9 Şubat 2017 Perşembe

Bülent ESİNOĞLU : Ağır borç yükünün siyasete etkileri

İşte hep yazıp durduğum sürdürülemez ekonomik politikanın sonunda toslayacağı duvara doğru yaklaşıyoruz.
Bunca zamandır aldığımız borçların ödenme zamanı yaklaştı.
Artık borcu borçla çevirme imkanı da hayli sınırlı.
Varlık Fonu taklaları bir miktar zaman kazandırsa da süreç sürdürülmez olduğundan yine aynı yere geleceğiz.
Tek değişen batağın faturası daha da ağır olacak.

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA    


Bülent ESİNOĞLU : Ağır borç yükünün siyasete etkileri

9.2.2017, bulentesinoglu@gmail.com



Sınırsız ve aşırı borçlanma, son 10-15 yılın en gözde siyasetleri olarak, siyasi iktidarlarca tepesiye kullanıldı.

Ülkeler birbirlerine bakarak, o borçlanıyor da, ben niye borçlanmayacakmışım diye borç yarışları oldu. Televizyon ekranlarında borç vericilerin reklamları yapıldı. Falan iktidar borç alamaz, daha liberal, falan partiyi iktidara getirelim de, borç bulacak şartları yaratalım diye, borç alma teknikleri ve siyasetleri yapıldı.

Sol iktidarlara, Amerika ve Avrupa borç vermez, AKP iktidar olursa, kolay borç buluruz diye AKP'ye dış ve iç destek sağlandı.

AKP daha iktidara gelmezden önce, AKP içinde, yabancı bankalardan borç para alabilecek kişiler, iktidarın vitrinine ve akçeli işlerden sorumlu mevkilerine getirildiler.

AKP kadroları ve siyasetleri, borç alabilecek konumda vaziyet aldılar.

Oysa Cumhuriyet Hükümetleri, Osmanlıdan ağır borçları ödeyerek geldiği için, borçların iç siyasete etkilerini çok iyi biliyorlar ve kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışıyorlardı.

Ülkenin tüm varlıkları yabancı görünümlü, Türk olmayan, Türklere satıldı. Buna karşılık; Cumhuriyet Hükümetlerinin altmış yılda girdiği borç stokundan, AKP iktidarı 3 kat daha fazla borçlandı. 2002 iç dış borç stoku 330 milyar dolarken, 14 yıllık AKP iktidarının borç stoku 750 milyar dolar oldu. İç Pazar ve iç üretim kaynakları satılmasına rağmen borçlar arttı.

Gayri safi milli hasılanın 700 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek, borçların nasıl da, korkutucu düzeyde olduğunu anlamış oluruz.

Aldığımız borçları üretken yatırımlara yönlendirmiş olsaydık, bu kadar zor duruma düşmezdik. Batılıların ürünlerini pazarlayacak AVM ve konut yaparak yabancı sermayenin iç pazarda daha kolay hareket etmesine ilave hizmet yapmış olduk.

Borçlanmak şu sebepten çok kolay bir hal almıştı; Dünya ekonomisini, Amerikan merkezli bir ekonomiye dönüştürmek için Amerika planlar yapmıştı. Bu planlamada, sermayenin önündeki tüm engeller kalkmalıydı ki, Amerika, ekonomik üstünlüğünü siyasi üstünlüğe çevirebilsin…

İşler terse döndü, Çin ve Rusya faktörü devreye girdi. Amerika korumacılığa geçme mecburiyetinde kalınca, sermayeyi kendi ülkesine geri çağırdı.

Şimdi borçları ödeme zamanı geldi. Borcunu ödemeyenlere, önce siyasi, sonra askeri baskı yapılacağı bellidir.

Siyasi iktidar borçların ödenmesi için iki yol izliyor. Tasarruflarımız borçlarımızı karşılamadığından, eldeki bazı malları satışa çıkarıyor.

Varlık Fonu araçlığıyla, gayrimenkulleri menkulleştirerek, yani ucuz hisse senetlerine dönüştürerek yabancılara satacak.

Yabancıların ülke ekonomisinden aldığı pay artıkça, ülke yönetiminden aldığı pay da artmaktadır. Siyaseti, ekonominin yoğunlaştırılmış hali olduğunu unutmayalım.

Borç ödeme dönemlerinde, sömürü dayanılmaz hale geleceğinden, en derin acıyı halk çeker. Halktan gelen basıncı baskı altına alma mecburiyeti ortaya çıkar. Tıpkı 24 Ocak Kararlarının uygulanabilmesi için, baskıcı darbe yönetimine ihtiyaç olduğu gibi…

Anayasa değişikliği ve yetkilerin bir noktada toplanma ihtiyacı buradan neşet eder. Hem ekonomik hem siyasi çıkmaz…

AKP ilk kez dış ekonomik ve siyasi destek olmaksızın bir halk oylamasına gidecek.

Bir taraftan şehitlerin geldiği askeri durum, bir taraftan ekonominin üretmediği ve yatırım yapamadığı şartlar, öte yandan alacaklıların tepemize üşüştüğü bir dönem…

AKP'nin işi herkesin işinden daha zordur. Yediği hurmalar sorunu…

 
a45UyF587661-170209210757 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/02/09  22:45 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

--

YENILEN BUYUR
. . . . . .
Iste karanlik buyumustur,
Dag daha dag
Su daha su
Yildiz daha yildiz olmustur otelerde.
Iste karanlik buyumustur,
Ellerin
Ayaklarin
Soluklarin karasi,
Goklere, goklerin karasina karismistir kocaman.
Iste karanlik buyumustur,
Yarali atlarin kisnemeleri
Geri cekilen toplarin gicirtisiyla buyumustur yusyuvarlak.
Uzaklarda
Izmirden cok uzaklarda
Iste karanlik buyumustur,
Iste gozlerini ortmustur yenilen.

Fazil Husnu DAGLARCA

Ayse nin yasi
TALAK 4.kadinlariniz icinden adetten kesilmis olanlarla, adet gormeyenler hususunda tereddut ederseniz, onlarin bekleme suresi uc aydir.
Gebe olanlarin bekleme suresi ise, yuklerini birakmalari (dogum yapmalari)dir.
Kim Allah tan korkarsa, Allah ona isinde bir kolaylik verir.
Rivayete gore soyle demistir: ben alti yasinda bir kiz iken nebi salla llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikah eylemisti.(uc sene sonra) biz medine ye hicret ettik.
Haris ibn-i hazrec ogullarinin menziline indik.
Muteakiben ben, sitmaya tutuldum.
Bu cihetle sacim dokuldu.(hastaliktan kurtulduktan sonra) sacim gurlesti, uzayip omuzlarima dokuldu.
Bir kere ben, arkadaslarimla beraber salincakta oynarken annem ummu ruman bana dogru geldi ve beni cagirdi.
Ben de annemin yanina geldim.
Beni ne edecegini bilmiyordum.
Annem elimi tuttu.
Ta evin kapisi onun (e geldigimizde ora) da beni durdurdu.
Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum.
Nihayet solugum biraz yatisti.
Sonra annem biraz su aldi.
Onunla yuzumu, basimi sivazladi.
Sonra beni eve koydu.
Evde ensar dan birtakim kadinlar hazir bulunyordu.
Bunlar bana: - hayir ve bereket uzere geldin, hayirli kismet getirdin!
Di(ye alkisla) dilar.
Annem beni bu kadinlara teslim etti.
Bunlar da benim kiligimi, kiyafetimi duzlediler ve resulullah a teslim ettiler.
Beni hicbir sey $ikmadi.
Ancak resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi habersiz gorunce $ikildim.(resulullah bir sedir uzerine oturmustu.
Yaninda ensar erkeklerinden, kadinlarindan oturanlar vardi.
Beni resulullah yanina oturttu).
Ensar kadinlari beni resulullah a takdim ettiklerinde ben dokuz yasinda bir kizdim.
Buhari, e s sahih, kitabu menakibi l-ensar/44; tecrid, hadis no:1553; muslim, e s-sahih, kitabu n-nikah/69, hadis no:1422

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -4-

Evren hakkinda anlasilmasi en zor sey, anlasilabilir olmasidir. (Albert Einstein)

Yukardaki ironik cumleyi kurarken sanirim Einstein hakliydi. Doga bir yandan sasirtici bir sadelikle kendini sergilerken, diger yandan elimizi attigimiz her noktada yine ayni derecede sasirtici bir matematik barindirmakta. Sularin icinde olusan burgaclardan, bir gezegenin yildiz etrafinda yorungeye oturmasina, bir tasin yamactan yuvarlanmasina, iki atomun birbirleri ile elektron alisverisinde bulunmalarina kadar her yerde dunyanin en ustun beyinlerini zorlayan yasalar hakim. Uzun yillar boyunca insanlar, ortaya bir mantik butunlugune bagli yasalar zinciri koyamadan, seylerin hareketini ancak kopuk kopuk anlayabildiler.

Galileo, Iki buyuk dunya sistemi uzerine dusunceler calismasinda evrenin merkezi nerde? diye sormus ve Simplicio ile Salviati yi konusturarak Aristotales in evren anlayisina ciddi elestiriler getirmisti. Evrenin merkezinin Dunya olup olmadigi sorusu cok ciddi bir soruydu ve kisa sure icinde Galileo nun basini belaya sokacakti. Kendisinden once pek cok dusunur bazi dinsel ve gizemli sebeplerle, evrenin merkezine Dunya yi yerlestirmislerdi. Ayrica Pisagor gelenegine bagli kalan Yunan doga bilimcileri ve ardillari gezegenlerin yorungelerinin tam bir daire biciminde oldugunu savunuyorlardi. Cunku onlarin inancina gore, daire evrendeki en mukemmel geometrik sekildi. Fakat Galileo nun basit bir teleskop ile yaptigi gozlemler bu fikirlerle uyusmuyordu. Galileo Jupiter in 4 tane uydusu oldugunu farketti: Europa, Ganymede, Io ve Callisto. (Bu uydulara Galileo uydulari da denir. Gunumuzde ise Jupiter in 63 uydusu oldugu bilinmektedir.) Bu dort uydu, Jupiter in cevresinde donuyorlardi ve bu durum Galileo nun kafasini karistirmisti. Demek ki, evrendeki gok cisimlerinin illa Dunya cevresinde donmesi gerektigi gibi bir sart olamazdi. Bu durumda, Dunya nin evrenin merkezinde oldugunu ne hakla savunabilirdik? Eserinin bir yerinde sunlari yazdi:
Jupiter in iki uydusunun New Horizons gozlem araci tarafindan cekilen resimleri. Alttaki Io, ustteki Ganymede. Digerleri gorus acisi icinde degiller.

Sunu da eklemeliyim ki, ne Aristotales ne de bir baskasi evrenin merkezinin de facto (gercekten) Dunya oldugunu kanitlayamaz. Eger evrene bir merkez araniyorsa, oraya Gunes in oturtulmasi daha yerinde olur, sirasi geldiginde bunu herkes anlayacak.

Artik Gunes imizin evrenin merkezinde olmadigini, galaksimiz Samanyolu nun dis halkalarindan birinde mutevazi bir sistem oldugunu biliyoruz. Ama elbette Galileo nun bunu bilmesine imkan yoktu. Elindeki imkanlar gayet sinirliydi; buna ragmen dusunceleri kendi cagi icin devrimci ve cok aykiriydi.

Buyuk usta Newton a kadar; gezegenler, isigin hareketi, kutlelerin birbirlerini nasil cektikleri gibi konular, tabiri caiz ise bulanik suda balik avlamak gibi bir karmasa icinde yurudu. Isin icine bolca dinsel inanclar karisiyor ve her doga tartismasinin ardindan teolojik kavgalar patlak veriyordu. Din ile bilimin alanlari netlikle ayrilmamisti ve pek cok insan bilimsel kuramlarin dinsel inanclari tehdit etmeye baslamasindan rahatsizlik duyuyordu. Daha sonra gelistirilecek olan belirsizlik gibi yeni kuramlar ve ozellikle Charles Darwin in evrim teorisi din ve bilim kavgasini doruga tirmandiracakti. Kavga gunumuzde de surmektedir.

Sir Isaac Newton, tam anlami ile fizikte bir donum noktasi oldu. Kendince saplantilari olan, kavgaci, gecinmesi zor bir insandi ve genelde cok yalnizdi. Gencliginde sevmis oldugu bir kadina kavusamamis ve omru boyunca bekar yasamisti. Newton u anlatmak icin bir insanin kendi omrunu harcamasi gerekir. Okul yillarinda hala Aristotalesci gorusler hakimken Newton cebir, geometri, trigonometri dersleri almis, Latince ve Antik Yunanca ogrenmisti. Galileo ve Kepler in calismalarini da okumustu. Neticede, yillar suren bir egitimin ardindan bir ciftlik evine kapandi ve burda kutle cekimi uzerinde dusunmeye basladi. Kafasina bir elma dusunce yercekimi kanununu buldugu seklindeki inanis sadece hos ve gercek disi bir oykuden ibarettir. Gercekte ise, en verimli calismalarini bir kova suyun hareketlerini inceleyerek, merkezkac kuvvetin vakum icindeki etkisini dusunerek yapmistir. Bunun disinda bir prizma ile isigin tayflarini incelemis ve bazi eklemeler yaptigi bir teleskop ile evrensel cekim yasalarini gelistirmistir. Calismalari saymakla bitmez, iyisi mi kendiniz bir yerlerden bulup okuyun derim. En buyuk eseri Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doga felsefesinin matematik ilkeleri) kitabinda hareket ve kutle cekim kanunlarini 3 yasa ile matematiksel ve geometrik olarak anlatilmistir.

Birinci yasa: Tum cisimler bir kuvvet etkisi tarafindan durumunu degistirmeye zorlanmadikca duzgun dogrusal hareketini veya duraganligini korur. (Eylemsizlik yasasi)
Ikinci yasa: Bir cismin momentumundaki degisim, cisim uzerine uygulanan itme ile orantilidir ve itmenin uygulandigi duz dogru boyunca meydana gelir. Bir cisim uzerindeki net kuvvet cismin kutlesi ile ivmesinin carpimina esittir. (F=m.a) (Momentum bir cismin kutlesi ve hizinin carpimidir.)
Ucuncu yasa: Her kuvvete karsilik, her zaman esit ve ters bir tepki kuvveti vardir: veya iki cismin birbirine uyguladigi kuvvetler her zaman esit ve zit yonelimlidirler.

Newton sadece bazi cikarimlarda bulunmuyor, bir bilim metodolojisi de gelistiriyordu. Kitabinin girisinde bilimin amacini ve yontemlerini kisaca soyle ozetlemisti: Olgulardan doganin kuvvetlerini kesfetmek, sonra da bu kuvvetler yardimiyla diger olaylari aciklamak. Once olgular gozlemlenmeli, bu gozlemler sonucu doganin yasalari kesfedilmeli ve olusturulan kuram olaylari aciklayabilmelidir.
Gelistirilen kuramlar mutlaka gozlem ve deneyler ile pekistirilmeli ve matematiksel olarak modellenebilmeliydi.

Bu yasalardan hareketle Newton daha bir dizi formul gelistirdi. Hepimiz bunlari okul yillarimizdan az cok hatirlayabiliriz. Newton un i$ik hakkindaki calismalarina daha sonra, kuantum bahsinde deginecegim. Simdi artik bilimcilerin elinde, net, formule edilmis ve her zaman sinayabilecekleri yasalar vardi ve bilimsel bir yasanin hangi kriterlere uymasi gerektigi epey sekillenmisti. S.Hawking ve L.Mlodinow un kitabindan devam ediyorum.

Sir Isaac Newton un (1643-1727) uc hareket yasasi Dunya nin, Ay in ve gezegenlerin yorungelerini ve gel-git gibi fenomenleri aciklayan cekim yasasi modern bilim tarihinde yaygin bir kabul gormustur. Olusturdugu denklemler ve onlardan yola cikarak gelistirdigimiz matematiksel cerceve gunumuzde hala ogretilmektedir. Bina cizen bir mimar, araba tasarlayan bir muhendis veya bir roketin Mars a nasil gidecegini hesaplayan bir fizikci tarafindan Newton fizigi (cesitli eklemeler ve revizyonlar ile) kullanilmaktadir.

Doga, bazi yasalar tarafindan yonetiliyor ise, sormamiz gereken uc soru var:

Yasalarin kaynagi nedir?
Yasalarda istisnalar var midir, ornegin mucizeler gibi?
Sadece bir dizi olasi yasa mi vardir?

Bu onemli sorular bilim insanlari, filozoflar ve din bilimciler tarafindan farkli bicimlerde dile getirilmistir. Ilk soruya yaygin olarak verilen yanit -Kepler, Galileo, Descartes ve Newton un yaniti- yasalarin Tanri nin isi oldugudur.

Dr Hawking dogru soyluyor.Descartes, Newton gibi isimler Tanri yi inkar etmediler. Fakat, onlarin Tanri derken anladigi sey ile, gelenekci ve kati bir Hristiyan in, ornegin kadinlari cadilikla suclayan bir engizisyon yargicinin anladigi Tanri arasinda daglar kadar fark vardi. Zaten Dr Hawking bu inceligin farkinda. Filozoflar ve doga bilimciler Tanri ile doga arasinda oyle paralellikler kurmuslardi ki, bir sure sonra Tanri dan mi, yoksa dogadan mi bahsettiklerini anlamak nerdeyse imkansiz hale geliyordu. Diger yandan, dindarlarin tanrisi farkliydi. Bu tanri, yasamin her anina mudahale eden, insanlari cezalandiran ve korkutan, dahasi O nun adina bazi insanlarin diger insanlara ceza tatbik ettikleri askin bir tanriydi.

Felsefeciler Tanri yi inkar etmemislerdir fakat onlarin tarif ettigi Tanri yi doga yasalarinin bir baska ifadesi olarak gorebilmek de mumkundur. Eger Tanri ya farkli ozellikler atfedilmezse -Eski Ahit in tanrisi olmak gibi- Tanri yi ilk sorunun, yani yasalarin kaynaginin yaniti olarak gormek, bir gizemin yerine bir baskasini koymak demektir.

Guzel bir saptama. Tanri kelimesi bazen sorulardan kacis icin mukemmel bir siginak haline gelebilir. Bir seyi anlamiyorsak, isin icinden cikamiyorsak, kisaca Tanri nin hikmeti deyip bir aciklama yaptigimizi dusunebiliriz. Bu olguyu, ABD li bir yazar olan Edward Abbey (1927-1989) su sekilde ifade etmisti: Insanlarin dusunemeyecek kadar yorgun olduklari zaman cikardigi iniltiye Tanri denir. Benzer sekilde Karl Marx da (1818-1883) dunyayi yari felsefi yari teolojik cikarimlarla anlamaya calismanin gerekmedigini, asil onemli olanin dunyayi degistirmek oldugunu dile getirmis ve Tanri inancinin, evreni yorumlamaktan aciz insanlarin afyonu oldugunu soylemisti: Dini istirap, bir ve ayni zamanda, hem gercek istirabin ifadesi hem de gercek istiraba karsi bir protestodur. Din, ezilen yaratigin ic cekisi, kalpsiz bir dunyanin kalbi, ruhsuz kosullarin ruhudur. Din, halklarin afyonudur.

Oyle gorunmekte ki bazi kisiler felsefe ve dinin binlerce yillik teolojik yorumlarindan bunalmislar, tum bu yorumlarin dunyadaki haksizliklari degistirmek icin bir ise yaramadigini anlamislar ve sonunda isyan bayragini cekmislerdi. Hawking e geri donuyorum.

Ilk sorunun yanitina Tanri dersek, isin asil zor yani ikinci soruyla ortaya cikar: Yasalarda mucizeler, istisnalar var midir? Bu sorunun yaniti hakkindaki gorusler kesin bir sekilde ayrilmistir. Eski Yunan in en etkili iki yazari Platon ve Aristotales yasalarda asla istisna olmayacagini savunur. Ancak Kitab-i Mukaddes in bakis acisina gore, Tanri, yasalari yaratmakla kalmaz, ona yakarildiginda istisnalar da yaratabilir: olumcul hastaliklari iyilestirmek, kurakliga son vermek, kroketi olimpik spor olarak kabul etmek gibi.

Hawking in yazdiklarindaki alayciligi sezmemek mumkun degil. Sanki, Dr Hawking kroket sporunun olimpik bir spor olarak kabul edilmemesine biraz karsi. Gencliginde, henuz hastalik semptomlari ortaya cikmamisken kendisi de kroket oynamisti. Devam ediyorum.

Descartes in goruslerinin tersine, neredeyse tum Hristiyan dusunurler Tanri nin mucize yaratmak icin yasalari askiya almaya muktedir olmasi gerektigini savunmuslardir. Newton bile bu turden mucizelere inanirdi. Bir gezegenin cekim gucunun diger gezegenin yorungesi uzerinde bozulma yaratmasindan oturu gezegenlerin yorungelerinin kararsiz oldugunu, bu kararsizligin zamanla buyuyerek gezegenlerin ya Gunes e dusmelerine ya da Gunes sisteminden kopup gitmelerine yol acacagini dusunuyordu. Tanri nin yorungeleri surekli ayarladigina ya da sistemin durmamasi icin goksel saati kurduguna inaniyordu.

Anlasilan Newton ilahi sistemin bir kaosa suruklenmesinden epey korkmus ve Tanri nin bazen ise al atarak ufak tefek ayarlamalar yapmasi gerektigine inanmis. Bugun ise, hem Gunes imizin hem de Dunya mizin geleceginin pek de ic acici olmadigi one surulmekte. Orta buyuklukte bir yildiz olan Gunes in merkezindeki cekirdek fuzyonu sona erdiginde, Gunes icin bir olum-kalim savasi baslayacaktir. Hidrojenin tamami helyuma donusecek, cekirdek buzusecek, yakla$ik 7,3 milyar yil sonra Gunes kirmizi bir dev haline gelecek ve capi 150 kat artacaktir. Parlakligi ise simdikinin 5000 misline ulasacak ve etrafindaki gezegenleri yutmaya baslayacaktir. Ona en yakin gezegen olan Merkur un kurtulmak icin hicbir sansi yoktur. Venus ve Dunya ise once atmosferlerini kaybedecek, ayrica Dunya uzerindeki okyanuslar tamamen kuruyacaktir. Bunun ardindan ise once Venus sonra Dunya, Gunes in cekim alanina kapilacaklar ve onun tarafindan yutulup kaybolacaklardir. Astronomlar, Dunya nin bir kurtulma sansi olup olmadigi uzerinde ciddi olarak dusunmektedirler ama goruldugu kadari ile sevgili Dunya mizin bu gelecekten kacisi yoktur. Gerci o zamana kadar daha epey vaktimiz var, dolayisi ile Dunya uzerindeki senligimize devam edebiliriz.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder