Rifat Serdaroğlu: Bilgi/zeka
Kişide bilgi yoksa ne kadar zeki olursa olsun işinde başarılı olamaz. Ya devamlı emir alır ya da zekâsını lüzumsuz veya yanlış yerlerde kullanır. Örneğin böyle biri, işinde başarısızdır ama çok iyi okey-tavla oynar, zar tutar. Bunlar iddiacı olurlar. Yanlarındaki biri “sen ata binemezsin” dedi mi, hemen ata binerler fakat tepesi üstü düşünce kabahati zavallı at’ta bulurlar.
Cumhuriyet Gazetesinin Cuma günleri yayınlanan “Bilim Teknoloji” eki tam bir bilgi ve zekâ örneğidir. Özellikle Sayın Doğan Kuban’ın ve Sayın Celal Şengör’ün yazıları tam birer ders niteliği taşır. Sayın Kuban’ın bu haftaki yazısından bir bölümü sizlerle paylaşmak isterim;
“Türkler zeki ve dinamik dünya fatihleri idiler.
Binicilikleri ve at üstünde ok atmaları, öteki ordulardan daha iyi oldukça hep başarılı oldular.
Sonra ne olduklarını ise tarihler yazıyor.
Anadolu’yu fetheden göçer Türkler, Osmanlı döneminin sonuna kadar cahil yaşadılar.
İşlerini de İranlılar, Araplar, Ermeniler, Levantenler ve devşirmeler gördü.
19.Yüzyılda uzmanlık isteyen işlerin başına getirilenlerin bir listesini yaparsanız bunu görürsünüz.
20.Yüzyılın başında %90’ı köylerde yaşayan Türklerin içinde kaç tanesi okuma yazma biliyordu?
Entelektüel kurumlaşmasını hiçbir zaman gerçekleştirememiş bir toplumun çocuklarıyız.
Bugün cehaletin niteliği değişti.
Fakat öğrenilmesi gerekenler de olağanüstü arttı.
Şimdi okuyarak cahil kalmaya devam ediyoruz.
Uzman düşmanlığı devam ediyor.
Yetişen uzmanları dışlayıp uslu diplomalılarla iş görüyoruz.
Bu bilgi düşmanlığının planlama ve tasarım uygulamasını, Taksim Meydanında yaşayacağız.
İstanbul 1950’den bu yana bu çorbasal gelişmelere çok sahne oldu.
Yanlışlığın suçu Ahmet ya da Mehmet’te değil.
Toplum entelektüel gelişmesini tamamlayamadı.
Sokağı kirleten ya da kural dışı davranan vatandaş ile onun seçtikleri arasında fark olamıyor.
Biz otomobilli ve telefonlu bir ortaçağda yaşıyoruz.
Fakat bu kadar tutarsız ve çirkini ne Ortaçağ Bağdat’ında, ne de Selçuk İsfahan’ında vardı.
Bu toplumun kaderi mi, yoksa nedenini keşfedemediğimiz bir yeteneksizlik mi?
Bizim toplum entelektüel kurumlaşmasını gerçekleştiremedikçe teklemek zorundadır.
Bu benim kişisel görüşüm.
Birinci sorunumuz teklemenin varlığından çok, neden bu kadar geri kaldığımızı anlamak iradesini gösterememek.
İkinci sorun meydan planlamakla, buzdolabı satmak arasındaki niteliksel farkı öğrenememek.”
Sayın Kuban’a katılmamak mümkün mü? Bilgili ve Zeki insanları ülke yönetimine getiremediğimiz için, Türkiye’nin başı dertten kurtulamıyor.
Bilgi ve zekâ eksikliğine bir de ihanet tohumu eklenince, ülke planlı olarak adım-adım bölünmeye doğru götürülmeye başladı.
Hangi vicdan, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u mahkûm etmek için, PKK Terör örgütünün ikinci adamını “gizli tanık” olarak kullanılmasını kabul edebilir?
Hangi vicdan, Ordu Komutanlığı yapmış Orgeneral Hurşit Tolon’un, Zirve Yayıncılık davasına karıştırılmasına rıza gösterebilir?
Hangi vicdan, yeğenini para karşılığı pazarlayan, hırsız- katil bir meczup’un verdiği yalan ifadeyle TSK’nin kahramanlarının suçlanmasına sessiz kalabilir?
Hangi vicdan, cemaatin polislerinin göz göre göre insanları, sahte düzmece delillerle hapse attırmalarına “evet” diyebilir?
Hangi Vicdan, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’a “terörist” damgası yapıştırabilir?
Hangi vicdan; 54 Bin insanımızın ölümüne sebep olan katilin el üstünde tutulup, o caniyi yakalayan kahraman komutanın Silivri zindanında tutulmasını kabullenir?
Hangi vicdan; Hırsızlar, Cemaat-Tarikat artıkları devletin önemli koltuklarını doldururken, sadaka paraları ile milleti dolandıran arsızlar devletin tepelerindekilerle kol kola-kucak kucağa gezerken, aydınlar-bilim adamları-gazeteciler-yazarların suçsuz yere hapiste tutulmalarına sessiz kalabilir?
Eğer bir toplum kendi geleceğine sahip çıkmaktan korkuyor, yaşananları başını kuma gömmüş gibi görmezden geliyorsa, o toplumun daha çok göreceği vardır.
Bilgi; Yok.
Zekâ; vasatın altında.
Görgü; Ara ki bulasın.
Entelektüel birikim; Sıfır.
Kabadayılık; Var.
Küfür; Bol miktarda var.
Yalan söylemek; Yalanı urganın üstünde bağdaş kurdurur.
Yolsuzluk; Götür götürebildiğin kadar.
Uğur Dündar, dünkü köşesinde; Vatandaşlarla birebir görüşerek, ayaklarına giderek yaptığı görüşmelerin sonucu şu kanıya varmış; “Esnaf işsizlikten kırılıyor.”
Sayın Dündar’ın tespiti tamamen doğru. Kendi geleceğine, Cumhuriyet’e vatanına sahip çıkmayan toplumda bereket olur mu?
-- Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder