanı ve zenginleriyle evlilikleri, ortaklıkları olmuştur.
Hatta Osmanlı Sultanlık iddiasıyla baş kaldırdığında bazı şehzadeler Hristiyanlığı tercih ederek İstanbul'un kuşatılmasında karşı safta yer almıştır.

Osmanlı Hanedanının Bizans Hanedanı ile içli dışlı olma durumu o dereceye gelmiştir ki, Osmanlı Bizans kültürünü tam olarak özümsemiş, ve sonraki dönemde Bizansın bütün kurumlarını başka başka isimler ve yapılar altında ihya etmiştir.
Bu nedenle Osmanlı Devleti geleneksel Türk devletlerinin yapısından kesinlikle farklıdır.
Savaş nizamı, ordu teşkilatı, stratejileri, devlet kültürü tamamıyla farklıdır.
Ordusu Hanlık ordularına benzemez, daha çok Romanın, Bizansın ordularına benzer.
Yeniçeri dediğimiz şey de geleneksel Roma ordusunun üçüncü karbon kopyasından ibarettir.

Osmanlı reforme edilmiş bir Roma devletidir daha çok.

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


MURAT ŞİMŞEK : TARİHİ BİR UYDURMANIN PEŞİNDE ANLAMSIZ BİR KAVGA: KAYI BOYU



Meral Akşener'in kurduğu partiye "İYİ" adını vermesi sonrası bir tartışma başladı ki akıllara zarar. İYİ Parti'nin adının ve ambleminin "Kayı Boyu"nu anımsatması üzerine tartışmalar sürüyor.

Bugün Bilecik'in AKP'li belediye başkanı, İYİ Parti'nin 'Kayı Boyu' amblemine benzetilmesinden rahatsızlık duyduğunu söyleyerek "patenti bizde dava açacağız" dedi. Başka yerlerde "Kayı boyu" adıyla kurulmuş bazı dernekler tepki gösteriyor.

Bilecik'teki 'patentli' Kayı antı

TRT'nin Ertuğrul Gazi dönemini anlatan "Diriliş Ertuğrul" dizisinin her bölümünde "Kayı Boyu" simgeleri kullanılıyor.

Hatta Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış olan İYİ Partili Yusuf Halaçoğlu eleştirilerin ardından "tarihi eser" fotoğrafını "Kendi kültüründen haberi olmayanlara" notuyla paylaşıyor. Halaçoğlu'na göre amblemleri "Kayı Boyu"nu simgeliyor.

'KAYI BOYU' UYDURMASI


Osmanlı hanedanlığının kökenine ilişkin tartışmalar uzun yıllardır sürer. Ancak bu tartışmaları siyasi ve ideolojik bir biçinde yürüten çevreler bilimsel tarihsel gerçekleri pek umursamaz. İlkokul ders kitaplarından başlayarak milli eğitim müfredatında da Osmanlı hanedanlığının kökenlerinin "Kayı Boyundan" geldiği işlenir.


Osmanlı üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitaplarla herkesin taktirini toplayan ve "tarihçilerin kutbu" olarak bilinen duayen tarihçi Halil İnalcık, Osmanlı hanedanlığının kökeninin belli olmadığını ve "kayı Boyu" iddiasının siyasi bir uydurma olduğunu söyler.

TİMUR KARŞISINDA HANEDANI YÜCELTMEK İÇİN UYDURULDU

Hurafelerle, rivayetlerle tarihçilik yapılmayacağını belirten İnalcık, "Kayı teorisi Osmanlı hanedanını yüceltmek için ortaya atılmış bir teoriden ibarettir" diyor ve şunları söylüyor:

"Osmanlılarda hanedanın menşei hakkında başka bir teori vardır. Oğuznâme'de Türkler'in dip-atası Oğuz Han olarak kaydedilir. Sözde onun 6 oğlu olmuş. Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz... Gün en büyük oğluymuş... Onun oğlu da Kayı... Oğuz Destanı diyor ki, Hanlık Oğuz Han'dan sonra Gün Han'ın hakkıdır ve ondan sonra da bütün Türk kabileleri üzerinde egemenlik Gün Han'ın oğlu Kayı'ya aittir. Osmanlı hanedanı da işte bu Kayı Han'dan geliyor. Bu şecereyi, ikinci Murad zamanında 1440'lara doğru Yazıcızade ortaya atmıştır. Yazıcızade diyor ki, Osman Gazi zamanında kabileler toplandı ve Oğuzhan'ın vasiyeti gereğince Kayı Han neslinden gelen Osman'ı han ilan ettiler... Osmanlı hanedanı Kayı Han neslindendir. Bu hikâye, 1440'larda ileri sürülmüştür. Yazıcızade neden bunu yazdı, açıklanması kolay. Timur, Osmanlılar'ı yendikten sonra Yıldırım Bayezid oğulları üzerinde egemenliğini kabul ettirmiştir.

Timur'un oğlu Şahruh, İkinci Murat zamanında kendisine bir hil'at (Hükümdarların takdir için bir kimseye verdikleri cübbe) gönderip bunu giymesini, kendi egemenliğini tanımasını istemiştir. Zira Timur ve oğulları kendilerini Oğuzhan neslinden sayarlar. Büyük hanlığın kendilerine ait olduğunu iddia ederler. İşte bu iddia karşısında II. Murad kendi bağımsızlığını göstermek üzere Oğuzname destanını kullanmış ve Osman Bey'in Oğuzhan'ın neslinden olduğu iddiasını benimsemiştir. Kayı menşei iddiası, Timuroğulları'nın Oğuzhan'dan geldikleri iddiasına karşı siyasi bir iddiadır. Bu bir kurgudur. Fatih zamanında şehzadelere Oğuz, Korkut adlarını vermişler ve topların üzerine Kayı damgasını koymaya başlamışlardır. Kayı teorisi Osmanlı hanedanını yüceltmek için ortaya atılmış bir teoriden ibarettir. Bunu 40 yıl önce de yazmıştım."(1)

II. MURAD DEVRİNDE BAŞLADI

Halil İnalcık'ın yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü olan "Devlet-i Aliyye - Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar" kitaplarının ilkinde de bu konu şu şekilde işlenmiştir:

"Osmanlı sultanında evrensel egemenlik fikri değişik kaynaklardan gelir. Daha II. Murad devrinde yazılmış Yazıcızâde Ali'nin Selçuknâme'sinde Osman Gazî'nin sözde Oğuz Han'ın büyük oğlu Günhan'ın oğlu Kayı soyundan olduğu için ucdaki Türk beyleri tarafından üstün hükümdarlığa seçildiği kaydedilir ve şu iddia eklenir: 'Günhan'ın vasiyyeti Oğuz türesi mucibince hanlık ve pâdişahlık Kayı soyu varken özge boy hanlarının soyuna Hanlık ve Pâdişahık değmez.' Bu iddianın tarihi kaynağı ne olursa olsun Osmanlı hânedânı, egemenliğini meşrûlaştırmak ve özellikle Timur ve oğullarının himaye ve üstünlük iddialarına karşı çıkmak için bu görüşü benimsemiş, II. Murad'dan başlayarak paralarda ve silâhlarda Kayı boyu damgası kullanılmıştır."(2)

CUMHURİYET'İN TARİH KİTABI NE DİYOR?

Bugün üniversiteler dahil eğitim kurumlarımızda Osmanlı hanedanlığının kökenlerinin "Kayı Boyuna" uzandığı iddia edilse de her zaman böyle değildi. Cumhuriyet'in eğitim sisteminde 1931 yılında hazırlanan ve okullarda okutulan "Tarih" kitabında Osmanlı'nın menşei şu sözlerle anlatılır:

"Osmanlı devletini tesis eden ve sonradan Osmanlı adını alan Türklerin nereden ve ne zaman Anadolu'ya geldikleri henüz ilmi bir suretle tespit edilmiş değildir. Osmanlı hükümdarlarının Oğuzhan'a kadar giden bir silsilenameleri varsa da bu sonradan uydurulmuş bir şeceredir." (3)

HURAFECİLER KABUL EDER MODERN TARİHÇİ KABUL EDEBİLİR Mİ?


Osmanlı'da tarih yazımı 15. yüzyılın sonlarına doğru başlar. Osmanlı'nın kuruluşuna ilişkin bildiklerimizin çoğu Bizanslı tarihçilerin aktardıklarından ibarettir.

Tarih yazımındaki yanlışları İnalcık şu sözlerle anlatır:

"Eski tarihçilerimiz birisinin naklettiği rivayeti aynen alır kitabına koyar. Bu sahte bir rivayet midir, yanlışlıklar var mı, sorgulamadan aynen kaynağının söylediği gibi alır. Bunun asıl bir sebebi "Müslüman yalan söylemez" inancı olabilir. Halbuki bir tarihi olay ve kişi hakkında söylenen rivâyeti tarihçi kullanırken, bunu süzgeçten geçirmek zorundadır. Buna 'textkritik' metodu denir. Bir misal vereyim. Sözde Osman'a rüyasında dünya hâkimiyeti müjdelenmiş. Bunu Şeyh Edebali yorumlamış. Bunu modern bir tarihçi kabul edebilir mi? 15. yüzyılda Aşıkpaşazâde'de, Neşri bunu gerçek gibi kayd ederler. Kaynaklarımız bunun gibi hurafeler içerir."

KIVILCIMLI'YA GÖRE KAYI BOYU

Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı döneminde tarih kaydı tutulmamasını "Osmanlı Tarihinin Maddesi İkinci Kitap"ta şu şekilde anlatıyor:

"Bunda yadırganacak hiçbir şey var mı? Tarihöncesi toplum için 'Yazı' yoktur: Yazılmak ve 'Kayıt' ta olamaz. Medeniyet Tarihi ise, üst sınıfların başı olan Sultan'lar dışında hiç kimse ile ilgilenmez. Bir 'Uç Beği'nin yaptıklarına ve yaşantısına kim bakar?

(…) Bu 'Tarih' yokluğu, daha doğrusu Tarih'te yok oluş: tam sosyal Sınıflı bir toplumun, dolayısı ile bir sınıf iktidarının ve Devletin ilk Kayı Boyunda yok olduğundan ileri gelir. Osmanlı toplumu, Osmanlı Devleti bu "yokluk" mahşeri içinden nasıl var olup çıkacaktı?

Hammer'in şaşarak belirttiği Tarihsizlik yalnız Osman Gaazî'den önceki 50 yıl için oluyor. Oysa, Osman Gaazî'den sonraki 100 yıl için de yazılı yerli bir Osmanlı Tarihi hemen hemen yok gibidir." (4)

Görüldüğü gibi Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı tarihinin yazımındaki eksiklikleri belirtir ama hanedanlığın kökenini belirtmek için "Kayı Boyu" demekten geri kalmaz. Kitabında sık sık Kayı Boyu ifadesi geçer. Ona göre Kayı'lar 'Aşiret' değil, onun üçüncül bölümü sayılan 'Boy' (Kayı Boy'u) idiler.

Kayılar, Anadolu'ya gelmeden önce hatta Fatih dönemine kadar komünal hayat süren göçer Türklerdir. Kıvılcımlı'ya göre devletin ilk yıllarında da bu devam etmiştir.

"Kayı Boyu'nun Tarih öncesi sınıfsız sosyal toplum biçimi, kolay kolay sosyal sınıflı Antika Medeniyet çöküntüleri ortasında eriyememiştir." der.

FUAD KÖPRÜLÜ'NÜN 'KAYI' İNADI

Avusturyalı tarihçi Paul Wittek Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarıyla bilinir. Wittek, Osmanlı'nın kuruluşu üzerine yazdığı makalede Osmanlı hanedanlığının kökeni konusunda Osmanlıların da çelişkide kaldığını ve Kayı Boyu iddiasının gerçek olmadığını söyler. Bunun üzerine Fuad Köprülü, Osmanlı'nın Kayı kökenli olduğunu iddiasının ateşli savunucusu olur. Bu yönde makaleler yazar, konferanslar verir.

Fuad Köprülü'ye göre Osmanlı hanedanlığının kökleri Kayı Boyu'na dayanmaktadır. Doğan Avcıoğlu. "Osmanlı'nın Düzeni" isimli kitabında Kayı boyu tartışmalarının merkezinde hep Fuad Köprülü'nün dolduğunu belirterek şunları yazar:

"Alman bilim adamı J. Marquart 1914'te Komanlar konusunda W.Bang ile birlikte yayınladığı kitapta 'Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun, Moğolistan'daki Kay kavmi olduğunu, o nedenle Osmanlıların Kay boyundan gelen Türkleşmiş Moğollar' olduğunu öne sürer. Köprülü, 1943'te yazdığı uzun makalede bu tezi çok sert eleştirir. Köprülü, ayrıca Carl Brockelmann'ın bu tezin Kaşgarlı Mahmud'un ifadesiyle doğrulandığını belirtmesi üzerine de çok övdüğü bu ünlü Türkolog'un Kaşgarlı Mahmud'un Kayıları Kumanlardan ayırdığına dikkat etmemiş olmasını garipser. Buna karşı Paul Pelliot'un Komanlarla ilgili bir makalesindeki şüpheci tutumunu över."

"Köprülü, aynı makalede son olarak "aziz arkadaşım" dediği Paul Wittek'in "Osmanlı sülalesinin Kayılardan olmadığı" tezini eleştirir. Wittek gerek 1938'de yayımladığı kitapta gerekse 1938'de Paris Sorbonne'da verdiği konferansları derlediği makalesinde, Osmanlı devletinin herhangi bir kabile teşekkülü tarafından değil 'hudutlardaki Gaziler tarafından kurulduğunu' öne sürmektedir. Ona göre Osmanlıların Kayılardan olduğu iddiası Murat II devrinde başlayan bir çeşit romantik akımın etkisiyle XV. yüzyıl Osmanlı tarihçileri tarafından uydurulmuştur. Fuad Köprülü buna karşılık, kendisinin de bir zamanlar (1925'te) 'Kayı tezinin sonradan uydurulduğu' görüşünde olduğunu, ancak 1934'te Paris'te verdiği konferanslarda bu fikirden vazgeçmesinin nedenlerini etraflıca açıklamış olduğunu belirtir."(5)

Fuad Köprülü kesin yargıyla bitirdiği iddiasına karşılık başka bir yerde şöyle diyecektir:

"Osmanlı devletinin kuruluşu muamması, henüz izah edilmekten, hatta biraz aydınlatılmaktan çok uzaktır"(6)


Tarihçi yazar Yusuf Hakan Erdem, bugün resmi tarihe kaynaklık eden Fuad Köprülü'nün iddialarının kaynağını inceler.

"Kayı Boyu efsanesinin toplumda ne denli yerleştiği aşikâr bir gerçek ve bunda tarih eğitimimizin rolü herhâlde efsaneyi çıkaran eski Osmanlı kroniklerinden daha büyüktür." diyen Erdem, Köprülü'nün neden Yazıcızâde'deki kaydı, bununla açıkça çelişen diğer kayıtlara tercih ettiğini şu sözlerle sorgular:

"Hoş, bununla açıkça çelişen kayıtlar olduğunu da söylemiyor ki. Belki Yazıcızade'nin adlı adıyla 'Kayı' diye yazması ve Osmanlı hanedanının bir kararsızlık ve belirsizlik döneminden sonra nihayet Kayı'da karar kılması birer sebeptir. Belki de kendisinin, Kayı efsanesinin, Osmanlı hanedanının Kayı boyunun hangi aşiretinden (Karakeçili) olduğuna varıncaya kadar "yeniden hatırlandığı" Abdülhamid döneminde eğitim görmüş olması bu tercihte rol oynamış olabilir.

Köprülü'nün Osmanlı'nın Kayı'dan olduğunu ispatlamak uğruna serd ettiği mantıkî deliller de hiç kuvvetli değil. Osmanlı sultanları kendilerine "yalandan bir silsilenâme uydurmak isteselerdi", Selçuklu hanedanını yetiştiren Kınık kabilesine mensup olduklarını iddia ederlermiş. Köprülü, üstelik Oğuz boyları hiyerarşisi içinde Gün Han'ın "büyük oğlu" Kayı'nın en prestijli boy olduğunu kendisi de kabul ettikten sonra, Osmanlıların başka bir hanedanın mensup olduğu kesin olan boya neden aidiyet iddia edeceklerinin hiçbir açıklamasını yapmamıştır. Kendi bağımsızlığı ve siyasî meşruiyetinin peşinde olan bir hanedanın 15. Yüzyılda, çoktan ortadan kalkmış ve hiçbir meşruiyeti mevcut olmayan bir hanedanla aynı boyu iddia etmeleri bilâkis tuhaf olmaz mıydı? (7)


Osmanlı'nın kuruluş dönemine ait kaynak yetersizliğini tarihçi Erhan Afyoncu "Sorularla Osmanlı İmparatorluğu" isimli kitabında şu sözlerle anlatmıştır:

"Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesine çıktığı XIII. yüzyılın sonlarıyla, XIV. yüzyılın başlarına ait kaynak eserler son derece azdır. Bu tarihlerde eserlerini kaleme almış üç Bizans tarihçisi (Pachymeres, Nicephoras, Kanta-kousenos) ile üç Arap seyyahı ve coğrafyacısı (İbn Batuta, İbn Said, El-Umarî) vardır. Bunların da eserlerinde Osmanlı Beyliği hakkında verdikleri bilgiler son derece azdır. Osmanlı Beyliği'nin ilk yıllarında yazılmış bir Türk tarihi yoktur."

Afyoncu, Osmanlı'nın Kayı boyu iddiasının Timur'un Anadolu'ya gelmesiyle başladığını da kabul eder:

"Timur'un gelişi aşiret geleneklerini tekrar canlandırdı. Bundan dolayı Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlılar, Kayı boyundan olduklarını ve Türklüklerini ön plana çıkardılar. Timurlulardan daha üstün olduklarını belirtmek için Oğuz şeceresinde önemli bir yere sahip olan Kayı boyundan geldiklerini her vesileyle belirttiler. O dönemde yazılmış tarih kitaplarında bu husus vurgulandığı gibi, silah ve paraların üzerine de Kayı boyunun damgası vuruldu." (8)

WERNER'E GÖRE KAYI BOYU

Osmanlı'nın Timur karşısında Oğuzlar nezdinde saygınlık kazanmak için uydurduğu "Kayı Boyu" iddiası Osmanlı üzerine yaptığı araştırmalarla öne çıkan Alman tarihçi Ernst Werner'in de dikkatini çeker. Werner, Osmanlı'nın kuruluş yıllarını irdelediği kitabında şu satırlara yer verir:

"Osmanlılar kendilerini Oğuzların Kayı Boyu'na bağlarlar ve aktarılan efsanevi bilgilere göre, başlangıçta yalnızca 400 aileymişler. Reşidüddin'in aktardığı efsaneye göre, Oğuz'un oğlu Kün Han'ın, daha sonra hükümdar olarak kendisinin yerini alan Kayı adlı bir oğlu vardır. Böylelikle Kayı Boyu, Oğuzlar arasında en yüksek otoriteye ulaşmış ve beş Türk hükümdar ailesi arasında en ünlüsü olmuştur. Bu saygınlık, Gazneli ve Osmanlı gibi hanedanları köklerini Kayı Boyu'na bağlamaya itmiştir." (9)

Kaynakça:

1- Sabah gazetesi. Halil İnalcı söyleşisi - 23.8.2009

2- Halil İnalcık. Devleti Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar 1 - İş Bankası Kültür Yayınları

3- Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri Cilt 3- Kaynak Yayınları

4- Hikmet Kıvılcımlı. Osmanlı Tarihinin Maddesi 1 - Sosyal İnsan Yayınları

5- Doğan Avcıoğlu. Osmanlı'nın düzeni: Türklerin tarihi - Kırmızı Kedi Yayınevi

6- Fuad Köprülü. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu - Akçağ Yayınevi

7- Şu Kayı Boyu efsanesi - Hakan Erdem - Karar - 12.02.2017

8 - Erhan Afyoncu. Sorularla Osmanlı İmparatorluğu - Yeditepe Yayınevi

9- Ernst Werner. Büyük Bir Devletin Doğuşu Osmanlılar (1300-1481) - Yordam Kitap

http://cokizlenen.xyz/tarihi-bir-uydurmanin-pesinde-anlamsiz-bir-kavga-kayi-boyu 
a45UyF587661-171031132804 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/10/31  14:01 1  39  3-ekim-dernegi@googlegroups.com


 

RUYA
. . . . . .
Annemi olmus gordum ruyamda.
Aglayarak uyanisim
Hatirlatti bana, bir bayram sabahi
Gokyuzune kacirdigim balonuma bakip
Aglayisimi.

Orhan Veli KANIK

Nisa Suresi nin 173.ayeti de Risale-i Nur a isaret ediyormus.
Ayetin Turkce anlami:
Ey insanlar, size Rabbinizden bir delil geldi.
Ve size apacik bir nur olan Risale-i Nur u indirdik
Inanan-iman edenlere, hidayet kaynagi ve her turlu dertlerine sifa, verdik anlamindaki ayet de Risale-i Nur a isaret ediyormus.
Said-i Nursi ye gore; Kur an nasil bir hidayet kaynagi ve dertlere sifaysa; Risale-i Nur da oyle bir hidayet kaynagi ve dertlere sifadir
O zaman ayetin anlami su oluyor:
Inanan-iman edenlere, hidayet kaynagi olan ve her derde sifa veren Kur an-i Kerim i ve Risale-i Nur u verdik

Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.

Araplari aldatarak Osmanli Devleti aleyhine kiskirtip isyana sevkeden Ingiliz casusu Lavrence in, yardimcilari Nuri Said, Faysal ve Serif Huseyin ile birlikte Sam da Turkleri katlettikten sonra: Evet onlari isyana ben kiskirtmistim. Ama boylesine vahsice kan dokeceklerini hic tahmin etmemistim. Bazi mahalleleri gezerken silahsiz Turk askerlerinin nasil oldurulduklerine bakamadim; tiksindim bu vahsetten diyerek itirafta bulunmustur...

(Kaynak: Ilhan Bardakci; Imparatorluga Veda, Hulbe Yayinlari, Istanbul/1985, s.572)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






30 Ekim 2017 Pazartesi

ATİLLA İLHAN: 'BEN, LİSE ÖĞRENCİLİĞİM SIRASINDA, MUSTAFA KEMAL’İ ÖNEMSEMEZDİM PEK!



ATİLLA İLHAN: 'BEN, LİSE ÖĞRENCİLİĞİM SIRASINDA, MUSTAFA KEMAL ÖNEMSEMEZDİM PEK!

Sosyalist gençliğimden mi nedir, varsa yoksa sosyalizmin babaları, hiçbirinin adı dilimden düşmüyor!'(…)

'Beni bu işe sardıran, bilir misiniz ki, FKP üyesi bir Fransız arkadaşımdır.

Bir akşam, (akşam mıydı?) St-Michel Bulvarı'nda otobüslerin fren lambaları kırmızı kırmızı parıldarken, sizin diyor, devrimci bir lideriniz olacak, adı neydi onun, Mustafa Kemal mi, nedir tutumu, Sunyatsen'e göre nereye koyabilirsin, sağa mı sola mı?

Ana ilkeleri nelerdir? vs.

Donakaldığımı hatırlıyorum.

Söyleyebileceğim son derece genel, handiyse anlamsız şeyler. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastı, memleketi düşmanlardan kurtardı falan filan.

Bir anda, bu delikanlıyla 'Gotha Programı'nın Eleştirisi', ya da 'Tarihte Şiddetin Rolü' üzerinde takır takır tartışabileceğimi, oysa onun bana ülkem, ülkemin devrimci lideri konusunda sorduklarını cevaplamakta aciz ve çaresiz kaldığımı görüp utanıyorum"

Atilla İlhan

 
a45UyF587661-170531234625 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/06/01  01:35 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Ne(non) bis in idem
Bir nedenden iki kere hukum giyilmez (eski ceza hukukundan)

Latin Atasozu

Bu (Kur an), Ummu l-kura (Mekke) ve cevresindekileri uyarman icin sana indirdigimiz ve kendinden oncekileri dogrulayici mubarek bir kitaptir.

EN AM SURESI-92 Ayet..

Her dakika ovulmek isteyen bir Tanriya inanamam.

Friedrich Nietzs


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






NURİYE VE SEMİH'İN DOKTORUNDAN ÖNEMLİ UYARI: HER AN HER ŞEY OLABİLİR

Şu vakitten sonra her türlü taviz verilebilir.
Sonuçta bu insanların talepleri marjinal ve radikal talepler değildir.
Göz göre göre bu insanlar yaşamlarını yitirmektedir.

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


NURİYE VE SEMİH'İN DOKTORUNDAN ÖNEMLİ UYARI: HER AN HER ŞEY OLABİLİR

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'yı, 236 gündür süren açlık grevlerinin başından beri takip eden Dr. Onur Karahancı, "Böyle örnekler çok nadir. Her an her şey olabilir" uyarısını yaptı.

30 Ekim 2017 Pazartesi, 10:41

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, işlerine geri dönebilmek için başlattıkları açlık grevinin 236'ncı günündeler. Özakça, 150 günlük tutukluluğun ardından 20 Ekim'deki duruşmada tahliye edildi. Savunma yapması için üç duruşmaya da getirilmeyen Gülmen, Numune Hastanesi'nin mahkum koğuşunda tutuluyor. Kız kardeşi Beyza Gülmen, yanında refakatçi olarak kalıyor. Hastanenin dışında ise baba Şaban Gülmen, gece gündüz iki kızını bekliyor.

Son olarak 38 kiloya düşen Gülmen'i önceki gün 20 dakika görebilen baba Gülmen, "Düşünme kabiliyeti duruyor ama fiziken çökmüş. Birbirimizi görünce, Nuriye de, ben de bir müddet konuşamadık. Görüşmemiz kapıda oluyor. Nuriye'yi sedyeyle getirdiler. Aramızda demir kapı olduğu için ne sarılabildim ne dokunabildim" dedi.

Deutsche Welle Türkçe'den Aslı Işık'ın haberine göre kızını bir aydır ilk kez görebildiğini söyleyen baba, 5 dakikalık görüşme süreleri nedeniyle görüş haklarını avukatlara verdiklerini, Nuriye'nin ya avukatlarla ya da aileyle görüştürüldüğünü söyledi.

"Mahkemeler süreci uzattığı için tedirginiz"

Kızının mahkemeye getirilmemesinin tedirginliklerini artırdığını ve iki duruşma arasının çok uzun olduğunu belirten Şaban Gülmen, "Çocuğun mahkemeye getirilmemesi, sıkıntılarının artmasına neden olacak, bu da tehlike arz ediyor. Çocuğa bir şey olursa bizde de büyük sıkıntı olacak. İnsan çileden çıkıyor. İster baba ister anne ol, insan kendini kaybediyor. Bunun bize getirdiği problemler var" diye konuştu.

Nuriye'nin, Sincan Hapishanesi ve Numune'nin mahkum koğuşlarında 31 gün, refakatsiz bırakıldığını belirten baba Gülmen, "Burada eziyet ediyorlar. O çocuk dermansiz, halsiz. Sağından soluna dönemeyecek insanı burada 18 gün tek başına bıraktılar. Refakatçiye izin vermediler. Avrupa'dan baskı olmasaydı, bu süreyi uzatacaklardı" dedi.

Güneş ve havalandırma yok

Hastane'nin bodrum katındaki mahkum koğuşunda tutulan Nuriye'nin refakatçisi olarak kalan kız kardeşi Beyza, ablasının uyanır uyanmaz B1 vitamini içtiğini anlattı. Ablasının en çok, gün ışığı olmadığı için 24 saat açık tutulan florasan lambadan rahatsız olduğunu belirten Beyza Gülmen, ışığın gücünü azaltmak için lambayı plastik poşetle kapattığını ve her gece yatakları ışıktan en uzak köşeye çektiklerini söyledi.

Beyza Gülmen, ablasını her gün bir doktor grubunun ziyaret ederek, 'İstediğiniz bir şey var mı, tedavi olmak ister misiniz?' diye sorduklarını belirterek, ablasının onlardan tek isteğinin, "Bu kişi hasta değil, bu kişinin burada tutulmasına gerek yok" şeklinde bir rapor olduğunu vurguladı.

"Sinir sisteminin harap olacağı dönemdeler"

Açlık grevinin ilk gününden beri Nuriye ve Semih'i takip eden üç doktordan biri olan Dr. Onur Karahancı, tahliye sonrasında her gün Semih ve Esra'yı takip için evlerine gidiyor. Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi olan Dr. Karahancı, açlık grevinin bir hastalık olmadığını ve çözümünün de tıbbi olmadığını vurguladı. Hekimler olarak nabız, tansiyon ve ateş ölçümü yapıp, kendilerine 'Açlık grevlerine devam etmeyi düşünüyor musunuz?' diye sorduklarını anlatan Dr. Karahancı, Semih Özakça'nın durumuyla ilgili olarak şu bilgiyi verdi:

"Semih'in enfeksiyona açık bir durumu var. Semih için ani değişiklikler olmadı. Ancak açlık grevlerinde yüz günün üzeri sinir sisteminin harap olacağı dönemdir. Çok tetikte ve dikkatli oluruz. Her an her şeyin olabileceği, bir gün ile diğer günün arasında çok farklılıkların olacağı bir dönem. Geçmiş örnekler gösteriyor ki 100 gün üzerinde ani ölümler de dahil her şey yaşanmış. Birçok deneyimimiz var. Alarm durumunda olduğumuz bir dönemdeler. Biz sadece saygı gösterebiliyoruz."

"Nuriye'nin durumunu daha da kötüleştirdiler"

Nuriye'nin durumunu yetkililerin katbekat zorlaştırdığını ve kötüleştirdiğini ifade eden Dr. Karahancı, İnsan Hakları Komisyonu olarak mahkum koğuşlarını her sene denetlediklerini, özellikle Numune'nin mahkum koğuşlarının kesinlikle uygun koğuşlar olmadığını anlattı.

Hastane'nin bodrum katında bulunan mahkum koğuşlarının güneş görmediğini, havalandırmasının ve hareket alanının olmadığını belirten Karahancı, "Sağlık sadece medikal bir şey değildir, aynı zamanda sosyal ve psikolojik iyilik halidir. Nuriye için net olarak tecrit hali oluşturdular. Kaş yapayım derken göz çıkardılar. Sağlık açısından daha iyi yaptık diyemiyorlar ve sorumluluğu kimse almıyor" dedi.

"B1 vitamini, su ve şekerle mucize olmaz"

Nuriye ile görüşmek için yaptıkları başvuruların hiçbirine yanıt alamadıklarını söyleyen Dr. Karahancı, "Yaşamsal riskini artırıyorlar. O koşullarda tutulmasının sağlık gerekçesiyle yapıldığını kimse kabul edemez. Hiçbir şey iyiye gitmiyor, daha da kötüleştiriliyor. Yetkililerin bu koşullardan vazgeçmeleri gerekir" ifadesini kullandı.

Geçmiş deneyimler ve bulgulara göre 235 günlük açlık grevi için, "Böyle örnekler çok nadir. (293 günle) Behiç Aşçı örneği var" diyen Dr. Karahancı, şunları söyledi:

"Bu durum, hem onları takip eden sağlık heyeti olarak bizim için çok ciddi psikolojik yük hem de onların bakımını üstlenenler ve buna tanık olan toplum için bir travma. Kanıta dayalı tıpla takip ettiğimizde, 100 günün üzerinde her an her şey olabilir. Sadece B1, su ve şekerle bizden mucize yaratmamız bekleniyor. Bilişsel düzey sağlam olabilir ama fizyolojinin bu kadar süre aynı şekilde ona eşlik etmesi mümkün değildir."

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/855763/Nuriye_ve_Semih_in_doktorundan_onemli_uyari__Her_an_her_sey_olabilir.html#

 
a45UyF587661-171030161958 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/10/30  17:05 1  39  3-ekim-dernegi@googlegroups.com


 

Biliyorsun, ben hangi sehirdeysem yalnizligin baskenti orasi.
Ve yine sevgili cocuk, biliyorsun, kisi tutkulariyla yalnizligini adlandiriyor o kadar.

Cemal SUREYYA

Iste, Fatih in Avni adiyla kaleme aldigi, Bir gunes yuzlu Melek misraiyla baslayip Galata daki genc bir papazdan soz eden ve bes bucuk asir sonra sansure ugrayan gazeli.
Yorum, yine sizlere ait.

Bu 14 yasindaki papaz yamagi, Nasturas in ogludur.
Fatih in sarayina gitmedigi icin, Fatih tarafindan boynu vurdurulmustur.
Cani pahasina namusunu kurtarmis oldugunu babasi yazmaktadir.

Fatih sultan Mehmet in divanindaki 72 siirin 27 si oglanlara aittir.
Bu Divan;
1959 yilinda Sayin Ahmed Aymutlu tarafindan aciklamali olarak yayimlanmistir.
Bu siir aruz vezni ile yazilmistir.

AVNÎ GAZEL INCELEME

Failatun, failatun, failatun, failun

Bir melek yuzlu gunes gordum ki alem mahidur
Ol kara sunbulleri a$iklarinun ahidir

Bir gunes yuzlu melek gordum ki cihan onun aynidir.
O kara sumbulleri a$iklarinin ahidir

Sair gordugu ve siirine konu edindigi sahsi, yuzunun nur gibi parlakligini ifade icin gunes yuzlu bir melege benzetiyor ( istiare). Bu yuz oyle bir gunestir ki (tesbih) butun alem onun ayi gibidir. Ay nasil isigini gunesten aliyorsa; cihan da isigini onun gunes gibi parlak yuzunden almaktadir. Kara sumbullerle kastedilen yarin saclaridir (istiare). Bu benzetme, hem sumbulun koyu renkli bir cicek olmasindan kaynaklanmaktadir hem de o devirde insanlarin saclarina guzel kokular surduklerine isaret etmektedir. Koku surulen kivrimli saclar sekil itibariyle kivircik bir saci andiran sumbullere benzetilmislerdir (istiare). Sair, sumbul kelimesiyle ifade ettigi saclari, soz konusu guzelin a$iklarinin ahina benzetmektedir.

Kareler giymis meh-i zaban gibi ol serv-i naz
Mulk-i Efrengun meyerkim husn icinde sahidur

O nazli servi parlayan bir ay gibi karalar giyinmis, sanki guzellikte Frenk ulkesinin padisahidir.

Sevgilinin nazli bir serviye benzetilmesi (istiare) daha cok endamin mutenasip olusu ve naz ile salinarak yuruyusu, aya benzetilmesi karalar giymesi sebebiyledir. Soz konusu guzel, Galata da yasayan bir gayrimuslim olup, onun siyahlar giymesi buyuk bir ihtimale kiliseye mensup biri olabilecegini gostermektedir. Galata da azinliklar yasarmis ve buraya Frengistan denirmis. Bu guzel anlasildigi uzere mukemmel bir gorunuse sahipmis ki Avni ye siir yazdirmis.



Ukde-i zunnarina her kimse kim dil baglamaz
Ehl-i iman olmaz ol a$iklarun gum rahidur

Zunnarin dugumune gonul baglamayan kimse iman ehli olamaz; o, a$iklarin yoldan cikmisidir.

Ukde-i zunnar , papazlarin ve belki de o devirde yasayan dindar Hiristiyanlarin bellerine bagladiklari kil veya ibrisimden mamul parmak kalinliginda bir ipin dugumudur. Bu, ayni zamanda bir kimsenin Hiristiyan dinine mensup oldugunun gostergesiymis. Sair eger bir a$ik onun zunnarinin dugumune gonlunu baglamazsa asilarin yoldan cikmisi olur demektedir. Sair onun zunnarina gonul baglamayan kimse iman ehli olamaz demekle aslinda ask yolunun iman ehlinden olamaz demek istemistir.
Zunnar kelimesi guzelligi ovulen sahsin sacini kastetmek icin kullanilmistir (istiare). Yani sair kim onun ukde-i zunnarina gonul vermezse a$iklarin yolundan cikmistir demektedir.


Gamzesi oldurdugine lebleri canlar virur
Var ise ol ruh-bahsun din-i Isa rahidur

Gamzesinin oldurdugune dudaklari canlar verir. Galiba o can bahsedicinin yolu Isa nin dinidir

Bu beyitte sevgilinin celali (ofke, kahir) ile cemali (lutuf) bir arada kullanilmaktadir. Sevgilinin aldiris etmez bakisi, asiginin olum nedenine, dudagi ise cana can katan hayat suyunun kaynagina veya Hz. Isa nin nefesine benzetilmistir. Soz konusu guzel, dudagi ile can bagislamasi bakimindan Hz. Isa nin mucize meslegini surduren ve boylece onun dinin yolunda giden bir kimse olarak gosterilmektedir.

Avniya kilma guman kim sana ram ola nigar
Sen Sitanbul sahisin ol Kalatanun sahidur

Ey Avni! Sevgilinin sana ram olacagini sanma; sen Istanbul sahisin, o Galatanin sahidir.

Soz konusu sevgili bir gayrimuslimdir. Yani toplumda Musluman bir insanin sahip oldugu hakka sahip degildir. Ona a$ik olan da bir buyuk hukumdardir. Fatih e gore ask o kadar yucedir ki sinif ve din farki yapmaz. A$ik, dunyanin en kuvvetli kisisi olsa ve sevgilisi kulu kolesi olsa da aski ugruna aglayip sizlamak zorundadir.

Uzun zamandir senato, meclis, hukumet binalari ve belediyelerin sahipleriler.
Hakimler arka ceplerinde.
Butun buyuk medya ve haber sirketlerinin sahipleriler.
Her sene milyarlarca dolari lobilesmek icin kullaniyorlar.
Onlar tek birsey istemiyorlar.
Elestirel dusunen vatandas istemiyorlar.
Iyi derecede bilgilendirilmis ve egitim gormus insanlar istemiyorlar.
Cunku onlarin cikarlarina aykiri.

George Carlin


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo