23 Kasım 2012 Cuma

Erdal Sarızeybek : İSRAİLOĞULLARI'NIN GÜNAHI NE İSE TAYYİP'İN GÜNAHI DA ODUR!

Erdal Sarızeybek : İSRAİLOĞULLARI'NIN GÜNAHI NE İSE TAYYİP'İN GÜNAHI DA ODUR!

Musa Tanrı'nın on emrini Sina Dağı'nda alırken, bu arada halk geciktiğini görünce telaşlanmış ve Musa'nın başına bir iş geldiğini, hatta onları terk ettiğini düşüncesiyle endişelenmeye başlamıştır. Koşarak Harun'a gittiler, çevresine toplanıp 'Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır'dan çıkaran adama, Musa'ya ne oldu bilmiyoruz!' dediler. Harun da onlara kandı ve bir ilah yapmak için halktan altın olarak neyi var neyi yoksa getirip kendisine vermelerini istedi.

Gelen altınları topladı, kızgın ateşte eritti ve oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı, altın buzağı. İsrailoğulları artık puta tapmaya başlamıştı. Harun da Tanrı'yı unutmuş, altın buzağının etrafında dönüp duruyordu. Bu Altın buzağı, sonraki geçen yüzyıllar boyu İsrailoğulları'nın Tanrı yolundan sapmalarının bir işareti olarak kalacak ve akıllardan hiç çıkmayacaktı. İsrailoğulları'nın belki de Tanrı'ya karşı ilk dönekliğiydi bu, Büyük Peygamber Yeremya da bunu kutsal ayetlerinde sonradan dile getirecekti:

" Kral Yoşiya döneminde Tanrı bana, 'Dönek İsrail'in yaptığını gördün mü?' dedi, 'Her yüksek tepenin üzerine, her bol yapraklı ağacın altına gidip fahişelik etti. Bütün bunları yaptıktan sonra bana geri döneceğini düşündüm, ama dönmedi… Tanrı bana, 'Dönek İsrail hain Yahuda'dan daha doğru olduğunu gösterdi' dedi, 'Git, bu sözleri kuzeye duyur. De ki, 'Ey dönek İsrail, geri dön' diyor Tanrı1."

Harun işi daha da ileriye götürdü ve halkı toplayıp ertesi gün yapacakları Altın Buzağı şölenine hepsinin katılmasını istedi. Gerçekten de ertesi gün kalktılar, süslendiler, püslendiler, altın puta adak edilmek üzere esenlik sunuları getirdiler. Yiyip içmeye, çılgınlar gibi eğlenmeye ve şarkı söyleyip dans etmeye başladılar. Tanrı yukarıdan her şeyi görüyordu, İsrailoğulları'nın bu dönekliğine çok öfkelendi, kızdı, hemen Musa'ya haykırdı:

"Aşağı in. Mısır'dan çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. 'Ey İsrailliler, sizi Mısır'dan çıkaran ilahınız budur!' dediler. Bu halkın ne inatçı olduğunu biliyorum. Şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yok edeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım".

Ya RAB, niçin kendi halkına karşı öfken alevlensin? Onları Mısır'dan büyük kudretinle, güçlü elinle çıkardın. Neden Mısırlılar, 'Tanrı kötü amaçla, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onları Mısır'dan çıkardı' desinler? Öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten. Kulların İbrahim'i, İshak'ı, İsrail'i anımsa. Onlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü soyunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak' dedin.

Tanrı affetmiş olsa da Musa, Tanrı'ya karşı hiç belli etmemeye çalışsa da, İsrailoğulları'ın bu tavrına karşı içinden çok öfkelenmişti. Yaşadıklarına, Tanrı'nın söylemiş olduğu bu buzağı meselesine hala inanamamaktaydı. Çünkü Yüce Tanrı büyük hoş görüsü ve koruyuculuğu ile onları Mısır'ın esaretinden kurtarmış, üstelik bal ve süt kokan topraklar vaadetmişti. Halk da bu anlaşmayı kabul etmiş, Tanrı'ya, bir tek Tanrı'ya inanacakları yolunda söz vermişti. Ama ya şimdi? Biraz geç kaldı diye İsrailoğulları hem Tanrı'yı hem de kendisini terk etmişti. Bununla da kalmamış bir altın buzağıya tapmaya başlamışlardı.

Musa bu öfke ve düşünceleriyle Sina Dağı'ndan indi, elinde Tanrı ile yaptığı antlaşma koşullarının yazılı olduğu iki taş levha vardı. Bu levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı, onları Tanrı yapmış ve üzerine el yazısı ile yazmıştı, kutsaldı. Ordugaha yaklaştığında buzağıyı ve sevinçten oynayan İsrail halkını gördüğü anda, içinde karşı konulmaz bir öfke doğdu ve bu öfkeyle, önce elindeki kutsal taş levhalarını fırlatıp dağın eteğinde parçaladı, ardından Tanrı diye taptıkları altın buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, yok etti ve onu suya serperek İsrailliler'e içirdi. Böylece İsrail halkı kendi günahını içmiş oldu. Sonra büyük bir hışımla Harun'a dönerek bağırdı:

Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?
Öfkelenme, efendim! Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. Bana, 'Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır'dan çıkaran adama, Musa'ya ne oldu bilmiyoruz' dediler. Ben de, 'Kimde altın varsa çıkarsın' dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı!

Musa, altın buzağı yakıp yok ettikten sonra, halkın inançsız ve başıboş hale geldiğini gördü, çünkü bir yanda Tanrı'nın varlığı, öte yanda putlar, halkın aklını iyice karıştırmıştı. Üstelik çok güvendiği Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. Ancak bu cezasız kalmamalıydı, Tanrı'ya karşı işlenmiş olan bu suç asla cezasız kalmamalıydı; ordugahın girişinde durdu, 'Tanrı'dan yana olanlar yanıma gelsin!' diyerek halkını çağırdı, bütün Levililer çevresine toplandı ve Musa Tanrı'nın varlığını inkar edenlerin derhal öldürülmesini istedi:

İsrail'in Tanrısı RAB diyor ki, 'Herkes kılıcını kuşansın. Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün.'

Levililer Musa'nın buyruğunu hemen yerine getirdiler ve o gün, orada halktan üç bine yakın adamı öldürdüler. Sonra Musa halkı yeniden topladı ve onlara işlemiş oldukları bu günahtan ötürü Tanrı'dan af dileyeceğini söyledi:

Bugün kendinizi Tanrı'ya adamış oldunuz. Herkes öz oğluna, öz kardeşine düşman kesildiği için bugün Tanrı sizi kutsadı ama korkunç bir günah işlediniz. Şimdi Tanrı'nın huzuruna çıkacağım. Belki günahınızı bağışlatabilirim.

Sonra Tanrı'ya dönerek, af dilemeye başladı:

Ey Tanrım! Çok yazık, bu halk korkunç bir günah işledi. Kendilerine altın put yaptılar. Lütfen günahlarını bağışla, yoksa yazdığın kitaptan adımı sil.

Musa'nın yakarışına Tanrı kayıtsız kalmadı ve onları affetti ama bu günahlarının günü geldiğinde hesabının sorulacağını da duyurdu:

"Kim bana karşı günah işlediyse onun adını sileceğim. Şimdi git, halkı sana söylediğim yere götür. Meleğim sana öncülük edecek. Ama zamanı gelince günahlarından ötürü onları cezalandıracağım2… Öncekiler gibi iki taş levha kes. Kırdığın levhaların üzerindeki sözleri onlara yazacağım. Sabaha kadar hazırlan, sabah olunca Sina Dağı'na çık; dağın tepesinde, huzurumda dur. Senden başka kimse dağa çıkmasın, dağın hiçbir yerinde kimse görülmesin. Dağın eteğinde davar ya da sığır da otlamasın."

Musa şimdi huzur bulmuş, bütün öfkesi geçmişti, hemen Tanrı'nın buyruğunu yerine getirmeye başladı. Önce iki taş levha kesti, sonra Tanrı'nın buyurduğu gibi sabah erkenden kalktı, taş levhaları da yanına alarak Sina Dağı'na çıktı. Tanrı bulutun içinde oraya inip yanına durdu ve adını RAB/Tanrı olarak duyurdu, Musa'nın önünden geçerek seslendi:

"Ben RAB'bim. RAB, acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı. Binlercesine sevgi gösterir, suçlarını, isyanlarını, günahlarını bağışlarım. Hiçbir suçu cezasız bırakmam. Babaların işlediği suçun hesabını oğullarından, torunlarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım."

Musa hemen yere kapanıp tapınmaya ve yakarmaya başladı:

Ya Rab, eğer benden hoşnutsan, lütfen bizimle gel. Bunlar inatçı insanlardır. Sen suçlarımızı, günahlarımızı bağışla. Bizi kendi mirasın olarak benimse.

Ve Tanrı İsrailoğulları ile yapacağı yeni anlaşmanın şartlarını açıkladı:

"Senin halkınla bir antlaşma yapıyorum. Onların önünde dünyada ve öteki uluslar arasında görülmemiş harikalar yapacağım. Arasında yaşadığın halk neler yapabileceğimi görecek. Senin için korkunç şeyler yapacağım. Bugün sana verdiğim buyruğu tut. Amor, Kenan, Hitit, Periz, Hiv ve Yevus halklarını senin önünden kovacağım. Gideceğin ülkedeki insanlarla antlaşma yapmaktan kaçın. Çünkü bu senin için bir tuzak olur. Onların sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Aşera putlarını keseceksiniz. Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben adı Kıskanç bir RAB'bim, kıskanç bir Tanrı'yım."

Tanrı vaat edilmiş topraklarda İsrailoğulları'nın nasıl hareket etmeleri gerektiğini anlattı:

Gideceğiniz ülke halkıyla herhangi bir antlaşma yapmayın. Yoksa onlar başka ilahlara gönül verir, kurban keserken sizi de çağırırlar; siz de gider yersiniz. Kızlarını oğullarınıza alırsınız. Kızlar başka ilahlara gönül verirken oğullarınızı da artlarından sürükler.

Dökme putlar yapmayacaksınız.

Size buyurduğum gibi, Aviv ayının belirli günlerinde yedi gün mayasız ekmek yiyerek Mayasız Ekmek Bayramı'nı kutlayacaksınız. Çünkü Mısır'dan Aviv ayında çıktınız.

Bütün ilk doğanlar benimdir; ister sığır, ister davar olsun, ilk doğan erkek hayvanlarınızın tümü bana aittir. İlk doğan sıpanın bedelini bir kuzuyla ödeyin. Bedelini ödemeyecekseniz, sıpanın boynunu kıracaksınız. Bütün ilk doğan oğullarınızın bedelini ödemelisiniz.Kimse huzuruma eli boş çıkmasın.

Altı gün çalışacak, yedinci gün dinleneceksiniz. Ekim, biçim vakti bile olsa dinleneceksiniz.

İlk buğday biçiminde Haftalar Bayramı, yıl sonunda da Ürün Devşirme Bayramı yapacaksınız.

Bütün erkekleriniz yılda üç kez İsrail'in Tanrısı ben Egemen RAB'bin huzuruna çıkacaklar.

Öteki ulusları önünüzden kovacak, sınırlarınızı genişleteceğim. Yılda üç kez Tanrınız RAB'bin önüne çıktığınız zaman, kimse ülkenize göz dikemeyecek. Evinizde maya bulunduğu sürece bana kurban kesmeyeceksiniz. Fısıh kurbanı sabaha bırakılmayacak. Toprağınızın seçme ilk ürünlerini Tanrınız RAB'bin Tapınağı'na getireceksiniz. Oğlağı anasının sütünde haşlamayacaksınız.

Ve Tanrı Musa'ya bu anlaşma şartlarını yazmasını istedi:

" Bunları yaz. Çünkü seninle ve İsrailliler'le bu sözlere dayanarak antlaşma yaptım."

Musa orada kırk gün kırk gece Tanrı ile birlikte kaldı. Bu zaman zarfında ağzına ne ekmek koydu, ne de su. Antlaşma şartlarını ve On Emri taş levhaların üzerine yazdı ve sonra Sina Dağı'ndan indi. Tanrı ile konuştuğu için yüzü ışıldamaktaydı ama kendisi bunun farkında değildi. Harun'la İsrailliler Musa'nın ışıldayan yüzünü görünce, önce ona yaklaşmaya korktular, ama sonra hemen yanına gidip toplandılar ve Musa'nın anlattıklarını dinlmeye başladılar. Musa Tanrı'nın Sina Dağı'nda kendisine bildirdiği bütün buyrukları onlara tekrar etti, hepsi birden onayladılar ve bal ve süt kokan kutsal topraklara gitmek için hazırlanmaya başladılar3…

Bir milletin tarihinin diniyle aynı kutsallar içinde yer aldığı ve bu tarih ve dinin aynı kutsal coğrafyada buluştuğu, sanırız, bir tek Yahudi milletinde görülmüştür. Çünkü kutsal kitap Tanah/Tevrat aynı zamanda milattan öncesi 2.000 yıllık Yahudi tarihini, olaylara ve yerlere dayanarak anlatmaktadır, yani Yahudi tarihi ile Musevilik aynı kutsal kitap içerisindedir. Yahudi milletinin bugün yaşamakta olduğu Filistin coğrafyası da aynı kutsal kitapta 'Tanrı'nın İsrailoğulları'na vaat ettiği topraklar' olarak yer almaktadır.

Bu durumda Yahudi dini, tarihi ve kutsal coğrafyası aynı noktada birleşmiştir, dolayısıyla inançlı bir Yahudi aynı zamanda tarihini ve coğrafyasını, tarihini öğrenmek isteyen inançsız bir Yahudi de aynı zamanda dinini ve coğrafyasını bilen bir insan olarak yetiştirilmektedir. Belki de bu üçleme(din-tarih-coğrafya) ve bu üçlemeden doğan inanç gücü; İsrailoğulları'nın iki bin yıl önce dağıldığı dünya coğrafyasından, dağılma noktası olan Filistin topraklarına geri dönmesini sağlayan itici bir güç olmuştur. Bunun yanı sıra İsrail halkı daha ilk günden Tanrı'nın buyruklarına karşı gelmiş ve daha ilk günden Tanrı ile yapmış olduğu anlaşmayı bozmuştur. Hak yolundan ayrılarak daha ilk günden putlara tapmaya başlamışlardır. İsrailoğulları'nın bu yanlış tutumu Büyük Yahudi Peygamberi Yeşaya'nın kehanetlerine de konu olmuş ve Tanrı İsrailoğulları için 'vefasız halk' diyerek onlara, kızmıştır:

"…Ama siz, ey falcı kadının çocukları, fahişelik ve zina edenlerin soyu, buraya gelin! Siz kiminle alay ediyorsunuz? Kime dudak büküyor, dil çıkarıyorsunuz? Ağaçlar arasında, bol yapraklı her ağacın altında şehvetle yanıp tutuşan, vadilerde, kaya kovuklarında çocuklarını kurban eden, isyan torunları, yalan soyu değil misiniz siz? Sizin payınız vadinin düzgün taşlarından yapılan putlardır, evet, sizin nasibiniz onlardır! Onlara dökmelik sunular döktünüz, tahıl sunuları sundunuz. Bütün bunlardan sonra sizi cezalandırmaktan çekineceğimi mi sanıyorsunuz?
4.

İsrailoğulları'nın Sina Dağı'nda Tanrı'yı inkarı ilk olmayacak, Tanrı'nın da vereceği ceza bununla sınırlı kalmayacaktı…

İSRAİLOĞULLARI'NIN GÜNAHI NE İSE TAYYİP'İN GÜNAHI DA ODUR!

Biri "BEN YAHUDİYİM" diyerek ALLAH'ı aldatmaya çalıştı, diğeri ise "BEN MÜSLÜMANIM" diyerek aynı yolda yürüdü. TEVRAT'a göre bu günahın adı ALTIN BUZAĞI'dır, Yedi Kollu Şamdan'ı konutta başköşeye koyan ve Davut Boynuzlu ödül alan Tayyip, elbet bu günahı biliyordur. Bu günahın altından "MÜSLÜMAN OLARAK" kalkamayacağını da biliyordur.

KENDİNİ TANRI YERİNE KOYMAK ALLAH'A ŞİRK KOŞMAKTIR VE BU GÜNAHIN AFFI YOKTUR!

ERDAL SARIZEYBEK

İLK KURŞUN

KAYNAK: NİL'den FIRAT'a Devlet Oyunları.

1 Tanah/ Yeremya, Bölüm 3: 6-12.

2 Tevrat/ Çıkış, Bölüm 32.

3 Tanah/ Tevrat/ Çıkış, Bölüm 34: 1-27.

4 Tanah/ Büyük Peygamber Yeşaya, Bölüm: 57: 1/12.
--
Kaybetmeyi ahlaksiz bin kazanca tercih et !
Ilkinin acisi bir an, otekinin vicdan azabi bir omur boyu surer.

Anonim Nasihat

Kurmusoldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

Ben,ManeviMiras olarak,
Hicbir Ayet, hicbir Dogma,
Hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder