21 Haziran 2012 Perşembe

BARNABAS İNCİLİ ve HAMZA HOCAGİL - VAY ANASINI SAYIN SEYİRCİLER !

VAY ANASINI SAYIN SEYİRCİLER !

BARNABAS İNCİLİ ve HAMZA HOCAGİL

Yıl 1981 bugün Şırnak ili içerisinde kalan ancak o dönemde Hakkari'ye bağlı olan Uludere'de bir grup avcı avdan dönerekn köpekleri bir mağaraya girip kaybolur.
Avcılar köpeklerini bulmak için mağaraya girerler.
Köpek bir oyuktan aşağı düşmüş acı içinde inlemektedir.
Avcılar bir iple köpeğin düştüğü oyuğa girdiklerinde gördükleri manzara inanılmazdır.
Burası yüzlerce yıldır kimsenin ayak basmadığı kayıp bir yeraltı şehri veya kilisesidir.
Yüzlerce odadan oluşan bu esrarengiz yerde taş bir lahit bulurlar.
Lahitin kapağını kaldırdıklardında içinde bir ceset, cesedin boynunda bir madalyon ve göğsünün üzerinde duran el yazması bir kitap bulurlar.
Kitabı ve madalyonu alıp çıkarlar ordan.
Anlam veremedikleri yazılarla dolu olan bu kitabı kime nereye götürseler de bir türlü ne olduğunu çözemezler.
Kitap,bir süre sonra Babat Aşireti Lideri Korucubaşı Hazım Babat'ın babası Ferhan Babat'ın eline geçer.
Ferhan Babat'ın kitabın tarihi değerini anlaması uzun sürmez ancak o da kitabı kime götürdüyse Papazlar dahil kimse kitabın hangi dilde yazıldığını anlayamaz.
kitapta yazılanları bir türlü çözemezler.
Bu kez Babat, içeriğinde ne olduğunu bilmediği bu kitabı satmak için girişimlerde bulunur.
Dönemin Malatya Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler'e kitaptan bahseder.
Şengüler, kitabı inceler ve kitabın önemini anlamak için iki sayfasını filolog Hamza Hocagil'e götürür.
Hamza Hocagil, Türkiye'de Aramiceyi bilen iki üç insandan biridir.
Hamza Hocagil bu dilin Hz.
İsa'nın konuştuğu dil olan ARAMİCE olduğunu anlar.
Hocagil kitabın ilk sayfasındaki şu ibareyi çözümler:"Ben Kıbrıslı Barnabius...
Tespihe layık âlemlerin Rabbi'nden bir bütün olarak, Ruhu'l Kudüs'le Meşaha'ya vahyolunanı bu kitabı tıpkı İsa'dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum.
"
Hamza Hocagil bu kitabın, adı çokça duyulan ama varlığı yokluğu bir muamma olan AZİZ BARNABAS İNCİLİ olduğunu anlamıştır.
Bu kitap dinler tarihini ve dolayısıyla bütün bir dünya tarihini değiştirecek öneme haiz bilgiler içermektedir.
Kitap İstanbul'a getirilecekken Diyarbakır'da bir yol kontrolü sırasında askerler tarafından ele geçirilr.
Kitap bir şekilde Özel Harp Dairesine kadar ulaşır.
Ancak Hamza Hocagil dışında hiç kimse bu kitabın önemini kavrayamamıştır.
Çünkü bugün bilinen bütün incillerin hiçbirinin Aramice orijinali yoktu.
Üstelik tümü Grekçe'den yapılan tercümelerden oluşuyordu.
En eskisi de dördüncü yüzyıla aitti.
Oysa Hz.İsa'nın dili Aramiceydi ve bulunan İncil üzerinde yapılan karbon 14 testine görer incilin yazıldığı papirüsler milat öncesine tarihlenirkeni yazıda kullanılan mürekkep ise Milattan hemen sonraki I.
yüzyıla tarihlenmişti.
Yani muhtemelen bu İncil, Hz.
İsa'nın yaşadığı veya çarmıha gerildiği zamandan hemen sonra yazılmıştı.
Zaten aslen Kıbrıslı olan Aziz Barnaba, Hz.
İsa'nın Vahiy katibiydi.
Ve Yahuda İskariot'un İsa'ya ihanet etmesinden sonra 12.
Havari olarak seçilmişti.
Bu sırada fısıltı gazetesi aracılığıyla kitabın bulunduğu haberi giderek yayılmış ve bu kitabın önemini bilen diğer kurumlar da işin içine dahil olmaya başlamıştır.
Hal böyle olunca başta Vatikan olmak üzere, CIA, MOSSAD, MİT, GENELKURMAY ve Türkiye'nin yakın dönemde adını duyduğu ama aslında kökleri daha eski olan ERGENEKON örgütü işin içine dahil olur.
Hatta öyle ki;
ABD Başkanı Jimmy Carter Türkiye'ye bir ziyaret için geldiğinde Turgut Özal'a BARNABAS İNCİLİ ni sorar.
Bunun üzerine kitabın önemi anlaşılır ve Genelkurmay bu kitabı koruma altına alır.
Hamza Hocagil Askerin gözetimi altında parça parça bu incili çözümlemeye başlar.
Hamza Hocagil kitabın çözümledikçe çok ilginç bilgilere ulaşır.
Mesela Hz.Muhammed'in haber verildiği ayetleri görür.
Hamza Hocagil bunu şu sözlerle ifade ediyor:
"Dikkatimi çeken bir şey daha vardı.
Ayette, 'Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak(!)' diyordu.
"
HAmza Hocagil, Kitabı çözümledikçe bu İncil'in şu ana kadar bilinen İncillerden çok farklı bir içeriğe sahip olduğunu ve bir şekilde Kur'an ile örtüştüğünü farketti.
Ancak daha da önemlisi son sayfaya geldiğinde Hocagil, ilginç bir detayla karşılaşır.
Bu incilin toplam dört nüsha olarak yazıldığını ve diğerlerinin nerede olduğu açıkça belirtilmektedir.
Hocagil bunu da şu sözlerle ifade ediyor:
"İnciller'in biri İsrail'de, diğeri Arabistan Yarımadası'nda diğeri ise Kuzey Irak'ta Süleymaniye Zaho taraflarındaydı.
Orgeneral Nahit Şenoğul Paşa'nın verdiği Barnabas İncili'nin son sayfalarında Hz.
Davut'un kendi eliyle yazdığı Aramca Zebur ve Hz.
Harun'un bakır levhalara yazdığı On Emir'in nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı.
"
Bu bilgilere dayanarak Hamza Hocagil, diğer İncillerin peşine düşer.
İlk İncil'i İsrail'de HZ.
Davud'un Sarayı olduğu iddia edilen yerde bulur.
Aslında Hz.
Davud'un Sarayı da Arkeoloji tarihi açısından bir muammadır.
Çünkü bugüne kadar bu sarayın kesin olarak bulunduğuna dair bir kanıt yoktur.
Ancak Hocagil'in yapmış olduğu bu keşif kazı yapılan yerin Hz.
Davud'ın Sarayı olma ihtimalini neredeyse kesinleştirmiştir.
İsrail'deki kazıda görev alan ve hatta kazı yapılamsı iznini sağlayan kişi İSRAİL'in eski cumhurbaşkanı ISHAAC RABIN'ın torunu olan VICTORIA RABIN'dir.
Victoria İstanbul'da Arkeometri okurken Hamza Hocagil ile tanışır.
Dedesinin siyasi kişiliğini ve bağlantılarını kullanarak Hocagil ile birlikte burada kazıya başlar.
Ve aynen Barnabas'ın tarif ettiği gibi burada BArnabas İncili'nin dört nüshasından biriyle birlikte Hz.
Davud'un kendi elyazısyla Yeşil bir deri üzerine yazdığı ZEBUR ve Hz.
Harun'un bakır bir levha üzerine yazdığı ON EMİR plakasını bulurlar.
Hamza Hocagil, burada buldğu İncil'i tercüme edip Victoria Rabin'e okuduğunda, Victoria, hiç tereddüt etmeden Müslüman olmayı kabul eder.
Henüz 27 yaşında olan Victoria Müslüman olduktan sonra Etyopyalı bir Yahudi tarafından öldürülür.
Victoria'nın öldürülmesine neden olan olay ise Vatikan'ın İsrail'de bulunan bu İncil'i 350 bin Euroya almak istemesine karşı çıkmasıdır.
Bu arada Vatikan adına kitabı almak isteyen Kardinal Mario'da esrarengiz bir biçimde ölür.
Hamza Hocagil, İsrail'de bulunan bu İncil'i daha sonra Yunanistan'da bulunan MARKOS yayıncılık için İngilizce ve Almanca olarak tercüme eder.
Hamza Hocagil, İsrail'in bu incili tercüme etmemesi için kendisini tehdit ettiğini söylüyor.
Yunanistan'a yapılan bu tercüme de aracı olan kişi ise Ergenekon davasından adını herkesin çok iyi bildiği VELİ KÜÇÜK'e yakınlığıyla bilinen yaveri ADEM TAŞDEMİR'di.
TAŞDEMİR ve VELİ KÜÇÜK'ün YUNANİSTAN ile olan bağlantıları da dikkate değerdir.
FİNANSBANK'ın sahibi olan Hüseyin ÖZYEĞİN'in banka hisselerinin bir bölümünü Yunanistan OROTDOKS KİLİSESİ'nin de büyük oranda hisse sahibi olduğu (National Bank of Greece) NBG BANK'a satılımasında gerekli olan Genelkurmay izni için Veli Küçük ve Yaveri Adem Taşdemir'in aracı olduğu bilinmektedir.
Ergenekon soruşturmasında Veli Küçük'ün de sık sık ziyaret ettiği ancak tuhaf biçimde hiçbir cemaati bulunmayan TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ'nin bu işte bir rolü olabilir mi acaba?
Bu arada Barnabas'ın Kıbrıslı olduğunu söylemiştik.
Garip işler ve ilişkiler burda da devam ediyor.
1996 yılında Kıbrıs'ta içinde Aziz Barnabas'ın mezarının olduğu bir kiliseye geceyarısı gelen üniformalı Türk askerleri burada bir takım işler çevirir.
Ertesi gün gazetelerde "Kıbrıs'ta Kilise Soyuldu" haberi çıkar.
Ancak işin iç yüzü hiç de öyle değildir.
Çok kıymetli ikonalarla dolu olan Kiliseye gelen askerler kilise de gece nöbet tutan güvenlikçilere burada bir tatbikat yaptıklarını söyleyerek sakin olmalarını söylerler.
Paha biçilemeyen ikonalarla dolu olan Kilise'den o gece hiçbir şey çalınmamıştır.
Askerler sadece Aziz Barnabas'a ait olan mezarı kazarak iki taş lahit kapağını çıkarıp bir kenara attıktan sonra mezardan her ne alındıysa belli olmadan tekrar alel acele kapatarak oradan ayrılmışlardı.
Bu olayın üzerine giden tek kişi olan Kıbrıslı Gazeteci KUTLU ADALI yazdığı yazılarda o mezar dan çıkarılan şeyin ne olduğunu soruyor ve bu işin ardındakilerin kim olduğunu araştırıyordu.
Ancak bilindiği gibi KUTLU ADALI bu sorularına cevap bulamadan Fail-i Meçhul bir biçimde öldürüldü.
Geride Şu sorular kaldı:
Kutlu Adalı'nın öldürldüğü zaman Mehmet ÖZBAY sahte kimliği ile dolaşan ve daha sonra meşhur SUSURLUK kazasında ölen ABDULLAH ÇATLI'nın ve YEŞİL kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Kıbrıs'ta olması tesadüf müydü?
ABDULLAH ÇATLI'nın Kıbrıs'ta Ömer Lütfü Topal'a ait bir otelde İSRAİL'li bir kadınla birlikte olması tesadüf müydü?
Hatta Çatlı'nın bu kadınla aşk yaşadığı (Kadının adı Aydoğan Vatandaş'ın APOKRİFAL kitabında var ancak ben bu yazıyı yazarken kitap yanımda olmadığı için adını hatırlayamadım -mehmet oğuz-) ve bu kadınla birlikte bir şirket kurduğu, Susurluk kazasından sonra bu kadının izinin bir daha hiçbir yerde görülmemesi bir tesadüf müdür?
Kutlu Adalı'nın e
i İlkay Adalı cinayetle ilgili olarak AİHM'e başvurdu ve Türkiye olayın aydınlanması için gereken özeni göstermediği gerekçesiyle mahkum oldu.
Sonuç:

Hakkari'de bulunan Barnabas İncili bugün hala Genelkurmaya bağlı Özel Harp Dairesi'nin İstanbul Balmumcu'daki binasında çok sıkı güvenlik tedbirlerinin alındığı bir odada saklanmaktadır.
Geri kalan diğer üç nüshanın akibeti belirsizdir.
Bugün piyasada ve hatta internet ortamında Barnabas İncili olarak bilinen pek çok kitap ve yazı bulmak mümkündür.
Ancak bunların içeriğin ne kadar sahih olduğu şüphelidir.
Çünkü üzerinde bu kadar entrikaların döndüğü bir kitabın içeriğinin olduğu gibi insanlara duyurulması akla pek de yatkın gelmiyor.
Zira bu kitap taşıdığı içerik açısından dinler tarihini ve dolayısyla da dünya tarihini değiştirecek bir öneme haiz.
Bununla birlikte bu kitabı okuduktan sonra Müslüman olmayı seçen Victora Rabin gibi birçok kişi inançlarını bir anda değiştirebilir.
Bir kurum hariç:
VATİKAN.
Çünkü Vatikan artık bir inanç merkesi olmaktan çıkıp dünyanın en büyük ticari ve siyasi şirketine dönüşmüştür.
Hamza Hocagil Vatikan ile yaptığı görüşmelerde bir kardinalin kendisine "Gökten İsa'da gelse biz bu inancı ve kurumu asla değiştirmeyiz, değiştiremeyiz" dediğini aktarıyor.
Sadece Vatikan mı?
Köklerini Ezoterik ve Batıni inançlara göre temellendiren daha birçok resmi ve gayrı resmi yapı, çıkar ilişkilerinin ve dünya üzerindeki siyasi denglerin korunması için bu tür sansasyonel değişimleri asla kabuledemezler.
Çünkü bu sistem yeni bir şey değil, nesilden nesile aktarılan binlerce yıllık bir kontorl mekanzimasıdır.
Haçlı Seferlerinin başladığı dönemde kurulan Tapınak Şövalyelerinden, Hitler'in ardındaki gizli güç olan THULE'ye, MASON localarından ve İtalya'daki GLADİO'dan tutun da Türkiye'deki ERGENEKON'a kadar bütün bu derin güçler devletler üstü bir kontorl mekanizmasının parçalarıdır.
Bu dengeler dünya üzerindeki siyasi, ekonomik, dini, ve sosyo kültürel yapıları kendi çıkarları doğrultusunda organize ederler.
Şimdi size belki de ilk kez duyacağınız bazı bilgiler vererek yazımızı sonlandıralım...
Hitler'in Yahudileri katletmek için gaz odalarında kullandığı kimyasalları satan firmanın ABD menşeyli bir Yahudi firması olduğunu, Hitler'i iktidara getiren THULE örgütünün MASONİK yahudi bağları olduğunu ve bu Thule örgütünün kurucularından birinin 1950 lerde Türkiye'ye gelerek, bugünkü ERGENKON'un oluşumunu sağlayan ilk tohumları attığını biliyor muydunuz?
1960 larda Adnan Menderes ile birlikte Celal Bayar'ın idam edilmesini engelleyen asıl gücün VAtikan olduğunu biliyor muydunuz?
Piskopos Angelo Roncalli Gül ve Haç Örgütü Üyesi bir ruhbandı.
Roncalli 1935′e kadar Sofya'da Vatikan'ın Diplomatik Servisi'nde (Vatikan'ın Gizli İstihbarat Örgütü) çalışmış sonra da Apostolik Temsilci olarak Türkiye'ye gönderilmişti.
Roncalli Türkiye'de bulunduğu yıllarda (1935-45) çok iyi Türkçe öğrenmişti.
Kardinal Roncalli'nin Türkiye'deki en yakın dostlarından biri Celal Bayar'dı.
Bayar, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gül ve Haç üyesi olan dostu Roncalli'nin ricasını kırmadı ve Vatikan'ın Türkiye'de bir büyükelçilik açması için gereken emirleri verdi.
Bu dostluk yıllar sonra Celal Bayar'ı ipten kurtarmıştı...
Bundan sonrasını AYTUNÇ ALTINDAL'IN KİTABINDAN OKUYALIM:
"Celal Bayar eski dostu Roncalli Papa seçilince Vatikan'a giderek onu bizzat makamında kutlayan ilk Türk ve Müslüman devlet başkanı oldu.
O güne kadar hiçbir Müslüman devlet başkanı, Papa'nın ayağına gitmemişti.
Bu sürpriz ziyaret Vatikan ile Türkiye arasındaki ilişkilerde Ortodoks âlemine karşı bir gözdağı oldu.
İstanbullu Papa, Bayar'ın bu cesur girişimini karşılıksız bırakmadı.
1960′ta yapılan askeri darbede Yassıada'ya gönderilen ve daha sonra da idama mahkûm edilen Celal Bayar'a çok anlamlı bir jest yaptı.
Türk Silahlı Kuvvetleri adına Celal Bayar'ı idama mahkûm eden Sıkıyönetim Mahkemesi idamdan birkaç saat önce kararından vazgeçti.
Bir gece önce Ankara'ya gelen ve bizzat Papa 23.John'un mesajını ileten bir kardinal, darbeci subaylara Celal Bayar idam edilirse Papa'yı ve tüm Katolik âlemini karşılarında bulacaklarını en sert dille bildirdi…" (Aytunç Altındal- Tapınak Şövalyeleri)
Buraya okuyunca şaşıracağınız ve belki birçoğunuzun daha önce hiç duymadığı çok daha fazla not ekleyebilirdim.
Ancak, hem yazı bütünlüğünü bozması ve hemde yazıyı gereğinden fazla uzatarak okuyanların gözünü korkutmaması için eklemedim.
Ayrıca söz konusu inanç olunca hepimizin hassas olduğu bir konuya temas etmenin zorluğu giriyor devreye...
Bu konuda sadece şunu belirtmek isterim.
Hepimiz bugün sıkı sıkıya bağlandığımız inançlarımızın köklerini mutlaka araştırmak zorundayız.
Karşımıza çıkacak olan tuhaf bilgiler ve benzerlikleri görünce bugünkü inanç ve ibadet biçimlerimizin aslında hiç de kendi inancımızla başlamadığını, ilk insandan başlayarak gelen birçok ritüelin zaman içinde şekil ve içerik değişikliğine uğrayarak bugüne geldiğini göreceksiniz...
Bunun için hiçkimse "sonuçta hepsinin kökeni Allah, TAnrı, YEHOVA vs dir" demesin...
İşin aslı bu kelimlerin de köklerini araştı rın derim size...
Kur'an'ın İncil'in Tevrat'ın Zebur'un ne manaya geldiklerini niçin böyle adlandrıldıklarını düşünün...
12 Havari, 12 İmam, 12 Burç, 12 Kabile, Göğün 7 kat üstü ve 7 kat altı, 4 büyük melek, 1 olan Tanrı, 40 Aziz, 40 Haramiler, 40 lar Cemi vs.
sayıların ilk çıkışlarını araştırın.
Bulduğunuz sonuçlar sizi belki şaşrıtcak, belki hayal kırıklığına uğratacak belki de dünyaya bakışınıza yeni bir açı kzandıracak...
kim bilir...

 

--    . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .       Insan vardir zamani kendi hesabina yontar, insan da vardir bir omur boyu zaman onu yontar.  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Kurmus oldugum gruba uye olun  Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.    Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinlerin kitaplarini;    Okuyup anlayana 'ateist',  Okuyup anlamayana 'dindar',  Hem okumayip hem de anlamayana, 'yobaz' denir.    Nikola Tesla  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Dinler atesbocekleri gibidir:   Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.   Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.   Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.    Arthur Schopenhauer  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ey mutsuzlar!    Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.  Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.  Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,  sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.  Bok yiyorsunuz!  Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!  Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.  Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.  Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.     Bertolt BRECHT  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,  hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.  Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...    K.Ataturk  - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -   Putlarin, Kabenin istedii: Kolelik;  Canlarin, ezanin diledigi: Kolelik;  Mihrapti, kiliseydi, tespihti, salipti  Nedir hepsinin ozledigi? Kolelik.    Omer Hayyam

1 yorum: