5 Eylül 2011 Pazartesi

POLITIK - CÜNEYT ÜLSEVER: ORTADOĞU ŞEYTAN ÜÇGENİ

CÜNEYT ÜLSEVER: ORTADOĞU ŞEYTAN ÜÇGENİ

 

23.08.2011 16:25


Hayat enerji demek.
Dünya var olduğu sürece enerjiye hükmeden dünyaya da yön verecek.
20.yüzyılda olduğu gibi 21.yüzyılı da, yerine daha ucuz bir alternatif konulamadığı sürece, petrol ve türevlerine hükmedenler yönetecek.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, dünyadaki enerji kaynaklarının en ilginç özelliği çıktığı ülke ile ona hükmeden ülkenin hep farklı ülkeler olmasıdır.

Ortadoğu yer altı petrol kaynaklarının %64'üne sahiptir ama kendisi sadece %4'ünü kullanır.

Dünyada enerji zengini olup da dünyaya yön verebilen ülke hemen hiç yok.

Enerji zengini ülkelerin kaderi hep başkalarının elinde.

                                 ***

Bakınız Libya'ya!

Ülkede bir iç savaş var ama ülkenin kaderini NATO çizmeye çalışıyor.
Neden?
Zira, Libya Avrupa'nın en verimli ve en ucuz enerji tedarikçisi!

"Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı" dünyada kıtlık arz eden kaynakların bol olduğu ülkeler için geçerli değil.

Türkiye gibi iki arada bir derede ülkeler de eninde sonunda bol keseden savurdukları bağımsız dış politika retoriğinden vaz geçip, güçlünün dümen suyuna gitmek zorunda kalıyorlar.
Bakınız, Ahmet Davutoğlu ne hale geldi!

Bir ara yere göğe konamayan Davutoğlu hakkında methiye düzme yarışı Cengiz Çandar'ın galibiyeti ile sonuçlanmıştı."...
Ahmet Davutoğlu, bugün Türkiye'nin Dışişleri Bakanı.
Çok bilgili, çok düşünen, çok araştıran, çok çalışan ve üretken bir insan.
Cumhuriyet tarihimizin en çarpıcı Dışişleri Bakanı."
(Cengiz Çandar-Radikal-04.05.2010)

Aynı Davutoğlu şimdi Batı'nın re-aktif postacısı!

Pro-aktif politikayı sadece rüyasında görebilen Türkiye, Libya'ya NATO müdahalesi hakkında da başta atıp tutmuştu.
Başbakan aynen şu konuşmayı yapmıştır:

"NATO'nun ne işi var Libya'da?
NATO, mensubu olan ülkelerden birine müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir.
Bunun dışında Libya'ya nasıl müdahale edebilir?
Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız.
Böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez."

Bugün kendi elinden insan hakları ödülü aldığı Kaddafi'yi aynı Başbakan yerden yere vuruyor, NATO'yu Libya'ya "özgürlük" getirdiği için ayakta alkışlıyor.

                                 ***

Türkiye'nin terör sorunu muhakkak ki ülkemiz temel bir iç meselesini halledemediği için hayatiyet bulmaktadır ama sorun konjoktürel olarak daima Ortadoğu Şeytan Üçgeni içinde git-geller yaşar.

PKK bir Anadolu meselesidir ama bir türlü meselenin üzerine gidebilecek çapta siyasiler yetiştiremeyen ülkemizde PKK daima ve daima dış güçlerin (sadece Batı'yı kast etmiyorum) taşeronu olarak hizmet verecektir.

Yoksa, varlığını bu çapta sürdüremez!

                                 ***

Çok yakın tarihe bir göz atalım.
1 Mart tezkeresi, ABD askerine kuzeyden Irak'a giriş yolunu açmamız karşılığında Türkiye'ye Kandil'e istediği gibi müdahale etme hakkı veriyordu.
O dönem tezkereyi savunduğum için çok saldırı almıştım.

ABD, Irak'da kendisine yardımcı olmamız karşılığında PKK'yı bize teslim ediyordu.

Tezkere red edildi, AKP Ortadoğu'da kahraman oldu ama denklem de değişti.

ABD PKK'yı tekrar himayesi altına aldı, TSK'nın ipini çekti.
Ergenekon Davası'nın başlangıç tarihi esasen 1 Mart 2003'tür.

                                 ***

2003-2009 arası Türkiye-ABD ilişkileri limoni gitti.
Türkiye ne yaptı ise ABD'ye yaranamadı.
Ancak, ne zaman ki Obama Başkan oldu, ABD Irak'dan askerini çekmeye niyetlendi, askerin Irak'dan çekilişi ve sonrası için tekrar Türkiye'ye ihtiyaç duyuldu.
Erdoğan Hükümeti de dersini almış gözüküyordu.

Yine ABD, Irak'da Türkiye'den yardım alacak, yine karşılığında PKK'yı verecekti!

Ancak, bu sefer de yine bir yanlış anlaşma oldu.

ABD, "ben sana askeri yardım yapamam ama sen bir şeyler yapacaksan önce kendi Kürdüne şirin gözük", dedi.

Türkiye bu mesajı "bir açılım yapıyormuş gibi gözükürsen PKK'yı el birliği ile temizleriz" olarak algıladı.

2009, ünlü "Kürt Açılımı"nı doğurdu!

Başbakan bir açılım yapmıştı ama açılımın içine hiçbir şey koymamıştı.
Neden?

1)Hazırlıksız idi.

2)Cenazeyi ABD'ye kaldırtacağını sanıyordu.

3)Onda da açılım yapacak mangal gibi yürek yoktu.

Başbakan büyük belagatı ile hamasi konuşmalar yaparak bol bol Kürt enteli ve Türk liboşu ağlattı.
Sonunda onlar da bıktılar ya neyse!

İçi bomboş açılım Habur rezalatine dek sürdü.
"Eve dönüş" operasyonu Türk usulu siyaset ve Türk usulu hukuk açısından bir yüz karası olarak tarihte yerini aldı.
O gün hukuka takla attırılmaya kalkıldı ama taklacılar boyunları altında ezildiler. 

Açılımın ne kadar içi boş bir safsata olduğu Ekim 2009'da yedi düvele aşikar oldu.

                                 ***

Hiçbir hazırlık yapılmadan ilan edilen Kürt Açılımı bir tek işe yaradı.
Milliyetçi Kürtler meşruiyet kazandılar ve konjöktürün kendi lehlerine döndüğünü hesap ederek akıllarına gelen her şeyi talep etmeye başladılar.
Kafalarının içinde meçhul bir tarihte oluşacak "Bağımsız Kürdistan" dışında hiçbir somut programları olmayan Kürt siyasileri işi, tıpkı Kürt Açılımı gibi, içinde ne olduğunu kendilerinin de bilmediği demokratik özerkliğe dek geliştirdiler.

Demokratik özerklik talebine ulaşılırken denetimi tamamen kayıp eden AKP Hükümeti, Dimyat'a pirince giderken (Kürtleri kazanmaya çalışırken) evdeki bulgurdan olacağını (Türkleri kayıp edeceğini) hesap ederek "tek bayrak, tek millet, tek vatan" sloganı altında "Ergenekoncu Kürt politikalarına" dönüş yapıyordu.

                                 ***

Bu arada bölgede Arap Baharı da ta kapımıza gelmiş, Suriye'yi kuşatmıştı.

AKP Hükümeti son 2 yılda Suriye ile de can ciğer kuzu sarması olmuştu.
Komşularla sıfır sorun hedefi; Suriye ile vizelerin kalkmasına, ticaretin büyümesine, birlikte Bakanlar Kurulu toplantıları yapılmasına, Esad'ın dünyanın en medeni insanı olarak ilan edilmesine varacak kadar gelişmişti!

PKK meselesinde Suriye bize artık sadece yardım ediyordu.

Suriye bundan böyle iç meselemiz idi!

Ancak, Batı (özellikle ABD) Arap Baharı'nı Libya'da enerji saiki ile değerlendirirken, Suriye'de "İran'ın kanadının kırılması meselesi" olarak değerlendirdi.

Eğer, Suriye'de liderlik Sunni unsurlar lehine değiştirilebilinirse: i)İran'ın Hamas, Hizbullah bağlantısı, dolayısı ile ii)Ortadoğu'da etkinliği, iii)İsrail üzerindeki baskısı azaltılabilir, iv)olası bir Sunni yönetim İran'ı çevreleyebilir ("containment")!

Ancak, bu hesap Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" hayali yine dumura uğrattı.

ABD, Libya'da olduğu gibi Suriye meselesinde de Türkiye'ye açık ve seçik "ya bendensin, ya bana karşısın" dedi.

Çaresiz, Davutoğlu Esad'a nazikçe "git!" demek üzere postacılığa soyundu.

Suriye'ye NATO (Batı) seferi tertip etmek çok ama çok zordur!

Esad sadece ve sadece iç savaş veya Türkiye'nin açık müdahalesi ile yıkılabilir.

                                 ***

İşte bu safhada bu sefer PKK İran-Suriye ittifakının taşeronu durumuna düştü.

Son 45 gündür yapılan PKK saldırıları Türkiye'ye açık bir mesajdır:

1)Eğer, Suriye'deki Baas rejimini zora sokma konusunda taşeronluk yaparsan biz de PKK'yı başına bela ederiz.

2)Sen Apo ile pazarlık yapıyorsun ama biz de Kandil'i kontrol ediyoruz.

3)Eğer, bizimle işbirliği yaparsan, sana Murat Karayılan'ı bile verebiliriz.
(Lütfen Karayılan'ın İran tarafından yakalanaıp yakalanmadığına dair hergün çıkan çelişkili haberleri bu gözle okuyunuz)

                                 ***

Öte yanda farkında iseniz, ABD PKK'yı bir kez daha feda etme aşamasında.
Kaç gündür Kuzey Irak'a hava harekatı yapıyoruz,ABD'de tık yok.
Kuzey Irak yönetimi bile sadece cılız bir tepki verdi.

ABD o kadar sıkıştı ki, Kandil'e kara harekatı yapılmasına bile göz yumabilir.

                                 ***

Meramım odur ki; kendi iç meselelerini çözemeyen ülkeler, istemeden de olsa, emperyal devletler ve çıkarı kendisi ile çelişen komşu ülkelerin eline büyük kozlar veriyor.

Komşunun tavuğuna kış dersen senin tavuğuna da kış diyorlar.

Ancak, Türkiye'nin PKK meselesi katmerli.

Büyük ağabey "illa ki komşunun tavuğuna kış diyeceksin" ,diye tutturuyor.

"Arap Baharı"nda esen büyük devlet rüzgarları Türkiye'nin "Kürt Açılımı"nı giderek "Kürtlere yeniden kapanmaya" dönüştürüyor.
 

Dr.Cüneyt Ülsever

 

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ MAHALLEMDEKİ AKŞAMLAR  Kımıldanır mahallemin daralan ruhu Basma perdelerimde gün batarken Atıp saatler süren uykusunu Odama uzanır akasyam pencereden Kırmızı uzak damlarda bir serinleme Uyanır gündüz uykusundan evler Kapılarda işleri ellerinde Kadınlar giyinip kocalarını bekler İyi insanların ruhudur yakınlaşır Takunya sesleri gelir evlerden Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden Her şeyin geliş saatidir akşam Mahallede ömürler akşamüstü başlar Hepsi burda buluşmaya gelir akşam Başka dünyalardan ayaklar, başlar..   Orhan Veli KANIK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder