13 Eylül 2017 Çarşamba

MEHMET AKİF : BAĞIMSIZLIK, KÜRTLERE ‘DEVLET’ OLUR MU?

Bana da öyle geliyor ki, bu işin sonunda altta kalanın canı çıkacak.
On yıl sonra, yirmi yıl sonra Araplar intikam almaya kalkışacak.
Yine ve yeniden.

Biz ne yaparız, nederiz bilmiyorum.
Çünkü dünya tarihini gördüğü en kıvrak, en omurgasız , en ilkesiz millet, haydi millet demeyeyim, insan kalabalığı burada.

Yarın bilinmez aniden ayranımız kabarır, aniden bir fütuhat çılgınlığı içimizi kaplar.
Ya da tam tersi kör, sağır, dilsiz oluruz, sırtımızı döneriz, ortalık kan gölüne dönse dahi odun oluruz kılımız kımıldamaz.

Bizim hikmetimizden sual olunmaz.
Çünkü biz aklımızla değil, imanımızla hareket eden bir insan kalabalığıyız.
Akıl değişmez, hep aynı yere getirir, ama iman değişir.
Bu gün şöyledi, yarın böyledir.
Keyfidir.....

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


MEHMET AKİF : BAĞIMSIZLIK, KÜRTLERE 'DEVLET' OLUR MU?

07.09.2017 Perşembe

Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, IKBY'nin bağımsızlık referandumu kararını değerlendiriyor.

Baht, talih ve büyük mutluluk", "devlet"in Arapça ve Türkçe lügatlardaki manalarından bazıları. Medeniyet coğrafyamızda egemen hukuki/siyasi yapıları adlandırmak için "devlet"in tercih edilişinde kelimenin bu anlamlarının da payı vardır. Devlet sahibi olmanın milleti, eski Türkçedeki ifadesiyle, iç ve dış bulgançtan/bulgaktan (fitne ve anarşi anlamında bulanıklık/kargaşa) kurtarıp düzene ulaştıracağı beklentisi, talih ve mutluluk umudunun kaynağıdır. Ancak insanlığın uzun tecrübesi, gerekli meşruiyet parametrelerini, maddi şartları ve dengeleri dikkate almadan müstakil bir siyasî çatı inşası hedefiyle bayrak açmış pek çok ayrılıkçı hareketin, temsil iddiasını taşıdıkları toplulukların bahtlarını kararttığını da kaydediyor.

Mevcut parametreler, Erbil merkezli KBY'deki bağımsızlık ısrarının da Kürtlere "devlet" getirmeyecek bu türden maceralar arasında yer almaya namzet olduğunu gösteriyor.

Zira bir bağımsızlık girişiminin etrafındaki coğrafyayı istikrarsızlaştırırken dayandığı nüfusa da ağır bedeller ödetmesine yol açabilecek çok sayıda faktör, KBY örneğinde yan yana gelmiş vaziyette. Zayıf bir ekonomi ve ağır borç, tartışmalı sınırlar yüzünden güçlü komşularla kalıcı husumet ihtimali, denize çıkışı olmayan bir ülke, her biri kendi silahlı güçlerine, bölgesel ve küresel ittifak ilişkilerine sahip siyasi hizipler arasındaki amansız rekabet…

Ekonomiyle başlayalım. Gelirlerinin yüzde 80'den fazlasını petrol başta olmak üzere doğal kaynak satışından elde eden KBY, uzun zamandır ağır bir ekonomik krizin içinde. Resmi rakamlara göre, 5.2 milyonluk nüfusa ev sahipliği yapan KBY'de yaklaşık 1.3 milyon kişi bütçeden maaş alıyor.

Bazı hesaplamalara göre; maaşlar, yatırım taahhütleri vb. sabit ödemeleri için aylık yaklaşık 1 milyar dolara ihtiyaç duyan KBY, Kerkük petrollerinden kazandıkları da dahil olmak üzere elde ettiği gelirle geçtiğimiz dönemde bu miktarın ancak yarıya yakınını karşılayabildi. KBY'nin dünyaya borcunun 20 milyar $'ı aştığı tahmin ediliyor.

Bağımsızlık ısrarı, dışarda ve içerde güvenlik maliyetlerini artırarak bu sıkıntıları daha da ağırlaştıracak. İlk muhtemel çatışma hattı, Kerkük'ü de kapsayan "tartışmalı topraklar"dan geçiyor. Yukarıda özetlediğimiz ekonomik şartlar dolayısıyla, Kerkük ve civarındaki enerji kaynakları olmadan bırakın Erbil merkezli bağımsız bir devleti uzun süre yaşatmayı, özerkliğin kurumları bile ayakta tutulamaz. Önümüzdeki otuz yılı kapsayan tüm ciddi araştırma ve projeksiyonlar, gelişmekte olan alternatif teknolojilerin yaygınlaşmasıyla petrol jeopolitiğinin sonuna yaklaşılacağına işaret ediyor. Sanayi çağının ilk evresinde kömürün yaşadığı değer ve önem yitirme sürecine önümüzdeki on yıllarda petrolün gireceğini gösteren bu dönüşüm, Orta Doğu'da gelirinin yüzde 80-90'ını petrolden elde edeceğini umarak devlet kurma faaliyetine soyunanlar açısından kötü bir haber.

17-09/06/gorus.JPG

Bir ulus devleti parçalayarak petro-devlet kurma gayretleri, uygun konjonktür sayesinde sınırdaş/ilgili önemli güçlerin kabulü ve sistemdeki büyük oyuncuların kararlı güvenlik taahhütleriyle gerçekleşmiyorsa, içerde ve dışarda uzun savaş dönemlerinin kapısını açar. Kamuya âit doğal kaynak zenginliğine dayanan rant devletlerinde iktidarda olmak, gelir musluklarına ayrıcalıklı erişim, iktidarın dışına düşmek ise ekonomiden de dışlanma riski anlamına gelir. Bu durum, özellikle muhalefetin silahlı olduğu örneklerde, rakip gruplar arasındaki iç mücadeleyi bağımsızlık coşkusunun kitleler üzerindeki kısa vadeli tesiri geçtikçe keskinleştirir. Dışarda ise şu üç temel sebeple kolay nihayete ermeyecek çatışmalar kapıdadır: Tartışmalı sınırlar, bağımsızlığın bölgede etnik ayrılıkçılığı teşvik ihtimali, yeni ülkenin güç dengesini tesis amacıyla komşulara hasım büyük devletlerle kuracağı yakın ilişkiler.

Bölge dışı büyük güçlerin yeni devlete konjonktürel destekleri, daha çok kısa vadeli çıkarları doğrultusunda gerçekleşir. Yeni kurulacak devletin cılız potansiyelini, esas bölgesel oyuncuları hedef alan projeleri ve oluşturmak istedikleri dengelerle ilgili pazarlıklar için kullanmaya çalışırlar. Bu yüzden, büyük güçlerin sunabileceği sınırlı koruma komşuları daha çok kaygılandırırken yeni kurulan devleti saplandığı çatışma kapanına iyice hapseder. Bu denklemde, zaman çizelgesi üzerinde yeni devletin kaynaklarının değeri azalırken harcamaları yükselmektedir. Çatışmalı konjonktürde üretilen petrolün dünya pazarlarına arzı zaten başlı başına bir meseledir. Söz konusu karanlık resmin içeriye yansıması, artan genel hoşnutsuzluk ve azalan petrol rantını doğrudan kontrolün daha önemli hale gelişi sebebiyle şiddetlenecek askerileşmiş siyasi mücadelelerdir. Bu manzara, KBY'nin tokmağını çevirmeye çalıştığı kapıdan, en ağır bedeli ödeyecek Kürt gençleri ve anaları için "devlet" gelmeyeceğini gösteriyor.

KBY liderliği, geç kalmış bir ulusalcı projeyi, sosyolojik ve siyasi parçalanmışlığını aşamamış bir toplumsal ve siyasi yapı üzerinden, zamanını doldurmakta olan kaynaklara ve demode bir jeopolitik mantığa dayanarak gerçekleştirmeye çalışıyor. Peki niçin? Bu soruya verilecek cevabın ilk halkasında KBY içindeki kriz yer alıyor. KBY'nin başkanlığını yürüten Mesud Barzani'nin yasal görev süresi çoktan doldu. Parlamento iki yıldır kapalı ve KBY için hazırlanan anayasa onaylanmamış vaziyette. KBY, siyasetten arınmış bir silahlı güç oluşturamadı. Peşmerge gruplarının başlıca aidiyetleri büyük siyasi partilere. Bu durum, artan siyasi gerilim dönemlerinde KBY'nin kendi içinde yeni coğrafi bölünmeleri, yeni sınırları bile gündeme getiriyor. Suriye ve Irak'ta elde ettiği avantajların teşvikiyle PKK'nın bölgedeki etkinliğini arttırma çabaları, istikrarsızlığı besleyen bir başka faktör. DEAŞ'le mücadele, ABD'nin de baskısıyla, bu fay hatlarının üzerini geçici olarak örttü. Şimdi ise bu dönemin sonuna geliniyor.

Barzaniler de bağımsızlık referandumuyla KBY'deki başlıca siyasi fraksiyonların onların karşısına çıkamayacakları yeni bir ulusalcı gündem yaratarak iktidarlarını korumak ve pekiştirmek istiyorlar. Ancak, referandum ısrarı ve takip edecek bağımsızlık gündemli tartışmaların aksine sonuçlar doğurma, bölgesel aktörlerin önleyici aktif tutum takınmalarıyla iç iktidar mücadelelerini şiddetlendirme ihtimali de mevcut.

Cevabın ikinci halkasında Barzanilerin bağımsızlık doğrultusunda adım atmak için dışarda bir fırsat penceresinin açıldığına dair kanaatleri yer alıyor. Hâlihazırda, İran'ın Irak'ta gücünü arttırmasına seyirci kalan Obama politikalarından vazgeçtiğini ilan etmiş yeni bir Beyaz Saray da var.

Son dönemde kurdukları yakın ilişkiler ve PKK ile mücadelede Suriye gündeminin öne çıkışı gibi sebeplerle Türkiye'nin tepkisinin ise sınırlı kalacağına inanıyorlar. DAEŞ'le çatışırken Batılı ve Doğulu önemli güçlerle girdikleri yeni münasebetlere ve dünya kamuoyunda kazandıkları sempatiye de güveniyorlar. Büyük güçlerin tarihi sicili, iş ciddiye binince uzayacak çatışmalara taraf olmadan kısa vadeli çıkarlarını öncelediklerini gösteriyor. Bölgemizde birçok unsurun, örneğin Ermenilerin, büyük devletlerin politikalarındaki dalgalanmalarla ilgili derin tarihi tecrübeleri var.

KBY liderliğinin de ABD'nin referanduma yönelik ikircikli tavrını bu çerçevede iyi tahlil etmesi, "belayı satın aldıktan sonra" yaşanabilecek yalnızlaşmanın sonuçlarını öngörebilmesi lazım.

Son halkada ise DAEŞ'e karşı peşmerge unsurları sokulan tartışmalı yerlerdeki fiili hakimiyeti, bölgeden kaçan Arap ve Türkmen muhacirlerin dönme ihtimali belirmeden KBY lehine tescilleme niyeti var. Bu fırsatçılık; Kürtler, Türkmenler ve Araplar arasında etnik cepheleşme ve çatışma hattının zembereğini kuruyor. Söz konusu tavrı meşrulaştırmak maksadıyla, "tarihi haklar" retoriğinin kullanılması bir başka ilginç husus. Kürtler, Arapların Kerkük gibi merkezlere petrol üzerindeki egemenliğini güvence altına almak isteyen Baas Rejimi tarafından sonradan taşındıklarını, bu yüzden de geldikleri yerlere dönmeleri gerektiğini savunuyorlar. Ancak, aynı mantıkla geçmişe bakıldığında, Kürt nüfusun Kerkük gibi şehirlerdeki varlığının da aslında yine petrol sanayinin ihtiyaç duyduğu iş gücüyle bağlantılı olarak gerçekleşen iç göç sürecine dayandığı görülür.

Daha öncesiyle ilgili manzarayı ise, BM arşivlerinde yer alan, Milletler Cemiyeti'nin 1925 tarihli Musul Raporu şöyle tasvir ediyor: "(Musul'dan Kerkük ve ötesine uzanıp) Ana cadde olarak anılan güzergah üzerindeki kasabalarda yaşayan nüfusun temel soyunun Türk olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. İleri gelenler Türk'tür ve inceleyebildiğimiz evlerin çoğunda aile üyeleriyle Türkçe konuşmaktadırlar. Kerkük'te Hristiyanların bile kendi aralarında Türkçe konuştuklarını zikredebiliriz... Erbil yedi mahalleye bölünmüştür. Bu mahallelerin muhtarlarıyla mülakat yaptık.

Milliyetlerinin ne olduğunu sorduğumuzda; beşi Türk olduklarını, biri Kürt olduğu kadar Türk olduğunu, biri de Yahudi olduğunu söyleyerek cevap verdi... Türkçe, ana cadde boyunca öneme sahip her yerleşimde konuşulmaktadır... Küçük Altın Köprü Kasabası kesinlikle Türk'tür. Tuz Hurmatlı nüfusu birkaç Yahudi aile dışında tamamen Türk yahut Türkmendir... Kara Tepe nüfusunun % 75 oranında Türk/Türkmen olduğunu tahmin ediyoruz... Taza Hurmatli ve Tauk çoğunlukla Türk'tür." Ayrıca, "kendilerini Arap olarak niteleyen (bazıları), Türk kökenli olduklarının farkındalar." Milletler Cemiyeti Raporu'na göre, bölgedeki pek çok Kürt aile de aslında Türk kökenli yahut Türklerle yakın akraba olsa gerektir: "... Onlar (Türkler) ana cadde boyunca çiftliklerde de mevcutlar, bunların çoğunun sahibi Türk eşraftır... İki milletin bu toprak üzerinde çok yakından ilişkili olduğu gerçeği göz önünde tutulduğunda (Türklerin) Kürtleşmesi çok hızlı ilerlediğine inandığımız doğal bir süreçtir. Daha önce de söylediğimiz gibi şehirlerdeki Türk ileri gelenleri bile sık sık Kürt hanımlarla evlenmektedir."

Tarih/Tarihî haklar denildiğinde, "Musul Vilayeti'nin" akıbetine dair söyleyecek en çok sözü olan Ankara'nın bugün için önceliği, KBY liderliğini girmeye niyetlendiği tehlikeli yoldan vazgeçirmek olmalı. İçerde, merkez üssü KBY bölgesinde bulunan PKK terörü, Suriye'de de PKK devleti projesiyle boğuşmak durumunda kalan Türkiye'nin haklı hassasiyetleri ve güvenlik kaygıları öteden beri biliniyor. Mezhep rengi de taşıyan savaşlar silsilesiyle tarihi dokusu altüst edilmiş vaziyetteki Orta Doğu'nun kalbinde, başlıca etnik fay hatlarını tetikleyecek yeni bir gerilim atmosferinin yükselişi, Kürtlere "Devlet" getirmeyecek. Ancak, Orta Doğu'daki önemli aktörleri, yeni bölgesel düzenin parametrelerinin belirleneceği çok kritik bir konjonktürde örseleyecek.

http://www.karar.com/gorusler/mehmet-akif-okur-yazdi-bagimsizlik-kurtlere-devlet-olur-mu-590550

 
a45UyF587661-170913155803 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/09/13  17:24 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Inat, kotuluklerin kaynagidir.

Hz.Ali

1400 yildan beri Muslumanlar Ramazan orucu tutuyor.
Her gunun aksaminda sofraya oturup iftar aciliyor.
Su zamandaki ziyafetler gibisi tarih boyunca gorulmemistir.
Luks, satafatli, israfli, gosterisli, tantanali, debdebeli, sasaali iftarlar.
Tabaklarda yenmeyen yemekler cope atiliyor.

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.

Kur an daki Celiskiler Ve Nedenleri (2)
Islamin Daha Ilk Baslarinda Goze Batar Olmustur

Islam kaynaklarindan ogrenmekteyiz ki, Kur an daki celiskiler, Islamin daha ilk anlarindan itibaren fark edilir olmustur. O kadar ki, Muhammed in verdigi emirlerin birbirini tutmamasi ve ornegin bir gun helal bilip izin verdigi seyi, bir baska gun haram saymasi ya da yasaklamasi, cevrede dedikodu konusu olmustur. Birtakim kisiler acikca soyle konusmaya baslamislardir: Muhammed bugun emrettigini yarin yasaklayarak ashabiyla alay ediyor. Bunu soylerlerken Muhammed i iftiraci olarak tanimlamislardir.(1) Muhammed, o donemde henuz guclu durumda olmadigi ve bu nedenle bu gibi kisilere karsi siddet yoluna basvuramayacagini bildigi icin, buyruklarin Tanri tarafindan konup, gerektiginde Tanri tarafindan kaldirildigina dair Kur an a ayetler koymustur. Bunlardan biri soyledir:

Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman —ki Allah, neyi indirecegini cok iyi bilir- Sen ancak bir iftiracisin dediler... (Nahl Suresi, ayet 101).

Soylemeye gerek yoktur ki, boyle bir ayet, hani sanki Tanri yanlis hukum indirirmis de, bir baska hukumle bu yanlisligi giderirmis gibi bir tanima sokmak bakimindan daha da olumsuz bir sonuc yaratmaktadir. Muhammed, giderek guclendikten sonra, yumusak tutumunu degistirmis ve kendisi hakkinda bugun emrettigini yarin yasaklayarak ashabiyla alay ediyor seklinde konusanlarin hakkindan gelmesini bilmistir.

Bundan dolayidir ki, Muhammed in hayatta bulundugu sure boyunca, hic kimse Kur an da ki celiskileri ortaya koymak cesaretini gosterememistir. Fakat, onun olumunden hemen sonra, celiskiler ve tutarsizliklar seriat uygulayicilarini bir hayli ugrastirmis ve guc durumlarda birakmistir. Ornegin, Ashab-i Kiram bu yuzden pek cok sorunu cozumleyememis, cogu zaman caresizlik icinde bocalamistir. Ilerideki bolumlerde, celiskilerin yarattigi kotu sonuclari belirtirken gorecegiz ki, Halife Osman b. Aftan bile, Kur an daki iki ayetin birbiriyle catisir olmasi yuzunden belli konularda fetva verememis ve cogu zaman isi askiya alip geciktirmek (talik etmek) zorunlulugunda kalmistir. Ornegin, bir kez kendisine iki kardesin mulk-i yeminde birlikte yemin edip edemeyecekleri sorulmus, o da, Ne bileyim? Bunu bir ayet helal, obur ayet de haram kilmistir diyerek soruyu cevapsiz birakmistir. Yine bunun gibi, Kur an bilgisine sahip unlulerden Abdullah b. Amr e, pazartesi gunleri oruc tutmayi nezreden (kendi kendine adamis olan) bir kimsenin, nezir gunu bayram gunune rastlayacak olursa, ne yapacagi sorulmus, o da, Ne bileyim? Bir tarafta Allah nezrin yerine getirilmesini emrediyor, obur tarafta da Resulullah bayram gunu oruc tutmayi yasak etmistir diyerek fetva vermekten cekinmistir.(2)

Celiskilerin yarattigi sakincalar sadece bu bakimdan degil, ileride ayrica belirtecegimiz gibi, insan beynini tutarli ve mantikli sekilde dusunemez, isleyemez ve gelisemez hale getirmek bakimindan ortaya cikmistir. Islam ulkelerinde fikirsel, sosyal ve siyasal alanlarda geri kalmisligin nedenlerinden biri de budur.
Kur an da Celisme Olmadigina Dair Islamcilarin One Surdukleri Iddialar Ve bu Iddialardaki Gecersizlikler

Islamcilar, Kur an da hicbir celiski, hicbir tutarsizlik ya da uyumsuzluk bulunmadigi gibi onun anlattigi teferruatta da zerre kadar uygunsuzluk olmadigi iddiasindadirlar. Kur an daki sozlerin icerdigi anlam, hukum ve haberlerde tam bir tutarlilik, butunluk, sihhat ve uyum bulundugunu savunurlar. Insanlarin soyledikleri sozlerde celisme ve tutarsizlik bulunabilecegini, fakat Tanri sozlerinde asla boyle bir sey olamayacagini tekrarlarlar. Iddialarini kanitlayabilmek icin, bu kitabin dogrudan dogruya Tanri dan gelme ve Tanri nin sozleri oldugunu soylerler; bu soylediklerini Kur an dan ayetlerle kanitlamaya calisirlar ki, bunlardan biri soyledir:

Hala Kur an uzerinde geregi gibi dusunmeyecekler nu? Eger o, Allah tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi, onda bircok tutarsizlik bulurlardi (Nisa Suresi, ayet 82).

Kur an da tutarsizlik ve celisme diye bir sey olmadigini iddia ederlerken, diger dinlerin kutsal sayilan kitaplarinda, ornegin Incil de uyumsuzluklar , celiskiler bulundugunu one surerler.(3) Daha baska bir deyimle, seriatcilar, Kur an da celisme olabilecegi ihtimaline yer vermezler; olsa olsa, Bize gore celisme vardir, Tanri ya gore yoktur deyip isin icinden cikarlar ya da Akil ile vahyin celisir gibi gorunmesine, insanin inadi ve aceleciligi neden teskil etmektedir... diyerek, sucu insanin sabirsiz ve cahil olusunda ararlar. Bunu ya-parlarken, kisiyi vahiy onunde teslimiyete , yani imanciliga cagirirlar ve aklin Kur an rehberliginde is gormesi geregine sarilirlar. Aslinda onlarin bu tutumu, akilci dusunceyi onlemeye yonelik bir kurnazliktan baska bir sey degildir. Fakat, onlar bu kurnazligi, Bu teslimiyet, aklin mahkumiyeti degil, sinirlan icinde ve aceleye dusmeden faaliyet gostermesidir seklindeki bir cambazlikla gizlemesini bilirler. Seriat verileriyle ve seriatci ruhla yetismis olduklari icin, onlarin bu tutumunu dogal bir sonuc gibi kabul etmek gerekir. Cunku, bir kere seriatcilar, Kur an in Tanri sozleri olduguna ve Arapca olarak Muhammed e vahyedildigine inanmislardir. Inanmalarinin nedeni, bunun boyle oldugunun kendilerine Kur an ayetleriyle ogretilmis olmasindandir; ornegin, Nisa Suresi nde, (Kur an) Allah katindan basta bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz bircok sey bulurlardi (Nisa Suresi, ayet 82) diye yazilidir. Bakara Suresi nde soyle yazilidir: Bu, dogrulugu suphe goturmeyen... kitaptir... (Bakara Suresi, ayet 2-4); ...(Allah) Kur an i...inananlara mujdeci olarak senin (Muhammed in) kalbine indirmistir (Bakara Suresi, ayet 97). Meryem Suresi nde su ayet vardir: Ey Muhammed! Biz Kur an i... senin dilinde indirerek kolaylastirdik (Meryem Suresi, ayet 97; ayrica bkz. Taha Suresi, ayet 113). Benzeri hukumler kitap boyunca siralanmistir. Kuskusuz ki, Kur an i Tanri nin agzindan cikmis sozler olarak kabul edenler icin, Kur an da celiski vardir , demek soz konusu degildir.

Bundan baska, bir de Kur an da, Kur an in Muhammed tarafindan uydurulmadigini aciklayan ve uydurdu diyenlere tehditler savuran ayetler vardir. Muhammed bu tehditleri, Kur an in Tanri dan gelmedigini soyleyenlere yoneltmisti. Cunku, inanmayanlar ve ozellikle Yahudiler ve Hiristiyanlar, onun, Tevrat tan ve Incil den ogrendiklerini sanki kendisine Tanri dan gonderilmis seyler gibi gosterdigini, dolayisiyla Kur an in Tanri yapisi degil, insan yapisi bir sey oldugunu soylerlerdi. Hatice nin kervanlarini Suriye ye goturmek icin yaptigi seyahatler sirasinda, Muhammed in orada rastladigi bir papaz dan incil hakkinda bilgiler aldigini ve bunlari Tanri dan kendisine vahyolunmus gibi gosterdigini ileri surerlerdi. Iste onlari susturmak icin Muhammed, Tanri nin soyle dedigini soylerdi:

Andolsun ki, Muhammed e elbette bir insan ogretiyor dediklerini biliyoruz. Kastettikleri kimsenin dili yabancidir, Kur an ise fasih Arapcadir (Nahl Suresi, ayet 103).

Soylerken de, Kur an in celismeli ve tutarsiz hukumler kapsamadigini belirtir, ornegin, biraz once degindigimiz gibi, .. .(Kur an) Allah katindan baska bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz bircok sey bulurlardi (Nisa Suresi, ayet 82) seklinde ayetler yerlestirirdi. Ileride ayrica gorecegimiz gibi, Muhammed, bu ayetleri koyarken, Musluman kisiyi Kur an daki celiskilere adeta hazirlamis gibidir Daha dogrusu istemistir ki, Musluman kisiler, Tanri dan celiskili bir sey gelemeyecegine inanmis olsunlar.Ote yandan yine istemistir ki, Musluman kisiler, ayetlerin celiskili olabilecegi konusu uzerinde hic durmasinlar; yani celiskili gordukleri ayetleri birbirleriyle karsilastirip kuskuya dusmesinler ya da tekzibe girismesinler. Nitekim Taberani nin Abdullah b. Omer den rivayetine gore Muhammed soyle demistir:

Kur an i birbirine vurmayiniz; onun ayetlerini karsilastirmakla tekzibe kalkismayiniz; onun ayetleri birbirini tasdik eder. O (yedi) vucuh uzere nazil olmustur. (4)

Bundan dolayidir ki, Musluman kisi icin iran daki celiskileri kesfedip ortaya cikarma olasiligi yoktur. Nitekim, seriat egitiminden gecmis kisinin beyni bu yukaridaki buyruklarla oylesine yogrulmustur ki, biraz yukarida degindigimiz gibi, celismenin celisme ya da tutarsizligin tutarsizlik oldugunu fark etmez. Fark etse bile, bunu bilmezlikten gelir ve ornegin, Celismeler bize goredir; Tanri ya ve Peygamber e gore degildir diyerek, sanki butun kusur kendi yetersizligindeymis gibi bir davranisa yonelir. Butun bunlar bir yana, seriatcinin basvurdugu bir kurnazlik daha vardir ki, o da, Kur an da celiskileri, sanki fikir ozgurlugune yer veren seylermis gibi gostermektir. Bu konuyu biraz ileride muhkem ve mu-tesabih ayetler konusunu incelerken tekrar ele alacagiz. Fakat, simdilik sunu hatirlatalim ki, Kur an daki celiskiler konusunda seriatcinin izledigi kurnaz siyaset, Kur an uzerinde tartisma olasiligina, hele ayetlerin birbirleriyle karsilastirilmasina asla firsat birakmamaktir. Bunu saglamak uzere yaptigi ilk sey, Muhammed in, biraz yukarida belirttigimiz su sozlerine sarilmaktir:

Kur an i birbirine vurmayiniz; onun ayetlerini karsilastirmakla tekzibe kalkmayiniz. (5)

Bunu yaparken, bir at Kur an ayetlerinden bazilarinin kesin ,bazilarinin da supheli ( mutesabih ) ayetler.oldugunu ve bunlarin anlaminin gizli tutuldugunu ileri surmekten geri kalmaz.(6)Biraz ileride, Kur an da celismelerin nedenlerini aciklayacagiz ve gorecegiz ki, bu celismeler, genellikle, Muhammed in yasam gereksinimlerinin urunu olarak ortaya cikmistir. Ancak, seriatci cevreler bunu bilmezler; genellikle celismelerin gercek nedenlerinden habersizdirler; haberli olsalar bile, bu nedenlerin bilinmesini istemezler, 1400 yil boyunca yalan siyasetini her alanda oldugu gibi bu alanda da surdurmuslerdir.
Seriatcilar, Kur an da Celiski Yokmus Kanisini Yaratmak Amaciyla, Bazi Ayetlerin, Bazi Ayetler Tarafindan Ilga Edildigini One Surerler; Oysa Ki, Bu Tur Iddialar, Kur an daki Celiskili Durumu Gidermek Soyle Dursun, Tanri nin Yanilmazligi Fikrini Zedelemekten Baska Bir Ise Yaramaz

Yukarida degindigimiz gibi, seriatcilara gore, Kur an da celisme diye bir sey yoktur ve olamaz , cunku, Kur an Tanri sozleridir ve Tanri celismeli sekilde konusmaz. . Bu nedenle, Kur an da celisme ya da tutarsizlik vardir diyenleri Tanri ya kufur savurmakla suclarlar. Oysa Kur an da celiski oldugu ortadadir ve bunun bircok orneginden bazilarini yukarida gorduk; ilerdeki bolumlerde daha da gorecegiz. Fakat, seriatcilar, Kur an da celiski yokmus kanisini yerlestirmek uzere, bir yandan yukaridaki sekilde konusurken, diger yandan baska bir taktige basvururlar ki, o da, bazi ayetlerin, diger bazi ayetlerle ortadan kaldirildigini one surmektir. Boylece celiskili nitelikte ayet bulunamadigi kanisini yaratmak isterler. Yani onlarin soylemelerine gore, Kur an da, hem gecerli hem de gecersiz ayetler vardir; gecersiz ayetler Tanri tarafindan ortadan kaldirilmis olan ayetlerdir. Ve iste guya bundan dolayidir ki, ayetler arasinda celisme oldugu goruntusu bulunmaktadir. Dayanak olarak da, Tanri nin bunu acikca bildirdigini ve Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman -ki Allah, neyi indirecegini cok iyi bilir-... (Nahl Suresi, ayet 101) seklinde ayetler indirdigini one surerler. Oysa, bu ayet, Muhammed in gunluk siyasetinin bir sonucu olmak uzere, yine onun tarafindan konmustur! Su bakimdan ki, biraz yukarida da belirttigimiz gibi, Muhammed, birbirine ters dusen buyruklarla taraftarlarini saskina cevirdigi zaman, bazi kisiler Muhammed i iftiraci olarak suclamislar ve soyle konusmaya baslamislardir:

Muhammed bugun emrettigini yarin yasaklayarak ashabiyla alay ediyor. Ve iste onlarin bu sekildeki konusmalarina karsi Muhammed, Tanri nin celiskili sekilde buyruk gondermedigini, sadece bir ayeti bir baska ayetle degistirdigini soylemis ve Kur an a su ayeti koymustur: Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman ~ki Allah, neyi indirecegini cok iyi bilir- (onlar) Sen ancak bir iftiracisin dediler. Hayir, onlarin cogu bilmezler... (Nahl Suresi, ayet 101). (7)

Boylece Tanri nin, zamana, sartlara ve ihtiyaca gore is gordugunu anlatmak istemistir. Ve iste Kur an da, celisme olmadigini one surenler, Muhammed in bu mantigina sarilarak Tanri yi bir doktora benzetirler; nasil ki doktor, hastasinin ilacini onun saglik durumuna gore degistirir ise, Tanri nin da oyle yaptigini one surerler ve soyle derler:

(Ayetleri) Nesh ve degistirme, kullarin maslahatina, ihtiyaclarina gore Allah in bir lutfu olarak gerceklesir. Bu durum, bir doktorun hastasina, tedavisinin seyri boyunca bir ilac vermisken, degistirip baska bir ilac vermesine benzer...

Goruluyor ki, seriatcilar, Yaratan ve Hicbir zaman ve hicbir. sekilde yanilmayan , Her gizli seyi onceden bilen olarak tanimladiklari Tanri yi, fani ve yaratma gucu olmayan ve ustelik yanilabilir bir insana (doktora) benzetmekle, Tanri fikrini zedelediklerinin farkinda degillerdir. Soylemeye gerek yoktur ki, bir doktor, sinirli bilgiye sahip oldugu icin, tedavi etmekte oldugu hastasina isabetli sekilde ilac vermemis olabilir; bu nedenle verdigi ilaci degistirip onun yerine bir baska ilac verebilir. Oysa Muhammed in tanimladigi Tanri bakimindan durum baskadir; cunku, onun tanimina gore Tanri, hicbir konuda ve hicbir sekilde yanilmayan bir Yaratan dir; yaptigi isin sonucunu onceden hesaplayan bir Tanri dir; ustelik yarattigi her seyin kaderini olusturandir. Yanilmayan bir Tanri nin, yanilgiya kapilarak ayet koyabilecegini ve sonra yanildim diyerek bunu bir baska ayetle degistirebilecegini ya da Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman... (Nahl Suresi, ayet 101) diyebilecegini dusunmek, Tanri yi insan seklinde bir yaratik olarak kabul etmek olur ki, bu da Tanri fikrini reddetmek ve kucumsemek anlamina gelir.

Kaldi ki, Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman... (Nahl Suresi, ayet 101) seklindeki ayeti, Muhammed, kendi cikarlarina ve gunluk siyasetindeki gelismelere gore verdigi buyruklar arasindaki celiskiler nedeniyle Kur an a. koymustur. Su bakimdan ki, bu buyruklar, cogu zaman birbiriyle catisir nitelikte seylerdi. Ornegin, bir gun emrettigi bir seyi. bir baska gun yasakladigi olurdu. Icki yasagi bunun ilginc orneklerinden biridir. Sarap icimine once izin vermisken (Nahl Suresi, ayet 67) daha sonra bu izni kisitlamis (Bakara Suresi, ayet 219; Nisa Suresi, ayet 43) ve nihayet sarap icimini butun butun yasaklamistir (Maide Suresi, ayet 90). Ickiyi kesin olarak yasaklamasinin nedeni, ickili kisilerin kendisine kafa tutabilir oldugunu, bu nedenle otoritesinin sarsilabilecegini gormus ve anlamis olmasindandir.(8)

Yine bunun gibi kible yonunu Kudus e (Beyt-i Makdis e) cevirmisken, daha sonra tekrar Mekke ye (Mescid-i Haram a, yani Kabe ye) yoneltmistir. Kibleyi Kudus yonune cevirmesinin nedeni Yahudileri kendisine cekmekti; fakat onlari kazanamayacagini anlayinca kibleyi tekrar Mekke yonune cevirmistir (Bakara Suresi, ayet 115, 142-145). Yine ayni sekilde, henuz gucsuz durumda oldugu donemde savas ve saldiriya izin vermezken, guclendikten sonra taraftarlarini savaslara suruklemistir. Ve iste bundan dolayidir ki, kendisine karsit olanlar, Muhammed bugun emrettigini yarin yasaklayarak ashabiyla alay ediyor seklinde konusarak onu guc durumda birakmaya calismislardir. Muhammed, onlari susturmak icin, buyruklarin Tanri dan geldigini ve ayetleri degistirenin Tanri oldugunu belirterek, Kur an a, yukarida belirttigimiz, Biz bir ayetin yerine baska bir ayeti getirdigimiz zaman -ki Allah, neyi indirecegini cok iyi bilir- (onlar) Sen ancak bir iftiracisin dediler. Hayir, onlarin cogu bilmezler... (Nahl Suresi, ayet 101) seklindeki ayeti koymustur.

Muhammed, Kur an da celiski yokmus kanisini pekistirmek uzere, ayetlerin Tanri tarafindan konup Tanri tarafindan kaldirildigini (ilga edildigini) ya da baska ayetlerle degistirildigini soylerken, kaldirilan (ilga edilen) ayetlerin uc cesit oldugunu bildirmistir: Bunlardan bir kisini metni ve anlami ilga edilen ayetlerdir ki, bunlar arasinda Malik Ibn Enes in soylemesine gore, Tevbe Suresi ne konup da, sonra cikarilan su ayet vardir:

Eger Adem in bir ogluna altindan iki nehir verilmis olsaydi, ucuncuye tamah ederdi; uc altin nehir verilseydi, dorduncuye tamah ederdi; (bu nedenle) onun midesi sadece toz ile doldurulacaktir. Tanri onu tovbekar yapacaktir.

Bu konuda bir baska ornek olarak Abdullah Ibn Mes ud un sozleri hatirlatilir; guya Muhammed, Tanri dan vahiy geldi diyerek ona bir ayet yazdirmis, fakat ertesi gun Abdullah bu ayeti yerinde bulamayinca Muhammed e ne oldugunu sormus, Muhammed de ayetin ayni gece ilga edildigini soylemistir! (9)Ilga edildigi one surulen ikinci kisim ayetler, metni ilga edilip de anlami kalanlardir ki, bunlar arasinda recm ayetleri vardir. Omer bin Hattab in soylemesine gore, guya Muhammed in hayatta oldugu sure boyunca, zina edenin taslanarak oldurulmesine dair ayet varmis ve bu ayet soyleymis:

Eger bir erkek ile bir kadin zina ederlerse, her ikisi de taslanarak oldurulmelidir; bu Tanri tarafindan emredilen bir cezadir...

Fakat, Muhammed in olumunden sonra ayetin metni bulunamamis, bu nedenle sadece anlami kalmis imis. (10)Nihayet ucuncu bir grup olarak, anlami ilga edilip de metni kalan ayetler vardir ki, bunlar, yine guya, 63 sureye yayilmis olup, sayilari 225 tir. Aralarinda kiblenin Kudus yonune dogru olduguna dair olanlari vardir.(11)

Yine tekrar edelim ki, Kur an daki bazi ayetlerin, diger bazi ayetlerle ortadan kaldirildigi dogrudur; fakat bu eylemler, Muhammed in kendi gunluk siyasetinin sonuclan olarak ortaya cikmistir. Ornegin, Medine ye goc (hicret) ettikten az sonra, Yahudileri kazanmak, kendisine inandirmak, icin, kible yonunu Kudus yapmis ve Kur an a., Dogu ve Bati Allah indir, nereye donerseniz Allah in yonu orasidir (Bakara Suresi, ayet 115) seklinde ayet koymustur. Boylece Muslumanlari, o zamana kadar Mekke deki Kabe yonune dogru ibadet ederlerken, birdenbire Kudus e yonelik olarak ibadet ettirir olmustur. Bu uygulamaya, Hicret in 16. ve 17. aylarina kadar devam etmistir. Fakat, Yahudileri Musluman yapamayacagini anladigi zaman bu uygulamaya son vermis ve kibleyi Kudus olarak tanimlayan ayetin Tanri tarafindan kaldirildigini, onun yerine kiblenin Mekke yonune dogru degistirildigine dair ayetin (Bakara Suresi, ayet 142-144) gecerli oldugunu soylemistir. Goruldugu gibi burada, bir ayet, diger bir ayetle degistirilip ilga edilmis durumdadir.

Ancak, kaldirildigi soylenen ayetlerin hepsi bakimindan bu aciklik soz konusu degildir. Zira, Kur an da bircok ayet vardir ki, bunlarin kaldirilip kaldirilmadiklari belli degildir, 1400 yil boyunca Islam bilginleri hangi ayetin kaldirildigi konusunda ne yapacaklarini bilememisler,saskina donmuslerdir. Konuyu ikinci kitabimizda Apacik Kur an in Apacik Olmayan Yonleri basligi altinda ayrica ele alacagiz. Fakat, hic dusunmek mumkun mudur ki, Kur an i apacik bir kitap olarak gonderdigini soyleyen ve her gonderdigi emrin anlasilmasini isteyen bir Tanri, hangi ayetin kalktigini, hangisinin kalkmayip uygulanmasi gerektigini acikca bildirmesin de, kullarini saskina cevirsin? Ya da Falanca ayet kaldirilmistir diyerek kolaylik saglamak varken, bunu yapmayip, emirlerinin yanlis bir sekilde uygulanmasina neden olsun? Olacak sey midir bu?!Ve yine hic dusunmek mumkun mudur ki, vahyettigi seyleri celismeli, nitelikte kilan bir Tanri, hani sanki yanilgisi meydana cikmasin diye, Kur an i birbirine vurmayiniz; onun ayetlerini karsilastirmakla tekzibe kalkmayiniz; onun ayetleri birbirini tasdik eder (12) diyerek, insanlari daha da sasirtici, fakat kendisinden beklenmeyen bir kacamak yol arasin?

Gercek sudur ki, birbirleriyle catisan pek cok celismeli ayet, 1400 yil boyunca yan yana ve icice olmak uzere Islami yasamlari ayarlamis, Musluman kisileri celismeli sekilde dusunme aliskanligina sokmustur. Bundan dolayidir ki, birbirinden farkli, birbirine ters fikirler, seriat egitiminden gecmis kisilere celiski olarak gorulmemistir. Ornegin, Dinde zorlama olmaz diyerek, Islamin hosgoru dini oldugunu one surerlerken, Musrikleri nerede gorurseniz oldurun ya da Islamdan cikanin kani helaldir seklindeki hukumlere sarilmis olarak olum sacmayi celismeli bir davranis saymamislardir. Ayni celiskili tutumu, seriatcinin tum yasamlarinda izlemek mumkundur.

Dipnotlar;

1)Nahl Suresi nin 101. ayetinin Diyanet Vakfi tarafindan aciklanmasina bakiniz.

2)Sahih-i..., Diyanet Yayinlari, c.11, s.52. 246

3)Omer Riza Dogrul, age, s. 128 (Nisa Suresi nin 82. ayetinin aciklanmasi vesilesiyle).

4)Gazali, age, Istanbul, 1975, c.2, s.881.

5) Ibid

6)Sahih-i..., c.IO, s.62.

7)Diyanet Vakfi nin, Nahl Suresi nin 101. ayetiyle ilgili aciklamasina bakiniz.

8)Bu konuda bakiniz Seriat tan Kissalar , Kaynak Yayinlari, Istanbul, 1996,

9)Sale, Preliminary Discourse, s.47-48.

10)Ibid.

11)Ibid

12)Gazali, age, c.2. s.881.
https://kuranelestirisi.wordpress.com/2011/11/23/kurandaki-celiskiler-ve-nedenleri-2/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder