Tutarlı ve doğru belirlemeler var.
Öncelikle her işin bir öncesi var.
Suriye'nin PKK'yı desteklemesinden önce Türkiye'nin tıpkı şimdi olduğu gibi Hama ve Humus merkezli Sünni kalkışmayı tahrik etmesi var.
Ki bu olaylar o dönemde Suriye'de çok kanlı şekilde bastırılmıştı.
Bu kendisi sırça sarayda oturanın komşu evlere taş atmaması şeklinde basite indirgenebilir.
Sende bölücülük fay hattı varsa, komşularının bölücüleriyle aşna fişna etmeyeceksin.
Sende mezhepsel fay hattı varsa, komşu ülkelerindeki mezhepsel arızaları kaşımayacaksın.
Atatürk bunu YURTTA SULH CİHANDA SULH olarak açıklamıştı.
Zır cahil insanlar da anlasın diye bu şekilde basitçe ifade etmişti.
İkinci olarak dünya tarihin ve gümüzü dünyasında KOMŞULARLA SIFIR SORUN STRATEJİSİ diye bir strateji yoktur.
Bu bir hayaldir, dünya gerçeklerine dayanmayan bir hülyadır.
İlk olarak süper güçleri yok sayan bir sanrıdır.
İkincisi düşman ülkelerin istediklerini vererek dost edilebileceği gibi saçma bir argumana dayalıdır.
Hasım ülkelerin husumet sebebi saydıkları işlerde verilecek tavizlerle düşmanlıklarından kurtulma imkanı yoktur.
Üçüncüsü, imparatorlukların salt ekonomik ve kültürel güçle kurulduğunu zanneden bir saçmalıktır.
Dostların, düşmanların askeri güç kullanma ihtimalini, küresel politikada askeri gücün önemini dışlayan çocuksu bir hayaldir.
Tarihin imbiğinden geçmiş olan, tarih boyunca bütün büyük imparatorluk ve devletlerin ve çağdaş devletlerinde halen itibar ettiği strateji ÇEVRELEME STRATEJİSİDİR.
Bu Cengiz Han'dan, Roma İmparatorluğuna, ABD'den, Rusya'ya, mafya babalarından, mahalle çetelerine kadar varlığını güce dayandıran her kişi ve kesimin temel stratejisidir.
Tumturaklı lafları bir kenara bırakırsak.
- DOSTUMUN DOSTU DOSTUMDUR.
- DOSTUMUN DÜŞMANI DÜŞMANIMDIR.
- DÜŞMANIMIN DOSTU DÜŞMANIMDIR.
- DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUMDUR.
Bu kadar basit açıklanabilir.
Amerikalılar Çin ve Rusya'yı ÇEVRELEME POLİTİKASIYLA kuşatıyor.
Eskiden batı bloğu SSCB ve komünist ülkeleri YEŞİL KUŞAKLA kuşatıyordu.
Biz eskiden hasım ülkelerin arkasındaki ülkelerle dostluk ve ittifak ilişkileri kuruyorduk.
KOMŞULARLA SIFIR SORUN STRATEJİSİ denilen zıra her şeyi yerle bir etmiştir.
Olması gereken ya da eski dostları düşman etmiş, buna karşılık eski düşmanların dost olmasını sağlayamamıştır.
Ancak, böylesi bir şüphenin ortaya atılmış olması amirleri dışında başkalarına sadakat duyabilen cemaat müritlerinin devlet memuriyetinin neden engellenmesi gerektiğini bize en güzel şekilde açıklamaktadır.
DEVLET HİZMETİNDE İLK VE EN ÖNEMLİ ŞART SADAKATTIR.
DEVLETE SADAKAT.
NATO'ya sadakat, Amerika'ya sadakat, Şeyhe sadakat, cemaate sadakat, gizli servislere, derneklere, localara, başka örgütlere sadakat olmaz.
Sadece kendi devletine ve milletine sadakat olur.
Böyle olmayanların devlet hizmetinde yeri olamaz.
Bunlar ancak, olağan sivil haklara sahip olarak yaşabilir.
Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
L2fSIJNoA0xfSNxA
Osman Başıbüyük (Emekli F-16 pilotu) :Rus uçağını kim düşürdü.
Filmi biraz geriye sararak başlayalım.KOMŞU ÜLKEDEN KORUMA VE YARDIM ALAMAYAN BÖLÜCÜ ÖRGÜTLER YOK OLMAYA MAHKÛMDUR
HÜKÜMETİN YAPTIĞI EN BÜYÜK HATA
TÜRKİYE'DE TERÖR RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİNDEN SONRA PATLADI
İKİ KOMŞU ÜLKENİN BİRBİRİNİ YIPRATTIĞI DENKLEM YENİDEN KURULDU
RUS UÇAĞINI FETULLAHÇILAR MI DÜŞÜRDÜ?
EMRİ VERENİN KİBARCA AZ AKILLI BİRİ OLDUĞU KANAATİNE VARILABİLİR
SİYASİLERİN HİÇ Mİ SORUMLULUĞU YOK?
Kriz dönemi angajman kurallarında uçak düşürme yetkisi pilota verilmez. Pilot ancak muharebede kendisini korumak için hasım uçağa atış yapabilir. Böyle bir durum olmadığına göre, vur emri pilota mutlaka yerden verilmiştir.
07.04.2016 23:16
Rasim Ozan Kütahyalı köşesinde; "Türkiye coğrafyası tarihinde olmadığı kadar kuşatılmış durumda. Bir Fethullahçı F-16 subayı tarafından düşürülen Rus uçağı operasyonu da kuşatmayı derinleştirmek amaçlı bir operasyondu ve çok da başarılı oldu" diye yazıp arkasından da F-16 pilotlarının en az yüzde 50'sinin Fethullahçı olduğunu iddia edince, Türkiye'de yeni bir tartışma alevlendi.
İddiaları bir kanara bırakıp, gerçeklerden hareketle, eski bir F-16 pilotunun ne düşündüğünü öğrenmek ister misiniz?
Filmi biraz geriye sararak başlayalım.
1980 darbesi öncesinde PKK'ya "gökten vahiy" gelmişti! Abdullah Öcalan ve beraberindeki bir ekip darbe öncesi Bekaa Vadisine kaçtı. Bir grup da Avrupa'nın yolunu tuttu. Suriye, onlara kendi topraklarında değil ama kendi kontrolündeki Bekaa'da yer vermişti. Aradan 2 sene geçti. 1982 yılında Suriye'de bugün olduğu gibi yine Müslüman Kardeşler tarafından Hama merkezli bir isyan başlatıldı. Bu isyanı Baba Esad'ın kardeşi Genelkurmay Başkanı Rıfat Esad, çok kanlı bir şekilde bastırdı.
Dönemi hatırlayalım; Soğuk Savaş devam ediyordu; Türkiye Batı ittifakının kanat ülkesi, Suriye ise Sovyetler Birliğinin uydusuydu. Biz o dönemde de Müslüman Kardeşler kökenli ayaklanmayı destekleyince, Baba Esad da Bekaa Vadisindeki APO'yu getirdi, Şam'a koydu. Siz de buradan Türkiye'ye terör ihraç edeceksiniz dedi. Böylece her iki komşu ülkenin, başkasına ihtiyaç duymadan, birbirini yıprattığı bir denklem kurulmuş oldu.
KOMŞU ÜLKEDEN KORUMA VE YARDIM ALAMAYAN BÖLÜCÜ ÖRGÜTLER YOK OLMAYA MAHKÛMDUR
Soğuk Savaşın devam ettiği o yıllarda Batılı güçler NATO'da müttefik oldukları Türkiye'yi açıktan hedef alamıyordu. Bahse konu denklem sayesinde PKK'yı besleme işini bir süreliğine Suriye'ye ihale etmiş oldular. 1991 yılına kadar PKK, Suriye merkezli olarak Türkiye'ye terör taşıdı. Birinci Körfez Savaşı ile birlikte ABD, PKK'ya Irak'ta 36'ncı paralelin kuzeyinde yer açtı. 1991 yılından,Öcalan'ın Suriye'den kovulduğu 1998 yılına kadar PKK, hem Suriye, hem de Kuzey Irak'taki üslerinden Türkiye'ye saldırdı. Türkiye, 1998 yılında Esad yönetimini savaşla tehdit edip Öcalan'ın, Suriye dışına çıkarılmasını sağlayınca,PKK terörü de birden bire bitmişti. Bakın burası çok önemli: Komşu ülkelerden koruma ve yardım alamayan ayrılıkçı hiçbir örgüt, uzun süre ayakta kalamaz. Bu değişmez bir kuraldır.1999 yılında Türkiye-Suriye arasında PKK'ya yönelik çeşitli işbirliği anlaşmaları imzalanınca PKK'nın da sonu gelmişti. ABD, hemen imdada yetişti. 2003 yılında Irak'a ikinci defa müdahale ettikten sonra meşhur "Çuval" olayı ile TSK'nın Kuzey Irak'a müdahalesini önleyerek PKK'yı bu sefer Kuzey Irak'ta koruma altına alarak yok olmaya yüz tutmuş dağ kadrosunun yeniden inşa edilmesini sağladı.
HÜKÜMETİN YAPTIĞI EN BÜYÜK HATA
2007 yılında Dağlıca baskını yaşanınca TSK, PKK'nın dağ kadrosunun yeniden ciddi eylemler yapacak kapasiteye ulaştığını anlamıştı. TSK, ABD ile Kuzey Irak'a müdahale etmeyeceğine dair gizli anlaşma imzalayan Hükümetin direncine rağmen, Kuzey Irak'a hava ve kara operasyonları düzenledi. Takip eden süreçte Hükümet, dış güçler tarafından, "açılım sürecine" ikna edilince PKK, 2009-2015 yılları arasında bu sefer de İktidar tarafından koruma altına alındı.
TÜRKİYE'DE TERÖR RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİNDEN SONRA PATLADI
7 Haziran 2015 seçimleri sonrası hata yaptığını çok geç de olsa fark eden Hükümet, TSK'nın yurt içi ve Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı tekrar etkili operasyonlar yapılmasına izin verdi. PKK'nın Kuzey Irak'taki bütün kampları vurulmuş, lojistik imkânları yok edilmişti. Örgütün Türkiye'yi iç savaşa sürükleme potansiyelini devam ettirebilmesi için yine bir çeşit koruma altına alınması gerekiyordu. Bu arada Kuzey Suriye'de Kürt kantonları oluşmuş, olası bir Kürt devletinin Akdeniz'e ulaşmasına ramak kalmıştı. Tehlikenin farkında olan Hükümet, Kürt koridoruna müdahaleye hazırlanıyordu. Türkiye'nin müdahalesinin Esad yönetiminin devrilmesi ile sonuçlanacağını tahmin eden Rusya, erken davrandı, Suriye'ye savaş uçaklarını gönderdi. Bu hamle Ankara ile Moskova ilişkilerini germişti. Fakat arada, açıktan bir husumet yoktu.İşte tam bu noktada akıllının bir tetiği çekti Rus uçağını düşürdü.
Doğal olarak Rusya'nın tepkisi çok sert oldu. S-400 füzelerini intikal ettirerek Suriye'yi TSK için yasak bölge haline getirdi. Böylece PKK için acil ihtiyaç olan güvenli bölge yeniden tesis edilmiş oldu. 7 Haziran seçimlerinden sonra yavaş yavaş başlamış olan PKK terörü, Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte birden bire patladı. Niçin? Çünkü PKK, hem ihtiyaç duyduğu dış desteği sağlamış, hem de militanlarının barınacağı güvenli bir bölgeye kavuşmuştu. Bu konuyu biraz açalım.
Suriye ile sınırımız kabaca 900 km'dir. Bu sınıra paralel Akdeniz'e ulaşacak bir Kürt koridorundan bahsediliyor. Bu kadar geniş bir alanı PYD'nin kontrol etmesi mümkün değil. Çünkü Suriye'de bu koridoru elinde tutabilecek yeterli Kürt nüfusu bulunmamakta. Bu yüzden Kuzey Irak'tan Akdeniz'e ulaşacak koridoru inşa etmek adına Türkiye'den giden PKK'lı teröristler, YPG ile beraber savaşıyor. ABD de, mücadeleye özel kuvvetleriyle birlikte hava desteği sağlıyor. ABD'nin niyeti açık; gelecekte kurulacak olası bir Kürt devletinin Akdeniz'e çıkışı olması için koridor açma peşinde. Peki, Rusya ve Esad'ın derdi ne? Niçin PKK'yı destekliyorlar?
Türkiye'nin Suriye'deki muhalif grupları desteklediği malum. Türkiye'den gelen destek kesilmediği müddetçe Suriye'nin istikrara kavuşması zor görünüyor. Esad'ın 900 km'lik sınırı kontrol edecek gücü yok. Rusya'nın da Suriye'de kara gücü yok. Kendi güçleri yeterli olmadığı için sınırdaki geçirgenliği önleme görevini YPG-PKK'ya havale etmişler. Bir başka deyişle YPG-PKK, sınırda bir Kürt tampon bölgesi oluşturarak Suriye'yi, Türkiye'den gelen lojistik desteğe karşı koruma altına alıyor.
Esad ülkenin tamamını kaybetmek yerine, Türkiye sınırına paralel, 900 km uzunluğunda, 30 km genişliğinde bir toprak parçasını feda etmiş gibi gözüküyor. Aslına bakarsanız Esad'ın bu toprak parçasını kaybetme endişesi de yok. Çünkü orada yeterince Suriyeli Kürt nüfusu yok. Bu iş için savaşanlar Türkiye'den gelen PKK'lılar. Halk şehirleri, köyleri, kasabaları terk etmiş. Kendi nüfusu olmadan PYD,buralarda kanton kursa ne yazar? Türkiye ile Suriye arasında sıkışan bu dar bölge, iki ülkenin uzlaşması halinde bir ayda temizlenir. Fakat şu an için Rusya ve Esad'ın için hayati bir önem taşıyor.
İKİ KOMŞU ÜLKENİN BİRBİRİNİ YIPRATTIĞI DENKLEM YENİDEN KURULDU
PKK'nın dağ kadrosu burada üslendi. Kuzey Irak'ı Hava Kuvvetleri boşuna bombalıyor. Militanların hepsi Suriye'nin kuzeyinde, yani TSK'nın dokunamadığı güvenli bölgede, buradan Türkiye'ye terör ihraç ediyorlar. Hani bir söz vardır; "evi camdan olan başkasının evine taş atmaz" diye. AKP Hükümeti bu sözün kıymetini bilemedi. Şimdi Rusya ve Esad, PYD-PKK yapılanmasını destekleyerek, AKP Hükümetine; "Suriye'de rejim değişikliğinden vazgeçmezsen, senin ülken de kana boyanır, sen de iktidarını muhafaza edemezsin" mesajı veriyor. Bu arada geleceğin İsrail'i olarak planladığı Kürt devleti için koridor açmak isteyen ABD ve müttefikleri de PKK'yı besleme işini bir kez daha başkalarının sırtına yüklemenin mutluluğunu yaşıyorlar. Yani iki komşu ülkenin başkasına ihtiyaç duymadan birbirini yıprattığı denklem yeniden kurulmuş oldu.
Rusya ile ilişkilerin iyi olduğu dönemde Ankara, AB'nin bizi almayacağı gerçeği ile Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)ne yönelmişti. Ankara'nın ŞİÖ'ye üye olma potansiyeli, dünyada yaşanan yeni bloklaşmada Türkiye'yi Çin-Rusya-İran eksenine kaptırmak istemeyen Batı'nın elini-kolunu bağlıyor, Sykes-Picot haritasını yeniden çizmek için kullandığı etnik ve mezhep tabanlı terör kartını ülkemize karşı oynamalarına engel oluyordu. 17 saniye sınır ihlali yapan Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte ülkemiz Batı kaynaklı tehditlere de açık hale getirdi.
RUS UÇAĞINI FETULLAHÇILAR MI DÜŞÜRDÜ?
Şimdi Rus uçağını kimin düşürdüğü sorusunun cevabına gelelim. Öncelikle şunu belirteyim: Krizin tırmandığı dönemlerde hasmın uçağını düşürmek, savaş sebebi sayılabilir. Bu yüzden kriz ve gerginlik dönemi angajman kurallarında uçak düşürme yetkisi pilota verilmez. Pilot ancak muharebeye girmesi durumunda kendisini korumak maksadıyla hasım uçağa atış yapabilir. Rus uçağının düşürülme olayında böyle bir durum olmadığına göre, vur emri pilota mutlaka yerden verilmiştir. Savaş çıkartma riski olan vur emrini de Hava Harekât Merkezindeki sıradan bir general veremez. Bu emri ya çok yüksek rütbeli biri vermiştir, ya da emrin arkasında bir siyasi otorite vardır.
EMRİ VERENİN KİBARCA AZ AKILLI BİRİ OLDUĞU KANAATİNE VARILABİLİR
Şimdi yukarda yaptığımız uzun siyasi değerlendirme ve bütün bu somut bilgiler ışığında, Rus uçağını düşürenin, bu işi kasıtlı yapıp yapmadığı veya Fetullahçı ya da Amerikancı olup olmadığı hükmüne varılamaz. Ancak bu kişinin ister asker, ister siyasi olsun, kibarca az akıllı biri olduğu kanaatine varılabilir. Tekrar hatırlatacak olursak; Türkiye'de iç ve dış kaynaklı terör, Rus uçağının düşürülmesinden sonra tırmanmıştır. İç savaş tehdidinin kapımızı çalmasında, 400'ün üzerinde şehit vermemizde bu hatalı kararın etkisi büyüktür. Bu hatayı yapan az akıllılara yeni bir fırsat daha vermeden gereği neyse yapılmalıdır.
SİYASİLERİN HİÇ Mİ SORUMLULUĞU YOK?
Peki, hatayı yapan askerlere gereği yapılsın derken, sizin başbakanınız hala "Esad gitsin" diye çabalıyorsa, Suriye kaynaklı terör sorununu nasıl çözeceğiz? Ya söylenmekle yetinmeyip girip ordunuzla Esad'ı devireceksiniz, ya da bu sevdadan vazgeçip Esad'la anlaşacaksınız. Rusya hala arkasındayken nükleer savaş tehdidini göze alıp, Esad'ı güç kullanarak devirme seçeneği pek akıllıca görünmüyor. O zaman Esad ile anlaşmaktan başka çareniz yok. Çünkü Esad meselesi, Türkiye'nin bir dış politika tercihi olmaktan çoktan çıktı. Suriye'nin kuzeyinde, ABD, Rusya ve Esad yönetimi tarafından destek gören, koruma kalkanı altındaki PKK terörü, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü, refahını ve iç barışını ciddi şekilde tehdit ediyor.
ABD'nin ise Esad'ı falan devirmek istediği yok. Washington'daki yetkililerin "Esad'lı bir çözümünün kalıcı ve mümkün olmayacağı" yönündeki söylemleri sürekli gündemde tutmaları, Ankara'nın bunan inanmasını sağlayarak Türkiye ve Suriye arasındaki husumeti devam ettirmek. Böylece hem Türkiye'nin en büyük belası PKK sorunu çözülmesini engelliyor, hem de beklenen ve olması gereken Türkiye-Rusya yakınlaşmasının önüne geçiyorlar.
Türkiye'nin Suriye politikası sürüncemede bırakılamaz ve acilen 180 derece değişmesi gerekmektedir. Yoksa güneydoğu illerimiz yerle bir olana kadar PKK terörünü durduramayız. Suriye ve Rusya ile anlaştığımızda, PKK terörü 1 ayda etkisiz hale gelecektir. Suriye gibi iç savaş yaşamış, zayıf kalmış bir devlette Kürtler bağımsızlık veya özerklik kazanamıyorsa, Türkiye gibi güçlü bir devletten hiçbir şey koparamayacaklarını kısa sürede anlayacaklar ve ölmek ve öldürmekten vaz geçerek, küresel projelerin piyonu olmaktan kurtulacaklardır.
Tabi bu kadar yaşanmışlıktan sonra Türkiye'nin keskin bir politika değişikliği yapması da hiç kolay değildir. Suriye politikasını değiştirebilmek için öncelikle "komşularla sıfır sorun politikası"yla yola çıkıp, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri uyguladığı "yurtta barış dünyada barış" ilkesini bir kenara bırakarak, "aktif barış" adı altında saldırganlık politikası izleyip, Türkiye'yi yalnızlığa ve kuşatılmışlığa sürükleyen stratejik derinlik uzmanının da yaptığı hataların bedelini ödemesi gerekmektedir.
Osman Başıbüyük (Emekli F-16 pilotu)
Odatv.com
a45UyF587661-160408102636 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/04/08 12:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com
Quosque tandem abutere, Catilina, patientia nostra
Ne zamana kadar sabrimizi suistimal edeceksin Catalina? (Marcus Tullius Cicero)
Latin Atasozu
Mumin, keler deligine saklansa, ona, eza edecek biri musallat olur
(Beyhaki)
Lutfen bundan sonra Muslumanlardan eza, cefa ceken, basina bir musibet gelenler aglayip, zirlamasin.
Cunku baslarina gelen her turlu olumsuzluk onlarin Allahin sevgili kullarindan oldugunu gosteriyor.
Ben demiyorum, hadisler, ayetler boyle soyluyor.
Sismanlarin Dunyaya Katkilari
24 Temmuz 2013
SON yillarda sismanlara sisman demek yerine kilolu , obez falan deniyor. Burada amac bu insanlarin incinmemesi. Acaba boyle bir mantik ne kadar dogru? Siz sismanlari boyle isimlendirirseniz kimse sisman olmaktan gocunmaz. Bence onlara sisman demeliyiz, hatta samimi olduklarimiza sisko demeliyiz ki durumun vehametinin farkina varip kendilerine cekiduzen versinler.
Ama bu yazida sismanlari degil onlara savas acan diyetisyenleri masaya yatiracagim. Cunku herbiri dal gibi olan diyetisyenleri masaya yatirmak sismanlari masaya yatirmaktan daha kolay, takdir edersiniz.
Sabah aksam ot ve ot urunleri tuketen sevgili diyetisyenler; sismanlar olmazsa insanlik olarak neler kaybedecegimizi goremiyor musunuz? Aklinizi bir kibrit kutusu yagsiz peynir ve kepek ekmekle mi yediniz?
Sismanlari olmayan bir toplumun hayat damarlarindan biri kesilmis demektir. Iste kilolu insanlarin dunyaya katkilarindan sadece birkac ornek:
Agac dikecegine sismanlara destek ver: Sismanlar yerkureye biz normal insanlardan daha fazla basinc yaptiklari icin topragi $ikilastirir, toprak kaymalarini onlerler. Tarih boyunca sismanlarin yogun yasadigi bolgelerde yer kaymasi, heyelan vakalarinin olmamasi bunun en acik ispatidir.
En buyuk sanatcilar hep sismandir: Pavarotti, Akrep Nalan ve daha ismini sayamadigim bircok buyuk sanatcinin ortak ozelligi kilolu olmalaridir. Neden? Cunku kilolu insanlar hareketi sevmedikleri icin durduklari yerde yapabilecekleri islere yonelmis ve bize sanatin en guzel orneklerini vermislerdir.
Basin $ikistiginda sismana git: Bir derdin oldugunda, saglam bir dosta ihtiyac duydugunda, yardim edecek kimseyi bulamadiginda sisman arkadasina git. Acaba su an evinde midir, yerinde bulabilir miyim? diye korkma. Evindedir o. Cunku sismanlar pek fazla hareket etmeyi sevmez, bir yere gitmemistir.
Ortamin nese kaynagi sismanlar: Bir ortamda eglence ve kahkaha ek$ik olmuyorsa bilin ki orada kilolu bir insan vardir. Cunku onlar hayata bizler gibi olumsuz bakmazlar. Devamli baklava yiyen bir insan nasil mutsuz olabilir ki? Ote yandan siz dort-bes zayif insanin bir arada eglendigine sahit oldunuz mu? Boyle bir sey mumkun degildir.
Sismanlar yeryuzunu sekillendirir: 10 sismanin ayni yolda yillarca gidip geldigini dusunun. Bir sure sonra orada tektonik gocme adini verdigimiz cografi hadise meydana gelecektir. Yagmur sulari ve daglardan gelen erimis kar suyu bu istikamette minik dereler ve irmaklar olusturacaktir. Nehirlerin ve gollerin kurudugu gunumuzde kimse yeni bir akarsuya hayir demez tahminimce.
Son bir soz de enginari tavsiye eden diyetisyenlere... Tavsiyeniz uzerine yedim. Bence enginarin sirri hicbir lezzetinin olmamasinda. Ona o kadar para verecegime agac kabugu da yiyebilirim, o da lezzetsiz.
Halaybasilik kimsenin tekelinde degil!
YILLARDIR cesitli sebeplerle dugunlere giderim. Kah annemin zoruyla kah annemin israriyla kah annemin tehdidiyle dugunlerden dugunlere akiyorum. Gectigimiz gun yine annemin baskisiyla pistte dans ederken aniden bir simsek cakti kafamda.
Bogazim dugumlendi, gozlerim bugulandi. Az kalsin hemen yanibasimda duran, nedense her dugunde gordugum, etrafi yara yara dans eden 90 kiloluk sarisin kadinin altinda kaliyordum. Aklima gelen dehset verici gercek suydu: Ben hayatimda hic halaybasi olmamistim!
Sebep neydi bilemiyorum, belki yetersiz goruldum, belki pistte etkili tanidiklarim yoktu ama bir sans verilemez miydi bana? Halayin en basina gecip elime mendili alip kitleleri pesimden suruklemek benim de hakkimdi. Herkes nese icinde dans ederken gozyaslari icinde pisti terk ettim.
Maalesef bu ulkede eger kiz veya erkek tarafindan saglam baglantilariniz yoksa halaybasi olmaniz mumkun degil. Dugunlerdeki bu agam pasam duzeni, bu kayirmacilik bitmedikce cagdas medeniyetler seviyesi bir hayal olarak kalir.
http://beyinsizadam.net/
lukasaluka@gmail.com
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder