18 Eylül 2016 Pazar

MURAT SEVİNÇ : Bu çaba neden? Daha çok nefret ettiremezsiniz, kendinizden…

 


MURAT SEVİNÇ : Bu çaba neden? Daha çok nefret ettiremezsiniz, kendinizden…

17/09/2016 21:46



Yine özür dileyerek (bu kaçıncı özür!), bir 'özel hayat' öyküsü ile başlayacak yazı. Kusura bakmazsınız nasıl olsa…

Babam, rahmetli Hüseyin, 1928 doğumluydu. Yoksul, ayakkabıcılıkla uğraşan köylü Hayrullah'ın oğlu. Okuma yazmayı askerde öğretmişler. Ayağına ilk kez lastik pabuç dışında bir şeyi orada geçirmiş. Bu yüzden çok severdi askerliği.

1950'lerde İstanbul'a, Haydarpaşa Garı'na indiğinde Anadolu'dan gelen trenden, karşılayan hemen bir kravat takmış boynuna. O kravat odamda, çekmecemde duruyor. Beyoğlu'nda bir terzinin yazıhanesinde kalıp uyuyacakmış akşamları, iş güç bulup hanımını ve kızlarını da İstanbul'a getirene kadar.

Eh Beyoğlu'nda kravatsız yürünür mü!

Yaşamı boyunca, bir gün artan bir gün azalan yoksulluk ve yoksunluklar içinde dört çocuğunu okutmaya çalıştı. İyi kötü ev bark, iş güç sahibi de oldu. Vefat edene dek çalıştı. Okumayı askerde söken Hüseyin, dört çocuğunu da okuttu. Üçü kız. Oysa kızlarını okutmasına karşı çıkanlar olmuştu zamanında. Aldırmadı.

Bir gün herkes gibi göçüp gitti ve çocuklarına temiz, namuslu, vicdanlı, güzel bir baba 'hayali' bıraktı.

Babamdan hatırladığım, zihnime kazınmış anlardan biri, sabah karanlığında, loş ışıkta, salonun bir köşesinde Kuran okumasıydı.

Yıllarca. Çok dindar biriydi. Annem gibi. Ömrü boyunca üzerine 'gün doğmamış' olmasıyla övünürdü. Gün doğmadan Kuran okur, sabah namazını kılıp öyle başlardı işine gücüne. Ne bir insanın kötülüğünü istediğine tanık oldum, ne birine hakaret ettiğine, sövdüğüne.

İbadeti dışında 'sevaptan' anladığı, pencerenin önüne düşen kumruyu alıp sobanın yanında tedavi edip canlandırmaktı örneğin. İnanç, dürüst olmak, ahlaklı olmak, hak yememek, adil davranmaktı. Komşunun elektriği kesildiğinde, o bilmeden gidip faturayı ödemekti.

Diğer yandan, Türkiye sağcısının tüm tarihsel marazlarından da mustaripti. Örneğin Nazım Hikmet okumadan Nazım Hikmet'i sevmemek gibi. Tek bir sosyalist tanımadan sosyalistlerden hazzetmemek gibi. Aslında bilmediği konularda katı görüşlere sahip olmak gibi.

Önceden 'Karaoğlan'ı çok severken 90'larda Demirelci oluşu gibi. Ben, sağcı geleneğin yalnızca bir ideoloji/dünya görüşü olmayıp aynı zamanda insan kişiliğinde yaralar açan tedavisi zahmetli bir 'illet' olduğunu da, sayesinde öğrendim.

Bu denli dürüst, adil, eşitlikçi, vicdan sahibi bir insanın, 'eşitlik' amaçlayan ideoloji ve mensuplarından hazzetmediğini gözlemledim. Bilmediğini, tanımadığını sevmiyordu. Her insan gibi. Ancak hepsi bu. Düşmanlık değil, sevmemek.

Söz konusu önyargılı mesafenin tarihsel nedenleri var kuşkusuz ama ancak başka bir yazının konusu olabilir.

Karşımda, ideolojik bakımdan beğenmediğim biri vardı. Hele ki 1980'lerde SBF'ye girip 'her haltı bildiğini zanneden ukala SBF öğrencisi' ruh haline bürününce, sorunlarımız da arttı.

Buna mukabil babamın, insani niteliklerine, haline tavrına, dürüstlüğüne, direncine, ailesi için katlandığı fedakârlıklara ve bu yazı açısından anlamlı olan 'inancını yaşama biçimine' hayranlık duydum.

Her zaman.

Benim için din; tarihi, sınıfsal/kültürel işlevleri, Osmanlı-Türk tarihindeki yeri biryana, babamın o loş ışıkta sessiz sedasız Kuran okumasıydı. Din, tek başına bu değildi de, aynı zamanda, bu idi.

İbadetini yapan, insanın kötülüğünü dilemeyen, birine yardım ettiği bilinsin istemeyen, cenazenin arkasından bırakın sövmeyi kötü sözü dahi zül gören, en sevmediği için dahi 'taksiratın affını' dileyen bir dindarlık. Dindarlık da yalnızca bundan ibaret değildi, ama demek ki böylesi var ve mümkün idi.

İslamın siyasallaşmadığı, müteahhitlerin Zemzem Tower'da oda sırasına girmediği yıllardan kalma bir dindarlık 'hali.'

Tanıklığım, inancın, başta ahlak ve diğer ortak toplumsal 'iyilikler' ile birleşip insanı daha 'düzgün' biri haline getirebileceğiydi. Anam babamla tanık oldum. Dürüst insanların inancına, insancıllıklarına.

Bu nedenle de 'soytarılığı' görür görmez, tanıdım!

Onların aldıkları abdest, kıldıkları namaz, tuttukları oruç, diğer insanları görmelerini, saygı duymalarını engellemedi.

Komşuları Bedros'u çok sevmelerini, düğününe gitmelerini engellemedi. Ayhan Işık vefat ettiğinde örneğin, çok üzülmelerini engellemedi. Zeki Müren'i hayranlıkla dinlemelerini engellemedi.

Yılbaşlarında fındık fıstık yemelerini, çocuklarıyla ve akrabalarıyla tombala oynamalarını engellemedi.

Çocukları da, tombala oynamak istedikleri için kumarbaz olmadı zaten. Demek ki mümkündü böyle şeyler.

Şimdi nursuz tipler ortalığa dökülmüş, kapkaççı kapitalizmin gereksinim duyduğu zırvaları, inancın gerekleri perdesi arkasında yutturmaya çalışıyor. 14 asırlık bir tarihsel birikimi tümüyle ve arsızca, müteahhit dinine dönüştürerek.

Pek yakındır lüks araçlı Şeyhülislamın 'rezidans fetvası' vermesi. Malum, satışlar düşüyormuş! Şu cennetlik, bu cehennemlik, saçmalayıp duruyorlar TV'lerde, yazılı paçavralarında, sosyal medyalarında.

Şu kadar rezaletin ardından, yüzleri hiç kızarmadan topluma ahlak fazilet dersi veriyorlar. Oysa İslam'da 'ruhban' olmadığını, hiç kimsenin bir diğerinin 'sonu' ve 'öte dünyası' için 'hüküm' veremeyeceğini, gel de anlat şu cüppeli soytarıları ciddiye alanlara.

Dindarlarmış, öyle mi? Hadi oradan. Yeni 'ihale adacıkları' bunlar, hepsi bu!

Okuduğunuz yazıda, yok efendim kapitalizmin vardığı aşama, aman efendim toplumsal dönüşüm, hukuksal fecaatler; hiç bunlara girip de okuyanların zaten bildiği konularda ukalalıklar edecek değilim.

Anılarda geziniyor oluşumun nedeni Tarık Akan'ın vefatı üzerine konuşulanlar, yazılanlar, sosyal medyadaki kepazelikler.

Neredeyse üç kuşağın yaşamına değmiş biri Tarık Akan. Derli toplu yaşamı seçmiş, 'dağıtmamış,' toplumsal/siyasal duyarlılıkları olan biri. Üstelik kimi insan veda edince dünyaya, tek başına da gitmez. Öncesinde göçüp gitmiş olan güzel insanları da canlandırır anılarımızda bir kez daha.

İşte onlardan biriydi Tarık Akan. Yani, 'kalabalık' biri. Haliyle kaybının yarattığı boşluk büyük oluyor bu nitelikteki insanların.

Türkiye toplumu çoğunluğunun, dindar olanı ve olmayanıyla Tarık Akan'ın vefatına üzüldüğünü düşünüyorum. Buna mukabil öyle şeyler okuyorum ki sağda solda, hala (ve umarım!) 'azınlık' olduğunu tahmin ettiğim bir tür faşist azgınlık, sesi duyulmayan o muhafazakâr çoğunluğu da hapsetmiş gibi.

Küfür kıyamet ifadeler sarf ediyorlar Tarık Akan'ın arkasından.

Herhangi bir alana katkısı olmayan, evrensel anlamda iddia sahibi olabilecek tek bir roman sayfası yazamamış, tek kare film çekememiş, tek dize şiir kaleme alamamış ve bu kafayla uygarlık inşasına tek bir tuğla koyma olasılığı bulunmayan, 21. yüzyıla biricik katkısı 'Ali Ağaoğlu rezidansları' olan bir hareketin, kompleksli meftunları… Tarık Akan'ın cenazesine küfrediyorlar şehvetle.

Cenazeye sövmek kuşkusuz yalnızca 'görgüsüzlük' ya da 'acımasızlıktan' kaynaklanmıyor. Bir yaşam biçimine yönelmiş düşmanlık ve siyasi mücadele yöntemi söz konusu olan.

Daha doğrusu, o mücadeleyi yürütmenin bir yolu. Hasım gördüğünü, dirisi ve ölüsüyle yok etmeye yönelmiş bir tercih.

Hâl böyleyken Tarık Akan'ın anısına saygısızlık, yalnızca onunla ilgili bir tavır değil kuşkusuz.

İyi hoş da, bunları düşünmek, söz konusu alçaklığı alçaklık olmaktan çıkarmıyor.

Anladık, nefret ediyorlar. Sevdiklerimizin cenazelerine sövüyorlar. Bizim de sövecekler. İliklerine dek nefret ediyorlar. Kabul. Anladık.

Aslında 'olmayan' insanlar bu küfürbazlar. Hedef gösterenler. Hakaret edenler. Yoklar. Ancak bir başkası ile var olabiliyorlar. Diğerinin düşüncesiyle, eylemiyle, telkiniyle, emriyle seviyor ya da nefret ediyorlar. Davranışları, his düzeyinde.

Bu nedenle sevmek ve nefret sözcüklerini kullanıyorum. Emirle sevip emirle nefret ediyorlar. Baksanıza şu 'hocaefendileri' hakkında söylediklerine. Kısa süre öncesine dek hacetinde boncuk aradıkları, elini eteğini öptükleri hocaefendilerine.

Anladık, yoklar. Tek başlarına 'muhakeme eden' insanlar olarak, yoklar. Tarih bunlarla dolu. Yeni olmadıkları gibi, sürpriz de değiller. Anladık. Her şeyi anladık. Kabul. Ölülere sövüyorlar. Küfrediyorlar. Anladık.

Dindarlık ve değerleri adına yaptıklarını düşünüyorlar bunları. Cenazeye söverek cennete gideceklerini varsayıyorlar demek ki. Bunu da anladık.

Bilen zaten biliyordu, bilmeyen kalmadı artık. Anladık. Benim babamın anamın dinini kullanıyorlar yedikleri herzeler için. Bir gün bunu söyleyeceğimi hiç ummazdım ama keşke biraz 'inançlı' olsalardı!

Ama artık yeter bu canhıraşlık. Bundan böyle sevdiklerimizin cenazesine sövmeseler de, küfretmeseler de, yaşayanları hedef göstermeseler, linç kampanyaları düzenlemeseler de olur. Hedeflerine ulaştılar.

Ne daha fazla bulandırabilirler midemizi ne de daha çok nefret ettirebilirler kendilerinden. Sakinleşmeliler. Çok iyi anladık. En yavaş anlayanı dahi, anladı. Daha birkaç kuşak, aklı başında hiç kimse insancıl hiçbir şey beklemeyecek bunlardan.

Herkes anladı. Herkes gördü, neyle karşı karşıya olunduğunu.

Artık küfretmeseler de, biz onları 'sövmüş' farz edeceğiz bundan böyle, endişeleri olmasın. Bu namı, gururla taşısınlar.

Başardılar, daha fazla çaba harcamasınlar…

http://www.diken.com.tr/bu-caba-neden-daha-cok-nefret-ettiremezsiniz-kendinizden/ 
a45UyF587661-160918134245 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/09/18  14:30 2  65  islamvebilim@googlegroups.com


 


Adinizi temiz tutmaya ozen gosterin.
Basari bir butundur.
Isminizi temiz tutun ki, basari isminizi taclandirsin.

Sakip SABANCI

Hoybun (Kurtce: Xoybun) Cemiyeti

5 Ekim 1927 ye, Lubnan in Bihamdun sehrinde kurulmustur.

Bihamdun sehrinde, Kurdistan Teali Cemiyeti- Kurtcu Millet Fikrasi-Kurtcu Milliyetci Orgutler-Irak-Iran-Suriye deki Kurtculer ve Tasnak kokenli Ermeniler ortak duzenlenmis bir kongrede biraraya geldiler. 45 gun suren calismanin sonunda HOYBUN adli teror orgutunu kurdular.

Politik ve Askeri Isbirligi olarak acilanan antlasmanin ilk iki maddesi soyle idi:

1)Her iki taraf Bagimsiz Kurdistan in ve Birle$ik Ermenistan in kurulma hakkini karsilikli olarak taniyarak, bu hakkin savunmasi icin mumkun olan her turlu imkani kullanarak birbirlerinin yardimina kosmayi kabul ederler.
2)2) Her iki taraf, hangi topraklarin Ermenistan a, hangi topraklarin Kurdistan a ait olduguna(!) bakmaksizin, sadece iki ulkenin kurtulusunu amac edinmis olarak, ortak dusmana (Turkiye) karsi savasmaya devam edeceklerdir.

A$ik Daimi : Madem Ki Ben Bir Insanim

Kainatin aynasiyim
Madem ki ben bir insanim
Hakkin varlik deryasiyim
Madem ki ben bir insanim

Insan hakta hak insanda
Ariyorsan bak insanda
Hic ek$iklik yok insanda
Madem ki ben bir insanim

Bunca temenni dilekler
Viz gelir cark-i felekler
Bana egilsin melekler
Madem ki ben bir insanim

Tevrati yazabilirim
Incili dizebilirim
Kurani sezebilirim
Madem ki ben bir insanim

Ilim bende kelam bende
Nice nice alem bende
Yazar levh-i kalem bende
Madem ki ben bir insanim

Enelhakkim ismim ile
Hakka erdim cismim ile
Benziyorum resmim ile
Madem ki ben bir insanim

Daimi yim harap benim
Ayaklara turap benim
Ask ehline sarap benim
Madem ki ben bir insanim


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo LiteCoin URL:   LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU

NameCoin URL       :  N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL     :  6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL        :  1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD

PeerCoin URL         :  PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder