Abi tutarlı bir analiz yapmış.
Bence yararlanabilirsiniz.
Keşke ülkenin etkin ve yetkin kişileri de okusa.
Böylece Osmanı tarihinde alınacak ibretle bu günler için bir ders çıkarma imkanı olurdu belki.
Yeniçeri ocağının lağvı görüldüğü gibi pek de Vaka-i Hayriye olmamış, bir dizi zincirleme reaksiyonla Osmanlının yıkım sürecinin ilk adımı olmuş.
L2fSIJNoA0xfSNxA
Tigin BALA : Türkiye'nin güncel analizi
-
Alan Macovsky, ABD'de bulunan Center For American Progress adlı düşünce kuruluşundaki bir uzman. 28 Şubat'ın kilit ismi Çevik Bir'in yakın dostu... özetle ünlü Amerikan derinlerinin Türkiye uzmanı... 15 Temmuz'dan hafta önce Türkiye'deydi. tabi, her zaman söylediğim gibi, bu tip isimlerin ziyaretleri basın tarafından es geçilir. bu isimlerin açıklamaları, ziyaretleri ve temasları çok fazla haberleştirilmez. makovsky 18 Ağustos'ta bir açıklama yaptı.
-
Dedi ki, "ordu çok güçlüydü. ancak bu şimdi bitti. Erdoğan, orduda taze kana ihtiyaç olduğunuaçık bir şekilde belirtti. askeri okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. aslında orduda yapılan temizlik, bir nevi 1826'da yaşanan "Vaka-i Hayriye'ye" benziyor. o zaman da binlerce yeniçeri öldürülerek Osmanlı imparatorluğu'na karşı başlatılan ayaklanma bastırılmıştı."
-
Vaka-i hayriyye... 1826 yılında Osmanlı padişahı 2. Mahmud'un bir toplu temizlik hareketiyle binlerce yeniçeri askerinin öldürülmesi olayıydı. böylece devlet sık sık isyan eden yeniçeri askerinden kurtulmuştu. yeni bir ordu kurulacak ve isyanlar dönemi sona erecekti. bu nedenle katliam "hayırlı olay" anlamına gelen "vaka-i hayriyye" olarak nitelendi. o dönemde Osmanlı toprakları hala çok büyüktü. Basra Körfezinden Tunus'a, Habeşistan'dan Belgrad'a kadar uzanıyordu. lakin padişah ordunun merkezini yok etmişti. en az 6 bin yeniçeri öldürülmüş, 30 bine yakını da tutuklanmıştı. işte Alan Makovsky 15 Temmuz'u o döneme benzetiyor. bu benzetme öyle sıradan bir benzetme değil. neden mi?
-
Sadece bir yıl sonra, Ekim 1827'de Yunanistan civarındaki Navarin Limanı'na giren ingiliz, Rus ve Fransız donanması Osmanlı donanması'nı ani bir baskınla yok etti. bir yıl sonra 1828'de Rusya, Yunanistan'ı bahane ederek Osmanlı devleti'ne savaş açtı. Osmanlı çekirdek ordusunu imha etmişti. donanması ise düşman tarafından yok edilmişti. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa sözünde durmayarak asker göndermekten vaz geçti. Osmanlı savaşı kaybetti. Ruslar Edirneye girip devletin eski başkentini çiğnedi. Osmanlı devleti barış yapabilmek için Yunanistan'ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. sadece bu kadar mı?
-
1830 yılında Fransa Cezayir'i işgal etti. 1831 yılında Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı devleti'ne isyan etti. 2. Mahmud Cezayir'i savunmaktan vazgeçti ve isyancı Kavalalı'nın üzerine yürümeye karar verdi ama ordusu henüz hazır değildi. Mısır önce Suriye'deki Akka Kalesini fetheti. Mısır ordusunun başında Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu ibrahim vardı, Osmanlı ordusunu ise Sadrazam Reşid Mehmet Paşa kontrol ediyordu. savaş Konya Ovasında gerçekleşti ve Osmanlı devleti savaşı kaybetti. Sadrazam esir alındı. İbrahim Paşa ilerlemeye devam etti. Kütahya'ya vardı. İstanbul iki adım ötedeydi.
-
Bu durum Rusları rahatsız etti. Kavalalı'lar ilerler ve zayıf olan Osmanoğlu hanedanını yok ederse, devletin yeniden toparlanma ihtimali doğabilirdi. bu nedenle Ruslar güçsüzün yanında yer alma politikası uyguladı ve istanbul'a 15 bin asker gönderildi. bu durumu öğrenen ingilizler Rusların Osmanlı ile daha yakın ilişkiler kurmasını engellemek için Mehmet Ali Paşa'ya baskı uyguladı. Mısır denizden kuşatıldı. 1833 yılında Kütahya antlaşması imzalandı. Mehmet Ali Paşa'ya bir takım valilikler verildi.
-
Sultan Mahmud antlaşmadan sonra Ruslarla yakın ilişkisini sürdürdü. Rus çarı'na askeri ittifak önerdi. Rus çarı kabul etti. hünkar iskelesi antlaşması ile boğazlar Ruslara açıldı ve Ruslar da askeri destek sözü verdi. Sultan Mahmud Rusların desteğiyle Mehmet Ali Paşa'yı temizlemeyi düşünüyordu. fakat bu antlaşma Paris ve Londra'da deprem etkisi yarattı. Sultan Mahmud ingilizleri de tarafına çekmek için büyük tavizler vererek Baltalimanı Ticaret Antlaşmasını 1838'de imzaladı. bu sayede Mısır'ın ekonomisini çökertmeyi denedi.
-
Sultan Mahmud Rusya ve ingiltere ile bir takım antlaşmalar yaparak dış politika sorunlarını çözebileceğini düşünüyordu. bu sayede Kavalalı isyanını da ortadan kaldırabileceğine inanmıştı. aynı zamanda aradaki sürede ordunun yenilenmesi için çalışmıştı. 1839 yılında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa istanbul'a göndermesi gereken vergiyi göndermedi ve bağımsızlığını ilan etti. vakit gelip çatmıştı.
-
Antep'teki Nizip Bölgesinde karşılaşan 50 bin kişilik Mısır ordusunu ibrahim paşa, 40 bin kişilik Osmanlı ordusunu da Hafız Osman Paşa idare ediyordu. aynı zamanda Osmanlı ordusu'nda üç PRusyalı subay savaş danışmanlığı yapıyordu. onlardan birisi ileride ünlü mareşal olacaktı. o kişi 1870 yılında Paris'i işgal edecek alman ordusunun lideri, 31 yıl genelkurmay başkanlığı yapacak olan Helmuth Karl Bernhard Von Moltke'ydi. Hafız Osman Paşa kendisine güveniyordu fakat Moltke şüpheliydi. nitEkim savaşın başlamasından önce Moltke Hafız Osman Paşa'ya ani bir baskın tavsiyesinde bulunmuş fakat paşa reddetmişti. nitekim savaşın başlamasından kısa süre sonra da paşa'yı Birecik'e çekilmesi için uyaracak fakat Hafız Osman Paşa kendisine tavsiye veren genç subayı dikkate dahi almayacaktı. savaş kanlı geçti ve Türk askeri, Türk askerine hücum etti. üç saat gibi kısa bir sürede biten savaşı ibrahim paşa kazanmıştı. böylece anadolu kapıları Mısır ordusuna sonuna kadar açıldı. Sultan Mahmud mağlubiyet haberini alamadan ölmüştü.
-
Sultan Abdülmecid tahta çıkar çıkmaz Osmanlı bürokrasisi karıştı. Mehmet Hüsrev Paşa bir yolunu bulup kendini sadrazam tayin ettirince kendisine siyaseten düşmanlık eden Kaptanı Derya Ahmet Fevzi Paşa donanmayı kaçırıp Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya teslim etti. Sultan Abdülmecid mağlubiyetten habersizdi ve Mehmet Ali Paşa'yı affedip barışmayı düşünüyordu. detaylara giriyorum zira Osmanlı devleti'nin ne halde olduğunu göstermek istiyorum. Sultan Mahmud ölmeden önce muhtemelen savaşın kazanılacağını düşünüyordu zira kendi stratejisine göre düşmanları olan ingiliz ve Ruslarla anlaşmıştı, üstelik büyük tavizler vermişti. geriye sadece Mısır ordusunu yenmek kalıyordu. Sultan Mahmud'un göremediği şey güçlü ordusu olmayan devletin politik yaptırım uygulama gücü olmadığıydı. yani politik hamleler güçlü orduyla desteklenmeli yani gerektiğinde kanla çözülmeliydi.
-
Yeniçeri ordusu, Osmanlı devlet geleneğinin en kilit noktasıydı. evet, yıllardır isyan ve karmaşanın merkeziydi lakin yerine güçlü bir ordu tesis etmeden yeniçeri ordusunu ortadan kaldırmak intihar demekti. Sultan Mahmud intihar ettiğini göremeden ölmüştü. Sultan Abdülmecid ise karmaşanın tam ortasında tahta çıkmış ve çıkar çıkmaz da donanmasını kaybetmişti. zira yeniçeri ordusunun yarattığı "isyan ve karmaşa" sıkıntısının aynısı bürokraside de vardı. bu durumda tüm paşaları idam ettirme yoluna gidilmemişti. hepsinin ötesinde, Osmanlı toprakları Basra'dan Belgrad'a, Kars'tan Tunus'a uzanıyordu. böylesine büyük bir coğrafya güçlü bir ordu olmadan idare edilemezdi. yeniçeri'nin imhası bu manada çözülmeyi başlattı. bir Osmanlı valisi, devletin ordusunu iki kez yenmiş ve topraklarını adım adım çiğnemişti. zira, Kavalalı Mehmet Ali Paşa modern ve dinamik bir ordu kurmuştu ve bürokrasisi sağlamdı.
-
Sonra ne mi oldu? Mehmet Ali Paşa'nın daha fazla büyümesini istemeyen ingiltere, Osmanlı hükumetine bir nota vererek "sorunu biz olmadan çözmeyin" dedi. Osmanlı hükumeti anında kabul etti. daha sonra Londra'da bir araya gelen ingiltere, Avusturya, Rusya ve PRusya Kavalalı'nın ele geçirdiği toprakları geri iade etmesini ve karşılığında Mısır valiliğinin kendi hanedadına bırakılmasını istedi. böylece Mehmet Ali Paşa öldüğünde Mısır valiliğine oğlu ibrahim paşa geçecekti. bu bir yerde Mısır'ın Osmanlı devlet'inden koparılmasıydı. öte yandan ordusuz kalan Osmanlı devleti yaptırım gücü olmayan istikrarsız bir devlet haline gelmişti.
-
İşte, Alan Makovsky'nin 15 Temmuz darbesi'ni benzettiği "vaka-i hayriyye" böyle bir dönemi barındırıyordu. makovsky gelişi güzel bir benzetme yapmıyor. taşı gediğine oturtuyor. Türkiye darbeyi atlattı lakin ordusuz kalacak ve çözülecek demeye getiriyor. esasında işaret veriyor. yeniçerisiz kalan Sultan Mahmud'u çözen Kavalalı mehmet ali'ydi, şimdi TSK'sız kalan Erdoğan'a da bir Kavalalı lazım demeye getiriyor.
-
Türkiye'nin Kavalalı'sı kürt sorunudur. mesele, yeni Kavalalı'nın isyan ettirilip ettirilmemesi meselesidir. Türkiye devleti darbeyi atlatmıştır lakin istikrarını yakalayamamıştır. amaç Türkiye'nin daha da istikrarsızlaştırılmasıdır. bakınız Moody's... 2007 yılında yaşanan e-muhtıranın ardından Türkiye'nin kredi notunu düşürmeyen bu ve benzeri kuruluşlar şimdilerde Türkiye'nin notunu düşürüyor. üstelik darbe sonrasında ciddi bir ekonomik kırmızı alarm verilmemişken. bu durum attila ilhan'ın deyimiyle "sistemin Türkiye'yi kıskaca alma girişimi"dir.
-
Öncelikli gaye Türkiye'nin destabilizasyonudur yani istikrarsızlaşması. askeri anlamda darbe girişimi, Suriye konusu ve PKK operasyonları Türkiye'yi yoruyor. paralel yapılanma ise Türkiye'nin bürokrasisini hırpalıyor. bana kalırsa 17 Aralık operasyonu erken başlatıldı. böyle bir dönemde hükumete duyulan güveni sarsmak için ideal bir araç olurdu. bir de bunların ötesinde ekonomik istikrarsızlaştırma konusu var. zaten askeri operasyonların ve darbe girişiminin maliyeti milli gelirin beşte birine tekabül ediyor. mevcut mülteci sorunu ve sene başında uygulanan Rus ambargosunu da hesaba katarsak, Türkiye ciddi bir ekonomik efor sarfetti. buna rağmen sağlam bir kırılma yaşamadı.
-
Konu konuyu açıyor ama girmekte fayda var. 2001'de Ahmet Necdet Sezer Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlattığında yükselen dolar şimdi neden yükselmiyor? Bunu sormak lazım. cevabı ayrı bir yazı konusu ama kısaca özetlemek gerekirse, "vur-kaç kapitalizmi" diyebiliriz. bu yöntem daha önce Malezya ve Türkiye'de denendi. muhtemeldir ki, Brezilya'da denenebilir. nedir bu yöntem? Kısaca izah edelim.
-
Vur-kaç kapitalizminin piyasayı vurabilmesi için devletin piyasaya müdahale yeteneğinin kısıtlanması gerekir. devlet yani merkez bankası bir kriz esnasında piyasaya dolar vererek fiyatları düşürebilir. böylece vur-kaç kapitalizminin başarı şansı söner. lakin ya merkez bankası'nın rezervi biterse? İşte 1999 ve 2001'de olan budur. 1990'lı yıllar boyunca merkez bankasının rezerv biriktirmesi engellendi. kit dediğimiz devlet kurumları daima yolsuzluklarla açık verdi. açık veren kit'ler borçlandı. borcunu ödeyemeyince de merkez bankası devreye girdi. böylece merkez bankasının rezerv biriktirme kaabiliyeti azaldı.
-
Bu dönemde piyasaya yabancılar tarafından makul ölçüde yatırım geldi. piyasa canlı tutuldu. böylece vatandaş yatırıma çekildi. bankalara paralar yatırıldı. işte vurgun burada gerçekleşti. bankalardaki paralar hortumlanınca devlet güvencesi devreye girdi. zira bankalarda devlet güvencesi bulunuyordu. hortumlanan paraları devlet telafi edince merkez bankası rezervleri iyice azaldı. bu miktar 2001 yılında 25 milyar doların altındaydı. özetle, merkez bankası rezervleri minimize olunca, vur-kaç kapitalizmi için ideal ortam oluştu. yabancı yatırımcılar paralarını aniden çekince piyasalar şok etkisi yaşadı. ortada dolar kalmadı. yatırımlar durdu. devlet kısıtlı imkanlarla yine merkez bankası rezervlerini piyasaya enjekte etti. 2000 yılında, yatırımcı tekrar ülkeye geldi. yalancı bir bahar yaşandı. ve 2001 yılında asıl vurgun yapıldı.
-
Esnafın yazar kaza fırlatması, Sezer'in Ecevit'e anayasa fırlatması veya bahçeli'nin hapşırması... hepsi önemsiz. zira ekonomi krize uygun hale getirilmişti. sadece yabancı yatırımcının vurup kaçması gerekiyordu. Sezer kitabı fırlattı ve yabancı yatırımcı vurup kaçtı. bahçeli grip olduğunda da kaçabilirdi. lakin o zaman hükumete duyulan güven çökmezdi. yatırımcı, siyasal bir krizle beraber kaçınca, bu sayede hükumetin prestiji bitecekti. nitekim 2002 seçimlerinde hükumetin hiç bir üyesi meclise girememişti. sonrası malum. aşırı borçlu bir devlet rezervi olmayan bir merkez bankası durmuş bir piyasa... yani istikrarsız bir ekonomi.
-
Nasıl ki savaşı kaybeden Sultan Mahmud taviz verdiyse, ekonomisi çöken Türkiye de taviz verdi. önce Kemal Derviş, ardından IMF ve son olarak George Soros. bir prens edasıyla ülkeye geldi, mecliste belirdi ve etrafını saran milletvekili ile gazetecilere emin bir ifadeyle Türkiye'yi kurtarmak için yatırımlarını getireceğini söyledi. ve ekledi, "ama önce şu Kürt Meselesini çözmelisiniz."
-
Avrupa birliği Türkiye'nin önüne yüzlerce yasa koydu ve Türkiye bu yasaları jet hızıyla sadece bir kaç ayda çıkardı. yasalar çıkınca, IMF kredi vermeye ikna oldu ve Türkiye ekonomisini tamir etmeye başladı. peki o yasalarda ne yazıyordu? Ayrı bir yazı konusu ama özetle, devlet baba gitti,faiz lobisi geldi.
-
Akıllara şöyle bir soru gelebilir. peki neden Türkiye bugün aynı senaryoyu yaşamıyor? Temel nedeni merkez bankası rezervinin güçlü oluşudur. 2015 yılı itibariyle 110 milyar dolar olan rezerv PKK operasyonları ve Rus ambargosuna rağmen 95 milyar doların altını görmedi. mevcut durumda yeniden 100 milyar dolar civrında seyrediyor. ikincil neden ise yabancı yatırımcı Türkiye'yi terk etse bile, alternatif yatırımlar bulunabiliyor. veya daha karanlık yöntemler... kaynağı belirsiz para girişi gibi...
-
Kayıt dışı sermaye yahut kaynağı belirsiz para girişi, alışık olmayan yöntemle piyasaya giren parayı ifade ediyor. paranın nasıl kazanıldığı ve kim tarafından piyasaya sokulduğu bilinmiyor. IMF Türkiye'den defalarca kayıt dışı sermaye girişini engelleyecek bir yasa yapmasını istedi ama hükumet ciddi bir adım atmadı. özellikle 2014 yılından itibaren kayıt dışı sermaye rekora koştu. peki kayıt dışı sermaye neden yükselişte? Basit. yabancı yatırımcı Türkiye'yi terkettikçe yahut Türkiye'ye gelmemeye başladıkça biri veya birileri piyasadaki yabancı sermaye açığını kapatmak için Türkiye'ye sermayeyi kaynağını gizleyerek getiriyor. peki kaynak neden gizleniyor? Çünkü para muhtemelen yine Türkiye kaynaklı olduğu için. yani Türkiye'deki para öncelikle üçüncü dünya ülkelerinden birine transfer ediliyor. bu tip ülkeler paranın nereden geldiğini, kime ait olduğunu, nasıl kazanıldığını sorgulamıyor. para, bu ülkelerdeki bankalardan birine giriş yaptığı an legalleşiyor. böylece o bankadan tekrar Türkiye'ye transfer ediliyor. tabi, Türkiye'de paranın kimden ve nereden geldiğini sorgulamıyor ve böylece kayıt dışı sermaye ülkeye giriş yapıyor. bu sebeple piyasadaki dolar sıkıntısı aşılıyor ve Türkiye'ye yabancı sermaye girişinin olduğu yönünde olumlu bir algı yaratılıyor.
-
2016 yılının ilk üç ayında kayıt dışı sermaye miktarı 3 milyar dolara yaklaştı. bu bakımdan 2014 rakamları da neredeyse ikiye katlandı. bu durum bize şunu ifade ediyor. Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelmiyor. dolayısıyla kayıt dışı sermaye ihtiyacı doğuyor. Türkiye'de ihtiyacı şimdilik karşılayabiliyor. yani ekonomik kıskaç şimdilik yeterince işe yaramıyor.
-
Türkiye askeri açıdan PKK terörü, Suriye sorunu ve darbe girişimi ile sarsıldı demiştik. FETÖ ise Türkiye'yi bürokratik alandan sarstı. işin ekonomi kısmı da yukarıda anlatıldığı gibi. kuşatma dört bir yandan. mevcut durumda Türkiye'nin ekonomik durumu çökmüş değil, ama güçlü de değil. ilerleyen günlerde daha fazla sermaye çıkışı yaşanacaktır. şimdilik ekonomi bahsini burada kapatabiliriz.
-
Türkiye'nin Kavalalı'sı kürt sorunu demiştik. oradan devam edelim. mevcut durumda batı AKP'yi sorunlu iktidar olarak görüyor ve kurtulmak istiyor. bunun için Türkiye'yi yormaktan çekinmiyor. işte meselenin o kısmı bizi alakadar ediyor. 17 Aralık Türkiye'yi yormadan Erdoğan'dan kurtulma girişimiydi. haklıydı veya haksızdı, batı için önemsiz. işe yaramayınca cephe Türkiye toplumunu içine alacak biçimde genişledi. Erdoğan'a dış basında yapılan hakaretin haddi hesabı yok. itibarı sıfırlanmış durumda. ama yetmiyor. bu nedenle Türkiye'nin de istikrarsızlaşması gerekiyor.
-
Ekonomi kısmen hırpalanıyor, Türk ordusu üç yandan kuşatılmış vaziyette, bürokrasi ve yargıdaki problemler bitmiyor. ama buna rağmen ordu, Suriye'ye girip terörle mücadele edebiliyor. PKK operasyonları olağan hızıyla sürüyor. PKK operasyonları ve Fırat Kalkanı Planı, bir huruç hareketidir. huruç, kuşatılan ordunun kuşatma güçlerine karşı yaptığı ani saldırıdır. Türkiye, PKK'yı ve Suriye sorununu çözerek yüklerinden kurtulmak istiyor. aksi halde daha çok bomba, daha çok şehit ve daha çok istikrarsızlık Türkiye'yi saracak.
-
Mevzunun bam teline geliyoruz. vites nasıl artar? Vites Kavalalı'yla artar. yani isyanla... o yüzden yeni Kavalalı peydahlanmadan önce, Türkiye'ye "vaka-i hayriyye"yi yaşattılar. Alan Makovsky bunu ifade ediyor. yeniçeri 15 Temmuz'la imha edildi, sıra Kavalalı'da demeye getiriyor. Türk ordusu da huruç hareketiyle Suriye'ye giriyor ve ölmediğini gösteriyor. kim haklı, onu Kavalalı isyanıyla göreceğiz.
-
Önceki yazıda Ekim söylentisinden bahsettim. söylentilere göre Ekimde ciddi sıkıntılar doğacak. belki yeni bir darbe yahut kaos... iç savaş diyen de var... herkes Ekim diyor, ben Kavalalı diyorum. onların Ekim dediği, kaos dediği, Güneydoğu isyanından başka bir şey değil. darbe gecesi Türkiye toplumunun memleketini koruduğunu görenler, memleketi koruyan toplumu hedef almak istiyor. hedef Erdoğan değil, hedef AKP değil, hedef parti değil, hedef çıkarlar, para, siyaset, kadrolaşma değil. hedef Nizip'te Kavalalının 50 bin kişilik Türk ordusunu, Osmanlının 40 bin kişilik Türk ordusuna vurmaktır. mesele, toplum birbirini vuracak mı, yoksa oyunu bozacak mı meselesidir.
-
Kürt toplumunu hedef alan bir çok eylem, suikast ve devamında halkı yönetim aleyhine sokağa döken bir provokasyon... ardından istanbul, izmir ve Ankara gibi bölgelerde kürtlerin yaşadığı mahalle ve semtlere toplu saldırı, kripto FETÖcülerin kaçırdığı bir kaç F16 uçağının Güneydoğu şehirlerini gelişigüzel bombalaması ve uluslararası basında Türkiye'nin kürt halkını katlettiği yönünde çıkan haberler... aklınıza hangisi geliyorsa...
-
Güneydoğuda patlak veren hadise üzerine fırat kalkanı operasyonunu iptal edilerek ordunun Güneydoğuyu abluka altına alması ve Suriye'de YPG'nin hızlı ilerleyişi... akabinde PKK ile birlikte YPG'nin Türk ordusuna yönelik ağır silahlarla saldırıları... tahrik edilen Türk ordusunun orantısız eylemleri ve Türkiye'nin yeniden uluslararası camiada katliamcı konumuna düşmesi... sokağa dökülen kürt halkının yanına teröristlerin sızması ve deyim yerinde cinnet haliyle göstericilerin bertaraf edilmesi için orantısız müdahaleler... HDP'li yöneticilerin "katil devleti durdurun" mesajları ile birleşmiş milletlerin toplanıp sorunu çözmek için çaba göstermesi... ingiliz hükumetinin "Kavalalı meselesini biz olmadan çözmeyin" notası gibi, Güneydoğu isyanı için uluslararası müdahale çağrısı...
-
Sadece bölgesel isyan değil, aynı zamanda siyasi suikastler, her gün şehirlerin karışması ve saldırılar... kürtler katlediliyor diye Türkleri hedef alan intikam eylemleri, toplumun bölünmesi ve çatışma pozisyonuna geçmesi... neticesinde tam bir iç savaş ortamı ve hükumetin iş yapamaz hale gelmesi... korkak olan yöneticilerin ülke dışına kaçması, uluslararı mahkemeler, yargılar... ve tabi ki, bölünme... sadece Güneydoğuda değil, Kıbrıs'ta da... on bin ingiliz piyadesinin Kıbrıs bölgesinde mevzilendiği ve darbe günü istanbul'a çıkarma yapacağı yönündeki iddialar çarpıtma. gerçek, olası bir kaos ortamında 1974'te Kıbrıs'a giren Türkiye'nin adadan kovulmasıdır. zira böyle bir halde Türkiye'nin Kıbrıs'ı savunacak gücü olmayacaktır. ingiltere, Kıbrıs sorununda garantör devlettir ve kaybolan devlet otoristesinin yarattığı imkanla işgali kendine hak görecektir.
-
Ortaçağda savaşlardan hemen önce iki savaşçı ortaya çıkar ve düello yapılırdı. böylece büyük kayıplar vermeden sorun çözülürdü. 15 Temmuz savaş öncesi düelloydu, düello kaybedildi ve artık meseleyi kansız çözme ihtimali kalmadı. ABD başkan yardımcısı Joe Biden Türkiye ziyareti esnasında "Amerika Birleşik Devletleri Türkiye halkının yanındadır." dedi. basın "Türkiye'nin yanındadır" diye haber yaptı. oysa ki cümle açık. ABD hükumetin yanında olmadığını beyan etmiştir.
-
Son günlerde çeşitli duyumlar var. en popüleri, ingilizlerin kürt aşiretlerinin borcunu ödediği yönündeki duyum... şurası muhakkak ki, amaç Güneydoğu isyanıdır, bu Ekim de olabilir Kasım da, Aralık da, çok sonra da. ama mevcut plan budur. plan iptal de olabilir, başarılı da başarısız da. bunun için her türlü girişim yapılabilir. hatta daha fazlası bile... hala batı'nın Türkiye konusunda gözünü kararttığına inanmayanlar olabilir.
-
15 Eylül 2016'da ABD kongresi'nde Türkiye konulu oturum düzenlendi. ABD kongresi Türkiye'deki TBMM gibidir. yani yasamayı temsil eder. oturuma senatörler dışında bazı uzmanlar da katıldı. Alan Makovsky de orada. başka bir isim daha var, FETÖ'cü olduğu iddia edilen eski emniyet amiri ahmet yayla. özetle Erdoğan'ın iyice tiranlaştığı, darbeyi cadı avı için kullandığı ifade ediliyor. megolamanyak ve tiran ifadeleri açıkça söyleniyor. ve cemaat için cesur örgüt deniyor. cemaat Erdoğan'ın yolsuzluklarını ortaya dökme cesaretini gösterdiği için durumun bu noktaya geldiği ifade ediliyor. Türkiye batı ile bağlarını keserse bu Türk halkı için felaket olur deniyor. devlet, hükumet, siyaset için değil... halk için felaket olur... sonuç olarak Türkiye'nin demokratik olmadığı ifade ediliyor. sözcü gazetesi haberinden bahsetmiyoruz, içinde ABD'li vekillerin bulunduğu bir meclis oturumundan bahsediyoruz.
-
Ve son olarak. geçen büyük bir toplantı gerçekleşti. Erdoğan New York'ta konakladığı Peninsula Oteli'ne bazı isimleri davet etti. ne isimler... ünlü yatırımcı Michael Bloomberg, James Rotschild, Henry Kissinger, ünlü Warburg Şirketler CEO'su Chip Kaye, Yahudi Ulusal Güvenlik Meselesi Enstitüsü başkanı Michael Makovsky ve Avrasya Yahudilerini Destekleme Ulusal Koalisyonu Yönetim Kurulu Başkanı Daniel Rubin ve dahası... yani AKP'li basının "siyonist, kan emici, üst akıl, Türkiye'yi bölmek isteyen güç" dediği kesim... bu lafları çok sık kullanan yiğit bulut da oradaymış ama "sizi gidi kan emici vampirler, pis ellerinizi çekin ülkemizden" diye masanın üzerine çıkıp parmak sallamamış. usul usul oturmuş. işin şakası. uzun bir toplantı oldu ama detaya dair pek bilgi yok. bilinen şey, Erdoğan yatırımcıları Türkiye'ye davet etmiş. yani son bir el uzatmış, son bir barış aranmış.
-
Erdoğan'ın ömrünün geri kalanında bu isimlerin hiç biriyle bir daha bir araya gelemeyeceğini düşünüyorum. soranlar olabilir... madem Türkiye'yi bölmek istiyorlar, neden Erdoğan'la görüşüyorlar? Diye... o masada bulunan adamlardan biri Henry Kissinger... modern tarih diplomasisinin en büyük isimlerinden. diplomasi köprüden önceki son çıkıştır.. epik bir benzetmeyle, savaştan önce hükümdarların birbiriyle görüştüğü o kısa ritüel diyebiliriz. görüşme öyle basit isimlerden oluşmuyor. ama görüşmenin gerçekleşmesi, Türkiye'deki hadiselerin kökten çözüleceği gibi abartılı bir mesaj da vermez. etkilerini görmek gerekir.
-
İlk olarak Erdoğan dönüş yolunda açıkladı: "Musul ve Rakka operasyonlarını" ABD ile birlikte yapacağız. Türkiye ve ABD havadan saldıracak. kara gücü ise hala muğlak. ABD ygp'yi Türkiye ise ÖSO'yu diretmiş. Türkiye Halep'i, ABD Rakka'yı istiyordu. görünüşe göre ABD'nin isteği gerçekleşmiş. artık mesele basit bir hal aldı. görüşmeler yapıldı. zarlar atıldı.
-
Kanuni Sultan Süleyman 1529'da Avusturya seferine çıkıp Budin'i fethetti. fakat ilerleyip Viyana 'ya düşmanın kalbine yürüdü. başta Viyana 'nın fethi hesapta yoktu. zira ağır toplar Budin'de bırakıldı. aylardan Eylüldü, yani mevsim kışa evriliyordu. zaman müsait değildi. ama Süleyman yürüdü ve Viyana 'ya kuşattı. bir ay geçtikten sonra, Ekim ayında kuşatmayı kaldırıp geri döndü. Avusturya'yı uyarmıştı. Süleyman Viyana 'yı fethetmekte inat etseydi, edebilirdi. kayıplar ağır olurdu ama Viyana düşerdi. ama inat etmedi. çekildi. şimdi bakıp göreceğiz, batı Kavalalı isyanı için inat edecek mi, yoksa vitesi düşürüp çekilecek mi.
-
Kasım ayında ABD seçimleri var. adettendir. yeni başkan seçildiğinde tüm kurumlar, özellikle CIA ve bağlantıları başkanın önüne yığınla rapor sunar. bu raporların arasında Türkiye ve ortadoğunun durumunu, hedefleri ve sonuçları anlatanlar da olacaktır. Ekim'i mühim kılan bu. seçimden önce rapor hazırlanmış olmalı. fakat Erdoğan'ın son toplantısı ve etkilerini görmeden konuşmak pek mümkün değil. özetle, Kavalalı raporu hazır, kullanacaklar mı yoksa Viyana kuşatmasını kaldıracaklar mı, bu onların meselesi. kuşatma sürecek olursa, toplum... bölünecek mi, bir arada kalacak mı işte bu da bizim meselemiz.
a45UyF587661-160927133520 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/09/27 14:30 2 65 islamvebilim@googlegroups.com
Acta non verba
Hareket, soz degil.
(ABD Ticari Deniz Akademisi mottosu)
Latince Atasozleri
NISA-12..Butun bunlar, Allah tan birer emirdir.
Allah her seyi bilen,CEZALANDIRMADA ACELE ETMESE DE ihmal etmeyendir.
ENAM-165..O, sizi yeryuzunun halifeleri yapan ve sizleri verdigi seylerle denemek icin kiminizi kiminize ustun kilandir.
Suphe yok ki, Rabbin CABUK CEZALANDIRAN ve yine suphe yok ki, O tek bagislayan, tek merhamet edendir.
Degisen Dil ve Insan
Kitabimi az insanlar ve az yillar icin yaziyorum. Uzun omurlu olabilmesi icin daha saglam bir dille yazilmasi gerekirdi. Bizim dilimizin bugune kadarki surekli degismelerine bakilinca, elli yil sonra simdiki halinde kalacagini kim umabilir? Her gun elimizden kayip gidiyor benim yasadigim yillar icinde yari yariya degisti. Simdi artik olgunlasti diyoruz; her cag kendi dili icin oyle der. Hep boyle kacip degistigi surece ben dilimizin bugunku halinde kalmasini ozlemem. Dyi ve yararli yazilar onu kendilerine baglayabilirse baglar, gorecegi ragbet de devletimizin kaderine gore degisir. Onun icin kitabima hic cekinmeden kisisel bircok yazilar koyuyorum. Bunlar bugun yasayan insanlarin isine yaramakla kalir ve orta anlayistan ote ozel bilgileri olan kimi insanlari ilgilendirir. Gordugum bircoklari gibi benim ardimdan da olur olmaz sozler edilmesini istemiyorum dogrusu: Soyle dusunurdu, boyle yasardi; sunu ister, bunu istemezdi; olurken konussa buna sunu der, suna bunu verirdi; onu benden iyi taniyan yoktu, gibi. Kitabimda edep kurallarinin izin verdigi olcude egilimlerimi, sevgilerimi az cok belirtiyorum; bilmek isteyene sozlu olarak daha da serbestce ve ictenlikle acikliyorum duyup dusunduklerimi. Ama bakmasini bilen bu anilarimda her seyi soyledigimi, gosterdigimi gorur. Gorenlere kisacik gostermeler yeter Ust tarafini kendin bulabilirsin. Istenecek, aranip bulunacak hicbir sey birakmiyorum kendimden. Sozum edilecekse, dogru durust, gercege uygun edilmesini istiyorum. Ovmek icin de olsa beni oldugumdan baska turlu gostermek isteyeni yalanlamak icin obur dunyadan seve seve kalkar gelirim. Yasayanlardan bile olmadiklari gibi soz edildigini gormekteyim. Yitirdigim bir dostumu (La Boetie) var gucumle desteklemeseydim, bin bir turlu suret biceceklerdi ona.
Michel de Montaigne : Denemeler
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo | LiteCoin URL: LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU |
NameCoin URL : N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL : 6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL : 1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD
PeerCoin URL : PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder