Bilecik Tekfuru Digenis, Yarhisar Tekfuru Dukas'ın kızı Jennifer (Holofer) ile evlendirilecek, düğüne davetli olarak gelen Osman Bey, pusu kurulup öldürülecektir. Düğün gecesi için Bizans'ın kendi içinde de ayrı bir tezgah kurulur. İnegöl Tekfuru Nikola ve General Muzalo'nun kimsenin bilmediği bambaşka planları vardır. Düğüne davet için elçi olarak gönderilen Mihail dayanamaz ve eski dostu Osman'a kurulan tuzağı anlatır. Osman tuzağı tersine çevirecek zekice bir plan yapar. Kadın kılığına sokarak düğüne getirdiği askerleri sayesinde pusuyu bertaraf eder. Aynı anda hem Bilecik Kalesinde, hem düğün alanında başlayan savaş Osman Bey'in zaferiyle sonuçlanır. Osman, Yarhisar tekfurunun kızını alıp kaçırır ve oğlu Orhan'ın eşi olarak gelini sayar |
Osmanlı için her zaman Selçuklu uç beyliği denir.
Bu yalandır.
Selçuklu Osmanlıya pek de sahip çıkmamıştır, aşiret itile itile Bizans hükümranlık alanlarına sığınmak zorunda kalmıştır.
Aşiretin yerleştiği alan Bilecik, Yarhisar, İnegöl Tekfurlarının egemen olduğu alandır.
Gerçekte, Osmanlı Bizans'ın Yarhisar Tekfurluğu bölgesine iskan için müsaade edilmiş Bizans uç beyliğidir.
Türk filmlerinde o meşhur Tekfur Kalesi basma, Bizans gelinlerini yatağa atma hikayeleri kısmen yalan, kısmen doğrudur.
Doğru tarafı Yarhisar Tekfuru Orhan Bey'in hizmetlerinden memnun kalmış kızını Holofira (Nilüfer hatun) gelin vermiştir, ve drahoma olarak da arazi, mülk ve imtiyazlar vermiştir.
Yine aynı şekilde Orhan Bey'in eşi olan Bizans İmparatorunun kızı olan Theodora Hatun drahoma olarak yanında Edirne ve Edirne sarayını getirmiştir.
Yine Orhan Bey'in eşi olan Bulgar kralının kızı Asporça Hatun drahoma olarak bolca Bulgar toprağı ve kalesi getirmiştir yanında.
Bütün bu evliliklerin tamamı da Bizans İmparatorunun bilgisi ve onayı dahilinde olmuştur.
Bizans aynı zamanda Orhan Bey ve sonrakileri özellikle Karesi Beyliği ve diğer çevre beylikleri yok etmek ve bunların varlıkları üzeride tasarrufta bulunmak konusunda yetkilendirmiş ve azmettirmiştir.
Osmanlı Beyliği sultanlık iddia edene kadar da Bizansa haraç vermiş, imparatorluğa biat etmiştir.
Osmanlı şehzadelerinin ve zenginlerinin hepsinin de Konstantinopolde malları, mülkleri ticaretleri olmuştur.
Hepsinin de ayrı ayrı Bizans hanedanı ve zenginleriyle evlilikleri, ortaklıkları olmuştur.
Hatta Osmanlı Sultanlık iddiasıyla baş kaldırdığında bazı şehzadeler Hristiyanlığı tercih ederek İstanbul'un kuşatılmasında karşı safta yer almıştır.
Osmanlı Hanedanının Bizans Hanedanı ile içli dışlı olma durumu o dereceye gelmiştir ki, Osmanlı Bizans kültürünü tam olarak özümsemiş, ve sonraki dönemde Bizansın bütün kurumlarını başka başka isimler ve yapılar altında ihya etmiştir.
Bu nedenle Osmanlı Devleti geleneksel Türk devletlerinin yapısından kesinlikle farklıdır.
Savaş nizamı, ordu teşkilatı, stratejileri, devlet kültürü tamamıyla farklıdır.
Ordusu Hanlık ordularına benzemez, daha çok Romanın, Bizansın ordularına benzer.
Yeniçeri dediğimiz şey de geleneksel Roma ordusunun üçüncü karbon kopyasından ibarettir.
Osmanlı reforme edilmiş bir Roma devletidir daha çok.
Oraj POYRAZ (
0raj.p0yraz@neomailbox.net /
oraj.poyraz@openmail.cc /
oraj_poyraz@alpinaasia.com )
L2fSIJNoA0xfSNxA
MURAT ŞİMŞEK : TARİHİ BİR UYDURMANIN PEŞİNDE ANLAMSIZ BİR KAVGA: KAYI BOYU
Meral Akşener'in kurduğu partiye "İYİ" adını vermesi sonrası bir tartışma başladı ki akıllara zarar. İYİ Parti'nin adının ve ambleminin "Kayı Boyu"nu anımsatması üzerine tartışmalar sürüyor.
Bugün Bilecik'in AKP'li belediye başkanı, İYİ Parti'nin 'Kayı Boyu' amblemine benzetilmesinden rahatsızlık duyduğunu söyleyerek "patenti bizde dava açacağız" dedi. Başka yerlerde "Kayı boyu" adıyla kurulmuş bazı dernekler tepki gösteriyor.
Bilecik'teki 'patentli' Kayı antı
TRT'nin Ertuğrul Gazi dönemini anlatan "Diriliş Ertuğrul" dizisinin her bölümünde "Kayı Boyu" simgeleri kullanılıyor.
Hatta Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış olan İYİ Partili Yusuf Halaçoğlu eleştirilerin ardından "tarihi eser" fotoğrafını "Kendi kültüründen haberi olmayanlara" notuyla paylaşıyor. Halaçoğlu'na göre amblemleri "Kayı Boyu"nu simgeliyor.
'KAYI BOYU' UYDURMASI
Osmanlı hanedanlığının kökenine ilişkin tartışmalar uzun yıllardır sürer. Ancak bu tartışmaları siyasi ve ideolojik bir biçinde yürüten çevreler bilimsel tarihsel gerçekleri pek umursamaz. İlkokul ders kitaplarından başlayarak milli eğitim müfredatında da Osmanlı hanedanlığının kökenlerinin "Kayı Boyundan" geldiği işlenir.
Osmanlı üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitaplarla herkesin taktirini toplayan ve "tarihçilerin kutbu" olarak bilinen duayen tarihçi Halil İnalcık, Osmanlı hanedanlığının kökeninin belli olmadığını ve "kayı Boyu" iddiasının siyasi bir uydurma olduğunu söyler.
TİMUR KARŞISINDA HANEDANI YÜCELTMEK İÇİN UYDURULDU
Hurafelerle, rivayetlerle tarihçilik yapılmayacağını belirten İnalcık, "Kayı teorisi Osmanlı hanedanını yüceltmek için ortaya atılmış bir teoriden ibarettir" diyor ve şunları söylüyor:
"Osmanlılarda hanedanın menşei hakkında başka bir teori vardır. Oğuznâme'de Türkler'in dip-atası Oğuz Han olarak kaydedilir. Sözde onun 6 oğlu olmuş. Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz... Gün en büyük oğluymuş... Onun oğlu da Kayı... Oğuz Destanı diyor ki, Hanlık Oğuz Han'dan sonra Gün Han'ın hakkıdır ve ondan sonra da bütün Türk kabileleri üzerinde egemenlik Gün Han'ın oğlu Kayı'ya aittir. Osmanlı hanedanı da işte bu Kayı Han'dan geliyor. Bu şecereyi, ikinci Murad zamanında 1440'lara doğru Yazıcızade ortaya atmıştır. Yazıcızade diyor ki, Osman Gazi zamanında kabileler toplandı ve Oğuzhan'ın vasiyeti gereğince Kayı Han neslinden gelen Osman'ı han ilan ettiler... Osmanlı hanedanı Kayı Han neslindendir. Bu hikâye, 1440'larda ileri sürülmüştür. Yazıcızade neden bunu yazdı, açıklanması kolay. Timur, Osmanlılar'ı yendikten sonra Yıldırım Bayezid oğulları üzerinde egemenliğini kabul ettirmiştir.
Timur'un oğlu Şahruh, İkinci Murat zamanında kendisine bir hil'at (Hükümdarların takdir için bir kimseye verdikleri cübbe) gönderip bunu giymesini, kendi egemenliğini tanımasını istemiştir. Zira Timur ve oğulları kendilerini Oğuzhan neslinden sayarlar. Büyük hanlığın kendilerine ait olduğunu iddia ederler. İşte bu iddia karşısında II. Murad kendi bağımsızlığını göstermek üzere Oğuzname destanını kullanmış ve Osman Bey'in Oğuzhan'ın neslinden olduğu iddiasını benimsemiştir. Kayı menşei iddiası, Timuroğulları'nın Oğuzhan'dan geldikleri iddiasına karşı siyasi bir iddiadır. Bu bir kurgudur. Fatih zamanında şehzadelere Oğuz, Korkut adlarını vermişler ve topların üzerine Kayı damgasını koymaya başlamışlardır. Kayı teorisi Osmanlı hanedanını yüceltmek için ortaya atılmış bir teoriden ibarettir. Bunu 40 yıl önce de yazmıştım."(1)
II. MURAD DEVRİNDE BAŞLADI
Halil İnalcık'ın yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü olan "Devlet-i Aliyye - Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar" kitaplarının ilkinde de bu konu şu şekilde işlenmiştir:
"Osmanlı sultanında evrensel egemenlik fikri değişik kaynaklardan gelir. Daha II. Murad devrinde yazılmış Yazıcızâde Ali'nin Selçuknâme'sinde Osman Gazî'nin sözde Oğuz Han'ın büyük oğlu Günhan'ın oğlu Kayı soyundan olduğu için ucdaki Türk beyleri tarafından üstün hükümdarlığa seçildiği kaydedilir ve şu iddia eklenir: 'Günhan'ın vasiyyeti Oğuz türesi mucibince hanlık ve pâdişahlık Kayı soyu varken özge boy hanlarının soyuna Hanlık ve Pâdişahık değmez.' Bu iddianın tarihi kaynağı ne olursa olsun Osmanlı hânedânı, egemenliğini meşrûlaştırmak ve özellikle Timur ve oğullarının himaye ve üstünlük iddialarına karşı çıkmak için bu görüşü benimsemiş, II. Murad'dan başlayarak paralarda ve silâhlarda Kayı boyu damgası kullanılmıştır."(2)
CUMHURİYET'İN TARİH KİTABI NE DİYOR?
Bugün üniversiteler dahil eğitim kurumlarımızda Osmanlı hanedanlığının kökenlerinin "Kayı Boyuna" uzandığı iddia edilse de her zaman böyle değildi. Cumhuriyet'in eğitim sisteminde 1931 yılında hazırlanan ve okullarda okutulan "Tarih" kitabında Osmanlı'nın menşei şu sözlerle anlatılır:
"Osmanlı devletini tesis eden ve sonradan Osmanlı adını alan Türklerin nereden ve ne zaman Anadolu'ya geldikleri henüz ilmi bir suretle tespit edilmiş değildir. Osmanlı hükümdarlarının Oğuzhan'a kadar giden bir silsilenameleri varsa da bu sonradan uydurulmuş bir şeceredir." (3)
HURAFECİLER KABUL EDER MODERN TARİHÇİ KABUL EDEBİLİR Mİ?
Osmanlı'da tarih yazımı 15. yüzyılın sonlarına doğru başlar. Osmanlı'nın kuruluşuna ilişkin bildiklerimizin çoğu Bizanslı tarihçilerin aktardıklarından ibarettir.
Tarih yazımındaki yanlışları İnalcık şu sözlerle anlatır:
"Eski tarihçilerimiz birisinin naklettiği rivayeti aynen alır kitabına koyar. Bu sahte bir rivayet midir, yanlışlıklar var mı, sorgulamadan aynen kaynağının söylediği gibi alır. Bunun asıl bir sebebi "Müslüman yalan söylemez" inancı olabilir. Halbuki bir tarihi olay ve kişi hakkında söylenen rivâyeti tarihçi kullanırken, bunu süzgeçten geçirmek zorundadır. Buna 'textkritik' metodu denir. Bir misal vereyim. Sözde Osman'a rüyasında dünya hâkimiyeti müjdelenmiş. Bunu Şeyh Edebali yorumlamış. Bunu modern bir tarihçi kabul edebilir mi? 15. yüzyılda Aşıkpaşazâde'de, Neşri bunu gerçek gibi kayd ederler. Kaynaklarımız bunun gibi hurafeler içerir."
KIVILCIMLI'YA GÖRE KAYI BOYU
Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı döneminde tarih kaydı tutulmamasını "Osmanlı Tarihinin Maddesi İkinci Kitap"ta şu şekilde anlatıyor:
"Bunda yadırganacak hiçbir şey var mı? Tarihöncesi toplum için 'Yazı' yoktur: Yazılmak ve 'Kayıt' ta olamaz. Medeniyet Tarihi ise, üst sınıfların başı olan Sultan'lar dışında hiç kimse ile ilgilenmez. Bir 'Uç Beği'nin yaptıklarına ve yaşantısına kim bakar?
(…) Bu 'Tarih' yokluğu, daha doğrusu Tarih'te yok oluş: tam sosyal Sınıflı bir toplumun, dolayısı ile bir sınıf iktidarının ve Devletin ilk Kayı Boyunda yok olduğundan ileri gelir. Osmanlı toplumu, Osmanlı Devleti bu "yokluk" mahşeri içinden nasıl var olup çıkacaktı?
Hammer'in şaşarak belirttiği Tarihsizlik yalnız Osman Gaazî'den önceki 50 yıl için oluyor. Oysa, Osman Gaazî'den sonraki 100 yıl için de yazılı yerli bir Osmanlı Tarihi hemen hemen yok gibidir." (4)
Görüldüğü gibi Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı tarihinin yazımındaki eksiklikleri belirtir ama hanedanlığın kökenini belirtmek için "Kayı Boyu" demekten geri kalmaz. Kitabında sık sık Kayı Boyu ifadesi geçer. Ona göre Kayı'lar 'Aşiret' değil, onun üçüncül bölümü sayılan 'Boy' (Kayı Boy'u) idiler.
Kayılar, Anadolu'ya gelmeden önce hatta Fatih dönemine kadar komünal hayat süren göçer Türklerdir. Kıvılcımlı'ya göre devletin ilk yıllarında da bu devam etmiştir.
"Kayı Boyu'nun Tarih öncesi sınıfsız sosyal toplum biçimi, kolay kolay sosyal sınıflı Antika Medeniyet çöküntüleri ortasında eriyememiştir." der.
FUAD KÖPRÜLÜ'NÜN 'KAYI' İNADI
Avusturyalı tarihçi Paul Wittek Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarıyla bilinir. Wittek, Osmanlı'nın kuruluşu üzerine yazdığı makalede Osmanlı hanedanlığının kökeni konusunda Osmanlıların da çelişkide kaldığını ve Kayı Boyu iddiasının gerçek olmadığını söyler. Bunun üzerine Fuad Köprülü, Osmanlı'nın Kayı kökenli olduğunu iddiasının ateşli savunucusu olur. Bu yönde makaleler yazar, konferanslar verir.
Fuad Köprülü'ye göre Osmanlı hanedanlığının kökleri Kayı Boyu'na dayanmaktadır. Doğan Avcıoğlu. "Osmanlı'nın Düzeni" isimli kitabında Kayı boyu tartışmalarının merkezinde hep Fuad Köprülü'nün dolduğunu belirterek şunları yazar:
"Alman bilim adamı J. Marquart 1914'te Komanlar konusunda W.Bang ile birlikte yayınladığı kitapta 'Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun, Moğolistan'daki Kay kavmi olduğunu, o nedenle Osmanlıların Kay boyundan gelen Türkleşmiş Moğollar' olduğunu öne sürer. Köprülü, 1943'te yazdığı uzun makalede bu tezi çok sert eleştirir. Köprülü, ayrıca Carl Brockelmann'ın bu tezin Kaşgarlı Mahmud'un ifadesiyle doğrulandığını belirtmesi üzerine de çok övdüğü bu ünlü Türkolog'un Kaşgarlı Mahmud'un Kayıları Kumanlardan ayırdığına dikkat etmemiş olmasını garipser. Buna karşı Paul Pelliot'un Komanlarla ilgili bir makalesindeki şüpheci tutumunu över."
"Köprülü, aynı makalede son olarak "aziz arkadaşım" dediği Paul Wittek'in "Osmanlı sülalesinin Kayılardan olmadığı" tezini eleştirir. Wittek gerek 1938'de yayımladığı kitapta gerekse 1938'de Paris Sorbonne'da verdiği konferansları derlediği makalesinde, Osmanlı devletinin herhangi bir kabile teşekkülü tarafından değil 'hudutlardaki Gaziler tarafından kurulduğunu' öne sürmektedir. Ona göre Osmanlıların Kayılardan olduğu iddiası Murat II devrinde başlayan bir çeşit romantik akımın etkisiyle XV. yüzyıl Osmanlı tarihçileri tarafından uydurulmuştur. Fuad Köprülü buna karşılık, kendisinin de bir zamanlar (1925'te) 'Kayı tezinin sonradan uydurulduğu' görüşünde olduğunu, ancak 1934'te Paris'te verdiği konferanslarda bu fikirden vazgeçmesinin nedenlerini etraflıca açıklamış olduğunu belirtir."(5)
Fuad Köprülü kesin yargıyla bitirdiği iddiasına karşılık başka bir yerde şöyle diyecektir:
"Osmanlı devletinin kuruluşu muamması, henüz izah edilmekten, hatta biraz aydınlatılmaktan çok uzaktır"(6)
Tarihçi yazar Yusuf Hakan Erdem, bugün resmi tarihe kaynaklık eden Fuad Köprülü'nün iddialarının kaynağını inceler.
"Kayı Boyu efsanesinin toplumda ne denli yerleştiği aşikâr bir gerçek ve bunda tarih eğitimimizin rolü herhâlde efsaneyi çıkaran eski Osmanlı kroniklerinden daha büyüktür." diyen Erdem, Köprülü'nün neden Yazıcızâde'deki kaydı, bununla açıkça çelişen diğer kayıtlara tercih ettiğini şu sözlerle sorgular:
"Hoş, bununla açıkça çelişen kayıtlar olduğunu da söylemiyor ki. Belki Yazıcızade'nin adlı adıyla 'Kayı' diye yazması ve Osmanlı hanedanının bir kararsızlık ve belirsizlik döneminden sonra nihayet Kayı'da karar kılması birer sebeptir. Belki de kendisinin, Kayı efsanesinin, Osmanlı hanedanının Kayı boyunun hangi aşiretinden (Karakeçili) olduğuna varıncaya kadar "yeniden hatırlandığı" Abdülhamid döneminde eğitim görmüş olması bu tercihte rol oynamış olabilir.
Köprülü'nün Osmanlı'nın Kayı'dan olduğunu ispatlamak uğruna serd ettiği mantıkî deliller de hiç kuvvetli değil. Osmanlı sultanları kendilerine "yalandan bir silsilenâme uydurmak isteselerdi", Selçuklu hanedanını yetiştiren Kınık kabilesine mensup olduklarını iddia ederlermiş. Köprülü, üstelik Oğuz boyları hiyerarşisi içinde Gün Han'ın "büyük oğlu" Kayı'nın en prestijli boy olduğunu kendisi de kabul ettikten sonra, Osmanlıların başka bir hanedanın mensup olduğu kesin olan boya neden aidiyet iddia edeceklerinin hiçbir açıklamasını yapmamıştır. Kendi bağımsızlığı ve siyasî meşruiyetinin peşinde olan bir hanedanın 15. Yüzyılda, çoktan ortadan kalkmış ve hiçbir meşruiyeti mevcut olmayan bir hanedanla aynı boyu iddia etmeleri bilâkis tuhaf olmaz mıydı? (7)
Osmanlı'nın kuruluş dönemine ait kaynak yetersizliğini tarihçi Erhan Afyoncu "Sorularla Osmanlı İmparatorluğu" isimli kitabında şu sözlerle anlatmıştır:
"Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesine çıktığı XIII. yüzyılın sonlarıyla, XIV. yüzyılın başlarına ait kaynak eserler son derece azdır. Bu tarihlerde eserlerini kaleme almış üç Bizans tarihçisi (Pachymeres, Nicephoras, Kanta-kousenos) ile üç Arap seyyahı ve coğrafyacısı (İbn Batuta, İbn Said, El-Umarî) vardır. Bunların da eserlerinde Osmanlı Beyliği hakkında verdikleri bilgiler son derece azdır. Osmanlı Beyliği'nin ilk yıllarında yazılmış bir Türk tarihi yoktur."
Afyoncu, Osmanlı'nın Kayı boyu iddiasının Timur'un Anadolu'ya gelmesiyle başladığını da kabul eder:
"Timur'un gelişi aşiret geleneklerini tekrar canlandırdı. Bundan dolayı Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlılar, Kayı boyundan olduklarını ve Türklüklerini ön plana çıkardılar. Timurlulardan daha üstün olduklarını belirtmek için Oğuz şeceresinde önemli bir yere sahip olan Kayı boyundan geldiklerini her vesileyle belirttiler. O dönemde yazılmış tarih kitaplarında bu husus vurgulandığı gibi, silah ve paraların üzerine de Kayı boyunun damgası vuruldu." (8)
WERNER'E GÖRE KAYI BOYU
Osmanlı'nın Timur karşısında Oğuzlar nezdinde saygınlık kazanmak için uydurduğu "Kayı Boyu" iddiası Osmanlı üzerine yaptığı araştırmalarla öne çıkan Alman tarihçi Ernst Werner'in de dikkatini çeker. Werner, Osmanlı'nın kuruluş yıllarını irdelediği kitabında şu satırlara yer verir:
"Osmanlılar kendilerini Oğuzların Kayı Boyu'na bağlarlar ve aktarılan efsanevi bilgilere göre, başlangıçta yalnızca 400 aileymişler. Reşidüddin'in aktardığı efsaneye göre, Oğuz'un oğlu Kün Han'ın, daha sonra hükümdar olarak kendisinin yerini alan Kayı adlı bir oğlu vardır. Böylelikle Kayı Boyu, Oğuzlar arasında en yüksek otoriteye ulaşmış ve beş Türk hükümdar ailesi arasında en ünlüsü olmuştur. Bu saygınlık, Gazneli ve Osmanlı gibi hanedanları köklerini Kayı Boyu'na bağlamaya itmiştir." (9)
Kaynakça:
1- Sabah gazetesi. Halil İnalcı söyleşisi - 23.8.2009
2- Halil İnalcık. Devleti Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar 1 - İş Bankası Kültür Yayınları
3- Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri Cilt 3- Kaynak Yayınları
4- Hikmet Kıvılcımlı. Osmanlı Tarihinin Maddesi 1 - Sosyal İnsan Yayınları
5- Doğan Avcıoğlu. Osmanlı'nın düzeni: Türklerin tarihi - Kırmızı Kedi Yayınevi
6- Fuad Köprülü. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu - Akçağ Yayınevi
7- Şu Kayı Boyu efsanesi - Hakan Erdem - Karar - 12.02.2017
8 - Erhan Afyoncu. Sorularla Osmanlı İmparatorluğu - Yeditepe Yayınevi
9- Ernst Werner. Büyük Bir Devletin Doğuşu Osmanlılar (1300-1481) - Yordam Kitap
http://cokizlenen.xyz/tarihi-bir-uydurmanin-pesinde-anlamsiz-bir-kavga-kayi-boyu
a45UyF587661-171031132804 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/10/31 14:01 1 39 3-ekim-dernegi@googlegroups.com RUYA
. . . . . .
Annemi olmus gordum ruyamda.
Aglayarak uyanisim
Hatirlatti bana, bir bayram sabahi
Gokyuzune kacirdigim balonuma bakip
Aglayisimi.
Orhan Veli KANIK
Nisa Suresi nin 173.ayeti de Risale-i Nur a isaret ediyormus.
Ayetin Turkce anlami:
Ey insanlar, size Rabbinizden bir delil geldi.
Ve size apacik bir nur olan Risale-i Nur u indirdik
Inanan-iman edenlere, hidayet kaynagi ve her turlu dertlerine sifa, verdik anlamindaki ayet de Risale-i Nur a isaret ediyormus.
Said-i Nursi ye gore; Kur an nasil bir hidayet kaynagi ve dertlere sifaysa; Risale-i Nur da oyle bir hidayet kaynagi ve dertlere sifadir
O zaman ayetin anlami su oluyor:
Inanan-iman edenlere, hidayet kaynagi olan ve her derde sifa veren Kur an-i Kerim i ve Risale-i Nur u verdik
Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.
Araplari aldatarak Osmanli Devleti aleyhine kiskirtip isyana sevkeden Ingiliz casusu Lavrence in, yardimcilari Nuri Said, Faysal ve Serif Huseyin ile birlikte Sam da Turkleri katlettikten sonra: Evet onlari isyana ben kiskirtmistim. Ama boylesine vahsice kan dokeceklerini hic tahmin etmemistim. Bazi mahalleleri gezerken silahsiz Turk askerlerinin nasil oldurulduklerine bakamadim; tiksindim bu vahsetten diyerek itirafta bulunmustur...
(Kaynak: Ilhan Bardakci; Imparatorluga Veda, Hulbe Yayinlari, Istanbul/1985, s.572)
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo |