Doğrusu benim RTE için küçük bir umudum var.
Belirli şartlar dahilinde yaşamını kurtarması mümkün gibi.
Amerikalı oligarkların sifonu çektikleri kesin.
Onlar Hristiyan Siyonist zenginlerdir.
Rochefeller en çok bilinenlerindendir.
Oligarşinin tetikçisi Fitnebaz Cemaat(The Sinister Fraternity)'in saldırıları da bununla uyumlu.
Şunu da biliyoruz, ülkede cemaatler dışında beyaz Türk(!?)ler arasında da Amerikan ajanları var.
Şu vakitten sonra sifonu çekenlerle müzakere etmesinin bir anlamı yok.
O halde yapılacak tek şey var.
RTE'nin, ülkedeki başta The Cemaat dahil olmak üzere bütün Amerikan ajanlarının dibine darı ekmesi lazım.
Elbette bunun için müttefiklere ihtiyacı olacak.
Bunu da Amerikanın harcadığı, The Cemaatin gadre uğrattığı askerler ve ulusalcılar arasından bol bol bulacaktır.
Milliyetçilik temalı çıkışlarla eskinin kıdemli Amerikan işbirlikçisi MHP saflarında da ciddi gedikler açmak mümkündür.
Milliyetçilik temalı çıkışlar dindar kesimler içinde de ikilik yaratacaktır.
Bunlar iç müttefikler olacaktır.
Bir de Kürt ayrılıkçıları var, onlar da Amerikan kontrolünde.
Kürt ayrılıkçılar, beyaz Türk(!?)ler arasındaki Amerikanofiller, cemaatçi mürteciler topluca iç cepheyi oluşturacak.
RTE bunlara karşı amansız bir saldırı yapmak zorunda.
Dış müttefiklere de ihtiyaç olacak.
Burada ülke ekonomisinin finansmanı ilk öncelik.
Bir de siyasi himaye konusu var.
Rusya ve Çin'le ciddi şekilde masaya oturmak gerekecek.
Her iki ülkede de Yahudi Siyonist zenginler ekonomik güç sahibi durumdalar.
Yani iki konu da paralel ve uyumludur.
Bu durumda ekonominin finansmanı için Hristiyan Siyonist zenginleri bir kenarda bırakıp, Yahudi Siyonist zenginlere yamanmak gerekecek.
Çin ve Rusya'nın siyasi himayesi için de bazı tavizler vermek gerekecek.
Rusların derdi açık.
Eski SSCB topraklarında Müslüman ve Türk toplumlarla ilişkilerde Türkiye'nin sıkıntı yaratmaması, uyumlu olması.
Ve Akdenize inmek.
Bu ikisi de kolay talepler.
Ülkeden def edeceğiniz onlarca Amerikan üssü yerine birkaç Rus deniz üssü belki bir de hava üssü yeterli olacaktır.
Dış düşmanlar olarak Amerika'nın kontrolünde olan bütün ülkeler ve sermaye kesimlerini bulacaksınız.
Ancak, şunu bilin, başta İngilizler ve kıta Avrupası devletleri ve sermaye çevrelerinin büyük bölümü böylesi bir hır gürde yansız kalacaktır.
Çünkü onların ekonomilerini finanse eden zenginler büyük oranda Yahudi Siyonist ailelerdir.
Amerikalı oligarkların en büyük müttefiki Suudi hanedan ve diğer zengin Araplardır.
Yanına Japonları ekleyin, biraz Uzakdoğulu birkaç ülke, Filipinler, Malezya falan, yanına bir de en son Arap baharı yaşanmış Kuzey Afrika ülkelerini ekleyin.
Dayanılmaz bir dengesizlik yok yani.
Burada önemli olan çok daha önce küresel bir paylaşım yapmış olan zenginlerin ikna edilmesi.
Türkiye'nin saf değiştirmesi küresel ölçekte sonuçları olacak bir büyük iştir.
Bütün bunları herkesin hemen kabul etmesini beklemek çocukça bir hayaldir.
Ancak, tepkileri bilir ve hazırlıklı olursanız dayanılmaz bir engel de değildir.
Kuvvetli bir liderlik bunu başarabilir.
Burada iç istihbarat, kalkışmalara, darbelere, suikastlere, şantajlara karşı koyma, yabancı askeri müdahalelere karşı caydırıcılık, küresel sermaye çevreleriyle ve yeni müttefik devletlerle yapılacak sıkı müzakereler ve anlaşmalar, kararlılık ve irade büyük oranda yeterli olacaktır.
Kolay olmayacaktır.
Ancak, ülkenin rotası değişecektir.
Bu değişikliğin ne faydası olacak, bir de bu soru var.
Böylesi bir değişiklik ülkenin staratejik hedefleriyle daha uyumlu olacaktır.
Türk(!?)ye pazar olmaktan çıkacak, üretici olacaktır.
Türk dünyasıyla bağlantı kuvvetlenecektir.
Arap dünyası ki, tam bir bataklıktır, ilinti azalacaktır.
BRICS ülkelerini yarattığı sinerji daha yüksek ekonomik büyüme oranları sağlayacaktır.
Avrupanın ortak, Türk(!?)kiyenin pazar olma durumu son bulacaktır.
Ülkede sermaye birikimi artacaktır.
Son günlerde AT ve ABD arasında yürütülen ekonomik bütünleşme müzakerelerini unutmayın.
Türkiye bütün bu gelişmelerde dışlanmıştır.
Şunu da belirteyim, Türk(!?)iye böyle bir yola saptığında bu gün hasım saydığımız devletlerin ülkeye ekonomik ve askeri abluka uygulamasını beklemeyin.
Bu kullanışlı bir tehdit değildir.
Türk(!?)iyenin batıyla ekonomik ve siyasi ilişkileri yeni ve farklı bir zeminde yürür.
Asla sıfır olmaz.
Unutmayın, BRICS ülkeleri batının en büyük ticari partneridir.
Bu değişiklik sırasında eğer cüretiniz ve gücünüz yeterse yapılacak bir iş daha var.
O da Kuzey Irak Kürt bölgelerinin ilhakıdır.
Bütün bunlar çok büyük bir kararlılık, irade ve askeri güç gerektirecektir.
Bütün bunlar adına ölmeye değer mi?
Bence değer.
Çünkü bu yolla Türkiye gerçekten küresel bir güç olabilir.
Hep Türk(!?)iye diye soru işareti ve ünlemle bahsediyorum.
Çünkü hala daha bu ülkenin ne, halkını kim olduğundan pek de emin değilim.
Oraj POYRAZ
Kanlı mı gidecek, kansız mı?
Kanlı mı kansız mı sorusu kimilerinin canını sıkabilir elbette ama artık bu bir gerçekliktir. Bizim isteğimiz kanlı bir çözüm değil, bunu hemen söyleyelim. Şahsen ben Tayyip'in kazığa oturtulmuş bir görüntüsündense onun mahkemede ve hapishanedeki görüntüsünü izlemeyi tercih ederim. Kaddafi'nin linç edilişi 25 Aralık 1989'da kurşuna dizilen Yanukoviç'in Kiev'den kaçışı |
Mesele artık Tayyip Erdoğan'ın gidip gitmeyeceği değil; nasıl gideceği?
Tayyip Erdoğan, bu gerçeği en iyi bilen isim olmalı.
Sonuçta, iktidara nasıl bir anda getirildi ise, aynı şekilde bir anda götürülebileceğini görüyordur.
Hâlâ içinde ufak bir umut, bir beklenti, bir hayal olabilir; işleri batmak üzere olan bir esnafın zengin olma düşleri kurması gibi bir durum ya da 5 zayıfı olan öğrencinin sınıf geçmesi bile imkansızken üniversiteyi hem de Boğaziçi'ni kazanmayı beklemesi gibi bir durum.
Yani geçici bir hayal kurma anı...
Ama gerçekler son derece net!
Dünyanın egemenleri ile kavgalı bir iktidar.
Hem AB ile, hem ABD ile, hem de İsrail ile aynı anda çatışma halinde.
Çevresindeki tüm komşularla kavgalı bir iktidar.
İran'la, Suriye ile, Irak merkezi yönetimi ile çatışma halinde.
Ülke içindeki tüm müttefikleri ile kavgalı bir iktidar.
Cemaat'le çatışması, Anadolu sermayesi ile kavgası.
Ülke içindeki tüm muhalifleri ile kavgalı bir iktidar.
Ülkenin yüzde 50'sinin oyunu almış olsa bile, kalan yüzde 50'nin nefretini kazanmış.
Şimdi bu iktidarın ayakta kalabilmesine imkan var mıdır?!
Çok net bir tespitte bulunalım:
Tüm bu yolsuzluk kasetleri olmasaydı bile bu iktidar ayakta kalamazdı.
Ama her gün çıkan yeni bir kasetle, aşınan, çöken bir iktidarla karşı karşıyayız.
Elbette Tayyip Erdoğan, şu anda bu yenilgiyi hazmedemeyecek ve kabullenemeyecek.
Savaşı kendi çapında sürdürmeye çalışacak.
Ama nafile: Gidecek!
Eskiden seve seve gidecek diyorduk.
Ama artık o şansını da kaçırmış oldu.
Peki nasıl mı gidecek?
Uluslararası konjonktür açısından Türkiye'nin Tayyip Erdoğan'la yola devam edebilmesi gibi bir seçenek bulunmuyor.
Doğru, Türkiye Batı'nın bir müttefiki ama Tayyip Erdoğan bu ittifak anlaşmasını bozdu, oyunun kuralını çiğnedi.
O nedenle bir kırmızı kartla oyun dışı kalacak.
Ama Batı açısından Türkiye, radikal İslamcılığa teslim edilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğu gibi, sol bir iktidara da, hatta daha tehlikeli bir şekilde ulusalcı ya da milliyetçi bir iktidara da teslim edilemeyecek kadar değerli bir ülke.
O zaman birinci seçenek, AKP ile yola devamdır ama elbette Tayyip'siz bir AKP ile.
O nedenle öncelikle Tayyip'siz bir AKP'nin mümkün olup olmadığını cevaplamamız gerekir.
Bu teorik olarak mümkündür ama pratikte bu işi üstlenecek lider aktörler açısından durum tereddütlüdür.
Tayyip sonrası AKP'yi toparlayacak bir lider adayı olarak görülen Abdullah Gül, son noterlik hizmeti ile sanki Tayyip'le anlaşmış gibidir.
Ancak bu davranışın altında asıl sonuç verici taktiğin gizlendiğini görmemiz gerek.
Eğer Abdullah Gül, 30 Mart'tan önce Tayyip'e karşı bayrak çekseydi, doğru belki Tayyip'i yıkardı ama Tayyip'le birlikte AKP de yıkılırdı.
Böylelikle Abdullah Gül'ün başına geçebileceği bir AKP de bitirilmiş olurdu!
AKP seçeneğinin yaşatılması, tabanının ve oy veren kitlenin tümüyle dağıtılmaması esas hedeftir.
Son kertede yüzde 30'larda tutunacak bir kitle kalmalıdır.
Ve o kitleye Abdullah Gül şu mesajı verebilmelidir:
"Ben AKP'nin ayakta kalması için Tayyip Erdoğan'a karşı çıkmadım ama görüyorsunuz Tayyip Erdoğan partiyi eritti şimdi bu partiyi kurtarmamız gerek"
Eğer standart bir AKP muhalifi bakış açısı ile olaya bakarsanız, AKP'ye oy veren kitlenin birden bire AKP'den yüz çevireceğini düşünebilirsiniz.
Ama durum bu kadar basit değildir.
On yıldır AKP ile var olan bir kitleden söz ediyoruz.
Bu kitlenin AKP'de tutunabilmesi gerekmektedir.
Şu an Tayyip Erdoğan'ın yanında gözüken Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimler de bunu sağlamaktadır.
30 Mart sonrası AKP'de büyük isyan başlayacaktır.
Ve o zaman isyan bayrağını açanlar, AKP'yi ve Tayyip Erdoğan'ı yıpratmamış isimler olarak, vefalı isimler olarak, AKP kitlesi tarafından kabullenilecektir.
Şu anda Tayyip Erdoğan yalnızdır ama onun AKP içinde bile tecrit edilmesi gerekmektedir.
Ki bu da adım adım gerçekleşmektedir.
Bülent Arınç'ın parasal ilişkilerle ilgili yakınmaları manidardır.
AKP içinde gerçekten de yolsuzluk ve hırsızlık işlerine hiç bulaşmamış isimler vardır.
Bu isimler açısından AKP lideri Tayyip çevresinde oluşturulan yolsuzluk çetesinin varlığı kabul edilemezdir.
Sonuçta pek çok isim AKP'ye bir ideal uğruna girmiştir, rant için değil.
Ve şimdi en ulvi ideallerinin rant için yok edildiğini görmektedirler.
Aslında burada tablo çok açık.
Tayyip Erdoğan, karısı, iki kızı, iki oğlu, damadı, toplasanız on kişilik bir aile ve o aile ile bütünleşmiş Reza Zarrab, Yasin El Kadı, gibi tetikçilerden oluşan bir 20 kişilik suç örgütü vardır karşımızda.
Bu 20 kişilik çete ile mali açıdan işbirliği yapan yaklaşık 20 tane büyük çaplı işadamı vardır.
Bakanlıkta, bürokraside toplasanız bir 20 üst düzey uygulayıcı vardır.
Aslında, toplam sayısı 100'ü geçmeyecek bir yolsuzluk çetesi ile karşı karşıyayız.
Elbette bu çetenin emrettiği görevleri yapan, bu çete ile işbirliği yapan, bu çeteden nemalanan geniş bir kesim de vardır.
Ama bir suç örgütü üyesi olarak değerlendirilebilecek insan sayısı 100 kadardır.
Şu anda AKP açısından bu 100 kişi ile yolları ayırmak ve elbette bunları yargıya teslim etmekten başka çıkar yol kalmamıştır.
Bu yapılmazsa AKP'nin tüm milletvekilleri, parti yöneticileri, belediye başkanları, bürokratlar, iş adamlarından oluşan sayısı en az 10 bini bulacak bir suç örgütü konumuna düşülecektir.
AKP içinde yargılanmak istemeyenler ve elbette AKP'yi sürdürüp düzenini devam ettirmek isteyenlerden, böylesi bir hamle 30 Mart sonrası gelecektir.
Bu kansız senaryodur.
Ama eğer bu seçenek gerçekleşmezse kanlı bir senaryo da hazırdır.
Daha doğrusu AKP, kendi içinde bu sorunu kansız bir şekilde çözemez ise, kanlı senaryoda tüm AKP yok olacaktır.
Ukrayna'daki gelişmeler kanlı senaryonun bir örneğidir ama bu örnek Türkiye için fazlasıyla kansızdır.
Eğer AKP iktidarı daha doğrusu Tayyip Erdoğan yıkılmaz ise, Tayyip Erdoğan bir halk isyanı ile devrilecektir.
Gezi'de yaşananlar, bunun tüm şartlarının elverişli olduğunu ortaya koymuştur.
İktidarın polisiye tedbirlere başvurması, MİT yasası ve diğer hukuki zorlamaları boşunadır.
Halk ayaklanacaksa, ne yasa takar, ne MİT, ne de polis.
Ve halkı hiç kimse de durduramaz.
Hatta ordu gelse durduramaz.
Ukrayna'da diz çöken polislerin isyancılara nasıl teslim olduğunu tüm Türkiye gördü, polisler de gördü, ordu da gördü.
Yanukoviç'in kaçacak bir Rusya'sı vardı ama Tayyip'in kaçacak yeri yoktur.
Hatta onu toprak bile kabul etmeyecektir!
Bir halk ayaklanmasında, Tayyip Erdoğan'ı kazığa oturturlarsa buna şaşırmamak gerekir.
Kaddafi'nin nasıl linç edildiğini hep birlikte izledik.
Çavuşesku'ların, karı-koca nasıl kurşuna dizildiklerini de!
Tayyip için Saddam gibi ipe çekilmek bile büyük bir şans olur doğrusu.
Kanlı mı kansız mı sorusu kimilerinin canını sıkabilir elbette ama artık bu bir gerçekliktir.
Bizim isteğimiz kanlı bir çözüm değil, bunu hemen söyleyelim.
Şahsen ben Tayyip'in kazığa oturtulmuş bir görüntüsündense onun mahkemede ve hapishanedeki görüntüsünü izlemeyi tercih ederim.
Bu adamların Menemen'deki yobazları, Şeyh Sait gibi itoğlu itleri bile nasıl kahraman gibi gördüklerini biliyoruz.
O şansı bile Tayyip'e bırakmamak gerekir.
Sıradan bir hırsız olarak mahkeme karşısına çıkarılmalıdır.
Elbette sıradan bir hırsız değildir ama sadece çaldığı miktar bakımından.
Yoksa yaptığı şey aynıdır, hırsızlıktır.
Hırsızlıktan yargılamak ve en sonunda da ona şu soruyu sormak isterdim:
Medeni Kanun'a göre mi cezanı verelim Şeriat'a göre mi?!
O zaman dinle imanla İslam'la da hiç ama hiç işi olmayan gerçekten adi ve basit bir hırsız olduğunu tüm Türkiye görmüş olurdu...
http://www.turksolu.com.tr/440/gokcefirat1440.html
a45UyF587661-201307301451-undefined
Iyi dostluklar, hesapsiz kurulur.
Balsac
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder