28 Eylül 2015 Pazartesi

Ali Bulaç : İslam'la ayağa kalkmak!

Ali Bulaç mürteci bir yazar.
Ve daha başka diğer kafası çalışan mürteciler gibi o da görmüş.

İslamın bu haliyle yola devam etmesi mümkün değil.
Bir şeyler yapmak lazım demiş, ama ne yapmak lazım bunu söylememiş.
Bir yerlerde arıza olduğunu anlamış, bunu konuşalım diyor ama, arıza nedir bunu da söylememiş.
Eleştiri, hem de özeleştiri ihtiyacı olduğunu da söylemiş, ama başkaları eleştirmesin, biz kendi kendimizi eleştirelim demiş.
Dışarıdan saydığı seslere kızmış, sinirlenmiş.
Başkaları konuşmasın istiyor.
Kol kırılır, yen içinde kalır demiş.

Sorun şudur: İslam basitçe kişiyle tanrı arasında kişisel bir akit değildir. İslamın büyük imamları İslamı tıpkı komünizm gibi, ya da diğer ideolojiler gibi bir tür politik ideoloji olarak konumlandırmışlar. Hatta daha da öteye geçmişler. İslamı kendinden önceki bütün birikimi sıfırlayan, yenileyen yepyeni bir vizyon, ahlak, hukuk, ekonomik model, ayrı bir bilimsel bakış olarak tanımlamışlar.

Büyük imamlar ilahi olduğunu söyledikleri yeni ölçülere yeniden iyi ve kötüyü tanımlamışlar. İyinin yerine sevabı, kötünün yerine de haramı koymuşlar. Bunları ilahın hoşnutluğuna göre kademelendirmişler ve ayrıntılandırmışlar. Ve yeni tanımlar göre yeni bir ahlak kaleme almışlar.

Bütün bu iddialar ise haddini çoook ama çok fazla aşan bir bakıştır.
Çünkü İslamın kaynaklarında bu kadar çok şeyi ayrıntılı ve tutarlı şekilde tanımlayacak malzeme yoktur.
Bu kerpiçten yarım millik gökdelen yapmaya benzer ümitsiz bir çabadır.

Müslümanların yapması gereken İslamı basitçe kişiyle tanrı arasında kişisel bir akit haline koyacak, dünyevi alandan olabildiğince çekilerek akla yer açacak şekilde yeni bir yorum yapmaktır ve bakış açısına dönmektir .

Bana göre daha da iyisi ve radikal olan yaklaşım, büyük yanlışlardan kaçınmakla yetinmeyip, küçük yanlışları da terk ederek, din kurumunu toptan terk etmektir.
Bilinmez karşısında deney ve gözlemin öncülüğünde akıl ve toplumsal düzenin sağlanmasındaysa uzlaşma ahlakı insanlığa fazla fazla yeter. (Oraj POYRAZ)  L2fSIJNoA0xfSNxA      

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / mehmet_yazici@runbox.com / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


Ali Bulaç : İslam'la ayağa kalkmak!

a.bulac@zaman.com.tr

Batı karşısında uğradığımız ağır yenilgi sonucunda artık bu dünyanın Müslüman olarak ayağa kalkamayacağını, Batı'nın uzattığı asaya dayanarak yürüyebileceğimizi öne sürenler bugün fikir, bilim ve siyaset sahnesinde varlıklarını liberal, sağcı-muhafazakar, solcu, sosyalist veya milliyetçi olarak sürdürmektedirler.

İslamcılar ise "Yenildik ama tekrar İslam'a sarılıp ayağa kalkacağız" diyenlerdir. Batıcıların yeni bir fikri, toplumsal, politik ve bölgesel hamle yaparken İslamiyet'in referans alınmasına karşı durmaları eşyanın tabiatına uygundur. Ancak sorun, "İslamiyet'i din olarak seçenler"in nasıl olur da İslam dinini "iman-ahlak" ve "siyaset-devlet" olarak ikiye ayırıp aslolanın iman ve ahlak olduğunu, siyaset ve yönetim olmadan da Müslümanlığın dünyadaki maksatlarının tahakkuk edebileceğini düşünmeleri, üstelik bunu anti-İslamcı bir retorik ve argüman olarak kullanmalarıdır. Bu bana iki açıdan imkansız gibi geliyor:

a) İslam bir bütündür; diğer bütün dinlerden farklı olarak imana munzam somut bir şeraite sahiptir. Belki temel olarak imanı alıp ibadet, muamelat ve ukubatı bunun üzerine inşa etmenin daha isabetli olduğunu söylemek mümkün. Önceliklerle ilgili bu görüşe saygı duyulur; bir içtihat farkıdır. Ama İslamiyet'in dünyaya ilişkin hükümlerinin olmadığını, "var ama imana göre önemsiz olduğunu", ihmal edilebileceklerini demek başka şeydir. Bunu diyen "Kitab'ın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar etmiş" (Bakara, 85) olur. Yakından bakıldığında imanla ameli birbirinden ayıran Mürcie bile, hükümleri ihlal edeni günahkar saymış ancak Harici aşırılığa karşı günahkarı dinden çıkarmamıştır. Maalesef bugün Türkiye'de "sosyal-sivil Müslümanlık" adı altında giderek dinin somut hükümlerini önemsizleştiren ve dini Hıristiyani tarzda salt inanca ve ahlaki hizmete indirgeyen diyanetçi ve mütedeyyin laikçi bir eğilim gelişmektedir.

b) Bir Müslüman fikir, alim ve kanaat önderi –aynı zamanda diniyle tutarlı yönetici, siyasetçi- bir konuda (idare, maddi ve sosyal sorunlar, bölgesel meselelerde) fikir yürütecekse, veya eleştirip çözümler üretecekse, bu zihni çabasını dinin referanslarına dayandırmak zorundadır. Kişinin, asl'a ve usul'e uygun olarak, neyi savunduğunu, neye niçin karşı çıktığını, bir öneriyi ne diye yaptığını varlığı ve delaleti kat'i nasslara göre anlatması ihtiyari değil, mecburidir. Tarihte "hem Müslüman fikir adamıyım, siyasetçi veya kanaat önderiyim hem de fikir yürütürken şu veya bu delile dayanma mecburiyetim yoktur" demeyi kimse göze almış değildir. Çok sayıda mezhep ve fırka olmuştur ama sözcüleri, görüşlerini bir temele dayandırma lüzumunu hissetmişlerdir. Mesela İttihad-ı İslam'a karşılık AB'yi veya Avrasyacılık'ı savunuyorsanız, Müslümanların nasıl olur da diğer Müslümanları bir kenara bırakıp başkalarıyla ittifak kurabileceklerini bize anlatmanız lazım. Liberal özgürlükleri savunuyorsanız dini vecibelerin nasıl olur da kişisel tercih ve bireysel seçimlere konu olabileceğini anlatmanız beklenir. Demokratsanız "şûra argümanı" dışında iktidar ve yasamanın kaynaklarını belirlemeniz lazım. Ben yaptım oldu olmaz.

İslamcıları eleştirmek bir hak ve görevdir. Ama bir liberal, bir milliyetçi veya bir solcunun eleştirisi ile bir dindarın eleştirisi farklı olmalı değil mi? İslamcı'yı İslam üzerinden eleştirmek lazım. İslamcıyı Batı'nın değerleriyle eleştirdiğinizde, Batı'yı İslam üzerine de hakem kılmış olursunuz. Bu, 1.400 yıllık tarihte şimdi görülen en büyük bid'attır.

150 senedir İslamcılardan başka bu dünyada fikir üreten çıkmadı; Batı'da yazılmış kitaplardan tercümelerle fikir yürütmek, akademik modeller geliştirmek, politikalar devşirmek marifet değildir, bu rahat zihinlerin işidir. Tartıştığımız konu İslamcıların hata ve sevaplarının ötesinde, dinin varoluşuyla ilgili itikadi bir konudur. Ben kişisel olarak dünyevi hükümleri zımnen dahi iptal eden bir fikri savunmayı itikadi açıdan göze alamam. İslamcılığı ıskartaya çıkarmak, 150 yıldır "İslam'la ayağa kalkacağız" iddia ve davasından vazgeçmek demektir. Samimi Müslümanlar şuna karar vermeli: Dünyevi hayatı düzenleme iddiasını bir kenara bırakıp İslamiyet'i laikleştirecek miyiz, yoksa maksatlara uygun özgür, ahlaklı, adil ve birliği esas alan bir dünyanın kurulması mücadelesine devam mı edeceğiz?

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/ali-bulac/islamla-ayaga-kalkmak_2311012.html

a45UyF587661-150817150204 Oraj Poyraz <oraj.poyraz@openmail.cc>
2015/09/28  11:00 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 


--

Summum jus, summa injuria
Hukukun zirvesi, haksizligin zirvesidir. (Kurallar cok kati uygulandiginda soylenir)

Latin Atasozu

Anadolu daki Milliyetci hareket bosa gitmeye mahkumdur...

Ingiliz Muhipler Dernegi Baskani,
Adliye Nezareti Mustesari ve yazar Sait Molla - 01.05.1920

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -1-

Her satirinda beynimi tetikleyen harika bir kitap okuyorum: Buyuk Tasarim . Dr Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow tarafindan yazilmis. (Dogan Kitapcilik. Ceviri: Selma Ogunc)

Sanirim Dr Hawking i tanitmama gerek yok. Bedeni nerdeyse tamamen islevsiz duruma gelen bu adam, akli ile galaksiler arasinda yolculuk etmekte. Leonard Mlodinow a gelince. ABD li bir fizikci. Babasi, Buchenwald toplama kampinda bir yil kadar tutulmus ve Polonya da Nazi yonetimine karsi gerceklestirilen direnisin basina gecmis. Aile bu soykirimdan kurtulup ABD ye yerlesmisler. Burda kucuk yaslarda kimya ve fizige ilgi duyan Mlodinow, Israil deki bir kutuphanede Feynman in fizik yasalari uzerine tezleri kitabini okuduktan sonra tamamen fizige yonelmis. Hic sasirmadim. Richard Feynman, fizigi milyonlarca insana sevdiren gercek bir dehadir.

Simdi bu kitabin doga yasalarina ayrilan bolumunden alintilar yaparak, kendimden de yorumlar katarak bir seyler karalayacagim.

Doga yasalari hepimizin oylece kabul ettigi gercekliklerdir. Onlara alisiriz; oyle alisiriz ki bir sure sonra onlarin aslinda ne kadar sasirtici olduklarini unuturuz ve merak hissimiz hayatin akisi icinde olur gider.

Oysa insanlik binlerce yil boyunca, etrafinda gordugu ve bir anlam veremedigi olaylari aciklamak icin sayisiz inanc ve mitoloji gelistirdi. Neden volkanlar aniden ofkelenip ates sacmaya basliyordu, neden Gunes bazen karariyordu, neden sakin bir havada firtina patlayip gemileri denizin dibine gonderiyordu? Misir dan Hind diyarlarina, Iyon medeniyetinden Maya uygarligina kadar her yerde insanlar bu sasirtici ve korkutucu olaylari aciklamak icin binlerce tanri, tanrica, melek veya ifrit modelleri gelistirdiler. Yakla$ik 50 bin yil oncesine uzanan avci-toplayici atalarimizdan miras aldigimiz korkular hepimizin bireysel ve kolektif bilincaltina kadar isledi ve dinsel davranislarimizin temelini olusturdu: Tanrilara sukran dualari, sunulan kurbanlar, olum rituelleri, bereket sarkilari, tanrilarin insanlara ahlaksizliklarindan dolayi kitlik, savas veya afetler yagdirmalari ve bundan kurtulmak icin mabetlere dolusan insanlar. (Cok uzaga gitmeye gerek yok. Ingiltere Londra da 1665 yilinda cikan buyuk bir yangindan dolayi, binlerce insan kiyametin geldigini zannedip kiliselere dolusmuslardi. Halley kuyruklu yildizinin her gelisinde ise insanlar korku icinde kiyameti beklemislerdir. Bunlara volkanlarin, depremlerin insan uzerindeki etkilerini ekliyebilirsiniz.)

Bilimsel dusuncemiz ise, tum insanlik tarihi ile kiyaslandiginda cok yeni sayilabilir. Gerci, o muhtesem Iyon medeniyetinde bilimimizin temelleri atilmisti ama, pek cok tarihsel sebep yuzunden yuzyillar boyunca uykuya yatti ve onlarin yerini genelde teolojik aciklamalar aldi. Bu arada, belirtmeliyim ki, su an uzerinde tepistigimiz topraklarda muhtesem bir insan yasadi: Milet li Thales. M.O 624-546. (Simdiki Aydin in Didim ilcesinde) Felsefenin ve bilimin onculerinden sayilan Thales cesitli geometrik kuramlar gelistirmis ve bir Gunes tutulmasini onceden hesaplayip haber vermistir.

Ne yazik ki, o donemlerin devlerini tek tek sayabilmem cok zor ve yazinin tamamen amaci disina tasmis olurum. Arkhimedes, Anaksimandros, Empedokles, Epikurus, Oklid, Pythagoras. Daha bir suru isim... Simdi bu isimleri alfabetik sira ile yazmak kolay, ama inanin her biri ayri bir dunya, ayri bir gunes... Onlarin actigi yol, buyuk usta Galileo ve nihayet Newton a kadar uzandi .. arada binlerce yol emekcisi var. Dunyanin her yerinden bilgi emekcileri. Yunan, Roma, Misir, Babil, Islam topraklari, ortacagdaki Kilise nin aykiri dindarlari .... Neyse, uzun mesele.

Bilimsel kuramlarla ilgili olarak bazi insanlarin yanlis bir kanaatleri bulunur. Herhangi bir onerme, bir kuram eger yanlis ise bunun bilim disi oldugu gibi iddialarda bulunulur. Oysa ki, bilimsel kuramin en onemli ozelligi, onun yanlislanabilir olmasidir. Yanlislanamayan sey, bilimden cok kehanetin, mistik sezgilerin veya inanclarin alanina girer. Karl Popper, tumevarimsal dusuncenin her durumda gozlemlenebilir veya sinanabilir olamiyacagini farkederek, ispatlamaktan cok yanlislamak olgusu uzerinde durmustur. Ornegin:

Uydumuz Ay kasar peynirinden yapilmistir derseniz bu, bilimsel bir onermedir. Cunku yanlislanabilmesi mumkundur. Ote yandan, Ay i goze gorunmeyen melekler hareket ettirir, bunu ancak iman sahibi kisiler farkedebilir derseniz, bu bir bilimsel onerme degildir; zira goze gorunmeyen melekleri olcmek, sinayabilmek mumkun degildir. Bir bilimcinin gelistirdigi kuram; olculebilir, yanlislanabilir, farkli insanlar tarafindan gozlemlenebilir, denenebilir olmalidir. Bunu, Richard Feynman Fizik yasalari uzerine kitabinda soyle aciklar:

Once bir tahminde bulunursunuz. Gulmeyin, saka yapmiyorum. Eger tahmininiz, kuraminiz, yapilan olcumlerle, deneylerle, gozlemlerle celisiyorsa yanlistir. O anda, sizin ne kadar zeki, ne kadar sempatik oldugunuzun onemi yoktur. Tahmininiz verilerle celisiyorsa yanlistir. Hepsi bu kadar !

Ben de, bu kadar giris fasli yeter diyerek sozu Dr Hawking e veriyorum.

Iyonyalilar, antik Yunan felsefesine ait farkli ve genellikle birbirine karsit geleneklere sahip pek cok ekolden biriydi. Ne yazik ki Iyonyalilarin dogaya bakis acilari -genel yasalar araciligi ile aciklanabilen ve bir dizi basit ilkeye indirgenebilen gorusleri- yalnizca birkac yuzyil boyunca etkili olabildi. Bunun nedenlerinden biri, Iyonya kuramlarinin ozgur irade, amac veya dunyanin islerine karisan tanrilar kavramlarina yer vermemeleriydi. Bunlarin ihmal edilmesi o zamanin cogu Yunan dusunuru icin son derece urkutucuydu, tipki gunumuzde bir cok insan icin oldugu gibi! Ornegin filozof Epikurus (yak.M.O. 341-270) standart atomcu goruslere dogaci filozoflarin yazgilarina kole olmaktansa, tanrilar hakkindaki mitleri izlemenin daha iyi oldugunu soyleyerek karsi cikti. Aristotales de atomcu gorusu reddetti; cunku insanlarin ruhsuz ve cansiz maddelerden meydana gelmis olmasini kabul edemiyordu. Iyonyalilarin, insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur, ancak bu gorus Galileo Galilei ye kadar, nerdeyse yirmi yuzyil boyunca bir kenara birakildi.

Sanirim bir sigara molasi vermenin zamani geldi. Hawking in cok kisaca dokundugu bu surec bir anlamda iman ile aklin, dogal yasalarin birbiri ile catismasinin tarihidir. Bu ayni zamanda dogal fenomenleri dogal sureclerle aciklama tarihi olarak bilinir. Herhangi bir hastaligi bir yerel tanrinin laneti ile aciklamak da mumkundur ve her zaman buna inananlar olacaktir. Bir depremin ise, gunahlarimizin bedeli olarak gerceklestigini de dusunebiliriz ki boyle dusunenler gunumuzde bile mevcuttur. Yukardaki pasajda, benim ozellikle ilgimi ceken yer ise surasi: insanin evrenin merkezinde olmadigi gorusu, kozmosu anlamamizda bir donum noktasi olmustur. Kesinlikle katiliyorum. Insanlar nedense, dinsel inanclar araciligi ile kendilerini ustun ve secilmis zannederler. Insanin, bir tanri tarafindan secildigi veya onun halifesi oldugu inanci hala cok yaygindir ve binlerce ilahiyatci tarafindan islenmektedir.

Peki, illa, bilim ile din catismak zorunda midir? Mesela, dindar bir bilimci olamaz mi? Elbette olabilir ve zaten pek cok dindar bilimci bulunmaktadir. Sorun surda ki, dinsel bir inanc baskalarina mutlak dogru bilimsel gercek olarak dayatilamaz. Veya tersine, bilimsel bir bulgunun herhangi bir inanci ispat ettigi savi son derece tartismali olabilir. Bilimsel kuramlar yanlislanabilirken, inanclar icin yanlislama yontemi bulunmaz. Sorgulayan Denemeler kitabinda Bertrand Russel bunu guzel bir benzetmeyle anlatir. Herhangi bir kisi, tum evrenin kocaman bir kaplumbaganin uzerinde durdugunu iddia edebilir. Peki, kaplumbaga neyin uzerinde duruyor, diye sordugunuzda ise, ondan asagisinin hep kaplumbaga oldugunu soyleyerek cevap verebilir. Bu cevabi yanlislayamazsiniz. Galaksinin neresini gosterirseniz gosterin, soz konusu kisi, bu kaplumbaganin daha da otelerde oldugunu soyleyerek sorunuzu savusturabilir. Veya bunlarin gozle gorulemiyecegini, manevi aleme ait oldugunu da iddia edebilir. Benzer durum cennet, cehennem, Tanri nin huzuru, meleklerin Tanri yi ovdukleri yer, herhangi bir din buyugunun manevi makami gibi inanclar icin de gecerlidir.

Din ile bilim bazen icice gecse de, bunlarin alanlarinin birbirlerinden ayrilmasinda fayda gorunmekte. Buna bir ornek vermek istersem, dindar bir fizikci olan Newton, bas eseri Philosophia Naturalis Principia Mathematica (Doga Felsefesinin Matematiksel Ilkeleri) kitabinda, kutle cekim kanunlarini herkes tarafindan sinanabilecek formullerle ifade etmistir ki, bu formul ve yasalarin yakin uzaydaki dogrulugu bilinmektedir. Aksi halde, ne uydumuz Ay a ne de cesitli gezegenlere gozlem uydulari gonderebilirdik. Eger Newton, anlasilabilir cekim kanunlari yerine Isa efendimizin sevgisi tum varliklari birbirine baglar gibi seyler yazsaydi, herhalde bu cok anlasilmaz bir sav olurdu.

Doga ile ilgili kuramlarin formule edilmesi, yasalastirilmasi, bizler farkina varmasak da hayatimizin her aninda gecerlidir. Ornegin, Newton fizigini uzay-zaman kavrami ile revize eden gorelilik kuraminin matematiksel cikarimlari, uzaydan yerinizin bulunmasini saglayan GPS kuresel yer belirleme sistemi (global positioning system) teknolojisinde kullanilmaktadir.

Elbette doga yasalari ile ilgili tartismalar burda bitmez. Kaldi ki Demokritos, Anaksimandros gibi doga felsefecilerinden bu yana insanlarin doga yasalari ve atom hakkindaki dusuncelerinde koklu degi$iklikler olmustur. Kismetse onlara da Dr Hawking in kitabini takip ederek deginecegim.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder